21. YAŞ "RAFTA"

By Mehmet_Kocyigit

2.4M 86.3K 64.7K

Gizem/Gerilim #1 Yirminci yaş gününün sabahında, ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolan bir genç kız, Azra... More

BAŞLARKEN
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5.BÖLÜM
6. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9.BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
YENİ KAPAĞIMIZ
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
VAKTİ GELDİ!
YAYINEVİ
KAPAK ve DUYURU
İLK İMZA VE MUHABBETLER

7. BÖLÜM

83.4K 3K 1.4K
By Mehmet_Kocyigit

          "Turan Amir'in Anlattıkları"

Havaalanından çıkıp ana yola bağlandıkları ana kadar arabada sessizce oturdular. Atakan kafasında oluşan soruları önem sırasına göre sıralarken, amiri bir dizi telefon görüşmesi yaptı. Telefonu kapattığında Atakan konuşmaya başladı.

"Beni bu iş için mi çağırdın amirim? Biliyor muydun?" En önemli soru olarak bunu seçmesine şaşırmıştı.

"Evet," dedi adam. Dalıp gitmiş gibi konuştu; "Bu kadar büyük bir sorunumuz olduğunu keşfetmemiştim ama sana bu işte ihtiyacım olacağı açıktı. Seni böyle bir işe bulaştırdığım için bana lanet ediyor olmalısın."

"Hayır, sadece Ankara'da kalsaydım o yaşlı adam hala sokağında ve sağ olurdu belki diye düşünüyorum."

Amiri, sessiz kaldı. Aklından geçenleri toparlıyor gibiydi.

"İnsanlar nasıl kayboluyor? Yani her yerde aynı şekilde mi? Bu bilgi ne kadar güvenilir? Bu arada merkeze mi gidiyoruz?"

"Hayır," dedi yaşlı adam. "Evine taşındın mı?"

"Evet."

"Bilgisayarın var mı?"

"Evet."

"Sana gidelim, bir şeyler göstermem gerekiyor sana."

"Tabi."

Atakan, arabanın yönünü yeni evine çevirdiğine orada göreceklerine dair zihnine yağan fotoğraflardan ilkini seçti. Koyu yeşil gözleriyle yirmi yaşında bir genç kız boş bir odada yere atılmış tek kişilik bir yatağın üzerinde yatıyordu. Kalbine saplanmış duran gümüş saplı bıçaktan sızan kanlar odanın zeminini kızıla boyayan kana karışıyordu. Kaybettiği onca kana ve kalbine saplanan bıçağa rağmen konuşuyordu kız.

"Neredeydin?"

Cevap vermeye çalıştı Atakan. Ağzını açıp bir şeyler söylediğinde ise sesinin bedenine gömüldüğünü hissetti. Dışarı çıkması için üzerine yığılan tonlarca toprağı atması gerekiyor gibiydi.

Arkasındaki aracın kornasından çıkan sesle kendine geldiğinde, Turan Amir'in daldığının farkına varmadığını görerek mutlu oldu komiser.

"Alman bir arkadaşım geçen ay beni ziyarete geldi." Diyerek konuşmaya başladı amiri. Bana, ülkelerinde yürüttükleri bir soruşturmayla ilgili son derece ilginç sorular sordu. Yirmi yaşındaki genç bir adam doğum gününün sabahında kaçırılmış, ardından kendisinden haber alınamamıştı. Adelwen'i tanıyor olsaydın yakaladığı bir işin peşinden dünyanın öbür ucuna kadar gideceğini bilirdin." Atakan'ın suratına dikkatle baktı Turan Amir. Genç adamın dalgın olduğunu görünce de sustu.

Komiser, zihnine az önce yağan fotoğraflardan bir diğerini seçti şimdi de. Bir grup genç oturmuş bulundukları yerden nasıl kaçacaklarını tartışıyorlardı. Yeşil gözlü olan kızın tavırları onlara önderlik ettiğini gösteriyordu. "Kaçmalıyız. Artık hazırız. Birlikte hareket edersek başarabiliriz." Tartışmanın nereye doğru evrileceğini merak ederken aniden gerçek hayata dönmeye karar verdi Atakan. Zira gerçek hayatta olacakları da en az gençlerin tartışmasının sonucu kadar merak ediyordu.

"Arkadaşın," dedi komiser. "Ne sordu?"

"Yaptığı soruşturma onu Türkiye'ye sürüklemiş. Adamın izini sürerken iki yıllık ortağı öldürülmüş. Bil bakalım nasıl?"

"Atar damara bir kesik ve ardından kalbine saplanmış bir bıçakla mı?"

"Aynen öyle."

"Bu da ne böyle?"

"Şimdi, Adelwen'in anlattıklarından sonra bir tarama yaptım ve onun ülkeye gelişinden bir ay kadar önce Azra'nın kaybolduğunu gördüm. Üstelik doğum gününden bir gün sonra yok olan tek kayıp vakasıydı."

Atakan hayatında herhangi bir şeyi dinlerken bu kadar dikkat kesilmemiş gibiydi. Nefes bile almadığını düşündü içinden.

"Adelwen'i buraya sürükleyen neymiş?"

"Kayıpların yolunun bir şekilde Türkiye'den geçtiği gibi bir fikre sahip."

"Kayıpların mı?"

"Şu ana kadar çeşitli ülkelerden bizim tesbit ettiğimiz otuz altı kişi var. Bunların üçü Türk."

Duyduklarından sonra zihnindeki gençlerin tartışmasına döndü Atakan. Kız onun yokluğunda arkadaşlarını ikna etmiş gibiydi. Gençler odanın dört bir yanına dağılmış içeri girecek olan şeye pusu kurmuşlardı sanki. Çok beklemelerine gerek kalmadan kapı açıldı. İçeri giren uzun boylu adama hep birlikte saldırdılar. Adam yere düştüğünde yeşil gözlü kız belinden çıkardığı gümüş saplı bir bıçağı adama saplamaya başladı. Önüne neresi gelirse saplıyordu. Kızın elinin bıçakla birlikte adamın göğsüne inip kalkması içini huzurla doldurdu Atakan'ın. Gerçek hayatın onu suratınla pis bir gülüşle beklediğini düşünüp ona dönmeye karar verdi.

"Bunun ne demek olduğunun farkındasın değil mi amirim?"

"Evet, ne yazık ki durum bu."

"Yolları nasıl Türkiye'den geçiyormuş peki? Kanıt var mı ya da herhangi başka bir şey?"

"Yok. Aslında işin karanlık kısmı da burada başlıyor. Adelwen'inki sadece bir varsayım. Bu işin üzerinde çalıştıkları beş ayın sonunda Berlin'de Türk lokantasında çalışan birine ulaşmışlar. Adama, takibe aldıklarının üçüncü günü araba çarpmış. Adelwen biz adamı izlerken onlar da bizi izliyordu eminim, diyor."

"Vay anasını!"

"Bir ay sonra da ortağı öldürülmüş. Ortağının başka bir Türk ile iletişim halinde olduğundan kendine söz ettiğini, o günlerde adamla buluşacakları gibi bir şeyler söyledi. Buradan yola çıkarak da olayın Türkiye'yle bir şekilde ilişkili olduğu gibi bir yargıya ulaşmış."

"Sen ne diyorsun?" Soluğu kesilmiş gibiydi komiserin.

"Uluslararası bir olay ve içinde her milletten bir sürü insan var diyorum. Ayrıca Adalwen'le yaptığımız seyahatlerde gördüğüm şu. Hangi ülkede kim bu kayboluşlara dair ufacık bir bilgi elde ederse olayın üzerine öyle bir sis bulutu çöküyor ki bırak olayla ilgili bir şeyler görebilmeyi, nerede olduğunu unutuyordu insanlar."

Zihnindeki filmi devam ettirdi komiser. Kız adamın üzerinden kalktığında yüzünde bir gülümseme vardı. Dünya şampiyonuna nakavt olmadığı takdirde, milyon dolar kazanacak Afrika kökenli bir boksörün, on raunt boyunca yediği dayağa aldırmadan yüzüne yerleştirdiği gülümseme gibiydi bu. Kayıtsız ama acı içinde bir gülümseme. Toplanan arkadaşları kızın kalkmasına yardım ettiler. Hemen ardından da dışarı çıktılar. Özgür oldukları an sanki birbirlerine yabancılaşmışlardı. Adımları sıklaştı. Birkaç saniye sonra ise her biri zihninin ayrı bir ucundan koşarak uzaklaştı Atakan'ın.

Eve geldiklerinde genç adam otoparkta bulduğu ilk boşluğa arabayı park etti.

"Aç mısın? Kusura bakma amirim fırsat olmadı sormaya."

"Bırak şimdi, eve çıkalım."

Asansöre binip on altı yazan tuşa bastığında amirinin bakışlarının değiştiğini gördü Atakan.

"Yükseklik korkun var sanıyordum."

"Üzerine gitmeye karar verdim."

"İyi yapmışsın."

Eve girdiklerinde Atakan'ın hem çalışıp hem dinlenebileceği bir alan olarak düşündüğü evin en büyük odasına geçtiler. Rahat bir köşe takımı pencerenin önüne konulmuş karşısına da şu son çıkan televizyon ünitelerinden biri yerleştirilmişti. Ünite, içinde televizyon olmadan boş bir çerçeveyi andırsa da odaya bir hava kattığı söylenebilirdi.

"Bayağı dizmişsin evi."

"Aslında her şeyi önceden ayarlamıştım. Eşyaları taşıttım o kadar. Bu hengamenin içinde televizyonu kurduramadım ama."

"Güzel olmuş, güle güle otur."

Atakan, içinde bulundukları koşullarda bu sözün sadece söylenilmek zorunda olunduğu için söylenildiğinin farkındaydı. Kendisi de seremoniye uydu.

"Teşekkürler. Bilgisayarı açayım mı?"

"Lütfen."

Cebinden çıkardığı flaş belleği Atakan'ın açtığı bilgisayara taktı Turan Amir. Hemen ardından da konuşmaya başladı.

"Burada göreceklerini dünyada şu an hayatta olan iki kişi gördü; Adelwen ve ben. Sen üçüncü oluyorsun. Görmek istediğine emin misin? Görenlerin yaşam sürelerinin birkaç on yıl kısaldığına dair kötü bir teorim var da. Benim koşullarımda bu pek sorun olmasa da..."

"Benim için de sorun değil" diyerek lafın tamamlanmasına izin vermedi Atakan.

Bilgisayarın ekranına yayılan görüntünün resmi bir rapor olduğunu sandı genç adam. "Martin CHOPER," dedi amiri. "Kaybolan ilk kişi. En azından bizim ulaşabildiğimiz ilk kişi." Raporun tarihini okuduğunda hata olduğunu ümit etti Atakan.

"11 Nisan 2011 "

"Altı yıl önce mi?"

"Ne yazık ki?"

Flaş bellek Martin'den başlayıp Azra'ya kadar uzanan otuz altı kayıp insanın dosyalarıyla doluydu. Ne zaman, nerede ve nasıl kayboldukları; alınan ifadelerin tamamı, çeşitli fotoğraflar... Dünyada şu an hayatta olan sadece üç kişinin gördüğü ise bu kayıpların arasındaki yaş bağlantısıydı. "21. Yaş" bağlantısı... Belgeler Türkçeye çevrilmişti. Bunun Turan Amir tarafından bizzat yapıldığını düşündü Atakan.

"Ne düşünüyorsun?" dedi yaşlı adam. İki saatten fazladır bilgisayarın ekranına bakıyorlardı.

"Organ ticareti yapan bir grup geri zekalıdan çok daha fazlası gibi geliyor." diye yanıtladı komiser.

"Bence de."

"Ne yapacağız?"

"Sana yalan söyleyecek değilim. Hiçbir fikrim yok. Fakat ilk olarak kimseye güvenmeyeceğimizi söyleyebilirim. İkinci olarak tedbirli olmamız gerektiğini söylememe gerek yok herhalde."

Başını salladı Atakan. Hayatı boyunca kelleyi koltuğa çok almıştı ama bu farklı bir durumdu. Bu garip organizasyonu gerçekleştirenlerin kendilerine saldıracakları ortadaydı. Suçu sadece Azra'nın dışarı çıktığını görmek olan bir adamcağıza bile neler yaptıkları düşünüldüğünde bu flaş belleğin varlığından henüz haberdar olmadıklarını düşünüyordu. Turan Amir'in bu kadar belgeyi öldürülmeden toplayabilmiş olmasına şaşırdı. Bu durum işin çözümü için umut vaat etse de komiser kucaklarındaki bu bombanın dünyayı havaya uçurmasa bile ona kayda değer bir zarar vereceğini düşünüyordu. Konuştu;

"Gerçekçi olayım mı?"

"Lütfen" dedi amiri.

"Bu belleğin ortaya çıkmasından bile korkarak nasıl soruşturma yapabileceğiz anlamıyorum."

"Yapmak zorundayız. Bak evlat, sen benim oğlum gibisin. Bu işe bulaşmak istemiyorsan yemin ederim seni anlarım. Bir şeyler uydurup yarın Ankara'ya yollayabilirim seni."

"Onu kastetmemiştim ben." Dedi genç adam. Sesi kırgın çıkmıştı. Tıpkı amirinin Amerika'da olduğunu düşündüğü o gün yaptıkları telefon konuşmasındaki gibi. "Ayrıca o adamcağızın kanını akıttıkları günden beri işin bizzat içindeyim. Bulaşmamak da ne demek?"

"Biliyorum ama söylemek zorundayım. İşi gördün ve ucunda neler olabileceği de biliyorsun"

"Nereden başlayacağımızı düşünelim ama önce bir şeyler yemen gerekiyor" dedi Atakan.

Amirinin sessiz kalışını midesinin isyanına sonunda boyun eğeceğine yordu komiser. Belki kendisi de sabahki böreğin ardından midesini ödüllendirebilir böylece ona son bir haftadır yaşattıkları için toplu bir özür dilerdi.

Evden çıktıklarında Atakan'ın belinde Glock marka tabancasının yanında fazladan üç şarjör diziliydi. Amerikan filmlerinde görüp edindiği, üç kurşun atabilen minik tabancasını ise meslek hayatında ilk kez ayağına taktığı kemere yerleştirmişti. Verdiği güven hissi, rahatsızlığına galip gelmiş bundan böyle hep orada olmasına karar vermişti. Arabasında koltuğunun altındaki Baretta ile birlikte kendini Romalı bir general kadar kuvvetli ve aynı devirde yaşamış bir köle kadar da güçsüz hissediyordu genç adam.

Turan Amir'in "Döner yiyelim mi?" sorusu günün cevabı rahatsız edici olmayan tek sorusuydu belki de. Yedikleri döner bulundukları derme çatma mekandan beklenmeyecek kadar lezzetliydi. Amirinin ağzının tadını bildiğini unutmuştu Atakan.

Yemeklerini; sanki konuşurlarsa dönerleri sevmedikleri bir yemeğe dönüşecekmiş gibi sessizce yediler. Çatal bıçak sesleri kesildiğinde ilk konuşan Atakan oldu.

"Adelwen... O ne yapıyor şu anda?"

"Gördüğün tüm o dosyalarla boğuşuyor. Paranoyaklaştığına dair bir izlenim edindim. Ona göre bu iş göründüğünden de büyük. Lakin bu işi buraya kadar getiren de onun bu düşünceleri oldu. İletişim halinde kalacağız. Ona senden de bahsettim. Sana güvenebileceğini biliyor."

Lafı bana bir şey olursa ya getirmişti yaşlı adam. Oralı olmadı Atakan.

"Almanya'da olayı soruşturan başka kimse ya da kurum falan var mı?"

"Var fakat bu kadar ayrıntıyı kimse bilmiyor. Adelwen, kayıplar arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmanın dosyayı açık edeceğini ve sonsuza kadar kayıplara ulaşılamayacağını düşünüyor."

"Ercan Müdür'ün olayların ne kadarından haberi var?"

"Azra'nın uluslararası bir şebeke tarafından kaçırıldığına dair bir varsayımla Almanya'ya gittim. O kadarına vakıf. Sonuçlara dair bilgisi yok."

"Olacak mı?"

"Şimdilik hayır. Olayları deli saçması gibi görünmeyen bir hale getirdiğimizde söyleyebileceğimiz ilk birkaç kişiden biridir Ercan Müdür. Şu halde bunları bilmesinin bir yararı olmaz."

"Ya bizim çocuklar?"

"Ercan'la Cenk mi? Azra dosyasını zaten biliyorlar. Senin adamının öldürülmesiyle olayın ciddiyetini de anladılar. Bu kadarı yeter. Bu işin bu kadar büyük olduğunu ne kadar az kişi bilirse bu aşağılık herifleri cehenneme postalama ihtimalimiz de o kadar artar. Sen sadece tedbirli olduklarından emin ol. Bu dosyada bir kayıp daha demek, yitirilen canın yanında işi medyatik bir hale sokabilir. Bu da tahmin edeceğin üzere her şeyin sonu demek."

"Şu Rus'a ne diyeceksin."

"Ne Rus'u?"

"Tanığımı öldüren Rus." Bakışlarından amirin olayın bu kısmından habersiz olduğu anlaşılıyordu.

"Adamı öldüren Rus muymuş?"

"Herif eski KGB ajanıymış. Şu an bir bağı yok gibi görünüyor ama bu mümkün değil bence."

"Görüntülerden mi çıkardınız."

"Evet, kendini saklamaya bile gerek görmemiş. Bindiği ticariyi yolun ortasında durdurup ortadan kayboldu. Düşünebiliyor musun? Kayboldu."

"Ayrıca bir şey daha var?"

"Nedir?"

"Azra'nın evden kendi isteğiyle çıktığını düşünüyorum."

Turan Amir'in yüzünden, Atakan'ın doyduğu için yerleştiğini düşündüğü renk birden kayboldu.

"Yok artık!"

Continue Reading

You'll Also Like

9.3K 247 4
‼️Elkoyulma ,Tutsaklık ,mide bulantıcı ögeler bulunur‼️
Kirli Oyun By Buket poyraz

Mystery / Thriller

9.2K 1.7K 21
Annabel kendi çemberinden çıkmaya cesaret edemeyen bir kızken yılbaşında arkadaşıyla gittiği kulüpte başına geleceklerden habersiz James Archer ile...
-DENEK 016- BkDk By Zoe_xy

Mystery / Thriller

14.9K 1.5K 28
"Bu çocuk niye konuşmuyor?" Diye sordum adam kemerini düzeltmekle uğraşırken. Yamuk durduğunu yeni fark etmiş olmalıydı. "Üzerinde denediğimiz ilaçl...
90.3K 574 13
Narsist kişilik bozukluğu; hiçbir zaman beni bulmayacak diyenler, yanılır! Dünyanın dönüşü; ben üstünlüğüyle geçmiştir, tarihler boyu... Lakin; sen s...