MUTANT: Küllerinden Doğan

Oleh SsiyahAnka

622K 48.9K 7.2K

Tüm dünyam gözümün önünde yok olurken, tek başımaydım. Cızırtılı sokak lambalarının altında yürürken orada, k... Lebih Banyak

1 / TANITIM /
2. BÖLÜM: İDGM Başarısız Oldu!
3. BÖLÜM: Sirayet
4. BÖLÜM: Bağışık'lar?
5. BÖLÜM: Davetsiz Misafirler
6. BÖLÜM: Panzehir
7. BÖLÜM: SuperNova
8. BÖLÜM: Sağ Kalanlar
Bölüm Değil!
9. BÖLÜM: Rüya mı İmge mi?
10. BÖLÜM: Pandora'nın Kutusu
11. BÖLÜM: Kabus Çarkı
12. BÖLÜM: Avcılar
13- Anka İşlemeli Çakmak
14- Kandırmaca
15- Simurg Anka
16- Saklı Kalanlar
18- Evim
19- 'Ayaklarına İhtiyacın Olmayacak'
20- Teklif
21- 'Sakın Uyuma'
22- Kontrol
23- Bağışık Kanı
24- Kanlı Gözyaşı
25- Sürpriz
Yazardan
26- Gizli Takip
KARAKTERLER
27- Dostluk Kurtar'ır
28- 'Kurtulanlar Kampı'
29- Beklenmedik Atak
30- Umut
31- LİDER
32- Yeni Doğan Vezir
33- Fedakar Takım
34- Kahraman
Türkiye Cumhuriyeti İlelebet Payidar Kalacaktır
35- Yaşam İçin Mücadele
36- Terkediliş
37-Mezarlık
38- Harikalar Diyarı
39- Kapan
40- Çınlama
41- Çıkmaz Sokak
42- Kül ve Köz
43- Ölüm İmzası
44- Operasyon: Zümrüd-ü Anka
45- Sonu Yakalamak
46- Kör Kırmızı
47- Ölümcül Serap
48- Geceye Son Atış
|FİNAL|Son Senfoni

17- Astım

9.3K 958 97
Oleh SsiyahAnka

6K olmuşuz Ankalarr. o_O :D Hep sizin sayenizdee. Çok teşekkür ediyorum hepinize :*:*

Bu arada bölümde farklı bir şey denedim. Küçük bir bölümü Rüzgar'ın ağzından yazdım :D Beğenirsiniz inşallah. 

Keyifli okumalar... :)



Oktay'dı bu, artık yüzde yüz emindim. Bulunduğumuz binanın dışında, binamızı izliyordu. Benim burada olduğumu biliyordu. Peki ben yüzleşmeye hazır mıydım? Hazır değilsem de fark eder miydi? Ben dalmışken düşüncelerimi bölen Rüzgar'ın sesi oldu.

"Şuna bir baksanız iyi olur." Görümden sonra Rüzgar, binanın çevresindeki kamera görüntülerini bilgisayara aktarmıştı. Şimdi Kübra, Kaçık ve ben, Rüzgar'ın gömülerek baktığı bilgisayarın yanına gelmiştik.

"Görün yine haklı çıktı Esin. O burada." dedi. Rüzgar'ın parmağıyla gösterdiği yeri takip ederek onu buldum. Binanın dışın, çitlerin dışından –tam da gördüğüm gibi- bulunduğumuz binaya bakıyordu.
Öylece neye bakıyordu? Onun burada olduğu bildiğimizi bilmiyor olabilirdi. Yüzleşmek için iyi bir vakit olabilirdi. Ama ben hazır mıydım? Hazır olup olmamam fark eder miydi zaten? Bundan iyi zaman bulamazdım.
Yavaşça Kübra'yla Rüzgar'ın arasından süzülüp kapıya yöneldim. Gittiğimi gören Rüzgar peşimden,

"Nereye gidiyorsun?" dedi. Fakat ben çoktan kapıdan çıkıp merdivenlerden inmeye başladığım için sorusu havada asılı kaldı. Cevap vermemem onları endişelendirmiş olmalı ki peşimden ayak sesleri geliyordu.
Yatakhaneye inip, silahlarımı alacaktım. Çok kısa sürede yatakhaneye girip, buraya ilk gelişimizden bu yana yatağımın kenarında duran silah çantamın yanına diz çöktüm.
Peşimden odaya doluşan ayak seslerini aldırış etmemeye çalışarak, 2 Glockuma da gıcır gıcır mermilerimi yerleştirdim. Arkamdan Rüzgar,

"Ne yaptığını zannediyorsun, Esin?" dedi. Aldırış etmeden yeniden ayağa kalkıp yanımdan geçmeye kalktım. Kolumu, neredeyse morartacak şekilde tutup, yüzüme doğru konuştu.

"Oraya gitmene izin veremem, Esin. Sinirinden ne yaptığını bilmiyorsun." dedi. Tamam sinirliyim, ama ne yaptığımı gayet biliyor bir haldeydim.

"Dinle, onun buraya geldiğini bildiğimizi bilmiyor olabilir. Bundan daha iyi bir şans olamaz."

"Birincisi ne dediğini tam anlamadım, ikincisi, oraya gidip ne yapacaksın?" derken Kübra girdi araya,

"Onu öldürecek misin?" dedi korkuyla.

 Bunu bana soran gerçekten o muydu? Bize yaptığı onca şeyden sonra?

"Hayır, tekrar bize zarar verememesini sağlayacağım." deyip yeniden Rüzgar'ın elinden kurtulmaya çalıştım. Deli gibi tutuyordu. İstesem kurtulacağımı biliyordum ama kolunu kırabilirdim.

"Saçmalama ve silahları bana ver Esin." diye üsteledi, ben onun elinden kurtulma yöntemleri düşünürken.

"Tamam, kolumu bırak." deyince 'Yok ya.' bakışı attı.

"Söz, silahları boşaltacağım." diye üsteleyince suratı biraz olsun yumuşadı. Kolumu bırakıp arkaya doğru geriledi. 2 elini önüme uzatıp,

"Şarjörler." dedi. Silahın tekini çıkardım, şarjör kilidine basıp eline düşmesini sağladım. Onu cebine koyunca elini tekrar uzatıp,

"Öbürünü de." dedi. Bu seferki benim istediğim şekilde olacaktı. Bıkkınlıkla diğerini de belimden çıkarttım. Diğeri gibi silahı, elinin üstüne tuttum.  Ve kilide bastım...
Her şey çok kısa sürede, saniyeler içinde olmuştu. Şarjör kilidine bastığım anda silahı sola yatırıp, şarjörün boşluğa düşmesini sağladım. Rüzgar, şarjörün yere düştüğünü daha yeni anlamışken, ben eğilip, şarjör daha yere düşmeden geri yakalamıştım. Bu kadar hızlı olmayı beklemiyordum. Rüzgar, ne yaptığımı anladığın da elinden sıyrılıp kapıya yöneldim. Eli ensemi teğet geçmişti.
Merdivenleri , üçer beşer inerken, arkamdan geldiklerini duyabiliyordum. Ama onlardan daha hızlıydım ben. Merdivenleri düşmemeye çalışarak indikten sonra, çıkış kapısına gelmiştim sonunda.

Demir kapıyı kırarcasına açıp, -hatta belki de kırılmıştı- duvara çarptırarak gürültülü bir çıkış yapmıştım.
Oktay'ı gördüğüm yere doğru hızlı adımlarla giderken silahımı sol elimde, sıkı sıkı tutuyordum. Diğerleri bana yetişmişti ama artık umurumda değildi. Şimdi olan olacaktı. Çok yaklaşmıştım...
Kamerada Oktay'ı gördüğümüz yere gelmiştim. Kalbim ağzımdan çıkarcasına atıyordu. Fıldır fıldır dönen gözlerimle etrafı taradım. Yoktu... Gitmişti... Kaçırmıştım.
Silahım elimde, etrafı ararken omzumda bir el hissetmiştim. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi bilmem ama, zaten göğüs kafesimi kırıp çıkacakmış gibi atan kalbim, daha hızlı atmaya başladı.

Arkamı dönüp omzumdaki elin sahibine baktım. Rüzgar'dı, son derce endişeli bakışları beynimi delip geçiyordu.

"İyi misin?" diye sorunca dalga geçtiğini sandım ama sonradan suratının yeterince ciddi olduğunu gördüm. Elini omzumdan ittirip geriledim.

"Hayır değilim. Gitmiş, Rüzgar. Bundan sonra gerçekleşecek olan kötü olayların olmasına mühür bastın." dedim ve işaret parmağımı göğsüne bastırdım. Dışarıda olduğumuz için bağıramıyordum fakat sesim yine de yüksek çıkıyordu.

"Ben mi bastım bu mührü? Ciddi misin? Burada onunla karşılaştığında ne olacak sanıyordun? Senden özür dileyip, her şeyin tatlıya bağlanmasını mı isteyecekti? Hayır, sana zarar verecekti ve ben buna izin mi verecektim?" dedi. Sabrımı taşırmıştı, az kalmıştı kalbimde duracaktı şimdi.

"Böyle bir şey beklemiyordum Rüzgar! Sadece bu işi bitirmek istedim. İstediğim sadece ama sadece ondan kurtulabilmekti. Başka bir şey dilemiyorum ben art ok, dileyemiyorum. Burada olduğumuzu biliyor ve sence çekip gidecek mi? Peşimizi bırakacak mı? Bari bu iş bitsin istedim artık, Rüzgar, çünkü ben artık... dayanamıyorum. Korkmak istemiyorum! Artık daha fazla şeyi kaybetmeyi kaldıramam ben!"
Birden ne olmuştu şimdi? Kalbimin deli gibi atması ve başımın deli gibi dönmesi işleri hiç de iyiye götürmüyordu. Öfke kontrolü sorunum vardı bu da Rüzgar'ın beni tutmasını engelliyordu. Rüzgar sakinleşmiş, beni de sakinleştirmek için çabalarken bende onu geri ittiriyordum. Yer şimdi daha hızlı sallanıyordu ve ben burnum ve dudağım arasında yabancı bir ıslaklık hissediyordum. Ağlamadığıma emindim. Rüzgar'ı ittirmeyi bırakıp elimi burnuma götürüp geri çektim. Tir tir titreyen elime, kıpkırmızı kan bulaşmıştı. Nefes almam güçleşiyor, gözlerim kararıyordu. Sakinleşmememin nedenini şimdi anlıyordum.

"Panik atak geçiriyor, astımla beraber." Kübra korkuyla dolu çığlığa benzer bir ses tonuyla bana yaklaşmıştı. Şuan elinden bir şey gelemezdi ki onun. Ben bile kendimin nefes almasına yardım edemiyordum. Nefes alamıyordum.
Rüzgar'a direnen ellerim yorulmuştu. Zorla nefes almaya çalışmıyordum artık. İşe yaramayacağını biliyordum çünkü.  Nefesim kesik ve artık çırpınamazken yerde ve birinin kucağında buldum kendimi. Kulağıma seslenip duruyordu,

"Nefes al Esin! İyisin, bir şey olmayacak. Biz buradayız. Hiç bir şeyi kaybetmeyeceksin. Ama bizimde seni kaybetmemize izin verme."  Rüzgar'ın sesi kulağımın dibinde neredeyse ağlamaklı geliyordu. Öte yandan da zaten hıçkırıklara boğulmuş Kübra'nın sesi geliyordu. Nefes alamıyordum ve şuan pes etmiş durumdayım.
Kübra' yı yalnız bırakamazsın Esin, bencilleşme ve kendine gel. Rüzgar ve Kaçığın da sana ihtiyacı var. Onlara yardım etmeye söz verdin.
İç sesim de beni kurtarmaya çalışıyordu. Gözlerimi sımsıkı kapatarak, ellerimi tırnaklarımın, avucumun içini kesene kadar sıktım. Acı insanı güçlendirir derlerdi sonuçta. Avucumdan bilekleri tanıdık sıcak sıvı akarken, yeniden nefes alma çabalarım başarılı sonuçlanmıştı. Dışarıda, temiz havayı ciğerlerime çekebilmenin bize verilen en büyük nimet olduğunu fark ettim. Kalbimin dışarı çıkma çabası ise başarısız olmuştu. Kalbim normale dönerken, nefes alışım da iyileşiyordu. Ama aynı zamanda göz kapaklarım ağırlaşıyor, uyku bastırıyordu...


RÜZGAR'DAN

   Yeniden nefes almaya başladığında, yüzünden çekilen kan geri gelmeye başlamıştı. Yine de açık tenli olması, yüzünü pekte canlı göstermiyordu. Yüzünde en canlı rengin olduğu yer gözleriydi, fakat şimdi uyuyor olması, bizi o güzel renkten mahrum bırakıyordu.
"Bir şeyi yok, merak etme Kübra. Onu az buçuk tanıdıysam, birkaç saat içinde ayaklanır, iğneleyici laflarını sokmaya başlar bir tarafımıza."
Kenan abi Kübra' yı rahatlatmaya çalışırken, diğer yandan sesinin güçlü çıkmasını çabalıyordu. Bunu fark edecek kadar tanımıştım artık onu. Sesini dizginlemezse, sesindeki endişe açığa çıkacaktı çünkü, oda felaket korkmuş durumdaydı.

"Uyanırsa, haber verirsin bize."

"Tamam, teşekkürler ka... Kenan abi."

Kenan abi, Esin'in yanından kalkıp, bana odadan çıkmamızı işret etmişti. Son bir kez Esin'e göz atıp, abimin peşinden odadan çıktım.

***
Aradan yaklaşık bir buçuk saat geçmesine rağmen düşünmeden edemiyordum. Esin' in bu Oktay denen çocuğa bu denli korku ve nefret duyduğunu anlayamıyordum. Ne yapmıştı Oktay bu kıza? Nasıl bir şey, bu denli nefret izi bırakır bir insanda? Düşüncelerimin ardından konuşan Kenan abinin ne dediğini kavramam zaman aldı.

"Çok sessizsin Rüzgar."

"Nasıl olayım?" diye yanıtladım sorusunu, sıradan bir şey söyler gibi. Esin kollarımda nefessizken, gözlerim dolduğunu hatırlıyordum. Çok, ama gerçekten çok korkmuştum. O an, Esin' i durdurduğum için kriz geçirmişti, buna ben sebep olmuştum ve eğer ona bir şey olsaydı bu da benim suçum olacaktı. Sonra nasıl affedecektim ben kendimi?

"İyileşecek Rüzgar, onun kadar dayanıklı bir kız daha görmedim ben." Bunu bana söylerken, aynı zamanda da kendine söylüyormuş gibiydi. Ama haklıydı, Esin güçlüydü.
"Güçlü." diye tekrar ettim.

Sonra hafiften gülerek "Güçlü ve asabi." dedim.
Kenan abinin pek hoşuna gitmemişti.

"Annen tarafından terkedildikten sonra bir yangında babanın da gözlerinin önünde ölüşünü görseydin, sende böyle olurdun." dedi.
Birden çok kötü hissetmiştim. Yaşadıklarının anlatımı bile kolay değildi.

"Üstelik bu sadece başlangıcı. Yetimhane köşelerinde sürünmesi ve orada zorbalıklara uğraması, oraya alıştım derken devdeney odalarına sürüklenişi ve çeşitli uğraş malzemesi olması onu hayattan soğutmuşa benziyor. Üstelik deneylerin onda işe yaraması, bir taraftan mutant olması ve kendinden nefret etmeside cabası. İnan bana onun yaşadıklarını yaşasaydım, onun gibi olabilmem bir mucize olurdu." dedi. Cümlesini bitirir bitirmez içimde bir öfke patlaması oluşmuştu. Ona zarar verenlere karşı nefretim daha da artmıştı.

Kaçık  benimle konuşurken, aynı zamanda önünde duran bilgisayarla bir şeyler yapıyordu. Yüzünü tam göremesem de sesindeki acıyı duyabiliyordum.

"Yaşadıkları çok acımasızcaydı ve Rüzgar, o daha 16 yaşında." dedi ve bilgisayarla oynamayı bırakıp, sandalyesiyle beraber bana döndü. Tam o sırada arkasındaki kapıdan birileri girdi.
Kübra önden Esin arkasından odaya giriyorlardı. Esin'i görünce hemen ayağa kalktım. Yüzü eskisi gibi solgun görünmüyordu bu da iyi olduğunu gösteriyordu. Fakat gözlerindeki eski parlaklık sönmüştü ve ben şuan o parlaklığı geri istediğimi fark etmiştim.

"Dedikodumu mu yapıyordunuz? Gıybet günahtır. Ama söylemeden geçemeyeceğim, ben 17 yaşındayım." dedi ve her zaman oturduğu duvarın dibine yavaşça oturdu. Otururken sargıda olan ellerinin yere tutunmasıyla hafif yüzünü buruşturmuştu. Sesini normal çıkarmaya çalışmıştı fakat çok derinlerde, ne kadar bitkin olduğu anlaşılıyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" diye soran Kenan abi oldu ilk. Soru üzerine Esin omuz silkip cevap verdi.

"Olağanüstü normal."

ESİN

Verdiğim cevabın saçmalığından mı bilmem, Kaçık kafasını hızlıca aşağı yukarı salladı.
"Bizi bayağı korkuttun." dedi. Biraz bekledikten sonra,

"Şuan korkmanız gereken ben değilim." dedim ve Rüzgar'a baktım. Güçlü çıkartmak istediğim sesim, soğuk çıkmıştı. Buda Rüzgar'ı bir hayli üzmüşe benziyordu. Daha fazla dayanamayıp,

"Özür dilerim, Esin. Eğer böyle olacağını..." derken sözünü yarıda kestim.

"Sorun değil Rüzgar, belki de haklısındır." deyip şaşırmasına neden oldum.
"Olanlar benim aptallığım. En başından beri." dedim. Rüzgar' dan Kübra' ya dönünce, yüzünde ne demek istediğimi anladığına dair bir ifade gördüm. Sinirli bir ses tonuyla,
"Yapma Esin... Bunu kendine yapma. Senin yaptığın tek şey Oktay' ın zulümlerine bir son vermek istemendi. Ben burada bir aptallık görmüyorum." dedi. İstemsizce kafamı iki yana sallayıp,

"Peki bize getirdiği sonuç, neden acı dolu oldu Kübra?" dediğimde anılarla yüzü büzüşür gibi oldu.
Önüme geri döndüğümde Kaçık ve Rüzgar' ın şaşkın bakışlarıyla karşılaştım. Oktay' ın bize tam olarak neler çektirdiğini bilmiyordu. Derin bir nefes alıp,
"Oktay,  dünyada gördüğünüz en acımasız insan olabilir. Sadist bir psikopat. Onun tarafından, suçsuz olduğum halde ceza yedim, rezil edildim, yumruk yedim, zehirlendim, duman dolu bir odada hapsedildim." dedim ve nefes almak için tekrar durdum. O sırada Rüzgar araya girdi. irkmiş bir şekilde kaşları çatılmış durumdaydı,

"Bu korkunç" dedi. Ama ben en korkuncunu daha söylememiştim. Her hatırladığımda öksürüklere boğulacakmış gibi hissettiğim anım geldi hatırıma.

"Bu çocuk... Benim uyuduğum yatağı ateşe verdi. Ben de içindeyken." dediğimde zaten çatık olan kaşları iyice çatıldı. Benimse şimdi kaşlarımın çatılmasının nedeni, ardından olanlardı.

"Kanserimi ve astımımı kronikleştiren bu olmuştu zaten." dediğimde Kaçık kafasını salladı. Rüzgar ise daha çok şaşırdı, ve
"Kanser mi?" dedi. Bende onun şaşırmasına şaşırmıştım.
"Ne? Kanser olduğumu bilmiyor muydun? Şey evet, kronik kanserdim ve iyileşemeyecektim. Ama ne kadar şanslıyım ki deneylere tabi tutuldum. Gerçi kanser olmam deneylerde kullanılan deneklerde ön sırada olmama yol açmıştı ama neyse, konumuz bu değil." dedim alayla.

"Zaten kanserim geçse de astımdan kurtulamamışım gibi görünüyor." dediğimde Kaçığın kaşları havaya kalktı.

"Kurtuldun Esin. Artık ne kansersin nede astımın var." dedi ardından. Ne demekti şimdi bu? Sabahki olanlar uydurma mıydı?

"O zaman nas..." derken araya Rüzgar girdi.

"Nasıl astım krizine girdi?" dedi. O da meraklanmıştı.

"Öğrenilmiş çaresizlik diye bir şey duymuş muydunuz?" dedi Kaçık merakla onu dinleyen bize.

"Bilmek istememe dair bir his var içimde."

"İnsanın kendisine olan kaybettiği inancı." diye araya girdi Kübra. Düşünceli bir hali vardı.

"Öylede denebilir. Eskiden geçirdiğin astımdan dolayı hep çaresiz oluğunu düşünüyordun. Tamam o zamanlar gerçekten kurtulamayacaktın ama artık o günler geçti Esin, astımını vücudun tamamen atlattı, ama sen atlatamadın. Böyle bir hastalık kazandın ama kaybedemiyorsun. Tamamen psikolojik bir şey.  Bunu atlatman lazım. Buna biz müdahale edemeyiz. Astımının geçtiğine kendini inandırmalısın. Tek yapman gereken bu." diyerek sözlerini bitirdi. Şaşkınlıkla havaya kalkan kaşlarımı yeni farketmiştim.

"Olur, ben şaaparım. Neydi, kendimi inandırırım." dedim. Sonra kafamı duvara yaslayıp öylece durdum.

"Evet, işte Esin'in kendine gelişinin kanıtı. Saçmalamaya başlaması." dedi Kaçık ve ellerini birbirine vurdu. İnanamayarak kafamı kaldırıp ona baktım.
Üçü birden sırıtıyordu. Omuz silkip,

"Ne dersen de." dedim.
Kısa bir sessizliğin ardından gelen 3 kez 'Dıt' sesine bir anlam veremedim.
Tekrar kafamı kaldırıp baktığımda Rüzgar'la Kaçığın birbirine endişeli bakışlar attığını gördüm.

"Neydi o?" diye sorduğunda Kübra, Rüzgar ayağa kalkıp bilgisayarlardan birine koşarcasına gitti.

"Ankara Araştırma ve İnceleme Merkezinden yeni bir haber var dedi. Bende hemen ayağa zıpladım. Kaçık,

"Büyük ekrana ver." deyince Rüzgar bir kaç tuşa basıp bilgisayarda  gösterilen yazıların duvardaki büyük ekranda yayınlanmasını sağladı. Merakla yaklaşıp, okumaya başladım:


   'AİM' nin yaptığı 3. Bulgu,
   Kesin Bulunan;
   İDGM' de olan büyük patlama sayesinde sadece hastanede 300 küsur kayıp. 

  Patlamanın çıkış sebebi: Kimyasal madde karışımı.                                                                         Patlamanın nedeninin kesin sonucu: SABOTAJ                                                                                 Gerçekleştiren: İÇERİDEN BİRİ - Bilinmiyor

Beynimde yankılanan sadece o iki sözcük oldu,
İçeriden Biri, SABOTAJ...



Hayırlı olsuun Simurglarım, patlamanın normal bir kazayla olmadığını da öğrendik. Tahminlerinizi bekliyorum. Bu arada 'Oktay neredeğğ' diyenleri duyuyor gibiyim. Cevabım şu Azcık daha sabredinn' :D :D Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. :) :* 







Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

22K 4.2K 33
Wattys2019 Korku/Paranormal Kazananı Acıgöl'de yaşayan karanlık güçler, yıllardır köydeki insanların korkulu rüyası olmuştur. Gölün altında yaşayan C...
774 379 3
Yıllar önce işleninen bir suçu üstlenen babasını, kurtarmak için her yolu denemiş fakat önüne hep engeller çıkmış. Babasını elinden alan adamın, iş...
1.1M 56.6K 68
--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bi...
1.3M 122K 150
New York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah do...