Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR

Oleh Itslockyer

9.9K 257 99

Birbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, par... Lebih Banyak

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
BÖLÜM DEĞİL- LÜTFEN OKUYUN
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm

9.Bölüm

287 12 5
Oleh Itslockyer

Caroline

Sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım. Camı örten perdelerden sızan güneş ışınlarının kollarımı ve boynumu ısıtıyordu. Ekim ayının ortalarında olmamıza rağmen güneş gökyüzündeki yerini koruyordu. Yazın olduğu kadar sıcak olmasada hava, o kadar soğuk da değildi. Tam bir sonbahar havası vardı.

Yatağımda cama doğru dönerek yorganıma daha sıkı sarıldım. Hiç bir şeyi düşünmeden rahatca yatmak ne kadar güzeldi. Günlük hayattaki sorunlarını bir kenara bırakıp sadece rahatına bakıyordun.

Derin bir nefes aldım ve kendimi tekrar uykunun kollarına bırakmaya çalıştım. Bu cümledeki anahtar kelime 'çalıştım'. Lanet olası kuşların, tam camın dışında ötmeleri yavaş yavaş uykumu kaçırıyordu.

Tek gözümü açarak cama baktım. Perdeden dolayı bir şey gözükmese de en iyi 'kötü bakışımı' yolladım. Sanki bakışımı görmüş gibi bir anda kuşlar ötmeyi bıraktılar.

Sırıtarak yerimde biraz kıpırdanıp yüzümü yastığıma göndüm ve tekrar uyumaya odaklandım. Bir kaç dakika sonra, tam cam kenarından bir cıyaklama sesi geldi. Ama sessiz bir cıyaklama değil, karga cıyıklaması.

Yastığımın içine kısa bir çığlık attım ve elime ilk ne geldiyse camın olduğu yöne fırlattım. Kocaman bir kırılma sesiyle yattığım yerde zıpladım. Kafamı uzatıp baktığımda perdelerin, dışarıdaki rüzgardan dolayı uçuştuğunu, yerde binlerce parçaya bölünmüş cam kırıkları gördüm.

Sızlanarak sıcacık yatağımdan kalktım. Odaya dolan soğuk hava tüylerimi diken diken ettirdi. Sam'in yatağına baktığımda yatağın boş olduğunu gördüm.

Güzel, en azından sabah sabah dayak yemeyecektim.

Cam parçacıklarına dikkat ederek cama yaklaştım ve yerdeki kırılmış saati elime aldım. Demek bunu atmıştım.

Ne kadar çok görmeden saati cama isabet ettirdiğime gururlansam da artık bir camımızın olmaması kötü oldu. Omuz silkerek çöp kutusuna artık paramparça olan alarm saatimi attım.

Dizlerime düşerek cam parçalarını ellerimle olabildiğince toplamaya çalıştım. Arada bir cam elime batıyor, beyaz tenımde kırmızı izler bırakıyordu.

Cam parçalarının çoğunu toplayıp çöpe attığımda dizlerimin üzerinden kalltım ve bacaklarımı silkeledim. Odadaki koltuğun üzerinden Heath'in kazağını aldıp üstüme geçirdim. Soğuk hava odayı ele geçirmiş, her şeyi buz gibi yapmıştı.

Odadan çıkıp kapımızı kapadım. Koridor biraz daha sıcaktı odaya göre. Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve derin nefes aldım. Aşağıya doğru inerken mutfaktan gelen sesler çoğalmaya başladı.

Mutfağa girdiğimde pek sık görmediğim bir manzarayla karşılaştım. Kapı pervazında dikilerek gözlerimi pörtlettim.

Heath... Şarkı söylüyordu.. Krep pişirerek.

Şimdi, bunu belirtmek isterimki bu her sabah olan bir şey değil. Bu evde Steven dışında birisi yemek yapıyorsa ya açıklamak istedikleri kötü bir şey vardır, yada kendini affettirmek istiyordur. Küçük bir küfür mırıldandım. Tüm bu kırık cam felaketinin olmasından dolayı kahvaltı hazırlamayı ben düşünüyordum. Bilirsiniz ya, ilk yumuşatıp sonra kızdırırım mantığı.

Lanet olsun ki Heath benden önce davranmış. Heath demişken, düşüncelerimden sıyrılarak önümde kalçalarını sallayarak bir erkek grubunun şarkısını söyleyen reşit çocuğa baktım. Bu çocuğun on sekiz yaşında olduğuna inanamıyorum. Yedi yaşındaki bir erkek çocuğu gibi davranıyordu.

"You dont know, oh-oh! THATS WHAT MAKES YOU BEA-" Sesi çiftleşmeyi bekleyen kediler gibiydi. Artık bu işkenceye dayanamayan beynim ağzımı harekete geçirdi.

"HAYIR HEATH, sadece, hayır." Dedim kafamı olumsuzca sallarken. Zıplayarak bana döndü. İlk başta yüzünden korku ve şok geçse de bir kaç saniye sonra dudakları sırıtıyordu.

"Gizlice sesime bayıldığını biliyorum, küçük Caroline," Kendini beğenmiş bir numaralı sırıtışıyla işte karşısınızda, baylar bayanlar, Heath Ross. Tek kaşımı kaldırdım. Dudaklarındaki sırıtış yalpalandı.

"Küçük Caroline mı?" Gözlerimi Heath'in özel bölümüne indirdim. Heath'de bakışımı takip ederek Heath Jr'a baktı. "Kimin küçük olduğu hakkında şüphelerim var." Gözlerimi Heath'in sinirli yüzüne kaldırdım ve gülmemek için alt dudağımı dişledim.

Şu an bir çizgi filmde olsaydık, Heath'in kullaklarından durmadan duman çıkıyor olurdu. Bu düşünceyle kıkırdadım. Heath cevap yetiştirmek için ağzını açmıştı ki başka birisinin sesiyle tekrar kapattı.

"Bu konuşmayı mutfakta mı yapacaksınız? Gerçekten mi? Burada bazılarımızın yemek yediğinizin farkındasınız değil mi?" Mutfağın köşesindeki masaya döndüm.

Sam, tabağındaki kreplere odaklanmış, dünya ile ilitişimini kesmişti. Matt bir eliyle telefonuyla oynuyor, bir eliyle önündeki kahvaltı gevreğini yiyiyordu. Steven ise elinde gazete, önünde boş bir tabak, tek kaşı kalkık bize bakıyordu. Gözümün köşesinden Heah'in tekrar konuşmak için ağzını açtığını gördüm ki bu sefer ben böldüm.

"Pşhh, lütfen. Tartışmaya değmeyecek kadar küçük bir konu." Heath'e bakarak küçük demiştim. Sinirden kızarmış, gözlerini kısarak bana bakıyordu. Bir öpücük atıp masaya ilerledim.

"Günaydın, nasılmış bakalım baba ayımız?" Diye sordum Steven'ı yanağından öperek. Yanındaki boş sandalyeye çöktüm ve saçlarımı topladım.

"Heath'in krepleri yüzünden midem isyan ediyor, ama bunun dışında iyiyim." Diye cevap verdi karın kaslarını okşayarak. Suratını asmıştı ama bu halde bile çok tatlıydı. Sırıtarak sarı saçlarını karıştırdım.

"Hey! Siz ikiniz benim kreplerime bir şey diyemezsiniz, kreplerim çok lezzetli!" Diye bağırdı Heath tavadaki yanmış krepleri döndürürken. İtraf etmeliyim ki, bu evde Steven dışında kimse yemek yapamıyor. Tamam, basit şeyleri yapabiliyoruz ama asıl ana yemekleri Steven dışında kimse beceremez. Heath'in kreplerinin kokusu bile dün akşamki lazanyayı kusmama neden olabilir.

"Dostum, bazı alanlarda yetenekli olabilirsin ama yemek yapmak bunlardan biri değil. Güven bana." Dedi Matt boş kasesini lavaboya koyarken. Heath kreplerini büyük bir tabağa koydu ve masaya getirdi.

"Hadı ama, o kadar kötü olamaz. Söyle onlara Sam." Diye karşı çıktı Sam'in omuzunu dirseğiyle dürterken. Sam kafasını kaldırmadan omuz silkti ve ağzına bir parça krep attı. Oturduğum yerden yüzünü buruşturduğunu görebiliyordum.

"Sandığından daha berbat." Diye mırıldandı. Ben kıkırdarken, Steven ve Matt yumruklarını çarpıştırdı. Heath'in yüzü anlaşılmaz bir hal aldı.

"Tadı kötüyse neden yiyiyorsun?" Diye sordu bu sefer tek kaşını kaldırmaya çalışırken. Başaramamasıyla yüzü daha komik bir hal aldı ve kahkahamı tutmakta zorlandım.

"Matt kahvaltı gevreğini bitirdi. Şanslı piç." Son kısmı fısıldasa da masadaki herkes duydu ve koca bir kahkaha tufanı koptu. Ben karnımı tutarak gülerken Steven başını masaya dayamış sessizce gülüyordu. Matt'de masaya tutunarak ayakta kalmaya çalışıyordu. Tek gülmeyen Heath ve Sam'di.

"Kreplerimi sevmiyorsan neden gözlerini ayırmadan yemeye devam ediyorsun?" Diye sordu bu sefer üzgünce. Bizim kahkaha seslerimiz kesilmiş, heyecanla cevabı bekliyorduk. Sam son krep parçasını ağzına atarak yüzünü buruşturdu ve tabağı iterek arkasına yaslandı.

"Midemdeki her şeyi masaya kusmamaya çalışıyordum." Sam'in cevabıyla üçümüzün kahkahaları mutfağı doldurdu. Heath kollarını göğsünde birleştirerek somurtuyordu ve Sam yüzünü buruşturuyordu.

İşte ben buna 'normal bir pazar sabahı' derim.

***

"Batman mi, Spiderman mi?" Diye sordu Steven, ellerindeki filmleri bize doğru kaldırıp sallayarak.

"Spiderman!" ve "Batman!" anırmalarıyla Steven olduğu yerde zıpladı. Aynı anda Matt ile cevap verdiğimizde gözlerimin anında birbirini buldu. Birbirimize gözlerimizi kısarak bakıyorduk.

"Spiderman hiç havalı değil, adam tayt giyiyor!" Dedim duvardaki insan boyu Spiderman posterini işaret ederken. Matt, dediklerimin üstüne gözlerini daha çok kıstı. Japonlulara benziyordu. Her ne kadar çok dalga geçmek istesemde çenemi kapalı tuttum.

"En azından Batman gibi tuhaf şeyler yapmıyor. Karanlık bir mağrada takılmak ve plastikten sahte yarasa kanadı yapmak gibi." Diye savundu Spiderman'ı. Savunması karşısında ağzım açık ona baktım.

Ah hayır işte bunu dememeliydi.

"Pşh, lütfen. Spidy büyükannesiyle yaşarken Bruce Wayne, Gotham şehrinin yarısına ve kocaman bir köşke sahip! Batman o kadar havalı ki biraz tuhaf davransa da olabilir! İşte bundan dolayı Batman'ı izlemeliyiz!" Dedim neredeyse bağırarak. Konuşurken kollarımı deli gibi etrafa salladığımı yeni fark etmiş gibi havada olan kollarımı yanlarıma indirdim.

"Ben Spiderman diyorum," Dedi kanepede oturan Heath, kolunu söz almak ister gibi kaldırırken. Matt ve benim üzerimdeki dikkati kendine çekerek boğazını temizledi ve masumca bize baktı. "Üstelik Emma Stone oynuyor." Diye devam etti tek eliyle yüzünü havalandırırken.

Heath'in bu dediğine dördümüzün de göz devirdiğine yüzde yüz eminim.

"Benim oyum Batman'dan yana. Adam gibi film izleyelim bir kerede." Dedi Sam gözlerini suçlayıcı bir edayla Matt ve Heath'de döndürürken. Kıkırdamamı bastırmaya çalışarak Steven'a döndüm ve tek kaşımı kaldırdım.

Steven'ı ikna etmek için tam ağzımı açmıştım ki konuşmaya başladı.

"Bana sormanıza bile gerek yok, Bruce Wayne hayranı olduğumu biliyorsunuz." Dedi Batman filmini dvd oynatıcısına takarken. Matt ve Steven sinirle homurdanırken ben ve Sam yerimizde zıplayarak kıkırdıyorduk.

Matt patlamış mısırla ilgili bir şeyler mırıldanarak mutfağa gitti ve diğerlerimiz kendimizi koltuklara bıraktık. Ben tekli koltuğa, Steven ve Sam üçlü koltuğa, Heath'de sevgili koltuğuna yayıldı. Sam bir anda koltuktan kalkarak merdivenlere doğru yürüdü.

"Nereye?" Diye seslendi Steven, Sam'in arkasından. Sam, merdivenin ilk basamağında durup bize döndü.

"Odadan hırkamı almaya, yukarıdan bir şey getirmemi istiyormusunuz?" Oda kelimesini duymamla kafam anında Sam'e döndü. Kendimi durduramadan bağırdım.

"Hayır!" Ani çıkışımla tüm kafalar bana döndü. İçimden kendime küfür ediyor, sakin davranmam için kendimi uyarıyordum.

"Sadece bir şey isteyip istemediğinizi sormuştum. Bağırmana gerek yoktu," diye cevapladı Sam, neredeyse fısıldayarak. Bağırmama biraz bozulduğunu fark etmiştim. Hafifçe gülümseyerek beynimi bir bahanne bulma umuduyla taradım.

"Hayır, yani.. Şey.. Ben.. Ben demek istemiştim ki," gözlerimi salonda gezdirerek bir mucize diledim tanrıdan. "Burada Matt'in hırkası var zaten, gitme odaya kadar." Dedim bilgisayar sandalyesinin üstündeki hırkayı işaret ederek. Sam'in yüzünden anlayış geçti ve kafasını onaylayarak salladı.

"Evet, ama zaten telefonumu almak için yukarı çıkacağım." Son bir kez gülümsedi ve merdivenleri çıkamaya devam etti.

İçimdeki panik, korku ve endişe gittikçe çoğalıyor ve yerimde durmamı zorluyordu. Odamızın kapısının kapanma sesiyle oturduğum koltuktan kalktım ve koşarak kapıya yöneldim.

"Hey! Nereye?!" Diye sordu Steven, Heath ile koltuktan kalkarak. Deli görmüş gibi bana bakıyorlardı. Siyah asker botlarımı aceleyle ayağıma geçirmeye çalışırken aynı anda inandırıcı bir bahanne bulmaya çalışıyordum. Eğer Sam, odamızın camının yerinde değilde çöpte olduğunu fark ederse burası cehenneme döner.

Ve ben, camı kıran olarak burada bulunmamamın sağlığım açısından daha güvenli olduğunu düşünüyordum.

"Kim, ben mi?" Diye sordum sırtımı dikleştirerek, kendimi işaret ederek. Düşün Caroline Düşün. İyi bir bahanne bul. "Mir için yemek almaya. Yemeği bitmiş zavallının" İkisinin yüzündeki ifadeden bana inanmadıklarını biliyordum.

"Mir kim ki?" Diye sordu Heath, düşünerek.

"Kedimiz!" Dedim ön kapıyı açarken. Tam adımımı atacaktım ki koluma bir el dolandı.

"Bizim bir kedimiz yok, Car." Dedi Steven sakince. Yüzümdeki panik ifadesinden bir şeylerin yolunda olmadığını anladıklarını biliyordum. Matt salona girip beni kapıda görünce kaşlarını çattı. Birbirine bakıp tekrar bana döndüler.

"Ah, evet. Çıkmışken onu da alırım! Görüşürüz mille-" Vedalarımı, sağır edici bir çığlık, ardından Sam'in bağıran sesi böldü. Sam'in çığlığı, Matt'in elindeki patlamış mısırın heryere fırlamasına sebep oldu.

"CAROLİNE CARMİCHAEL, KOCA KIÇINI KALDIRIP BURAYA GELİYORSUN! BUNU NASIL BECERDİN LANET OLASI?! SENİ ELLERİME GEÇİRİNCE KURTULAMAYACAKSIN BENDEN, SENİ APTAL MANKAFA!"

Sam'in sözlerini duyar duymaz kapıdan dışarı koşmak için harekete geçmiştim ki birinin beni kaldırıp omuzuna atmasıyla özgürlüğe kavuşmam hayal oldu.

Kafamı kaldırdığımda Heath'in omuzunda olduğumu fark ettim.

"Bırak beni Heath! Hayatta kalmamı istiyorsan kaçmama izin ver!" Sızlanarak sırtına yumruklarımı geçirdim. Matt ve Steven, suratlarında bir sırıtışla beni izliyorlardı. Bu durumda tek eğlenmeyen benim galiba.

"Bu sefer ne yaptın Küçük Caroline?" Heath'in yüzünü göremesemde sesinden onunda sırıttığını anlamıştım. Aptal çocuk. Cevap vermeden küçük bir çocuk gibi surat astım ve kollarımı göğsümde birleştirdim.

Heath, beni omuzunda taşıyarak merdivenleri çıkamaya başladı. Tam arkamızdan da Matt ve Steven hızla takıp ediyorlardı.

Odamızın kapısına gelince soğuk hava popoma anında saldırdı. Heath anında beni iki ayağımın üzerine bıraktı ve odanın içinde bir o yana, bir bu yana yürüyen sinirli bir Sam ile karşılaştım.

Odaya doluştuğumuzu görünce dikkatini bana verdi. Ayaklarının uçları, ayaklarıma değene kadar bana yaklaştı. Şu anda Sam'dan öyle çok korkuyordum ki, fısıldayarak 'böö' dese altıma işeyeceğim.

Yüzü sinirden kızarmış ama sakin bir ifade taşıyordu. Gözlerimin içine bakıyor, ben ise gözleri dışında her yere bakıyordum.

"Odamızdaki pencerede neden cam yok Caroline?" Diye sordu sakince. Yüzünün kızarıklığını görmesem sakin olduğuna inanırdım da her şey yüzünden belli oluyordu.

"Kuşlar," Evet. Benim daihane cevabım buydu. Kuşlar. Cevap tamamen doğru olsa da en azından savunmamı yapabilirdim. Ama Sam'in yüzüne baktığım saniyede bundan vazgeçtim.

Vay canına, bu kız istediğinde Hitler kadar korkutucu olabiliyordu.

"Kuşlar?" Dedi kaşlarını kaldırarak. Soru sorar gibi değil, inanmazı güç gibi söylemişti. Odadaki herkesin benden daha iyi bir cevap beklediğini biliyordum. Ama çişimi tutarken pek başka bir şeye odaklanamıyordum.

"Kuşlar." Diye onayladım başımı aşağı yukarı hafifce sallarken.

"Lütfen bana bunun bir şaka olduğunu söyle Car," Sam'in sesi yorgun çıkıyordu. Şakaklarını ovalayarak gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. En iyi arkadaşımı bu halde görmek içimi parçalasada sessiz kalmayı tercih ettim.

Ağzımdan dökülen her hangi bir şeyin durumu kötüleştiriceğini biliyordum. Bizim erkeklere bakarak gözlerimle sessizce yardım istedim. Hepsi elleriyle ağızlarını tutuyor, gülmemek için kendilerini kasıyorlardı.

Bir anda pencereden gelen cıyaklama sesiyle benim ve Sam'in dudaklarından kısa bir çığlık döküldü. Pencereye döndüğümüzde simsiyah bir karga, odanın içini tarıyordu.

Heath ellerini vurarak kargayı uzaklaştırdı ve perdeyi çekti. Dudaklarımdan sessiz bir sızlanma döküldü ve herkes şokla bana döndü.

Sanırım altıma işedim...

-

Selam okuyucular!

Bu bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler? Açıkçası, ben yazarken çok eğlendim. :D

Multimedia'da HEATH var!!!

-Selena

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

238K 15K 27
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
215K 9.1K 27
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...
1.2M 42.4K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
184K 7.7K 28
HOCAM BEN HELAL ETMİYORUM HAKKIMI adlı gruba eklendiniz. 0532..: 7886367.denemeden sonra lütfen bana 50 yaş üstü dayı değil de, bir kadının geldiğin...