-62-

7.2K 453 30
                                    

Moskova'da bu akşam farklı bir mutluluk vardı. Hasretliğin verdiği buruk mutluluk... Geride bırakılanların, kavuşulanlarla yaşanılan anların tadını burktuğu, ayrılıkların, kırgınlıkların içerilerde saklandığı kırık bir mutluluk... Melike aylar sonra ilk kez kocasının sıcacık bakan gözlerinin kendisini takip etmesinin bilincinde kızıyla özlem gideriyordu. Nurefşan Hanım kızının kendinle baş başa kalmasının iyi geleceğini, Nazlı ile arkadaşlık ederken biraz kafasını toparlayacağını düşünüyordu.

Şimal: Ben şimdi bu gece seninle yatamayacağım değil mi, diyerek dudağını büktüğünde Nurefşan hanım dayanamadı,

Nurefşan: Yok daha neler artık Şimal.

Şimal: Ama anne, biz eskiden birlikte sabah güneş doğana kadar otururduk. Sende bir şey desene Nazlı...

Nazlı: Valla ben sabaha kadar uyumadan biraz zor otururum, zira bazen oturduğum yerde uyuyakalıyorum bu ara.

Melike: Hamileliktendir, bende sana hamileyken hep uyurdum.

Nurefşan: Benim de bulantım çok olurdu. Sen biraz rahatladın mı kızım?

Nazlı: Biraz daha iyiyim anne, sadece sabahları rahatsız oluyorum artık.

Hamza: Tamam, hanımlar başladı bebek muhabbetine Adnan bey. Burada da tavla yoktur şimdi...

Kuzey: Kim demiş beybaba, tavlasız olur mu? Nazlı en son yukarıda mı oynamıştık, diye heyecanla sorduğunda Nazlı ile de göz göze geldi.

Nazlı: Evet, çalışma odasında olmalı. Dilek'e söyle istersen, derken aslında birbirlerine hissettikleri kırgınlığın dışında küs olmadıklarını fark etti her ikisi de... Evet, belki birbirlerine kızmışlardı, alınmışlardı da ama bu hiçbir zaman birbirleriyle dargın oldukları anlamını taşımıyordu.

Kuzey: Yok ben alır getiririm, derken merdivenleri üçer beşer çıkmaya başlamıştı. Aynı anda Hamza Bey seslendi,

Hamza: Evlat, biz çalışma odasına çıkalım Adnan bey ile hanımlarda rahat rahat sohbet etsinler, ne dersin Adnan bey?

Adnan: Valla yemek tarifleri ile patik modelleri dinlemeye hiç niyetim yok, diyerek ayağa kalktığında hanımlar da merdivenlerde duraklayan Kuzey de gülmeye başlamışlardı. Nazlı ile göz göze geldiler bir kez daha. Bu gece herkes odasına çekildiğinde mutlaka tekrar konuşacaktı Nazlı'yla. Haklıydı bu kez Nazlı, hiç gitmemeliydi Özge ile konuşmaya ya da gitmeden evvel mutlaka konuşmalıydı. Anne, babalarına, kardeşine baktı gülümseyerek... Onlar büyük bir aileydi ve böyle küçük meseleler ile ailesinin üzülmesine izin vermeyecekti.

***

"Erkeklerden kurtulduğumuza göre daha rahat sohbet edebiliriz" demişti Nurefşan hanım.

Melike: Evet Nazlı, anlat bakalım, ne dedi doktor, nasıl durumun?

Nazlı: İyiyim, yani kan değerlerim ilk kez bu kadar iyi çıktı ama bu hep iyi devam edecek anlamına gelmiyor, derken annesinin değişen yüz hatlarına bakıp; Hemen yüzünü düşürme anne. Kötü bir şey olacak demiyor doktor ama olmayacak da diyemiyor. Anemi hastasıyım ben, derken buna bağlı olarak depresyonada girdim, terapi gördüm diyemedi. O kocası ile arasında kalması gerekenler bölümüydü ve bu insanları bunlarla üzmek istemiyordu.

Şimal: Peki ilaçlarla takviye etmiyor mu?

Nazlı: Etmesine ediyor da ikiz hamilelik olması beni biraz yoruyor. Kansızlık daha yoğunlaşabilir ki olması ihtimal bir şeymiş, bu durumda da baş dönmeleri, kramplar artarmış. İkiz hamilelikler her zaman daha risklidir, düşük ya da ikizlerden birini kaybetme riski varmış. Onun için de riske girmek istemiyor doktor, İstanbul'a dönüşüme de bundan sebep izin vermedi.

ADI AŞK...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin