Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR

By Itslockyer

9.9K 257 99

Birbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, par... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
BÖLÜM DEĞİL- LÜTFEN OKUYUN
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm

8.Bölüm

300 9 6
By Itslockyer

Samantha

Barda herkesin dikkatini tek bir yere toplayan bağırışları duyunca kim olduklarını merak etmiştim.

"Aynısını senin için öneririm, lanet olası!" Sesi duyunca yerimde kıpırdandım ve çoktan o tarafa doğru harekete geçen Çar'ın arkasından ilerledim. Steven'in da bizimle ilerlediğini anlamam çok uzun sürmemişti çünkü Matt için endişelendiğini hissedebiliyordum.

Barda eğlenmelerine kısa süreliğine ara veren insanlar her insanın içgüdüsel olarak yaptığı şekilde Matt ve kaş yığını gibi görünen adamın etrafında daire oluşturmuşlardı. Olayı kaçırmaktan korkuyorlarmış gibi gözleri ikisinin arasında gidip gelirken insanları incelemeye öylesine dalmıştım ki yere yığılan Matt'ı yeni fark ediyordum.

Tanımadığım adama karşı içimdeki yükselen öfkeyi bastırmaya çalıştım. Caroline bir çığlık eşliğinde yere yığılan Matt'ın yanına koşarken yerimde kıpırdandım. Adam kendi kendine sırıtıyordu.

Neler olduğunu yeni anlıyormuş gibi "Matt?" Diye seslendim Caroline'in Matt'ın tişörtünü burnuna bastırdığını izlerken. Yanlarına yürüdüm ve Matt'ın diğer yanına çöktüm. Üzerimdeki gömleği çıkardım ve Caroline'in eline tutuşturdum. Bana siyah kaslarının tekini kaldırarak baktı ve tekrar Matt'e odaklandı. Suan ne yapmamı bekliyordu? Elbette gömleği çıkarıp verecektim. Başka alternatifimiz yoktu. Burnuna tutacağımız bir havlu, en azından bir mendil bile bulamazken.

Matt, bizden destek alarak hafifçe doğruldu ve basını öne eğdi. Önceden karıştığı kavgalardan dolayı birkaç şey biliyordu ya da sadece içgüdüsüne göre hareket ediyor, kanın dışarı akması için başını öne eğiyordu. Burun kanamasında ne yapılırdı? Buruna buz tutabilir miydik? Bu saçma düşünceyle kafamı iki yana salladım ve Caroline'in burnuna tuttuğu, kan olmuş gömleğime baktım.

Tamam, o benim en sevdiğim gömleğimdi. Kan lekesi kalıcı olur muydu? Lanet olsun, aynısını bir daha bulamayaktım, bu gömlekte bir daha eskisi gibi olamayacaktı. Kafamı ikinci kere salladım. Canımdan çok sevdiğim dostum burnuna aldığı darbeyle can çekişiyordu ve ben sadece lanet olası bir gömleği mi düşünüyordum?

"Bir daha kendinden büyüklere saygı duymayı öğrenirsin." Dedi adam bu olaydan zevk alırcasına. Sesinde herkesin fark edeceği alaycı bir tını vardı. Kafamı kaldırıp yumrukları ardı ardına geçirmek istediğim suratına baktım. Kaslarımı istem dışı olarak çatarken hala bizi izlemeyi sürdüren insanlara çevirdim kafamı.

"Oyun bitti!" Diye bağırdım sınırımı dışa vurmamaya özen gösterirken. Tekrar Matt'e odaklandığımda ilk halinden daha iyi olduğunu fark ettim. En azından artık burnu kanamıyordu.

"Lavaboya gidip yüzünü yıkamalıyız. Her tarafın kan içinde kaldı." Dedi Caroline endişesi sesine yansır bir halde. Sanki Matt'ın yaşadığı acıyı içinde hissediyormuş gibiydi. Yanımızdan uzaklaşan ayak seslerinden adamın gittiğini anlamıştım.

Gerçi hala kavganın neden çıktığını merak ediyorum. Son günlerde Matt beni şaşırtmaya başlamıştı. Abisiyle problemleri mi vardı? Sürekli onu görmeye gidiyor, sinirleniyordu. Suan bunu sormanın doğru bir zaman olmadığını düşünürken ayağa kalkmasına yardım ettim.

Caroline ise diğer kolundan tutuyordu. Yumruğun verdiği sersemlikle yürüyemeyeceğini düşünerek lavaboya kadar götürme kararı almış gibi görünüyordu.

"Tamam ben hallederim," dedi kolundan sıkıca tutarken. Sadece başımı sallamakla yetinmiştim, Caroline'in tek başına bile yardım edip arkasını kollayacağından emindim. Giydiğim pantolonun diz kısmını silkelerken göz ucuyla yanıma gelen kişiye bakıyordum.

"Bu geri zekalı kızlar ne kadar yapışkanlar," Kaslarımdan birini kaldırarak ona baktım. "Tanrı'ya şükür ki siz öyle değilsiniz."

"Matt ıyı." Dedim Steven'in endişeli süratini normale döndürmek için.

"Adam pisliğin tekiydi, ayrıca Matt nasıl bulaştı bu adama?"

"Seninle beraber arka taraftaydık, nereden bilebilirim?" Çantamın orada kaldığı aklıma gelince telaşlandım. Her türlü insan gelirdi buraya. "Bunu sormak için biraz beklesek iyi olur, kendine gelmeli." Onay verdiğini anladığım bir mırıldanmadan sonra insanların arasından geçerek önceki yere ilerledim ve sandalyeye asılı olan çantamı kavradım. Kimsenin olmadığını görünce ne kadar çabuk dağıldıklarını düşünürken tekrar insanların arasına karıştım.

Bir an önce eve gidip kendimi yatağıma atmak istiyordum. Yorulmuştum. Hafif sarhoştum ama dışarıdan belli olacak kadar değildi. Genelde böyle içerdim zaten. Çok belli olmazdı. Çıkış kapısına ilerledim ve bardan dışarı adımımı attım. İçerideki kokuya o kadar alışmıştım ki temiz hava alınca tuhaf hissediyordum. Bardan birkaç metre uzaklaşıp içe doğru girintili olan duvarın iç kısmına oturdum. Bir anda içeriden bunalmiştim. Kafamı geriye yasladım ve gözlerimi kapattım. Başım dönmeye başlamıştı.

"İster misin?" Korkuyla bir iç çekip sol tarafıma ne zaman geldiğini fark etmediğim kişiye baktım. Bir nefes verirken kalbim hala hızını sürdürüyordu. Tekrar kafamı çevirdim ve gelen kişiye baktım. Çokta büyük görünmüyordu, olsa olsa benden en fazla üç yaş büyük olabilirdi ki bir ya da iki olduğuna emindim.

Gözlerim bana doğru uzattığı sigara paketine kayınca elimi kaldırıp iki yana salladım ve "Hayır, kullanmıyorum." Dedim. Kafasını sallayıp sırtını benim gibi duvara yasladı ve içinden bir tane sigara çıkarıp paketi ceketinin cebine geri soktu. "Korkuttum ha?" Dedi çakmağıyla ağzına götürdüğü sigarasının ucunu alevlendirirken.

Beni üşütmeye başlayan bir rüzgar esiyordu, elini sigaraya siper etmek zorunda kalmıştı. Hiçbir artıştık hareket yapmadan dumanı öylece havaya üfledi. Alışık olduğum bu değildi çünkü etrafımda sigara içen herkes birilerini etkilemek için içiyordu. Zavallılar.

"Geldiğini fark etmedim." Dedim bakışlarımı tekrar karşıya çevirirken. Boğazından onaylar gibi bir ses çıktı ve ikinci nefesini bıraktı havaya. Kim olduğunu, nereden geldiğini, neden geldiğini bilmiyordum ama sanki suan tüm ihtiyacım olan konuşmadan öylece boş boş yan yana oturacağım biriymiş gibi yanımda olduğundan rahatsızlık duymamıştım.

Belki bir hırsızdı, belki bir mafyaydı, belki bir katıldı ya da hepsinin tersi çok iyi biriydi, her neyse. Umürsadığım tek şey bu gece o buradayken Heath'in olmamasıydı. Tamamen bir aptal gibi davranmıştı ve bunu sürdürüp gerçekten o sahneye çıkmamıştı. Sınırımı yatıştırmak için derin bir nefes aldım ama temiz hava alma umudum boşa çıkmış, burnuma sadece az önce havaya üflediği sigara dumanı dolmuştu. Yine de iyi gelmişti ve daha rahatlamış hissediyordum.

Birkaç saniye öylece oturduktan sonra tekrar içeri girmem gerektiğini hissettim. Kimseye haber vermeden çıkmıştım ve beni dışarıda aramak yerine içeride, insanların içinde arayacaklardı. Duvardan destek alarak ayağa kalktım ve ileriye doğru sendeledikten sonra kendimi durdurup dengemi sağladım.

"Riley," dedi o da ayağa kalkarak. Benim aksime duvardan destek almamıştı. Bacaklarında göründüğünden daha fazla kaş olduğunu düğünü düşümemi sağladı. Tek kasımı kaldırarak beni inceleyen suratına baktım. Neden bahsettiğini anladığımda kasımı normal haline geri döndürdüm.

"Şam," normalde olduğundan daha seksi görünmesini sağlayan bir sırıtmayla beni incelemeyi sürdürdü. Dudağının arasına sıkıştırdığı sigarasını iki parmağının arasına alıp yere attı ve sol ayağının ucuyla ezdi. İçine çektiği dumanın hepsini yüzüme üflemeye başladığında bir adım geriye gittim.

"Belki tekrar görüşürüz." Sağ elimi yüzümün önünde sallayıp öksürme isteğimi bastırmaya çalıştım.

"Bu dumana alışkın değilim." Sırıtısı alaycı bir hal alırken bu halinin de önceki seksiliğinden bir farkı olmadığını fark ettim. Aynı anda esen bir rüzgarla yerimde titredim ve "Artık gidiyorum." Dedim arkamı dönüp gitmeye hazırlanırken. Bileğimden tuttu ve beni tekrar kendine çevirdi. Üzerindeki ceketi çıkarıp bana uzatırken kapısonlu hırkası olduğunu fark ettim. Zaten üşümezdi. Bu bencil düşünceyle başımı iki yana salladım. "Gerek yok."

"Bir daha görüşmemiz için bir nedenimiz olur." Ceketini elime tutuşturdu ve göz kırpıp sırtını bana çevirdi. Giydiği hırkadan belli olan kol kaslarına bakarken benden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştı. Zaman kaybetmeden ceketi üzerime geçirdim ve barın girişine ilerledim. Girişte duran güvenliğe başımla selam verirken kendimi tekrar kalabalığın içine attım. Birkaç adım ilerleyince karşıdan kalabalığın arasından süzülürcesine yürüyen Caroline ve Matt'ı gördüm ve yanlarına yürüdüm.

"İyi misin?" Derken endişem sesime yansımıştı.

"Kırıldığını sanmıyorum." Dedi Matt burnunu ovarken.

"Kırılsaydı açıdan kıvrılıyor olurdun." Dedi Caroline benim aksime kızgın bir sesle. "Ne işin vardı o adamla? Burnunu kırıp farklı bir şekle sokabilirdi!" Matt sadece omzunu silkmekle yetinirken Steven arkalarından bu tarafa doğru yürüyerek yanımıza geldi.

"Gidelim buradan, bunalmaya başladım." Ve cevabımızı beklemeden benim geldiğim taraftan yürüyerek kapıya ilerlemeye başladı.

Tekrar Caroline'e döndüğümde, "Owen nerede?" Diye sordum. Ortalıkta görünmüyordu. Daha konuşmamız gereken konuyu konuşmamıştık.

"Bilmiyorum. Galiba çıktı."

İçimden lanet ederek başımı salladım ve "Hadi gidelim." Dedikten sonra arkamı dönüp yürümeye başladım.

Arkamdan geldiklerini hissederken Caroline seslendi. "O salak ceket nereden geldi?"

"Ödünç aldım," dedim bardan çıkarken cekete daha da sarılarak. Erkek parfümü ve sigara karışımı bir şey kokuyordu. Kendi kendime gülümserken arabaya ilerlemeye başladık. Hava öğlen olduğundan daha soğuktu. Bardan uzaklaşmaya başladıkça müzik sesi azalıyor, gecenin sessizliği bizi içine alıyordu. Ara sokaktan çıkıp Matt'ın ana caddeye park ettiği arabasına yürümeye devam ettik.

Gecenin bir yarısı bile arabalarla dolu olan cadde yaşadığım şehri canlı kılıyordu ve ben kendimi daha da canlı hissediyordum. Nedenini bilmiyorum ama uzun ya da kısa olması önemli değil, üzerinde gittiğimiz yolda bizden başka arabalar olunca kendimi mutlu hissediyordum. Belki de yalnızlığı sevmediğimden kaynaklanıyordu. Üzgün olduğumda da yalnız kalmayı tercih etmezdim. En azından gerçekten çok üzücü bir durum olmadığında. Yalnız kalmaktan çocukluğumdan beri korkardım, nefret ederdim.

Birkaç adımımı hızlandırarak Steven'in yanına ulaştım ve kolumu koluna geçirerek kafamı omzuna yasladım. Bir kere daha böyle arkadaşlarım olduğu için şükrediyordum. Onlar olmazsa kendimi boşluktan başka bir yerde hissetmezdim. Arabaya ulaştığımızda Matt cebinden anahtarını çıkardı ve kilidi açtı.

"Anahtarları bana ver, ben kullanırım." Gecenin sessizliğini bozan Caroline'in sesiydi. Matt ılk tereddüt etse de anahtarı Caroline'e doğru attı ve sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa ilerledi. Anahtarı havada kapan Caroline da elbette sürücü koltuğuna geçmişti.

Arka kapıyı açtım ve kendimi içeri bıraktım. Uykum gelmişti ve gerçekten ciddi derecede mayışmaya başlamıştım. Yaşlandığım kapıyı kilitledim ve köşeye daha da sindim. Eve gidene kadar uyumakla uyumamak arasında kalmıştım ve şimdi her zaman olduğu gibi daha yorgum hissediyordum. Zor zor arabadan indim ve ede doğru yürümeye başladım.

Steven sağ kolunu bana dolamış yürümeme yardım ediyordu. Kafamı kaldırıp eve baktığımda ışıkların yandığını gördüm ve uykum biraz biraz açılırken öfkeyle doldum. Eve teşrif edebilmişti demekki. Caroline anahtarıyla kapıyı açarken anca kapıya varabilmiştik. İçeri girip etrafımda göz gözdirdim.

"Nerede kaldınız?" Sesin geldiği tarafa kafamı çevirince elinde büyük boy ve ağzına kadar kolayla dolu olan bir bardakla koltuğa yayılmış bir Heath gördüm. Bardağını yavaşça ve dikatte sehpaya bıraktı ve ayağa kalkıp yanımıza yürüdü. "Dostum, ne bu burnunun hali?!" Matt elini burnuna götürdü ve yavaşça övdü.

"Önemli bir ş.."

"Barda kendinden on kat büyük bir adama bulaştı." Dedi Caroline sitem ederek.

"Ben odama çıkıyorum." Steven hiçbir tartışmaya girmeden aramızdan ayrılıp merdivenlere ilerleyince Matt bir şey söylemeden Caroline'a bir bakış attı ve o da merdivene doğru yürümeye başladı.

"Matt mi ilk tartışmayı başlattı?" Uyku sersemi halimle başımı salladım ve üzerimdeki ceketi çıkarıp askılığa aşmaya çalıştım.

"Gidip şu çocukla konuş, bu aralar bir sorunları var gibi ve her neyse bize anlatmaktan çekiniyor." Dedi Caroline hafif kırkın bir ses tonuyla. Ceketi aşmaktaki ilk denemem başarılı olmadığı gibi ikinci denememde aşacağım yeri göremeyip ceketi ellerimin arasından yere bıraktım.

"Tamam şimdi çıkıp.. Şam?" Zar zor açık tuttuğum gözlerimi Heath'e çevirdim ve sorar bakışlarla yüzünü inceledim.

"Sadece uyum var ve aşacağım yeri bulamadım,"

"Ne zamandan beri sigara içmeye başladın?" Tek kasımı kaldırıp Heath'in gözlerini takip ettim ve ceketin ön cebinden dışarıya fırlamış bir sigara paketiyle karşılaştım. Eğilip ceketi alırken paketi kavradım ve içinden çıkan iki tane sigarayı paketin içine geri tıktım. "Onları içmeyi bırakıyorsun, saçmalamayı kes."

"Ben içerken bile nefret etmez miydin?"

Ceketi bu sefer başarıyla aşarken kafamı her şeyi yanlış anlayan iki kafaya çevirdim. "Bunları ben içmiyorum."

"Evet, öyledir," Heath elini uzatıp paketi elimden alınca sesimi biraz daha yükseltme gereği hissetmiştim.

"Sana yalan söyleyecek halim yok, benim değil dedim." Paketi elinden çekip diğer ikisi gibi merdivene ilerlemeye başladım. Odaya girince hala boynumda asılı olan çantayı yatağa fırlattım ve paketi masanın üzerine koydum. Ceketin cebinde bıraksaydım gibip tekrar alacaktı, çocuğa sigaralarını değil ama ceketi alabilirsin diyemezdim. Hem, belki de sürekli sigara almak için yeterli parası yoktu.

"Neden içmeye başladın?" Sessizce odaya girip beni korkutan Caroline'e bir küfür sallayıp arkamı döndüm.

"Ödümü patlattın!"

"Tamam, konumuza dönelim." Kapıyı kapatıp tekrar bana döndü ve gözlerini kıstı. "Sevgilin vardı da bana mı söylemedin?"

"Caroline, bu paket benim değil! Kaç kere söylemem gerekiyor?" Birkaç adımla yanıma geldi ve paketi eline aldı. İçinden bir sigara çıkarıp paketine sıkıştırılmış çakmağı diğer eline aldı. "Hayır," paketi, sigarayı ve çakmağı elinden alıp yatağıma ilerledim ve çantamın içine attım. "Ne kadar zor bıraktığını hatırlamıyor musun?" "Belki de bırakmak istemiyorumdur."

Çantanın içinde Heath'in bu gece çalması gerektiği şarkıların notalarının olduğu defteri çıkardım. "Artık çok geç." Başka bir şey demeden kapıya yürüdüm ve Heath'in yanına gitmek üzere odadan çıktım. Merdivenlerden ikişer üçer inerek koltuğun başına yürüdüm.

Televizyona dönük olan başı ben merdivenin başındayken bana dönmüştü bile. "Senin," defteri oturduğu koltuğun boşta kalan yerine fırlattım. "Almayı unutup prova yapamazsın diye senin için almıştım." Birkaç dakika önce adını tartışma koymanın bile fazla olacağı ufak çaplı ve önemsiz tartışmamızdan dolayı çatık olan kasları yumuşamıştı.

"Bak," kola dolu bardağını tekrar sehpaya bıraktı. "Gelemediğim için üzgünüm." Ellerimi havaya kaldırıp salladım.

"Ben ilgilenmiyorum, keyfin bilir."

"Gelmediğim için sinirlendiğini biliyorum," "Sence sinirlenmemek için bir durum var mı? Üç hafta, Heath. Sadece üç haftada bir oluyor ve sen o bir günde bile en ufak bir sorumluluk almıyorsun. Eğer o kızın evi uzaksa, gitmemeliydin." Otomatik olarak çattığım kaslarımı düzelttim ve duraksadım. Bir şey söylemesini bekleyerek ona bakıyordum ama lanet olası hiçbir şey söylemiyordu. "Owen gece iyi iş çıkardı."

"Benim yerime o salak çocuk mu çıktı?"

"O salak dediğin çocuk, verdiğimiz gösteriyi önemseyip gitar çalmayı bilmese bile sahneye çıktı ve elinden gelenin en iyisini yaptı. Senin aksine.." Gözlerimi kırpıştırıp yerimde kıpırdandım ve arkamı dönüp tekrar merdivenlere yöneldim.

"Özür dilerim." Dediğini duymamış gibi yapıp önemsemeden yukarı çıktım ve tekrar odaya ilerledim. Kapıyı açınca cama doğru koşan Caroline gece gece aklını kaçırdığını düşünmeme neden olmuştu.

"Hava soğuk!" Dediğime aldırmadan kafasını dışarı uzatmayı sürdürünce yanına yürüdüm. "Kapa şu cami! Ne yapıyorsun sen?" Kafasını bana çevirdi ama tek kelime etmiyordu. "Caroline, şu cami," kendini daha fazla tutamayarak tükürür gibi ağzındaki dumanları yüzüme üfledi. Bu gece iki oluyordu ve sigaradan iki kat daha nefret etmemi sağlıyordu.

"İnanmıyorum!" Hala camdan dışarı doğru tuttuğu elini içeri çekip iki parmağının arasına sıkıştırdığı sigarayı ellerimin arasına aldım. Camın kenarına bastırarak söndürüp masanın alt tarafına doğru duran çopun içine atmıştım.

"Beni çağırıyordu," dedi kaslarını tuhaf bir şekle sokarak. Başımı iki yana sallayıp yatağın üzerindeki çantaya ilerledim ve kapının arkasına asıp kapıyı kapattım.

"Sakin bir daha içeyim deme." Derin bir nefes verdi ve cami kapatıp içeri soğuk havanın girmesine engel olup aynı zamanda sigara kokusunun havada asılı kalmasını sağladı. Eminim kendini tutamayıp sigaraya tekrar başlayacaktı ama ben kendi üzerime düşen görevi yapıp iyi olanı seçmesini sağlamaya çalışıyordum. Elbette boşu boşuna uğraştığımı biliyordum.

Üzerimi hızla değiştirerek kendimi yumuşacık yatağın içine bıraktım. Bir günde ne kadar da özlemiştim.

Continue Reading

You'll Also Like

25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
202K 10K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
229K 14.3K 27
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
939K 65.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...