AH BE HOCAM!?+18

Asualev

1.4M 31.6K 21.5K

Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLU... Еще

giriş
bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 7
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
Karakter Tanıtımı
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
özel bölüm (100k)
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
özel bölüm (200k)
‼️ ACİL DUYURU LÜTFEN BAKIN
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 24
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 30
bölüm 32
bölüm 33
özel bölüm (1M)
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm 37

bölüm 31

16.3K 506 630
Asualev

Kıraç-Ada temsili
🥴
İyi okumalar
...

"Kanka inanmayacaksın ama adam hepimize sözlü notu verdi sırf şu kayak gözlüğünün ismini bilemedik diye. Nasıl bir manyaksa delireceğim." Dedi Sevil. Karşımda hararetli bir şekilde almancacının neler yaptığını anlatırken bende istemsiz onunla yaşıyormuş gibi gerilmiştim.

Hararet ile ağzıma tıktığım bir kaç lokma yemeği hızlıca yuttum.

"Allah, peygamber, cennet." Diyen Halime'ye şaşırdım. Soğuk kanlı duruyordu ama kim bilebilir, almancılar delidir.

"Berbat bir gündü ama yine de okulda olmaktan iyidir." Sevil konuştuktan sonra çorbasını kaşıklamaya başladı.

Akşam yemeğindeydik. Bu restoran olan yerin içi çok büyükmüş. Normalde bu kadar beklemiyordum ama bütün okul sığmıştık. Dershane ise yarım saat sonra gelecekti. Yemek yiyenleri dışarı alıyorlardı bizde bunu fırsat bilip sindire sindire yiyorduk.

Burdan çıkıp ilk kızlarla kaldığım eve ordan da kıraça gidecektim. Eğer mükemmel ötesi planımda bir sıkıntı çıkmazsa. Kara saplanmak falan hiç aklıma gelmiyordu. İnsanlık hali başıma bir şey de gelebilirdi.

"Ee sen naptın Fırat hoca ile hatta onun öncesine yanında başka biri vardı." Haziran yanımda oturuyordu bunu fırsat bilip kolumu dürttü. Kızların dikkatini çekmiş olacak ki hepsi birlikte bana odaklandılar.

Karşımda oturan sevile imalı bir bakış attım. Konuşacağım seninle ama kim bilir ne zaman? Mesajı anlamış gibi başını hafiften yana yatırdı.

"Normalde sizin yanınızdan kıraça mesaj atacağım diye ayrılmıştım attım da ama bir anda bana Arsen hoca çarptı-" sözümü kesen melek direklerini yuvarlak masaya koyup konuştu.

"Kim o?" Bir sabırlı olsalar anlatacağım ama- sinirlenme ada. Sakinsin ada.

"Dershanedeki fizik hocası gıcık bir şey. Geldi işte ahkam kesmeler yok satrançla ilgili bir sürü terim söyledi ve alttan alttan imalarda bulundu. Anlayacağınız mafyatik bir tip." Sonda eklediğim bağlamı bende beklemiyordum birden ağzımdan kaçmıştı kaldı ki mafya çıksa şaşırmazdım. Bakışları bile garipti.

"Ya siktir git psikolojik destek al denecek bir tip." Kızların yüzünde bir tebessüm oluştu. Gömdük mü arseni? Valla mezarda adam.

"Sonra Fırat hoca geldi. Bu sefer Fırat hoca ile aralarında bir çekim başladı. Dedim noluyo? Hayırdır. Bunlar önceden tanışıyorlar herhalde çünkü kıraç da tanıyor arseni." Ben devam etmeyince bir kaç homurtu çıkardılar. "Sonra siz kayak yaparken kıraç geldi sonra onun evine gittik falan işte. Alt yazı geçiyorum her hangi bir şey olmadı."

"Nedense bazı şeyleri kesik kesik anlatıyorsun gibime geldi." Dedi haziran. Evet öyle anlatıyordum çünkü ben de daha oturtamamıştım kafamda. Kaldı ki onların gereksiz akıl yürütmeleri ile uğraşamazdım. Yaparlar mı? Yaparlar.

"Kendim çözemedim ki olaylarını dua edin bok yoluna gitmeyeyim." Dedim. Ağzımı yediğim köfte ile meşgul ederken kendi aralarında konuştular.

"Seninle konuşmasının bir nedeni olmalı gibime geliyor Ada bu Arsen dediğin hocanın." Dedi melek bana doğru. Lafa Haziran atıldı. "Bence bir boklar olacak gibi."

"Onu bunu bırak da bu akşam ne giyeceksin." Dedi haziran. Dikkatimi sevilin sessizliği ve yemeğine odaklanan bakışları çekse de sesimi çıkarmadım. Dur sen. Konuşacağız senle.

Ağzımdaki lokmayı yutup üstüne su içtim. "Şöyle düşündüm. Direk adamın karşısına çıplak çıkmalıyım." Halime bıyık altından güldü.

"Sizce şu an tek sıkıntısı hocası ile sex yapmak mi? Ya bu Arsen hoca tehlikeliyse Fırat hoca ile de kavgalı olsun hadi." Halime mantıklı konuşsa da konu cinsellik olunca her şey geri planda kalıyordu. Ergenlik işte hep bir azgınlık lazım.

Güldürme beni

"Yani. Anlatmak istese bu kadar kısa kesmezdi halime. Demek ki yardım edebileceğimiz bir
Şey yok." Ses tonunu bilerek mi sertleştirmişsin yoksa itiraz mı istemiyordu. Emin olamasam da hazirana hak verdim.

"Yüzüğün güzelmiş." Dedi melek. Amacı ortamı yumuşatmak olduğunu çok belli etmişti.

Kalpli yüzüğüme baktım. Yüzüğü bir an olsun çıkarmamıştım elimden. Çok hoşuma gitmişti ve baktıkça kıraçı hatırlamam içimi rahatlatıyordu.

"Teşekkür ederim." Dedim.

"Bu arada ben kara saplandım ve o sırada Ada denen şahıs sadece beni videoya çekti. Bunu hatırlatmak isterim." Dedi haziran ve hafifçe yumruğunu masaya vurdu. Birileri şakacıktan kinlenmiş sanki.

Melek de hazirana katıldı. "Evet. Baktım orda bir ara video çekiyordun sonra bir adam geldi yanında-" devam edecekken önüne gelen saçları arkaya attı ve aydınlanma yaşıyormuş gibi gözlerini büyüttü.

"O muydu?" Başımı salladım. Melek hızla elleriyle ağzını kapatırken çırpınıyordu. Hatta sağolsun canım arkadaşım sayesinde bazı gözler de bize dönmüştü.

"Kim o muydu anlamadım." Dedi halime, meleği dürterek. "Kıraç hocası." Dedi sevil Halime'ye doğru.

"Evet o sırada geldi. Ben görmemiştim." Bak içim yine yumuş yumuş oldu.

Halime sevili bırakıp bana döndü. "Amacının cinsellik olmadığına eminsin değil mi? Senin için söylüyorum gerisi beni alakadar etmez. Ne yapıyorsan yap." Stabil sesi aklımdaki şüpheleri yenemeyecek kadar cansızdı. Bulaşmak için söylüyordu. Omuz silktim.

"Sen demiyor muydun? Bakmazlar sana diye. Bana bakıyor ve bende onunla olmak istiyorum." Halime gözlerime ruhsuzca bakıp bir şey demek için ağzını açtı ama sonra kapattı. "Sorun yaşama da. Ağlamanı istemem." Gözlerimi sabır dilercesine kapattım. Bu kız megolomanca konuşmayı ne zaman bırakacak acaba. Genel konuşma stili böyle ama-

"Sus halime." Dedi sevil. Halime omuz silkti ve yemeğine odaklandı. Benim iştahın çoktan gitmişti. Elimdeki çatalı ve kaşığı bıraktım.

"Bana bak ada." Dedi haziran. Bakışlarımı ona çevirip ne diyeceğini düşünürken yüz hatlarını inceledim. Derin bir nefes aldı ve az sonra söyleyeceklerini çok yanlış yorumlayabilecekmişim de bunu önlemek istiyor gibi bakışları durgunlaştı.

"Önemli olan senin ne istediğin. Ve o adamı istiyorsan bak adam diyorum çünkü onu erkek olarak tanımlamak yetersiz kalacak. Al onu. Hatan olur. Hata yaparsan-" elime uzandı. Masanın üzerinde hareketsizce duran elimi tutunca içimde bir sıcaklık oluştu.

"Yanındayız." Gözlerim haziranın gözlerinden ayırınca melek ve sevilin de bana aynı destekle baktığını gördüm. İstemsiz içimde bir şeyler onlarla ilgili değişti. Gelecekte yanımda olmasını istediğim kişilerdi.

Ufak bir tebessüm ettim. Konuşmanın tam sırası. "Teşekkür ederim. Sonu ne olur bilmiyorum ama ben kıraçı seviyorum. Bunu ona sadece iki defa itiraf ettim." Belki de üç kere de olmuş olabilir.

Haziran elimi sıkıp bıraktı ve kendi yemeğine gömülmeden önce "tadını çıkar." Dedi.

Meleğe baktığımda gözünü kırpıp baş parmaklarını yukarı kaldırdı. Bende göz kırpıp metalci hareketi yaptım. Gülümsedi ve çoktan bitirdiği tabağındaki kalıntılara baktı.

Son olarak gözlerim sevile değince bana hala buruk bir şekilde baktığını gördüm. Şu anki ruh hali sabahki ruh hali ile gram uyuşmuyordu.

Gözlerini ilk kaçıran o oldu. Bende daha fazla ona bakmayı göze alamadan yerimde kıpırdandım. Telefona bakasım hiç gelmemişti bu yüzden vakit geçirmek için tuvalete gitmeyi seçtim.

"Lavaboya gideceğim. Gelecek var mı?" Ayağa kalkmış, sandalyemi ittirip masaya yaklaştırmıştım. Özellikle meleğe baktım. Yemeğini bitiren sadece oydu. Diğerlerinin en az 10 dakikalık boğaz kavgası vardı.

Melek başını kaldırıp baktı ama gelmek istemediğini konuşmadan dahi anladım. "Tamam ben gidiyorum. Olaki dönemezsem-"

"Ben almancıyı çağırırım rahat ol." Dedi sevil ve yüzündeki suçluluk ufakta olsa dağıldı. Ona bakıp kaşlarımı kaldırdım. "Ben kimyacıyı istiyorum. Onunla teke tek kalma ihtiyacım var. Unutmadım beni sınıftan attığı günü."

"Cidden sıkıntılı adam. Tamam onu çağırırız." Dedi halime ve ortamı terk etmem gerektiğini hatırlatınca ayaklarımı yönlendirip oradan uzaklaştım. Bir ara arkaya dönüp 'görüşürüz.' Demeyi düşünmüştüm. Sadece düşünmüştüm işte o kadar.

Büyük binanın restoran kısmını çift taraflı kapı sayesinde terk ettim. Çıktığım koridor pek aydınlık sayılmazdı. Loş bir hava vermeye çalışmışlar ve bu hoşuma gitti. Tam da duvara dayanılıp öpüşmelik ortam.

İlerideki tuvalete giderken ister istemez tedirgin oldum. İçim titredi. Bu da telefonu alıp kıraça mesaj atmam için yeterli bir sebepti.

Ben: nasıl gidiyor?

Stabil

Çok beklemeden kıraç gördü ve hemen yazdı. Önümdeki insanlara çarpmadan yavaşça ilerledim.

Kırço hoca(dershane): sensiz berbat.

Kırço hoca(dershane): senin nasıl gidiyor?

Bensiz berbat yazmıştı. Yerim ben bu adamı. Tuvalete kapısını açmadan hemen önce yazdım.

Ben: benimde.

Ben: çok mökemmel olduğu söylenemez.

Telefonu kapatıp pantolonumun arka cebine koydum. Sınıftaki gıcık kızları gördüğüm gibi kendimi kabinlerden birine attım. Tuvalet çok çetrefilliydi. Duvarlar pembe. Yetmemiş gibi tuvalet kağıdı koymalık yerde pembeydi. Üstüne bide çöp kutusu da pembeydi.

Ben burada odaklamam. Vallaha bak.

Düşüncelerim gelen sesle kesildi. "Oltanla ayrıldık." Ne? Bu ses fatmaya ait olmalıydı. Ses tınısı ve o iticiliği aynı. Koca tuvalette nasıl olur da bunlara denk gelebilirim. Bela mı çekiyorum yoksa salak mı belli değil.

"Boşver Fatma. O iğrenç biri. Seni sevmiyordu bile." Bir hareketlenme oldu. Merve'nin sesi sonlara doğru daha acı acı geldi.

"Sevecek Merve. O beni sevecek ve çok pişman olacak. Konuştuğu biri olmalı ki beni boşladı ve sonunda ayrılmak istedi." Bir hışırtı daha. Merve'yi sarsıyordu anladığım kadarıyla.

Daha da kulak kesildim. Ulan pembe tuvalet. Dikkatimi dağıtıyorsun. "Ne biliyorsun konuş!" Bağırmasıyla en az Merve kadar irkilmiştim. Nasıl mı anladım. Hissettim diyelim.

"B-ben bugün otogarda Oltanı Ada ile konuşurken gördüm." Bir hışırtı daha. Ayak sesler uzaklaştı ve volta atmaya başladı. Merve ise olduğu yerde duruyordu. Uzay ötesi görüşüm açığa çıkacak yakında.

"Ne? O küçük orospuyla mı konuşuyor. Ona mı aşık oldu?" Dedi Fatma ve histerik bir şekilde güldü. Orospu mu? Kendimize bakmadan insan yargılıyoruz demek ki.

Kabinden çıkıp ağzı ile yüzünü yer değiştirmek isterdim. Ama kendime güvenemedim ve yerime biraz daha sindim. Onun benim hakkımda ne düşündüğünü önemli değildi. Olmamalıydı da. O kadar kudurmuş ki ağzına küfürden başka bir şeyi yakıştırmıyor.

Bunu düşünmeye başlayınca sakinleştim. "Evet. Ben gördüğümü söylüyorum. Ama ada çok isteksiz konuştu onunla. Zaten telefonda biriyle konuşuyordu. Sonra da birinin arabasına binip gitti." Ses Merve'den geliyordu. Vay vay. Bana orospu diyenler de baya gözcülük yapıp röntgenlemiş ha beni.

Tahminimce Fatma musluğu açıp yüzüne su çarptı. Sonra da Merve'ye bakıp "karşılıksız aşk yani. Oltanı istemeyen biri ne kadar iyisini bulmuş olabilir ki. Saf salak ada." Dedi. Kaşlarımı kaldırdım. Ben senin oltanla sevgili olduğunu daha yeni öğreniyorum. Ve evet oltan kıraçın yanından bile geçemez.

"Araba baya lükstü ama fatma. Yani bende bunun altından bir şeyler çıkabilir." Dedi Merve heyecanla. He tabi beni ifşa edip okula yayacaklardı. Ne kadar romantik.

"Ne yapayım onun minik iğrenç hayatını. Oltana yüz vermediyse çok da sataşılacak biri değil." Dedi fatma. Merve'nin salaklığını yüzüne vurmuştu. Bulaşmasınlar bence de. Gerek yok.

Bir adım geri attım. Neredeyse alaturka pembe tuvalete ayağım girecekti. Duvarlara tutundum. Son anda kurtulmanın verdiği sevinci yaşayamadan "haklısın." Dedi Merve. Bu Merve bu işi bırakmayacak attığım adımlara dikkat etmem lazım. Özellikle de göt kadar her tarafı pembe olan bu tuvaletteyken.

Ellerimi duvarlardan çektim ve düşmeyecek bir şekilde tuvaletin iki yanına ayaklarımı yerleştirdim.

Dışarıdan birileri daha geldi ve ortam 46 ya döndü. Hepsi konuştukça Merve ve Fatma'yı duymam zorlaşıyordu. Sonucunda onlar dışında herkesin sesini duymuştum.

Oflayıp telefonumu elime aldım. Kıraç mesaj atmıştı.

Kırço hoca(dershane): neredesin yemek salonuna geldim ama yoksun.

Kırço hoca(dershane): sizinkileri de göremedim.

Ona mesaj yazıp bizim kızların grup sohbetine girdim. Demek dershane grubu yemek yemek için gelmişti.

Ben: oradaki mercimek çorbası güzel ondan al. Birde orada kereviz gördüm. Sevsen iyi olur çünkü onu da alacaksın. Salatada alırsın. Çay olarak da ne istiyorsan alabilirsin. Sıcak olması yeterli.

Bu mesajı okurkenki halini görmek isterdim. Pembe tuvaletle yakında bütünleşeceğim.

Grup: l wanna xxxx

Ben: ne duydum.

Ben: bu Fatma var ya oltanla sevgiliymiş de ayrılmış.

Seviloşumm: şaka yapıyorsun.

Haziran-Ağustos: o kim?

Melek-Şeytan: ve altı üstü işemeye gittin. Karşılıklı mı işediniz.

Seviloşumm: anlatacağım ben size. Ada çabuk oradan çık ve gel. Biz dışarı çıktık.

Haziran-Ağustos: Dershane grubu geldi ve yemekleri de bitirmiştik.

Ben: tamam çıkıyorum. Bir şekilde bulurum sizi. Kıpırdamayın.

Seviloşumm: tamamm

Haziran-Ağustos: ok.

Melek-Şeytan: muahh.

Telefonu kapatacakken kıraçtan mesaj geldi. Hayret ettiğim bir diğer şeyse kimse kapımı tıklatmamıştı. Normalde olsa seksen kere çalarlardı. Pembe olunca demek ki ilgi çekmiyor. Tamamen totomdan atıyorum.

Kırço hoca(dershane): lütfen kereviz yemeyeyim.

Ben: Ye. Şey gibi düşün otantik bir yerde avokado yiyorsun.

Kırço hoca(dershane): bunun hiç bir yardımı olmadı desem.

Ben: yemeyede bilirsin. Kendi tercihin. Ben senin kadar otoriter değilim.

Kırço hoca(dershane): ben otoriter miyim?

Kırço hoca(dershane): konu sen olunca evet belki biraz.

Sarelle konusunu açmamak için kendimi zorladım. Bu sırada ön tarafta süslenen Kızlar parfüm sıkmıştı ve boğulmama o kadar az kalmıştı ki. Kapıya tutundum.

Ben: hasta olma.

Ben: kaldığın evi bilmiyorum. Nasıl geleceğim?

Kırço hoca(dershane): şu kerevizi yiyene kadar kızlarla takıl sonra seni arayacağım.

Ben: tamamdır lord mr kıraç haşmetli hazretleri.

Telefonu kapatıp eski yeri olan arka cebime koydum. Bir an-çok küçük bir an-tuvalete düşebilme ihtimalini düşünsemde geldiği gibi gitti bu düşünce.

Kapının kilidini açacağım sırada duyduğum sesle ayaklarım kazık çakılmış gibi durdu. Küfür edeceğim şimdi. Bu ne ya? Herkes özel meseleleri konuşmak için tuvaleti mi seçiyordu.

"Kıraç beni görmüyor. Görüyor ama tepkisiz kalıyor. Görmediniz mi? Önünde kayak yaparken düştüm. Kaldırmaya bile yeltenmedi. Çok zor bir adam. Umarım bana aşık olduktan sonra böyle davrandığına pişman olur. Pişman edeceğim onu." Buket. Bak bana orospu dediler bu kadar sinirlenmedim güzelim ama şu an süper yeteneklerim olsa yaşamıyordun.

Hala bak hala kıraçın ona baktığını bakacağını düşünüyordu. Bu bile sinirlerimi hat safhaya taşıyordu. Bir yandan mutlu olmuştum. Önünde düşmüştü ve benim sevgilim kaldırmaya bile tenezzül etmemişti. Bunun için ona bir öpücük borçluyum.

"Al benden de o kadar. Ne kadar o bora hoca ile göz göze gelip sırıtsam da bana kendimi salak hissedeceğim bir bakışla baktı hep. Sonra da zaten çekip gitti." Dedi Tuğçe. İnsan itici bulduğu insanların nasıl da ses tonunu biliyordu. Beynim lütfen farkı şeyleri kaydet.

Kalabalıktan seslerin duymam bile nasıl bir şanssa.

"Kıraç dediğin şu dershane öğretmeni mi? Siyah giyinen." Dedi bir kız. Tamam biraz daha burada durursam kriz geçireceğim. Herkesin platoniği olamaz değil mi benim sevgilim. AAA.

"Evet o. Neden sordun?" Dedi Tuğçe.

"Hiç sadece sevgilisi olan bir adama neden yaranmaya çalıştığını merak ettim. O adam severse kopmaz. Demek ki yeni gelen bir öğrencisin. Yakında öğrenirsin." Dedi kız. İçime su serpiştirilmiş gibi hissettim. Kimdi bu kız? Merak ettim. İster istemez bukete karşı çıkmıştı.

"O eskide kaldı canım benim. Ben varım artık. Sevgilisi umrumda bile değil. İki hafta içinde yatağına gireceğim." Bak bu da duvara yumruk atma istediğimi arttırdı. Ulan buket. Adın gibi kalsaydın keşke.

Daha fazla dayanamadan kabinin kilidini çevirip çıktım. Tam karşımdaki aynadan kendime bakıp içeride olan kızlara gözlerimi değdirmeden çıkışa ilerledim. Nefes aldığımı hissediyorum.

Biri koluma dokundu. Başımı çevirip baktığımda bunun buket olduğunu gördüm. Gel bela gel. Üstüme çık.

"Sen bizim sınıftakilerdensin." Dedi düşünür bir tavırla sonra gözlerini kısıp beni süzdü. Yüzümü makyajımı tırnaklarımı. Her şeyime kınarcasına baktı sonra mavi gözleri gözlerime çıktığında kafasındaki planı uygular gibi gülümsedi. Kolumu ondan çektim. O tırnakları mümkün olduğunca benden uzak dursun.

"Kıraç hocayı nasıl kazanırım. Biliyor musun?" Bak bunu hiç olmayacak birine sordun. Arka tarafa baktığımda onunla aynı olan tuğçeyi gördüm. Bir insanın montları bile aynı mı olur.

"Bilmiyorum ve umrumda da değil." Arkamı döndüm. Bu sefer beni engellemedi. Artık tekrar engellese sinir patlaması yaşardım.

Tuvaletten hızla uzaklaşırken daha derin nefesler almaya başladım. Keşke elimi yıkasaydım. O kadar duvara falan elledim. Tekrar geri gitmeyi gözüm almadığı için resepsiyondan ıslak mendil istedim. Resepsiyon çıkışın hemen oradaydı. İnsanları selamlayıp iyi bir deneyim yaşamalarını sağlıyordu.

Dur böyle diyince resepsiyondakiler sağlıyormuş gibi oldu. Burada çalışanlar sağlıyordu.

Islak mendili uzatan resepsiyon görevlisi gülümsemeyi unutmamıştı bende ona gülümsedim. Ve kızları daha fazla bekletmemek için çıkacakken aklıma kıraç geldi. Acaba kereviz yiyor mu?

Geri döndüm ve resepsiyona gülümsedim. Restorana doğru giderken istemsiz heyecan yapmıştım. Hem onu tekrar göreceğim için hem de onun sadece benim olmasını istediğim için.

Yemek odasına girişin çift taraflı kapısında duraksadım. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Sanki kızları arıyormuş gibi etrafa bakındığımda çok geçmeden kıraçı cam kenarı tarafında bulunan yuvarlak koca bir masada diğer öğretmenlerle yemek yerken gördüm.

Beni görmedi ama ben onu gördüğüm gibi kitlenip kaldım. Hadi ama bu adamın vücuduma verdirdiği tepkiler hiç bir zaman normal olmayacak mı? Sanırım olmayacak.

Üzerinde siyah bir kazak vardı. Kol kasları her halinden kendini belli ediyordu. Ve çatalındaki kereviz sapına bakıyordu. Saçları alnına düşmüştü. Gözüne girecekti neredeyse.

Sapa sanki çok zorunda kalmasa yemeyeceği bir şeymiş gibi basıp dudak büzdü. Sonra da ağzına atıp yanında oturan kimya hocamıza bir şeyler söyledi. Devrim hocam. Canım amonyum siyanat hocam. Saçlarının ön kısmı biraz beyazlamış olan hocam.

Onları keserken bir anda devrim hocam başını bana çevirdi. Ben tabi kaldım şak diye. Hafif bir gülümseme ile elimi kaldırıp sallamak aklıma gelmişti de rezil olmaktan kurtulmuştum.

Devrim hoca da başını hafif eğip selam verdi. Onun ne yaptığına anlamayan kıraç başını devrim hocadan bana çevirdi. Kalbim. Normale dön kalbim. Nefes al.

Göz göze gelince ona da hafifçe gülümsedim ve önündeki yemeği görünce sadece ağzımı oynatarak 'afiyet olsun.' Dedim.

Gözleri ışıldadı ve söylediğim şeyi anladığını belirtircesine gözlerini kısıp beni süzdü. Bu şu demek oluyordu. 'Akşam görüşeceğiz.'

Daha fazla öyle durmamak için restorandan çıkışa yöneldim. Son defa kıraçın o tarafa baktığımda hala bana bakıyor olduğunu gördüm ve çift taraflı kapıdan çıktım. O son bakışı neydi öyle. Kalbimi göğüs kafesimden çıkartacaktı.

Bir matematik bu kadar çekici olamaz. Limit integral bu kadar sexy görünemez.

"Nakit mi kart mı?" Kendimi depar atarak restorandan attığım gibi binadan da dışarı attım. Resepsiyona yine gülümsemeyi unutmadım tabi. İnsanlık görevi.

Dışarı çıktığımda hemen kenarda duran 4 kişilik bizim grubu görünce yanlarına yürüdüm. Sordukları soruyu duymamla hemen damladım.

"Kıraçım."

Hepsinin bakışı bana döndü ve hepsi de ağzıma sıçtı. "Lan ağzına sıçtığım arkadaşım dondum burda." Dedi haziran. Hava soğuktu bu yeni sayılmazdı. Allah'ın dağındayız. Sevilin elinde duran ceketimi hemen üzerime geçirdim. Lavaboya giderken almamıştım.

"Al benden de o kadar." Dedi melek. Ve halime de onları onayladı. Sevil yanda durup "umarım buna değer." Dedi.

"Hemde nasıl değecek. Neler duydum inanmayacaksınız." Dedim ve bizim kaldığımız bungalova gidene kadar olanların hepsini anlattım. Buket ve Tuğçe'yi de anlattım.

Bu sırada eve gelmiştik. Kapıyı açıp içeri girdiğimiz gibi kendi odama gittim ve sırt çantama gerekli gördüğüm her şeyi aldım. İlaçları ve yanımda neden var olduğunu bilmediğim rezene ve papatya çay poşetlerini de aldım.

Son olarak kıyafet değiştirmem lazımdı. Kesinlikle tangamı giymek istiyordum. Bu sırada kızlar hala konuşmaya devam ediyordu.

"Ben hayatımda bu kada kıskanç insan görmedim. Bide geçen gün sataştılar bize. Olay çıkartacaksanız varım Kızlar." Dedi melek odasından.

"Bende varım. Hele o buket mi çelenk mi ne boksa ona da sinir oldum. Onu da dövmek istiyorum." Dedi Haziran.

"Bende bende istiyorum." Dedim. Çoraplarımı çıkarırken. Üzerime normal omzu açık bir kazak giydim. Altıma da siyah simli tangamı giyip önce aynada kendime baktım. Küçük göbeğim dışında çok da kilolu durmuyordum. Yine de bacaklarım kalındı ve belim de çok ince değildi. Spora başlamalıyım.

Altıma hemen termal taytımı geçirdim. Gri çoraplarımı da ayağıma geçirince kapının önünde duran ayakkabılarıma baktım. Kızlar eve ayakkabıları çıkarıp girmemiz taraftarındaydı. Sabah heyecandan kimse ayakkabısını çıkarmayınca ortalık batmış bunu temizlemek durumunda kalmıştık.

Some heyecan problems

Tamamen hazır olunca makyaj masasına oturdum ve yüzümü toparladım. Fondötenle abartmadan sivilcelerimi kapattım ve şeftali tonu allık sürdüm. Dudaklarıma parlatıcı da sürdüğümde tamamımdır.

"Ada, kıraçı sik kanka gözü senden başkasını görmesin. Zaten görmüyor gibi duruyor anlattıklarından ama yine de elinde tutmalısın. Erkeklerin gözleri kayar." Dedi halime yan odamdan. Tuvalet ve banyo dış kapının hemen yanındaydı. Rujumu sürünce oraya ilerledim.

"Erkek değil güzelim o koskoca adam. Herhalde ne yapması, nasıl davranması gerektiğini biliyordur." Dedi haziran beni savunarak. Tuvalete giderken ona öpücük attım.

Tuvalete girip kapıyı kapattım. "Ve bizim arkadaşımız öğretmeni ile birlikte yani. Bu nadir karşılıklı ilişkilerden." Dediğini buldum meleğin. İşimi halledip elimi yıkadım. Kurularken sevilin sesi geldi. "Sen nerede kaldığını biliyor musun?"

Tuvalette bile rahat değilim. "Buraya yakın bir yerlerden alacak." Diye bağırdım.

"Dikkatli olun ben o merveyi sevmedim. Zaten oltan da oltan diyen bir fatmaya ihtiyacımız yok." Dedi haziran. Hala tuvaletten çıkmamıştım.

"Oltan da yakışıklı olsa." Dedi Sevil ve devam etti. "Bok suratlı bir şey. Anca Fatma'ya yakışırdı zaten." Tuvaletten çıkıp onlara baktım.

"Oltana sakın yüz verm-" diyen meleğe gözlerim belerttim. "Güzelim kıraç hocam varken ona pas vermem az rahat olun. Ama Kıraç o eğer bukete falan pas verirse var ya." Dedim. Odama gidip çantamı kontrol ettim.

"Adamına güven." Dedi haziran odamın kapısına yaslanırken. Gecelik almıştım yanıma. Üzerimdekilerle rahat edemezdim. Geceliklerimin üstünde tweety olduğunu görmezden gelirsek sexy duruyordu.

"Bir durum olursa. Söyle." Dedi Sevil. Arkamdan. Yanımda geldi ve koyduğum şeylere bakarken yanımdan sarıldı. Bende ona sarıldım ve kulağına eğilip "konuşacağız sesinle." Dedim. Vücudu kasılsa da kendini toparladı. "Biliyorum. Vakit bulunca konuşacağız." Yanağını öpüp ondan ayrıldım.

Melek zıplaya zıplaya yanıma geldi. "Şimdi düşüneceğin tek şey sex olmalı güzelim." Gözlerimi devirdim. Adamımın hasta olduğunu bilmiyorlardı. Başımı salladım. Açıklama yapmakla uğraşmak istemiyordum.

"O buketi de siktir et bizim sınıftakileri de. Seviyorum seni. Kendine dikkat et." Dedi haziran. Ona da sarıldım.

Gözlerim dolmuş gibi göz yaşlarımı sildim. "Duygulandım ulan." Çantamı alıp kapıya ilerlerken hepsi beni geçirmek için arkamdan geldiler. Ceketimi ardından ayakkabılarımı giydim. Botlarım sağlam duruyordu.

"Sabah kahvaltıya gelirsin değil mi?" Dedi halime saçlarını düzeltirken. Gelirdim büyük ihtimal.

"Gelirim eğer bir durum olursa yazarım biliyorsunuz." Hepsi başını sallayıp bana öpücük attılar.

Arkamı döndüm ve derin bir nefes aldım. Görende sanacak operasyona gidiyorum. Kapıyı açtım ve çıktım. Verandadan indim ve nereye gittiğimi bilmeden bir yerlere ilerlemeye başladım.

Beremi takmak yerine sadece atkımı takmıştım. Telefonumu elime aldım ve kıraçı arasam mı aramasam mı diye düşünmeye başladım.

Ararım demişti. Ve aradım derse arardı. O kerevizi çoktan bitirmiş olmalıydı. Bizim kaldığımız yerin arka tarafına ilerledim. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Bir kaç saat sonra kapkaranlık olacaktı.

Fırat hocayı da görmemiştim. Onu görmemem için özellikle çaba sarf ediyormuş gibi hissediyordum. Normalde bir yerlerde denk gelirdik ama bu sefer sadece arsenle konuştuğumuz sırada yanıma gelmişti. İkisinin de ilgisini istemiyorum ama en azından görebilir aramızdaki her neyse onun bundan sonra olmayacağını açıkça belirtebilirdik. Asla rujumu geri alma amacım yok. O teferruat.

Telefonum çaldı. Arayan kişi tahmin ettiğim gibi kıraçtı. "Güzelim." Ölürüm. Ölürüm.

"Efendim." Benim odunluk.

"Yakındayım geliyorum. Sen olduğun yerde kal." Kaybolurdum. Nasıl da biliyor. İstemsiz gülümseyip söylediği şeyi onayladım.

Bir kaç dakika havadan sudan sohbetin ardından görüş açıma girmişti. Başladı kalbim.

Yanıma gelmesine kalmadan ben onun yanına ilerledim. Bu sırada hem telefonu kapatmış hem de etrafa bakmıştım. Yakalanmak isteyeceğim son şeye hele o buketlere asla.

Yanına ilerledim ve beklemediği anda kucağına atladım. Ellerini belime koyup destek alırken sırtını hemen dibimizdeki eve yasladı. Kim bilir kim kalıyordu ama şu an sorun bu değildi. Bacaklarımı etrafına doladım. Ve gözlerin gelen saçları yan tarafa attım. Bu sayede gözlerini daha net görebilmiştim.

Bedeni bedenime değdiği anda etraftaki soğuk hava ellerini üzerimden çekmişti. Onun sıcaklığını ceketinin altından bile hissediyordum. "Kereviz yemişsin." Dedim. Yüzüne yaklaşırken.

"Sırf mutlu ol diye yedim." İtirafı ile şaşkına uğrarken bunu fırsat bilip dudaklarıma yaklaştı. Ellerim ensesinde gezinirken sol elimde olan yüzüğü düzelttim.

Allahtan atkı vardı da boyuma sakalı ile saldırı düzenlemiyordu. "Sorun etmezdim."

Dudaklarımız minik bir sesle birleşince ellerim saçlarına gitti. Beni yavaş ve zevkine vara vara öpüyordu. Dudaklarımızın hareketleri yavaş ve istekli bir hal aldı. Kıraçın elleri belimde hareketlendi ve aşağı kaydı. Bedenimin ısısı yükselirken ona değen her bir parçam alev alıyor her bir sinir ucum uyarılıyordu.

Dudaklarımızı ayıran ben oldum. Nefes alamamak bir yana onunla öpüşmeye devam etmek istiyordum fakat burada değil. "Biri görmeden gitsek mi?" Başını sallayıp dudaklarıma son bir öpücük kondurdu.

Bacaklarımı ondan ayırıp yere indiğimde dengem bir an şaştı. Sonra normalde döndüm ve kıraç beni kendi kaldığı yere götürürken eline yapıştım. 5 dakikanın onunda onun evinde ayakkabılarımı çıkarıyordum. Geçen çıkarmadığım için kendimi kötü hissetsemde şimdi çıkararak telafi ettiğimi düşünüyorum.

Ceketimi de çıkarıp astım. Atkımı da ceketimin üstüne koydum. Çantamı içeri götürüp kenara koyarken kıraça döndüm. Şu an ceketini çıkarmakla meşguldü. Ceketini çıkarıp benim ceketimin yanına asarken onu inceledim. Ballı su iyi gelmiş olmalıydı. Ya da sadece rol yapıyordu. Çantamdan ilacı çıkardım. Soğuk algınlığı içindi ve pembe renkliydi.

Pembe renk AA. O tuvaleti unutamayacağım. Sol tarafımda kalan amerikan mutfağa ilerledim ve bu sefer su şişesi almak yerine damacanadan bardağa su doldurdum.

Kıraça doğru gittim ve tam önüne gelince ilaçla suyu uzattım. "Hazır yemek de yemişken." Elimdekileri alırken bana muzip bir bakış fırlatsada aldığı gibi arkamı dönüp ellerimi yıkamak için banyoya gittim. Kapıyı açtığım gibi karşıma çıkan manzaraya çığlık atmak istedim. PEMBE Mİ?

"Lütfen sana pembe bir banyo verdiklerini söyleme bana." İçeri doğru sesimi yükselterek konuştum. Soru sormuyordum. Cevap belliydi. Belki bir ihtimal renk körü olmuşumdur da ondan pembe görüyorumdur her yeri.

"Evet bende şaşırdım." Diyen kıraçın sesi bangoya koyduğu bardakla kesildi. Ben şokla bakarken ayak sesler arkama geldi ve beni karnımdan tutup kendine çekti. Önce yanağımı öptü sonra boynuma ilerleyecekken ondan biraz uzaklaştım. Ne yaptığımı anlamasa da bozmadı.

Gidip ellerimi lavaboda yıkadıktan sonra "takıntılıyız demek ki biraz." Dedi ve kendi ellerini de yıkadıktan sonra başladık bakışmaya. Ben banyodan çıkınca o da çıktı ve banyonun kapısını kapattı.

Bir adım geri gittim. Ne yapacağını anlamıştım. "Sakın." Bir adım daha geri gittim. "Çığlık atarım." O ise üzerime gelmekten kendini hiç mahrum etmiyordu.

"Sana istediğin kadar çığlık atabilirsin dediğimi hatırlıyorum." Titredim. Bir adım daha gittim.

"Yapma." Adımlarını hızlandırıp üzerime gelirken kaçacak yer arayarak etrafa bakındım. Salona doğru koşturarak gidip bir koltuğun arkasında dikildim. "Hastasın ve bu-" koltuğun diğer tarafında dikilip koyulaşmış gözleri ile bana baktı.

"Umrumda değil." Etrafından dolaşacağı sırada başka koltuğa kaçtım. "Lütfen. Ne istersen yaparım ama bana bunu yapma." Sadece bana zaman tanıyordu. Bu şu anki olayı daha da korkutucu bir hale getiriyordu.

Ben tekrar uzaklaşacağım sırada ayağım halıya takıldı. Sümük gibi yere yapıştığımda karşımda dikilen adama baktım. Totomu tutup "hadi ama-" sözümü kesti. Hatta kesmedi eğilip beni kaldırdığında çoktan onu kendimden uzaklaştırmaya çalışmıştım bile.

Boynunu tutup yalvardım. "Lütfen." Gözlerindeki eğlenen parıltılar birazdan olacakların habercisiydi. "Kıraç-" dememe kalmadan boynuma sakalını bastırmasıyla ayaklarım boşaldı ve gülmeye başladım. Belimden tutup benim düşmemi engellerken bende kendimden onu uzaklaştırmaya çalışıyordum.

Bu işkence gibiydi. "Yapma." Kahkahalarım arasında doğru düzgün cümle kuramazken sakalını hareket ettirdikçe içim huylanıyordu. Ona doğru başımı kıvırmam hiç bir işe yaramıyordu oraya sabitlenmişti. Sonra beklemediğim bir şey yapıp beni kucağına aldı ve yatağa taşırken boynunu kendimden uzaklaştırdım.

İnmeye çalıştıkça beni daha da sıkı tutuyordu. Beni yatağa bıraktığında nefes nefese kalmıştım. Üzerimde az sonra beni yemeye yemin etmiş bir aygır gibi dururken istemsiz gülme krizine girdim. Yaklaşacağı sırada yüzünü tuttum. "Yalvarıyorum yapma." Sonra kendim bile anlamadan gülmeye başladım. Ellerim tam kuvvet uygulayamadan kıraç sakalını boynuma gömmüştü bile. Ellerim omuzlarına gitti ittirmeye çalıştıkça daha da bastırıyordu. Sonunda çığlık attım.

"Gıdıklama kıraç."

"Kıraç."

"Ah." Gülme krizi.

"Yapma."

"Lütfen." Kahkahalarımı durduramıyorum.

Çığlık attım. Elleri karnımı gıdıklamak için harekete geçerken acı ile tekrar çığlık attım.

"Yalvarırım dur."

"Ah."

Nefes nefese onun altında kalmıştım. Terlemiştim de. Gülmekten çığlık atmaktan dilim kurumuştu. Sonunda boynumdan başını çekince derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

Karnımı gıdıklayan elleri durdu. Eminim kıpkırmızı olmuşumdur. Tekrar yaklaştığında "yapma." Dedim. Nefesim hala düzelmemişti. Üzerimdeki kıyafetlerde ağır gelmeye başlamıştı.

Beni tekrar gıdıklamak yerine başını göğsüme koydu ve beni kendine çekti. Kulağı kalbimin üzerindeydi. "Tamam sakin ol. Kalbin çok hızlı atıyor."

Yüzüme yapışan saçları geriye attım. Sağ elini kaldırdığında kahkaha ile karışık "Lütfen." Dedim.

"Bir şey yapmayacağım." Elini üzerime koydu. Sol göğüsüme değmiyordu ama değmesi için çaba sarf etmesine gerek bile yoktu.

Kalbim hala hızlı atmaya devam ederken bu adrenalinden kurulmamı daha da zorlaştırıyordu. Elimi kaldırıp kafası kalbimin üzerinde olan adamın saçlarını çekiştirdim. Düzelttim. Dağıttım.

Sonunda kalbim biraz daha sakince atmaya başladığında Kıraç konuştu. "Bu kadar etki yaratacağını düşünmemiştim."

Güldüm. "Gıdıklamak işkence yöntemidir kıraç." Bu sefer kıraç güldü daha çok 'evet bunu biliyorum' gülüşüydü. "Hoşuna gitmedi mi?" Demesiyle kafasına hafifçe vurdum.

"Sana yalvardım yine de durmadın. Can çekiştim ve bu hoşuna gitti." Gerici dakikalardı. Tamam elini her tarafımda hissetmek istiyorum demiştim ama bu anlamda değil. Bu şekilde değil.

"O kadar güzel gülüyordun ki duramadım. Kendimi durduramadım." Hayır ada. Düşemezsin. Adam seni gıdıkladı. Ben bunları düşünürken başını kaldırdı. "Kalbin hızlandı." Dedi.

"Arada yapıyor öyle şeyler." Tekrar başını koyması için elimi başına götürdüm ama koymadı. Öyle aşağıdan bana bakarken düşünceler çok hızlı beynime üşüşüyordu.

"Hayır. Ben konuştuktan sonra hızlandı." Gözlerindeki şaşkın bakışa gülümsedim. Kahverengi gözleri buram buram duygu yüklüydü.

"Her şeyi ele veriyor kalkar mısın oradan." Hareketlenip kalkacağım sırada göğüsüme elini koyarak beni durdurdu. Biliyordum. O elin neden orada olması gerektiğini biliyordum.

"Ele versin." Eline vericem şimdi ben. Kalbimin daha da hızlandığını hissettim. Başını bana küçük ikaz dolu bir bakış atarak tekrar kalbimin üzerine koydu.

Bende elimi saçlarına götürüp okşamaya başladım. 30 yaşındaki adama neler yapıyorum. Şikayetçi miyim? Kesinlikle hayır.

"Seni seviyorum." Dedi. İşte kayışlar bende koptu. Kalbim bir ara sakinlemişse de artık bu mümkün değildi. Gümbür gümbür atan kalbimi dinleyen adam onun sahibiydi. Güldüğünü hissettim. Güldü ve kalbime bir öpücük kondurdu. Nefes alış verişim de kalbimle paralel hızlanırken kıraçla gözlerimiz buluştu.

Bahane bulup bu yataktan kalkmazsam çok fena şeyler yapacakmış gibi hissettiğim için aceleyle konuştum. "Benim çay yapmam lazım." Yataktan kayıp kalkarken beni durdurmadı. Anlamsız utanmıştım. Neden olduğunu ise gram bilmiyordum.

Çantamın yanına gidip hangi çayı içeceğini bilemedem iki çayı da alıp ayağa kalktım. "Rezene mi? Papatya mı?" Dedim. Arkamı dönüp yatağa baktığımda pozisyonunu bozmadan yattığını gördüm. Endişe içime çöreklendi. Yanına gidip yatağın yanına çöktüm.

"Korkmaya başlıyorum kıraç bir tepki verir misin?" Aynı ona 'seni seviyorum.' Dediğimdeki gibi olmuştu. Koluna dokununca anca dikkatini çekebilmiştim. Şapşik bir şekilde dudakları yukarı kıvrıldı.

"Rezene içerim. Papatyayı sen iç." Başımı salladım ve onu kontrol ederek kalktım. Mutfağa gidip kettle'a sıcak su koydum. Arkamı dönüp tezgaha belimi yasladığımda kıraç şoku atlatmış yatakta oturmuş bana bakıyordu.

"Kusura bakma. Yaşıma uygun davranmadığım anlardan birindeyim sevgilim. Aptal bir ergen gibi hissediyorum." İtirafı karşısında ellerimi kavuşturup gülümsedim. Aptal bir ergen olması hoşuma gidiyordu. Ve herkesin adamımın peşinde olması da sinir ediyordu.

"Bunun sorun olduğunu düşünüyor musun? Bence sorun değil." Bana bakışını nasıl kelimelere sığdıracağımı düşündüm. Mahçup bakıyordu ama bir o kadar da kendinden emin.

Bir süre öylece birbirimize baktık. Sonra arkamı dönüp musluğu açıp yüzüme biraz su çarptım. Sıcak basmıştı. Ellerimi kağıt havlu ile kurulayıp çöpünü çöp kutusuna attığım sırada kettle dan ses geldi ve suyun kaynadığını anladım.

Kıraça rezene kendime de papatya koydum. Üzerlerine sıcak su döktükten sonra ortamdaki koku çok iç açıcı olmasa da bardakların saplarından tutup arkamı döndüm. Yatağın bize göre sağında kalan oturma takımına ilerledim. Televizyonu açıp bir şeyler izleyebildik. Oradaki halıyı düzelttim çayları koymadan.

Çayları ortadaki sehpaya koydum. Çağırmak için yatağa baktığımda kıraç çoktan ayağa kalkmıştı. "İyi misin?" Yanına ilerleyip elimi alnına koydum. Ateşi vardı. Sikerler.

Bana sarıldı. "Bırakma beni." Sonrası sayıklamaya döndü. Tamam durumu kontrol altına almak için benim sakin olmam lazım.

"Kıraç bana bak." Onu biraz kendimden uzaklaştırdım ve yüzüne baktım. Gözleri bana bakıyordu ama çok ruhsuz bakıyordu. İki dakikada ateşinin çıkmasına imkan yoktu. Hep vardı demek ateşi. Nasıl fark etmedim.

"Tamam şimdi seni duşa sokmam lazım. Hemde o pembe banyoda. Büyük kriz ama bunu yapacağım." Sadece yüzüme sırıtarak baktı. Kendinde miydi emin değilim ama onu hızlıca yatağa oturtup üzerini çıkardım. "Güzelim sonunda beni banyoya sokuyor."

Burnumdan güldüm. Keşke bu daha normal şartlarda gerçekleşseydi. Pantolonunu çıkarmak için eğildiğim sırada beni durdurdu. "O kadar da kendimde değil değilim güzelim. Gerisini hallederim." Dümdüz sesi ile ellerim duraksadı. Onun vücudunu izlemek fırsatım olmadan banyoya adımladım.

Suyu açtım ve biraz akmasını beklerken dolapları karıştırdım. Bir havlu buldum ve yere attım. İki tane bornoz vardı. Ne kadar temiz olduklarına güvenmesem de başka çarem olduğunu düşünmüyordum. Onları alıp duşluğun yanındaki içinde ne olduğunu bilmediğim dolabın üzerine koydum. Oradan almak kolay olurdu. Arkamı döndüm ve ne eksik diye kafamda tarttım. Kıyafetler. Hemen banyodan çıkıp kendi kıyafetlerimi çıkarmaya başladım.

Kazağımı çıkardıktan sonra kıraçın ne yaptığına bakmak için yatağın oraya baktım. Sadece boxerı ile kalmıştı. Ve bana bu ruhu çekilmiş halinde bile yiyecekmiş gibi bakıyordu.

"Südyen almadım yanıma ve bunun da ıslanmasını istemiyorum. Aynı şekilde kilodumun da." O ağzını açıp sözümü kesmeden devam ettim. "Bu da iki seçeneğin var demek. Ya tamamen çıplak bir şekilde seninle duşa gireceğim ya da sen gireceksin."

Hangi ihtimali istediğini biliyordum ama onu duşta tek başına bırakmak da istemiyordum. Her şey olabilirdi. Dengesini kaybedebilir düşebilirdi. Ne bileyim her şey olabilir.

"Çıkar. Seni utandıracak derecede bakmayacağım." Başımı salladım.

"Sen geç banyoya geliyorum." Dedim. Sözümü dinleyip yanımdan geçip giderken yanağıma yaklaştı. "Bu emir veren haline bayılıyorum."

Geçip gittiğinde her şeyimi çıkardım. Tangam da çıktığında kendimi çıplak hissetsem de şu an pısmamın zamanı değildi. Yanıma kilot almayı akıl etmemiştim bile.

Adımlarımı banyoya çevirdim ve içeri baktığımda kıraç duşluğun tam önünde durmuş öylece duş kabinine bakıyordu. Bunu fırsat bilip yanına ilerledim.

Koluna dokundum. Bana döndüğünde kısa bir an gözleri kısılsa da alt kısımlarıma değmemişti bu bakışı. Onu hızlıca duş kabinine soktum ve duş başlığını duvara yapışık olan çıkıntıya taktım. Bu sayede su tam tepemizden gelecekti. Su şu an sıcaktı. Yavaşça soğuğa ayarlamaya başladım. Kıraç ellerini belime sarıp beni kendine çekti. Suyu biraz daha soğuğa ayarladım ve bende ellerimi ona sardım.

Göğüs uçlarım ona değiyordu ve bu da dikleşmeleri için yeterli bir uyarıydı. Ellerimi kaldırıp kıraçın saçlarını geriye attım. Soğuk suyun biraz olsun ateşini almasını diledim.

"Bırakma beni."

"Bırakma beni."

"Yapma bunu bana."

Sayıkladığı kelimeler içimi burkarken tek yapabildiğim onun sıcaklığında üşümemekti. Ne tezatlık ama.

Bana daha da sıkı sarıldı. Gözleri kapalıydı ve kendine geldiğini gösteren tek şey vücudundaki soğuğu hissetmemdi. Biraz daha durduktan sona çıkmamız gerekecekti. Saçlarını kurutmalıydım.

Soğuk su artık derime işlemeyi bırakana kadar kıraçla soğuk suyun altında sarıldık. Sonra yeterli geldiğini anladığım anda suyu kapattım ve kıraça baktım.

"Tamam bu kadardı. Hadi çıkalım." Onu yönlendirip kaymamasına dikkat ederek duşluğun hemen dibine koyduğum havluya yerleştirdim. Kenardaki havluyu da alıp ona sardığımda gözlerini açıp bana baktı.

"Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." Gözleri hala göğüslerime inmemek için savaşıyordu. Onu bu savaştan kurtarmak için içeriyi gösterdim. "Gidip üzerini değiştir. Özellikle de iç çamaşırını. Geleceğim." Başını salladı ve arkasındaki çıplak bana bakmadan banyodan dışarı çıktı. Bende oyalanmadan bornozu kendime geçirdim. Saçlarımdan sular akarken ayağımın altındaki havlu ıslanıyordu. Bir süre kurulandıktan sonda yerdeki havluyu kaldırıp duşluğun üzerine astım.

Bende banyodan çıktığımda kıraçı öylece yatakta yatarken beklemiyordum. Ama altını değiştirmişti ve bornoz ise kenarda duruyordu.

Önce yatağın kenarına gizlediğim iç çamaşırlarımı giydim. Sonra da çantamdan tweetyli geceliğimi alıp giydim. Yıkanmadan önce çıkardığım çoraplarımı da ayağıma geçirdim. Tek ıslak tarafım saçlarım kalmıştı.

Havluyu da saçıma doladım. Kıraç ıslak iç çamaşırını nereye sokmuştu bilmiyorum ama onu bir yerlere asmam lazımdı ki kurusun. Hala öyle iki seksen yatan adama baktım. Sonunda sokmuştum duşa.

Bavulunu salonun oradaki gardrobun içinde buldum. Hemen çıkarıp ona bir kaç kıyafet ayarladım. Gri bir tişört rahat bir de pijama altı. Onları koluma atıp kıraça ilerledim. Şu an bavulunu tekrar dolaba koymakla uğraşamazdım.

"Kıraç, ıslak donunu nereye koydun." Koluna dokunup gözlerini açana kadar başında bekledim. Açtığındaysa onu kaldırmaya gücüm yetmedi. "Yardım et bana. Seni kaldıracak kadar güçlü değilim ben." Bir hırıltı çıkartıp yerinde doğrulup bana baktı. Kaşlarını mı çatıyorsun sen bana. Huysuzca ellerini göğsüne bağlayınca göğsümden bir kahkaha patladı.

Tişörtü sağ sağlim giydirdikten sonra pijama altını kendi giymek istemişti. Ben bu sırada ıslak donunu bulup banyoya astım.

Geri gelip yatağa baktığımda yine iki seksen yatıyordu. Ve saçları yamyaştı. Bornozları alıp aynı şekilde banyoya götürdüm ve katladım. Islaktılar ama onları asabileceğim bir yer yoktu. Hele ki duşluğun üzerinde sallanan kıraçın donunu gördükçe gülesim gelirken.

Kendi kafamdakini de katladım ve yerlerine koydum. Islaklık hemen vücudumda hissedildi. Saçlarım tenime yapışırken saç kurutma makinasını aradım. Lavabonun etrafındaki dolaplardan birinde beyaz kuruma makinası bulup elime aldım.

İçeri gidip bütün itirazlarına rağmen kıraçın saçını kurulurken ömrümden ömür gitti. "Ya ada. Yeter bak kurudu saçım." Dese de dinlemedim biraz daha kuruttum. Onda sonra geldim kendi saçlarımı banyoda kuruttum. Makyaj adına yüzümde hiç bir şey kalmamıştı ama değer mi değer.

Kurutma makinasını yerine koyup banyonun kapısını kapattım. Bir daha pembe görmek istemiyorum.

İçeri gittiğimde bu sefer kıvrılmış bir şekilde yatan kıraça baktım. Telefonumu komodinden alıp arama motoruna 'ateş nasıl düşürülür.' Yazıp arattım. Soğuk duşa sokmuştum. Odanın sıcaklığını düşürsem ben üşürdüm. İnce giydirmiştim. Kompres yapmama gerek var mı diye alnına elimi dayadım. Ateşi hafiflemişti. Gerek yok gibi.

Üzerine örtüğü kalın örtüyü ittirip ince örtüyü çektim üzerine. Şu an dinlenmesi gerekiyordu. Yaptığım çay boşuna gitmişti ama kimin umrunda bu adam iyi olsun da gerisi yalan.

Derin bir nefes aldım. Arada bir kontrol etsem iyi olurdu. Şimdilik uyuyan kıraçın yanına eğilip yanağına minik bir buse kondurdum. O ise bir şeyler mırıldandı. "Teşekkür ederim. Teşekkür ederim sevgilim."

Yanağını okşayıp yanından kalktım. Saat 21.30 olmuştu. Kaç saattir ömrümden ömür gitse de şimdi oturup sakinleyebilirdim. Oturma takımına ilerleyip soğuyan çaylarımızı kaldırdım. Tekrar geldiğimde aynı yere, televizyonu açtım ve ne izleyebiliriz diye bakındım.

Bir an sadece bir an eğer ateşi daha fazla çıkarsa kimi arayacağımı düşünmüştüm. Ve cevap da belliydi.

Kızlar ne yaptığımı sorduğunda onlara 'Öpüştük öyle. Film izliyoruz şimdi.' Yazıp yollamıştım.

Televizyondaki exxen dikkatimi çekince hemen ona tıkladım. Şu an bir konuşanlar çok iyi giderdi.

Konuşanları açmadan önce gidip kıraçı kontrol ettim. Şükür ateşi düşmüş ve başka reaksiyon göstermemişti.

Koltuğa geri döndüm ve konuşanların yeni bölümünü başlattım. Bittinde kıraçın yanına gidip uyurdum.

Duyamayacağını bilsem de fısıldadım. "İyi geceler sevgilim. Beni çok korkuttun." Ona bir şey olacak korkusu bile bana yeterdi. Telefonumu yan tarafa bıraktım.

Biraz televizyon izledikten sonra kapattım. Sarmadığından değil sessizce gülmüştüm hatta ama izlemek istememiştim. Aklıma birden iç çamaşırlarımı giyerken südyenimi de giydiğim geldi. Elimi sırtıma atıp klipsini açtım ve kollarımdan indirip geceliğimin içinden çıkardım. Göze batmayacak bir yere-koltuğun kenarına-koyduktan sonra başımın altına yastık alıp koltukta kıvrıldım.

Biraz telefonuma baktıktan sonra onu da sehpanın üzerine koydum. İçim geçmiş olsa gerek sarsılarak uyandım.

Ne zamandır uçuyorum. "Buradayım. Buradayım. Yanındayım." Ses kıraçındı ama uyuması gerekiyordu. Dinlenmeliydi. Gözümü açamadım ama yakasını tuttum. Belimdeki eli sıkılaşıp beni daha sağlam tuttu.

"Dinlenmen lazım sen niye kalktın. Yanına gelecektim ben senin." Sesim uykudan kaynaklı cızırtılı çıkıyordu. Kıraç beni yumuşak bir yere bıraktı ve yanıma uzandı. Ben kendi çapımda kıvrılacakken kıraç beni kendine çekti ve elini belime doladı. Siktir. Ah. Memem.

"Kıraç mememin üstüne yattın yavrum." Benim tatlı minik daha yeni yeni olgunlaşmaya başlayan tatlı sol memem. Kıraç hemen kendini biraz kaldırınca bende mememi oradan kurtardım. "Üzgünüm güzelim. Özür dilemek için öpebilir miyim?"

Dalga mı geçiyordu. Cidden özür mü dileyecekti anlamadım. Ses tonu yanlış anlamaya çok müsaitti. Ben ses çıkarmazken biraz aşağı kaydı ve göğüsüm ile aynı hizaya geldi. Eli ile sol göğsümü avuçladığı gibi baş parmağını yanında gezdirdi. Sakince okşarken bende uyku mahuru olmasam inliyecektim.

Yavaşça başını yaklaştırdı ve sol göğüsümü geceliğin üzerinden öptü. "Üzgünüm. Bir daha size dikkat edeceğim." Bu adam normal mi? Türkiye'de yaşamak başına falan vurdu herhalde. Ya da fazla ateş hormonlarını harekete geçirdi. Ama bu halleri hoşuma gittiğinden ses etmedim. Biraz bu pozisyonda kaldıktan sonra mememe dikkat ederek eski pozisyonuna geldi. Elimi göğsüne koydum.

"Orada yatmana izin veririm mi sanıyordun." Başımı kaldırdım. Normalle dönmüştü. Sesi bile daha düzgün geliyordu. "İyisin değil mi?" Elimi kaldırıp alnına dokundum. İyi iyi stabil.

Elimi tutup öptü. "İyiyim. Çok daha iyiyim." Bu sözlerle birlikte başımı göğsüne koyup gözlerimi kapattım. Elim de göğsünde öylece duruyordu. Kıraç saçıma bir öpücük kondurdu.

"Umarım sana eziyet etmemişimdir." Onu doğrulamamı ister gibi sormuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse hiç eziyet etmemişti.

"Hayır. Çok sevimli bir oğlan çocuğuydun." Dedim fısıltıyla. Kokusu beni bayıştırmıştı. Sıcaklığının ateşinden kaynaklanmıyor oluşu içimi rahatlattı. Biraz daha sarıldım ona.

Gülünce göğsü hareket etti. "Seni yormuşum ama." Bak buna itiraz edemeyeceğim. Yorulmuştum. Bir mırıltı çıkardım. Bunu onaylama olarak mı algıladı yoksa algılamadı mı bilemedim. Ortamdaki ışıkların çoğu kapalıydı. Koltuğa yatmadan önce ortamı aydınlık bırakmıştım. Salak kafam belki de o yüzden uyandı adam.

"Seni yorduğum için üzgünüm yarın senin sabahtan olacak etkinliklere gelemeyeceğini söyleyeceğim." Beynim algılayamadı sadece tekrar mırıldandım.

...

Tamı tamına 1 günümü aldı. Düzenlemek ve eklemeler yapmak ise 3 gün.

Not: ada ile kıraçın sevişmelerini aceleye getirmek istemiyorum biliyorum herkes onu anı bekliyor ama zorlama bir sevişme sahnesi yazmak kadar kötü bir şey yok. (Yazamadım da zaten. Karaktere bu konuda hükmedemedim.)

Bunu bilip öyle devam edin. Ya da bırakın. Kimseyi zorlamıyorum.

Şimdiiii

Bir seçim zamanı. 32. Bölüm elimde var. Yazdım ama kafayı da sıyırdım. Kıraçı olmadığı biri gibi yazmak, bilmiyorum oldu gibi de olmadı gibi de. Bu birinci ihtimal.

İkincisi ise tekrar yazmam yönünde. Başa alırım yazdığım bölümü siler temiz, soft ponçik bir bölüm yazarım. Çünkü yazdığım bölüm biraz sıkıntılı.

1. İhtimal 🥕
2. İhtimal 🍉

Herkes fikrini belirtsin lütfen buna ihtiyacım var. Gidişat ona göre değişecek.

Seviyorum sizi.

Görüşürüz.

Продолжить чтение

Вам также понравится

AŞKIM BENİM 📚

Подростковая литература

719 97 4
"Ben seni yıllarca bekledim." dedi genç adam. Karşısında duran masum kadına her baktığında yeniden aşık oluyordu. Genç kadın ise adamdan korkuyordu...
1.4M 31.6K 43
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
SEKRETER (+18) Dilara

Любовные романы

821K 13.9K 24
+18 unsurlar içerir. "Dur , iş yerinde olmaz lütfen." Ellerini saçlarım da gezdirip gülümsedi. "Ben nerede ve ne zaman istersem o zaman olur küçük se...
417K 6.2K 19
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...