Mavi Isırık

Door BrooklynCF

765K 54.4K 8.8K

Bilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin. Meer

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Önemli not
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Merhaba
Herkese Yeniden Merhaba

Bölüm 15

14.9K 1.2K 140
Door BrooklynCF


Çalan telefonun sesiyle uyuyakaldığım rahatsız pozisyondan ayrıldım. Uzun uğraşlardan sonra kanepenin yastıklarının arasına sıkışmış olan telefona ulaşmayı başardım. Arayan'Moruk' adlı biriydi. Bu benim telefonum değildi. Mavi'ye aitti. Kim olduğunu merak etsem de arayan kişinin telefonunu açmadım. Yerime geri yatarken yeniden çalmaya başladı. Arayan yine aynı kişiydi. 

"Ya önemli bir şeyse?" dedim kendi kendime.

"Alo?" Gelen ses, isme tam uyuyordu. Muhtemelen 70, 80 yaşlarında olan sesin sahibi konuşmaya başladı.

"Alo? Siz kimsiniz? Mavi, orada mı?" 

"Burada değil. Ben ev arkadaşıyım. Zuhal."

"Şu baş belası mı? Sizden çok bahsetti Mavi." Baş belası mı? Benden baş belası diye mi bahsetmişti? 

"Siz kimsiniz?" dedim sinirle.

"A, özür dilerim. Ben Mavi'nin şirketinin CEO'su ve yakın arkadaşıyım." 

"Ben gerçekten anlamıyorum." dedim kafam karışmış olarak. Karşıdaki sesin sahibi biraz kırılmış gibiydi. 

"Benden bahsetmedi demek. Ama Mavi'nin özel durumunu biliyorsunuzdur." 

"Evet. Biliyorum." dedim. Onu biliyordum işte. Görünüşe bakılırsa sadece onu biliyordum.

"Benden istediği belgeleri hazırladım ama kendisine ulaşamıyorum." 

"Ne belgeleri?"

"Bilirsiniz. Kimlik, kartlar, pasaport vs." Mavi geçenki konuşmamızda bir kimliğinin olmadığını söylemişti. Onu anımsadım aniden. Bu işi halledeceğini söylemişti. Bahsettiği arkadaşı bu moruk olmalıydı. 

"Mavi geceden gitti." dedim aniden sesime doluşan hüznü bastırmaya çabalarken.

"Mavi Bey? Hoş geldiniz. Zuhal Hanım, kendisi buraya geldi. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. İyi günler." Mavi yanında mıydı? Neredeydi bu Moruk? Telefonu kulağımdan uzaklaştırırken karşımdaki ihtiyarın kapatmayı unuttuğunu fark ettim. Yeniden dinlemeye başlayarak konuşulanları duymaya çalışıyordum. Mavi'nin öfkeli sesini hemen ayırt etmiştim.

"Ona ne söyledin?" diye bağırmaya başlamıştı.

"Sadece şirketinizin CEO'su olduğumu söyledim efendim. Adımı bile söylemedim."

"Zaten çok fazla şey söylemişsin. Adını söylemesen ne olur? Şirketi bilmiyordu."

"Ben çok özür dilerim efendim. Bağışlayın." 

"Belgeler hazır mı?" Hışırtı sesleri kulağıma dolmuştu.

"Hepsi tamam efendim."

"Güzel. Hollanda'ya gidiyorum." 

Ses gelmeyince herkesin gittiğini düşünmüştüm. Tam kapatıyordum ki Mavi'nin sesi beni durdurmuştu.

"Beni bekle Helenim. O baş belası kafamı karıştırmış olsa da seni çok seviyorum. Seni bulacağım." Ben, Mavi'nin kafasını mı karıştırmıştım? Nasıl? Yoksa, bir an için de olsa kalbi benim için mi çarpmıştı? Beni mi düşünmüştü? Kalbim deli gibi hızlanmıştı. Her ne kadar Helen'i sevdiğini söylüyor olsa da benim için bir umut olduğunu anlamıştım. Şirketi, CEO'su, sakladığı diğer bütün sırlar önemini yitirmişti aniden. Helen'e gitmeden önce onunla son kez konuşacaktım. Her ne olursa olsun. 

Havalananına vardığımda yanımda sadece kol çantam vardı. Elimde de Eren'in Helen için bulduğu adresin bir fotoğrafı vardı. Mavi oraya gidecekti. Ve ben de son umudumu kaybetmemek adına peşinden gidecektim. Eğer Helen'i görürse her şey biterdi benim için. Bizim için. Eğer hemen müdahale etmezsem bir daha onu göremeyecektim. Tek sorun ise pasaportumun ve vizemin olmamasıydı. Havalananına gelene kadar bunu hiç düşünmemiştim. Kara kara düşünürken aklıma Mavi'nin telefonu geldi. Evden çıkmadan önce ne olur ne olmaz diye el koymuştum. Moruk'u bulup aradım.

"Zuhal Hanım?"

"Merhabalar. Sizden bir şey rica edebilir miyim?" 

Havalananındaki hamburgerciye oturup açlığımı bastırmak adına aldığım menüyü acımasızca yerken karşımda tahmin ettiğim gibi 70 yaşlarında takım elbiseli, yeşil gözlü, yaşına rağmen karizmatik bir adam belirdi. Sandalyeye oturup siyah deri çantasını masaya özenle yerleştirdikten sonra sarı zarfı çıkarıp bana uzattı. 

"İstedikleriniz Zuhal Hanım." Zarfa kaplan gibi uzanıp çantama atarken etrafı kolaçan ediyordum.

"Teşekkür ederim. Resmi olarak tanışalım isterseniz. Beni tanıyorsunuz zaten ama ben Zuhal." Yağlı elimi, ona doğru uzattım.

"Ben de Tevfik. Memnun oldum." dedi ellerime onaylamaz şekilde bakarken. 

"Patates yemez misiniz?" Gülümseyince çok tatlı birine dönüşüyordu. İnsanda da gülümseme hissi oluşuyordu. 

"İnsan belli bir yaşa gelince yediklerine dikkat etmek zorunda kalıyor. O yüzden geri kalan patatesleri bana bırakın ve ufaktan gidin siz. Uçağınız kalkmak üzere." Yerimden kalkmış gidiyorken aniden durma ihtiyacı hissetmiştim. 

"Onun peşinden gitmeme engel falan olmanız gerekmiyor mu?" dedim. Ketçaba uzanırken konuşmayı sürdürdü.

"Hayır. Çünkü doğru olanın bu olduğuna inanıyorum. Helen Hanım'dan çok bahsetti Mavi Bey." dedi patatesleri yemeye başlarken.

"Buna rağmen?" 

"Buna rağmen, Mavi Bey'in ona aşık olduğunu düşünmüyorum. O, sadece artık kurtulmak istiyordu bu kısır döngüden. Beklemekten sıkılmıştı ve Helen Hanım çok güzeldi. Bence o, sadece çaresizlik yüzünden Helen Hanım'ı seçiyor. Kısacası onun iyiliğini istiyorum. Ve sizin doğru kişi olduğunuzu düşünüyorum."

"Peki ya neden ben?" dedim hala birilerinin beni durduracağını düşünerek etrafıma bakarken.

"Patateslerinizi benimle paylaşmanız dışında mı? Mavi Bey'in sizin hakkınızda konuşurken gözlerinde oluşan o ifade her şeyi açıklıyor bence." dedi düşünceli düşünceli. Bıkkınlıkla arkamdaki duvara yaslandım.

"O beni sevmiyor." dedim.

"Ben yaşlı bir adamım Zuhal Hanım. Sizden daha çok şey gördüm, duydum ve yaşadım. Yanılıyor olabilirim. Ama kendini beğenmişlik olarak algılamazsınız eğer, çok fazla yanılan biri değilimdir. Kendime güvenmesem zaten şu an burada olmazdım." Yeşeren umut filizlerime can fısıldıyordu sanki bütün sözcükleri. İstemsizce uzanıp ona sarıldım. Şaşırdığını, kaskatı kesilmesinden anlamıştım. Yine de sarılmayı sürdürdüm. Çünkü sarılacak başka kimsem yoktu. Babam olsun isterdim şu an. Babam yanımda olsun ki ona sarılayım. 

Uçağa anons yapılınca benimle gelip işlemler yapılana kadar yanımda kalmıştı. Uçağa giderken el sallamıştım. O da bana yeşil gözleriyle veda etmişti.  Yerime geçtikten sonra göz bandını alıp gözlerimi kapadım. Şimdi aklımda sadece Mavi'ye ulaşmak vardı. Acaba Helen'i bulmuş muydu? Geç kalmış olabilirdim. Telaşa kapıldım birden. Sonra aklıma Tevfik Bey'in söyledikleri geldi. Zamanın daha çabuk geçeceğini düşünerek uyumaya çalıştım.

Gözlerimi açtığımda Amsterdam'ın ışıkları beni karşılamıştı. Bir hostes beni uyandırmaya çalışıyordu.

"Havalananına iniş yapacağız efendim." 

"Teşekkür ederim." Doğrulup talimatlar doğrultusunda kemerimi bağladım. İnişe geçen uçakla birlikte biraz tedirgin olsam da kısa sürede yere ulaşmıştık. Bavulum olmadığından işlemlerim kısa sürmüştü. Havalananından çıkıp taksi bulmak için adımlarımı hızlandırdım. Taksi, daha önce hiç görmediğim evlerin yanından geçerken Amsterdam'ın ne kadar güzel olduğunu düşünmek istiyordum ama aklım fikrim Mavi'deydi. Otel ayarlamak yerine taksiciye direkt Helen'in adresini uzatmıştım. 

20 dakikaya yakın bir süre sonunda adrese varabilmiştik. Ödemeyi yapıp teşekkür ettikten sonra eski apartmana bakmaya başladım. Etrafta Mavi'den bir iz yoktu. Acaba içeride miydi? Helen'le mi birlikteydi? Telefonumu çıkarıp Tevfik Bey'i buldum. 

"Zuhal Hanım?"

"Tevfik Bey, ben adrese geldim. Ama ne yapacağımı bilemiyorum." dedim beni sakinleştirici bir şey söylemesini umarak. Ondan başka konuşacak kimsem yoktu.

"Mavi Bey de birazdan orada olur. Sizin onun peşinden gideceğiniz içime doğduğundan uçuşunu ertelemiştim." dedi.

"Sen en yakın arkadaşımsın bundan sonra." Böyle mükemmel bir insana rastladığım için çok şanslı hissediyordum kendimi. Ayrıca zekiydi de. 

"Size bir sözü hatırlatmak isterim Zuhal Hanım. Hele içinde bulunduğunuz akıl almaz büyüden dolayı bunu bilmek farz iken." Sesi, aniden ciddileşmişti.

"Nedir?"

"Bir erkek, bir kız için ağlarsa, o kızı o erkekten başka kimse o kadar sevemez diye." 

"Neden bunu söylediniz?" dedim.

"Orada karşılaşacağınız ne olursa olsun, Mavi Bey, Helen için ağlamasın." dedi.

"Bir şey mi biliyorsunuz?"

"Siz dediğimi unutmayın. Şimdi kapatmam gerekiyor. Kendinize iyi bakın." Telefon kapanınca dediğini düşünmeye başladım. Mavi, Helen içine bugüne kadar hiç ağlamamış mıydı? Bu kadar sevdiğini söylerken onu, çok saçma olurdu. Eminim ki yüzlerce kez ağlamıştır. Ağlaması demek ona mühürlenmesi gibi bir şey oluyordu anlaşılan. Eğer Tevfik Bey, onun aşık olmadığını düşünüyorsa Mavi hiç ağlamadı demektir. Umut filizlerim çiçek açmaya devam ederken Mavi'yi uzaktan fark etmiştim. 

Elim ayağıma dolanmıştı. Onu her gördüğümde hep ilk kez görüyormuş gibi yeniden heyecanlanıyordum. Nedense ona gözükmek yerine karşıdaki çalıların arasına gizlenmiştim. Kumaş, siyah pantolonu, tanıştığımız günkü beyaz gömleği ile hızla yaklaşıyordu. Apartmanın karşısında biraz önce durduğum yerde durup etrafını izlemeye başladı. Ellerini cebine koyup öylece bakıyordu sadece. Apartmanın kapısı açılırken beklemediğim bir şey yapıp ağaçların arkasına saklandı. Mavi iri gözleri, kırmızı dolgun dudakları, uzun siyah saçları ve muhteşem fiziğiyle Helen göründü. Onunla asla yarışamazdım. O kadar güzeldi ki... Ve arkasından uzun boylu, dolgun vücutlu, sert, keskin ifadeli bir adam belirdi. Helen'i belinden sarıp havaya kaldırarak merdivenlerden hızla indirip etrafında döndürdü. Helen kahkaha atarken onu öpücüklere boğuyordu. 

Göğsümde hissettiğim acıyla Mavi'ye döndüm. O da göğsünü tutuyordu. Acı çekiyordu. O acı çektiği için ben de çekiyordum. Acaba o da benim acımı hissediyor muydu? Dudakları titriyordu. Gözlerine odaklanmıştım. Donuklaşmıştı. Yaş yoktu. Olduğum yere çökmüştüm. Şu an ağlamıyor olabilirdi ama muhakkak ağlardı. Helen sadece onu reddetmiş olsaydı onun peşinden koşardı. Ama Helen artık başkasıyla birlikteydi. Bu, reddedilmenin de ötesindeydi. Bununla yüzleşmek çok daha zordu. Helen'le sevgilisi uzaklaşırken Mavi de saklandığı yerden çıktı. Bir süre yolun ortasında onların arkasından bakakaldı. Sonra zıt yönde yürümeye başladı.

Kaç saattir yürüyorduk bilmiyordum. Bacaklarım kopmuştu. En sonunda tabelasından anladığım kadarıyla otel olduğunu düşündüğüm bir yere girdi. Ben de peşinden tabi. Bara gidip köşeye oturdu. Garsona bir şeyler söyledikten sonra gözlerini ütopik bir noktaya sabitledi. Kendime boş bir masa bulup Mavi'yi izlemeye başladım. 

Gecenin geç saatlerine kadar oturmaya devam etmişti Mavi. Zaman zaman kafasını sallamış sonra da kafasına vurmuştu. Etraftaki sessizliğin yerini deliler gibi eğlenen gençler almıştı. Ağlamasın diye dua etmekten başka bir şey yapamıyordum. Masasına oturan kızla birlikte gerçek dünyaya dönmüştü. Ne söylediğini duyamıyordum ama niyetinin ne olduğunu anlayabiliyordum kızın. Mavi'nin ilgisini çekmeyi başarmıştı ama. Ona doğru yaklaşıp yanağını okşadı kızın. Daha fazla acı çekemem dediğim durumlarda neden hep daha fazla acı çekiyordum? İsmini, sinirle fısıldadım boşluğa.

"Mavi." Beni duymuştu. Başını kızdan kaldırıp gözlerini etrafta gezdirmeye başladı. Gözümden akan yaşı silip masaya para bıraktıktan sonra orayı terk ettim. Gelme amacımı düşünüp ne kadar aptal olduğuma şaşıyordum. Hiç tanımadığım birinin gazına gelmiştim. Soğuğa aldırmadan yürümeye devam ediyordum. Gözyaşlarım artık kontrolüm dışındaydı. Nefes almak gitgide zorlaşırken koşmaya başladım. Bütün gücümle kurtulmaya çalışıyordum. Nefesim bitene kadar koştuktan sonra bulduğum ilk banka oturdum. 

"Mavi." Hala ona seslendiğim için kendime kızıyordum.

"Senden nefret ediyorum Mavi." Vücudum nefes almak için kendini zorlasa da ben almamak için direniyordum.

"Nefret ediyorum." Üzerimde hissettiğim sıcaklıkla başımı kaldırdım. 

"Benden nefret et. Bunu hak ediyorum. Ama o kıza düşündüğün gibi bir şey yapmayacaktım. Onu kovuyordum bana yaklaştığı için." Mavi, arkamda belirmişti. Yerimden kalkıp kollarını silkeledim omzumdan. 

"Sana inanmıyorum." dedim. Gülümsedi.

"Bunu biliyorum. Ama doğruyu söylüyorum. Aslında biraz mantıklı düşünsen Mavi Elma yüzünden o kızı öpsem bunu hissedeceğini anlardın." dedi. 

"Helen o adamı öperken sen hissettin mi peki?" dedim ondan uzaklaşmaya çalışırken.

"Helen için büyü pek geçerli değil. Büyünün bütün özellikleri bir tek sende işe yarıyor. Anlasana. Sadece sende." dedi. Bana yaklaşmaya çalışsa da buna izin vermiyordum. 

"Peki ya sen şunu anlayabiliyor musun? Eğer bugün Helen'i öyle görmeseydin, eğer ona yaklaşabilseydin, o kıza yapacağını düşündüğüm şeyleri Helen ile yapardın. O zaman bana ne olacaktı biliyor musun Mavi? Bana şimdi ne olacağını biliyor musun Mavi? Bu hikayede 3. kişiye ne olacağını hiç düşünmedin değil mi? Ben, oyun dışı kalacağım. Öleceğim." Şaşkınlıkla bana baktı. Bir süre bakmayı sürdürmüştü aynı donuklukla. Düşünmediğini biliyordum. Beni önemsemediğini. Kahverengi lekesi titredi. Gözlerinden akan yaşla birlikte binlerce parçaya ayrıldım.

"Bu yaşlar kimin için? Benim için mi Helen için mi?" Cevap vermemişti. Omuzlarından tutup sarsmaya başladım.

"Kimin içindi be adam!" Benden uzaklara bakmaya başladı. Artık ümit edeceğim bir şey yoktu. Ayağa kalktım. 

"Nereye gidiyorsun?" dedi gerçekten gittiğimi idrak edince. 

"Bundan sonra yanıma gelme Mavi. Seni çağırsam da duyma." dedim nefretle. Peşimden gelip belimden tuttu. 

"Nasıl gelmem? Unuttun mu? Biz bir elmanın iki yarısıyız." dedi gözyaşlarını tutmaya çalışırken. Kolunu itip ondan uzaklaştım.

"Hangi elmanın parçası olduğuna karar ver önce sen." Gecenin karanlığında ilerlerken artık ölümün yakınımda olduğunu biliyordum. O bir damla yaşla birlikte bütün dünyam ayaklarımın altından kaydırılmıştı. 

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

397K 17.3K 48
Allahım n'olur bu korkunç bir kabus olsun ve ben birazdan uyanıp o salak Eyüp'ün de bulunduğu okula gideyim. Eyüp aptalını bile görmeye razıydım şu a...
286K 14.6K 58
Doğuştan bir alfa. Çok nadirler. Bir tanesi aramızda. Diğer kurt adamlardan daha güçlü. Diğer alfalardan da. Annesini öldüren vampirden intikamını al...
40.2K 2.5K 43
Diego Anderson vampirlerin başıdır. Safkan bir vampir olmasıyla birlikte aynı zamanda da bir melez ve binlerce yıl yaşayıp çok fazla olaylar görmüştü...
251 68 5
Bakışları sanki pençesine taktığı bir düşmanı öldürecek kadar keskindi.Ateş kızılından kahve gözleri vardı.O gözleri öyle yanıyordu ki uzaktan bile g...