DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

By BURCUQUEEN

6.1M 317K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... More

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

14-İDDİA

122K 5.6K 2.3K
By BURCUQUEEN

Merhaba,

Aslında bölümü pazartesi günü yayınlayacaktım ama bölümleri telefondan yazıyorum ve yazdığım bölümü kaydetme fırsatı bulamadan telefonum bozuldu. Ama sonunda yayınlayabildim.

Multimedya da yeni kapağımız var. Bu güzel kapağı yapan kelebeklerkralicesi 'ne teşekkür ederimm.

İyi okumalar!

Kulübenin duvarına yaslanmış, Gülsuların kulübesini gözlerken sonunda beklediğim an gerçekleşti.

Kapı açıldı, Gülsu'nun yüzü görüldü ve fare hareket etti. Gülsu, arkasında duran Hazal, Seda ve tanımadığım ama sık sık onların yanında gördüğüm kız çığlık atmaya başladı.

Bu benim yüzümdeki sırıtışı daha da genişletirken Barış arkadaşı Hakanla ıslık çalarak kulübesinden çıktı.

Benim yüzümdeki geniş sırıtışı görünce durdu. Yanımdakilere baktı. Onların da sırıttığını görünce bir şeyler yaptığımızı anladı.

O sırada Gülsu'nun sinirli bağırışı duyuldu.

" Bu da ne böyle! "

Barış' ın bakışları Gülsu'ya dönerken Gülsu ve üç salak arkadaşı Barış' ın yanına yürüdüler.

" Komik olduğunu sandıkları bir oyun yaptılar! " dedi Hazal sinirle.

Barış bize baktı. Gülsu ona ne olduğunu anlatırken Barış' ın kaslı çetesinden iki kişi daha yanına geldi. Olası bir kavga için gelmiş gibilerdi.

Yapacağımız oyundan haberleri olan ve bunu bir devlet sırrı gibi saklayan okulumuzun öğrencileri tepkisiz kalır mı? Bizim yanımıza da birkaç kişi geldi.

Sonra Barış' ın yanına da birkaç Kayalı geldi falan derken neredeyse kamptaki herkes Barış' ın ve benim arkamda toplandı.

" Ee, bizim oyunumuzu beğendiniz mi?" dedim dalga geçercesine.

" Sen buna oyun mu diyorsun? O kadar basit değil bu tatlım. " dedi Gülsu.

Omuz silktim.

" Oyun olarak görüyorum. Seni ne kadar zorluyor bilmem ama benim için bir oyun olacak kadar basit. "

Kaan bir kahkaha patlattı.

" Ben şimdi sana oyunu gösteririm, " diye öne atılmaya çalışan Seda'ya ben bir şey diyemeden Aslı siyah saçlarını geriye atıp kavgacı kız modunu aldı ve konuştu.

" Göstersene? "

Seda'yı tutmaya çalışan arkadaşları başarılı olamadı. Seda bize doğru yürüyecekken Barış bileğinden tutarak onu durdurdu. Seda'ya susmasını söyleyen sert bir bakış attıktan sonra konuştu.

" Oyununuzu oynadınız. Tatmin olduysanız kavga çıkmadan önce dağılın. "

" Kavga çıkarsa ne olur? Dövülmekten mi korkuyorsunuz? " dedi Aras alayla.

" Hayır, dayak yememeniz için söylemiştim, " dedi Barış alaya bulanmış bir sertlikle.

Bizimkilerin rahat durmayacağını anlayınca konuşma ihtiyacı hissettim.

" Kamp kurallarını herkes biliyor, kışkırtma istersen Barış. " dedim.

" Bu sizin zararınıza olur. " diye ekledi Zeynep.

" Kampın sonunda göreceksiniz siz, " diye bir şeyler geveledi Hazal ve arkasını dönüp yemekhaneye gitmeye başladı.

" Kampın sonunda asıl siz göreceksiniz, " dedi Aslı ve herkes dağılmaya başladı.

İnsanların yarısından çoğu dağılana kadar Barış ve ben, aramızda metreler olsa da orada öylece karşı karşıya durduk ve gözlerimizin içine baktık.

İkimizde gözlerimizi kaçırmıyorduk ve bu artık aramızda bir oyuna dönüşmüştü. Hangimiz gözünü kaçırırsa kaybediyordu sanki.

Gülsu Barış' ın koluna girip çekiştirince göz temasımız kesilmek zorunda kaldı ve oyunu Barış kaybetti.

Gözlerimin bir gün çıkacağı ihtimalini umursamadan gözlerimi devirip bizimkilere döndüm.

" İntikam işlemimiz tamamlandığına göre, önümüzdeki maçlara bakıyoruz. " dedim neşeyle.

" Yarın ki voleybol maçına bakarak başlayabiliriz. " dedi Aslı az önceki olayın sinirinin verdiği hırsla.

" Voleybol grubuna mesaj at, " dedim Aslı'ya. " Kahvaltıdan öğle yemeğine kadar antrenman yapıyoruz. "

Aslı başını sallayıp telefonunu çıkarırken yemekhaneye yürümeye başladık. Yemekhaneye girdiğimizde bizim okuldakilerin yüzünde zaferimsi bir sırıtış vardı. Aynı sırıtışın bende de olduğunu fark ettim.

---------

Terli kıyafetlerimden kurtulup üzerime başka bir şeyler giymek için çekmecemdeki kıyafetleri karıştırırken bir kez daha havanın ne kadar sıcak olduğunu düşündüm. Artık bir an önce Barışla kölelik işini halletmeli, o kölem iken kulübeme klima taktırmasını istemeliydim. Bunu yapar mıydı bilmiyordum, fakat denemeye değerdi. Çünkü hava cidden sıcaktı.

Kıyafetlerimi seçip banyoya gittim ve giyindim. Sonra tekrar odaya gelip kendimi yatağıma attım.

Kahvaltıdan sonra birkaç saat antrenman yapmıştık.

Şimdi öğle yemeğine gidecektik ve öğle yemeğinden yarım saat falan sonra tekrar antrenmanımız vardı.

Yani akşam yemeğinden sonra buluşmak en uygunu olurdu.

WhatsApp' tan Barış' ın ismini buldum ve mesaj atmak için tıkladım.

' Akşam yemeğinden sonra mağarada. '

Telefonu yatağıma atıp düşündüm. Ona kulübemize klima taktırmak dışında başka ne yaptırabilirdim?

Aklıma bir şey gelmeyince akışına bırakmaya karar verip yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Uyuyamayacağımı biliyordum ama en azından öğle yemeğine kadar gözlerimi dinlendirebilirdim.

Öylece uzanırken telefonum titredi. Mesaj gelmişti.

Telefonu elime alıp parmağımı okutarak tuş kilidini açtım. Mesajı Barış atmıştı.

' Şu kölelik meselesi mi? '

' Evet. ' yazıp gönderdim.

Gelen diğer mesajlara da bir göz atıp telefonumu tekrar tuş kilidine aldım.

" Melis hadi öğle yemeğine, " diyen Ezgi' nin sesini duyunca yatakta doğruldum.

Ayağa kalkıp aynada saçıma bir bakış attım. Açıkçası kötü olsa da umrumda olmazdı ama bakıyordum işte.

Hayalet' in başını okşayıp sarıldıktan sonra kapının yanına gidip spor ayakkabılarımı giymeye başladım. Bir çok kişi kulübesine ayakkabıyla girerken biz ayakkabıyla girmiyor, kimsenin de ayakkabıyla girmesine izin vermiyorduk.

Ezgi sağolsun en hamaratımız olarak sık sık kulübede temizlik yapıyordu. Ayakkabıyla giren birini görürse kesin kafasına temizlik beziyle vururdu.

Evet, temizlik beziyle. Diğer adıyla sarı bezle. Ezgi'den bahsediyoruz. Ondan fazla canilik beklemeyin. Kavga edeceği zaman Laurel Lance rolüne bürünse de çok damarına basılmadığı sürece işlerini kavgayla değil, konuşmayla halletmeyi tercih eder.

" Kampın sonunda kadar seni mi bekleyeceğiz Melis? Hızlı bağla şu bağcıklarını. " diyen Aslı beni iterek yanımdan geçti.

Çok sık yapmadığım bir hareket olsa da beni itince yan tarafa devrildiğim için ona küfür ettim.

Normalde bana karşılık verirdi ama Ezgi'ye bakıp sırıtarak sustu. Sanırım Ezgi'nin bana kızmasını bekliyordu.

" Hakettin Aslı. Aferin Melis iyi dedin, " diyen Ezgi Aslı'nın pis sırıtışını saf şaşkınlığa döndürürken sırıtma sırası bendeydi.

Ayağa kalktım ve sırıtarak Aslı'ya hareket çektim.

Ezgi beni kolumdan dürttü.

" Tamam abartma sende. "

Hepimiz gülerken erkeklerin kulübesine doğru yürümeye başladık.

Arkadaşlarımı cidden seviyordum.

---------

Islak saçlarım müthiş bir icat olan saç kurutma makinesi sayesinde hafif nemli kalacak şekilde kuruyunca makineyi kapattım ve fişini prizden çektim. Islık çalarak sandviçleri ve Ice tea'ları masaya koymuş beni bekleyen Aslı'nın yanına yürümeye başladım. Bir yandan da aklıma takılan şarkının sözlerini mırıldanıyordum. Bir ıslık ve bir nakarat şeklinde bir örüntü kurmuştum.

" Aşk, bu kızılötesi, yaralı müzesi, hareket edemem! "

Normalde kesinlikle dinlemediğim bir şarkıydı. Nasıl ve nereden aklıma takılmıştı bilmiyordum ama çıkmak bilmiyordu lanet olası.

Öğle yemeğinden sonra antrenman yapmıştık ve duş alıp akşam yemeğine gitmiştik. Yemeğe yetişebilmek için saçlarımı kurutmamıştım.

Şansımdan (!) yemekte pırasa vardı. Pırasadan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Kim sever ki?

' Aras, Kerem, Kaan, Hasan, Zeynep, Ezgi, annen, baban... ' diye pırasa seven insanları saymaya başlayan mantığımı zor olsa da susturup masada Aslı'nın yanına oturdum ve bileğimdeki siyah bilekliği düzelttim.

Aslı da benim gibi pırasa sevmediği için kulübemize gelmiş, gelirken kendimize kafeteryadan sandviç ve Ice tea almıştık.

Saçlarımı kurutmazsam hasta olacağımı bilecek kadar kendimi tanıdığım için önce saçlarımı kurutmak için banyoya gitmiştim.

" Serdar Ortaç'ın en sevdiğim şarkısı, " diyerek mırıldandığım şarkıyla dalga geçen Aslı'ya gözlerimi devirdim.

" Aklıma nereden takıldığı hakkında bir fikrim yok, " dedim.

Ice tea'mın kapağını masadaki peçeteyle iyice sildim. O kadar depoda bekliyor, belki üzerinden fare falan geçmiş olabilir. Belli olmaz yani.

Kutu içeceklere karşı ayrı bir titizliğim vardı. Otomatiğe bağlayıp kapağı hızla silmeye devam ederken Aslı' nın peçeteyi elimden almasıyla silmeyi kestim.

Kapağı açıp pipetimi içine koydum ve içeceğimi yudumladım. Sandviçimden de bir ısırık alırken cebimdeki telefon titredi.

Telefonumu cebimden çıkarıp baktım. Barış mesaj atmıştı.

' Mağaraya gidiyorum? '

' Yirmi dakika kadar sonra kulübeden çıkarım. ' dedim cevap olarak.

' Geç kalma ve Hayalet'i de getir. ' dedi.

Gözlerimi devirdim. Sürekli emir cümleleri kullanıyordu ve ailem bile bana böyle emrivaki cümleler kuramazken onun kurması sinirimi bozuyordu.

' Bir konuda anlaşalım, emirleri ben veriyorum. ' dedim.

WhatsApp'tan mesajlaşıyorduk. Önce iki tik oldu, sonra tikler mavi oldu. Yazıyor yazısı çıkınca hemen mesaj sayfamızdan çıktım.

Attığı mesaja hemen görüldü yapmak istemiyordum.

Telefonu ters çevirip masaya koyduğum sırada mesaj geldi.

Aslı bana tip tip baktığı için mesaja sonra bakmaya karar verdim ve yemeğimi yemeye devam ettim. Barışla mesajlaştığımı görmemesi için dikkatli davranmalıydım.

Ona yaşadığım şeyleri anlatmamak eksik hissettiriyordu. Ama onun bana yaptığı şeyden sonra gurur yapmıştım, anlatamıyordum. Benim bir şeyler sakladığımı biliyordu ve sakladığım şey ne olursa olsun arkamda olacağını da söylemişti. Bir an aklımdan ona anlatmak geçti.

" Aslı, " dedim.

Bakışlarını ne kadar uyarsam da beni dinlemeyip Kaan'ın kazıdığı 'K' harfinden alıp bana çevirdi.

" Ne? "

Lanet olası gururum söylememem için büyük bir savaş verdi ve başarılı oldu. Aslı benden bir şeyler söylememi bekliyordu. diyecek bir şey bulamayınca herzaman ki gibi düşünmedim ve ağzımdan düşünülmemiş kelimelerin dökülmesine izin verdim.

" Saçın bugün güzel olmuş. "

Bana 'Arasla Kerem'i öpüşürken yakaladım, ' demişim gibi baktı. Ben ona iltifat edeceğim zaman söylediğim en iltifata benzeyen şey genelde 'Bugün dünden daha az çirkinsin, ' ya da ' Suratın maymuna benzemiyor.' tarzında bir şeyler olduğu için haklı olarak garipsemişti.

Elini masadaki elimin üzerine koyup konuştu.

" Melis, yavrum, sen iyi misin? "

Kendime gelmek için gözlerimi kırpıştırdım.

Suçu sandviçin içindeki salamlara attım.

" Salamlar eşek eti herhalde. Yiyince çarpılıp saçmaladım. "

Gülüp klasik konuşmamızdan bir alıntı yaptı.

" Kızım sen çarpılmışsın çarpılacağın kadar. Bu neyin kafası? "

Bende gülüp saçmalamaya devam ettim.

" Eşek kafası kanka. "

Saçma saçma gülüşüp atışarak sandviçlerimizi bitirdik. Bir ara Aslı'ya çaktırmadan Barış' ın mesajına baktım. Gülmekten ağlayan emojiden atmıştı. Gerizekalı.

Gıcığına geç kalmaya karar verdim. Aslıyla on dakika kadar süren yemeğimizi yedikten sonra ayağa kalkıp çekmecelerimin başına gittim.

" Hayalet'i biraz yürüteceğim, ne giysem? " dedim Aslı'ya.

Yanıma gelirken konuştu.

" Ben de geleyim mi? "

Omuz silktim. Ne bahane uyduracaktım ben? Hızlı konuş Melis, anlamasın.

" Başka bir zaman gelirsin. Şimdi tek kalmak istiyorum. "

Yalanıma inanarak, ya da inanmış gibi yaparak, yanıma geldi ve çekmecelerimi karıştırmaya başladı.

Siyah, üzerinde beyaz yazıyla 'KILLIN' IT ALL THE TIME' yazan tişörtümü ve beyaz kot şortumu çıkardı. Şort normalde giydiklerime göre biraz kısaydı ama Barış' ın abaza bir tip olmadığını bildiğim için sorun etmedim.

(Melis' in giydikleri ↓↓↓↓↓ )

Kıyafetleri giydim. Bu sefer değişiklik yaptım ve spor ayakkabısı yerine sandalet giymeye karar verdim. Kahverengi sandaletlerimi elime aldım. Hayalet'in tasmasını takıp elime veren Aslı'ya teşekkür ettim ve kapıya yöneldim. Kapının yanında ayakkabılarımı giyip Aslı'ya el salladım ve çıktım.

Saate baktım. Barış' a yirmi dakika sonra çıkacağımı söylemiştim ama otuz beş dakika sonra çıkmıştım. Yüzüme kötü kız gülümsemesi yerleşti.

Tanrım, söylediğim saatten on dakika geç çıktım. Ben bir kötü kızım.

Çitlere doğru yürürken kaşlarımı çattım. Salam cidden eşek etinden olmalıydı ve çarpılmıştım galiba. Yoksa bu kadar saçmalamamın başka mantıklı açıklaması yoktu.

Hayalet önden neşeli neşeli giderken ben de adımlarımı hızlandırarak ona ayak uydurdum.

Çitlere gelince Hayalet'i kucağıma aldım. Kendi kendine geçebiliyordu ama yine de ben geçirmek istemiştim.

" Çok kilo almışsın Hayalet. Ne kadar da ağırsın. "

Gerçekten de biraz ağırlaşmıştı.

" O gayet hafif, sen güçsüzsün, " dedi kampın dışında bir ağaca yaslanmış sigara içen Barış.

Sesini duyunca irkilerek başımı kaldırdım. Onun orada olduğunu fark etmemiştim.

" Güçsüz, korkak ve bücür. " diye dalga geçti.

Ona bilmiş bilmiş baktım.

" Şu saniyeden itibaren köleliğin başlamıştır. "

Gözlerini devirip ' Peki, ' dercesine başını salladı.

" Ne yapmamı istiyorsun? "

Kucağımdaki Hayalet'i yere bırakıp konuştum.

" Öncelikle, cümlelerinin sonuna Yüce Melis'i de eklersen sevinirim. "

" Eklemezsem? " dedi.

" Eklemezsen üzülürüm. Ve ben üzülürsem hiç hoş şeyler olmaz. "

Gözlerini devirerek güldü.

" Peki, " Ben ona tip tip bakınca konuşmasına devam etti. " Yüce Melis. "

Hayalet onun bacağına tırmanmaya çalışınca eğilip başını okşadı.

" Hadi mağaraya gidiyoruz. " dememle ayağa kalktı ve Hayalet önden, biz arkadan mağaraya yürümeye başladık.

" Şimdi telefonunu çıkar. " dedim.

" Neden? "

Ona en kötü bakışlarımı atınca bıkkınlıkla düzeltti.

" Neden, yüce Melis? "

" Çıkar işte ya. " dedim.

Cebinden telefonunu çıkardı.

" Şimdi kamp müdürünü ara ve benim odama bir klima taktırmasını iste. " dedim.

Dememle kahkaha atması bir oldu.

" Klima mı? Cidden mi? " dedi gülüşlerinin arasından.

Gülüşüne hayran hayran bakma isteğimi bastırıp omuz silktim.

" Ben ne diyorsam onu yap. "

Başını onaylamazca iki yana sallayıp telefonundan bir şeylere bastı ve kamp müdürü olduğunu tahmin ettiğim birini aradı. Telefonu kulağına götürdükten birkaç saniye sonra konuştu.

" İyi günler Tarık Bey. " dedi.

Karşıdaki kişi birkaç şey söylerken sıkılmışa benziyordu.

Telefonu kulağından uzaklaştırıp sessizce konuştu.

" Kulüben kaç numara? "

Kapıda yazan numaradan bahsediyordu herhalde.

" On beş. " dedim.

Başını sallayıp tekrar telefona döndü.

" On beş numaralı kulübeye klima taktırabilir misiniz? "

Karşıdaki adam bir şeyler söyledi.

" Hayır benim kulübem değil. On beş numara diyorum. "

Karşıdakini biraz daha dinledikten sonra bana baktı.

" Klima takmaları imkansızmış. " diye konuştu sessizce.

" Vantilatör de olur. " dedim omuz silkerek. " Ama iki tane olsun. "

Bana gülüp tekrar telefona döndü.

" Vantilatör getirin o zaman. İki tane. " dedi.

Karşıdakini dinledikten sonra telefonu kapattı.

" Bir saat içinde kulübene getirirler. " dedi.

Başımı salladım. Mağaraya gelmiştik.

Önce ben kayalardan indim. Hayalet ve Barış yukarda kalmıştı.

Barış Hayalet'i kucakladı.

" Senin ayağın ağrımıyor mu? " dedim.

Ayağı ağrırken Hayalet'i kucağına alarak kayalardan inmesi saçmaydı.

" Beni mi düşünüyorsun? " dedi muzip bir ifadeyle.

" Hayır. Hayalet'i düşürmenden korkuyorum. " dedim.

Hayalet'i düşürmeyeceğini biliyordum. Ama ayağı ağrıyordu ve bunu Deniz yapmıştı. O yüzden suçluluk duyuyor ve doğal olarak endişeleniyordum.

" Fazla ağrımıyor ayağım. Düşürmem. " dedi.

Başımı sallayıp onun inmesini beklemeden mağaraya girdim. Ay ışığı sayesinde benim koyduğum çarşafın üzerinde duran feneri hemen gördüm ve gidip yaktım.

Mağara aydınlanınca çarşafa baktım. Üzerinde kum falan yoktu.

Ben çarşafa oturacakken mağaraya yanındaki Hayaletle Barış girince oturmaktan vazgeçtim.

" Çarşafı çırpar mısın? " dedim.

" Temiz görünüyor. " dedi.

" Benim emirlerimi sorgulama. Ve bana yüce Melis demeyi unutma. " dedim sinirle.

Gözlerini devirdi.

Çarşafı yerden alıp silkeledi ve düzgünce tekrar serdi.

" Oldu mu? " dedi. Sonra unutmuş gibi ekledi. " Yüce Melis. "

" Oldu. " dedim ve yüzüm denize bakacak şekilde çarşafa oturdum.

Tuzlu su olan denizden bahsediyorum.

Hayalet ortada koştururken bağdaş kurdum ve telefonumu çıkarıp Aslı'ya mesaj attım.

' Birazdan kulübeye vantilatör gelecek. ' dedim.

Barış' a baktım. Çarşafın diğer ucuna oturmuş, telefonuyla uğraşıyordu.

Telefonuma mesaj bildirimi gelince baktım. Aslı mesaj atmıştı.

' Ne? Niçin? Nasıl? '

' Üzümünü ye, bağını sorma. ' yazıp gönderdim.

Sonra Aslı'nın bu bilgiyle yetinmeyeceğini bildiğim için tekrar mesaj attım.

' Nasıl yaptığımı söyleyemem. Kızlar sorarsa kamp müdürüne çok ısrar ettiğimi falan söyle. ' dedim.

Aslı'ya yalan söyleyemezdim. Hemen anlardı.

' Tamam gerizekalı. Ama her şeyi anlatacaksın.'

Mesajına görüldü yaptım. Bunun 'Nah.' demek olduğunu biliyordu. Neyse ki fazla ısrar etmedi.

Telefonumu kenara alıp Barış' a baktım. O da telefonunu kenara koymuş, anlamsız anlamsız bana bakıyordu.

" Bana ne yaptıracaksın? " dedi sıkılmış bir ifade ile.

" Ne yaptıracağıma karar vermedim. Ben düşünene kadar omzuma masaj yap. " dedim ben köleyken bana söylediği şeyden alıntı yaparak.

Yüzündeki ifadesizliği bozmadan yanıma geldi ve arkama geçti. Saçlarımı toplayıp sağ omzuma attı ve ellerini omzuma koydu. Birkaç gündür voleybol antrenmanı yaptığım için kollarım yorgundu. Masaj iyi gelecekti.

Omzumu hayvan gücüyle sıkınca bağırdım. Cırladım da denebilir.

" Ya hayvan mısın ya! Kız var karşında kız. "

" Pardon, orantısız güç kullandım galiba. " dedi ve daha hafif güç uygulayarak masaj yapmaya devam etti.

İyi masaj yapıyordu.

O masaj yaparken yapacak bir şey bulamayınca mağara duvarlarına tırmanmaya çalışan Hayalet'i sevmek için çağırdım.

" Hayalet, "

Bana bakınca elimle gel işareti yaptım.

" Gel oğlum. Hadi Hayalet, gel. "

Birden bana koşmaya başladı. Ben ne olduğunu anlamadan üzerime atladığında artık onu durdurmak için çok geçti.

Kafam Barış' ın omzuna çarptı. Barış refleksle omzumdaki elini çekerken Hayalet üzerime atladı.

Barışla birlikte geriye düştük.

Kafam omzuna geliyordu. Şu anki konumumuz çok farklıydı. O bağdaş kurmuş ayaklarını açmadan geriye düşmüş, bende bağdaş kurmuş olan ayaklarımı açamadan onun göğsüne düşmüştüm. Hayalet ise halinden memnun halde yüzümü yalamaya çalışıyordu.

Gülsem mi ağlasam mı bilemez halde başımı iki yana sallayarak Hayalet'in salyalarından kurtulmaya çalıştım.

" Hayalet, kes şunu. Barış bir şey yapsana ya! "

Barış kollarını iki yanımdan uzatıp Hayalet'i tuttu. Bu şekilde amacı bu olmasa da bana sarılmış gibi oluyordu ve bu kalbimin göğüs kafesimi delecek kadar hızlı atmasına sebep oldu. Bir an nefes almayı unutacak gibi olsam da üzerimdeki Hayalet unutmama izin vermedi.

Hayalet'i üzerimden aldığında konuştu.

" Kalksan iyi olur. "

Hemen doğrulup üzerinden kalktım ve kendimi yanına atıp oturdum. O da doğruldu ve yerde bağdaş kurdu.
Hayalet'e sinirle bakmaya çalıştım ama başarılı olamayıp güldüm. O bir hayvandı ve ne yaptığını bilmiyordu. Ona kızamazdım.

Sağ yanağımdaki salyayı silmeliydim. Silecek bir şey bulamayınca Barış' ın kolunu aldım. Kolunu çekmeye çalışsa da onun köle olduğunu hatırlatan pis bakışlar atınca kolunu serbest bıraktı. Yanağımı koluna silerken Hayalet'e bakarak konuştum.

" Artık bebek değilsin Hayalet. Büyüme vaktin geldi. Kocaman oldun üzerime atlarsan ben nasıl tutayım seni? " diye söylendim.

" Tam da annesi gibi konuştun. " dedi Barış ve kolunu elimden kurtarıp koluma sürerek sildi.

Bende kolumu onun tişörtüne sildim.

Bana bakıp gözlerini devirdi.

" Ee, masaj yaptıracak mısın? " dedi.

Başımı iki yana salladım. Aslında oje sürdürmek iyi fikirdi ama yanımda oje getirmemiştim ne yazık ki. Neyse, başka bir zaman da onu yaptırırdım.

" Sana ne yaptıracağıma karar verdim. "

" Ne? "

Sırıtıp konuştum.

" Dediklerimi tekrar edeceksin. "

" Sen intikam mı almaya çalışıyorsun? " dedi gülerek.

" Gülme. " dedim sinirli olmaya çalışarak. " Gülme ve dediklerimi tekrar et. "

" Peki, " dedi ve biraz duraksayıp ekledi. " Yüce Melis. "

Memnunca konuştum.

" Melis çok iyi biri. "

" Melis çok iyi biri. " diye tekrar etti.
Kaşlarımı çattım. Söylememesi gerekiyordu ve benim sinirlenip daha kötü şeyler söyletmeye çalışmam gerekiyordu.

Aklıma gelen şeyle sırıttım.

" Deniz çok iyi bir insan. "

Kaşlarını çatıp konuştu.

" Deniz çok iyi bir pezevenk. "

Kaşlarımı çattım.

" Deniz'den özür dile! "

Omuz silkip konuştu.

" Deniz'i sikeyim. "

" Deniz'e küfür edemezsin. Sakın bir daha küfür etme ona. Çok ayıp! " dedim.

" Neden edemeyecekmişim? "

" Çünkü o benim yakın arkadaşım! "

Omuz silkip dalgaları mağaranın içine kadar giren, tuzlu su olan denizi gösterdi.

" Ben o denize küfrediyordum. Buna karışamazsın. " dedi ve devam etti. " Deniz tam bir oç. Şerefsiz. Onun ben- " diye devam edecekken gözlerimi kocaman açıp sağ elimle ağzını kapattım.

" Gerizekalı mısın? Şu an bir kızın yanındasın bu bile küfür etmemen için gayet mantıklı bir neden. Ben sıradan bir kız da değilim. Kölesi olduğun kızım ben. Ayrıca o denize değil, insan olduğun Deniz'e küfür ettiğini de biliyorum! " diye sinirle cümlelerimi sıraladım.

Tuzlu su olan denize küfür ediyorum ayağına insan olan Deniz'e sayıdırmıştı gerizekalı.

Elimi ağzından çekince konuştu.

" Deniz'den mi hoşlanıyorsun? "

Bu ne alaka şimdi?

" Ne alakası var? " dedim.

" O senden hoşlanıyor ve sanırım sende ondan. " dedi kaşlarını çatarak.

" Ne saçmalıyorsun Barış? Biz arkadaşız onunla. Birbirimizden sadece arkadaş olarak hoşlanıyoruz. " dedim.

" O senin gibi düşünmüyor. Senden hoşlanıyor. " dedi.

Son günlerde herkes bunu söylüyordu ve bu beni gerçekten çıldırtıyordu.

" Deniz'i tanımıyorsun bile. Bilemezsin. " dedim.

" Deniz'i tanımıyorum ama bende bir erkeğim, bazı şeyleri anlıyorum. " dedi.

Başımı iki yana salladım.

" Kızlarda onun benden hoşlandığını söylüyor. Ama ben hoşlanmadığına eminim. Biz sadece arkadaşız. " dedim.

Bir erkek görüşüne ihtiyacım vardı sanırım. Bunları neden Barış' a anlattığımı bilmiyordum.

'Çünkü Aras' a ya da Kerem'e anlatırsan Deniz'i döverler. ' dedi zeki mantığım.

Peki ya Kaan ve Hasan?

Onlar da dövmek isterdi ya da en iyi ihtimalle Denizle konuşmayı kesmem konusunda baskı yaparlardı.

Okuldan birine anlatsam bizimkilerin kulağına mutlaka giderdi.

Başka birine da anlatabilirdim. Ablamın sevgilisi Utku'ya ya da kuzenlerime falan. Ama Deniz'i tanımadıkları için doğru bir yorum yapamazlardı.

Sanırım Barış en iyi seçeneğimdi.

" Sen arkadaş olarak görüyorsun. Ama onun arkadaş olarak görmediği belli, " dedi.

" Nasıl anlıyorsun? " dedim.

" Davranışlarından, sana bakışından. "

" Deniz'in bana davranışlarını mı gözlemledin? " dedim.

Omuz silkti.

" Hayır, sadece belli oluyor. "

Ofladım.

" Ben hala beni arkadaş olarak gördüğü konusunda iddialıyım. " dedim.

" Sadece Denizle ilgili bazı şeyleri anlayamayacak kadar safsın. " dedi.
" Ben saf değilim, " diye direndim.

" Safsın, " dedi. " Seni tanımayan bir insan egoist olduğunu düşünür. Ama egoist değilsin. Çok safsın. " dedi.

"Benim hakkımda başka ne düşünüyorsun? " dedim.

Ne kadar itiraz etsem de bazen biraz saf olduğumu biliyordum. Bunu herkes kolay kolay anlayamazdı. Barış anlayabildiğine göre iyi bir karakter analizcisi olmalıydı.

" Onlarda bana kalsın. " dedi.

" Hayır, bu bir emir. " diye üsteledim.

Hala benim kölemdi sonuçta.

" Pekala, " diye mırıldandı. " Çok neşelisin. Dışardan bakan insanlar hiçbir sorunun olmadığını, hayatının mükemmel olduğunu sanıyor ama sen sorunlarını insanlara belli etmiyor, neşenin arkasına saklanıyorsun. " dedi.

Gözlerimi kırpıştırdım.

Benim hakkımda bu kadar şeyi nasıl bilebilirdi?

" Herkesle iyi anlaşıyorsun ama sadece en yakınlarına güveniyorsun, " diye devam etti. " Eminim sevgililerinin hiçbirine güvenmemişsindir. "

" Hiç sevgilim olmadı. " dedim.

Bana inanmazca baktı.

" Ciddi misin? "

Başımı salladım.

" Gece hayatına akacak bir kıza da benzemiyorsun, " dedi.

İma ettiği şeyle yanaklarım kızardı. Fazla parlak olmayan ışıkta belli olmamasını umdum.

" Ne ima etmeye çalışıyorsun? " dedim. "Öyle bir tip değilim."

" Biliyorum. " deyip güldü. " Sadece garip. "

" Ne garip? " dedim merakla.

" Genelleme yapmak gibi olmasın ama günümüzde güzel kızların çoğu erkekleri kullanıyor ama senin sevgilin bile olmamış, "

Dediği şey kısmen doğruydu. Başımla onayladım. Sanırım ben ve bizim kızlar, bu konuda iyi kız kategorisine giriyorduk. Aslı'nın ve Zeynep'in daha önce birkaç kez sevgilisi olmuştu ama 'kullanmak' diye bir şey yaşanmamıştı.

Hiç sevgilimin olmamış olması bazı aptal insanların düşündüğü gibi utanç verici değildi bence. Sadece yeterince doğru bir insanla karşılaşmamıştım. Tabi bunda her kafadar erkeğe direkt kanka dememin de payı vardı.

Birden cümlesini aklımda tekrar ettim. Benim güzel bir kız olduğumu mu düşünüyordu? Bu beni nedensizce mutlu etti. Eh, ultra yakışıklı bir erkek tarfından güzel görülmek her kızı mutlu eder.

" Eminim Gülsu kullanan kız kategorisindedir. " dedim.

Barış söylediğim şeyi duymamış gibi davranıp telefonunu aldı ve saate baktı.

" An itibarı ile, köleliğim bitmiştir. " dedi.

Ayağa kalkıp esnedi.

" Özgürlük güzel bir duygu. " dedi.

Dediği şeye gülerek saate baktım ve ayağa kalktım. Süresi gerçekten de bitmişti. Üç saat ne kadar da çabuk geçmişti?

" Kampa gitsek iyi olacak. " dedim.

Beni başıyla onayladı. Hayalet'in başını okşayıp kucağına aldı. Mağaradan çıkıp kayaların oraya geldik. Ayağından dolayı biraz zorlandığı belli olsa da yukarı tırmandı. Ben de arkasından kolayca tırmandım.

Kampa yürüyene kadar hiç konuşmadık. Çitlerin oraya yaklaşmıştık ki, Barış beni tutarak ağacın yanına çekti. Hayalet'in tasmasının ipi elimde olduğu için o da benimle beraber ağacın arkasına geçmişti.

" Ne oldu? " dedim bir şey anlamayarak.

" Çitlerin yakınında okulundan birileri var. " dedi. " Biz düşman olduğumuz için bizi beraber görmemeliler. "

Düşman kelimesinin üzerine alayla baskı yapmıştı.

Başımı kalın ağacın yanından uzatıp çitlerin oraya baktım. Cengiz ve birkaç kişi daha çitlerin yakınındaki ağaçlara yaslanmış, sigara içiyorlardı.

'Neden o iğrenç zehiri burada içiyorsunuz? ' diye bağırmak istesemde kendimi tuttum.

Sigarasını bitiren Cengiz yere attı.

Elimi yumruk yapıp tırnaklarımı avcuma batırdım.

Doğayı ne kadar kirlettiklerini umursamadan yanlarında çöp kutusu olduğu halde sigara izmaritini yere atıyorlardı.

" Sakin ol, " dedi neye sinurlendiğimi anlayan Barış gülerek.

Sigara paketinin içinin boş olduğunu gören Cengizle arkadaşları gülerek ve şakalaşarak kulübelere doğru ilerledi. Neyseki paketi çöpe atmışlardı.

" Sonunda, " diye mırıldanıp ağacın arkasından çıktım.

" Aferin Hayalet, ses yapmadın. " diyerek Hayalet'i kutladım ve yanımdaki Barışla çitlere doğru yürümeye devam ettim.

Eğer pis olmasaydı sigara izmaritlerini alıp çöpe atardım ama iğrendiğim için alamadım.

Çitlerden atlayıp Barış' ın ve Hayalet'in geçmesini bekledim.

Barış yerdeki Hayalet'in başını okşadıktan sonra bana baktı.

" İyi geceler, yarın voleybol maçında fazla ezilmemeye çalışın. " dedi ve benim gitmemi bekledi.

Ters ters bakıp,

" İyi geceler. " dedim. " Voleybolda da basketbolda yaptığımız gibi sizi yeneceğiz. "

Ona bakmadan önüme döndüm ve yanımdaki Hayaletle yürümeye başladım.

Voleybol maçını kesinlikle kazanmalıydık.

--------

Saçlarımı kuruturken bir yandan da Aslı'ya laf yetiştirmeye çalışıyordum. Dün akşam kulübeye geldiğimde yaptığı sorgu yetmemiş gibi, bu sabah daha kahvaltıya bile gitmeden başımın etini yiyordu.

" Ya Melis sana sorduğum sorular gayet basit. Cevap versen ölür müsün? " diye sızlandı Aslı.

Ezgi duş alıyor, Zeynep kendi şifonyerde saçlarını kurutuyordu. Yani bizi kimse duymuyordu.

Kurutma makinesini kapattım ve şifon yerinin üzerine koyup Aslı'ya döndüm. Tane tane konuşmaya başladım.

" Aslı, dün Hayalet'i yürüyüşe çıkardım. "

" Sadece Hayalet için kulübeden çıkıp üç dört saat gelmemen Ezgiyle Zeynep'i bile şüphelendirdi Melis. Ayrıca bu vantilatörler de neyin nesi? "

Odadaki iki vantilatörden biri benim ve Aslı'nın, diğeri Ezgi ve Zeynep'in yatağının arasında duruyordu. Vantilatörlere bir bakış atıp konuştum.

" Zamanı gelince hepsini söyleyeceğim Aslı. "

" İntikam alıyorsun değil mi? " dedi birden. " Ben senden sakladığım için sende benden saklıyorsun. Ama bunu yaparak benden çok kendine zarar verdiğinin farkında değilsin. "

Hayır, farkındaydım. Barışla olanları, girdiğimiz iddiaları, mağarayı, hepsini içimde bir sır olarak tutuyordum ve hangi aralıklarla tırnak kestiğimi bile bilen arkadaşlarımdan tüm bunları saklamak gerçekten zordu.

Aslı'ya söylememeye karar verdiğim için diğer kızlara da anlatamıyordum. Çünkü Aslı'ya anlatmayıp onlara anlatmam kendimi kötü hissetmemi sağlardı.

" Bak zamanı gelince her şeyi anlatacağım. Şimdi lütfen karışma. " dedim.

Başını sallayıp sakinleşmeye çalışarak kendi yatağına doğru gitti.
Sonunda gittiği için derin bir nefes alıp kendimi yatağıma attım. WhatssApp'tan bir mesaj bildirimi gelince telefonumu elime aldım.

Ablam telefonuma para yüklediği, artık faturalı hatta geçmem gerektiği, onun tüm parasını yediğim hakkında kısa ama bol hakaret içeren bir mesaj atmıştı.

Ben de ona bol hakaret içeren bir teşekkür mesajı attım.

O sırada kulübenin kapısı tıklatıldı.

Aslı ayağa kalkıp kapıya baktı. Erkekler gelmişti. Yanlarında Deniz de vardı. Erkekler şu sıralar Deniz'den fazla hazzetmeselerde yıllardır Denizle arkadaş oldukları için bunu ona belli etmiyorlardı. Bende kalkıp kapıya ilerledim ve ayakkabılarımı giydim.

" İki gündür neden hiçbir yerde yoktun? " dedim kulübeden çıkarken Deniz'e.

Hep beraber yemekhaneye yürümeye başladık.

" Şehrin merkezine gittim. Amcamburada yaşıyor, beni görmek istemiş. Haber verecektim ama çok yoğundum veremedim. KusuKusura bakma. " dedi.

" Sorun değil, " dedim.

Biz yemekhaneye yürürken gözüm Barış' ın kulübesine kaydı. Gülsu ile el ele yemekhaneye yürüyorlardı. Gülsu'ya çok sinir olduğumu tekrar fark etsemde yüz ifadem gram oynamadı.

Bizimkilerin sohbetine katılmaya karar verip bakışlarımı onlardan aldım. Bugün voleybol maçım vardı ve aptal, tiki bir kız yüzünden moralimi bozamazdım. Ya da bozmamış gibi davranırdım.

----------

Voleybol maçında giyeceğim kıyafetleri çıkarırken telefonuma mesaj geldi.

Mesajı Barış atmıştı.

' Voleybol maçında fazla ezilmemeye çalış ;) '

Ne demeye çalışıyordu? Sinirle düşünmeden mesaj yazdım.

' Kazanan taraf yenilene istediği bir şeyi yaptıracak. Var mısın iddiaya? '

Kahvaltıda müdürün yaptığı duyuruya göre maç saat 14.00 gibi başlayacaktı. Öğle yemeğimizi yiyip kulübeye gelmiştik ve şu anda maça bir saat vardı. İddiaya girmek için biraz geç bir vakitti ama sonuçta maç henüz başlamamıştı.

Cevap gelince açıp baktım.

' Aslında işin içinde ben yoksam iddiaya girmem ama sevgilimin kaptan olduğu takıma güveniyorum. Ve kabul ediyorum. '

Gülsu da mı takımdaydı! Hemde kaptan konumunda?

Pekala, an itibarı ile maçı kazanmaktan başka çarem kalmamıştı. Gülsu'ya, Barış' a gününü göstermeliydim.

Continue Reading

You'll Also Like

3.7M 130K 105
21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü gecesi, aklı fikri, derdi imanı, sağı solu ki...
3.1M 92.5K 42
**77:Sabah sabah kahvaltıdan önce böyle olabilirdik. **77: Fotoğraf **77:Kaçıp gittiğimiz dağ evimiz olsaydı, evin içinde böyle dolaşırdık. **77:Foto...
2.9M 149K 40
0530 *** ****: Valla çok güzel kızmışsın. Lara'm: İyi de ben kızmadım ki. TAMAMLANDI
152M 3.9M 77
EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok" diye geçistirdim...