DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

By BURCUQUEEN

6.1M 316K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... More

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

31-KAMP ATEŞİ

97.6K 5.1K 2.3K
By BURCUQUEEN

Merhaba,
Bugün WhatsApp grubundan çok değer verdiğimiz bir arkadaşımız olan siyahaboyadim 'ın doğum günü. Doğum günün kutlu olsun Arıcan! 💓💕

İyi okumalar.

Etütten sonra bizimkiler kafeteryaya giderken ben ifşaları atmak amacıyla erkeklerin kulübesine, Aras'ın yanına gitmiştim. Kaan'ın laptopuna taktığım flaşta oluşturduğum klasörün adını hiç düşünmeden PİS KAYALILAR koydum ve içindeki fotoğraflara tek tek göz attım. Başarılı bir iş çıkarmıştık. Onlar iyi kötü demeden herkese toplu oyun düzenlese de biz sadece bize kötülük yapanlara düzenliyorduk. Bizim farkımız da buydu.

Beynimde bir yerlerde fark var müziği çalarken elimle masada ritim tuttum ve flaşı çıkarıp Aras'ın önüne attım.

"Broşür şeklinde hazırlansın, her sayfada bir kişinin ifşası bulunsun. Sayfa sayılarının şekli kaya şeklinde olsun."

Aras beni onayladıktan sonra flaşı arka cebine koydu. Bende köşede duran gitarı elime aldım ve aklıma gelen en kolay şarkı olduğu için Akdeniz Akşamları'nı çalmaya başladım.

Tam da tahmin ettiğim gibi bare basmakta zorlanıyordum ve itiraf etmeliyim güzel çalamıyordum. Aras'ın da yardımıyla biraz çalıştım ve sonunda doğru düzgün çalar hale geldim. Sol elimin parmakları acımaya ve soyulmaya başladığı sırada bizimkiler kulübeye geldi. Bana ve Aras'a soğuk kahve almışlardı.

Kahvemi yudumlarken Aras ve Kerem'i broşür işini halletmenin etütten yırtmak iyi bir için bir fırsat olduğu konusunda ikna ettim. Yarın kahvaltıdan sonra bu işi halletmek üzere kamptan kaçacaklarına söz verdiler. Tabii bizim kaçtıkları etüt saatinin iki katı kadar ders çalıştıracağımızdan haberleri yoktu zavallıların. Sonra da kızlarla kendi kulübemize geçmeye karar verdik.

Tam kulübeye gireceğimiz sırada büyük bir kutuyu yük taşıma aracı ile taşıyan iki adam yanımıza geldi.

"Melis Asilsoy burada mı?" dedi esmer olan.

"Evet benim," dedim kuşkuyla.

"Köpek kulübesi siparişiniz geldi efendim. Barış Bey imzayı attı. Nereye yerleştirmemizi istersiniz?"

Heyecanla gülümserken kızlarla beraber bungalovdan sadece biraz farklı olan kulübemizi inceledik. Olayı anlattığım için kızlar şaşırmamıştı. En uygun yerin kulübenin yanı olacağına karar verdik. Böylece hem şirin bir görünüm olurdu hem de Barış'ın da görüş alanında olurdu. Kulübeyi alan oydu ve en azından bunu hak ediyordu.

"Şurası güzel olur," dedim yan tarafı işaret ederek.

"Yerleştirmek zor mu," dedi Ezgi. "Yardıma ihtiyacınız var mı?"

"Yok yok beş on dakikada hallederiz,"dedi esmer adam.

Biz kulübemize gidip öğle yemeği için hazırlanırken yaklaşık yirmi dakika kadar bir sürede ustalar kulübeyi yerleştirdi. Gidip baktığımızda çok ama çok şirin olduğunu gördüm. Ahşaptı ve ısı yalıtımlıydı. Hayalet yaz sıcağından çok etkilenmeyecekti. Mama kabı ve su kabı için kulübenin yanında bir yer vardı. Hayalet buraya kesinlikle bayılacaktı.

Kulübeyi yerleştiren adamlara teşekkür ettikten sonra gittiler. Hayalet'in iki köpek yatağını da ufak kulübeye yerleştirdik.


Sevdiği oyuncakları da yerleştirdikten sonra kulübe tamamdı.

"Benim bile burada yaşayasım geldi yemin ediyorum,"dedi Aslı.

"Aynen," dedim gülerek.

O sırada kulübelerine doğru yürüyen Barış ve Hakan görüş alanımıza girdi.

"Beğendin mi?" diye sordu Barış beni şaşırtarak.

Etrafta pek insan olmadığı için rahatça cevap verdim.

"Evet, çok şirin."

Başını salladı ve kulübesine girdi. Birileri yanımızdayken konuşmak... Garipti.

Hakan da bize bir bakış atıp kulübeye girdi.

"Evet,"dedi Aslı 'e' leri uzatarak. "Şimdi biri bize bunu erkeklere nasıl açıklayacağımızı söylesin."

Zeynep omuz silkti.

"Zehra teyze müdürle konuşup köpeğin kulübende kalmasının sağlıklı olmadığını, köpek için bir kulübe ayarlamalarını ve parası neyse vereceklerini söyledi?"

"Mantıklı,"diye onayladım.

Ardından Hayalet'i kulübesine yerleştirdik. Bundan hoşlanmasamda ve Hayalet'in uzaklaşmayacağını bilsem de tasmasını taktım. İpi en az dört metre uzaklaşabileceği kadar ayarladıktan sonra bıraktım. Köpekten korkanlar için bunu yapmam lazımdı.

Biraz mama ve su da koyduktan sonra Hayalet kulübesine çabucak alıştı. İstediği zaman dışarı çıkıp ağacın altında da uyuklayabilir ya da oynayabilirdi, böylesi onun için daha iyi olmuştu. Ve tabii annemle Ezgi için de.

----------

"Kulübe iyi olmuş," dedi içine bakan Kerem.

Sonra da gidip Hayalet'i sevdi.

Akşam yemeğinden dönüyorduk ve Barış yemekte yoktu. Bu dikkatimi çekse de umursamamaya çalışmıştım. Barış'ı beğeniyordum ama hoşlanmıyordum, bu sürekli kendime tekrarladığım bir cümleydi.

Erkeklere veda ettikten sonra içeri girdik. Yarım saat sonra kamp ateşi vardı ve düşman okulumuzla ateşte marshmallow pişirip sohbet edecek, gitar çalacaktık. Bizim okuldan buna tepki gösterip gelmeyenler vardı ama Dikdörtgen Masa Şövalyeleri bir tepki vermediği için çoğu kişi geliyordu. Kaya Koleji'nde ise Gülsular tepki gösterse de Barışlar bir şey demediği için yine çoğu kişi geliyordu. Oldukça büyük bir halka olacaktı sanırım.

Şifonyere ilerledim ve çekmecelerden karnıma kadar gelen, yakası erkeklerin kızacağı kadar açık, açık renk bir tişört giydim. Altına koyu renklerde çizgili bol bir şort giydim ve hem akşam hava biraz soğuduğu için, hem de bizimkilerin kızmasından çekindiğim için uzun bir ceket giydim.

Barış'ın da ateşin orada olacağını düşünüyordum ve beni güzel görmesini istiyordum. Şu ana kadar beni defalarca en mal hallerimde gördüğünü hesaba katarsak bunu istemem gayet normaldi.

Deodorantımı sıktıktan sonra Aslı'ya döndüm.

"Olmuş muyum?"

Başını iki yana salladı.

"Olmamışsın."

Gelip ceketimin kollarını birkaç kat katladı ve kirpiklerime biraz rimel sürdü. Gevşekçe toplanmış saçlarımı açıp eliyle biraz dalgalandırdı.

"Şimdi oldun,"dedi.

Aynaya baktım. Aslı oldun diyorsa olmuşumdur.

Beyaz converselerimi giydikten sonra gidip Hayalet'in suyunu tazeledim ve onu biraz sevdim. Kızlar ve erkekler geldikten sonra kampın çevresinde biraz yürümeye karar verdik, kamp ateşine henüz yarım saat falan vardı. Havadan sudan konuşarak, Keremle Aras'ın atışmalarını dinleyerek geçen yürüyüşümüz bittiğinde hava çoktan kararmıştı.

Sahile gittik. Çember oluşturarak oturmuş insanların yanında abur cubur bulunan bir stand vardı. Kendimize yer bulduk ve bağdaş kurarak otururken gözlerim Barış'ı aradı. Benim karşımda bir yerlerde oturmuş arkadaşlarıyla konuşuyordu. Altına giydiği kot kapri ve üstüne giydiği gri tişört yakışmıştı. O gri tişörtü giydiğini daha önce de görmüştüm ve çok beğeniyordum.

Ansızın arkadaşı Hakan onu dürttü ve bir şeyler söyledi. Barış direk benim olduğum yere bakarken dehşetle gözlerimi kaçırdım. Bu Hakan da az değildi.

Kamp müdürü amca ve bizim okulun müdürüyle Kayalıların müdiresi geldi. Müdürleri kapri ve tişörtle görmek herkesin gülmesini sağlarken benim aklıma gelen ilk şey kamp müdürünün kulübesine gizlice girmem olmuştu. Çaktırmadan Barış'a baktım. O da bana bakıyordu.

Gözlerine bakarken kampa geleli kaç gün olduğunu düşündüm. Okullar kapanır kapanmaz gelmiştik. Sanırım bir-iki gün sonra bir ay oluyordu.

Bir ay içinde ne kadar çok şey yaşadığımızı düşündüm. Oyunlar, kavgalar, sırlar, Hayalet, mağara, Barış.

Bir ay içinde Kayalılara karşı değişmiştim de aynı zamanda. Mesela kampın başlarında olsak Kayalılarla bir kamp ateşine oturmayı kabul eder miydim, bilmiyorum. Sanırım beni en çok değiştiren şey o gece mağarayı keşfetmek olmuştu. Barış'ın kişiliğini tanımıştım ve ona karşı beslediğim nefret zamanla yok olmuştu. Tabi bu zamanla Kayalılara karşı olan tavırlarıma da yansımıştı. Elbette hala bizi sevmeyenleri sevmiyordum fakat aralarında iyi insanlar da vardı, Elçin gibi.

Müdür konuşunca Barışla gözlerimiz ayrıldı.

"Pekala, biz büyüklerin yanınızda bulunmamızdan fazla haz etmediğinizi biliyorum. Merak etmeyin fazla kalmayacağız."

Ortaya geçip ateşi yaktı. Sonra tekrar konuştu.

"Sadece biraz konuşup gideceğiz."

Öğrenciler kendi aralarında mırıldanırken bizim kel müdür söylendi.

"Zamane gençleri işte..."

Oturdular, sınavımızın önemi gibi sıkıcı şeylerden bahsettiler. Biz iki okulun iyi anlaşması gerektiğinden, kavga etmememiz gerektiğinden falan. Onların konuşmalarına göz devirirken kel müdürümüzün bakışları beni buldu. Benim göz devirdiğimi görünce ateş saçan gözlerle bana baktı. Okulda beni örnek alan kişiler olduğunun farkındaydı ve aykırı hareketlerde bulunmamı istemiyordu. Bu bana odasında defalarca söylediği bir cümleydi, fakat ortalamanın üzerinde çalışkan bir öğrenci olduğum için ve öğretmenlerime açık bir şekilde saygısızlık yapmadığım için uyarıları tutanaktan ileriye gitmemişti. Tabi bunda ailemin okula bağış yapması da önemli bir etkendi.

Ona şirince sırıtıp el salladım. Klasik kendini dünyanın müdürü sanan müdür gülümsemesiyle başını eğerek beni selamladı ve önüne döndü. O önüne döner dönmez gülümsemem soldu ve tekrar gözlerimi devirdim. Hayatta en çok merak ettiğim şeylerden biri böyle müdürlerin sosyal hayatlarında nasıl davrandıklarıydı. Şaka yapıyorlar mıydı mesela? Twitter, Facebook profilleri neden hep masa başında oturur haldeki fotoğraflarıydı?

Gözlerimi müdürden çekip Barış'a baktım. Az önce müdürle aramda geçen sözsüz iletişimi görmüş gibi muzip bir ifadeyle bana bakıyordu. Dışardan bakan biri bunun sert bir bakış olduğunu düşünse se artık Barış'ın bakışlarının anlamını çökmüştüm.

Sonra konuşmaya başlayan müdireyi dinlemeye başladım. Sesi ince ve pürüzsüzdü. Sesinden bile kırk yaş üstü olduğu belli oluyordu. Yine de yüzünde kırışıklık yoktu. Yaşına göre bakımlı ve güzel olduğunu söyleyebilirdim.

"Hafta sonu Antalya gezimiz var. Pazartesi günü ise Mustafa Bey ile İstanbul'a dönüyoruz. Bizim yokluğumuzda tartışmayacağınızı umuyorum."

İşte bu habere sevinmiştim. Diğer öğrencilerde sevinmiş olmalı ki, keyifli mırıltılar duyuldu.

Ardından sırayla ateşte marshmallow pişirip yedik. Bazıları sadece eğlenceli olduğu için pişirdi, yemedi. O grupta Aslı da vardı.

Susadığımı hissedince standın oraya baktım. Kim düzenlediyse fazla zeki olmalıydı, su yoktu.

Ayağa kalktım. Bizimkiler bana ne oluyor dercesine bakınca konuştum.

"Su içmeye gideceğim."

Sesim biraz yüksek çıktığı için birkaç kişi daha dönüp baktı. Sonra geri önlerine döndüler ve bende kulübeye yürümeye başladım. Yürürken sıcakladığım için ceketimi çıkardım. Yaklaşık beş dakika sonra kulübeye ulaşmıştım. Ve bingo!

Kulübenin anahtarı kızlarda kalmıştı. Çaresizce şortumun cebine baktım, para yoktu. Etrafıma baktım fakat insan da yoktu. Kamp ateşine gelmeyen azınlık kulübede ya da kafeteryadaydı. Sahile gidip anahtarları alıp kulübeye gelme ve tekrar sahile gitme fikri hiç cazip görünmüyordu. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. O sırada şans yüzüme güldü ve bana doğru yürüyen Barış'ı gördüm.

Yüzüm aydınlanırken hareket etmedim çünkü zaten Barış bana doğru yürüyordu. Yanıma gelince ben konuşmadan konuştu.

"Üzerini değiştiriyorsun Melis, hemen."

Öfkesi beni ürkütürken emirlerden nefret eden kişiliğim baş kaldırdı ve hemen omuzlarımı dikleştirdim.

"Neden?"

"Ceket üstündeyken bile bir bakan bir daha bakıyor, sen bir de ceketi çıkarıyorsun."

Beni düşünmesi beni şaşırtırken ve itiraf etmeliyim azıcık da hoşuma giderken cevap verdim.

"Merak etme bakan olsaydı erkekler çoktan halletmişti."

"Ceketi çıkardığını bile görmediler," dedi alayla. "Şimdi üzerini değiştir."

Meydan okurcasına ona baktım.

"Bana emir verme," dedim işaret parmağımı göğsüne bastırarak. "Su ver."

Kafası karışırken bir çırpıda açıkladım.

"Susamıştım ama kulübenin anahtarı kızlarda kalmış, yanımda para da yok."

Gözlerini devirdi.

"Gel benimle."

Arkasından yürürken yine emir verdiği için tırnaklarımı avucuma bastırdım. Kulübesinin kapısını açtı ve içeri girdik. Işığı yakınca etrafı inceledim.

Bizim kulübemizden 5797546757545 kat daha iyi olduğunu önceden de biliyordum. Burada erkeklerin yaşadığını belli eden bir dağınıklığı vardı. Ama toplu bir dağınıklıktı, toplanmamış yatak ya da mini mutfaktaki boş içki şişeleri gibi. Ya da şifonyerdeki dağınık halde bulunan sigara kutuları.

Onunla birlikte mini mutfağa yürürken söylendim.

"Tam bir keşsin Barış."

Gözüm yatağa takılırken aklıma birbirimize değmesek de beraber uyuduğumuz, benim sarhoş olduğum gece geldi. Hemen gözlerimi kaçırıp Barış'a döndüm. Elindeki bardağa su doldurmuş bana bakıyordu. Onunla tek kalmak beni ilk kez utandırırken bardağa uzandım. Bardağı havaya kaldırdı.

"Bir şartım var," dedi.

Tek kaşımı -sol kaşımı- kaldırıp ona baktım.

"Üzerini değiştir. "

"Kıyafetlerim kulübede seni zeki," dedim. "Ve iki saat sahile gidip anahtarları alıp gelmeye üşenmezsem bu kıyafetlerimi değiştirmek için değil, su içmek için olur."

Bana gardrobunu işaret etti. Gülerek ona baktım.

"Senin tişörtlerin benim dizime gelir."

"İçine koyarsın," dedi. "Yakanın ve karnının açık olmasından iyidir."

Başımı iki yana salladım.

"Ver şu suyu!" dedim bardağa atılarak.

Barış'ın elindekinin bir bardak, koca bir bardak dolusu su olduğunu unutmuştum. Su üzerime dökülürken kısa ve tiz bir çığlık attım.

"Üzerim mahvoldu,"diye yakındım tişörtüme bakarken.

Ön tarafı iyice ıslanmıştı ve içim tamamem belli oluyordu. Annemin 'altından atlet giy' öğüdüne uymadığıma ilk kez pişman olmuştum. Hemen ceketimi giyerken Barış bu sefer tamamen bilinçli olarak bardaktaki kalan suyu ceketime döktü.

İçimden ciddi ciddi ona söverken bağırdım.

"Ne yapıyorsun ya!"

Islanan tişörtüme göz ucuyla bile bakmadığı için karşısında rahattım.

Omuz silkti.

"Sen istedin, şimdi kendine bir tişört seç."

Üzerindeki çok beğendiğim grili tişörtü gösterdim..

"Bu tişörtü ver."

"Bu üstü kapalı bir şekilde 'kaslarını göster' demek mi?" diye sordu.

Sinirden ve utançtan kızarırken konuştum.

"Hayır lanet olası."

Dolabına yöneldim ve tişörtlerine baktım. Aralarından beğendiğim mavili bir tişört alıp Barış'a döndüğümde o çoktan tişörtünü çıkarmış, yanıma gelmiş ve bana uzatmıştı.

Hızlı bir kararın ardından elimdeki mavi tişörtü üstüne alıp grili olanı aldım. Bu süre içinde çıplak üstüne hiç bakmamıştım. Şey, sadece göz ucuyla bakmıştım.

"Salak," diye söylenip banyoya yürüdüm.

Banyoda tişörtü giydim ve şortumun içine koydum. Boy aynasında birkaç ufak düzenlemeden sonra sadece erkek tişörtleri giymeyi seven bir kız gibi olmuştum. Normalde de sevdiğim için çok farklı durmamıştı. Banyodan çıktıktan sonra çıkardığım tişörtü ve ceketimi katlayıp Barış'ın yatağına koydum.

"Bunlar şimdilik burada kalsın," dedim.

Mavi tişörtü giymişti. Beni baştan aşağı süzdükten sonra konuştu.

"Gidelim."

Mini mutfağa gidip iki bardak su içtim ve kapıya ilerledim. Barış arkamdan gelirken onun tişörtünü giymemin sorun olmayacağını düşünüyordum. Muhtemelen kimse Barış'a ait olduğunu anlamazdı.

Kapıyı açıp etrafa baktım, kimse yoktu. Dışarı çıktıktan sonra Barış'a döndüm.

"Sen benden iki dakika sonra gel."

Bıkkınlıkla onayladı. Ona gözlerimi devirip sahile yürüdüm. Bizimkilerin yanına otururken müdürlerin kalktığını fark ettim. Yanımızda büyük olarak sadece bizim matematikçi Tuğba hoca ile Kayalıların matematikçisi Cevdet hoca kalmıştı, ikisi evliydi. Konuşmaları biraz dinledikten sonra Cevdet hocanın da en az Tuğba hoca kadar eğlenceli ve kafadar olduğunu fark ettim. Tuğba hoca en sevdiğim öğretmenlerden biriydi. Öğrencinin halinden çok iyi anlıyordu ve onunla sanki arkadaşmışsınız gibi şakalaşabiliyor ya da konuşabiliyordunuz. Dokuzuncu sınıfın sonlarında bir matematik sorusunu bir türlü anlamadığı için Hasan'ı dövdüğünü hatırlıyorum.


Müdürlerin ardından bazı inekler ve tavuklarda kalktı. Yani gece ders çalışacak olanlar ve erkenden uykusu gelenler. Tavuk grubunda Kerem de yer alıyordu. Gece uyumadığını söylemişti ve neden uyumadığını sorduğumuzda bizi geçiştirip gitmişti. Oyun oynadığı sonucuna varmıştım fakat içimden bir ses bunun doğru olmadığını söylüyordu. Fazla üzerinde durmadım.

Gitar ortaya çıktığı sırada Barış geldi. Kızlar bir Barış'a, bir bana ve üzerimdeki tişörte bakarken Aslı dehşetle fısıldadı.

"Barışla on dakikada işi pişirmiş olamazsınız!"

"Saçmalama gerizekalı, " dedim ters ters.

Sonra da kulübede anlatırım diyerek geçiştirdim. Çünkü henüz Barışla geçen anı sindirememiştim.

Gitarlar çalındı, şarkılar söylendi, Aras Aslı'ya serenat yaptı ve mucizevi bir şekilde Kayalılarla aramızda kavga çıkmadı.

Aras elime gitarı verince duraksadım.

"Ne?" dedim sessizce.

"Çal bir şeyler," dedi.

Gittikçe küçülen oturma çemberinden ayrılmamış olan Barış'ın bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum. Şu anda hayatta gitar çalamazdım.

"Hadi Melis çalsana bir şeyler," dedi Tuğba hoca.

Başımı iki yana salladım.

"Neden, hata yapmaktan mı korkuyorsun?" dedi Kayalılardan biri.

Bunun üzerine gaza geldim ve konuştum.

"Sadece hangi şarkıyı çalacağımı düşünüyordum."

Barış'ın güldüğünü işittim. Yalan söylediğimi anlamıştı. Aras'ın Barış'a sinir olarak yerinde kıpırdandığını fark ederken Cevdet hoca konuştu.

"Karar verdiysen söyle de sana eşlik edelim."

Tuğba hocanın kocası olsa da sonuçta bu adamdı bir Kayalıydı. Ona dik dik baktım.

"Akdeniz Akşamları," dedim ve denizi gösterdim. "Akdenizde olduğumuz için."

Tuğba hoca Cevdet hocayı dürttü.

"Böyle de zekidir benim kızım."

İkisinin sık sık kendi okullarını överek yarıştırdıklarını biliyordum. Bizim düşmanlığımız onlara da bulaşıyordu fakat onlarınki tatlı bir çekişmeydi sadece. Birbirlerine bazen öğrencilerinin çözdüğü aşırı zor matematik sorularının fotoğraflarını attıkları bile oluyordu.

(Multimedyaya koyamadım ama bu kısımda Akdeniz Akşamları'nı dinlerseniz güzel olur.)


Gitarı elime alıp şarkıya başladım. Aynı zamanda söylüyordum.

Akdeniz, akşamları, bir başka oluyor.

Şarkıyı sadece ben söylüyordum. Sanırım bana nakaratta katılacaklardı.

Hele bir de, aylardan, temuz ise... Bambaşka.

Temmuz ayında olmamız ayrı bir ironiydi.

Sahilde, insanlar, kol kola, sımsıcak.

Sesimin muhteşem olmadığının farkındaydım ama en azından dinlenecek kadar iyiydi.

Coşmamak, elde mi, böyle bir akşamda!

Son kelimede sesimi yükseltirken diğerleri de bana katıldı. Gözlerim şu sıralar sık sık yaptığı gibi Barış'ı bulurken onun da nakaratı mırıldandığını görüyordum. Birbirimizin gözlerine bakarak şarkıyı söyledik.

İşte ben, böyle bir, akşamda, aşık oldum.

İşte ben, böyle bir, akşamda, aşık oldum.

Aşık oldum.

Nakarat bitmesine rağmen insanlar şarkıyı benimle söylemeye devam ediyordu. Sanırım herkes havaya girmişti. Ellerim sertleşirken Barışla gözlerimiz birbirine kilitlenmişti. Şarkıyı söyleyen sesini duymasam da bakışlarını iliklerime kadar hissediyorum. O an hep filmlerde görüp dalga geçtiğim anın olduğunu anladım. Tekrar nakarat kısmı gelirken diğer insanların görüntüsü bulanıklaşmıştı. Sadece ben ve o vardık. Bir de kalbimin sesi.

Ne hissettiğimi bilmiyordum, ya da bilmek istemiyordum. Şarkı bitince bizim bakışmamızda bitti.

Gitarı rastgele birine verip gözlerimi kırpıştırdım. Anın etkisinden çıkmaya çalışıyordum. Az önce... Ne olmuştu?

Kızların bakışmamız hakkında WhatsApp grubuna yağdırdığı mesajları okumadan düşündüm.

Ah, neden her şeyi bu kadar abartıyordum ki. Sadece şarkıyı söylerken göz göze gelmiştik. Filmlerdeki bir an gibi falan da değildi. Öyleyse neden hala midemde kelebekler uçuşuyor ve başım dönüyordu?

Gözlerimi kapatıp başımı solumdaki Aslı'nın omzuna yasladım. Fazla engin gelince sağımdaki Hasan'a yasladım. Dışardan bakan işsiz insanların ne dedikodu yapacağını umursamıyordum.

O sırada bir erkek Kaan Tangöze -Bekle Dedi Gitti çalmaya başladı.

Aşk ateşi, yanar yanar söner mi.

Kısmını çalıp söylerken önce Zeynep'in elini alnımda hissettim. Sonraysa sesini duydum.

"Kamp ateşi mi aşk ateşi mi belli değil."

Continue Reading

You'll Also Like

637K 32.4K 38
Şapkadan tavşan bile çıkaramayan cadıların oluşturduğu bir meclis ne kadar sağlam ve de güçlü olabilirdi ki ? Tabiki de gülünçlüğü kadar sağlam ve...
321K 20.3K 48
Ölümsüz hayatların kalıcı izlerini taşır Eğer her şeyi değiştirebilseydik gerçekten harikayı yakalar mıydık? Kusursuz olur muydu hayatlarımız? Bu...
1.1K 363 15
Masallar nasıl başlar bilirsiniz,her zaman tuhaf ama bilindik bir tekerleme gelir en başında. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber...
4.1K 311 22
•TAMAMLANDI• Yapılan soygun planı mükemmeldi fakat rastgele oluşan olaylar kadar değil. * Kısa bölümlerden oluşan küçük bir hikaye.