ADI AŞK...

By akcino

724K 40K 2.6K

ADI AŞK... "Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar, her bahar diğer çiçekler gibi... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-60-
-61-
-62-
-63-
-64-
-65-
-66-
-67-
-68-
-69-
-70-
-71-
-72-
-73-
-74-
-75-
-76-
-77-
-78-
-80-

-79-

8.6K 510 18
By akcino

2 ay sonra...

İstanbul'a döneli koskoca iki ay olmuştu işte. Bugün doğuma gidecekti Nazlı. O kadar ağırlaşmıştı ki artık oturup kalkarken bile sıkıntı çeker olmuştu. İki gündür Kuzey'de Moskova'da olunca sabahları yataktan kalkmak daha da zorluyordu.

Kuzey öğleden sonra gelecek, hastaneye de öyle gideceklerdi. Çok önceden kararlaştırmışlardı. Rusya' da Nazlı ile ilgilenen doktoru da beraberinde getiriyordu. Aslında son günlerinde karısını bırakmak istememiş ama kendisi gitmeden halledilemeyen bir sorun için yapacak başka da çaresi kalmamıştı.

Yataktan usulca kalkan Nazlı her sabah yaptığı gibi yine eskiden oturma ve çalışma odası olarak kullanılan, şimdi ise bebeklerin odasına çevrilen kısma geçmişti. Oğulları için mavilerle süslü beşiğin karşısına hala cinsiyetini öğrenemedikleri bebekleri için nil yeşili bir beşik hazırlatmışlardı. Madem kendisini göstermemek için bu kadar inat etmişti bebekleri, o zaman onlarda onun bu nazına uygun davranacaklardı.

Elini yine karnının üzerinde gezdirdi. Ne kadar büyüktü böyle... Kendi bile gülüyordu haline. Sık sık "Herhalde hiçbir zaman eski halime dönemeyeceğim" diye hayıflansa da içindeki çifte kıpırtı her geçen gün daha da heyecanlandırıyor, aldığı kiloları umursamaz oluyordu. Son günlerde ayakta kısacık kalmalar bile yoruyordu. Usulca ileriki günlerde lazım olacağı düşünülerek odaya konulan kanepeye oturmuştu. Tüllerdeki ayıcıklar, halılardaki balıklar, tavana yapıştırılmış yıldızlar ile öyle güzel gözüküyordu ki bu oda... Ne yazık ki bir müddet bebeklerini getiremeyecekti buraya. Doktoru bebekleri tehlikeye atmamak için yedi aylıkken alınmasına karar vermiş, kuvözde kalmaları gerektiğini de anlatmıştı. Tek duası sağlıklı olmalarıydı. Odalarına birkaç gün sonra da getirse olurdu yavrularını.

Tüm bu düşüncelerle yoğrulurken, Şimal'in sesi ile kapıya çevirdi bakışlarını;

Şimal: Sen yine mi buradasın?

Nazlı: Öyle sabırsızlanıyorum ki korkarım akşama kadar bekleyemeyeceğim.

Şimal: Ay daha neler, abim gelmeden doğuma gireceksin yani...

Nazlı: Oda beni bırakıp gitmeseydi, diye dudaklarını büktü küçük çocuklar gibi.

Şimal: Ne kadar zor gittiğini çok iyi biliyorsun, derken kanepenin yanına, yere oturdu.

Nazlı: Biliyorum, derken yanına oturup gözlerine yükleyemediği bir gülücükle kendisine bakan arkadaşının gözlerine kilitlendi; Yeniden ne zaman kıpır kıpır bakacak gözlerin...

Şimal: Nazlı...

Nazlı: İki aydır Nazlı deyip kapatıyorsun ağzımı. Abin geliyor, annen geliyor kaçıyorsun elimden. Ben bu halde olunca beşik almaya, zıbın almaya diye koşturmaktan helak oldun. Nurefşan anne beybabamla kahve içiyordur, abinde yok, daha da elimden kurtulamazsın Şimal.

Şimal: Off, diyerek arkadaşının dizlerine başını yasladı. Ağlamaktan ve düşünmekten yorgundu artık, sadece dinlenmek istiyordu burada. Yeğenleri kadar masum olmak istiyordu. Saçlarında arkadaşının elini hissettiğinde yana çevirdi bakışlarını.

Nazlı: Aradı mı bu sabahta Bora?

Şimal: Her sabah, her gece aradığı gibi...

Nazlı: Bu seni rahatsız mı ediyor?

Şimal: Yoo... Şaşırıyorum sadece, hala bu kadar sabırlı olduğu için. Aylardır hiç bıkmadan her sabah arayıp "Günaydın prensesim, bugün nasılsın?" diye sordu. Her gece " İyi geceler, melekler seninle olsun prenses" diyerek bitirdi günü.

Nazlı: Seviyor... Emek veriyor... Sevgi emek ister Şimal...

Şimal: İyi ya ben hiç emek vermedim bu ilişkiye. Ne zaman zoru gördüm kaçtım. Her şeyi yakıp yıkmaktan başka ne işe yaradım ki söylesene. Ben onu üzdüm sadece, yordum... Bak, okulu bitti, bir firmada işe başladı. Artık hayatını düzene sokması, beni unutması lazım, anlamıyor musun?

Nazlı: Saçmalıyorsun... O hayata seninle adım atmak istiyor. Söylesene sen istemiyor musun?

Şimal: ...

Nazlı: Bal gibi de istiyorsun, ondan susuyorsun...

Şimal: Bilmiyorum, diye içini çekerken, birden başını kaldırdı, gözlerinden akan yaşları kurulayıp gülümsedi; Boş ver sen beni... Bak akşam olunca Cihan'ı görebileceğiz sonunda. Diğerine Kağan mı diyeyim Hilal mi bilemiyorum?

Nazlı: İnşallah Hilal koyabilirim. Çok istiyorum diğerinin kız olmasını.

Şimal: Neden? Benim gibi, iki abisi olan bir kız olur belki, diyerek göz kırptı.

Nazlı: Tabi canım kuluçka makinesiyim ben zaten, hemen doğururum bir tane daha, dediğinde gülmeye başlamışlardı. Biraz sonra soluklandıklarında; Çiçek ne yapıyor acaba?

Şimal: Ne yapsın senden haber bekliyordur.

Nazlı: Sorma ya, öyle üzülüyorum ki... Benim halim böyle olunca düğünleri kaldı. İnat ettiler buraya gelmediler. Şart mıydı düğünün Artvin'de olması sanki? İstanbul'da yapardık düğünü, sonra giderlerdi.

Şimal: Bekir amcam kırda düğün yapacakmış onlara. Daha da dönmez abim. Hem abim ne kadar değişti, sende farkında mısın?

Nazlı: Nasıl fark etmem. Sesine bile bir ayrı neşe geldi.

Şimal: Aslında abim o cadıyla değişmişti, Çiçek'le birlikte eski Şahin oldu.

Nazlı: İnşallah çok mutlu olurlar. Ve... İnşallah sende artık aklını başına toplarsın ve çok mutlu olursun, dediğinde Şimal içinden dediği "Amin" sözcüğünü dilinden dökemedi.

***

Öğleden sonra Kuzey yanında doktor, direk hastaneye gelmişti. Nazlı tüm aileyle birlikte hastaneye gelmiş, kendisi için hazırlanan odada kocasını beklemişti. Kocası geldiğinde odadaki kalabalıktan çekinmiş ama uzun uzun gözlerinin içine bakmıştı yattığı yerden. Herkes öyle heyecanlıydı ki, kimsenin içi içine sığmıyordu. Şahin bile sürekli telefon ediyor, bilgi alıyordu. Melike hanım oturduğu yerde sürekli dualar ediyor,kızı için telaşlanıyordu. Nurefşan hanım ise onu teskin etmeye, heyecanını dindirmeye çalışıyordu.

Bir süre sonra sedyeyle almaya geldiler Nazlı'yı. Kuzey Nazlı'nın elini tuttu, "Doğumhanenin kapısına kadar bırakmayacağım elini" dedi, gözlerini gözlerinden ayırmadan.

Nazlı: Kesin kararlısın değil mi, girmeyeceksin benimle doğuma?

Kuzey: Bebeklerimi görmek için dahi seni o masada görmeye dayanamam Nazlım. Ben eski Türk filmleri misali, tam şu kapının önünde bekleyeceğim seni ve bebeklerimizi.

Nazlı: Peki... Seni çok seviyorum unutma olur mu? Hakkını da helal et...

Kuzey: Saçmalıyorsun yine küçük kedi.

Nazlı: Saçmalamıyorum. Hem küçük kedi artık kocaman oldu.

Kuzey: Sen hep benim küçük kedim olacaksın.

Nazlı: Gözüm arkada değil, içim rahat gidiyorum. Birde... Birde seni çok ama çok seviyorum, dediğinde odada sevinçle karışık bir hüzün oluverdi.

Hamza: Melike hanımı üzüyorsunuz birbirinize sevgi sözleri mırıldanacağım derken eşek sıpaları. Kusura bakma Adnan Bey...

Adnan: Ne kusuru, ben söyleyecektim, siz benden önce davrandınız, dedi yüzüne içindeki korkuyu yansıtmamaya çalışarak.

Hamza: Kuzey, öp karını, yolla hemşire hanım kızımızla. Nazlı, kızım, seni ve bebeklerimizi bekliyoruz. Tez git, tez gelin hep birlikte hayırlısıyla...

***

Bir saat kadar geçmişti ki Kuzey kapıyı açıp heyecanla "Hilal geldi!" dedi bir çırpıda. Söz dinlememiş, doğumhanenin kapısında beklemişti gelecek haberi.

Nurefşan: Günlerdir kendini göstermeyişinden belliydi. Annesi gibi nazlı bir kız mı olacak dersin Melike Hanım?

Melike: Herhalde Nurefşan Hanım derken artık gözyaşlarını tutamıyordu. Herkesten farklıydı onun yürek çırpıntısı çünkü... O anaydı, yavrusunu yollamıştı oraya ve sağlıklı bir haberini bekliyordu; Kuzey, Nazlı iyi değil mi evladım?

Kuzey: Kusura bakmayın anne, heyecanımdan esas söyleyeceklerimi unuttum. Nazlı çok iyi, az sonra getirecekler. Cihan'ın durumu daha iyi, kilosu yerinde, fazla kuvözde durdurmayacaklar. Kızımız azıcık küçük ama onunda sağlığı iyi... Sadece biraz kilo almasını bekleyecekler kuvözde.

Melike: Ohhh! Çok şükür Allah'ım, Adnan duydun değil mi?

Adnan: Duydum Melike, hepimize hayırlı olsun.

Hamza: Çok şükür... Kuzey, kardeşini ara, haber ver, deli oldu meraktan.

Kuzey: Doğumhanenin kapısından buraya gelene kadar o işi çoktan bitirdim beybaba, dediğinde herkes gülerken ağlamayı bir arada yaşıyordu.

***

Saatler sonra herkesi eve zorla yollamıştı Kuzey. O esip gürleyen, fazla konuşmayan, gülerken düşünen adam yerini bambaşka birine bırakmıştı bugün... Nazlı için bir sürü papatya almış, hemşireler izin vermeyince, "O zaman sizin odanızda dursun" demişti.

Nazlı odasına gelmiş uyuyordu. İçi içe geçen iki odadan oluşan bu odada Şimal ile Kuzey birlikte bekleyeceklerdi Nazlı'yı. Şimal abisinin ısrarı üzerine yan odaya yatmaya gitmişti. Kuzey birkaç gecedir hiç uyumamıştı neredeyse. Hem Moskova'da işleri toparlamak, hem de doğuma yetişebilmek için germişti kendisini. Birde, kimseye diyemeden korkmuştu. Evet... Çok korkmuştu hem de... Karısına bir şey olmasından korkmuştu. Çok gençti, erken evlilik sırtına farklı sorumluluklar yüklemişti Nazlı'nın. Birde anemi problemi iyice zorlaştırmıştı yaşadıkları günleri. Şükür ki her şey bitmişti. Şimdi bebekleri kuvözde, anneleri ise yanı başında melekler gibi uyuyordu.

Melike Hanım kızını bırakmayı hiç istememişti başta. Ama Adnan'ın bugünkü gerginlikten nasıl etkilendiğini görünce onu evde yalnız bırakmamak için fazla da ısrar etmedi. Hamza beyin ısrarıyla hep birlikte Akadlıoğullarının evine gittiler. Gördükleri güzelliklerin üzerine keyifle orta şekerli bir kahve içmek istemişlerdi. Hem de artık en iyi arkadaşı olan Adnan Bey ile düğünü sebep bilip Artvin'e yapacakları yolculuğun ayrıntılarını konuşmak istiyordu. Hepsi için güzel bir tatil olacaktı bu kuşkusuz.

Kuzey kardeşinin yanına gidip üzerine ince bir pike örttü. Şimal hemen hareketlendi,

Şimal: Nazlı nasıl?

Kuzey: Uyuyor, merak etme. Bebeklere de bakıp geldim. Herkes iyi...

Şimal: Sen uyu, ben beklerim. Daha da uyuyamam zaten, diyerek oturdu. Geceleri uyumakta zorluk çekiyordu o günlerden sonra. Doktora gidiyor, ilaç kullanıyor ama yine de uykularını düzenli hale getiremiyordu. Doktoru kafasında çözmesi gerekenleri bitirmediği sürece ne uykusunun ne de hayatının ilaçla düzelmeyeceğini, her şeyin kendi beyninde bittiğini defalarca kez anlatmıştı. Abisi çok fazla bu konuyu konuşmak istemese de ilk kez bu denli yalnız kalmalarını fırsat bilip,

Kuzey: Şimal, artık toparla kendini, dedi.

Şimal: İyiyim ben abi...

Kuzey: Çık artık kabuğundan. Bak Şahin bile hayata döndü. Tamam, yaşadıkların çok kötüydü. Ama bu kendini, bizleri, en önemlisi de Bora'yı cezalandırmanı gerekmez. Unut olanları... Mesela yeniden çalışmaya başla.

Şimal: Şu an değil, kendimi hazır hissetmiyorum. Başıma ne geldiyse iş hayatıyla birlikte geldi zaten.

Kuzey: Kendi şirketimizde, bizlerle birlikte çalışmalısın. Hem Bora...

Şimal: Ne olmuş Bora'ya, derken merakı sesine yansımıştı.

Kuzey: Madem onun için bu kadar korkuyorsun, niçin onu bu kadar üzüyorsun?

Şimal: Onu mutlu edememekten korkuyorum abi, derken sesi titredi. Abisi ellerini tuttu. Kardeşinin korkularını yenememesine, mutlu olamamasına çok üzülüyordu. Bora iyi bir çocuktu ve kardeşini mutlu edebilirdi. Ne var ki kardeşi kendisini buna hazır hissetmedikçe hiç bir şey yapamazdı. Konuyu dağıtmak için ellerini bıraktı, yanağını okşadı şefkatle,

Kuzey: Bir şeyler getireyim mi sana kantinden?

Şimal: Yok, ben kendim inip içerim bir kahve. Gelirken sana da getirmemi ister misin?

Kuzey: Yok istemem. İçmem ben o kahvelerden, çaylardan plastiklerin içinde, diyerek elini omzuna koydu kardeşinin. Sonra içeri doğru yürüyerek devam etti sözlerine; Sen gelene kadar biraz daha uyuyuşunu izleyeyim karımın. Sonra arkadaşın sana emanet...

***

Şimal çıktıktan sonra önce camdan dışarıya yıldızlara baktı. Öyle farklı hissediyordu ki şu an kendisini. Babası kardeşlerini ya da holdingi emanet ettiği zamanki gibi değildi hissettikleri. Farklı bir sorumluluktu bu... Dünyayı karşısına alabilirdi onları korumak için ve hiç yorulmadan çalışabilirdi onlara her şeyin en iyisini sunabilmek için.

Camdan bakışlarını yatağa doğru çevirip gülümsedi. Yanına doğru yürüdü karısının, uzandı, elini tutup, yanağını öptü. Yine terlemişti... Annesi normal dese de bu halinden rahatsız oluyordu. Usulca seslendi,

Kuzey: Nazlım...

Nazlı: Efendim...

Kuzey: Çok terledin, üzerini değiştirmene yardımcı olmamı ister misin?

Nazlı: Saçlarımdan terliyorum, üzerim iyi. Onları bir örseydim. Çantamda tokalarım vardı, filenin içinde çok rahatsız oluyorum. Verir misin?

Kuzey: Hemen sultanım, emriniz olur, diyerek, kalktı, çantasından tokasını alıp geldi. Henüz oturamıyordu Nazlı. Sabaha kadar yatmasını istemişti doktor. Nazlı'nın ardından saçlarını ördü Kuzey. Öyle acemiydi ki bu işi yaparken kendi haline gülüp; Hilal hanımın saçlarını sakın bana ördürme, diyerek gülmeye başladı.

Nazlı: Ben kimselere bırakmam kızımın saçlarını.

Kuzey: Bırakma zaten... Çocuklarım seninle birlikte büyüsün istiyorum.

Nazlı: Bir alabilsem kucağıma, derken sesi düşmüştü.

Kuzey: Az kaldı Nazlım, biraz daha sabır, derken karısının henüz bebekleri göremediğini düşünüp üzüldü. Sonra onu neşelendirmek için sesine biraz daha coşku katarak; Evet, fıstık gibi ördüm vallaha. Yine de oğlumla berbere gitmeyi tercih ederim, diyerek göz kırpıp, yanağından öptü.

Nazlı: Ay ne rahatladım. Neden daha önce yapmadık bunu. Narkozun etkisinden düşünemedim tabi... Birde annem sağ olsun heyecanından ne yapacağımı da şaşırttı. Canım ya ne kadar korktu. Ama şimdi anlıyorum onu biliyor musun? Yüreğim burada değil, içeride, kuvözün olduğu odada, ikiye bölünmüş olarak duruyor.

Kuzey: Yani bana kalmadı bir şey öyle mi Nazlı Akadlıoğlu?

Nazlı: Çok ayıp Kuzey Akadlıoğlu, çocuklarınızı mı kıskandınız yani?

Kuzey: Kıskanmak demeyelim buna, hasret ve özlem diyelim sadece, diyerek elini yanağına koydu karısının. Nazlı başını yana çevirip avucunu öptü Kuzey'in...

Nazlı: Kime benziyorlar?

Kuzey: Hilal sana benziyor. Annem, Cihan'ın da bana benzediğini söyledi. İkisi de öyle güzel ki anlatamam sana, derken öyle heyecanlı anlattı ki Nazlı gözlerinin içine dalıp gitti. Kuzey karısının gözlerinden akan mutluluğu görebiliyordu. Eğildi, öptü karısını, yeniden başını kaldırıp gözlerine baktı; Sen bana dünyanın en güzel hediyesini verdin aşkım, biliyor musun? Çok teşekkür ederim...


Continue Reading

You'll Also Like

KAMIŞ By begulaybar

General Fiction

299K 4K 6
Bir dal kamış lazım bize. Olmadı birkaç dal. Kuru ot deyip geçme. Henüz geçen bahar, yemyeşildi o göl kıyısında. Bize en kurusu lazım şimdi. Hani as...
1M 44.4K 57
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.5M 81.9K 78
Aşka aşık bir kadın... Üzerine oynanan tehlikeli bir oyun... Ve aşkı için amansız mücadelesi...Bu aşk, ne romanlarda okuduğu gibi ne de filmlerde gö...
3.8K 58 3
Urfa'nın topraklarında , en az urfa kadar güzel, urfa kadar kusursuz bir kız mahperi . Urfa 'nın sıcağı kadar yakıcı alev alev öfkeye buram buram asa...