İsimsiz #Wattys2018

By aykazalean

82.4K 2.4K 288

Ada, Gül ve Seren üniversite hayatlarının ilk günü 3 erkekle birlikte ceza alırlar. İçlerinden birini "İsimsi... More

Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Sezon Finali
***
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57

Bölüm 1

9.8K 171 15
By aykazalean

"Hadi yapalım, çok eğlenceli olacak. Hem de yeni kızlar olarak okulu kendimize hayran bırakırız?"

Gül işte. Kendince plan yapmaya bayılıyordu. Ama keşke bu planlara bizi de sokmasaydı. Şimdi de üniversite hayatımızın ilk günü yemekhanede oturan zenginlerin masa ve sandalyesine yapıştırıcı sürerek aksiyon yapmayı planlamıştı.

Evet, yanlış duymadınız. Yapıştırıcı! Masaya! Ve sandalyeye! Hem de zenginlerin her zaman oturduğu yere! Zenginlerden korkuyor değildim, ama zor burs kazandığımız üniversitede böyle şey yapmak biraz fazla aksiyoncaydı bence.

"Gül salak salak konuşma! Bunlar zengin, götümüze sokarlar o yapıştırıcıyı! Töbe töbe, küfür ettim. Özür dilerim."

Bu da Seren. Sakin, inek ve aksiyon sevmeyen bir tip. Dersleri iyidir, her zaman ondan kopya çekerdik okulda. Korkaktır biraz. Zenginlerin bizi ezmeye hakkı varmış gibi konuşuyor hep. Ama Gül dinler mi? Asla!

"Niye özür diliyorsan artık... Neyse. Ben yapacağım. Benimle gelmek istemiyorsan, gelme! Hem Ada sabahtan beri konuşmuyor, itiraz falan da etmedi. Bence o da benimle."

Ben de Ada Keskin. Kendini üç kelimeyle anlat deseler, güçlü-seksi-güzel derdim. Egolu değildim. Ama annesiz ve babasız olarak üniversiteye başladığım göz önüne getirilirse, diğerlerine göre çok güçlüydüm. En azından Güldeki gibi tontiş bir babaannem ve Serendeki gibi sevecen bir annem yoktu. Kendim vardım. Bir de arkadaşlarım. Bu kadar.

"Bence Ada bu riske girmez. Ne de olsa buraya çok zor geldik. Şu an zenginlerle bir ortamda olmamız bile mucizeyken, bunu yapmamız saçmalık Gül. Değil mi Ada?"

İkisinin de yüzü bana döndüğünde kendimi konuşmaya zorladım. Ama ağzımdan çıkan tek kelime "Bana fark etmez" oldu. Bunu duyunca Gülün yüzünde kulaklarına kadar bir sırıtış oluştu. Serendeyse hayal kırıklığı. Belli ki çok korkuyordu.

"Tamamdır o zaman, bu dersten sonra yemekhane boş olacak. Öğrendim artık her şeyi. Sadece şu yapıştırıcıyı sürüp kaçacağız. Zor bir şey yok. Sonraki teneffüs de zaten yemek zamanı. O zengin piçlerin götlerinin sandalyeye yapıştığını görünce yüzlerinde alacak olan o ifadeyi görmek için sabırsızlanıyorum!" dedi Gül neşeyle.

Onun heyecanıyla yüzümde bir gülümseme oluştu. Bu kız harbi deliydi.

"Çok ayıp Gül, bir cümlenin içinde kaç küfür var, olmaz böyle."

"Baş üstüne Bayan Ahlak!" diyerek göz devirdi.

Ders vaktinin geldiğini görünce ayağa kalkıp sınıfa doğru ileriledik. Herkes kendi yerine oturunca hoca geldi. Bir-iki şey zırvalamaya başladı. Açıkçası pekte umrumda değildi.

Fikrimi derse veremeyeceğimi anlayınca yan tarafta oturan iki erkeğin konuşmasına kulak verdim.

"Lan hadi, sadece bu günlük. Tamam burs kazanmak o kadar kolay olmadı, ama burs kazandık diye de kızlar, barlar ve seks üçlüsünden kopacak değiliz öyle mi?"

"Ya bilmiyorum. Daha ikinci ders. Bugün normalce derse girelim, sonraki günler bakarız."

"Hadi ama, artık üniversiteliyiz! Bunun ne demek olduğunu biliyormusun?"

"Hayır, ama senin daha akıllı olman gerektiğini biliyorum."

"Şaka mıydı bu şimdi? Güleyim mi?"

"Ne yaparsan yap, ben ders dinliyorum. Konsantrasyonumu bozma."

"Aman, duyan da yoga yaptığınızı sanar, Emre efendi."

Çocuk cevap vermeyerek önüne döndü ve hocayı dinlemeye koyuldu. Ben de dersin onların saçma diyalogundan önemli olduğuna karar vererek hocayı dinlemeye başladım.

Hoca dersi bitirip sınıftan çıkınca Gül sevinçle yerinden fırladı. Bizi de zorla kaldırarak yemekhaneye sürükledi. Yemekhanenin kapısından içeriye göz attık; kimse yoktu. Gül neşeyle cebinden yapıştırıcıyı çıkarıp köşedeki sandalyelere doğru koşmaya başladı. Tahminimce, zenginler orada oturuyorlardı. Güzel yerdi. Hani VİP yerler olur ya, öyle işte.

Biz de Gülün arkasından ilerilemeye başladık. Ona yetişince artık işi yapmaya başladığını gördüm. Seren korkuyla etrafına bakıyordu.

"Korkma Seren, bir şey olmaz. Relax ol." diye teselli vermeye başladım Serene.

"Nasıl bu kadar rahatsın ya! Bizi buradan ata bilirler!"

"Korkma, ben varım. Bir bok yapamazlar size."

Hep böyle korumacı tavırlar sergilerdim onlara. Yani kızlar benim için İzmirden buralara taşınmışlardı. Daha ne yapsınlar ki?

Nasıl mı? E ben size bizim tanışma hikayemizi anlatmadım. Hemen anlatayım.

5 yıl önce babam öldükten sonra annemle saray büyüklüğündeki evimizi satıp İzmirden küçük, 3 odalı bir daire aldık. Annem restoran açtı. Ordan kazandığı parayla yetiniyorduk. Beni yeni okula yazdırdı. Orada ilk 2 ay kimseyle konuşmadım, takılmadım. Herkesin iki yüzlü olduğunu sanıyordum. Kimseye güvenmiyordum. Tabi, şimdi de öyleyim. Kimseye güven kalmadı, kalmamalı da. Neyse. İşte 2 ay sonra Gülle Seren dikkatimi çekti. Şu iki ay boyunca sınıfta tek kavga etmeden arkadaşlıklarına devam eden sadece onlardı. Onlarla sohbete başladım. Tanımaya çalıştım. Tanıyınca sevdim de. 4 yıl birlikte olduk, okulu birlikte bitirdik. İzmirde üniversiteye kabul olup, mutlu mesut yaşayacaktık.

Ama öyle olmadı. Hayat sen plan yaparken, başına gelenlerdir demişler. Doğru. Biz bunları planlarken annem hastalandı. 1 ay sonra da vefat etti. Annemin ani ölümüne adeta delirdim. Günlerce ağladım, uyuyamadım. Yemek yemedim, zayıfladım. Saçlarım dökülmeye başladı. Neyse ki Gül ve Seren olaya tam zamanında el koyarak beni depresyondan çıkardılar. Gerçek hayata dönmemi sağladılar. Sonra birlikte İstanbula gidip burs kazanmayı planladık. Günlerce çalıştık, çabaladık. Sonunda bursu kazana bildik. Gül ve Seren benim mutluluğum için ailelerinden ayrılarak benimle İstanbula geldiler. Onlarla çok anım oldu. Genelde konuşkanımız Gül'dü. Seren akıllımız. Bense büyükleri gibiydim. En güçlüleriydim. Koruyup kollardım hep onları. Göstermesem de onlara çok değer veriyordum. Bunu biliyorlardı.

Gül yapıştırıcıyı sürüp bitirdikten sonra sevinçle yüzümüze bakmaya başladı. Seren endişeyle "Bitti mi?" diye sordu.

"Yok, daha sürüyorum. Görmüyor musun? Allahın malı ya."

Bu espirisinin üzerine gülmeden edemedim. Seren de göz devirerek "Çok komik" dedi.

Birden yemekhanenin kapısı açılınca bir bok olduğunu anladık. İki tane güvenlik içeriye girdi. Üniversitenin kapıdaki güvenlikleriydi bu. Muhtemelen yemek saatleriydi.

"Gül, Gül. Ne yapacağız? Geldiler. Bir şey yapmamız lazım. Okuldan atılacağız. Gitti kariyerim. Gitti.."

"Seren sakin ol, hadi saklanalım." dedi Gül endişeyle.

Masaların birinin altına saklandık. Güvenlikler yavaş-yavaş yemek aldılar, oturdular. Sohbet ederek yemeye başladılar. İyi, hoş, güzeldi de, 5 dakika sonra bizim öbür dersimiz başlayacaktı. Geç kalmamalıydık.

Nihayet fısıldayarak "Kızlar, burada zaman kaybediyoruz. Derse gecikmek tüm şüpheleri üstümüze çeker. Kaçmanın bir yolunu bulmalıyız" dedim.

Gül "Evet ama şu koca götlüler bir an önce kalkmazlarsa boku yeriz" diye homurdandı.

Etrafı gözlerimle taramaya koyuldum. 3 masa arkamızda bir pencere vardı. Güvenliklerin dikkatini çekip oradan çıkmalıydık.

"Bakın kızlar, arkadaki pencere açık ve büyük. Oradan rahatlıkla çıka biliriz ama bu onların dikkatini çeker. Güvenlikleri oyalamamız lazım." dedim.

Seren telefonunu eline alarak bir numaraya mesaj yazdı. Gönderdiği an adamlardan birinin cebindeki telefon titredi. Adam telefonu çıkararak mesaja baktı ve öksürerek "Kalk hadi kalk, kapının önünde silahlılar varmış, yandık biz!" dedi. Öbürü yerinden fırlayarak koşmaya başladı. Bu da onun arkasından. Yemekhane boşalınca ikimiz de hayretle Serene döndük.

"Ne?! Tedbir olsun diye okuldaki tüm güvenliklerin numarasını almıştım." diye açıklama getirdi.

"Ya numarandan kim olduğunu bulurlarsa?" sordu Gül.

"Gizliydi numaram. Hayatta bulamazlar" diye cevap verdi.

Nihayet sabırsızca "Hadi ama kalkın 1 dakika kaldı derse, geç kalacağız" dedim. Hemen masanın altından çıkarak pencereye doğru gittik ve oradan dışarıya dikkat çekmeden çıkmayı başarabildik. Sonra da ordu gibi koşmaya başladık. Son anda hoca kapıyı kapatmadan içeriye girmeyi başardık. Sessizce yerimize otururken dersin yine sıkıcı geçeceğine karar verip yine yanımdakilerin konuşmasına kulak verdim. Yanlarında üçüncü erkek de vardı. Bu, farklıydı. Burnuna ve kulağına taktığı piercingleri onu çok çekici yapıyordu. Hele dövmesi... Bayılırdım dövmeli erkeklere.

Napıyorsun, kendine gel! diye beni uyardı bilinçaltım. Doğru söylüyordu. Ben Ada Keskin'dim. Kimseyehayran olmazdım. Ben hayran bırakırdım.

Gözlerimi çocuğun üzerinden çekerek önüme döndüm ama hocayı değil, onları dinlemeye başladım.

"Lan, ben Emre'ye bu akşam kaçalım her zamanki mekana diyorum. Korkuyor göt herif."

"Ben korkmuyorum!" diye Emre bağırınca, tüm sınıf ona döndü. Hemen durumu toparlamaya çalışarak ayağa kalktı. "Korkmuyorum türklüğümden! Zalimlerden korkmuyorum! Vatanımı hep korurum, canım pahasına olsa bile!"

Herkes hayretle ona bakarken ben gülmemek için dudaklarımı bir-birine bastırdım. Ama hoca çocuklar gibi etkilenmiş görünmüyordu. Nihayet "Ne saçmalıyorsun, oğlum sen? Otur yerine!" deyince Emre kızararak yerine oturdu. Sınıf yine dikkatini hocaya verince yeniden konuşmaya başladılar.

"Ne yapıyorsun lan, rezil ettin bizi" dedi isminin Doruk olduğunu öğrendiğim çocuk. Tatlı tipe benziyordu, şakacıydı da. Gül'ün erkek versiyonuydu resmen.

"Neyse ne. Ben korkmuyorum." dedi Emre bu defa sessiz olmaya özen göstererek.

Yanlarındaki çocuğa baktım. Hiç konuşmuyordu. Sadece onlara bakıyordu. Dilsiz miydi acaba?

Birden çocuğun gözleri beni bulduğunda kalbim duracakmış gibi oldu. Kahverengi, karanlık gözlerinin ardında çektiği acıları saklıyordu adeta. Ben öyle her kız gibi bir erkekle göz-göze geldiğimde utanıp kafamı çevirenlerden, ve ya kıpkırmızı olup domatese benzeyenlerden değildim. Durdum ve baktım. Uzunca. Kaç yıl gibi geldi bir kaç saniye bana. Sonunda pes edip gözlerini çeken o oldu. Sarı, uzun saçları onu daha da çekici yapıyordu. İtiraf etmeliydim, çok yakışıklıydı. Acayip derecede. Tehlikeli görünümü vardı. Bulaşma-yakarım tipinden. Ama çekiciydi. Fazlasıyla.

"Gidelim mi?" Emrenin sesini duyunca gözümü çocuktan alıp önüme döndüm. Sonuçta onları dinlediğimi farketmemeleri lazımdı.

Çocuk cevap vermeyince "Şşt, alo" dedi Emre. Dalmıştı. Uzaklara, acılarına. Tıpkı benim her zaman yaptığım gibi.

"İsimsiz" diye seslenince sonunda çocuk onlara doğru döndü. "Ne var?" diye sorunca ben hala ona seslenişine şaşırmıştım. İsimsiz mi? İsmi bu muydu? Yok canım. Ben de Soyadsız. Memnun oldum.

Kendi espirime seslice gülerken Gül'le Serenin, hatta yanımdaki üç çocuğun da bana garip-garip baktıklarını sezip kendimi durmaya zorladım. "Bu da bizim şakalarımıza gülmeyip, gülmeyip, sonra kendi-kendine gülüyor. Delirdi bence" diye homurdandı Gül. Dikkate almayarak kafamı sıraya yasladım. Ve kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

"Oha kızlaaar, yemekhanede kavga var!" diye bağıra-bağıra bir kız sınıfa girince uykumdan ayrıldım. Acemice etrafa bakarak olayı çözmeye çalıştım. Ders yeni bitmişti galiba. Gül ve Seren de en az benim kadar dikkatle dinlemeye çalışıyorlardı.

"Ne kavgası kızım?" diye bir arkadaşı sordu.

"Bizimkilerle varoşların!" diye cevap verince herkes heyecanla yerinden fırlayarak yemekhaneye koştu. Bizimkiler diye zenginleri söylüyordu kız. Varoşlar da bizim gibiler.

Kızlar sınıftan çıktıktan sonra Gül bize dönerek "Kızlar başka zaman olmayan sikimde bile olmazdı ama konu yemekhane olunca bizim boklar olduğu anlaşılıyor" dedi. Ona hak vererek sessizce kalktık. Yemekhaneye gelince bağırışmalar kulağımızı delip geçmeye başladı. Kalabalığın içinden köşedeki masaya bakınca zenginler ve arkaları yırtık pantolonlarını gördük. Görmez olaydık. Gül öyle bir kahkaha attı ki, tüm yemekhane bize döndü.

"Kim yaptı lan siz varoşlar yapmadıysanız?!" diye bağırdı yine çocuk.

"Berk, tamam sakin ol. Bunun hesabını okuldan atılmakla verirler nasıl olsa." dedi yanındaki sürtük.

"Biz yapmadık lan diyoruz, niye inanmiyorsunuz?!!!" diye bağırınca birisi, ses tanıdık geldi. Emre! Yanında da Doruk ve .. İsimsiz. Ne yani, yaptığımız onların üstüne mi kalmıştı?

"Sizin gibi varoşlara güven olmaz da ondan!" dedi öbür çocuk.

"Aynen Cenk. Bence de bunlar yaptı." dedi yine o sürtük. Yanındaki kız da kafasını evet anlamında salladı.

"Oha benim yakışıklım" deyince Gül, bir an benimkini kastettiğini sanıp korkmuştum. Ama Doruğu diyormuş. Benimki mi dedim ben az önce? Tamam, unutun.

"Buna müsaade edemeyiz, aşkım ortada kaldı" diye ekleyince Doruktan hoşlandığını anladım.

"Hem sizden başka varoş yok ki okulda bizden intikam alsın!" deyince Berk, dayanamayıp öne çıktım. Gül ve Seren de benim arkamdan geldiler.

"BİZ VARIZ!" diye bağırınca tüm yüzler bize döndü. Devam ettim.

"O beğenmediğiniz varoşlardan birisi de biziz. Ne o? Beğenemediniz mi?"

Herkes şaşkınlıkla bize bakarken Doruk kulağıma fısıltıyla "Bunu yapmanıza gerek yok" dedi. "Güven bana" diyerek daha da öne geçtim. Tam o sürtüğün önüne.

"Kendinizi ne zannediyorsunuz ya siz?! Ne hakla? Benim tırnağımın manikürü bile sizin evden pahalı! Eviniz varsa tabi sizin! Yoktur da şimdi. Dışarıda mı kalıyorsunuz siz?" diye bağırdı sürtük.

Yüzüne dayanamayıp tokatı patlattığımda herkes şaşırdığını bildiren sesler çıkarmaya başladı.

"Bir, o manikürünle bir boka da yaramıyorsun sen. Ve ellerin hala Voldemort elleri gibi. Ama üzülme, demek ki OLAN evimizden daha pahalı bir manikür yapman gerek. Hatta bence sen elini kestirip, yeni el taktır. Daha iyi olur. İki, varoşsak varoşuz, ve bununla da gurur duyuyoruz!"

Yana bakarken Berk'in birini aradığını gördüm ve bunun müdür olduğunu tahmin ettim. 1 dakika sonra müdürün sesi duyulduğunda yanlış olmadığımı anladım.

"Neler oluyor burada!"

Döndüğümde müdüre hanımın kırmızı yüzüyle karşılaştım. Açıkçası normal birisi korkardı,ama ben hiç korkmadım.

"Siz altınız, hemen odama!"

Dediğini yaparak kalabalıktan kurtulduk ve dışarıya çıktık. Çıkarken kızın sesi kulaklarımda çınlamaya başladı. "Bu yaptıklarının hesabını vereceksin, sana dünyayı dar edeceğim!" Tabi ki korkmadım. Boş tehditlerdi bunlar.

Müdüre hanımın odasına çıkarak içeriye geçtik ve beklemeye başladık. Ardından müdüre hanım da odaya geldi ve sandalyesine geçip oturdu. Boğazını temizleyerek tam ciddi sesle konuşmaya başladı.

"Şimdi, kim yaptı?"

Bir-birimizin yüzüne bakarak ne cevap vereceğimizi düşünmeye başladık. En iyisi doğrusunu söylemek diye düşünerek "Biz yaptık" dedim.

"Hmmm" dedi ismi Necla olan müdüre.

"Hayır! Biz yaptık!" dedi İsimsiz.
Kahretsin, suçu üstlendiğimizi sanıyorlardı!

"Hayır, hayır. Bakın Necla hanım, gerçekten biz yaptık. Erkeklerin bir suçu yok."

"Yalan söylüyor. Biz yaptık" dedi buz gibi sesiyle.

"Tamam kesin! Anlaşıldı. Kimin yaptığını bulamayacağız. Ama belli ki, sizlerden birisi yaptı. Neyse. Bu cezasız kalmayacak tabiki. Sizi okuldan atmam gerek ama o kadar insafsız olmayacağım. Size bir ceza vermekle yetineceğim. Cezanız şu; 2 hafta boyunca okulun yemekhanesini siz temizleyeceksiniz."

Gül itiraz için ağzını açmıştı ki "İtiraz istemiyorum. Hadi şimdi çıkın odadan." diyerek lafını ağzına tıktı.

Homurdanarak odadan çıktık. Koridorda sessizce yürürken Doruk "Ne diye meseleye dahil oldunuz siz ya, halledecektik biz kendi yollarımızla!" dedi.

"Neymiş o kendi yollarınız? Dövmek mi? Vurmak mı? Öldürmek mi? Hangisi?" diye cevap verdi Gül.

"Hiç biri. Ne yapacağımız sizi ilgilendirmezdi." dedi İsimsiz. Dayanamayıp "Bizi ilgilendirirdi. Çünkü onu biz yapmıştık." dedim.

Bana dönerek "Yaparken aklınız neredeydi? Sonunun ne olacağını düşündünüz mü? İsteğiniz neydi? Eğlenmek? Ya gülmek?" diye sordu.

"Hiç biri. İsteğimiz sizi ilgilendirmez." diye sakince cevap vererek onu kendi lafıyla vurdum. Önüme dönüp kızları da kolundan tuttum ve odalarımıza doğru yürümeye başladım.

Harika! Bir de bunlarla 2 hafta aynı ortamda olacaktık! Müthiş üniversite başlangıcı gerçekten!

Arkadaşlar, merhaba. Bu yeni kurgumda bana yardımcı olan arkadaşım Potato_Free 'a derin teşekkürlerimi sunarım Hikayemi beğendiyseniz yıldız tuşuna tıklayın. Eğer hikayeyle ilgili yorumlarınız varsa buradan yazın lütfen. Sevgilers💗

Continue Reading

You'll Also Like

187K 9.2K 36
Aşkın barut kokan hâli... UYARI! → İncelemekte olduğunuz kitap 16 yaş ve üzeri için uygundur. Olumsuz örnek oluşturabilecek unsurlar içermektedir. →...
4M 150K 86
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...
70K 561 17
Şehvet ve tutku için aşık olmak mı gerekliydi?Atlas Kuzey bekarlığa veda partisinde hiç sevmediği bir kadına dokunarak aslında şehvet ve tutku için s...
516K 37.7K 16
Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başarılı olmak olan bir adam. Buz patenine...