DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

Da BURCUQUEEN

6.1M 316K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... Altro

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

24-İNTİKAM

85.1K 5K 1.1K
Da BURCUQUEEN

Ağlamaktan gözlerim yanmaya ve ağrımaya başlamıştı. Burnumu çekip tekrar telefonumu elime aldım. Barış' ın adının üzerine tıkladım.

Telesekreter devreye girince kapattım.

" Bize ne olduğunu anlatacak mısın artık? " dedi Ezgi endişeyle.

" Ben aptal, gerizekalı, salak bir kızın tekiyim. " dedim.

" Sabahtan beri kendine hakaret ediyorsun. Hakaretlerine bir ara verip bize ne olduğunu anlatmayı denemelisin. " dedi Zeynep.

Başımı iki yana salladım.

" Kötü şeyler söyledim, çok kötü şeyler. "

Pişmandım. Barış uzaklaşıp bakış açımdan gidene kadar arkasından bakmıştım. O gözden kaybolduktan kısa bir süre sonra ise söylediğim sözler kafama dank etmiş, dediğim şeylerin ağırlığının farkına varmıştım.

Ben tam bir aptaldım, düşüncesizin tekiydim. Biri bana öyle şeyler söylese şu an ne halde olacağımı tahmin bile edemiyordum.

Yaptığım şeyin ağırlığı kalbime bir hançer gibi saplanırken koşmuş, Barış' ı bulmaya çalışmıştım. Fakat onu kampın girişinde arabasına binmiş, gazı sonuna kadar kökleyip kamptan uzaklaşırken görmüştüm ve yetişememiştim.

Etraftaki insanların dikkatini çekmiş olsam da bu umrumda olmamıştı. Koşarak kulübeme dönmüştüm. Yatağıma oturmuştum ve son bir saatimi ağlayıp Barış'ı arayarak geçiriyordum. Fakat telefonuna ulaşılamıyordu. Kızlar bana ne olduğunu sorunca da sadece kendime hakaret ediyor ve çok kötü şeyler söylediğimi söylüyordum.

En sonunda dayanamayan Aslı beni kolumdan tutarak zorla kaldırdı. Banyoya kadar zorla yürüttü.

" Bir saatin var Melis. Adam akıllı bir duş al ve şu gözyaşlarına bir son vererek çık banyodan. Kendini harap etmenin kimseye bir faydası dokunmaz. "

Kapıyı üzerime kapattıktan sonra aynaya bakmamayı tercih ettim ve üzerimdekilerden kurtulup kendimi banyoya attım.

Banyodan çıkıp üzerime bir şeyler geçirdikten sonra Zeynep saçlarımı kuruturken şifon yerinin aynasından kendime baktım. Gözlerimin etrafı kızarmıştı, ağladığım bariz belliydi. Başımın ağrısından bahsetmiyorum bile.

Saate bakmak için telefonumu elime aldım.

00.00

O sırada telefonum çalmaya başladı.

Arayan Barış'tı.

Zeynep'i itip ortada dolanmaya başladım ve telefonu açtım.

" Barış? " dedim endişeyle. " Barış ben- " diye devam ederken sözümü kesti.

" Söyleyeceğin şeyleri merak etmiyorum. Sadece bir şey söylemek için aramıştım. "

Kelimeleri yayarak konuşuyordu ve konuşma sesinden bile fazlasıyla sarhoş olduğu belliydi.

" Sen sarhoş musun? " dedim.

" Sanane? " dedi. " Sabah yemekhanede sana bir sürprizim var. Bilgin olsun diye söylüyorum, erken gelip bir göz atmak istersin belki. Yemekhanenin kapıları yedide açılıyor. "

Ben bir şey söyleyemeden telefonu yüzüme kapattı.

Olduğum yerde kaldım, adımlarım durmuştu. Ne sürprizinden bahsediyordu?

Kızlar hemen yanıma toplanırken konuşmam gerektiğine karar verdim. Kuruyan dudaklarımı yaladım ve yutkunup konuştum.

" Sabah yemekhanede bana bir sürprizi varmış. Yemekhanenin kapıları saat yedi de açılıyormuş. "

Kızlar endişeyle birbirine bakarken zaten ağlamaktan kızarmış olan gözlerim yine doldu. Olduğum yere oturup bağdaş kurdum.

" Kesinlikle çok kötü bir sürpriz, " dedim.

Sesim titremişti.

Kızlar hemen yanıma otururken Aslı kolumu tuttu ve gözlerimi daldığım noktadan çekmemi sağladı.

" O yemekhaneye şimdi gireceğiz ve sürprizi her neyse ilk biz göreceğiz. "

" Nasıl? " dedim.

Sanırım Barış' tan korkuyordum ama diğer yandan bunu hakettiğimin farkındaydım.

Sonuna kadar haketmiştim galiba...

" Anahtarlarını bulmalıyız. " dedi Ezgi.

" Yemekhanenin anahtarı nerede olabilir ki? " dedi Aslı.

" Yemekhanede en yetkili kişi kimse ondadır, " dedi Zeynep. " Biz o kişiyi tanımıyoruz ama kamp müdüründe her yerin anahtarı olduğuna bahse varım. "

Kendi aralarında anahtarları nereden bulabileceğimiz konusunda tartışırlarken araya girdim.

" Kızlar, " dedim ve dikkatlerini çektikten sonra devam ettim. " Sürpriz neyse onu herkesle birlikte görmek istiyorum, çünkü ben bunu hakettim. " dedim.

" Melis saçma sapan konuşma. " dedi Zeynep. " Ne olursa olsun aranızdaki sorunları aranızda halletmelisiniz dışarıya yansımamalı. "

" Ayrıca sen ona ne dersen de seni ifşa edecek bir şerefsizlik yapamaz. Buna engel olmalıyız. " dedi Aslı.

Haklılardı.

" Bizim hiçbir şey karşısında yıkılmayan, güçlü Melis' imiz nerede? " dedi Ezgi gözlerime bakarak.

Ben hayatımdaki en değerli varlığımı kaybetmiştim ve buna rağmen toparlamayı başarmıştım. Ya da kendimi başardığıma inandırmıştım bilmiyordum fakat Barışla konuşarak zor olsa da bu sorunu halledebilirdim. Yemekhane sürprizi konusuna gelirsek, benim hayatımda küçük bir olayda pes etmeye yer yoktu.

" Pekala, " diyerek ayağa kalktım. " Uzun zamandır aksiyon yaşamıyordum zaten. "

Kızlar böylesine çabuk toparlanmama şaşırmamışlardı. Alışmış oldukları bir şeydi.

" O halde planımızı yapalım. " dedi Zeynep ve zeka dolu kafasında şimdiden kurguladığı planı anlatmaya başladı.

Plan uygulamada fazlasıyla zor olsa da sözde basitti. Kamp müdüründe her yerin anahtarının bulunduğu konusunda hemfikirdik, kulübesine bir şekilde girip anahtarları almaya çalışacaktık. B planımız, müdürün odasına giremezsek ya da anahtarları müdürde bulamazsak uygulamaya girecekti. Tüm görevlilerin kulübesini arayacaktık.

Ve son olarak C planımız, denediğimiz şeylerin hiçbiri işe yaramazsa yemekhane açılana kadar kapının önünde bekleyecek, kapı açılınca içeri kimseyi girdirmeyecek ve sadece biz girip sürpriz neyse onu ortadan kaldıracaktık.

Üzerimizi değiştirdik. Ben bir yere tırmanırken ya da atlarken hareketlerimi daha kolay hale getireceğini düşündüğüm için siyah, dar ve desensiz bir tişörtle oldukça kısa, siyah, dar bir şort giydim.

Zeynep de benim gibi düşünmüş olmalı ki, dar ve koyu renklerde bir askılının altına siyah şort giymişti.

Ezgi ve Aslı ise sevgililerinin olmasının verdiği sorumluluk hissinden mi yoksa öyle daha rahat olduklarından mı bilmiyorum ama siyah taytlarının üzerine koyu renklerde tişört giymişlerdi.

Kulübeden çıkmadan önce gözlerimdeki abartı kızarıklık ve morluk kimse görmeyecek bile olsa beni rahatsız ettiği için Aslı'ya hafif bir göz makyajı yaptırdım.

Benden esinlenen kızlar da anın havasına girmek için kendilerine biraz makyaj yaptılar. Bende o sırada saçımı tepeden sıkıca at kuyruğu yaptım.

" Artık çıksak diyorum. Tam on beş dakikadır hazırlanıyoruz. " dedi Zeynep.

Bu kadar kısa sürede hazırlanmak benim için ufak bir rekor niteliği taşısa da planımızı uygulayabilmek için altı saatimiz vardı ve bu işin ne kadar süreceği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

" Hadi çıkalım, " dedim ciddiyettle.

Aslı ortamı biraz yumuşatmaya karar vermiş olmalı ki,

" Kedi Kızlar yine iş başında. " dedi gülerek.

----------

Müdürün kulübesine gelmiş, açık bir yer arıyorduk.

Önce kapıyı belki kilitlememiştir umuduyla kapıya yaklaştım ve küre şeklindeki kolu sola çevirdim.

Tabiki de açılmadı.

Evin etrafında yürümeye başladık. Biz açık pencere ararken Ezgi ortalıkta gezen ve bizi gören bir insan var mı diye bakınıyordu.

Kulübenin etrafını dolaştık fakat banyo penceresi haricinde hiçbir açık pencere göremedik.

" A planı yattı mı şimdi? " diye fısıldadı Aslı hüzünle.

Başımla onayladım. O sırada Zeynep konuştu.

" Yatmadı. "

Kafasında bir şey planlıyor gibiydi ve bir yere odaklanmıştı. Gözlerimle odaklandığı yeri takip edince baktığı yeri gördüm.

Banyonun penceresi.

" Oradan içeri girmemizi beklemiyorsun herhalde? " dedi Ezgi inanmazca.

Duvarın içinde bir oyuk vardı. Banyoda görsek de dışardan kendini pek belli etmiyordu. Oyuğun içindeki uzunluğu tahminen yirmi santimetre olan bir mermerin ardında büyüklük olarak normal pencerenin yarısı kadar olan banyo penceresi vardı. Azıcık zorlasa da sığmak kesinlikle sorun olmazdı. Asıl sorun yükseklikti. Normal bir evin duvarına nazaran daha yüksek olan kulübe duvarlarının neredeyse en üstünde yer alıyordu.

" En az üç metre, " diye tahmin yürüttüm.

Zeynep hala düşünüyordu.

" O kafanda ne düşünüyorsun Zeynep? " dedi Ezgi.

Hepimiz fısıldamaya yakın bir seste konuşuyorduk.

" Aramızdan biri oraya çıkacak. " dedi Zeynep. " Uğraşırsak bir şekilde çıkarırız. Oradan atlaması da kolay olur. Pencere klozetin hemen üstüne denk geldiği için oralara basarak inebilir. "

Bu fikir mantıklıydi.

" Çıkarken de odadaki pencereden çıkar. Böylece anahtarları geri koymaya geldiğimizde işimiz kolay olur. " diye tamamladım Zeynep'in fikrini.

Zeynep beni onayladı.

" Peki kim çıkacak? " dedi Ezgi.

Biraz endişelenmiş gibiydi. Hafif de olsa yükseklik korkusu vardı ve böyle fazla riskli şeyleri de pek tercih etmezdi.

" Ben çıkarım. " diye atıldım saniyesinde.

Sesim biraz yüksek çıktığı için Aslı ve Zeynep'ten aynı anda kafama birer şaplak yemiştim ama umursamadım.

" Bence ben çıkmalıyım, " dedi Aslı.

" Planı kuran benim benim çıkmam daha mantıklı olur. " dedi Zeynep.

" Arkadaşlar bu benim olayım ve ben çıkacağım. " dedim.

Aynı anda Zeynep, Aslı ve Ezgi'den kafama ağır darbeler aldım.

Somurtarak başımı ovuşturdum.

" Salak salak konuşma, " dedi Aslı.

" Tamam ama gerçekten kendimi Barış'a karşı çok kötü hissediyorum ve en azından bununla ben uğraşmak istiyorum, " dedim. " Ayrıca burada tartışarak zaman kaybediyoruz. "

Kızlar bakıştıktan sonra Aslı kararsızca bana baktı ve konuştu.

" Çok dikkatli ol, "

Başımı salladım.

" Kızlar, " dedim. " Eğer ben yakalanırsam arkanıza bile bakmadan kaçın. "

" Yakalanmayacaksın. " dedi Zeynep.

Bu onun dilinde nah kaçarız gibi bir şeydi.

" Eğer kaçmazsanız bu bir işe yaramaz, kurunun yanında yaşta yanar sadece. " dedim.

Beni geçiştirselerde sonunda onlara bir söz verdirmeyi başardım.

Banyo penceresinin altına ilerledik. Ezgi etrafı gözlemeye devam ederken Aslı ve Zeynep parmaklarını birbirlerine kenetleyerek ayaklarım için bir basamak yaptılar.

Daha önce bunu çok yaptığımız için seri bir şekilde ellerine bastım. Fakat yeterli değildi, pencereye ancak elim yetişiyordu ve ben kendimi o kadar yükseğe çekemezdim.

" Olmuyor, " diye fısıldadım. " Yetişmiyorum. "

" Omuzlarımıza bas. " dedi Zeynep.

" Hayatta olmaz diye karşı çıktım. "

Canları acıyabilirdi.

" Melis tişörtler yıkanırsa izi geçer ya da omuzumuzu yıkarsak ayak izi geçer... En fazla birkaç dakika ağrır. " dedi Aslı. " Şimdi çık şu lanet olası omzumuza. "

Yapacak başka bir şey yoktu. Sağ ayağımı Aslı'nın, sol ayağımı Zeynep'in omzuna koydum ve pencerenin kenarına tutundum. En ufak ters hareketimde yeri boylayabilirdim.

" Düşersen tutarız merak etme, " dedi Ezgi düşüncelerimi okumuş gibi.

İçimden bildiğim duaları okurken kendimi yukarı çektim ve yeterli yüksekliğe ulaşır ulaşmaz sağ bacağımı pencerenin önündeki mermere attım. Titrememek için kendimi zor tutarken pencereden destek aldım ve kendimi daha da yukarı çektim. Diğer bacağımı da yukarı çekerken sonunda pencereye çıkmıştım. Nasıl o konuma geldiğimi bilmiyorum ama bacaklarım pencereden kulübenin içine girmişken üst bedenim dışardaydı.

Kızlar bana iyi şanslar dilerken onlara son bir bakış atmak gibi bir aptallık yapmadım elbette.

Oturduğum yerde ters döndüm ve kendimi yavaş yavaş içeri doğru itmeye başladım. Ayaklarımla klozetin sifon yerini ararken ellerim terliyordu fakat iç taraftaki soğuk mermere kesinlikle bırakmayacak şekilde sıkı sıkı tutunmuştum. Elim acısa da umursamıyordum.

Kendimi iyice aşağı bırakırken parmaklarımın daha fazla tutunamayacağımı haykırırcasına terliyordu.

" Hadi ama, " diye fısıldadım.

Ayağım sifon yerini bulunca tuttuğumu farketmediğim nefesimi bıraktım. Sifonun ağırlığımı taşıyabileceğinden şüpheli olduğum için kendimi yere atarken spor ayakkabılarım zeminde tok bir ses çıkardı.

Endişeyle dudağımı ısırıp atladığım yerde birkaç saniye hareketsiz bir şekilde durdum. Sesin odaya kadar gitmediğini umuyordum.

Yavaşça hareket ettim. Banyonun kapısına doğru yürürken kapının tam kapatılmamış, hafif aralık olması da ayda yılda bir yüzüme gülen şansımın eseriydi sanırım.

Kapıyı biraz daha araladım ayaklarımın ucuna basarak odaya girdim.

Girmemle klimanın yaptığı soğuk hava dalgası yüzüme vururken klimaya öldürücü bakışlar attım. Bizim kulübemizde neden böyle bir şey yoktu?

Gözlerimle odayı taradım. Bizim kulübemizin aksine tek bir yatak vardı ve orada horul horul uyuyan müdüre bakmamaya çalıştım. Şu anda resmen haneye tecavvüz suçu işliyordum.

Gözüme kestirdiğim her yeri elimden geldiğince sessiz ve karıştırmadan aradım. Fakat hiçbir yerde anahtar yoktu.

Son çare olarak müdürün yatağının hemen yanındaki çekmeceye baktım ve dudağımı ısırdım. Gizlice kulübeye girdiğim on dakikadan beri gergince dudağımı ısırıp duruyordum. Tekrar ısırırken ağzıma gelen metalik tatla sonunda kanattığımı anladım. Peçeteyle şu anda uğraşamazdım. Zaten fazla kanamıyordu. O yüzden umursamadım.

Yatağın yanına doğru ufak adımlarla ilerledim. Şu anda resmen haftalarca harcamadığım kaloriyi harcıyordum. Stresten ölmek üzere olsam da aklıma okuduğum kitapları ve izlediğim filmleri getirdim.

Cesaretli bir kız olmalıydım.

Çekmecenin yanına ulaştım. Müdüre bakmamaya çalıştım. Horlama denemeyecek kadar kısık, fakat hafife alınmayacak kadar yüksek sesli nefes alışverişini duyabiliyordum.

Tüy kadar hafif dokunuşlarla çekmeceyi açtım.

Sigara paketi, gözlük kutusu, cüzdan ve çakmak gibi klasik şeylerin yanında çizgi romanın da bulunmasını garipsesem de buna bir ara gülmeyi aklımın ucuna yazdım. Sonunda aradığım anahtarlar gözüme çarpınca üzerimden büyük bir yük kalktığını hisseder gibi oldum. En az on tane anahtar bulunan anahtarlığı ses çıkarmadan almaya çalışırken müdürün birden horlamaya başlamasıyla resmen yerimde sıçradım.

Uzun uğraşlarım sonucu anahtarları ses çıkarmadan elime almayı başardım.

Yine küçük, yumuşak ve sessiz adımlarla yatağa en uzak pencereye yöneldim.

Pencereyi yavaş yavaş açarken gıcırdasada müdür derin uykusuna devam etti. Tırmanıp kendimi dışarı atarken pencereyi hafif aralık şekilde bırakmıştım.

Duvara yaslanarak otururken herhangi bir böcek olma ihtimali aklıma bile gelmemişti.

Evin etrafında dolanan kızlar beni farkedip yanıma geldiler.

" Alabildin mi? " dedi Aslı.

Ayağa kalktım ve elimdeki anahtarları gösterip zafer gülümsememi yolladım.

" Süpersin kızım! " diye fısıldayarak bağırdı Zeynep.

Fısıldayarak bağırmak garip bir ifade şekli olsa da yaptığı tam olarak buydu.

" Saat gece biri geçiyor hadi acele edelim, " dedi Ezgi bana gururla bakarken

Onu onayladım ve beraber yemekhaneye doğru yürüdük.

Gelince Aslı telefonunun flaşını kapıya tuttu ve Zeynep tüm anahtarları denedi. Tam umutsuzluğa kapıldığım sırada denediği yedinci amahtar kapıyı açtı.

Kimse içeri girmiyordu. Sanırım benim girmemi bekliyorlardı. Derin bir nefes aldım ve neyle karşılaşacağımı bilmeden kapıyı açtım. Sokak ışıkları altında pek bir şey görünmediği için kapının yanında duran lambanın düğmelerinden sadece birine bastım. Bir tanesi yeterliydi.

Bastığım düğmeyle saniyesinde yemekhanenin ortasındaki ışık yanarken bir anda dondum kaldım.

Kızların da donduğunu hissediyordum.

Her yerde Barış ve benim fotoğraflarım vardı. Bir elin beş parmağını geçmeyen fotoğraflarımızı yüzlerce çoğalttırmıştı ve masaların, sandalyelerin üzerine bizim fotoğraflarımız vardı.

Şoktan ilk kurtulan ben oldum.

" B-bunların hepsini nasıl toplayacağız? " diye kekeledim.

Sesim zayıf çıkmıştı ve titremişti.

Aslı elini arka cebine götürüp telefonunu çıkarttı ve tahminimce saate baktı.

" Saat bir buçuk, " dedi. " Anahtarları saat beşte yerine koymalıyız, üç buçuk saatimiz var. "

" O halde dikilmeyi bırakın da şuraları toplayalım! " dedi Zeynep.

" Çok fazla fotoğraf var, birini bile gözden kaçırırsak her şey boşa gider. " diye mırıldandım.

" O halde gözümüzü dört açarız ve hepsini toplarız Melis. Sakın umutsuzluğa kapılma. " dedi Ezgi.

O an tüm bunların bir rüya olmasını deli gibi istedim fakat parçalanan dudağım gerçek hayatta olduğumu anlatırcasına sızlıyordu.

Umutsuzluğa kapılmamalı ve sonuna kadar elimden geleni yapmalıydım.

" Burada dikilerek vakit harcamayalım o halde, " dedim.

Ezgi mutfaktan büyük çöp poşetleri getirdi ve hepimize birer tane verdi.

Her birimiz ayrı köşelerden toplamaya başladık.

Elime geçen her fotoğrafı saydam mavi renkteki ince ve yumuşak poşetin içine atarken incelememek için zor tutuyordum.

Ne kadar süre fotoğrafları poşetlere doldurduk bilmiyorum fakat sonunda bitirdiğimizde saat gece dört olmuştu.

Kendimi Barışların masasının üzerine attım ve uzandım. Uykusuzluğa alışık bir yapım olsa da bu benim için bile ağırdı.

" Kalkın da şu etrafı son bir kez kontrol edelim. " dedi Aslı.

Kendimizi attığımız masalardan zorla kaldırıp etrafı iyice taradık. Herhangi bir fotoğrafa rastlamayınca hepimiz rahatladık.

" Artık gidip şu anahtarları yerine koyalım. Yoksa stresten ölebilirim. " dedim.

" Al benden de o kadar, " dedi Ezgi.

Fotoğrafları koyduğumuz poşetleri aldıktan sonra yemekhanenin ışığını söndürdük ve çıkıp kapısını kilitledik. Müdürün odasına doğru yöneldiğimizde hafif aralık bıraktığım pencerenin hala aynı şekilde durduğunu görünce rahatladım.

Elimde tuttuğum poşeti yere bıraktım ve kızların tekliflerine rağmen onları umursamayıp içeriye ben girdim.

Odada yavaş yavaş yürürken müdürün yatağında olmadığını görünce bir anda soğuk terler akıtmaya başladım.

Bir küfür mırıldanırken banyodan gelen su sesini duydum. Acele etmeliydim!

Nasıl olsa banyodan beni duymaz diye anahtarları hızlı bir şekilde çekmeceye koydum. Elimden geldiğince ilk hali gibi bir konuma getirdikten sonra koşarak pencereye gittim ve artık alıştığım için seri hareketlerle pencereden atladım.

Pencerenin önünde beni bekleyen kızlara işaret verdim ve hep birlikte kulübemize yöneldik.

----------

Yaklaşık iki dakikadır yakmaya çalıştığım çakmak yine yanmayınca bıkkınlıkla nefesimi dışarı üfledim.

Kulübeye gittikten sonra bu fotoğrafları yok etmeye karar vermiştik. En kolay ve etkili yöntem yakmak olduğu için çantamın derinliklerinde olan, bittiğinden haberim olmayan çakmağı, Zeynep'in nereden bulduğu hakkında en ufak bir fikrimin bile olmadigi mangalı ve fotoğrafları alıp çitlerden kampın dışına çıkmıştık. Şu anda ise kızları ben gelmeden duş almaları için kulübeye yollamış, mangalın önüne bağdaş kurmuş, elime aldığım bir fotoğrafı yakmaya çalışıyordum.

" Lanet olsun, " dedim çakmak bitmiş olduğu için.

Küfür kullanmamış olsam da lanet olsun kelimesi, yabancı dilden türkçeye lanet olsun diye çevrilen küfürler gibi bir anlam taşıyordu benim için.

Bir anda önüme atılan çakmakla yerimde sıçradım. Başımı çakmağı atan kişiye çevirdiğimde görmeyi beklediğim kişi kesinlikle Barış değildi.

Gelip yanıma bağdaş kurdu.

" Ben- " diye söze başladım fakat sözümü kesti.

" Sen çok üzgünsün, isteyerek söylemedin. " dedi.

Başımı çevirip ona baktım. Şu anda sarhoş olmadığı belliydi fakat gözleri gece boyunca uyumadığını belli edercesine kızarmıştı. Elimdeki fotoğrafa bakıyordu. Bakışları soğuk ve mesafeliydi, tıpkı kampın başlarında olduğu gibi...

Fotoğrafta ise bana oje sürerken kamerayı son anda fark etmiş, ojeyi arkasına saklayıp kameraya çarpıkça gülümsemişti. Doğal bir fotoğraf olmuştu, anı yakalamıştım ve gülümsemesi samimi duruyordu.

" Bundan fazlasını hak ediyorum. " dedim fotoğrafları işaret ederek.

Yemekhane olayını kastediyorum. Bana cevap vermeyince tekrar konuştum.

" Tüm o fotoğrafları koymaya üşenmedin mi? "

" Koymadım güzelim, " dedi. " Koydurdum. "

Bana güzelim demesi içimde kelebeklerin uçmasına neden olurken bu sefer sessiz kalan ben oldum.

" Müdürün odasına girerken kameraların bunu çektiğini akıl edemediniz. " dedi alayla.

Gözlerim anında açılırken konuştum.

" Asıl planın bu muydu? " dedim istemsiz yüksek çıkan sesimle.

" Bu kadar paranoyak olma, " dedi keyifsiz bir gülüş sergileyerek. " Seni kamptan attırmak istesem bu bir telefonuma bakar. Bunlarla uğraşmam. "

Çakmağı yerden aldı ve elimdeki fotoğrafa yaklaştırdı. Tam yakacağı sırada ani bir kararla fotoğrafı çektim. Bana anlamaz gözlerle bakınca sağ omzumu silktim, sola özenle dikkat ediyordum.

" Bunu saklamak istiyorum. " dedim ve fotoğrafı katlayıp şortumun arka cebine koydum.

Bu yaptığım garip gelmiş gibi önce gözlerime anlamadığım bir bakış attı. Sonraysa üzerimdeki kıyafetleri yeni fark etmiş gibi beni süzdü.

Bakışlarını tekrar gözlerime çıkardığı sırada içimde artık kelebekler değil, filler tepinmeye başlamıştı.

Fazla mı yakındık?

Gözlerimiz birbirine kilitlenmişken birden benim telefonum çalınca yine yerimde sıçradım.

İçimden bildiğim tüm küfürleri ederken cebimden telefonumu çıkardım. Arayan Deniz'di.

Açıp açmamak konusunda kararsız kalsam da sonunda aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm. Denizle konuşurken Barış' ın yüzüne bakamadığım için biraz sola dönüp onu görüş alanımdan çıkarttım. Deniz'in söylediği fakat benim dinlemediğim şeylere gelişigüzel cevap verdikten sonra telefonu kapattım ve tekrar sağıma, Barış' ın oturduğu tarafa döndüm.

Çakmak buradaydı.

Ama Barış yoktu.



Continua a leggere

Ti piacerà anche

434 84 22
Tamamlandı# Bir kadın gücünü görmüyor. Ve bir adam, o kadına gücünü görmesini için elini uzatıyor. O el ya kopar ya da kenetlenir ayrılmamak üzere. İ...
4.9M 379K 55
Alara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423
637K 32.4K 38
Şapkadan tavşan bile çıkaramayan cadıların oluşturduğu bir meclis ne kadar sağlam ve de güçlü olabilirdi ki ? Tabiki de gülünçlüğü kadar sağlam ve...
131K 7.2K 66
Tehlike Çetesi serisinin 3. kitabıdır.