Bölüm 19

1.6K 49 4
                                    

İki hafta.

İki haftada insanın hayatı nasıl değişe bilir?

Hemen anlatayım.

Gül ve Doruk sevgililerdi. Seren'le Emre biliyorsunuz zaten.

Siz'le ben. Sevgili gibimsi.

Zaten biz sevgili olamazdık ki.

Sevgililik ona göre küçük bir kavrammış. O öyle demişti dün. Sevgili olmaz anlamsızmış. Seviyorsan, yakın olursun, korursun, evlenirsin, bir ömrünü ona adarsın.

Doğru diyordu. Zaten benden de pek romantik bir sevgili çıkmazdı ya, orası ayrı.

Ama güzeldik. Çoğu zamanımızı birlikte geçiriyorduk. Hatta alışverişe bile götürmüştüm onu, ama sadece ne yapacağını merak ediyordum. Sessizce onaylayarak peşimden geldi sadece.

Bu kadar çabuk pes etmesini de beklemiyordum yani.

Ama kaptırmıyordum kendimi, sonuçta şu ana kadar gitmem diye başımın etini yiyen her kes, şimdi başkasının başının etini yemekle meşguldü ya. Ona yanıyordum.

O yüzden, güvenmek yoktu. Hayat masal değildi, ben de prenses değildim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmiştim. Bir daha kimseye bağlanmayacaktım.

Melek, bana bir şey yapmaz. Böyle kelimeler ucuz kelimeler benim için. Yapar, hem de öyle bir yapar ki, ağzın açık, "ben bu insana güvenmiştim" dersin. Şaşkınca. O hayatını yaşar. Geçersin karşısına, "neden yaptın?" diye sorarsın. Hiç bir şey yapmadığını der, onu unutmanı ister, ve hayatına devam eder. Bu kadar işte. Aşk, sevgi, güven bu kadar.

Ama bazen insanın kendi elinde olmuyor. Gerçekten olmuyor ama. Olamıyor.

Mesela düşünüyorum da, İsimsiz'le iyiyiz. Güzel, her şey yolunda, hayatımın merkezinde olmasa da 50%-ni o kaplıyor.

Ama ya giderse?

Gitmez... dedi bilinçaltım.

"Gider" dedim kendi-kendime. "O da gider ve bok gibi ortalıkta kalırsın sonra."

"Gitmez bence."

İsimsiz'in sesiyle düşüncelerimden ayrılıp onun yüzüne baktım. Tanrım, bakışları...

Buz gibi, ama seksi.

Çok hoşuma gidiyordu, hep bana baksın istiyordum.

Tebrik ederim, yeni birine aşık oluyorsun!

Hayır! Olmuyorum! Olamam. Olmamalıyım...

"Şşt, Ada."

Yine düşüncelerimden ayrılıp tabağıma baktım.

Daha dokunmamıştım bile.

"Canın mı sıkkın?"

"Hayır." dedim kısaca. Benim canım her zaman sıkkındı ki. Mutlu olduğum zamanları pek hatırlamıyordum zaten. Gülünce de, hep bu gülmenin sonu ağlamayla bitecek diye korkardım. Hayatımı böyle yapan insanların hepsine soracaktım bunun hesabını.

"Birlikte yaparız ne yapacaksak. İntikamsa intikam, savaşsa savaş. Ama önce şu kahvaltını bitir. Seni düşündüğümden demiyorum, yanlış anlama. Sadece... para verdim. Çöpe gitmesin bari."

Para vermiş. O parayı al, sok götüne.

Hasta herif!

Ama dışarıya sadece gülümseme yansıtarak yemeğime başladım.

Gülümsediğimi, eğlendiğimi sansın bırakın. Kalbimi her incittiğinde hesap soracak değildim. Hem zarar vermezdi o bana.

Bak yine birine güvenmeye başlıyorsun işte, kes şunu!

Doğru. Kesmeliydim.

Yemeğini ye Ada. Düşünme Ada.

"Akşam bir yerlere gidelim."

"Nereye?" dedim umutla.

"Bilmem."

"Çoktandır içmedim, bara falan gidelim mi?"

"Tamam. Tanıdık bir yer var, oraya gideriz."

Sevinçle kafamı salladım. İşte bu güzel haberdi. İçmek, sigara ve dans. Beni rahatlatan üçlü. Seksi dahil etmiyordum, çünkü onun yeri ayrıydı.

Kendi düşünceme gülümsemeden edemedim.

Bakirelik...

Anlamsız bir şeydi.

Neden erkekler seks yapmaya bayılır, ama evlenince bakire kadın isterlerdi ki?

Mantıksız değil miydi?

Kadınların hepsi bakireliğini korusaydı eğer, kiminle seks yapacaklardı erkekler evlenmeden önce?

Bu garip bir kuraldı, ama ben kuralları kabul etmiyorum. Bakire değildim ve bundan da gurur duyuyordum.

Bekaretimi iyi bir şekilde kaybetmemiştim, doğru. Ama yine de kaybedecektim. Değil mi?

Hayır dedi bilinçaltım.

O gece bekaretimi kaybetmeseydim, sonralar da temiz bir kız olurdum. Ama olan olmuştu artık. Geriye dönüş yoktu. Keşke olsaydı, ama yoktu.

Hatalarımız hala hata, acılarımız hala yara gibi kalıyordu geçmişimizde. Ve bunu kimse değiştiremezdi.

"Hadi kalkalım." dedim kahvaltımı bitirir-bitirmez.

Hesabı ödeyip çıktık. Nereye gidecektik acaba?

Bugün keyfim yerindeydi ve onunla geçirmek istiyordum tüm günümü.

Beni mutlu eden adamdı o. Onunlayken kendimi istemsizce güvende hissediyordum.

"Ee, nereye gidiyoruz?" diye sordum coşkuyla.

"Sen çocukların yanına. Benim bir kaç işim var. Akşama ancak dönerim."

Söylediği şey moralimi bozmuştu. Ne işiydi bu? Nereye gidiyordu?

"Ne işi olduğunu merak ediyorsan, söyleyeyim, çok çekmez. 2-3 saate dönerim. Sen de git hazırlan akşama hepimiz bara gideceğiz."

"Tamam." dedim sessizce.

Bir taksi çevirip beni oturttu ve taksiye üniversiteyi tarif etti.

Harika!

Nereye gidiyordu?

Takma Ada, akşama birini bulur, işi pişirir, moralini yerine getirirsin. Sen yaparsın, merak etme.

Doğru. Akşama o kadar seksi olmalıydım ki, İsimsiz bile benden gözünü almamalıydı.

Merhaba! Hedefi geçmememize rağmen, yeni bölüm geldi. Lütfen yorumlarımızı artıralım.

Sizce akşam neler olacak?

İsimsiz Ada'yı kıskanacak mı?

Ada neden İsimsiz'e güvenmek istemiyor?

Bu soruları yanıtlayın, bir öneriniz ve ya şikayetiniz varsa da aşağıya yorum yerine bırakın. Ben hepsini gözden geçirteceğim.

Hepinizi çok seviyorum!!

İsimsiz #Wattys2018Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα