Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.3K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

XL.BÖLÜM

14.8K 882 139
By Lanhei

İşte yine başlıyordu.

Cern, sandalyeye bağlı adamın etrafında yavaş bir tura başladı.

"O eğitim fonu. Neden bunu istiyorsunuz?"dedi adam,derin ve aceleci nefeslerinin arasından.

"Evet,eğitim fonu. Bağış yapan bir tek sen değilsin,Ronald. Bu konuda anlaşalım."

"O bursla iki yüz elli öğrenci okutuluyor."

Cern konuşmadan sıkılmış bir edayla bir iç geçirdi ve Ronald'ın önünde durdu.

"Küçük kızının adı neydi?"

Adamın öfkeli ama çaresiz gözlerine baktı. Kim bilir içinden neler söylüyordu. Cern,kendisinden iğrenenin sadece O olmadığını bilmesini isterdi.

"Aynı isme mi göndereyim?"dedi adam gözlerini kapatıp.

Daha önce de şirketinin hisselerinden olmuştu.

Cern sinsi bir gülümseme göndererek doğruldu.

"Anlaşmamız gereken başka bir nokta daha var."

Cern, adamın otoparkta bindiği asansörü durdurup binen Janik'i görünce verdiği tepkiyi hatırladı. Büyüyen gözler ve yutkunarak gevşetilen bir kravat.

Bir an içi müthiş bir özür dileme isteğiyle doldu. Ve koruma. Bu genç adamı ve ailesini korumak istiyordu.

Sinsice etrafı süzen Angelica'yla göz göze gelince kendini toparladı. Şimdi sarsılma zamanı değildi.

"Fonu bize devret."

Ronald'ın kaşları çatıldı.

"Bunu yapamam. Üç ay?"dedi kendinden emin olmayan bir sesle.

"Üç ay mı?"dedi Cern gülerek.

Tek kaşı havaya kalkmıştı.

"Altı."

"Fonu bize devret."

Cern hepsini tane tane tekrarladı.

"Yapamam."

Karşı gelmeye çalışsa da Cern, adamın düşen omuzlarının farkındaydı.

"Pekala."dedi umursamaz görünmeye çalışarak.

"Şehrin uzak bir köşesinde fabrikalarından biri var. Büyük bir tane."diye söze başladı.

"Kaçak yok,makineler sağlam,sızıntı yok, bakım yeni yapılmış vesaire vesaire."
Cern elini havada bir şey kovalarmış gibi salladı.
"Ama birden fabrika alev alıyor."

Dudağını büküp Ronald'a döndü.

"Yangının nedeni bilinmiyor."

Ronald başını çaresizce iki yana salladı.

"Bir yıl."

Cern, adamın duruşuna hayran kalsa da onu taktir edemeyecekti. Bir köşede kendisini izleyen Kevin'e seslendi.

"Kevin, Jason'a haber ver."

Kevin elinde hazır beklettiği telefonu tuşlamaya başladı.

"Dur!"diye bağıran Ronald sandalyede ileri atıldı. Ya da çalıştı.

Cern şimdi çenesindeki çürümeyi daha net görebiliyordu. Janik'in eli ağır olmalıydı.

"Iki yüz elli öğrenci mi yoksa yüz otuz işçin mi?"diye soru yöneltti, Cern. "Tabi çıkan masrafı saymazsak."

Ronald sessiz kaldı.

Kevin birkaç tuşa daha bastı.

"Bunu yapmayın."

"Seçim senin."

Kevin arama tuşuna bastı ve telefonu kulağına götürdü.

Ronald başını geriye attı ve yukarıdan yardım istermişcesine bir bakış attı. Ardından gözlerini tekrar yumdu.

"Başlat."

Kevin'in sesini duyduğundaysa aniden döndü ve bağırmaya başladı.

"Durdur! Durdur şunu!"
Tekrar Cern'e döndü.
"Tamam, fonu devredeceğim! Sadece şunu iptal et."

Cern adama sahte bir hüzünle baktı.

"Çok üzgünüm,Ronald."dedi adamın önünde diz çökerken. "Ama bunun için geç kaldın."

"Devredeğimi söyledim."dedi Ranold çatlayan sesiyle.

Cern başını iki yana salladı.

"Ama Jason bunu dört gözle bekliyordu."
Sesini küçük bir çocuğa masal anlatır gibi yumuşak tutuyordu.

Janik bir keresinde kendisine eğer dünyalı olsaydı oyunculuğuyla ödül alabileceğini söylemişti.
Her neyse.

Ronald dudaklarını birbirine bastırdı ve yeşil gözlerini beklentiyle Cern'e dikti.

"Ama üzülme."dedi Cern adamın dizine iki kez vurduktan sonra. "Diğer fabrikayı kurtarırsın."

Ronald derin bir iç geçirdi ve kendine gelmeye çalışıyormuş gibi başını öne eğip iki yana salladı.

Bu neden benim başıma geliyor,diye düşünüyor olmalıydı.
Cern, adamın içinde bulunduğu vicdan azabını tahmin edemezdi. Ellerini sıkıp hepsinin geçeceğini söylemek isterdi. Ronald'a kendisini affetmesi için yalvarmak isterdi.

"Kabul ediyorum."

Neredeyse fısıldıyordu.

"Sadece artık durun."

Cern, adamın ter damlacıkları süzülen yüzüne dikkatlice baktı ve hafızasına kaydetti. Ronald,ilk isim olacaktı.
Abigail'i yendiklerinde ve gelip ondan af dilediğinde bu ifadesini hatırlayacaktı.

Cern,onun son kişi olmayacağını biliyordu. Özür dileyeceği birçok insan olacaktı. Belki de dileyemeyeceği. Geride zarar verdikleri çok insan olacaktı.

"Janik."dedi ve elini havaya kaldırıp istediğinin gelmesini bekledi.
Gözlerini bir an olsun adamdan ayırmadı.

Ronald'ın telefonunu elinde çeviren Janik, Cern'in eline bir zarf bıraktı. Daha sonra telefonundan bir arama yapıp Ronald'ı sekreteriyle görüştürdü.

Cern,Ronald'ın sinirle iç geçirdiğini görünce bakışlarını takip etti. Ve işaret parmağını dudağına götürüp ona susmasını tembihleyen Angelica ile karşılaştı. Ardından adama öpücük atışını izledi.

Cern dişlerini sıkıp tekrar adama döndü. Sekreterinin ince sesini hattın öbür ucundan duyabiliyordu.

Ronald, konuşması bitince Janik'e bakıp başını salladı. Janik ise sert bakışlarını önce ona sonra da Cern'e dikip tekrar yerine geçti.

Daha iyi oynaman gerekiyor,adamım.

Cern kendine lanet ederek zarfı kaldırdı ve yazı yazan yüzünü sadece Ronald'ın görebileceği şekilde kaldırdı.

Abigail,adamın hisselerini,fonlarını alıyordu. Buraya kadar her şey güzeldi. Ancak birilerinin bunu öğrendiğini düşündüğü için istediğini aldıktan sonra onun bir değeri kalmamıştı.

Bir önceki gelişlerinde onları şirketten apar topar çağırmıştı.

Ama kimse bunu öğrenmemişti. Bunu yapan kendileriydi. Cern suçlu hissederek Ronald'a baktı.

Ve içinden ona bir söz verdi.

Ne olursa olsun onu buradan canlı çıkaracaktı.

"Bunu görüyor musun,Ronald?"dedi.
Ardından cevap beklercesine ona döndü.

Rahat gözükmeye çalışmak gittikçe zorlaşıyordu.

"Şimdi seninle bir oyun oynayacağız."dedi ve adamın zarfın üstündeki 'OKU!' yazısını gördüğüne emin olduktan sonra onu ceketinin cebine sıkıştırdı.

"Bu senin intihar mektubun."diyerek cebine iyice sıkıştırdı."Merak etme suda zarar görmez."

Ronald'a döndü ve aralanan dudaklarına baktı. Dilini şaklatarak başını iki yana salladı.

"Ne derdin vardı ki?"

Şimdi ise Abigail'in sadist planının vaktiydi.

"Angelica."

İsmini duyan Angelica ayağa kalktı ve gülümseyerek kapıya ilerledi. Ne yapacağını biliyordu. Ve Cern bunun için sabırsızlandığına emindi.

Cern ilk damlaların sesini duymaya başladığında Kevin'e döndü ve başıyla kapıyı işaret etti.

Kevin kapıya yürürken bodrumun gideri ve küçük penceresi buz tuttu. Ve Cern, Kevin'in buzunu sadece ateşin eritebildiğini biliyordu.

"Telefonunu geri vereceğim. Böylece yardım çağırabilirsin."dedi Cern dudaklarını ıslattıktan sonra. "Tabii ellerini çözebilirsen."

Dizleri ıslandığında doğruldu ve ayağa kalktı.

Angelica'nın şüpheleneceği hiçbir şey yapmamalıydı. Hatta bundan zevk alıyormuş gibi gözükmeliydi.

"Janik, sen de çık. Şimdi geliyorum."

Janik adamın arkasından dolaşarak kapıda kendilerini izleyen Angelica ve Kevin'in yanına ulaştı.

"Yardımlarınız için teşekkür ederiz."

Cern alaycı gözükmeye çalışsa da aslında söylediklerinde samimiydi.

Adam önce odaya dolan suya ardından da dehşetle Cern'e döndü.

Mektup suda zarar görmez derken öylesine söylememişti. Bu oda tavana kadar suyla dolacaktı.

Genç kızın o bakışı sindirebilmesi için defalarca yutkunması gerekti.

Kapıya doğru yürürken birden arkasını döndü ve sandalyedeki adama baktı.

"Ah! Eğer kurtulmayı başarırsan bize küsme olur mu?"dedi masum bir tavırla.

Ardından demir kapıdan çıktı ve Kevin kapıyı kapatıp tüm delikleri buzla kaplamadan ona seslendi.

"İyi şanslar,efendim."

&&&

Jace televizyonu kapatıp kumandayı yatağa fırlattı ve Cern'e döndü.

"Bunu nasıl yapabildin?"

Genç adam akşam haberlerinde yanan fabrikayı görmüş ve sinirlenmişti. Cern ise başı eğik kapısının önünde onu azarlamasını bekliyordu.

"Sana bunun gerçekleşmeyeceğini söylemiştim."diye sesini yükseltti.

Cern ilk defa onu bağırırken görüyordu. Üstelik kendisine.

"Abigail'in bana güvenmesi gerekiyor. Ona yakınlaşmalıyım."

"Ona yakınlaşmalı mısın?"diye tekrar etti Jace, bu anlaşılmaz bir şeymiş gibi.

"Evet."diye mırıldandı Cern.

"Neden?"

Jace ise bağırıyordu.

"Neden bunu yapmak zorundasın? Şuan oldukça iyi gidiyoruz,Cern. Yeterince iyi."

"Başka bir yolu olmalı."dedi Cern.

"Başka bir yola ihtiyacımız olduğunu mu düşünüyorsun?"

Jace, sorularını art arda sıralayıp kendisini sıkıştırırken Cern sakin kalmaya çalışıyordu.
Ama şimdiden kendisine bağırdığı için gözleri yanıyordu ve bunu göstermemek için başını kaldırmıyordu. Her yalnız kaldıklarında göz yaşlarına boğulmaktan bıkmıştı.

"Evet."dedi sesini yüksek tutmaya çalışarak."Değişmesi gereken bazı yönleri var."

Bakışları yerde olsa da Jace'in kaşlarını çattığına emindi.

"Öyle mi?"dedi Jace,hayal kırıklığı dolu bir sesle."Bu noktaya gelene kadar neler yaşadık hatırlıyorsun,değil mi?"

Cern cevap vermedi veya veremedi. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Yoksa dilinin ucundakiler dışarı çıkacaktı.

"Prensiplerimizi unuttun mu,Cern? Bana neden bunları değiştirmek istediğini söyle."

"Çünkü seni öldürüyor!"

Cern dayanamadı ve başını nihayet kaldırıp Jace'e bağırdı.

"Çünkü bu lanet olası şeyin sonu bu! Ve sen bunu bilerek bana her gün bu normal bir şeymiş gibi davranıyorsun ve gülüp duruyorsun!"

Cern belki de sesini Jace'inkinden daha çok yükseltmişti. Ve dışarıdan duyulmaları umrunda değildi.

Jace'in bakışlarının değiştiğini fark etti. Ama ne ifade ettiğini anlayamadı.

"Yapamam' cümlesinin nesi bu kadar zor anlamıyorum,Jace."

"Cern."

Jace ismini nazikçe telaffuz etti ve ona doğru bir adım attı. Ancak Cern tekrar bağırmaya başlayınca olduğu yerde durdu.

"Bunu kabullenemem. Sen yapmış olabilirsin ki bu lanet olsun beni daha çok çıldırtıyor ama ben yapamam."

Artık ağlamaya başladığının farkındaydı. Ama bunu durduramıyordu. Aynı kesik ve sesli aldığı nefesleri gibi.

Kendine engel olmadı ve uzun zamandır biriktirdiği yaşlarına izin verdi.

Hıçkırıklarını bastırmak için ellerini ağzına kapattı. Jace gibi güçlü olmak, en azından görünmek istiyordu. Ama değildi.

Jace'in derin bir iç çektiğini duydu. Ardından kollarını etrafında hissetti.

Saçlarını okşarken öpücükler konduruyordu. Sanki günün tüm yorgunluğu,hissettiği tüm o düşük duygular hafifliyordu. Cern'in düşündüğü buydu.

"Jason fabrika ateşe verilmeden önce alarmı çalıştırdı. Orada kimsenin olmayacağından emin oldum,Jace.Kimsenin."dedi kısılan sesiyle.

"Tamam,özür dilerim."

Jace kollarını daha da sıkılaştırdı ve özürlerini fısıldamaya devam etti.

"Ronald da hayatta."dedi sesi çocuğun göğsünde boğulurken.

Janik yanlarından geçerken adamın ellerini çözmüştü. Cebindeki zarftaysa ne yapması gerektiği ve anahtarlar vardı. Cep telefonunu ise iş olsun diye vermemişlerdi.

"Kimsem yok,Jace.Senden başka kimsem yok.''

Ardından yüzünü örttüğü ellerini Jace'in etrafına sardı.

Ona yol gösteren biri olmadıkça Cern bir hiçti. Jace, onun sadece sevdiği adam değildi. O ve değerleri arasındaki bağıydı.
  Ona böyle şeyleri söylemekten çekinmiyordu. Belki bir tarafı utanıyordu. Birine ihtiyacı olduğunu itiraf etmek kendisine göre bir şey değildi. Ama iş Jace'e geldiğinde tamamen değişiyordu.

"Biliyorum."diye fısıldadı Jace saçlarının arasına.

"Böyle olmak zorunda olduğu için özür dilerim."

Cern inledi.

"Değil."

"Üzgünüm."

Cern'in yumruğu hafifçe adamın göğsüne indi.

"Bu hiçbir şeyi değiştirmiyor."

''Birinin yapması gerekiyor.''

''Bu sen olmak zorunda mısın?''

Cern belki de bencillik yapıyordu. Ama içinden gelen buydu.

"Üzgünüm."

Cern bu kelimeyi öğrendiği güne lanet etti. Bunu duymak istemiyordu. Bu cümleden nefret etmişti.

"Ben de."diyebildi içinden geçenlerin yerine.

"Her şey iyi olacak."

Cern dudaklarını birbirine bastırdı.

"Olmayacak."

"Sen iyi olacaksın."

"Olmayacağım."

Jace, genç kızın başını ellerinin arasına aldı ve sarılmayı kesip göz hizasına indi. 

''İyi olacaksın.''dedi.

Cern önündeki yüze gözleri dolu dolu baktı. Kalkan kaşlarını,sarı dağınık saçlarını, kendisine beklentiyle bakan gözlerini, kenarları yukarı kıvrılan dudaklarını.. Onu her gün görmek istiyordu. Her saniye. Hiçbir şeyi kaybetmek istemiyordu.

Cevap vermek yerine tekrar kollarının arasına girdi ve gözlerini yumdu. Sanki onu böyle tutarsa hiçbir yere gidemezdi. 

  Her şey genç adamın düşündüğü kadar kolay değildi. Cern'in kolay atlatacağını düşünmek belki de onun içini rahatlatıyordu. Belki de böyle daha huzurlu..Gidecekti. Ama bu, Cern'in umrunda değildi. Kendisine düşen bedeli çoktan ödemişti. Fazlasıyla. Ve artık kaybetmek istemiyordu.

Bu sefer kendisi ''Üzgünüm.''dedi.

Ama söylemek istediği şeyler çok farklıydı. İçinde kalan çok şey vardı. Dilinin ucuna kadar gelen ama söyleyemediği şeyler.

Ve söylemediği için bir gün pişman olacağını biliyordu.

&&

 ''Beş.''

''Altı.''

''Yedi!''

''Hadi be.''

Rique, Enri'nin ensesine bir şaplak indirdiğinde gülümsememi bastırarak müdahale ettim.

''Kesin şunu!''diye bağırdım arkadan.

Ne diyebilirim ki beni dinlemeleri hoşuma gidiyordu.

Onları götürdüğüm hamburgercide kaçar tane hamburger yiyebilecekleri konusunda bahse girmişlerdi.

''Bu konuda emin misin?''dedi Neil sağ tarafımda yürürken.

Gözlerimi devirdim.

''Daha kaç kez söyleyeceğim,Neil? Hamburger yediğiniz için kalp krizinden ölmeyeceksiniz.''

Duraksadım.

''Yani muhtemelen.''

Neil bana düz bakışlarını gönderdi.

''Ben denemek istiyorum.''dedi Kurt.

Enri ise dönüp ona baş parmağını kaldırdı.

''Bilemiyorum. Ya kilo alırsam?''

Ace şüpheyle bana döndü.

Kıskanarak vücudunu süzdüm. Ve içimdeki şeytanla kıkırdaşmaya başladım. Belki Ace'a on tane hamburger yedirmeyi başarabilirsem..Bunu her gün yaparsa..

Sanırım bu gezegenlerarası bir problemdi.

''Almazsın,Ace. Sadece bir hamburger. Üstelik el yapımı. Gerçekten beğeneceksiniz. Eğer bir şey olsaydı bana veya çocuklara çoktan olmuştu.''

''Bunu tek takan sizsiniz, biliyor musunuz? Eski birimimizde ev pizza çöplüğüne dönmüştü.''dedi Rique.

''Yan etkisi olmadığını söyleme bana.''dedi Neil iğneleyici bir tonla.

Dirseğimle onu dürttüm.

Kolunu ovuştururken bana kaşlarını çatıp baktı.

''Benimle uğraş.''dedim tek kaşım havadayken.

''Bunu zaten yapıyorum.''

Birbirimize düz bakışlar atarken Camilla araya girdi.

''Geldik.''

Neil ile bakışmamı mekanda bizim sığabileceğimiz bir yer bakınmak için böldüm. Ve köşede camın kenarında bir yer buldum. 

Oturduğumuzda Kurt ellerini birbirine sürterek bana baktı ve ''Ne alıyoruz?''dedi.

Köpek gülüşüne gerçekten bitiyordum.

Garson geldiğinde karşımdaki Camilla ile göz göze geldik ve yüzlerimizi buruşturduk. Başımı iki yana salladım ve siparişi ona bıraktım. Aynı tepkiyi de ondan aldım. Bu böyle birkaç kez devam etti. Kaşlarımı çattım. Şirin çillerine kanacağımı sanıyorsa yanılıyordu.

''On beş hamburger,lütfen.''dedi Rique.

Gözlerimizi büyüterek ona baktık. Yani Camilla ve ben.

''Yeteceğine emin misin?''diye şüpheyle araya girdi Enri.

''Yirmi olsun.''dedi Rique, garsona gülümseyerek bakarken.

Saçlarını at kuyruğu yapmış olan kıvırcık çocuk başını yana yatırdı ve dudaklarını bükerek siparişi not etti.

Hamburgerler çok büyük değildi. Ama kesinlikle küçük de değildi.

''Saçmalamayın.''diye girdim araya.''Kusura bakmayın. Onu on yapar mısınız?''

''Elbette.''

Garson gittikten sonra Enri ve Rique'nin ağlamaklı, Neil ile Ace'ın ise şaşkın yüzlerine baktım.

''Ama..''

''Bitince söylersin,Enri.''

Kurt kolunu Camilla'nın omzuna attı ve onu kendine yasladı. Ardından da başını Camilla'ya yasladı. 

Nasıl bu duruma gelmişlerdi?

Kurt'ü bu şekilde görmek bir şekilde tuhaf geliyordu. Belki de onu birkaç aydır tanıyordum. Ama onun hakkındaki ilk izlenimlerden birisi çapkın olduğuydu. 

 Ama şuan Camilla'nın yüzünü okşayan eli onu tam da aşk adamı gibi gösteriyordu.

Bir saniye. Ne demiştim ben? Aşk adamı? Kaçıncı yüzyıldaydım?

''Selam.''

Rain, Kurt'ün yanına her zamanki rahat tavrıyla kurulup bana göz kırptı. 

İşte etrafa gülücükler saçmamın nedeni.

Rain üç gün önce şahit olduğumuz patlamayı araştırmaya gitmiş ve bizimle burada buluşacağını söylemişti.

 Bu demek oluyordu ki bodrum üç gündür toplantı salonuydu. Neil, Kurt ve Rain'den o bölgedeki insanımsıları toplamalarını istemişti. Ama bu sandığımız kadar kolay olmamıştı çünkü neredeyse hepsi yok olmuştu. Bölge temizdi. Güvenli olmayan bir temizlikten bahsediyordum. Şüphe uyandıracak cinsten bir temizlik.

 Hepsi günlerdir stres küpü gibi dolaştığından ve Ace bunu benim üstümde attığından ortaya böyle bir fikir atmıştım ve -üzülerek söylüyorum- yeşil kafaları kullanmıştım.

O sırada ortamıza koca bir hamburger tabağı kondu. 

''Nedir bu?''dedi Rain kaşlarını çatarak.

''Yesene.''dedi Camilla, Kurt'e uzattığı hamburgerden kendisi de bir ısırık alırken.

Rain,Camilla'ya yandan bir bakış attı. Hiç de sevecen olmayan bir bakış.

O bakışlar sanki şunu söylüyordu. 'Çok zekisin.'

Kıkırdadım.

Kötü bir şey söylememişti ki!

Kurt başını arkaya attı ve dolu ağzıyla bir inleme yolladı.

''Tanrım. Bu çok iyi.''dedi ve Camilla'nın üzerinde olmayan eliyle bir hamburgere uzandı.

''On tane daha söyleyin,çocuklar.''dedi ikizlere.

Enri hamburgerine mayonezi boca ederken sırıtarak başını salladı.

Ace tek kaşı havadayken kendine bir hamburger alıp bir tanesini de yanındaki Neil'a uzattı. İkisi de ikizleri izleyip taklit ederken gerçekten eğlendiğimi düşündüm.

Ace bir ısırık aldıktan sonra ağzında çevirdi,çevirdi. Ardından başını ağır ağır sallamaya başladı.

''Biraz yağlı.''dedi çiğnemeye devam ederken.

Acaba neden?

''Ama güzel.''

''Enfes.''dedi Neil.

''Muhteşem.''diye karşılık verdi Kurt.

''Abartmayın.''dedi Rain ikinci hamburgerine uzanırken.

Camilla ile bilmem kaçıncı göz göze gelmemizde tekrar kıkırdadık.

''Bahse ben de varım.''dedi Kurt.''Bana bir beş yazın.''

Neden şaşırmamıştım?

''Bence yedi yersin.''diye gaza getirdi Neil.

''Pekala. Sekiz.''dedi Rique.

''Ne üzerine?''diye sordu Enri.

''Kaybedeni fena pataklarım.''dedi Kurt dudağındaki ketçabı yalarken.

''Peki ya sen kaybedersen? Biz dövebilecek miyiz?''diye sordu Enri masumca.

Kurt kaşlarını kaldırdı.

''Bi' dene istersen.''

''Adil ol,Kurt''

Kurt hayretle Rain'e döndü.

''Ne?!''dedi.''Bunlardan dayak mı yiyeyim?''

''Bunu teklif eden onlar mı?''diye devam etti Rain sakince.

Kurt dilini dişlerinde gezdirdi ve Rain'e baygın bir bakış attı.

Ah! Ne güzel bir gündü. 
Başımı çevirip duvardaki kırmızı saate baktım.

12:36

Başımı güneşin yüzüme yansıdığı cama çevirdim ve huzurlu olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu düşündüm. Şey..Tabi ki güzel olacaktı. Yani.. Her neyse.

Dudaklarımdaki gülümsemeyle tekrar kimsenin susmayı beceremediği masaya döndüm ve sükunet içindeki tek kişiyle göz göze geldim.

Kollarını masaya yaslamış bir halde gülümseyen Rain beni izliyordu. Gülümsemem daha da yayıldı. Aramızdakileri hallettiğimiz için çok mutluydum.

 Belki düne kadar kendimi birazcık kötü hissediyordum.
Evet,yine yalan söyledim.

Bok gibi hissetmiştim.

 Beni yatağına götürdükten-fırlattıktan-sonra bir süre yaptığımız şeyi devam ettirmiştik. Dokunduğu yerler şimdi bile beni ürpertiyor ve müthiş hissettiriyordu. 

 Sonra beynim yavaş yavaş neden özür dilediğini düşünmeye başlamıştı. Benden ayırmaya çalıştığı dudaklarına izin vermiştim ve kapattığı gözlerini açmasını beklemiştim. Dudaklarını alnıma bastırmıştı ve özür dilemeye devam etmişti. Ona susmasını söylemiş ve kendimi en kötüsü için hazırlamıştım.
 Ve en kötüsü olmuştu. Ya da neredeyse olacaktı. Bana pişmanlıkla bakan gözlerine bir süre öylece bakmıştım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor gibiydi.
Ağzını açıp bir şey söylemeye çalıştığında onu susturmuş ve üzerimden itmiştim. Ona arkamı dönüp sızlayan gözlerimi kapattığımda artık özürlerini dinlemek canımı sıkıyordu. Kaç dakika öyle kaldık hatırlamıyordum. Yataktan kalkmak üzereyken elini yakaladığımda taş kesilmişti. Tekrar özür dilemeye başlayacağını düşünerek tahammülsüzce iç geçirmiştim. Elini çekip üstümden geçirmiş ve bana sarılmasını sağlamıştım.
''Gitmeni istemiyorum ama çok sinirliyim.''demiştim.

Yavaşça bana sokulmuş ama neredeyse temas etmeden yanımda uzanmıştı. Nefes alışverişini bile duymuyordum.

 Dönüp ona sarılmadan önce düşündüğüm onca şeyden biri içime sinmişti.

Bazı şeyleri affetmek için her zaman yeterince zamanım olamayabilirdi. 

Ne kadar süre kendi dünyama daldığımı ya da Neil'ın önümde sallanan elinin ne zamandır beni döndürmek için çabaladığını bilmiyordum.

Fark ettiğim ilk şey Rain'in arsız çarpık sırıtışıydı.

''Umarım doymuşsundur.''dedi Kurt, gülüşü Rain'i aratmazken.

Bir süre baygın bakışlarımı ona doğrulttum ancak yanaklarım ısınmaya başladığında gözlerimi devirdim ve başka tarafa çevirdim.

Lanet olsun.

Rain'e çaktırmadan tekrar baktığımda -yani çalıştığımda- gülüşünün giderek solduğunu fark ettim. Ardından bunu gözlerindeki ifade takip etti ve orada bir şeyin alev aldığına yemin edebilirdim.

 Bakışlarını takip etmeden önce ellerimi temizledim ve huzursuzca yutkundum.

''Çocuklar.''dedi bakışları hala bir yerde kilitliyken.''Şimdi yavaşça kalkıyoruz.''

Ace kaşlarını çattı. İkizlerin mızmızlandığını duydum.

''Sorun nedir?''

''Şu üçü bizi izliyor.''dedi bakışlarını cama çevirmeden önce.

Kurt ve Camilla birbirlerine daha çok sokularak gülüştüler ancak ikisi de fark ettirmeden Rain'in gösterdiği yöne baktı.

''Az önce yanlarından geçen iki çocuk buraya gelirken beni takip etmişti.''

''Sen de ne kadar güzel bir tesadüf olduğunu düşündün,değil mi?''dedi Kurt,Camilla'ya bir öpücük verirken.

Rain'in yüzü samimiyetsiz bir gülümsemeyle çarpıldı.

''Aynen öyle.''

Ace,Neil ve Rique'nin de benim gibi dönüp bakmak için kıvrandığına emindim. 

''Kulaklarının arkasına bakın.''dedi Enri hamburgerine bakarken. Ardından büyük bir ısırık aldı.

Rain'in kaşları çatıldı.

''Kızlar önden çıkın ve köşeyi dönüp arka sokağa gidin.''

Ayağa kalkıp elini arka cebine attı.

Lanet olsun,ben ısmarlayacaktım.

''Ve çıkmaz sokak olduğundan emin olun.''

Kalbim hızlanmaya başlarken Neil'ın ardından ayaklandım.

''Sizi takip ettiklerinde biz de arkalarından geleceğiz.''

Kendime limanda olanlardan sonra beni neyin şaşırtabileceğini sordum. Hiçbir şey Heyecanlanmamam gerekiyordu.

Ya da erken konuşuyordum.

Rain ve Neil kasaya, Kurt ve çocuklar da lavaboya giderken biz kızlar olarak kapıya yöneldik.

''Evet,şimdi yılın esprisine gülüyoruz.''dedi Ace ve ciddi anlamda gülmeye başladı.

Hatta utangaç bir piliç gibi elini ağzına bile götürdü.

Camilla ile bir saniye göz göze geldikten sonra omuz silktiğini gördüm. Ve aynı anda biz de gülmeye başladık.

Tanrı aşkına geri zekalı gibi hissediyordum. Kurt'ün lavabonun kapısından bize tuhaf bakışlar attığını bile görmüştüm.

Ama bilin bakalım ne oldu?

Camilla ile birbirimizi gördükçe halimize gerçekten gülmeye başladık ve Ace bizi arka sokağa yönlendirip birer gerzekmişiz gibi baktığında gözlerimizdeki yaşları siliyorduk.

Tanrım,komik olan bir şey yoktu. Bu gram komik değildi. Ama sanırım biz gerçekten gerzektik.

"Soldan."dedi Camilla gözlerini ovuştururken.
Böylece Ace, Camilla'yı dinledi ve yönünü değiştirdi.

Ace birkaç dönüş daha yaptığında endişeyle ona baktım.

''Ace, belki de fazla ilerledik. Çocukların bizi bulması gerek.''

Ve gri teller gözümüzün önünde yükselirken Ace birden elini kaldırıp susturdu.

Geldiğimiz yolda ayak sesi yankılanıyordu.

Acelesiz,sert ve..çoğul.

Her kimlerdiyse nereye geldiklerini ve ne istediklerini iyi biliyor olmalıydılar.

Yutkunarak içimden göreceğim ilk yüzün Rain'inki olması için dua ediyordum.

Ama,hayır. Kabul olmadı.
Belki artık zor durumlar dışında da yukarıdakine dua etmeliydim.

En öndeki uzun saçlı, koyu yeşil kazaklı çocuk tuhaf bir şekilde bana Kurt'ü anımsatmıştı. Ve Camilla'ya diktiği gözleri bana aynı zevke sahiplermiş gibi düşündürdü.

''Tatlım, Rain nerede?''dedi yeşil kazaklı.

Büyük,alaycı ela gözlerinin bana dikildiğini gördüğümde benimle konuştuğunu idrak edebildim.

''Kendileri bir sokak arkada. Sorun nedir?''dedi Ace,benim yerime konuşarak.

''Arkadaş dilsiz mi?''dedi gözlerini sahte bir hayretle açarken.''Böyle bir duyum almamıştık.''

Duyum almak? Benim hakkımda? Birileri benim hakkımda mı konuşuyordu?

''Ne istediğini bana söyle.''dedi Ace,bunu hemen yapmazsa sabrı taşacakmış gibi.

''Bana Rain lazım.''dedi çocuk başını bir sağ bir sol tarafa yatırırken.

''O zaman randevu al.''dedi Ace umursamaz bir tavırla.

Çocuk sağ yanağının içini ısırdı ve derin bir iç çektikten sonra tekrar bize döndü.

''Buraya hemen damlaması için birinize zarar vermem mi gerekiyor?''

Ardından cebindeki elini çıkardı ve yumruğunu kapattı.

Ve işte o anda yanımdaki binanın borusundan çıtırtılarla su gelmeye başladı. 

 Su sanki saydam kalın bir halatmış gibi kıvrıla kıvrıla çocuğun eline yönelirken ağzım açılarak onu izledim. Ardından su spirallerle kolunu sarmaya başladı. Kazağının bir damla bile ıslanmadığını fark ettim.

Göz ucuyla Ace'a baktım. Rahat görünüyor olabilirdi. Ya da şuan çocuğa sıkılmış bakışlar atıyor da olabilirdi. Ama ben aslında olan şeyi biliyordum. Rainler'in hemen gelmesi gerekiyordu. Çünkü Ace onun kadar iyi bükemiyordu. Ve bu onu fena tedirgin etmişti.

 Yine de Ace elini arkasına attı ve her zaman yanında taşıdığını düşündüğüm kırbacı çıkardı. Ya da her neydiyse. Çünkü sadece tuttuğu kısmı görüyordum.

 Birden çocuğun arkasındaki üçlüden nidalar yükseldi. Birkaçı Ace'ın ne kadar seksi ve vahşi olduğu hakkındaydı.

Yüzümü buruşturdum. Ya da üçümüz de yaptık. Hatta Kurt'e benzeyen çocuk da yaptı.

Çirkin şeyler.

Ace'ın kırbacı tek şaklamada tamamlandığında çocuk tek kaşını kaldırdı ve eğleniyormuş gibi ona baktı.

''Bunu duymuştum.''

Ace gözlerini devirip bir adım attığında çocuk da onu tekrarladı ve ortada buluştular. O sırada Camilla'nın yanımdan ayrıldığını fark ettim.

 Panikle ona döndüm ve gözlerini kendisine yaklaşan uzun boylu çocuktan ayırmadan ilerlemesini izledim.

Aman tanrım. Ne halt yiyecektim? 

 Hayır,hayır. Benim tarafımdan herhangi bir meydan okuma söz konusu değildi. Ben sadece seyirciydim.

Sonra içimden kendime acıyan gözlerle baktım. Evet,bunu başardım. Çünkü değişim geçirdiğimin farkındaydım ve benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.

Bastığım yer -sadece benim altımdaki!- sallanıp beni dizlerimin üstüne düşürdüğünde meydan okuyanın kim olduğunun fark etmediğini anladım.

Yüzüme düşen perçemi üfleyerek başımı kaldırdım ve bana yaklaşan kot ceketliye baktım.
Lanet olsun. Artık kot ceketlerden nefret ediyordum.

 Bir erkeğin bağırışını duyduğumda tüm dikkatim o tarafa yöneldi.

Camilla'nın eli çocuğun boynundaydı.Ne yaptığını çok iyi biliyordum.Birazdan oradan duman çıkabilirdi. Çocuksa dizlerinin üzerinde ellerini onun koluna sarmıştı. Gözlerini sımsıkı yumup yüzünü buruşturduğunda istemsizce bende buruşturdum.

Yutkunarak onun yerinde olmak istemeyeceğimi düşündüm.Asla.

''Şimdi arkadaşlarına söyle de kızdan uzak dursunlar.''

Gözlerimi kırpıştırarak soğuk kanlılığını izledim. Ve yemin ederim ki hayran kaldım. Bu her zaman yaptığı bir işmiş gibi omuzları bile gergin değildi.

Ace'ın kırbacı karşısındakinin ayak bileklerine dolanıp onu düşürdüğünde Ace'ın saçları dağılmış ve üst bedeni neredeyse sırılsıklamdı. Gri kazağına inen darbelerin şekillerini görebiliyordum. O kazağın altında morluklar oluşacaktı.

Bir şeyler yapabilmek istiyordum.

 Aynı şeyi çocuk için söyleyemezdim. Neredeyse görünen tek hasarı dudağındaki patlaktı. Ama kırbacın indiği gözünün moraracağına emindim. Ayrıca Ace'ın ondan hızlı olması onu şuan yere yapıştırmıştı.

 Ama erken sevinmiştim. Çocuk kendine geldiği ilk anda elini savurdu ve birden ciğerlerimdeki havanın yerini suyun aldığını hissettim. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Ace gibi.

Gözlerimin fal taşı gibi açıldığına emindim. Hali hazırda yerde olmam iyi bir şeydi. Zira sert bir düşüş olurdu.

İğrenç hissettiriyordu. Aldığım tat deniz suyu gibiydi.

''Dur!''diye tısladı Ace dişlerinin arasından.

''Önce turuncu.''diye cevap verdi çocuk,dudağındaki kanı silerken.

Camilla, Ace'a bakıp anında çocuğu bıraktı. Belki geriye fırlatmış da olabilirdi.

Nefes.Nefes almak istiyordum. Bir şey beynime baskı yapmaya başladığında yitireceğim ilk şeyin görüşüm olduğunun farkındaydım. Sanki dilimi bile hareket ettiremiyordum. Kızardığına emin olduğum gözlerle Ace'a yardım istercesine baktım.

Tanrım! Ciğerlerim.

Ace kırbacı kendine doğru çekerek çocuğu az da olsa sürükledi.

''Şimdi!''diye bağırdı.

Çocuksa pis bir sırıtış gönderdi.

Elimde olmadan nefes almaya çalıştıkça sanki içimdeki suyu tekrar tekrar yutuyor ve yeniden kusuyordum.

Ace'ın tekmesinin çocuğun karnına indiğini görür gibi oldum. Ve çocuğun bundan zevk alırmışcasına kahkaha attığını duydum.

Öksürüklerim arasından tekrar yuttuğum suyun bir kısmı genzime kaçmıştı. Bunun bir yardımı dokunabilirmiş gibi yumruğumu yere vurdum.

Nefes!Oksijen!

Vücudum acil durum sinyalleri verirken omzumun üstüne düştüm. Kendime sakin olmam gerektiğini ve daha kötüsünü de yaşadığımı söylüyordum.

Ölmeyecektim. Hayır.

Siktir!Boğuluyordum!

Diğer üçünün kızların üstüne yürüyor olması bir şey ifade etmezdi. Rainler şimdi gelecekti.

Ellerim isterik bir şekilde boğazıma daha çok sarıldığında kendime şunu söylüyordum.

Senin özün su. Şimdi böyle mi öleceksin? Sen de onun gibisin. Bir şeyler yap. Yap şunu. Su!

Gözümün etrafında siyah tozlar uçuşmaya başladığında bir dakikanın dolmak üzere olduğunu fark ettim. Ben suyun içinde on saniye daha kalabilirdim. Ancak ciğerlerimde oksijen olduğunda.

 Ace çocuğu yakasından tutup sarsarken ve bir yandan da başındaki kısa çocuğu defetmeye çalışırken beni boğmakta olan çocukla göz göze geldim.

Gözlerindeki o iğrenç ifade bende kusma hissi uyandırdı. Ancak o an kusabildiğim tek şey suydu.

 İçimdeki öfkenin sudan daha çok yer kaplamaya başladığını fark etmiştim. Sanki sarılan ipleri tek tek kopmaya başlayan bir şey vardı.

Ve sanırım bu zamana kadar beklediğim şey buydu. Bir şeyin beni zorlaması,öfkelendirmesi ya da sarsması. Bilemiyorum. Beni kurtaran kişi bendim. Ve gözümü döndüren şeyse Ace'ın duvara savrulmasıydı.

 Ciğerlerimdeki suyun bir anda boğazımı gıdıklayarak çıkışını hissettim. Zihnimde kurduğum şeyler gerçek oluyor gibiydi. Ardından karşımdaki çocuğun bakışlarının değiştiğini ve kaşlarının çatıldığını fark ettim. 

 Ve bu beni sinsice gülümsetti.

İki elimle yerden destek alıp hırıltılı nefesler çektiğimde kendimi müthiş hissediyordum. Ciğerlerim acıyarak nefes almaya devam ettim. Nefes almak hiç bu kadar mükemmel hissettirmemişti.

İşte başarmıştım.

Çocuğun dudağındaki kan birden tek ilgi alanım olmuştu. Belki de nefes alamadığım o kısa zaman beynime bir hasar vermişti. Ama bu her neydiyse tehlikeli olduğunun ve kendimi berbat hissettireceğinden emindim. Ama yine de durmadım.

 Elim tırnaklarım etime batıncaya kadar kapandığında bu gücü hissetmenin ne kadar sarhoş edici olduğunu fark ettim.

 Ve düşündüğüm şeyi yaptım. 

Çocuk gözümün önünde şoka uğrayıp kıvranmaya başladığında kendime durmam gerektiğini hatırlattım.

Ama sonra onun durmadığını hatırladım. Bana nasıl baktığını. Kızların şuan nasıl çabaladığını.

Yüzündeki tüm gözenekler minicik kırmızı birer noktayla yarıldığında dehşetle yüzüme bakıyordu.

Ağzı belki de söyleyeceği son söz için açıldığında arkamdaki tellerden beni kendime getiren sesleri duydum ve yumruğumu açtım.

Çocuğun gözleri arkaya dönüp de yere serildiğinde birileri telden bizim tarafımıza atlıyordu.

 Beni kaldırıp sürükleyen kim bilmiyordum. Ama koşarken bile görüş açımdan çıkana kadar yerdeki çocuğa bakmıştım.

Aman.Tanrım! Ben ne yapmıştım böyle?

Bu mümkün müydü?

  Ve bir şeyler dank etti. Beyin fonksiyonlarım tekrar yerine geldiğinde sanki etrafımdaki kesilen sesler tekrar kulaklarımı dolduruyordu.

 Önüme döndüm ve elimi tutan kişinin sarı saçlarını gördüm. Ama hayır,bu Neil sarışını değildi.

''O yaptığın şey de neydi öyle?''dedi yabancı gelmeyen bir ses.

Sağa dönüp birkaç adım daha beni sürüklediğinde ana caddeye çıkmak üzereydik. Ayaklarımı yere sürttüm ve elimi elinden kurtarmaya çalıştım.

 Ve o anda durup bana döndü.

Bu,Oydu. Kayla'nın kurtarmamı istediği çocuk. Hala aynı deri montlaydı.

Kaşlarım istemsizce çatıldı.

Artık tanıdık gelen ve hep hüzünlü bakan gözlerini bana çevirdi.

''Buradan çık ve olabildiğince uzaklaş.Sakın yalnız kalma. Arkadaşların iyi,bana güvenebilirsin. Diğerlerini de halledeceğim. Şimdi sadece koş.''dediğinde ona anlamsızca bakıyordum.

Ona neden güvenecektim?

Cevap alamayınca arkamıza yönelttiği bakışları tekrar beni buldu ve kırılacak bir şeymişim gibi elimi bıraktı.

 Bakışlarımı yakalayan gözleri ne düşündüğümü anlıyor gibi bakıyordu. Dudaklarını ıslattı ve alnından süzülen ter damlasını elinin tersiyle sildi.

Bunu neden yapıyordu? Burada olduğumuzu nereden biliyordu? Biz onu ararken o bize neden yardım ediyordu?

 Beni bırakıp geldiğimiz yoldan dönmeden önce son bir kez gözlerimin içine baktı.

 Tuğlaların arasında yok olmasını izledikten sonra dediğini yaptım ve oradan hızla uzaklaştım. Koşarken aklımda söylediği son şey vardı. Ve nereye gideceğimi biliyordum.

''Ödeştik.''




Continue Reading

You'll Also Like

204K 9.5K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...
229K 7.1K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
153K 658 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)
AURORA By a d a l i a

Science Fiction

1.8M 145K 44
(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir...