Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]

By DenizMeyRa

43.9K 2.4K 721

•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip o... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11.Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16.Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. BÖLÜM
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
FİNAL - 33. BÖLÜM

22. Bölüm

1K 68 12
By DenizMeyRa

Biranda ne olduğunu anlayamayan Yuri şaşkınlıkla yüzüne kapanan telefona bakarken 'Ah, olamaz' dedi, farklı yerlere çekilmeye müsait saçma sapan bir cümle kurmuştu. Oyalanmadan Jeong'un ofisine gitti, zaten Jeong da o sırada gömleğini değiştirmiş çıkıyordu. Karşında Yuri'yi görünce şaşıran Jeong 'Ne oldu?' diye sordu, yetişmesi gereken bir toplantı vardı.

Gözlerini elindeki telefona dikmiş ne yapması gerektiğini düşünen Yuri ise, Yuhwa'nın aradığını söyleyip söylememesi gerektiğini düşünüyordu. En sonunda 'Telefonunu düşürmüştün Jeong'

'Öyle mi, teşekkür ederim' diyerek gülümseyen Jeong telefonu Yuri'nin elinden kapıp asansöre yönelmişti ki, Yuri'nin sözleriyle duraksadı

'Bayan Yuhwa aradı'

'Şimdi mi?' diyerek heyecanla telefonuna bakan Jeong 'Bir şey söyledi mi?'

'Şey aslında, seninle görüşmek istediğini söyledi ve bende gömleğini giydikten sonra seni arar dedim.' Başını eğip 'Sanırım yanlış anladı'

Gözleri kocaman olmuş bir şekilde Yuri'ye bakan Jeong 'Kahretsin' dedi. Zaman kaybetmeden Yuhwa'yı aradı fakat karşıdan gelen ruhsuz ve metalik "Aradığınız kişiye şuan ulaşılamıyor..." sesini duyunca telefonu kulağından indirip sıkıntıyla söylendi. Toplantıdan sonra tekrar deneyecekti

Öte yandan o hastane koridorunda duvarlar üstüne üstüne geliyormuş gibi hisseden Yuhwa, ne bir doktorla konuşabilmiş ne de Jeong'u aklından atabilmişti. Duvarın dibinde elleriyle yüzünü kapatıp aklını toplamaya çalışıyordu ama biranda duyduğu sesle ayağa kalktı. Ağlayarak gelen Hye Siwon'un bulunduğu odaya girmek istiyordu, sonuçta hemşireydi ancak izin verilmedi. Kendi acısını geri plana atıp Hye'nin yanına gelen Yuhwa 'Sakin ol' dedi hıçkırıklarla ağlayan genç kadının omzuna elini koyup 'O iyi olacak'

Hye kıpkırmızı olmuş gözleriyle 'Yuhwa, kalbim acıyor dayanamıyorum. Onun yanında olmam gerekiyor' diyerek Yuhwa'nın boynuna sarıldı 'Ben... Ben çok korkuyorum. Ona bir şey olursa dayanamam, Yuhwa yaşayamam' dedi fırtına da sığınacak bir liman bulmuş gibiydi.
'Anlıyorum ama sakın korkma. Biliyorsun o güçlü bir erkek kıytırık bir mermiye mi yenilecek?' Yuhwa dimdik durmuş kendisine sarılan Hye'ye destek olmaya çalışıyordu onun çektiği acıyı tahmin edebiliyordu, aşık olduğu adam orda acı çekerken hiçbir şey yapamamak... Bu bir kadını mahvetmek için yeterliydi. 'Ağla' dedi Hye'nin saçlarını okşarken 'Ağla ki, Takım Lideri Choi uyandığında gülümseyerek bakabilesin gözlerine'

'Peki' dedi genç kadın, zaten ağlıyordu. Gözyaşları Yuhwa'nın omzunu ıslatırken 'Teşekkür ederim fıstık' diye fısıldadı tıpkı Siwon'un ona hitap ettiği gibi 'Nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsun bilmiyorum ama o gamzeli yakışıklı tatlı lanet polisin kardeşi olduğun belli oluyor'

Zorda olsa gülümseyen Yuhwa ne diyeceğini bilemedi. Güçlü olmak zorundaydı, zaten kalbi çoktan buz tutmuştu en azından kalbi hala sıcacık olanlara yardım etmeliydi. Sevdikleri söz konusuyken kendi çekeceği acıyı düşünmez onların iyiliği ve huzuru için gerekeni yapardı, tıpkı bir "kraliçe" gibi. Zaten Ken'den de yine onun için ayrılmıştı. Sevdiği adamı en kendisine en ihtiyaç duyduğu zamanda bırakıp gitmişti, sadece onun yaşamaya devam edebilmesi için...

Yuhwa tam Hye'nin ellerinden tutup duvara sabitlenmiş mavi bekleme koltuklarına oturturken odadan çıkan doktoru görünce iki kadın da ayağa fırladı. Hye sormaya cesaret edemediği için Yuhwa sözü aldı 'Choi Siwon'un durumu nasıl?'

'Hayati tehlikesi yok kurşun kalbinin yakınında değildi, omuz kemiğine de gelmediği için çok hasar yok, biraz kan kaybetmişti onu da 1 ünite kanla telafi edebildik. Yaptığımız operasyonla da kurşunu çıkardık, hasta şimdi iyi ve zamanı gelince göreceksiniz' diyerek elini Hye'nin omzuna koyan 40larının sonundaki dikdörtgen gözlüklü doktor, geçmiş olsun dileyip ayrıldı.

Diğer bir taraftan toplantı sırasında da masanın altından Yuhwa'ya mesaj atmaya devam eden Jeong, sonunda dayanamadı ve toplantıyı yarıda kesip çıktı. Şirketin balkonlarından birine çıkarken bir kez daha arama tuşuna basmıştı zavallı telefonun ama duyduğu ses her aynıydı "Aradığınız kişiye şuan ulaşılamıyor..."

'Lanet olsun! Yuhwa telefonun neden kapalı' Jeong çıldırmak üzereydi, bir yerlerde yolunda gitmeyen bir şeyler vardı fakat o ne olduğunu öğrenemiyordu. Bunu fark edince acizliğine kızdı, zaman kaybetmeden otoparka inip Enzo Ferrarisini aldığı gibi ateşleyip eve gitti, Yuhwa'nın orda olmadığını zaten tahmin etmişti ama belki bir şey bulurum umuduyla en başta etrafa göz gezdirdikten sonra hızla onun odasına çıktı fakat ne yazık ki orda da işe yarar bir şey bulamadı. Yuhwa'nın yatağının köşesine oturup elleriyle yüzünü ovuşturdu, ne yapması gerektiğini bilmiyordu ve Yuhwa'nın dönmesini beklemekten başka hiçbir çaresi yoktu.

Siwon'un ekip arkadaşları sayesinde ifadesini hastane de veren Yuhwa, Gölgen'in hala yakalanamadığını öğrenince gerilse de korkmadı, Hye sabaha kadar hastane de kalacağı için güvendeydi, Gölgenin aynı gün içinde kendisine tekrar saldırmayacağını da bildiği için kendini de nispeten güvende sayabilirdi. Aradan bir süre geçtikten sonra Siwon'un bulunduğu odaya girebilmişlerdi. Hye sevgilisini makinalara bağlı o halde görünce tekrar bir ağlama krizine girmişti, başını Yuhwa'nın omzuna gömüp gözyaşlarını akıttı. O olmasa ne yapardı bilmiyordu, kendini toparladıktan sonra yanaklarını sildi. Yatağın başucuna konulan sandalyelerden birine oturup Siwon'un serum bağlanmamış olan sağ elini tuttu. Dudaklarına götürürken 'Benimle kaldığın için teşekkür ederim' dedi fısıltıyla

...Saatler sonra Hye cihazlardan gelen sesleri dinleye dinleye uyuya kalmıştı, tabi Siwon'un başucunda. Bunu fark edip gülümseye Yuhwa az önce hemşirenin getirdiği ince battaniyeyi Hye'nin omuzlarına attı. Ona imrenerek bakıyordu, gerçek bir kadının olması gerektiği gibi narin ve kırılgandı daha da önemlisi onu seven bir erkeği vardı. "Bir de kendine bak Yuhwa" diye söylendi. Başarılı olduğu tek konu işiydi, ki o da bir kadın için ne kadar iyi bir özellikti tartışılırdı tabi.

O böyle kendiyle boğuşurken bir ses duydu ve heyecanla Siwon'a baktı.

Öte yandan yavaş yavaş bilinci açılmaya başlayan Siwon, genzinde dayanılmaz bir susuzluk hissetmişti. Gözlerini açmaya çalıştı ama aldığı ilaçların etkisiyle bunu gerçekleştirmesi çok zordu, en azından kısa bir süreklik...

O yatakta yattığı süre boyunca kabuslar görüp durmuştu, gözleri yarım açık olduğu için etrafı seçemiyordu. Hastanede olduğunu ise gelen "bip" sesleriyle ve kesif ilaç kokusuyla anladı. Ve bunu fark ettiği gibi neden bu yatağa düştüğünü de hatırlayıp korkuyla gerildi, ya onları koruyamamışsa? 'Yuhwa' diye sayıkladı zorlukla

Siwon'un dudaklarından adının döküldüğünü anlayan Yuhwa sebebini anlamadığı bir şekilde saate baktı, gece yarısına 20 dakika vardı. 'Burdayım abi' dedi yanına gelip elini tuttu ama duyup duymadığından emin değildi. Bu yüzden cevap almaya uğraşmadı ve gidip doktoru çağırdı.

Çok geçmeden yanındaki doktorla birlikte içeri giren Yuhwa, Siwon'un iyice kendine gelmiş ve yanında uyuyan Hye'nin saçlarını hafifçe okşadığını görünce yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamadı. Yorgun gözlerle içeri girenlere bakan Siwon, elini yavaşça Hye'nin saçlarından çekip Yuhwa'ya baktı. Onun iyi olduğunu görmek tam anlamıyla ilaç gibi gelmişti. Doktorun gerekli tetkikleri yapmasının hemen ardından içeri giren amirine ve polis arkadaşlarına durumu kendi açıklayan Siwon biran önce hastaneden çıkmak için ısrar etse de amrinin "Yat!" emriyle daha fazla itiraz edemedi.

Yuhwa herkes çıktıktan sonra Hye ve Siwon'u yalnız bırakmak istediği için bahçeye çıkacakken 'Yuhwa, Mr.Hoon'a haber vermedin mi?'

Yuhwa ne söylemesi gerektiğini bilemediği için gözlerini kaçırıp 'Şey...Aradım ama telefonu yanında değilmiş'

'Ve bir daha denemedin öyle mi?' Siwon çok sinirlenmişti, şuan omzunda o ağır sargı olmasa ayağa kalkıp bir güzel kulaklarını çekerdi. 'Ya o adamı buraya çağır yada evine git'

'Siwon lütfen, izin verde yanında olayım' Yuhwa çok üzgündü bu deli adam daha yeni kendine gelmişti ama hala Yuhwa'nın güvenliğini düşünüyordu.

'Bak Fıstık, anlamıyorsun. Burda emirleri ben veririm!'

'Bu gece burda kalsam olmaz mı? En azından senin iyi olduğunu görene kadar'

Yuhwa'yı duymamış gibi davranan Siwon, 'Soo Kang Hee' diye seslendi kapının önünde beklediğine emin olduğu genç kızı çağırarak.

Siwon'un ikinci kez seslenmesine izin vermeden içeri giren genç ve güzel polis memuru 'Emrinizi bekliyorum efendim' dedi sesi kendinden emin, bakışları sert ve duruşu dikti

'Kang Hee, bayan Yuhwa'ya evine kadar eşlik et lütfen ve silahının dolu olduğundan emin ol'

'Peki sunbae' diyerek başını eğen Kang Hee'nin bakışları "Gölge'nin geleceği varsa göreceği de var" diyordu sanki.

'Yah! Takım Lideri Choi! Benim yüzümden vuruldun ve şimdi evine git ve uyu mu diyorsun?'

'TS Holding'in gelini Kim Yuhwa! Evine git de, ister rahat rahat uyu, ister vicdan azabı çekerek! Bu benim umrunda bile değil, yeterki kocanın yanında ve güvende ol'

Yuhwa bu sözler üzerine tam ağzını açmış birkaç itiraz cümlesi kuracakken Siwon'un Hye'ye bakıp göz kırptıktan sonra 'Yuhwd, anla işte. Aşkımla yalnız kalmak istiyorum' demesiyle gülümseyip 'Peki' dedi. Gerçi o eve gidip Jeong'la karşılaşmaya hazır değildi ama yine de her zaman Siwon'un en doğrusunu bildiğini hatırlayıp, ne diyorsa onu yaptı.

Kang Hee, Siwon'un arabasını alıp hastane çıkışının önüne getirdi. Dedektif Soo Kang Hee hem gözü kara bir polis, hem de usta bir şofördü. Zaten Siwon da onu, bu genç yaşına rağmen üstün özelliklere sahip olduğu için yanında tutuyordu. Kısa kestirdiği koyu kahverengi düz saçları yüzüne gelip sağ gözünün bir kısmının kapatırken o da çok rahatsız olunca başını hafifçe sallayıp bu durumdan kurtuluyordu.

Yuhwa yol boyu değişik şeylerle ilgilendi, Jeong'u düşünmemek için. Tam ona bu gecelik eşlik etmekle görevlendirilen kıza "Kaç yaşındasın?" diye soracakken, Kang Hee'nin kararla kapanmış dudaklarını görünce vaz geçti. Ne derse desin bu sert polisin ilgisini çekemeyeceğini anlamıştı. Ancak Yuhwa tam arabadan inerken 'Bayan Yuhwa' dedi gözleri direksiyondaydı 'Gölge denen adam yüzünden tehlikedesiniz. Bu yüzden lütfen, onun dediklerini bir emir olarak görün'
'Anlıyorum' diyerek saçını kulağının arkasına atan Yuhwa 'Hiç kimseyi tehlikeye atacak bir hareket yapmam merak etmeyin'

Öte yandan saatlerdir Yuhwa'yı bekleyen Jeong'un gözüne tek damla uyku girmemişti, zaten o gelene kadar uyumak gibi bir çabası da olmadı. Bahçede dolaşırken kapının önünde duran siyah Hyundai'i gördü bunun Siwon'un arabası olduğuna emindi. Ama yinede sinirlenmemeye çalıştı. Sakin adımlarla eve doğru ilerleyen karısının bileğini kavradığı gibi kendine çekti 'Nerdeydin?' diye sordu, çatık kaşları yaşadığı tüm korku, endişe ve sinir harbini açıklamakta yetersiz kalıyordu.

Jeong'un elinden kendini kurtaran Yuhwa 'Geldim işte' dedi buz gibi bir ifadeyle

Jeong öfkeden çene kaslarının gerildiğini hissederken 'Neden bu kadar geç geldin?' diye sordu yine de sesini yükseltmemişti

Ancak Yuri'nin söylediği cümleyi hala sindiremeyen Yuhwa 'Çok yorgunum uyuyacağım' dedi cevap vermek yerine.
Jeong tüm gün boyunca karısına sarılma isteğiyle dolup taşmışken şimdi karşısında olmasına rağmen hiçbir şey yapamıyor olmanın acısını en derinlerde hissetti. Moralinin bozuk olduğunu görüyor ve ona yardım etmek istiyordu fakat Yuhwa her zaman ki gibi soğuk davranıyor dahası kendisine iğrenerek bakıyordu. Bugünlük üstüne gitmeme kararı aldı, hem zaten kendi de sinirliydi. Yuhwa neden Yuri'den o sözleri duymuş olmasına rağmen şimdi hiçbir şey söylemiyordu? Her zaman ki gibi ne kadar önemsiz olduğuna tekrar kanaat getiren Jeong, Yuhwa'nın saygısını ve kalbini kazanma umudunu böyle anlarda tamamen kaybediyordu. Yuhwa odasına çıkarken o da çardağa yönelmişti. Hiç 4 duvar arasına kapanıp iyice nefessiz kalmaya dayanayacaktı. Ordaki küçük siyah yastıklardan birini başının altına koyup gözlerini kapattı. Tüm bendeni ve ruhu bugün yaşadığı gerginlik yüzünden iyice yorulmuştu.

Kendini zorlukla odasına atan Yuhwa ağlayacak kadar bile gücü kalmadığı için kafasını yastığa koyup uyumayı denedi ancak başarılı olamamıştı. Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı, banyoya gidip soğuk suyun altına girdi. Buz gibi suyun her damlası, vücudunu jilet gibi keserken, Yuhwa bugünü düşünüyordu. Oysa ki bugün her şey ne kadar da güzel başlamıştı. Tekrar eşine sarılabilmiş, dahası onun kendisini kıskandığını bile görmüştü. Ama lanet olsun ki bunların hepsi hayat denen şeyin kendisine yaptığı ufak jestlerden öte değildi. Dünya üzerinde kaç kadın eşine sarıldıktan sonra silahlı saldırıya uğruyordu acaba? Sonra Siwon geldi aklına, kanlar içinde görünce abisini hem vicdan azabı cekmiş hem de korkudan deliye dönmüştü. Neyseki Memur Choi şimdi hayatta ve sağdı.

Banyodan çıktıktan sonra tir tir titreyen Yuhwa, saçını bile kurulmadan öylece bornozuyla uyuya kaldı. Bu yüzdendir ki sabah uyandığında her yeri ağrıyordu. Gerçi saat 6'yı gösterince çalmasa 3 gün boyunca deliksiz uyuyabilecek kadar yorgundu. Oyalanmadan kalktı rastgele bir şeyler seçip giydi, sirkete geçmeden önce hastaneye uğrayacaktı.

Bahçeye çıktığımda atıştırmak için yanına aldığı granolasının paketini açmakla uğraşırken Jeong'un dün gece ki sertliğinden hiçbir şey kaybetmemiş o sesini duydu 'Nereye gidiyorsun?'

'Bir işim var' diyerek geçiştiren Yuhwa saatine bakıp 'Ve şimdi gitmem gerekiyor'

'Ne işi bu?' Jeong ellerini cebine koymuş ona doğru geliyordu

'Bana hesap sorulmasından hiç hoşlanmam'

'Bende ukala kadınlardan hoşlanmam. Ne işi bu diye sordum!?'

Yuhwa tam ağzını açmış "Sen, dün beni tekrar aldatırken, ben hayatta kalmaya çalışıyor ve birilerinin hayatta kalması için dua ediyordum" demeyi istese de yine sustu. Kahretsin! Konuşursa eline ne geçecekti ki? Daha fazla küçük düşüp, zayıf bir kadın gibi "neden beni aldattın" ağlayacak mıydı? Belki de ağlamalıydı ama yapmadı. 'Bak Jeong, gitmem gerekiyor. Sonra tartışırız' dedi ancak Jeong'un kolundan çekmesiyle iyice sinirlenmişti

'O eteği değiştirdikten sonra git' Jeong bunları söylerken ses tonu sakin olsa da gözleri "Bu bir emindir!" diyordu fakat Yuhwa asi bir çıkış yaptı 'Hıh!' dedi ukala bir gülümseme ile 'Kıyafetine özgürce karışabileceğin bir sürü kadının var, hepsi de kölen olmaya hazır durum böyleyken benimle uğraşıyor olman şaşırtıcı'

Jeong, Yuhwa'nın kolunu sakince bırakırken kalbinin hançerlendiği düşündü, aksi halde bu derece büyük bir acı mümkün değildi. Normalde olsa asla sessiz kalmazdı ama onunla biraz daha konuşmaya devam ederse çok kötü şeyler olabilirdi. Yuhwa çağırdığı taksiye binerken arkasından bakan Jeong "Lanet olsun o etekle üşümüyor mu!" diye söylendi. Aslında normalde olsa ona yapacağı belliydi, kucağına alıp yatak odasına çıkaracak ve kimin patron olduğunu gösterecekti ama şuan için iç dünyası çok büyük savaş veriyordu -hormonlar hariç, onların ne istediği zaten belliydi-.

Sıkıca sarıldığı siyah deri ceketinin fermuarını kapatırken gülümsedi. Bunu Siwon geçen sene doğum gününde almıştı, söylediğine göre kendi çift ceketlerinden biriymiş. Ancak bu çiftin diğer eşi dün bir kurşunla delinmişti, aslında Yuhwa eninde sonunda böyle bir durumla karşılaşacağının farkındaydı Siwon gibi bir polis asla düşmansız kalmazdı.

Hastaneye gittiğinde Siwon hala uyuyordu, dün kendine geldikten sonra bünyesini haddinden fazla yormuştu. Bir Baretta mermisinin etkisinden kurtulmak pek de kolay değildi. Sesini çıkarmadan memur Choi'in yanı başına gelen Yuhwa, hiç konuşmadan abisini seyretti. Omzuna kadar çekilmiş yeşil renkli hastane battaniyesinin ardından bile olsa vücudunun heybeti gözler önündeydi, adeta "Vurulduğuma bakmayın, hala güçlüyüm" diyordu, hafifçe uzamaya başlayan bıyığı kusursuz yüzüne garip bir hava vermişti. Ah, abisi yaralıyken bile yakışıklıydı, tıpkı Jeong'un haksızken bile göz kamaştırıyor olması gibi. Yuhwa yaklaşık bir saat kadar durdu orda ama belli ki verilen ilaçlar çok ağırdı.

Şirkete geçerken hep Jeong'u düşündü. Madem Yuri'yi tercih ettin, neden öyle güzel bakıyorsun hala? Neden gözlerin gözlerime deyince kalbin aşırı hız yapıp sınırı aşıyor?

Öte yandan TS Holding'de de bugün Fransa'dan gelecek heyet için hummalı bir çalışma vardı. Hem Tae Jin hem de Jeong bu konu yüzünden çok çalışmıştı ve ofiste sabahladıkları günler hiç de az değildi.

Öğlen iki gibi gelen Fransızlar görevlilece karşılandıktan sonra 27. kata çıkarıldı. Onları, hemen asansörün açıldığı holde karşılayan Yuhwa ve Tae, görüşmeleri beraber yöneteceklerdi. Fransa'ya son gidişinde zaten bu şirketle prensipte anlaşan Tae akıcı fransızcasıyla onları Yuhwa ile tanıştırdı.

Eiffel Holding'in ceo'su Pascal Pier'i Yuhwa'yla tanıştırırken bir ara soyadı hakkında ne diyeceğini şaşıran Tae, "Lee Yuhwa" dedi pek gönlü elvermese de

Açık mavi gözlerini Yuhwa'ya diken Pier 'Kadınlarınızın bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum' dedi. Yuhwa'nın elini dudaklarına götürmüş öperken

'Lee Yuhwa şirketimizin en güzel hanımefendisidir' diyerek Yuhwa'nın elini zampara ceo'dan ayıran Tae 'Lütfen toplantı odasına geçelim' dedi gözleriyle Yuhwa'ya biraz geride durmasını işaret ederek. Jeong'un eşine kimsenin yan gözle bakmasına tabiki izin vermeyecekti.
Herkes oval masada yerlerini aldıktan sonra Jeong da gelmişti. Adet edindiği üzere, o karizmatik gülümsemesiyle 'Merhaba, ben Kim Jeong Hoon' dedi, o sırada kısa bir süre Yuhwa'yla göz göze gelse de duraksamadan masanın başındaki yerini aldı. Toplantı sırasında anlatılanları dikkatle dinleyen Fransız heyet, son olarak Yuhwa'nın kendilerine sunduğu dosyayı incelerken TS Group ile iş yapacak olmanın güvenli ve karlı olduğuna karar vermişlerdi. Pascal Pier, Jeong'a dönüp aksanlı ingilizcesiyle 'Sizinle iş yapmak zevk olacaktır, Bay Kim' dedi ve ayağa kalkıp tokalaştılar

'Aynı şey bizim için de geçerli mösyö' diyerek yüzüne sahte bir gülümseme yerlestiren Jeong, oldu olası Fransızları sevmezdi. Ona göre batının en "ukala" milleti, daha saraylarında tuvalet bulundurmayı bile bilmeyen fransızlardı.

Pascal Pier tipik bir Avrupalı hatta çoğu kişiye göre yakışıklı bir Fransızdı. Bunu fark eden Jeong biraz gerilmişti. Evet Asya'da ondan daha yakışıklısı tabi ki yoktu fakat Avrupa? Acaba Yuhwa da 'double eye' delisi, Avrupalı görünce dünyayı unutan kadınlardan mıydı?

'Aishh çıldırcam' dedi eliyle saçlarını karıştırırken. O sırada yanına gelen Yuri 'İyi misin?' diye sordu gülümseyerek ama Jeong'un gözlerini ayırmadan bir yere baktığını görünce başını o tarafa çevirdi. Yuhwa ve Tae, Pascal Pier'le son derece keyifle bir şeyler konuşuyorlardı ve her hallerinden iş konuşmadıkları belliydi.

Kollarını önünde birleştiren Yuri 'Eşin Bay Pier'le çok iyi anlaşıyor' dedi dudağının kenarında oluşan hafif kıvrımla

Sinirlenen Jeong hiçbir şey söylemedi ancak Pascal'ın Yuhwa'nın kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldamasıyla iyice deliye döndü. Aynı içinde Yuhwa'nın belinden tutup kendine çeken Jeong, Yuhwa'nın "ne yapıyorsun?" der gibi bakışlarına aldırmadı. Gerçi Yuhwa o yapışkan Fransızdan kurtulduğuna sevinse mi, yoksa kocasının bu kabalığına kızsa mı bilemedi.

Şaşkınlıkla Jeong'a ve Yuhwa'ya bakan Pascal 'Bay Kim, beni şaşırttınız' dedi yaşadığı şoku gizlemeye çalışamadan

'Ya evet, sanırım biraz öyle oldu' diyerek çatık kaşlarını Yuhwa'dan ayırıp Pascal'a dönen Jeong 'Ee? Ne konuşuyordunuz?' diye sordu dişlerini sıkarak. Ne kadar sinirli olduğunu Yuhwa ve Tae anlamıştı ama daha Bay Kim'i tanımayan Pier Bey 'Matmazelden randevu almaya çalışıyordum ama bırakın randevuyu telefon numarasını bile alamadım' dedi pişkin bir ifadeyle Yuhwa'ya göz kırpıp

Sinirle Pascal'ın o ukala suratına yumruğunu indirmek için davranan Jeong, Yuhwa'nın elini tutmasıyla durup kısa bir süre onunla göz göze geldi ama hala çok sinirliydi. Yuhwa'nın belindeki elini daha sıkı bastırdı, karısının bedenini iyice kendininkiyle birleştirdikten sonra elini Yuhwa'nın belinde gezdirip, sert bakışlarını Pascal'a çevirdi 'Matmazel değil "madam" diyeceksiniz!'

'Madam mı? Oysa ki güzel bayan çok genç' Pascal Pier anlamamak için direniyordu sanki.

Yuhwa hala elini tuttuğu için yumruğunu yerinde tutmak zorunda kalan Jeong 'Ama hanımefendi evli!' dedi

'Olsun ben yine de matmazel demeye devam etmek istiyorum, her ne kadar telefon numarasını alma ümidim kalmasa da'

Hafifçe gülümseyen Yuhwa 'Öyle söylemeyin lütfen, inanın telefonum kırılmamış olsa sizi kırmazdım'

'Bana bak, Yuhwa! Sen Pier Bey'i(!) kıramıyor olabilirsin ama ben kafasını kırmakta hiç tereddüt etmem!' Jeong bunları söylerken tabiki korece kullanıyordu.

Oluşan gerginliği yatıştırmak için Pascal Pier'in yanına gelip 'Size otelinize kadar eşlik edeyim' dedi 'Yorgun olmalısınız'

Tae Jin o Fransızla birlikte odadan çıkarken Yuhwa derin bir nefes almıştı, o sırada hala Jeong'un elini tuttuğunu fark edince hızla bıraktı.

Yüzündeki "Şu an çok sinirliyim" gülümsemesiyle Yuhwa'nın üstüne gelen Jeong 'Demek telefonun kırılmasa numaranı verecektin öyle mi? Hatta belki de 5 dakika daha geç gelmediğim için bana kızıyorsundur. O sarı kafayla yemeğe çıkmanı engelledim üzgünüm'

Dudaklarının kenarına ukala bir gülümseme yerlestiren Yuhwa 'Verecektim tabi, Pascal çok neşeli ve kibar bir erkek' dedi. Tabi ki yalan söylüyordu, böyle bir şeye tenezzül bile etmezdi, hem ayrıca o renkli göz sevmezdi ki.

Jeong duyduklarıyla çılgına dönmüştü. Yuhwa evlendiklerinden beri ona "siz" diye hitap ediyordu fakat elin kibirli Fransızı iki dakikada "Pascal" oluvermişti. 'Tamam o zaman bir dahaki sefere ben seni tutmayayım istediğini yap o kibar sarı kafanla!' dedi blöf yapıyordu. Asla cadısını başka erkeklere bırakacak değildi ve onun için savaşmaktan hiç çekinmeyecekti. Her ne kadar kendine güveni tam olsa da lanet olası batılıların, asyalı hanımların hep dikkatini çektiği de su götürmez bir gerçekti. Ama Jeong'un bilmediği bir şey vardı, Yuhwa çekik severdi.

Duyduğu sözlere pek de şaşırmayan Yuhwa yine de kalbinin acımasına engel olamadı. Hiçbir şey söylemeden çekip gidecekken Jeong 'Cadı, bekle biraz yemeğe çıkalım' dedi sakin bir ses tonuyla

Kocasının bu ani karakter değişimine inanmakta zorluk çeken Yuhwa ne yapması gerektiğini bilmiyordu, itiraz etmek istedi. Jeong daha dün Yuri'yle birlikteydi, yani muhtemelen Yuhwa hala emin değildi sadece ondan uzak durup kafasını toplamaya çalışıyordu.

Jeong masadaki telefonunu almaya gittiği sırada koluna dokunan Yuri, 'Bir işimiz vardı' dedi, böyle imalı sözleri özellikle düşünse bulamazdı herhalde.

Gerilen Jeong 'Benim yerime sen halletsen?' diye sordu kısa bir süre Yuhwa'ya baktıktan sonra kolundaki saati kontrol etti.

'Hayır sensiz olmaz' Yuri bunları söylerken gülümseyerek Jeong'un elini tutmuştu.

Karşılaştığı manzara karşısında küfür repertuarının en nadide parçalarını önce kocasına sonra da Yuri'ye gönderen Yuhwa kapıyı çarpıp çıktı. Biraz daha kalırsa Yuri'nin güzel yüzü kanla kaplı olabilirdi ve şu an bir rezillik çıkarmak yapması gereken son şeydi. "Sakin ol Yuhwa, intikam soğuk yenir" diye teskin etti kendini, asla yenilmiş değildi sadece pusuya yatıp uygun anı beklemesi gerekiyordu o kadar.

Öte yandan kaşlarını çatıp Yuri'ye dönen Jeong 'Hareketlerine dikkat et, artık çocuk değiliz' dedi son derece ciddiydi

Tokat yemiş gibi kalan Yuri, gözlerine biriken yaşları saklamak için başını eğip 'Afedersin, ben... Ben çok üzgünüm, sadece... Yani çevrendekilere sıcak davranmayı sen de seviyorsun' İki lafı zar zor bir araya getirdi. Boğazı düğümleniyor, konuşamıyordu. Daha fazla dayanamayıp hızla odadan çıktı, o sırada göz yaşlarıyla birlikte rimeli de akmıştı.

Öte yandan oflaya puflaya ofisine geçen Jeong, Kanada'yla olan telekonferansını bitirdiği sırada, Tae de Fransa'da gelen konuklarını kalacakları Ocean Otel'e götürdükten sonra direk Jeong'un ofisine geldi.

Masanın yanındaki koltuklardan birine oturduktan sonra 'Tebrik ederim patron, bu işi de başarıyla hallettin' dedi gülerek

'Bay San Tae Jin, bu başarı tamamıyla senin'

'Teşekkür ederim Jeong, senin güvenini boşa çıkarmamam gerekiyor öyle değil mi?' Tae Jeong'u tanıdığı günden itibaren asla ona karşı bir hata yapmamıştı ve Jeong da ondan asla vazgeçmemişti. Bu şirkette çalışmaya sıfırdan başlamıştı o hızla yükselirken Tae Jin'i kıskanıp yolunu kesmek isteyenleri de Jeong takip edip arkadaşına zarar gelmesini hep önlemişti. Kısacası birbirleri olmadan ikisi de eksik kalırdı.
Aklına gelen şeyle koltuğunda öne çıkan Jeong 'Yuhwa'yı şu fransızla bir daha bir araya getirme. Mümkünse sana artık Yuri eşlik etsin ya da en iyisi şu Pascal denen herifi Fransa'ya postala'

'Ne o? Yoksa Pascal'ın Yuhwa'yı etkileyebileceğini mi düşünüyorsun?'

'Tabi ki, hayır' diyerek arkasına yaslanan Jeong yalan söylüyordu, bu konuda çok endişeliydi. 'Yuhwa benim gibi biriyle evliyken elin mösyösüne bakacak değil her halde. Sadece adamın o iğrenç, kocaman gözlerinin karımın üstünde olmasını istemiyorum'

'Anlıyorum ama bu ani görev değişikliğini Yuhwa'ya açıklayamam, git sen anlat'

Yüzüne sinsi bir gülümseme yayılan Jeong "Memnuniyetle" dedi ve ayağa kalkıp ceketinin üst düğmesini ilikledikten sonra Yuhwa'nın odasına gitti. Her zaman ki gibi kapıyı çalmaya gerek bile duymadı, Yuhwa'yı hazırlıksız yakalayıp onu şaşırtmayı seviyordu.

Bilgisayar ekranını kapatan Yuhwa "Bence odama girmeden kapıyı çalmalısın"

Jeong ellerini cebine koyduktan sonra "Karımın odasına girerken destur mu alayım?"

"Sen de söyledin, karının odasına giriyorsun. Askerlik arkadaşınınkine değil!"

"Biliyor musun, tam bir baş belasısın. Kötü cadı!"

Eline aldığı kalemin kapağını çıkarıp önündeki kağıtlara ufak bir not alan Yuhwa "Zaten pek de iyi biri olduğumu iddia etmiyorum" dedi keyifli olmayan bir ses tonuyla

Jeong tam Yuhwa'nın yanına gitmek için birkaç adım atmışken kapının çalmasıyla duraksadı. Yuhwa izin verdikten sonra içeri giren genç çalışan "Bayan Yuhwa, bunlar size gelmiş" dedi elindeki orkideyi ve hediyeyi uzatırken.

"Getir lütfen. Kim göndermiş?"

"Pascal Pier"

Jeong, o sarı kafanın adını duyunca deliye dönmüştü. Yuhwa'nın paketini açmaya başladığı şeyi eline alıp kutusunu bir çırpıda yırtan Jeong eline aldığı beyaz Iphone 4S'i tuttuğu gibi yere çarpıp paramparça etti. Gözlerinden ateş çıkıyordu "Yuhwa! Eğer o uyuz bir daha böyle bir laubalilik yaparsa yemin ediyorum o canına susamış adamı cehennemin dibine gönderirim!'

"Senden daha kibar olduğu için kızıyor musun?" Yuhwa öylesine söylemişti bu sözleri kocasınım gıcık etmek istiyordu belki de. Ancak Jeong gıcık olmaktan çok öfkelenmişti.

"Bir telefon aldı diye kibar oluyor demek? O zaman bende sana kırmızı bir Ferrari F430 alayım da bu gece benimle ol" dedi ve dediği an suratında sert bir tokat patladı.

Başı yana savrulan Jeong, Yuhwa'nın kolunu tuttuğu gibi onu kendine yaklaştırdı, "Bakıyorum da bu sözleri duymak canını yakmış" her ikisinin de gözlerinde yer etmiş öfke ateşi odayı ısıtmaya yetiyordu.

Genç kadın o sırada kalbinin yanmaya başladığını hissetti, önceden buzlarla çevrili olan kalbinın zırhı erimiş hatta içindeki zayıf yumruk büyüklüğündeki parça kül olmaya başlamıştı bile. Hiçbir şey söylemedi, bu sözleri duyduktan sonra söylenecek hiçbir şeyin değeri kalmamıştı ona göre. Sustu, zayıf bir kadın gibi değil güçlü bir kadın gibi sustu başı dimdikti ve dudakları sinirden titriyordu.

Karısının saçlarını okşayan Jeong "Yuhwa" dedi fısıltıyla sesi ortamın aksine sevecen çıkmıştı. "Benim kadınım olduğunu unutuyorsun, ihtiyacın olan tek erkeğin ben olduğumu unutuyorsun. Başka birinin sana yaklaşmasına izin verir miyim bir düşün? Benim kadınımsın, bana aitsin. Eğer seni doyasıya öpemiyorum diye tamamen özgür olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun. O gelinliği giydiğin ilk andan beri benimsin ve ben, benim olanı asla savaşmadan bırakmam"

Yuhwa düşmemek için yumruğunu sıktı. O kadar zorlanıyordu ki tırnakları avuç içini kanatmış, eklem yerleri bembeyaz olmuştu

"Neden bir şey söylemiyorsun? Yoksa buna değmeyecek kadar değersiz biri miyim?" Jeong yarım ukala bir gülümseme takınmıştı bu sözleri sarfederken

Yuhwa ise cevap vermedi içinden hiçbir şey söylemek gelmiyordu, yüzü de bembeyazdı.

Sinirden genişçe gülen Jeong elini saçlarından geçirip arkasını döndü, "Ah tabi ya. İlk günlerden beri açıkça gösteriyorsun zaten değersizliğimi" Bunları söyledikten sonra çekip cehennemin dibine gitmek isteyen, arabasını alıp birkaç takım lastik mahvetmek isteyen Jeong yine de yapamadı onun yerine gitmekten vazgeçip hızla o lanetli dudaklara yapıştı.

Yuhwa'nın yüzünü elleri arasına alıp sıkıca kavrarken sanki biran dursa Yuhwa kayıp gidecekmiş gibi sert ve inatçı hareketlerle öptü. Karısının dudaklarını söküp almak istercesine içine çekerken sol eliyle karısının boynuna destek olmaya başlamıştı, parmak uçları saç diplerine baskı yapıyordu. Sağ eliyle de dudaklarının sertliğine inat, yumuşak bir şekilde yüzünü okşuyordu.

Yuhwa'nın ince dudakları inatla hareket etmek istemese de genç adam bir daha reddedilmeye katlanamayacağını çok iyi biliyordu, vazgeçmedi. Dudaklarını, karısının nemli dudaklarındaki her kıvrımın üstüne iyice yerleştirdi ancak Yuhwa'nın durulmaya ihtiyacı vardı aksi takdirde bu acemi dudakların sahibi bayılıp kollarına düşecekti. Bu yüzden karısının ağzını hapsettiği dudaklarını hafifçe çekti yine de onun hasretine dayanamadığı için bu sefer üst dudağını aldı dudakları arasına. Kaçırmaması için hafifçe ısırırken Yuhwa'nın yanaklarından süzülen damlalar yüzündeki elinin parmaklarıma değip dağılıyordu. Bunu fark eden Jeong uzaklaşmak bir yana tekrar sıkıca öptü karısını. Şimdi de alt dudağını kavradıktan sonra iyice vakumlarken Yuhwa'nın yanaklarını kurutmaya çalışmayı da ihmal etmiyordu. Karısını öperken onun acı çekiyor oluşu içini yakmıştı. Son küçük bir öpücük bıraktı dudaklarına, sonra yanaklarını öptü "Benim kadınım olduğunu kabul ettirmenin başka bir yolu aklıma gelmiyor. Seni öpmek benim için bir zevkten öte ihtiyaç, durum böyleyken nasıl acı çekebiliyorsun?" Sonunda dayanamayıp sormuştu işte zihnini kemiren şeyi.

Ellerini Jeong'un göğsüne koyup ittikten sonra "Lanet herif! Senden nefret ediyorum" diyerek acısını bastırmaya çalışan Yuhwa daha fazla dayanamayıp koşarak çıktı. Eve gitmek istemediği için kendini metroya attı hastaneye, hayatında onun yüzünden kırılmadığı tek erkeğin yanına gitmek en iyi olacaktı. Metro vagonu çok kalabalıktı özellikle ağlayan, güzel bir kadın için. Tutunduğu, metronun gri ve soğuk demiri en az ruhu kadar kasvetliydi. Tam gözlerini kapatmış metronun hareket etmesini beklerken belinde hissettiği elle kalbi küt küt atmaya başladı.

Güçlü kaslarıyla sapasağlam duran Jeong karısının belini tutarken onu hem rahatsız edici gözlerden koruyor hem de düşmesine engel oluyordu. "Nereye gittiğini bilmiyorum ama nefret ettiğin kocan olarak..." Saçlarının arasına sıkı bir öpücük kondurduktan sonra dudaklarını ayırmadan "...ben de seninle geliyorum"

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

1M 56.8K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
605K 29.1K 42
Zeliha adı gibi güzel bir kadındır . Ne var ki talihi kendisi gibi güzel olamamış daha 25 yaşında olmasına rağmen iki çocuğuyla ortada kalmıştır . Z...
6K 596 35
Değişen hayatlar, geçen yıllar ve bitmeyen bir aşk... Birbirlerini çok seven iki insanın alışılmış yanlışların içinde hakikati bulma, bunu yaparken b...
8.1M 376K 65
"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZİRAN 2016 Bitiş: 18 EKİM 2019" ...