DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

Von BURCUQUEEN

6.1M 316K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... Mehr

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

39-SİGARA

99.3K 5K 4.3K
Von BURCUQUEEN

Merhaba,
Geçen bölüm yorum rekoru kırmışız. Bunun için başta istisnasız her satıra yorum yapan nedenbeenn ve morcivciv124 olmak üzere hepinize teşekkür ederim. 😊
Multimedyada çok beğendiğim bir çalışma var, mağara hayalimdekine çok benzemiş.
Kapak tasarımı yapanlar bana ya da Instagram sayfasına mesaj olarak atabilir.

İyi okumalar!

Elçin'e son kez geçmiş olsun dileklerimizi ilettikten sonra revirden çıktık. Beş dakika önce öğrendiğimize göre Elçin'in kansızlığı ve anemi hastalığı vardı.

Damardan ilaç alıyormuş fakat son günlerde bunu aksatmış. Maçta da çok yorulunca eskop meskop diye bir şeyler olduğunu söylemişti doktor.

Kaan'ın annesinde de anemi olduğu için bu hastalık hakkında ufak çaplı bilgilere sahiptim. İyileşebilir bir şey olduğunu bilsem de Elçin adına üzülmüştüm.

"Zayıflamak için yemek falan yememesiyle falan olmuştur kesin," dedi Kaan.

Yemek yeme konularına belki de annesinin hastalığı yüzünden bu kadar takıyordu.

"Sanırım Barışla Hakan'ı sevdin," dedi Zeynep Kaan'a.

Elçin'in birden bayılması hepimizi etkilediği için konuyu değiştirmek istemişti. Her gün bayılan insan görmüyorduk sonuçta.

"Onlara karşı olumlu bir duygu hissetmiyorum ama olumsuz duygularımın azaldığını da inkar edemem."

Tişört konusunda ufak bir zıtlaşma olsa da Hakan da Kaan gibi eğlenceli, vakit geçirmesi zevkli olan biriydi. Kaan'ın oynarken eğlendiğine emindim. Barış fazla konuşmamıştı ama alıştıktan sonra onun da açıldığını biliyordum. Revirden çıkarken ise ikisi de Kaan'a ellerini uzanmıştı. Kaan önce ikisine de tip tip baksa da ellerini sıkmıştı. Sanırım el sıkışmak erkekler arasında  olumlu bir şey oluyordu.

"Hakan eğlenceli birine benziyor," dedim.

Zeynep tepki vermezken ellerini şortunun cebine koyan Kaan omuz silkti.

"Barış çok mesafeli davrandı. O soğuk yüz ifadesinin değiştiğine çok az şahit oldum," diyerek görüşlerini bildirdi Zeynep.

Onun soğuk yüz ifadesinin altındaki duyguları herkes okuyamıyordu sanırım. Barış'ın kenarda otururken söyledikleri aklıma gelince midemde oluşan kıpırtılarla beraber iç geçirip yürümeye devam ettim. İki arkadaştan çok daha fazlası gibiydi diyaloğumuz. Takılıyor gibiydik, ya da flört falan...

Tüm bu konular beynimi sulandırırken kulübeye gelmiştik. Kaanla vedalaştıktan sonra kulübeye girdiğimizde Aslı ve Ezgi yerdeki şiltelere oturmuş konuşuyorlardı.

Birbirimizi görünce ufak çaplı çığlıklar attık ve Zeyneple hemen gidip yanlarına oturduk. Önce Aslı anlatmaya başladı.

Sinemadan önce Aras'ın ona almak istediği uzun etek, Aslı'nın zorla aldığı şort, yedikleri yemek ve sinemada Aras'ın onu dudağının kenarından öpmesi, sinema çıkışında Aslı'ya göz kırpan bir genci lavaboya çekmesi... Daha önce öpüşmüş olduklarını biraz kötü yollardan bilsem de bana göre iğrenç olan bu şeyi sürekli yapmadıklarını biliyordum. Aras'ın kavga etmesi ise olağan bir şeydi. Genelde toplum içinde daha medeni davranırdı ama bu sefer cidden sinirlenmiş olmalıydı. Bizi bile bu kadar kıskanırken Aslı'yı ne kadar kıskandığını düşünemiyordum.

Ezgi ise daha masumane şeylerden bahsetti.  Hasan'a aldıkları tişört, yemekte Hasanla bakışmaları ve sinemada el ele tutuşmaları. Hasan parfümünün güzel koktuğunu söylemiş falan.

Onların geçirdiği güne uzun uzun yorumlarımızı yaptıktan sonra Aslı sordu.

"Siz ne yaptınız?"

"Hakan Zeynep'in numarasını istedi," diye atıldım hemen.

"Ne," diye bağırdı Ezgi. "Çabuk anlatın."

Ben maça kadar yaşadıklarımızı anlattıktan hemen sonra Zeynep konuşmayı devraldı.

"Kaan bağcıklarını bağlarken iddia konusunu düşünüyorduk. Ve Hakan kazanırlarsa numaramı vermemi istedi. Ben tabi ki de kabul etmedim. Maç boyunca da topları hep bana attı çok sinirim bozuldu. Kendini çok yakışıklı falan sanıyor galiba."

Omuz silktim. Hakan Barış kadar olmasa da yakışıklıydı ve bu inkar edilemez bir gerçekti.

"Bence taş çocuk," dedi Aslı.

(Soldaki Hakan😜)

Ezgi ve ben onu onaylarken Zeynep omuz silkti.

"Umrumda değil. Hem benden daha önemli konular var. Mesela Melis'in bileği incindikten sonra Barışla beraber oyundan çıkmaları gibi."

Ezgi lenslerini çıkardığı için taktığı gözlüğünün altından hayali bir gözyaşı damlasını siler gibi yapıp konuştu.

"Ne zaman sevgili anlamında çıkacağınızı merak ediyorum."

Kızlar gülerken gözlerimi devirdim ve konuştuklarımızı üstün körü anlattım.

"Oha kızım siz bildiğin sevgili olmadan önceki aşama gibi konuşmuşsunuz," dedi Zeynep.

"Aferin koçum," dedi Aslı. "Güzel trip atmışsın, tekniğin iyi ama geliştirmen lazım."

"Çok az kaldı sizin aranızda bir şeyler olmasına," dedi Ezgi.

Aslı ve Zeynep de onu onayladı.

"Çok az."

Sonra ise uyuyana kadar çekirdek çitleyerek Barış'a atmam gereken tripten, Kaan'ın tepkilerinden, Elçin'in hastalığından ve diğer şeylerden konuştuk. Konuştuklarımız birazcık dedikoduya kaymış da olabilir tabi. Çok azıcık.

----------

Dün sabah olduğu gibi yine kendi kendime uyanırken hayret etmeden duramadım. Sanırım bu düzene alışıyordum. Saate baktığımda daha yedi bile olmadığını gördüm. Kendime lanet edip tekrar uyumaya çalışsam da tabiki de işe yaramadı...

Kalkıp banyoda diş fırçalamak gibi rutin işlerimi hallettim ve üzerime siyah bir taytla beyaz bir sporcu atleti giydim. Daha sabah olduğunu hesaba katarsak hava soğuktu. Üzerime siyah, ince ceketimi de giydikten sonra saçlarımı tepeden topladım. Koşu yapacaktım.

Hayalet'in kulübesine yemeğini koyup suyunu tazeledikten sonra telefonumu ve kulaklığımı alıp çıktım. Enerjimi arttırması için bir Skrillex açarken hafif koşuya başlamıştım. Mağaraya kadar hızımı arttırarak koştum. Mağarayanın oraya geldikten sonra ise aklıma şeytani bir fikir geldi.

Telefonumu cebimden çıkarıp rehberden Barış'ın adını buldum ve aradım. Onu bu saatte uyandırmak aklımdaki işkencelerden sadece biriydi.

Tam açmaz dediğim sırada, arama kapanacakken telefonu açtı.

"Melis?"

Uykusundan yeni uyandığını belli edercesine boğuk çıkan sesi yanaklarını sıkma isteği oluşturdu. Sonra yanaklarını sıkarsam vereceği tepkiyi hayal edince kıkırdamamı bastıramadım. Hatta beklediği aklıma gelince ise konuştum.

"Mağaradayım, yarım saate burada ol."

Kaşlarını çattığını görmekten çok hissettim.

"Sabah sabah ne diyorsun kızım psikopat mısın sen?"

Barış'ın uykulu halini çok sevmiştim.

"Gelecek misin gelmeyecek misin?"

"Bu saatte hiçbir güç beni yataktan kaldıramaz," dedi. Birkaç hışırtı duyduktan sonra suçlarcasına bir ses tonuyla devam etti. "Saat yedi buçuk!"

"Tamam o halde," dedim. "En geç sekizde burada ol."

"Bana emir mi veriyorsun sen?"

"Hayır," dedim sırıtarak. Aslında tam olarak öyle yapıyordum. "Sadece rica ediyorum. Hem sabah sporu hiç fena olmaz. Ayrıca uyandıktan sonra bir daha uyuyamazsın, çünkü en geç bir saat sonra tekrar uyanacaksın."

Derin bir nefes alıp verdi. Ardından doğrulma sesi olduğunu düşündüğüm birkaç hışırtı sesi geldi ve konuştu.

"Geliyorum baş belası."

"Görüşürüz," diye cıvıldayıp telefonu kapattım.

Cıvıldamam biraz karga cıvıldamasına benzemişti ama olsundu. Barış'ın gelmesini beklerken mağaraya girip oturmayı düşünsemde aklıma kurbağa gelince bu müthiş (!) fikirden vazgeçtim. Onun yerine ormanda takılmaya karar verdim.

Tam çıkılmalık gibi görünen ağaç dikkatimi çekince etrafında dolaşarak ağacı inceledim. Buna tırmanabilir miydim ki? Sanki tırmanmam için yapılmış gibi görünen dalları vardı.

Daha fazla düşünmeden kendimi ağaca tırmanırken buldum. Buradan Barış'ı korkutabilirdim. Hem korktuğunda yüz ifadesinin nasıl olduğunu da merak ediyordum.

Uzun ve kalın ağacın çeyreğine tırmandığım sırada kalın çıkıntılar yerini ince dallara bırakmıştı. Nasıl cesaret ettim bilmiyorum ama ince dallara basarak tırmanmaya devam ettim. Ellerimde birkaç çizik oluşmuştu ama acıtmıyordu.

Sonunda ağacın yarısı olduğunu tahmin ettiğim yere kadar tırmandığımda kalın bir dal gördüm ve üzerine oturdum. Ağaca tırmanmak yorucu bir işti ve koşarken terlediğimden daha fazla terlemiştim. Kulübeden çıkmadan önce deodorant sıkmayı akıl ettiğim için kendimi tebrik ettim.

Ben orada oturup dinlenirken sakin sakin yürüyen beyaz tişörtlü Barış sonunda göründü. Sesimi çıkarmadan ona bakarken kayalardan aşağı inmek üzere yönelmişti ki, bağırdım.

"Buradayım!"

Kaşlarını çatarak arkasına döndü ve bir saniyelik bir incelemenin ardından gözleri ağaçtaki beni buldu. Kaşları şaşkınlıkla yukarı kalkarken ağzı da hafifçe açılmıştı.

Şu anda şaşkınlıklığının yoğunluğunu tahmin edebiliyordum. Her gün ağaç tepelerinde gezen, ona sırıtan bir Melis görmüyordu sonuçta.

"Orada ne işin var?" diye sordu.

"Canım tırmanmak istedi," dedim.

"Nasıl tırmanabildin sen oraya?" diye sordu dalga geçerek.

"Sen beni hanım evladı mı sandın?" diye sordum.

Ağaca tırmanıp tırmanmadığımızı hatırlamasamda küçükken Aslı, Aras, Kerem ve Kaanla yapmadığımız yaramazlığın kalmadığı doğruydu.

Omuz silkip onaylar anlamda başını sallayan Barış'a tip tip bakmadan edemedim.

"Yalnız orada bir sürü böcek falan vardır," dedi sırıtarak.

Ov. İşte bunu düşünmemiştim. Barış'a belli etmemek için büyük çaba sarf ettiğim korkuyla ağaca bakarken bir karınca sürüsüne rastladım. Oturduğum dalda hemde! Onlardan biraz uzaklaşırken diğer taraftaki siyah, minyatür hamam böceği gibi görünen ufak böceklere gözüm çarptı. Ufak bir çığlık atarken hemen inmek için ayağımı dala koydum.

Ve ayağımı koyduğum dal ufak bir çatırdama eşliğinde koptu.

Aşağı düşmekten son anda yırtarken inmek için başka bir yol aradım fakat beni taşıyabilecek kalınlıkta başka dal yoktu.

"Barış," dedim korkuyla. "İndir beni!"

Sırıtarak bana bakarken ağacın altına geldi.

"Atla," dedi.

Şaka mı yapıyordu bu çocuk? Hayır yani üç metre yükseklikten onun kucağına atlayacağımı falan mı sanıyordu?

"Şaka mı yapıyorsun," dedim. "İtfaiyeyi ara."

O dediğim şeye kahkaha atarken ben somurttum. Dediğimin saçma olduğunu biliyordum ama şu anda korkudan sağımdaki böceklere ve solumdaki karıncalara bile bakamazken mantıklı konuşmam düşünülemezdi.

"Atla Melis," dedi tekrar. "Tutarım."

Ona güvenebileceğimi bilsem de güvenemiyordum işte. Tam konuşmaya başlamıştım ki,

"Merdiven falan bula-" sol elimde hissettiğim gıdıklanma ile elime baktım.

Sesim anında çığlığa dönüşürken elimi sallayarak korkunç minyatür hamam böceğinin elimden düşmesini sağladım. Fakat dengemi koruyamadım ve böceğin elimden düşüşü gibi bende ağaçtan düşmeye başladım.

Saniyeler içinde belime bir çift kol acıtacak kadar sıkı şekilde dolandı. Bende beni tutan Barış'ın boynuna kollarımı sımsıkı sararken iki saniye falan öyle kaldık. Şoktan kurtulduktan sonra Barış beni yere indirdi. Ayağım toprağa dedikten sonra istemeye istemeye kollarımı çekerken Barış güldü.

Böcek gelmiş olması ihtimaline karşı üstümü silkelerken söylendim.

"Denize düşen yılana sarılırmış."

Üstümü falan temizledikten sonra Barış'ın alaylı bakışlarına aldırmadan kayanın birine oturup bağcıklarımı tekrar bağlamaya başladım. Bağladıktan sonra ayağa kalktım ve ağacın birine yaslanmış, ellerini şortunun cebine koymuş Barış'a baktım.

"Hadi gidelim."

"Beni buraya neden çağırdın?"

Şirince sırıtmaya çalışıp konuştum.

"Kampa giderken bana eşlik etmen için."

"Demek öyle," dedi kaşlarını sinirle kaldırırken. "Sen git ben mağarada olacağım."

Mağaraya doğru yürürken hemen kolundan tutarak onu durdurdum.

"Hayır ya, kampa dönelim."

"Sabah sabah boşuna mı uyandım ben?"

İşte buna birazcık kırılmıştım.

"Benimle vakit geçirmeyi zaman kaybı olarak algılıyorsan sen bilirsin," dedim gözlerine bakarak.

Ve kampa doğru yürümeye başladım. Aslında beni durdurması için blöf yapıyordum.

Bir, iki ve omzumda hissettiğim el.

Ona dönerken sırıtmaya başlamıştım.

"Çocuk gibisin," diye söylendi ve o da benimle beraber yürümeye başladı.

Hiç konuşmadan yürürken arka cebinden sigara çıkardı. Tam içinden bir tane çıkaracaktı ki, paketi elinden aldım.

"Gözlerimin önünde kendini daha fazla zehirlemene izin veremem."

Paketi ceketimin cebine koyarken durdum.

"Seninle bir anlaşma yapalım mı?" diye sordum.

Paketi ceketimin cebinden alıp konuştu.

"Ne anlaşması?"

"Sigarayı azaltma anlaşması."

Bu dediğim çok komikmiş gibi gülerken konuştu.

"Bunu yapabileceğini mi sanıyorsun?"

Omuz silktim.

"Evet."

"Sigara isteyince bırakabileceğim bir şey değil, ki istemiyorum da."

Paketten bir sigara çıkarınca sigarayı aldım ve kırdım.

"Senin iyiliğini düşünüyorum," dedim. "Sporcusun, sesin güzel, sağlıklısın ve sigara tüm bunların bitmesini sağlayacak."

"Bilmediğimi mi sanıyorsun," dedi paketin kapağını tekrar açarken. "Ama umrumda değil."

Paketi tekrar elinden alıp bu sefer alamaması için sıkıca elimde tuttum.

"Bir anda bırakamayacağını biliyorum Barış. Ama azaltmayı denemelisin."

"İstemiyorum," dedi.

Yürümeye devam edeceği sırada onu durdurdum.

"Benim için?"

Bu cesaretin nereden geldiğine inanamasamda sağlık her şeyden önemliydi. Ben dışarda tanımadığım bir insanın sigara içmesine bile üzülürken değer verdiğim insanların içmesi oldukça sinir bozucuydu.

"Bu konuda neden bu kadar takıntılısın?"

Neden bu kadar takıntılı olduğumu bildiğimden emin değildim. Bu kadar zararı olan bir zehiri insanların almalarına kızdığım için olabilirdi. Aras ve Kerem'in içmesini sevmediğim için de olabilirdi. Onlar Barış kadar içmiyordu gerçi, biz içmelerini engelliyorduk ama sonuçta kullanıyorlardı. En önemli sebebi ise Ceren'in hastalığının nedenlerinden biri sigara olduğu için olabilirdi. Zaten hastalığı öğrenildikten sonra az da olsa sigara içen babam hemen bırakmıştı.

"Çok nedeni var ve emin ol mantıklı nedenler," dedim. "Hem sana sigarayı bırak demiyorum, azalt diyorum."

"O nasıl olacak?"

Tam olarak kabul etmese de bunu sorması kabul edebileceği anlamına geliyordu. Buna sevinirken yürümeye başladım. O da benimle birlikte yürürken konuşmaya başladım.

"Ne zamandan beri içiyorsun?"

"Ortaokul."

"Peki günde kaç paket içiyorsun?"

"Değişiyor."

"Ortalama?"

"İki."

"Pekala," dedim düşünerek. "O zaman bir hafta boyunca iki günde üç paketi geçmesin, tamam mı?"

Biraz düşündükten sonra konuştu.

"Bilmiyorum."

"Ya Barış, yap."

"Aklıma gelirse kendimi oyalayacak şeyler bulmam gerekir."

"Farkındaysan kamptayız," dedim. "Yapacak çok şey var. Yüzebilirsin, basketbol, tenis ya da futbol gibi şeyler oynayabilirsin. Yemek yiyebilirsin."

"Maç aralarında ne yapacağım?"

"Bana mesaj atabilirsin," dedim.

Buna güldü ve konuştu.

"İtiraf et, tüm bunları benimle mesajlaşabilmek için yapıyorsun."

Gözlerimi devirdim.

"Yapacak mısın, anlaştık mı?"

"Bu şey tripinin geçmesini sağlayacak mı?" diye sordu.

Sabahtan beri fazla tripli davranamasamda daha ona yaptıracağım birkaç şey daha vardı. Dün akşam Instagram'ını stalklarken Melis Buseyle ve Gülsuyla takipleştiklerini görmüştüm mesela. Onları takipten çıkarmalıydı, Snap'ten engellemeliydi, MSN'den silmeliydi(!).

Bunlar sevgililerin yapacağı türden şeyler olduğu için hepsini bir anda yapmak istemiyordum. Yoksa ona karşı bir şeyler hissettiğimi anlayabilirdi. O yüzden yavaş yavaş yapacaktım.

"Tam olarak geçmesini sağlamasa da büyük oranda azalacak," dedim.

"Pekala," dedi. "O halde deneyeceğim."

Bu onun dilinde gerçekten deneyeceği anlamına geldiği için daha fazla konuşmadım. Bir şeyi isterse yapabileceğini biliyordum çünkü.

----------

"Vay be," dedi Aslı yemekhaneye girerken. "Melis Asilsoy'a bak sen."

"Ne sandın kızım," dedim. "Boşuna asil bir soydan gelmiyoruz."

Kızlar dediğim şeye kıkırdarken Kerem söylendi.

"Yine kimin dedikodusunu yapıyorlarsa."

Gözlerimi devirdim. Diğerlerinden gizli olarak bana dondurma almasaydı cevap verirdim ama işime yarıyordu. Aslı konuştu.

"Kızlar etütten sonra Aslınur'u çitlere çağırıyor muyuz?"

"Artık konuşmamız lazım," dedim. "Kerem sürekli ortadan kaybolup duruyor. Bu gidişat iyi değil."

Diğerleri de beni onaylarken Zeynep katılımcıları biz ve Aslınur'dan oluşan bir WhatsApp grubu açtı. İlk mesajı ben yazdım.

'Sa '

Kızlar bana 'as' yazarken gülüyordum. Aslınur gibi kızların gözünü uğraşmadan korkutmak istiyorsanız biraz ağır ağabey havalarında davranmalıydınız.

Aslınur,

'As' yazınca hep beraber gülsek de erkeklere belli etmemek için kendimizi tuttuk.

Kahvaltı boyunca grupta yazıştık ve Aslınur'a konuşmamız gereken bir mesele olduğunu, etüt sonrası buluşmamız gerektiğini, ama Kerem'in haberinin olmamasını söyledik. Önce işi olduğunu falan söylese de biraz ısrar edince kabul etti ve kulübemize gelmesi konusunda anlaştık. Aslında çitler daha iyi olurdu ama niyetimizi anlayabileceği için söylememiz mantıklı olmazdı. Ayrıca Kaan'ı da Kerem'i oylaması konusunda ikna etmeliydik. Bu iş Zeynep'e düşüyordu.

Kızla ilk önce tatlı tatlı konuşmayı deneyecek, o çirkinleşmediği sürece o tavrımızı sürdürecektik. Böyle şeyleri okulda yapmak daha kolaydı, teneffüsün birinde istediğiniz kişiyi kızlar tuvaletine çekebiliyordunuz ama bu da böyle bir kamp deneyimimiz olacaktı.

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

KIRIK BEYAZ 2 Von Aynur

Vampirgeschichten

321K 20.3K 48
Ölümsüz hayatların kalıcı izlerini taşır Eğer her şeyi değiştirebilseydik gerçekten harikayı yakalar mıydık? Kusursuz olur muydu hayatlarımız? Bu...
116K 3.6K 19
Merhaba arkadaşlar ben Ayşe Bayraktar bu Yaz öküzüm adlı kitabın ikisi dier wattpadımda sorun çıktığı için kitabım 18 uncu bölümde kalmıştı çok yorum...
4.9M 379K 55
Alara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423
434 84 22
Tamamlandı# Bir kadın gücünü görmüyor. Ve bir adam, o kadına gücünü görmesini için elini uzatıyor. O el ya kopar ya da kenetlenir ayrılmamak üzere. İ...