Kaçak Prenses -Ateş-

By Azizegkc

11.1M 695K 155K

Tanıtım bölümüne göz atınız... More

~Tanıtım~
~1~
~2~
~3~
~4~
~5~
~6~
~7~
~8~
~9~
~10~
~11~
~12~
~13~
~14~
~15~
~16~
~17~
~18~
~19~
~20~
~21~
~22~
~23~
~24~
~25~
~26~
~27~
~28~
~29~
~30~
~31~
~32~
~33~
~34~
~35~
~36~
Karakter kimlik bilgileri
~37~
~38~
~39~
~40~
~41~
~42~
~43~
~44~
~45~
~46~
~47~
~48~
~50~
~51~
~52~
~53~
~54~
~55~
~56~
~57~
~58~
~59~
~60~
~61~
~62~
FİNAL

~49~

116K 8.4K 1.1K
By Azizegkc

Arion gergin olan surat ifadesini ustalıkla değiştirerek gülümsedi. Duygularını tahmin edebiliyor olmasaydım bu maskeli yüzüne kanabilirdim.

Sol eli kılıcının kabzasının üzerinde gezinirken bakışlarını yere indirdi. Düşünüyor gibi bir görüntü sergiliyordu. Başını kaldırdığında gözleri meydandaki her bir yüzde gezinmişti. Benim olduğum yere biraz daha uzun bir süre takılı kalmıştı. Sonrasında bakışlarını haberciye çevirdi. Arkasındaki ordu ilgisini çekmiyor gibi davranıyordu.

Elini kaldırdığında ,askerlerin zırhlarından metalik sesler yükseldi. Her an saldırıya geçmeye hazır bir profil çiziyorlardı. Arion'un düz çizgi halindeki dudağının kenarı hafifçe yukarıya kıvrıldı. Askerlerin kendisinden korkuyor olması hoşuna gidiyor olmalıydı.

Haberci , Nobilis'in sözlerinin yazılı olduğu kağıdı Arion'un eline bıraktı.

Arion, kağıdın üzerine serpiştirilmiş kelimelerde gözlerini aheste aheste gezdirdi. Bense her hareketini dikkatlice izlemeye devam ettim.

Hızlı aldığı nefesini yavaşça dışarıya verdiğinde ortam biraz daha gerildi. Parşömeni yuvarlanarak ilk formunu almasını sağladıktan sonra meydanın tam ortasına geldi. Parşömeni havaya kaldırdı ve "Babam..."dedi. Babam, derken ki duygu yüklü sesi derinlerde hissettiğim bir kaç duyguyu meydana çıkarmıştı. Ne kadar içten , benimseyerek ve severek telaffuz ediyordu.

Yüzünde gülümsediğinde meydana çıkan gamzeleri belirmişti.

"Eğer bizi çağırıyorsa ,pekala..."biraz durdu ve başını aşağı yukarı sallarken " Hemen hazırlıklara başlayın. Saraya geri dönüyoruz."dedi.

Bu bir son mu yoksa başlangıç mı ? Bu hiç umurumda değil ama ben hedefime emin adımlarla gidiyordum. Benim başlangıcım diğerlerinin sonu olacaktı.

~·~·~·~·~

Kratos'un beni çekiştirdiği yöne doğru ilerledim. Sırtımı bir ağacın gövdesine yasladı ve elini zırhının başlığına götürdü. Bende başlığımı çıkartırken saçlarımı yolmamaya özen gösterdim.

Kratos'un Kratos olmayan yüzüne bakarken canım sıkıldı.

"Az kaldı."dedim.

Dudağının kenarı yukarı kıvrılırken ,yavaşça tekrarladı sözlerimi. " Az kaldı."

Elimi, yüzüne getirip uzamış sakalında gezdirdim. Elim tenine değdiğinde gözlerini kapatmıştı.

Kratos'un eli de benim yüzümü keşfe çıktığında bende gözlerimi yumdum ve parmak uçlarımızla zihinlerimize kazıdık birbirimizi.

Kratos'un dudaklarına bir öpücük kondurup geri çekildiğimde ,aramızda gerginlik namına eser kalmadığını hissettim.

"Evi özledin mi?"diye bir soru yöneltti bana.

Ev. Sanırım akademiden bahsediyordu. Doğrusu acı ve tatlı anılarımla bana yuva olmuştu akademi. Ama orada özleyeceğim pek bir şey yoktu. Sevdiklerimin olduğu her yere evim diyebilirdim. Sonuç olarak ben, bu diyarın göçebe prensesiydim.

"Hem evet hemde hayır."dedim açıkça.

Hmm ,diye bir ses çıkardıktan sonra "Neyi özledin?"diye sordu.

Elimi çeneme yerleştirip düşünür bir profil çizdikten sonra "Seninle eğitimlerimizi özledim. Burada da eğitim aldım ama seninki kadar teşvik edici değillerdi."dedim ve kıkırdamama engel olamadım.

Kratos elini ağaca yaslarken kulağıma doğru eğildi. Sıcak nefesi saçlarımı okşadığında yutkunma ihtiyacı duydum.

Gülümsediğini garip bir şekilde hissetmiştim. "Mekik çeken sevgilimi özledim."diye fısıldadı kulağıma. İkimizde gülüyorduk.

Biraz geri çekilip siyah gözlerini ,mavi gözlerime dikti. "Başka ?" diye sordu. İpeksi saçlarına elimi daldırıp oynarken cevapladım.

"Babamı özledim. Biliyorsun yeni bulmuştuk birbirimizi." yüzüme kocaman sırıtışım yayılırken "Sonraa Adonis'i sinirlendirdiğimiz anları, sanırım senin peşinde koşan kızları pataklamayı ,yemek salonunda üzerimizde gezinen bakışları .." diyerek sıraladım özlem duyduklarımı.

"Özlemediklerin ne peki?" diye sorduğunda daha uzun süre düşündüm.

Özlemediklerim, fazla olmasada etkiliydi.

"Ben orada yaşamak istemiyorum."dedim tek nefeste. Kratos'un kaşları yay gibi gerilip havaya kalktığında devam ettim.

" Zeus'un emirlerine uymak zorunda bırakılmayı kabul edemem." dedim sıkıntılı bir sesle.

Zeus,dediğim anda suratı bariz bir şekilde asılmıştı.

Başını salladı ve anlayışla gözlerime baktıktan sonra sessizliğe gömüldü.

Endişe duymama sebep olmuştu.
"Bana anlatmadığın şeyler mi var?"diye sordum. İçimde kötü hisler vardı. Kesinlikle iyi olmayan.

Yüzündeki ifadeyi gülümseyerek silmeye çalışsada başarılı olduğunu söyleyemezdim.

"Kesinlikle yok."dedi.

"Zeus... seni cezasız bırakmayacak değil mi?"diye sordum.

Aramızda oluşan kısa sessizlikten sonra elimi tuttu ve "Bunları zamanı gelince düşünürüz, prenses. Ana odaklanalım."diyerek beni belimden çekti ve bedenlerimizi bir bütün oldu.

~·~·~·~·~

Arion'un emir vermesinden yalnızca bir gün sonra her şey hazırdı. Biz hazırdık.

Abim ,arkadaşlarım ,Şimla ve kardeşiyle birlikte yolculuk edecekti. Hesia ve Vandor kendi at arabaları ve hizmetkarıyla yolculuk ederken ,Kratos at sırtında diğer askerlerin arasındaydı.

Nobilis'in askerleri iki kısma ayrılarak konvoyun başına ve sonuna yerleşerek düzeni sağlıyorlardı. Arion 'un bu durumdan memnun olmadığı açıkça ortadaydı ama babasına karşı isyankar bir tavırda da bulunmamıştı.

Ben Arion ile aynı at arabasının içerisinde hareket edeceğimiz anı bekliyordum.

At arabamızın içi konforlu denebilecek şekilde düzenlenmişti ancak fazla geniş olduğu söylenemezdi. Arion ile soğukluğunu hissedecek kadar yakın oturuyorduk. Soğukluğu ile içim titriyordu ve kaçacak yerim maalesef ki yoktu.

Arion'un işaret vermesiyle arabalar yola koyuldu.

At arabamızın içerisinde ölüm sessizliği hakim diyebilirdim. Ne ben ağzımı açıp bir kelime ediyordum ne de Arion.

Yolculuğumuz mola vereceğimiz zamanlarda dahil olmak üzere iki buçuk gün ediyordu.

Yolculuğumu uyuyarak geçirmeyi planlarken elimin üzerinde Arion'un soğuk elini hissettim. Gözlerimi gözlerine çevirdiğimde bana gülümsedi.

"Orada ..." diye başladı sözüne. Yüzündeki gülümseme geldiği gibi gitmişti. "Orada göreceklerin için kendini hazırlanmalısın."dedi.

Orada göreceklerim, diye geçirdim aklımdan.

Ne göreceğimi biliyordum. Annemi, annemin taşlaşmış güzel bedenini ve doğduğum ama ne yazık ki büyüyemediğim Aestas sarayını ...

Annemi düzeltmek için gücümü kullanabilir miydim? Bir kurt gibi kafamı kurcayan düşünceydi bu. Gücüm yeter miydi buna ? Umurumda değildi. Deneyecektim.

"Annen... biliyorsun."dedi üzgün bir ses tonunda. Biliyordum. Çocukluk anısını zihnime yansıttığı anlarda görmüştüm annemi. Güzelliğini ,zarafetini ve şefkatli gülümsemesini görmüş ve bana olan sevgisini kalbimin ve zihnimin bilinmeyen gizli köşelerinde hissetmiştim.

Annem aklıma geldiğinde küçük bir çocuk kadar çaresiz ve sevgiye muhtaç hissettim kendimi. Neredeyse göz yaşlarım akmaya başlayacaktı. Kendime hakim oldum. Ağlamak yaşadığım duygu kargaşlarını bir nebzede olsa dindirebilirdi. Ama ağlarken kendimi hiç olmadığım kadar zayıf hissediyordum. Hayatımın bu kısmında zayıflığa yer olamazdı.

Düşüncelerimi Arion'un üzgün çıkan ses tonuna yoğunlaştırdım. Samimi geliyordu her bir hecede sesi. Gözleri yalandan uzak bakıyordu gözlerime.

Hayır, diye geçirdim aklımdan. Kötü ol ki senden nefret edebileyim. Sana kötülük yapabileyim. Ama Arion'un sesi ,sesindeki duygu kırıntıları kafamı karıştırıyordu.

Arion, annemin ve benim başıma gelen hiç bir şeyden sorumlu değildi. Yalnızca Nobilis'in oğluydu. Düşmanımın oğlu düşmanım olmalıydı. Ama öyle miydi?

Arion , diye geçirdim aklımdan. Hayatını kurtarışım, karşılaşmalarımız daha doğrusu kaderlerimizin bir yazılması. Bir büyü ile birbirimize bağlanmamız ne kadar ironikti. Kaderlerimiz sonsuz bir döngü içerisinde farklı şekillerde çelişiyor olması.

Kratos olmasa... biz olur muydu ? Sever miydim onu ? Gerçekten ve bir büyünün etkisinde olmadan. Bu sorunun cevabını hiç bir zaman ögrenemeyeceğimi biliyordum. Kratos'un olamama ihtimalini düşünmek bile istemiyordum.

Arion elimi ellerinin arasına alıp , gözlerimiz arasındaki bağlantıyı koparmazken "Seninle her şeyi yeniden inşa edeceğiz. Evliliğimiz krallığımıza ve ailemize huzur getirecek."diye sıraladı hayallerini.

Huzur gelecekti bu topraklara. Hayat dolacaktı halkım. Ama bunun için Nobilis'in ortadan kalkması gerekiyordu. Nobilis yok olduğunda lanetide ortadan kalkacaktı. Eğer laneti kalkmazsa ben gücümü son zerresine kadar kullanacak ve bunu sağlayacaktım.

At arabası ara sıra sallanıyordu. Bu midemi alt üst etmişti. Arabanın pencerelerini açarak biraz hava almaya çalıştım.

Arionsa yolculuğumuz boyunca kendisinden bahsetmişti. Aldığı eğitimlerden ,bedeninin neden buz kadar soğuk oluşundan. Son konu ise babasıydı.

Evet. Yanlış duymadınız. Bana babasından bahsetti.

"Babam ,Kral Nobilis. "diyerek başladığı konuşması Nobilis'i yasamayı hak eden bir varlığa çevirmemişti gözümde.

"Babam ,annene gerçekten aşıkmış."dediği anda duygusuz bir kukla gibi davranmaktan vaz geçip üzerine atlamama sebep olacaktı neredeyse.

Hiç bir bahane Nobilis'i gözümde aklayamazdı. Hem seven birinin yapacağı şey değildi yaptığı. Bunu benim mantığım kabul etmiyordu.

"Neden bunlardan bahsediyorsun?" diyesim geliyordu.

Yoksa anlamışmıydı planlarımı?

Ben sormadım nedenini o ise devam etti.
"Çok fazla içen biri olduğu söylenemez." Kendisine bir bardak içki doldurdu ve banada bir kadeh uzattı. Ama kokusu bile rahatsız etmişti. Teşekkür ederek geri çevirdim teklifini. Israr etmeyip konuşmasına devam etti.

"Ama her bahar ayında kendini kaybedene kadar içip sarayın avlusuna çıkardı. O gecelerde kimse sarayın avlusuna çıkamaz. Bu yasaktır. Kraliçe yani annem bile...

Ben merak ettim. Kardeşimin saraydan kovuluşuna denk gelen bir zamandı ve ben babamın ne hale geldiğini ,duygularını merak ettim. Sarayın avlusunda kimsenin göremeyeceği bir yere gizlendim. Gece açıktı ve yıldızlar gök yüzünde ışık şöleni sunuyordu.

Sorsalar en güzel gecede orada ne işin var? Cevap veremezdim.

Babam sarhoş bir halde ,Prenses Remanens'in heykelinin tam karşısına geçti.

'Aşkım.' diye fısıldamıştı. Kimsenin olmadığını bilirken. En kısık seste dillendirmişti aşkını.

Anneme bir kez bile öyle hitap ettiğini görmemiştim. O an Hesia'dan çok farklı hissettim.

Kardeşim prensesten nefret eder. Bunda annemin etkisi yadsınamaz tabi. Ama ben Prenses Remanens'e saygı duymuştum. Çünkü babamın aşkıydı."diye tamamladı sözlerini.

Babamın aşkı kulağımda birden fazla kez tekrarladı.

Nobilis'e neden sorusunu sorsam cevabı ne olurdu merak ettim.

Hayır ! Sormayacaktım.

"Neden ?"diye yankılandı zihnimde.

"Alacağın cevap vaz geçmeni sağlar, diye korkuyorsun."diye yüzüme vuruldu düşüncelerim.

Vicdanım ile mi konuşuyordum. Yoksa ikiye ayrılmış zihnimin diğer yarısıyla mı?

Başımı sağa sola sallarken savuşturdum düşüncelerimi dört bir yana.

"Kaç!" diye bağırdı öbür yanım. Bende onu dinledim ve kaçtım.

"Baban beni öğrendiğinde neler olacak?"diye sorarak konuyu değiştirdim.

Yüzünde samimi bir gülümsemeyle "Merak etme. Seni kabul edecek."dedi ve başka hiç bir ipucu vermedi.

~·~·~·~·~

Arabamız durdu ve muhafızlarımızın sesi çoğalarak kulaklarımıza ulaştı.

Yarı uykulu halimden sıyrılarak Arion'a döndüm. "Geldik mi ?"diye mırıldandım.

Arion başını olumlu manada aşağı yukarı salladı. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp oturduğum yerde dikleştim. Arion kendi tarafındaki pencereyi ve perdeyi tamamen açarak parmağıyla devasa bir yapıyı işaret etti.

"Saray...Aestas Sarayı."

Yüzüme bir gülümseme yayılırken mutluluktan Arion 'un boynuna sarılabilirdim.

"Harika."diye mırıldandım.

Saray ve belirli bir düzenle çevresine yerleştirilmiş evlere baktım. Saray heybetiyle ve güzelliğiyle göz alıyordu.

Gözüme ilişen bir ayrıntıyı Arion'a işaret ettim. Garibime gitmişti gördüğüm. Gök kuşağı yer yüzüne düşmüş gibiydi çünkü.

Arion gösterdiğim parlak ve renkli yapıyı işaret ederken "Işık yolu" diye açıkladı.

Tamamen kristaller taşlarla döşenmiş saray yolu olduğunu söyledi. Diğer adı ise Kral geçidiymiş.

Araba tekrar hareketlenip yol almaya devam ettiğinde. Oturup heyecanla beklemeye başlamıştım.

Arion arabanın içinde ayaklanıp "Buradan sonrasını yürümeye ne dersin?"diye sordu.

"Olur."dedim.

"Pekala hazırlan öyleyse. Çünkü arabadan atladığımız gibi koşmamız gerekiyor."dediğinde atlamak kısmında takılı kaldım.

"Atlamak mı?"dedim şaşkınlığım sesime yansıtarak.

"Evet."derken bütün dişlerini göstererek gülümsedi.

Pekala ,prens hazretlerinin aksiyon yaşayası gelmiş olmalıydı. İtiraz etmeyecektim.

"Ben hazırım."dedim ve ayaklandım.

Ara sıra perdeyi açıp dışarıyı kontrol eden Arion "Üçten geriye doğru sayıyorum ve birde atlıyoruz."dedi. Başımı sallayarak onayladım ve saymasını bekledim.

"Üç ...iki ...birr" dediğinde kapı açılmış ve biz arabadan atlamıştık.

Sağlam bir şekilde ayaklarımız yerle buluştuğun da koşmaya başladık.

Arkamızdan atlıların gelecek olduğunu tahmin edebiliyordum ama fırsat bulupta kafamı çevirip bakamıyordum.

Arion elimi bırakmadan koşmaya devam ediyordu. Dar taştan duvarlı yollarda zikzaklar çizerek koşuyor ve izimizi kaybettirmeye çalışıyorduk.

Neden böyle bir çaba içerisine girip Arion 'a uyduğumdan emin değildim ancak zevkli olduğunu itiraf etmeliydim.

Adrenalini damarlarımda hissediyordum ve bu benliğime çok iyi gelmişti.

Arion , çarşı gibi üzeri çarsaflar gerilerek kapatılmış yere geldiğimizde durdu ve benide durdurdu.

Arkamızdan gelen giden olmadığını gördüğümde sesli bir sekilde nefesimi dışarı vererek rahatlattım kendimi.

"Özlemişim."diye bir itirafta bulunan Arion küçük bir kahkahayı serbest bıraktı dudaklarından.

Bende Arion'a katıldım .

Kahkahalarımız son bulduğunda "Sen hep ,böyle kaçıyor musun ?"diye bir soru yönelttim.

Bir sır verecek gibi eliyle ağzını gizlerken öne doğru biraz eğildi "Sarayda eğitimine odaklanan bir prense mi benziyorum?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Benim gözümde öyle görünüyordu.

"O halde kendimi tanıtmama izin verin prenses."diyerek elimden tuttu bense itiraz etmedim. Bakalım
prensimiz gerçekte nasılmış.

Halkın arasına karışıp küçük çocuklarla oyunlar oynarken , çocuk ruhlu Arion'u tanıdım.

Köşede kumar oynayan yaşlı adamlarla inatlaşma içine giren Arion'u da.

Balık tutabilen ve tuttuğu balığı ihtiyacı olanlara bağışlayan bir Arion'u da sayarsak gerçekten onu tanımadığımı anlayabildim.

Günümüz eğlenceli olduğu kadar yorucu geçmişti. Bir duvara yaslanıp soluklanacakken Arion
"Bir şey daha var."dediğinde daha ne olabileceğini merak etmiştim.

Arion 'un çekiştirmeleri çarşıda bir tezgahın önünde son buldu.

Tezgahın başında yaşlı bir kadın duruyordu. Gözlerinin irisi beyaz renkteydi ve köre benziyordu.

Kör olsada bizi fark etmiş ve yüzünü bize doğru çevirmişti.

Arion elimi bırakıp beni yaşlı kadının karşısındaki küçük tabureye oturttu.

"Neler oluyor ?"dercesine baktım yüzüne.

Arion sadece gülümsedi. Bende yaşlı kadına doğru döndüm.

"Kaderimi sana getirdim. Söyle doğru mu?"diye sorduğunda ,
yaşlı kadın görüyormuşcasına yüzüme baktı bir süre. Sonra elini uzattı. Bende çekinerek de olsa elini tuttum.

Yüzünde değişik bir gülümseme oluşmuştu. Arion'a doğru döndü ve "Evet prens Arion. Kaderiniz birbirine bağlanmış. Kaderim dediğin karşımda."diye yanıtladı.

Anlıyordum ki bu kadın falcıydı ama yanılıyordu. Kesinlikle ben Arion'un kaderi değildim.

~·~·~·~·~

Sonunda sarayın kapılarından içeri girdiğimizde sebepsizce titredi bedenim. Aldığım nefesi vermek istemedim ve kalbim zaman durmuşcasına yavaşlattı kan pompalamayı.

Arion 'un koluna tutunuyor olmasaydım belkide yere kapaklanabilirdim.

Gözlerimi çevrede gezdirdim. Taş duvarlar beni ne hale getirmişti. Elimi kalbimin üzerine getirdiğimde "Sakin ol."diye fısıldadım kendi kendime. Varlığım ihtiyaç duymuştu sanki burada olmaya.

Arion bana dönerek anlayışla gülümsedi.

"Gidelim mi?"diye sorduğunda konuşacak halde değildim. Yalnızca başımı salladım.

Arion 'un attığı her adıma ayak uydurdum. Benim için ağır adımlar atıyordu.

Geçtiğimiz taş yollarda herkes kenarı çekilip başını eğmişti.

Ağaç motiflerinin mücevherlerle işlendiği bir kapıdan daha geçtikten sonra uzaklardan bile görünen 'Işık yoluna' yani kristaller ile döşenmiş yolda adımlayarak ilerledik.

Sonunda yüksek merdivenleri ve koridorları aştığımızda karşımıza daha görkemli bir kapı çıkmıştı.

Arion gözlerimin içine bakarken "Hazır mısın ?"diye sordu.

Sesimi bulduğumda kendimden emin bir şekilde "Hazırım."dedim.

"Amari ,sakın adın söylenmeden krala bakma."dediğinde üstelemedim. Nedenini ise sormadım. Sonuç olarak canını alırken baksam yeterli olurdu benim için.

Kapının iki yanında duran muhafızlar Arion 'a eğilerek selam sundu ve ardından kapıyı açıp Arion'un gelişini duyurdu.

Arion önden ve bende arkasından içeri geçtiğimde sessizdi dört bir yan. Ölümün haber verilişinin ardından oluşan sağır edici sessizlikle yarışır cinstendi sanki.

Taht odasında yüzlerce elf ayaktaydı ve başları eğik bir şekilde geçişimizi bekliyorlardı. Tanıdık elfleri görmekte mümkündü. Hesia, Vandor ...

Arion elimi bir an bile bırakmadan yanında sürükledi beni.

Başımı kaldırıp Nobilis'e bakma ihtiyacı duyuyordum. Ama kendime söz geçirip beklemeye çalıştım.

"Arion."dedi bir ses. Taht salonunda yankılanmıştı kalın sesi. Oysa bağırmamıştı bile. Sesin sahibi, tahmin ettiğim kişi mi diye merakla dolduğumda Arion 'un elini biraz daha sıktım bilinçsizce.

"Baba."dedi Arion'da.

Bir kaç adımdan sonra durduk olduğumuz yerde.

"Hoş geldin ,oğlum."diyen bir kadının ardından Arion başını eğerek selam sundu ebeveynlerine.

"Size tanıtayım." Diyerek beni yanına çektiğinde yalnızca Arion 'un yüzüne baktım.

Arion gülümseyerek "Nişanlım Amari."dedi.

"Amari?"diyen sesle başımı sesin sahibine çevirdim. Karşımdaydı işte.

En son ne zaman gözlerime baktığı merak konusu olan adam karşımdaydı. Doğduğum ilk dakikalar mı yoksa taşa dönüştürülmeden hemen önce mi?

Sarı saçları omuzlarından aşağıya salınmıştı. İki yandansa örükler ile model verilmişti. Başında saçlarının rengiyle yarışır cinsten altın bir taç vardı ve tepesinde renkli bir mücevher. Gözleri Arion 'un gözleriyle benzerdi kahverengi ile ela arasında.

Genç bir adam, ağaç görünümünde kökleri yüzeye taşmış bir tahtta oturuyordu.

Gözlerini gözlerime diktiği kısacık anda nefretimi yönelttiğim kişi hakkında hiç birşey düşünenemedim. Soyut evrende kendimce bir canavar yaratmıştım ancak karşımdaki Nobilis çok farklıydı hayallerimdekinden.

Soyut dünyanın kapıları yüzüme sesli bir şekilde çarpıldığında somut bir şekilde karşımda nefes alan adamın sesini bile duyamaz hale gelmiştim.

Arion "Amari ,babam seninle konuşuyor."dediğinde kendime geldim.

"Hı?"diye sorduğumda sarışın kadının küçümseyici bir şekilde gülmesi işitildi kulaklarımda. Duymazdan gelmeye çalıştım.

"Arion , senin sadece bir tane nişanlın var. Bu kız ile evlenemezsin."dedi Kraliçe. Sesindeki 'bu kız' derken ki küçümseme en hissedilir şekilde vurgulanmıştı.

Kraliçe üzerinde gözlerimi gezdirdim. Sarı saçları ve mavi gözleriyle Arion ile alakası kesinlikle yoktu. Ama Hesia kesinlikle bu kadının kızıydı. Yaydıkları enerji bile benzerdi.

"Senin için bir gelin adayımız zaten var."dedi Nobilis. Varlığımı umursamıyor gibi konuşsada
gözlerini üzerimde hissediyordum.

"İstemediğim kimseyle evlenmiyorum."dedi Arion.

"Kahinler ön gördü. Vaad edilen prens sen olacaksın ve prensesin ise bizim belirlediğimiz soylu bir kız olmalı."

Arion derin bir nefesi ciğerlerine çekerken "Baba doğduğum andan itibaren 'vaad edilmiş prens' dediniz bana. Prensesimin ise efsanedeki gibi olması gerektiğini. Birbirimizi gördüğümüz anda seveceğimizi ve ayrılmamak üzere birleşeceğimizi. Hiç bir zaman inanmadım efsaneye ,atalarımızın yansıması olduğuma. Ama şimdi inanıyorum ve kendi vaad edilmiş prensesimi de buldum. Son Skriuxy prensesinin soyundan gelen ve bizi lanetten kurtarabilecek olan kişi Amari'dir."

Ortamda fısıldaşmalar başlarken Nobilis'in ayağa kalkması susturdu herkesi.

"Hayır! Son o olamaz. Sonuncusu yıllar önce ...yoksa ?"

"Evet baba. Amari prenses Remanens'in kızı."

₪₪₪₪₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

28.1K 374 22
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
307K 4K 22
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
1.3M 107K 63
ACIMASIZ VE GÜZEL... Sadece nefesinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda sizi sonuna kadar götürecek bir zaman yolculuğuna kendinizi hazırlayın! An...
13.2K 855 19
aşkla evlenen aybike ve berk'in evlilikleri artık eskisi gibi değildi çünkü berk'in sakladığı büyük bir sır vardı. 13 aug 2022