DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

By BURCUQUEEN

6.1M 316K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... More

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

36-YUMRUK

90.3K 5K 2.1K
By BURCUQUEEN

Anında arkama dönüp çarptığım kişiyi iterken beni durdurdu.

"Sakin ol, benim."

"Barış?" dedim anlık bir rahatlamayla.

Sonra Barış olduğunu fark ettiğimde rahatlama yerini sinire bıraktı. Kurbağadan ve Barış'ın kokusundan uzaklaşıp duvara yapıştım ve konuştum.

"Beni neden takip ettin?"

En son yemekhanedeydi. Benim çıktığımı gördükten sonra o da çıkmış olmalıydı.

"Çünkü artık beni dinlemek zorundasın," dedi.

Ben ona bunu yapmayacağını anlatan alaylı bakışlarla bakınca tekrar konuştu.

"Beni dinleyene kadar buradan çıkamazsın. Kurbağayla kalmak zorunda kalırsın."

"Sende bana emir veremezsin," diye tısladım.

Kurbağaya korku dolu bir bakış attıktan sonra mağaranın çıkışıyla aramdaki mesafeye baktım. Tam koşacağım sırada Barış bunu anlayıp önüme geçti. Bedenine çarparak durduğumda omzuna çarpan başımı ovalayarak geri çekildim.

"Şu an yasal bir suç işliyorsun," diye söylendim. "Gerçi ehliyetsiz araba süren birinden ne bekliyorum ki."

Tamam bende ehliyetsiz araba sürmüştüm hatta kızlarla ağaca çarpmıştık ama polissiz, eve yakın boş bir yolda. Şu an önemli olan konunun ehliyetsiz araba sürmek olmadığına karar verdim ve kurbağadan uzak duracak şekilde çıkışa yakın bir yere yaslandım. Barış da çok yakınımda bir yere yaslandı. Atak yapacak olursam beni durdurmaya hazır görünüyordu. Daha önce Barış'ı düşürmüştüm. Şimdi neden yapamayacaktım ki?

"Cuma günü-" diye başladığı anda kollarımı bağlayıp sözünü kestim.

"Seni dinlemeyeceğim."

Ağzını açıp konuşacak gibi olduğunda yine sözünü kestim.

"Söyleyeceklerin umrumda değil."

Yüz ifadesi saniyelik değişse de hemen eski haline büründü. Soğuk değil ama ifadesiz, bakışları yumuşak ama sert. Nasıl yaptığını bende bilmiyorum.

Yine konuşmak için ağzını açtı ve ben yine susturmak için konuştum.

"Ko-" derken hızlı bir adımla yanıma ulaştı ve ağzımı kapattı.

Çok yakın bir mesafede beni hiç kaçamayacağım ve konuşamayacağım şekilde mağara duvarına yaslamış olduğu gerçeğini düşünmemeye çalıştım. Sessizce yutkunurken Barış sessiz ama tehditkar bir şekilde konuştu.

"Şu anda seni nasıl susturmak istediğimi tahmin bile edemezsin."

Kalbimin zaten hızlanan atışları iki kat daha hızlanırken bir an Barış'ın duymasından çekindim. Önce hayretle yukarı kalkan kaşlarımı çattım.

'Pis sapık!'

Bakışlarımla söylemeye çalışarak bakışlarla konuşmada yeni bir çığır açmayı planladığım doğruydu.

"Sapık olduğumu mu söylemeye çalışıyorsun?"

Kaşlarım yine hayretle kalkarken Barış'ın kapattığı ağzımdan boğuk bir nida çıktı. Kesinlikle Guinness rekorlar kitabına girmeliydim!

"Şimdi elimi ağzından çekiyorum," dedi ve mırıldandı. "Bu halde bir şeyler anlatmaya çalışmak çok zor."

"Ama konuşursan seni fazla etkili yöntemlerle sustururum," diye devam etti. "Anladın mı?"

Başımı sallayarak onayladım çünkü bu haldeyken kaçma şansım yoktu. Ama elini çekerse ve uzaklaşırsa... Onu iterek yere düşürüp koşabilirdim. 'Barış'ı kımıldatmayı başaramayıp yere yapıştı, ardından utancından bayılmış numarası yaparken kurbağa üzerine zıplayınca çığlık atarak ayaklandı. Barış'ın alaylı gülüşleri arasında denize koşup kendini boğarak ölmeyi denedi,' diye çoktan senaryo yazmaya başlayan ve muhtemelen haklı olan mantığımı görmezden geldim.

İçimdeki Barış'ın mantıklı bir açıklaması olduğuna inanan sese kulak verdim. Belki de Barış'ı dinlemeliydim. Ama hayır, bu kadar kolay olamazdı. Anlattığı şeylere inanacağımı biliyordum ama sevgilisi olmasının nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?

İçimden kendimi onu dinlemeye ikna ederken çok uzak olmayan bir yerden bir ses duyuldu.

"Melis!"

Bu Kaan'ın sesiydi. Benim arkamdan gelmiş olmalıydı. Barışla karşılaşmamışlar mıydı?

"Kaan geliyor," dedim aceleyle. "Gitmeliyim."

Beni durduracak gibi olunca işe yaramasa da onu hemen ittim.

"Burada kalmaya devam edersem Kaan eninde sonunda mağarayı bulacaktır, öğrenmesini istemiyorum."

Burayı bulmasını istemiyordum çünkü bu mağara bana ve Barış'a özeldi. Bulabileceğini sanmıyordum ama riske atamazdım. Ayrıca burada Barışla vakit geçirdiğimi öğrenmesi onu çok sinirlendirirdi.

"Arkandan gelirim," dedi.

Böyle bir şey yapmazdı, yapamazdı.

"Kaan seni öldürür," dedim. "Sakın öyle bir şey yapma."

Beni durdurmasına fırsat bırakmadan koşarak mağaradan çıktım. Hızlıca kayalıkları tırmandım ve Kaan'ı yaklaşık yirmi metre ilerde gördüm.

"Kaan," diye seslendim yanına giderken. "Senin burada ne işin var?"

"Aslı orman yürüyüşü yapacağını söylemişti. Barış denen şerefsiz sen kalkarken full sana baktı. Sonra o da kalktı ve yemekhanenin penceresinden senin gittiğin yöne yürüdüğünü gördüm. Onun seninle ne işi var, yoksa anlattığın kişi o mu?"

Ben başımla onayladıktan sonra korkarak cevap vereceğim sırada gözleri arkamda bir noktaya odaklandı.

"Geldi tipini siktiğim."

Arkama bakınca Barış'ın bize doğru yürüdüğünü gördüm. Bize doğru yürüyordu. Bize. Yanımda Kaan varken!

Gözlerimi kocaman açarken ona resmen bakışlarımla sövüyordum. O benim bakışlarımı hiçe sayarak yanımıza yürüdü.

"Melis konuşmalıyız," dedi Kaan'ı hiçe sayarak.

Kaan yanımdayken konuşamazdım, konuşmak istemiyorum dersem ısrar ederdi ve olay çıkardı. En iyisi sonra konuşalım demekti.

"Sonra konuşsak?"

"Şimdi konuşmalıyız," dedi Barış.

Kaan'ın vücudunun ne kadar kasıldığını dokunmasam bile hissediyordum. O kadar stres olmuştum ki terlemeye başlamıştım ve gözüm dolmak üzereydi.

"Konuşmak istemiyor," dedi Kaan sinirle. "Onun peşini bırak."

Barış omuz silkti.

"Ben konuşmak istiyorum."

Kaan tehdit edercesine önüme geçti.

"Bir daha onu üzmene ve ağlatmana izin vermeyeceğim."

Barış şaşırdı ve tamamen bana odaklı olarak konuştu.

"Ağladın mı?"

Gece boyunca.

Tam bana uzanmak için bir hareket yaparken Kaan hiç beklemediğimiz anda sert yumruğunu Barış'ın burnuna gömdü. Benim ufak çığlığımla eş zamanlı olarak Barış'ın burnu kanarken dehşetle konuştum.

"İyi misin?"

Bana kısa bir bakış atıp Kaan'a döndü. Çenesi kasılmıştı ve gözleri adeta ateş saçıyordu, yine de bir atakta bulunmadı. Barış'ın kanayan burnuna bakarken gözümden bir damla yaş geldi.

Barış'ın bakışları bana kayınca Kaan'da bana baktı. Uzun zamandır görmediğim kadar sinirliydi. Gözümden akan yaşı hemen sildim ama görmüştü. Sinirle tekrar Barış'a döndüğünde çıkacak kavgayı anlamıştım. Barış haksız olduğunu bildiği için Kaan'ın yumruğuna karşılık vermemiş olabilirdi. Ama Kaan onu döverken boş duracak değildi elbette. Doğruyu söylemek gerekirse Kaan çok güçlü olsa bile Barış daha kaslı duruyordu ve kavga ederlerse olacakları tahmin edemiyordum.

Kaan'ın koluna dokundum ve bana dönmesini sağladım.

"Gidelim Kaan," dedim.

Sesim nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama Kaan'ın bakışları anında yumuşadı. Barış'a tekrar sert bir bakış attıktan sonra elini sırtıma koydu ve o bana destek olurken yürümeye başladık. Barış'ın yanından geçmeden önce acı yüklü bakışlarımla ona baktım. Onun ise gözleri önce Kaan'ın sırtımdaki eline, sonra benim gözlerime çıktı. Bakışlarını anlayamıyordum ama içimde çok büyük bir acı vardı. Gözleri acıya tuz biber oluyordu.

Çitlere gelene kadar Kaanla tek bir kelime bile konuşmadık. Yolda dayanamayıp Elçin'e mesaj attım.

'Barış'ı bulmalısın iyi değil.'

Elçin'den cevap gelse de bakmadım. Kaan'ın yazışmaları görmesinden çekiniyordum.

"Onu gerçekten önemsiyorsun," dedi Kaan. "Merak etme kalıcı bir zarar vermedim. Birkaç güne düzelir. Anlamadığım şey, bu salak sana soğuk davranmıyor muydu, nasıl değişti bir günde?"

"Bir ara telefondan konuştuk," dedim. "Bana soğuk davranmaya devam ediyordu. Sonra ufak birkaç şey oldu işte ve o pişman oldu sanırım."

Kaan'a her şeyi anlatacak değildim. Eğer onun kulübesine gittiğimi söylersem önce beni, sonra Barış'ı keserdi. Bana cevap vermeyince konuştum.

"Onun hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordum üzgün olduğum için boğuk çıkan sesimle.

Kolunu omzuma attı.

"Senin gözlerinde ona gerçekten değer verdiğini gördüm. Onun ise yumruğuma karşılık bile vermemesi, senin ağladığını duyduğundaki tepkisi, bilmiyorum. Belki dışardan göründüğü gibi biri değildir, senin gibi. Eğer o yumruktan sonra hala peşinden koşarsa onu dinleyebilirsin. Orman gibi tenha bir yerde değil tabi, nerede olduğunu bana haber vereceksin. Eğer mantıklı bir açıklaması varsa bir ihtimal onunla görüşmeye devam etmene izin verebilirim."

Bu cümlesi beni çok sevindirdi. Eğer Kaan bile Barış'ın mantıklı bir açıklaması olabileceğine inanabiliyorsa bende inanabilirdim. O an Kaan'ın Melis Buse olayını bilmediğini üzülerek fark ettim. Bilseydi kesinlikle böyle düşünmezdi. Bir an önce kulübeme, her şeyi bilen kızların yanına dönmek istedim. Kızlar ne kadar dalga geçselerde onlara anlatmadan duramıyordum ve bana en az Kaan kadar iyi geliyorlardı. Tam bizim kulübenin hizasına geldiğimiz sırada Kaan konuştu.

"O sarışın kız kimdi bu arada, Melis Buse?"

"Barışla arasında bir şeyler duyduğunu duydum," dedim omuz silkerek. "Barış bana aynı zamanda bu yüzden açıklama yapmaya çalışıyor."

Barışla arasında bir şey olduğunu duymamıştım, bizzat görmüştüm ama bunu Kaan'a söylersem Barışla barışmama izin vermezdi.

Barışmak?

İçten içe kendimi onun mantıklı bir açıklaması olduğuna inandırmaya başlamıştım sanırım. Bu iyi bir şey miydi, emin değildim ama onunla konuşmadığımız bu son günlerde ona ne kadar bağlandığımı daha iyi anlamıştım. Kampın her köşesinde onunla bir anım vardı ve kamptan gitsem bile peşimi bırakmayacak gibiydiler.

Kaanla vedalaşıp kulübeme girdim. Kızlar Aslı'nın yatağında toplanmış bir şeyler konuşuyorlardı. Bende gidip yanlarına oturdum.

"Naber," diyerek konuşmaya girdim.

"Biz iyiyiz," dedi Aslı. "Sen kalktıktan sonra Barış da kalktı. Ardından Kaan nedensizce kalktı ve sana attığımız milyon tane mesajı görmeni bekleyerek kulübede oturduk."

Zeynep ve Ezgi onu onaylayınca telefonumu sessize aldığımı ve müzik dinlemek haricinde diğer şeyleri takmadığımı yüzümü buruşturarak fark ettim. Ardından kızlara olanları hızlıca özetledim.

"Aklımdan gitmiyor şu görüntü," dedim sinirle. "Burnundan akan o kan. Acaba Elçin onu bulmuş mudur?"

Kızlar birbirlerine baktılar. Sessizce tartışır gibiydiler. En sonunda Zeynep konuştu.

"Kaan'ın büyük tepki vermemesi iyi olmuş ve bence Kaan haklı. Eğer peşinden koşmaya devam ederse, ki bence eder, onu dinleme vaktin geldi."

"Bence de," diye onayladı Ezgi.

"O kızla arasında olan şeyden korkuyorum," diye itiraf ettim.

"İlk önce bende korkmuştum," dedi Aslı. "Ama şimdi Barış bu kadar peşinden koşuyorsa belkide gerçek bir açıklaması olabilir diye düşünmeye başladım."

"Hem artık onunla görüşürken korkacak fazla bir şeyin yok," dedi Ezgi. "Kaan biliyor en azından."

Eğer gerçekten Barış'ın tatmin edici bir açıklaması varsa ve biz barışırsak, bunu zamanla erkeklere de söyleyebilirdim. Başta Aras olmak üzere Kerem'in de çok büyük tepki vereceğine emin olsam da Kaan'ın bilmesi ve arkamda olması onları bir nebze yumuşatabilirdi.

Eğer Barışla tekrar eskisi gibi olursak yine atışmalara, iddialara devam eder miydik? Yaşanan son şeylerde duygularımdaki değişimlerin farkına varmış ve az da olsa kabullenmeye başlamıştım. Barış da benim gibi hissediyor muydu acaba?

İçimdeki susmayan sesi azarlayarak susturdum. Eğer o da bana karşı ufacık bir şey hissetseydi soğuk davranmazdı, sevgilisi olmazdı öyle değil mi?

"Bence bizi bu şeylerden uzaklaştıracak bir film izlemeliyiz," dedi Zeynep.

"Aynen," dedim. "Gelmeden önce birkaç film indirmiştim. Siz yiyecek bir şeyler hazırlayın bende laptopu çıkarayım."

Beni onaylayıp kalktılar. Bende kalkıp laptopumu aldım ve açtım. Diğerlerinin de yardımıyla Zeyneple benim yatağımı birleştirdik. Yataklar zaten bir buçuk kişilik olduğu için hepimizin sığacağı genişlikte bir alan elde ettik. Dün alıp deposunu Ezgi'nin dolabına koyduğumuz abur cuburları çıkardık. Aslı'ya denk gelmeyecek şekilde vantilatörlerden birini ayarladık ve yatağa kurulduk.

"Ne izlesek," diye mırıldandım film dosyasını açarken.

Genelde korku ve aksiyon ağırlıklı izlerdim.

"Romeo + Juliet'e ne dersiniz?" diye sordu Ezgi sonlardaki filmi göstererek.

Yüzümü buruşturdum.

"Romantik izlemek istediğime emin değilim."

"Leonardo DiCaprio oynuyor," dedi Aslı filmin kapağını göstererek. "Hemde gençliği."

Yüzüme bir sırıtış yerleşirken konuştum.

"Düşündüm de, sanırım romantik film izlemek istiyorum. Romeo + Juliet'e ne dersiniz?"

Kızlar gülüşürken filmi açtık ve elimizdeki abur cuburlarla yerlerimize yayıldık. Nasıl geçtiğini anlamadığım sürenin sonunda filmin son dakikalarına gelmiştik. Filmlerde kolay kolay ağlamayan Aslı bile ağlıyordu.

"O uyanacak, lütfen zehri içme."

"Juliet kıpırdadı Romeo, görmüyor musun?" dedim hıçkırıklarımın arasından.

Ama Romeo zehiri içti. O sırada Juliet uyandı ama iş işten geçmişti. Juliet'in Romeo'yu öptüğü, Romeo'nun öldüğü ve Juliet'in kafasına bir kurşun sıktığı kısımlarda gözümdeki yaşlar görüşümü bulanıklaştırmıştı. Film bittikten sonra yarım saat boyunca konuşarak ağlamaya devam ettik. En sonunda Aras Aslı'yı arayınca ağladığımızı fark etti ve bizimkiler kulübeye geldi.

"Bu gerçek bir olay değil biliyorsunuz değil mi," dedi Kerem sandalyeye otururken.

"Olsun," dedi Aslı.

"Okulun tiyatrosunda izlememiş miydiniz zaten öldüklerini?" diye sordu Hasan.

"Film daha güzeldi, tiyatroda Romeo rolündeki Berk ölünce sevinmiştim. Ama bu Leonardo."

Aslı, Zeynep ve ben ağlamayı kessek de hala moralimiz bozuktu. Ezgi hala sessizce ağlarken Hasan ona daha sıkı sarıldı. Son bir saattir ağlamış olmak Aslı'nın ve benim burnumuzdaki sümükleri çıkarmamızı sağlıyordu. Aslıyla ben aynı anda seslice burnumuzu sildik ve bu Ezgi'yi biraz güldürdü. Sonra ben telefonumdan filmin acıklı karelerinden birinin fotoğrafını açıp Ezgi'ye gösterdim ve tekrar ağlamaya başladı. Erkekler bana öldürücü bakışlar atarken omuz silkip geriye yaslandım. Romeo ölmüştü, gülemezdi.

O gece geç vakitlere kadar beraber oturduk.

----------

"Melis uyan," dedi Zeynep. "Artık uyanmalısın."

Sabahtan beri aynı cümleleri kurup beni uyandırmaya çalışan Zeynep'i öldürme isteği uykuma ağır gelince hızla doğruldum. Hızlı kalktığım için başım dönerken ve gözüm kararırken Zeynep konuştu.

"Dün çok geç yattığımız için bugün hepimiz geç kalktık. Aslıyla Ezgi diğerlerini uyandırmaya giderken bana en zor görevi verdiler. Seni uyandırmak!"

Çabuk uyansamda yataktan kalkmam çok zor olduğu için Zeynep'e hak verdim ve onu dövmekten vazgeçtim. O sırada Aslı'nın telefonunun melodisi odada duyuldu. Aslı kulübede olmadığı için kendi telefonumu alıp Aslı'yı aradım. Telefonu sustuğu için aramayı kapatacaktım ama tekrar çalmaya başladığı için aramaya devam ettim.

"Kimi arıyorsun?" diye sordu Zeynep.

"Aslı'yı," dedim. "Telefonunun çaldığını haber vermek için."

Zeynep gülmeye başladığı sırada kapı açıldı ve Aslıyla Ezgi içeri girdi. Ezgi'nin gözleri dün çok ağladığı için hafifçe şişmişti.

"Telefonunu niye açmıyorsun Aslı?" diye sordum sinirle. "Telefonunun çaldığını haber verecektim."

Sinirlenmek uykumu iyice açarken söylediğim şeyi beynim tarttı ve ben yaptığım şeyi fark ettim. Telefonu kulağımdan indirip dudaklarımı birbirine bastırdım. Kızların kahkahaların arasında ayağa kalktım ve yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalamak için lavaboya girdim.

Hep beraber hızlıca hazırlanıp diğerleriyle buluştuk ve yemekhaneye gittik. Yolda hala yeni uyandığım sırada yaptığım şeyin esprilerini yapıyorlardı ama onları umursamadım.

"Etütten sonra stüdyoya gidiyoruz. Biraz çalışmalıyız," dedi Aras. Ardından ekledi. "Merak etme Melis ararsan saniyesinde açarım."

Diğerleri yine gülmeye başlarken bende sinirimi Aslı'dan çıkardım.

"İç şu çayını!"

Aslı gözlerini devirip papatya çayından bir yudum daha aldı. Yemekhaneye ulaştığımızda gözüm her zamanki gibi Barışların masasına kaydı. Kahvesini yudumlarken kapıya bakıyordu. Birkaç saniye içinde göz göze geldik, bakışlarındaki anlamı çözemiyordum. Burnuna yatay olarak yapıştırılmış bant dikkatimi çekince üzüntüyle gözlerimi kaçırdım.

Yemeklerimizi alıp masaya oturduğumuz sırada teledonum titredi. WhatsApp'tan mesaj gelmişti, hem de Barış'tan! Yüz ifademi sabit tutmak için çaba göstererek mesajı bildirim kutusundan okumuş olsam da açtım.

'Sonra konuşuruz demiştin.' yazmıştı.

Alt dudağımı gergince ısırıp kızlara baktım. Bir şey fark etmemiş, diğerleri gibi yemeklerini yiyorlardı. Kaan da Zeyneple konuştuğu için bana dikkat etmiyordu. Onlardan fikir isteyemeyeceğimi anlayınca Barış'a cevap yazdım.

'Öğle yemeğinden sonra mağarada?'

Kaan mağarayı bilmese de Barışla ormanda tek olmama muhtemelen izin vermezdi. Mağarayı bilse de izin vermezdi. Ona konuşmayı yaptıktan sonra söylemeye karar verdim.

Barış cevap yazdı.

'Olur.'

Telefonumu pantolonumun arka cebine koydum ve kahvaltımı yapmaya başladım.

----------

Öğle yemeğimizi yemiş, kulübelerimize doğru yürüyorduk.

"İlk deneyişimize göre fena değildi," dedi Hasan.

Öğle yemeğinden önceki müzik çalışmamızdan bahsediyordu.

"Aynen," dedi Aras. "Birkaç prova daha yaparsak pazartesi günü için hazır oluruz."

Hepimiz onu onaylarken kulübelerimize gelmiştik. Kulübeye girer girmez kızlar bana döndü.

"Hadi mağaraya git."

"Üstümdekiler iyi mi," diye sordum. "Saçım nasıl?"

Dar bir kot pantolon ve tişört giymiştim. Saçlarım ise çoğu zaman olduğu gibi açıktı.

"İyi iyi," dedi Aslı. "Git artık."

"Peki," dedim. "Bana şans dileyin. Umarım doğru düzgün bir bahanesi vardır."

Kulübeden çıktım Hayalet'i de alıp çitlere doğru yürümeye başladım. Çitlere ulaştığımda Hayalet'i kucağıma alıp çitlerden geçtim. Hayaleti yere koydum.

"Çok ağırlaşmışsın," diyerek Hayalet'in kafasını okşadığım sırada Hayalet elimden kurtuldu ve ileriye doğru koştu.

Nereye gittiğine bakmak için doğruldum. Birkaç metre ilerde duran Barış'ın yanına gitmişti. İlk önce bu görüntü beni gülümsetecek gibi olsa da birkaç salise içinde Barış'ın yanındaki kişiyi şaşkınlıkla fark ettim.

Melis Buse'nin Barış'ın yanında ne işi vardı?

Continue Reading

You'll Also Like

116K 3.6K 19
Merhaba arkadaşlar ben Ayşe Bayraktar bu Yaz öküzüm adlı kitabın ikisi dier wattpadımda sorun çıktığı için kitabım 18 uncu bölümde kalmıştı çok yorum...
Damer By Helin Barcin

General Fiction

75.7K 2.9K 71
Damla ve Eren'in aşk hikayesi.. Damla, küçüklüğünden beri baba sevgisi olmadan ve babası olmadan büyürken, Eren babası yanında olsa da sevgisiz büyüm...
1K 100 25
TUA KİTABIDIR FİVE HARGREEVES ELENA BLACK iyi okumalar
18.7K 1.6K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...