bölüm 26

15.1K 441 302
                                    

İyi okumalar
...

Elimdeki yüzüğe ve karşımda-daha doğrusu-  üzerinde oturduğum adama baktım. Diğer yüzüğü çıkarmıştım. Yüzüğü parmağımdan geçirirken ağızından bir yemin gibi çıkan sözcükler yüreğime dokunmuştu.

İyi ve kötü günümde

Bir şeyler demem lazımdı. İstediği kadar baskın olabilirdi. Bende altta kalamazdım. Yaş farkı yüzünden benden daha tecrübeli olduğu bir sürü konu vardı. Bir sürü...

Tereddüt etmeden baktım. İlgiye muhtaç mıydım? Evet. Bu adam bana ilgi veriyor muydu? Evet. Çocuklarımın babası olabilir miydi? Sonsuzluk işareti. Hangi pozisyonu severdi? Onu henüz bilmiyorum.

Aramızdaki bakışma gittikçe uzarken kendi içimde düşündüğüm kelimeler sonunda dışarı çıktı. "Bana istediğim her şeyi alamazsın hocam. Ama evet. Bunu söylemek için geç kaldım-" duraksadım derin bir nefes aldım. Kendime bile zor açıkladığım o şeyi hocama söylemek bu kadar zor olmamalıydı.

Beni pürdikkat dinliyor, bakışları gözlerimden bir an bile ayrılmıyordu. Dediklerime muhtaçmışçasına bir ümit arıyordu. Dudaklarımı araladım. Gözleri kısa bir anlığına dudaklarıma kaysa da hızlı toparladı. Elleri belimde sıkılaşmış. Beni kendine bastırıp ikimizi sonsuza kadar bedeninde taşımak için an kolluyordu. 

"Sizi seviyorum. Sizi buraya geldiğimden beri kabul edemesemde bir şekilde sizi seviyordum. Gıcıktınız ve çok serttiniz. Gruptan attınız. Ben hariç neredeyse herkesle konuştunuz. Matematikten bir ara soğumuştum." Kolları kasıldı. Bende böyle bir etki yarattığını bilmiyor muydu? Ellerimi beni tutan kollarına indirdim. Cümlelerim aklımda dönüyor toparlanamıyordu.

"Benimde ne içime oturmuştu biliyor musun? Bara gittiğin o gün neler yaptığın. Hatırlamıyorsun. Neye söz verdiğini hatırlamıyorsun. Hani sana söylediğimde inanmamıştın. Boynumu o gün morartmıştın ada. O gün fıratı seçmeseydin. Siktir." Küfredip başını geriye yasladı. Gözlerini sabredermiş gibi tavana dikti. Kapattı. Bende denge kaybı yaşadım bir anlık.

Ani hareketi düşmeme neden olacakken kesinlikle abartmıyorum. Beni kendine çekti. Sandalye geriye gitmiş dik pozisyonundan cüzi miktarda yatay pozisyona geçmişti.

Göğsüne yasladı beni. Kendisi rahattı tabi iki bacağı da onun etrafına tavuk gibi açık olan bendim.

Bara gittiğim gece onu görmüş olmam çok muhtemeldi. Bana ormandaki evde söylediğinden beri ne zaman onun boynunu morarttığımı düşünüp duruyordum. Peki ya ayıkken dudaklarına yapıştığım adama,  sarhoşken rastladığımı düşünülürse.

Siktir. Yalan söylemiyordu. Hiç söylememişti. Elim gömleğine yapıştı. Salak ada. Gerizekalısın ada. Nasıl hatırlamazsın ada. Adamın kalbini kırdın ada. Hem de üzerine iddayı öğrense nasıl toparlayacaksın.

"Ben hatırlamıyorum." Gömleğini tutan elim terledi. Gömlek ise buruşmuştu. Adamın gömleklerini avuçlayıp sıkmayı derhal bırakmam lazım. Elimi gömleğinden çektim. Sonra çok ani olduğu için bide buruşuk yerini düzelttim. Göğsü inip kalktı.

"Biliyorum. Eğer hatırlarsan Fırat'la ne yaptığını anlatmanı isteyeceğim." Sesi sertti. Karşısında birkaç kere uyardığı fakat hala susmayan bir çocuk varmış gibi uyarı doluydu. Titredim. Şimdi kesinlikle hatırlamak istemiyorum.

Bedeninin üzerinde olmama rağmen üşüdüm. Soğuk bir rüzgar bedenimin her tarafındaki tüyleri diken diken etmişti sanki.

Ne diyecektim. Tabi bilmek isteyecekti. "Hatırlarsam anlatacağım." Onun kadar sert çıkmamıştı sesim ama hatırı sayılır bir mesafesi vardı. Kolları etrafımı sardı. Başımın üstüne elini koyup kendi göğsüne bastırdı.

AH BE HOCAM!?+18Where stories live. Discover now