AH BE HOCAM!?+18

De Asualev

1.5M 33.6K 22.8K

Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLU... Mais

giriş
bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 7
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
Karakter Tanıtımı
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
özel bölüm (100k)
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
özel bölüm (200k)
‼️ ACİL DUYURU LÜTFEN BAKIN
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 24
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 31
bölüm 32
bölüm 33
özel bölüm (1M)
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm 37

bölüm 30

18K 608 366
De Asualev

Üstteki taş: Kıraç temsili.

Yorum ve beğeni unutulmasın yavrularım. Kaç kişi okuyor yorum ve beğeni onlara kıyasla az geliyor. Benimde motive olmam lazım.

Çok konuştum. 👁️👄👁️

İyi okumalar
...

Kırço hoca(dershane): çıplak olacaksan neden olmasın.

Siktir. Elim titredi. Şans eseri telefon elimden düşüp kara sapmanmamıştı. Sevgilimden bu atağı beklemiyordum. Eldivenlerimle cevap yazmaya çalışınca yazamadım ve daha da gerilip heyecan yaptım. Bir elime telefonumu alıp diğer elimdeki eldiveni çıkardım ve tek elimle yazmaya başladım. Görüldü gideli yaklaşık 8 dakika oluyordu.

Ben: bozuluyorsun kıraç topla kendini

Fazla mı ciddi olmuştu. Aslında şakasına söylemeye çalışmıştım ama geri de alamadım. Direk görüldü oldu ve yazmaya başladı.

Kırço hoca(dershane): benden daha fena fikirlerin var sevgilim.

Kırço hoca(dershane): ben mi bozuluyorum?

Lanet olsun. Dibine kadar haklıydı.

Kırço hoca(dershane): yine de müstehcen konuşmamı istemiyorsun söyle. Laftan anlamayacak biri değilim.

Karnıma çöreklenen hisle iki büklüm olmamak için çabaladım. Telefon birinin bana çarpmasıyla karın içine bungee jumping yapmadan önceki dakikada cevap verip atmıştım.

Ben: seni sevdiğimi söylemiş miydim?

Telefonum karın üzerine ters bir şekilde düştü. Onu almaya eğildiğimde bana çarpan kişinin kahkahası telefonla kafasını kırmak isteyeceğim kadar itici bir haldeydi.

Telefonumu karın biraz içine girmiş olmasına aldırmadan eldivensiz elimle onu aldım ve ekranını kapattım. Ayağa kalkıp bana çarpan kişinin bedenine gözlerimi kısarak baktım.

"Bir de gülüyorsunuz hocam?" Omuzlarını silkip elimdeki telefona kısa bir bakış atan arsen hoca dudağını ısırdı.

"Çok odaklamış takılıyordun. Dedim dikkatini buraya yönlendireyim. Kötü mü oldu?" Yok ya. Çok iyi oldu. Telefonumu cebime atıp elimdeki eldiveni hemen üşüyen parmaklarıma geçirdim. Bu adamı zerre sevmiyordum. Bide gelip bilerek çarpmıştı.

"Zaten birebire gelmedin. İhtiyacın olduğunu mu söylemeliyim illa." Kendimi boğuluyormuş gibi hissettim. Soğuk havada burnumdan alıp verdiğim nefesler buhar şeklinde çıkarken başımı başka yere çevirdim.

Kızlar ileride kayak için gerekli olan eşyaları ayarlayan savaş hocaya yardım ediyorlardı. Bende yanlarından kıraç ile konuşacağımı söyleyip ayrılmıştım ki bir ne ne göreyim. Fizikle çarpışma. Daha doğrusu fizik çarpması.

"İstemediğim bir birebire girmedim olan bu hocam." Düşünceli bir tavırla başını eğdiğini göz ucuyla gördüm. Hareketlenip gideceğim sırada "cumartesi o birebiri yapacağız. Eğer yine gelmezsen ailene bunu söylemekten büyük zevk alırım. Eminim onlar da benim kadar zevk alır." Dedi.

Kaşlarımı kaldırdım. Bu hoca ne diyodu böyle. Anama söylerse ben biterim. Ve bunu kendi açısından koz olarak kullanıyordu. Yana dönüp yüzüne tiksintiyle baktım.

"Ya üzgünüm ama siz hayırdır hocam? Hayırdır yani. İlle birebir diye tutturdunuz yok diyorsunuz ailene haber veririm yok o olur yok bu olur. Amacınız ne? Amacınızın bana bir şey öğretmek olmadığı çok açık." Sesimi sakin tutmakta zorlansam da karşımdaki insan bunu anlamamıştı. İlk defa bir hocaya okul dışında tiksinti uyandıracak derecede sinirlenmiş ve kafasına kafasına vurmak istemiştim.

"Seçiminle bana çok yardım ettin. Karşılığını vermek istiyorum. Bir ödül olarak düşün." Hala konuşuyor. Ellerim yumruk oldu. Sarı saçları ahenkle dans ederken yüzü beton kadar sertti.

"Ne seçimi ya-"

"Şöyle diyeyim başka türlü o kalın kafan basmıyor çünkü adacım. Kıraç ve Fırat arasındaki iddaa meseleni biliyorum. Ve bunu istediğim şekilde kullanabilirim. Bilmem anlatabildim mi?" Bana arkadaşlarını dikkatli seç demişti. Bundan mı bahsediyordu. Hocalarımın arasında kaldığımı bilmesinin tek yolu sevilden geçiyordu. Kapana kısılmış hissettim.

Sevilin benimle konuşmak istediği konu bu muydu yani. Ama Sevil niye arsene böyle bir şeyi söylesin ki. Gözlerimi sıkıca yumup sakinleşmeye çalıştım. Açtığımda ise bana sinsi bir gülümseme ile bakan arsene karşı dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Planlar ve planların piyonları, ne kadar dayanabilirsin." Bir adım geri gidip ne dediğini anlamaya çalıştım.

"Ya hocam." Gülmeye başladım. Gülüşlerim psikopat bir hal almaya başlarken elimle ağzımı kapatıp dağın o tarafa baktım. Adam benimle ağır taşak geçiyordu. Ya da cidden bulaştığım şey onun salak saçma oyunlarıydı. Ben kim bu fizikçi olduğuna gram inanmadığım civciv kim.

Al aksiyon

"Kaç yaşına gelmişsiniz benim gibi sıradan bir öğrenci ile uğraşıyorsunuz. Yaptığınız çok çocukça. Bir bu. İkincisi ise demek biliyorsunuz iddayı koşun gidin ispikçi çocuklar gibi yetiştirin hemen kıraça aramızı bozun. Ya sonra, bununla tatmin olacak mısınız?" En gereksiz anlarda-fazla sinilendiğimde-narsist tarafım ortaya çıkar ve beni karşı tarafın ne kadar ileri gidebileceğiyle sınardı. Koruma makenizması olarak düşününce çok da sıkıntı çıkarmıyordu. Bunun işe yaramadığı zamanlarda vardı tabi.

O da benim gibi sırıttı ve bir adım bana doğru attı. Gerilemedim dik bir şekilde durup ona baktım. Hatta o kadar çok baktım ki gözlerindeki saniyelik şaşkınlığı gördüm. Karşısında susacağımı mı sanmıştı. Evet aklımdan geçmedi değil.

"Amacım ispiklemek olsaydı bunu sizi başlamadan bitirmek için kullanırdım. Ben sadece hedef belirliyorum ve evet çok sıradansın bu yüzden hayatındaki küçük hareketlenme gidince normale dönmen zor olmaz." Küçük hareketlenme gidince mi? Kıraçtan mı bahsediyordu. Sonra söylememesi gerek bir şey söylemiş gibi ağzı açıldı.

"Aa bunu istersen söyleyebilirsin. Ama dahil olmak istemezsin." Elini kaldırıp beremin kapatmadığı yerdeki saçlarımı geriye atmak için bana uzandı. Geriye gitmek yerine elini elimin tersi ile durdurum. Aslında durdurmadım ben dokunduğum anda durmuştu.

"Sakın. Şu siktiğimin hayatında bir sen eksiktin hocam. Bu kadar kinli hoca olur mu? O tartışılır işte." Dudakları yukarı kıvrıldı. Elimi indirdim. Ona daha fazla temas etmek üzerime pislik bulaştıracaktı.

"Biliyor musun? Zor durumda kalınca yılana bile sarılmak durumunda kalırsın." Yılan o oluyordu sanırsam.

"Alanına uygun meslek seçmen hatalı sanki hocam." Burnundan sert bir nefes verince çıkan buhar yüzüme kadar geldi.

"Fizik her yerde ada. Fizik her yerini sarmış. Dikkat et. Omzumda ağlamanı istemem. Ah doğru ya. Baba sevgisini bende de arayabilirsin." Siktir. Çok derinden vurmuştu. Bunun etkisi ile dik duruşum sarsıldı. Gözlerim artık kararlı değil acınası derecede saf bakıyordu. Gardım düşmüştü.

"Sus."

"Ne oldu? Az önce kafa tutuyordun? Bu kadar mı derin yaraların var. 18 yılda ne yaşamış olabilirsin." Küçümser tavrı gözlerimi dolduracakken gözlerimi kapatıp başımı başka tarafa çevirdim.

"Konuşma hakkın olmayan konularda konuşmamanı sana öğretmediler mi? Tüh neredeyse 34 yaşındasın. İnsan bir yaştan sonra zor öğreniyormuş." Burnundan güldü. Bir adım daha atıp tepemde dikildi. Kulağıma yaklaştı. Ben bu sırada hiç bir şekilde ona bakmıyordum. Rahatsız edici bir aurosu vardı.

"Cumartesi gelmezsen asıl konuşmayı o zaman görürsün küçük ada." İspikler miydi ki beni kıraça. İspiklerdi ama bunu o kadar profesyonel yapardı ki. O enerjiyi buram buram aldım.

"Söz sadece ders anlatacağım." Başı benden uzaklaştı ve nezaketle başını sallayıp bir adım geri çıktı.

Aklımda deli sorular. Gel de eğlen şimdi. Sıçtı tatilin ağzına. Yüzüne tükürmek istiyorum. "Ne yaptığını ya da kıraçtan ne istediğini bilmiyorum. Sizin gibi koca adamların aralarındaki husumetlere karışmak istemiyorum. Ama ucu bana dokunuyorsa-ki matematiğe aşığım-elbet yapacak bir şey bulurum."

"Çabuk harcanmazsın ada. Ama dümdüz de gidemezsin. İstediğin yere gidecek yetkin yok. Belli bir standartta da ilerleyemezsin. İstediğin yere bir adım gidebilirsin beğenmediğinde geri dönersin. Piyondan daha değerli şahdan daha safsın." Tamam anladım satranç oynamayı çok seviyorsun. Edebiyatın da yüksek. Ama bu bana istediği gibi kalıp koyabileceği anlamına gelmiyor.

"Bu da benden sana gelsin. Kazanmak doğuştan gelen bir yetenektir ve şahın kazanması için bütün taşlara ihtiyacı vardır. Umarım bütün taşları oynamak zorunda kalırsınız bora hocam." Bütün taşları oynayıp hiç bir şey elde edemezsiniz. Kalan taşlar olmalı ki öldürücü darbeyi yapmadan düşünebilesin. Taş kalmazsa bir yere kadar kaçar.

Fazla mı şairaneyim. Narsistlik, sadistlik, psikopatlık başıma vurdu. "Çok benziyoruz ada. Seninle oynamak isterim. Hatta birebirde seninle oyun oynayalım." Bunu sanki yeni fark ettiği ayrıntıyı paylaşıyormuş gibi bir merakta söylemişti. Başımı yana yatırdım. Yeşil gözlerin derinliğine inmedim. Sevgilim var. Olmasa bile bu adama yaklaşmazdım.

Yeşil gözler donuklaştı ve başını geriye atıp havaya nefesini üfledi. Buhar sanki sigara dumanına meydan okurcasına dağılıp yükselirken hareketsizlikle titredim. "Gram güven vermiyorsunuz hocam." Yüzünü havaya bakarken bana indirdi ve bu tezimi doğrulayacak bir ifade ile baktı.

"Birazda insanlara güvenmemeyi öğrenmelisin küçük şah." Kendi ismimden 'şah taşına' rütbemi yükseltmişti. Sağolsun eksik olmasın. Ellerimi kavuşturdum.

"Ne oluyor burada?" Gelen Fırat hocayı ikimiz de fark etmemiştik. Neden mi? Çünkü birbirimize meydan okurcasına keskin bakışlar fırlatıyorduk. Çaktırmayın kaybetmek üzereydim.

Fırat hocam adeta melek fenzio gibi yanımızda dikilip benden çok bora hocaya gözünü kırpmadan bakıyordu. Bu adamın güvensiz aurası Fırat hocam gelince daha da bir artmıştı.

"Bende diyordum. Canım kar topum nerelerde?" Bunu o kadar komik bir tonda söylemişti ki. Tonlama seni vezirde eder rezilde. Aynı zamanda gülmem şu ciddi ortamı dakikasında bozardı. Buna sonra güleceğim.

"Bende dedim benim şeftali kokulu vezirim nelerde?" Şeftali kokulu vezir mi? Dudağımın kenarını kaşır gibi yapıp ufaktan gülümsedim. Bu adam satranç ile biliniyor olmalıydı. Çok mu iyiydi satrançta. Muhtemelen.

Arsenden beklediğim tepkiyi alamadım. Kızarıp bozarmasını beklerken sinir bozucu gülüşlerinden birini atmıştı. Ellerini ceplerine soktu ve öne eğildi. Gri tonlarında giyildiğini şimdi fark ediyordum.

"Kıraçta senin gibi. Yakalarımı seviyorsunuz." İyi bari başka taraflarını sevmiyorsunuz hocam.

Fırat ona bir adım yaklaştı. Araya mı girsem?

"Ben öyle demezdim. Ancak daha edebi bir tanım için de vaktim yetmez malum." Alttan alttan birbirlerine laf sokuyor ve bunun gerçek anlamlarını sadece onlar anlıyordu. Bu hoşuma gitmedi.

Arsen omuz silkti. "Siz edebiyatçılar bir toplama işlemini satırlarca uzatabilirsiniz. Gereksiz zaman kaybı. Ama ada matematik işlemlerini çok kolay yapar." Bende diyordum bu adam ne zaman bana bağlayacak konuyu. Bak bu cümlelerdeki alt anlamı çok iyi çıkardım.

"Sayısallar genelde alan derslerine daha düşkün olurlar." Dedi Fırat hocam ve aralarında muazzam bir bakışma geçmeye başladı. Örtülü anlamı şuydu sanırım. 'Ada sayısal olduğu için kıraçı seçti.' Bir dakika. Sesindeki ufakta olsa yansıyan hayal kırıklığını şimdi fark ediyorum.

Bu sırada arsen cıkcıkladı. "Kendini avutman sıra dışı." Arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. Gittiği tarafın az öte tarafında ayılar çiftleşiyor ama bence bunu bilmesine gerek yok.

Fırat hoca bana döndü ve kaşlarını çattı. Sanki Arsen bana çok önemli bir sır vermiş de onu söylemem için zorlayacakmış gibi baktı. Bir anda bakışları yumuşadı ve "biraz kafadan kontak da basmıyor." Dedi. Gülümsedim. Senin bora hoca ile olan alakanı çözemesem de emin ol tek sorun bu değildi.

"Siz nerden tanışıyorsunuz?"

Ellerini ceplerine koyup biraz daha yanıma geldi. Mesafeli tavrı gözümden kaçmamıştı. Mesafeliydi soğuk değil. "Aslında buraya gelmemizin asıl sebebi o diyebilirim. O ve çok sevdiği satranç tahtası söz geçirmesini iyi biliyor."

"İyide neden hocam?" Yüzüme bakıp vereceği cevaptan emin olamıyormuş gibi gözlerin kıstı.

"Bilmemen daha iyi. Ama deşeceksin gibi geliyor. O yüzden menekşe Arsen iyi biri değil. Onu görünce kaç saklan demiyorum. Takarsa tam takar." Hm. Fizik hocam kurtadam desene. Anladım tehlikeli biri. Ve benim göt tehlikede. Dedikleri pek de içimi açtı diyemeyeceğim sayın kuyumcu beyin. Böyle psikopatlar var demek ki.

"Fizik öğretmek dışında her şeyi yapıyor yani." Adam da öldürüyor mu? Bu düşünce içimi ürpertti. Adam öldüren adam bana neler yapmazdı kaldı ki Fırat ve kıraça takmış durumda.

"Öyle de denebilir." Bana Nadide bir zevke sahip bir adam gibi baktı. Kuracağı cümleden hoşlanmayacağımı anladım.

"Ne konuştunuz?" Hesap sorar gibi değil de daha çok havadan sudan konuşuyormuşuz gibi sormuştu.

Omuz silktim. Kızların o tarafa bakınca onlarında bana dikkatli bir şekilde dikkat kesildiklerini gördüm. Kısaca el salladım. Onlar da mesajı anlayıp bakışlarını farklı bir yere çevirince ancak Fırat hocaya bakabildim.

"Fizikten birebir almam gerektiğini söyledi." Ve daha bir sürü şey. Ama nedense onları kıraça anlatmak istiyordum. O sırada onun kucağında olup başımı okşaması olanların üzerimdeki etkisini azaltırdı.

"Bu kadar mı yani?" Sesindeki ton hoşuma gitmemiş, ellerimi göğsüme bağlamaktan vazgeçmiştim.

"Evet." Sütlü kahve gözleri yüzümün her bir karışında gezindi. "Ben buradayım. İhtiyacın olduğunda araman yeterli. Ve konuştuklarınızın yarısını bile bana söyleyemeyecek güveni sana veremediğim için de üzgünüm." Farkındaydı. Farkındaydı ve kabul ediyordu. Bir yandan 33 yaşındaki bir adamdan beklenen bir hareketti nedense daha fazla tepki beklemiştim.

Minnetle başımı salladım. "Biliyorum hocam. Teşekkürler." Yanından ayrılıp kızların yanına gitmeden önce kurduğum cümleye sadece burukça gülümsedi.

Gözleri berelendi. O an aklından geçenleri okudum. Eğer kıraçı değil onu seçseydim. Nelerin olacağını merak ediyordu. Harbi bu adam onu nereden öğrendi. Dedikodu ağı gibi, bir şey nasıl bu kadar hızlı yayılabilir. Hadi o geçtim mes-

Sus lütfen sus gereksiz vicdan yapma

Ama-

Adım atsaydı o zaman köşesine çekilip senin ona gitmeni beklemeseydi

Omuzlarım düştü. İç sesim bir kez daha haklı konuşurken itiraz ne mümkündü. Şöyle bir gerçek vardı kıraçla geçirdiğim zamanın yarısını Fırat hocam ile geçirseydim işte o zaman çok daha farklı olurdu.

Hemen kafamı iki yana salladım. Hayır. Olmazdı. Kıraç beni o yağmurlu kasvetli günde kurtarmıştı ve her şey bi nevi o gün başlamıştı. Bu fıratta olsa ilgim Kıraç hocamda olacaktı. Hayır kendimi kandırmıyorum. Bunu hissediyorum.

Kızların yanına varınca bir kaç bir şey sordular. Onları geçiştirip kayağın nasıl yapılacağını öğreten bir eğitmeni dinledim. İki günde kayak kapılabilirdi ve ben tercihimi yarından kullandım. Yarın tüm gün buradaydık. Kızlarla olmasa bile bir ihtimal kıraçla denk gelmeyi deneyecektim. Telefonum titredi.

Kırço hoca(dershane): sadece bir kez.

Kızların nasıl kayak yaptıklarını çekerken üstten gelen bildirim dikkatimi dağıttı. Yukarı kaydırıp bir süreliğine görmezden gelip haziranın kayamayışının komikliğini çekeceğim sırada tekrar bildirim geldi.

Kırço hoca(dershane): daha çok söylemelisin güzelim.

Tekrar üste ittirecekken vazgeçip üzerine tıkladım. Parmaklarım hızlı bir şekilde klavyede gezinirken gülümsedim. Kimse görmesin diye de ağzımı atkım ile kapattım.

Ben: bana sarelle alırsan neden olmasın.

Cevap anında geldi.

Kırço hoca(dershane): ne kadar da menfaatçi bir sevgilim var.

Kırço hoca(dershane): ve hayır almayacağım.

Göremese de suratımı astım. Altı üstü sarelle istiyordum adamdan dediğine bak. Sanki atomu parçala dedik.

Ben: belki başımı okşarsan seni sevdiğimi söyleyebilirim.

Kırço hoca(dershane): bunu her zaman yapabileceğimi biliyorsun.

Kırço hoca(dershane): canın mı sıkkın?

Nerden anladın? Kontrol amaçlı kızların ne yaptıklarına baktım. İyi iyi haziran yüzüstü düşmüş öylece cansız yatıyor ama yaşıyor görünüyordu. Melekse onun başında anıra anıra gülüyordu.

Ben: yanında olmak isterdim.

Hemen kamerayı açıp bu anın fotoğrafını çekerken privde bu fotoğrafı st olarak atınca arkada da 'istanbul bizim, konstantinpolis.' Kısmından sonrasını koyarsam mükemmel olur. Hemen iki üç fotoğraf çekip bu hallerine güldüm.

"Kim üzdü benim sarelle delimi?" Doğru mu duydum. Arkamdan gelen kıraçın sesi ile arkama hızla dönünce neredeyse ayağım kayıp düşecektim. Çaktırmadan ona şaşkınca baktım.

Sarelle delisi. Bunu sevdim. Bu lakabı yerine yaraşır bir şekilde kullanacağımı arz ederim.

Etrafta bizim sınıftan insanlar vardı. Ne kadar dikkatlerini çekmemiş olsak da bu yakışıklı adam dikkatleri üzerinde toplamakta bir numaraydı. Ben bu adama sürtünmüştüm değil mi? O bana sürtünmüştü.

"Hocam bu ne süpriz." Kaşları çatılacak gibi olsa da yumuşak ifadesi bozulmadı. Tahmin ettiğim gibi simsiyah giyinmişti montundan çorabına kadar siyahlara bürünmüş hocam fazlasıyla çekici görünüyordu. Bunun farkında olup olmadığına emin değildim.

"Noldu?" Bakışlarımı kaçırdım.

"Özledi-" sözümü kesti. "Söyle." Diyince bir elim ayağım titremedi değil. Bunu o kadar baskın ve itiraz istemez bir tınıda söylemişti ki sesinin sert çıkması tınısının yanından bile geçemezdi. Afalladım.

"Sen dershane ile ilgilenmiyor muydun? Bir anda geleceğini düşünmemiştim. Sıkıntı çıkmaz mı?" Sabır çeker gibi başını yana yatırdı. Saçları da onunla birlikte yana düşerken bakışlarımı ona çevirip sevimli olduğunu düşündüğüm bir gülümseme attım. Yüzü gram yumuşamazken pes etmeme çok az kalmıştı.

"Tahmin mi etmeliyim ada yoksa-"

"Ada." İkimizde gelen sesle savaş hocaya dönünce ne zamandan beri orada olduğunu sorgulamak istemedim. Zaten buralarda gezinip başımıza bir şey gelmesin diye hepimizi sıklıkla göz hapsinde tutuyordu. Kıraçın bakışları bir kaç saniye daha bende kaldıktan sonra gelen savaş hocaya çevrildi. Matematik tutulması.

"Siz?" Dedi savaş hocam hafif bir korumacılıkla yanıma gelirken. Kıraç ise hiç istifini bozmadan cevap verdi.

"Adanın dershaneden öğretmeniyim." Savaş hocanın bakışları normalde dönerken elini uzattı.

"Savaş." Kıraçta elini uzattı. "Kıraç." Aranıza girip matematikten 100 almayı dileyebilir miyim? Nolur?

Elleri ayrıldığında savaş hocam konuşmaya başladı. "Branş."

"Matematik." Dedi kıraç meydan okur bir tonda. Kimi tutacağım belli arkadaşlar. Savaş hoca 'hmm'ladı. "Bende. Aynı zamanda adanın sınıf öğretmeniyim." Sabır dilercesine ellerimi savaş hocaya belli etmeden yukarı kaldırdım ve dua ediyormuş gibi havadaki bulutlara baktım.

Kıraçın saniyelik bana gözünün kaymasını yakaladım. "Rica etsem. Adayı bir saatliğine ya da siz ne kadar uygun görürseniz alabilir miyim? Benimde öğrencim ve burada dershane grubuyla da görünmesini isterim."

"Okul grubuyla geldik. Dershane grubu ile gelmek isteseydi. O grup ile gelirdi. Gözetimimdeki öğrenciyi bırakma hakkım yok." Tamamen kendini düşünüyordu. Öflememek için bütün çabamı sarf edip ellerimi iki yanımda yumruk yaptım. Adam adam gibi izin istiyordu ver işte.

"İstesem okul yerine dershane ile geldiğini göstermeyeceğimi mi sanıyorsun? Sizinle buraya kadar gelmiş olması full okul ile kalacağı anlamına gelmiyor." Kıraç ufaktan sinirleniyordu. Nerden mi anladım. Çok psikopatça bakmaya başladı.

Savaş hoca bir adım geri atıp diğer sınıf öğrencilerine baktı. "Madem ısrarcısın. 1 saat fazlası değil." Sonra bana döndü. "Sırf seni daha önceden tanıdığımdan izin veriyorum ada." Ne bok yiyip yiyemeyeceğimi biliyordu tabi. Başımı sallayıp güven verici bir bakış attım. Savaş hoca yanımızdan ayrılıp tabiri caise düşen haziranın yanına giderken haziranın nasıl düştüğünü merak ettim.

Kıraç koluma dokununca irkilip ona baktım. "Atananlarda kendini bişey sanıyor." Dedi.

"Tatlı adamdır özünde." Kıraç, savaş hocanın arkasından bakarken bir anda bana baktı. Gözlerindeki minik tehditi anlayıp sustum. Tamam ya hiç de tatlı değil. "Bıyığı var güzelim. Bıyık mı seviyorsun sen?"

"Seni seviyorum." Gözlerime yansıyan yakışıklılığı ile onu öpme isteğim artarken sadece bunu söylemekle yetindim. Cuk diye de oturmuştu.

Kıraç tekledi. Ona ilk onu sevdiğimi söylediğimde olduğu gibi oldu ve sadece gözlerimin içinde derin bir duygu ile baktı. Gözünün önünde elimi salladığımda dahi durum değişmezken kalbim hızlandı. Bir şey olmaz değil mi? Elimi koluna atıp hafif sarsınca kendine geldi. Gözlerini kırpıştırıp gözlerini kıstı.

"Bana ne kadar etki yarattığını görüyor musun?" Tebessüm edip başımı başka tarafa çevirdim.

"Bir de hep söylememi istiyorsun hep böyle kitlenip beni korkutacak mısın?" Soruya soruyla karşılık vermek mi? Bayılırım. Elini belime atmamak ve beni kendine çekip sarılmamak için kendini kastığını gördüm. Etraftaki birkaç göz bizi izlerken bunu yapması hiç doğru değildi.

Birden öksürmeye başlayınca elim ayağıma dolandı. Ne yaptığımı bile anlamadan sırtında dokundum. "Üstüne basa basa dedim hasta olma diye te Allahım. Kıraç hocam." Bir kaç saniye sonra normale dönünce gözlerimi belertip ona baktım.

"Ben iyiyim." Dese de. İnanmamıştım. "Gel gidelim. Seni ufak bir sorgu bekliyor daha." Ney? Ben bir şey demeye kalmadan önden ilerlerledi ve ben arkada kalınca haziranlara baktım. Onlara haber vermem lazımdı. Telefonumdan hızla mesaj attım. Umarım bana trip atmazlardı.

Kıraçın arkasından ilerlemeye başladım. Ne tarafa gittiğimizi bilmiyordum ama bu kadar derin ve öğrencilerin az az olduğu bir bölge de dershane grubunun ne aradığını merak etmedim değil. Sonunda büyük bizim bungalovu sollayacak bir evin önüne geldiğimizde beni kaldığı yere getirdiğini anladım. Nasıl aklıma gelmezdi.

Kapıyı açıp beni içeri davet etti. Kocaman verandaya tırmanıp eve girdim. Karşımda koca bir yatak. Yatağın sol tarafında şömineli bir salon. Sağ tarafında Amerikan mutfak. Yatağın hizasındaki iki kapı da banyo ya da lavaboya açılıyor olmalıydı. Güzeldi çok güzeldi. Minimal ve her şey çok yerinde görünüyordu. Yatağın kırmızı örtüsünden koltukların rengine ve mutfak tezgahına kadar uyum içindeydi. Duvarlar krem renginde bu ortamı tamamlıyordu.

"Eh işte çok da mükemmel bir ev sayılmaz." Dedi arkamdan kıraç hoşnutsuzlukla. Aslında güzeldi. Kullanışlı duruyordu. Birde küvet varsa banyo yapmaktan büyük keyif alırdım. Arkamdan kapıyı kapatan kıraç ellerini karnıma doladı.

Beni kendine çekerken nefes alış verişim hızlandı. Sakin ol. Şakin ol.

Kulağıma burnunu dayadı. "Şimdi söyle. Ne oldu?" Geleceğini bilseydim o mesajı yazmazdım bile. Ama hoş şimdiden bilmesi çok daha iyiydi.

Ona doğru kıvranıp omzuna başımı dayadım. Burdan ev çok daha güzel görünmüştü. Hele ki yatak göz kırpıyordu. Eller ise karnımın her bir köşesini sıcak avuçları ile sarıyordu. Bu soğukta neden eldiven giymemişti.

Ben tam takımken o yarım yamalaktı. Eldivenlerimi çıkardım. Girişteki portmantoya koyarken beremi de çıkardım. Bana sarılan bir vatoz olduğundan zor olmuştu ama çıkarırken müsade etmişti. En son atkımı da çıkarıp aynı yere koyunca ceketime uzanacakken elleri karnımdan parmaklarıma gitti.

"Vakit kazandığının farkındayım. Söyle ada yoksa farklı yöntemler deneyeceğim." Kaşlarımın muzip bir şekilde yukarı kalktığını görmemişti. Dudaklarım da hafiften yukarı kıvrılınca başımı ona çevirdim. Daha çok yan tarafa bakıyormuş gibi bir algı olmuştu ama hocam bunu anlamıştı.

"Denesene." Dediğim anda pişman oldum. Hasta olmuştu adam ve benim dediğim şeye bak.

Ceketimi açarken beni tutan parmakları parmaklarımı ittirdi ve ceketimin fermuarına tutundu. Yavaş-öldürücü derecede yavaş-bir şekilde indirdi ve ceketimi çıkardı. Yan taraftaki portmantoya kendi ceketini de çıkarıp koymak için ellerini kısa bir sürelik benden çekince boşluğa düşer gibi oldum. Allahtan sendelemedim. Yoksa ah bana vah bana.

"Kaşınıyorsun ada ve şu an kaçabileceğin hiç
Bir yer yok minik sarellem." Tamam bence şu an anlatabilirim. Neden bu kadar uzattıysam.

Minik sarelle ama böyle küçük kavanozda olanından.

Arkamı dönüp ona arsenle olan mükemmel ötesi sohpetimizi anlatacakken yanaklarımı tutup dudaklarıma yapıştı. Arkamı dönmüştüm ama anlatamamıştım. Bunun etkisi ile geriye bir adım atıp uzaklaşacakken belimden tutup beni kendine çekti ve en yakın duvara hafifçe yapıştırdı. "Kıraç-"

Ellerim omuzlarına giderken öpücükleri boynuma ilerledi. Diğer elinin de göğsümü avuçlayacağı sırada konuştum. "Arsen hoca ile bugün ko-" geç kalmıştım. Eli çoktan göğüsümü bulmuştu.

Fark ettiğim diğer bir şeyse dudaklarıma yapıştığında dilini devreye sokmadığıydı. Sadece öpmüştü. Yumuşak olduğu pek söylenemese de.

Boynumu ısırınca ikaz edercesine sesimi çıkardım. Isırdığı yeri öptü ve alt tarafımdaki sızı kendini belli etti. Bu küçücük anı bölen şey dudaklarının tenimden ayrılması ve yüzüme bakarken "ne?" Diyebilmesiydi.

Başımı çevirdim. Eli göğsümden belime indi. Boynumda bıraktığı ıslaklığı hala hissediyordum. Yüzü ciddileşti. Çenesi kasıldı. Zevk geldiği gibi terk ederken bedenim ürperdi.

Gözbebekleri titreşti. "Ne dedin?" Kendimi konuşmaya hazırlamak için bir kaç saniyeye ihtiyacım vardı. Bu saniyelerde düşüncelerimi toparladım.

"Durup dururken bana çarptı ve salak saçma şeyler söyledi. Cumartesiye aldığı birebirine gitmezsem aileme falan söyleyecekmiş." Daha fazlasını öğrenmek için gözlerime istekle baktı.

"Söyle."

"Bende şey dedim. Alanına uygun meslek seçmeniz hatalı gibi bir cümle kurdum. Çünkü nedensizce adam sadece fizik öğretmeni olamaz gibime geliyor. Size bu kadar kafasına takması normal değil. İşte o da omzumda ağlamanı istemem. Baba sevgisini bende de arayabilirsin dedi." Kıraç gözlerime Arseninde öldürmek istiyormuş gibi bakmaya başladı.

"Satrançtan bir sürü gönderme yaparak bana nedense çok yanlış bir şeylerin içindeymişim hissini aşıladı. Fırat hocanın gelmesi ile de konuşmayı bırakıp gitti. Daha doğrusu biraz Fırat hocayla bakışıp atıştılar. Öyle." Kıraç kollarını bana daha fazla sarıp aklında bir plan oluşturuyormuş gibi gözlerimin içine dalıp gitti.

"Seni ondan uzak tutamam. Her zaman yanında da olamam. Bu paranoyaklık olur." Başımı yana yatırdım. Boynumdaki ıslaklık neredeyse gitmişti. Alamadığım cevaplarla birlikte.

"Neden Kıraç neden o bana bu kadar şey dedi. Bir husumetiniz varsa eywallah anlamayacak biri değilim ama o adam beni fazlasıyla geriyor." Belimdeki ellerinden birini yanağıma çıkarıp baş parmağı ile okşadı.

"Anlatacağım güzelim. Anlatacağım. Ama sende anlatacaksın. Bu tercih etme meselesinin devamı var değil mi?" Buruk bir şekilde baktım. Vardı. İdda vardı. Ama önce Sevil ile konuşmalıydım. Arsenin söyledikleri seville uyuşuyordu. Direk suçlamayı sevmem. Ama suçluysa işte o zaman-

"Çok sakin karşılıyorsun. Seninle kavga edemeyecek miyim ben?" Sus otur işte ada. Ama yok. İlle soracağım.

Dudağının kenarı yukarı kalktı. "Benimle kavga mı etmek istersin?" Sonunda sevişeceksek sonuna kadar evet.

"Yani alkol, viski. Sen ben-" Sinsice gülümseyip elimi boynuna doladım.

Gözlerini kıstı. "Göz ardı etmemi istediğin şeyler olduğu için bana cilve mi yapıyorsun?" Düşünmeden cevap verdim.

"Sen cilve nedir görmemişsin hocam." Bakışları erotik bir hal alırken göğüs uçlarım acıdı.

"Sende yürüyememek nedir görmemişsin ada. Ama ben ilişkimizi cinsel birliktelik temeline kurmak istemiyorum. Bu yüzden bir saatimi sana sarılarak geçirmek istiyorum." Utanma duygusu beni çekip sarmaladı. Adam sex yok diyordu ben diyordum ki sex.

Başımı göğsüne gömdüm. Burnundan gülerken göğsü hareket etti. Yanağımdaki eli saçlarıma tırmandı. "O arseni var ya sikeceğim." nE? Tehditkar bir tonda söylemese ciddiye alırdım. Yani fiziksel olarak ciddiye.

Göğsüne vurdum. "Bunu izlemek isterim." Göğsü yine hareketlendi. Acı bir kahkaha ortaya koyarken dedikleri ufaktan kanımı dondurmaya yetmişti.

"Gördüklerin hoşuna gitmeyecek." Bunu dedikten sonra öksürük krizine bir kez daha girdi ve benden uzaklaşıp kenarda öksürmeye başladı. Bende etrafta su aramaya çalıştım. Su içerse belki bir miktar sakinleştirdi.

Mutfağa ilerledim ve herhangi bir yerde su var mı diye baktım. Dolapta olsa bile içirmezdim. Tezgaha bakarken tezgahın kenarına dizilmiş su şişelerini fark etmemle elimi uzatıp birini aldım. Biraz inceleyip tarihine baktıktan sonra temiz olduğuna kanaat getirip kapının orada öksürmek sureti ile ciğerlerini bırakan hocamın yanına ilerledim. Biraz depar da atmış olabilirim.

Yanına geldiğim gibi suyu açıp eline tutuşturdum. Söylenmeyi de unutmadım tabi. "Ben dedim ama sana çok ince giyiniyorsun. Gittin geçen gün kısa kollu giydin. Sonun belliydi kıraç. Seni kesinlikle duşa sokacağım."

Sudan bir kaç büyük yudum alırken adem elmasının hareketini izledim. Şu görüntüye de azmazsın be kızım.

Suyun yarısından fazlasını içtikten sonra yukarıdan bana baktı. Göğsü öksürük krizinin etkisi ile inip kalkarken bana dehşete düşeceğim seksilikte olan bakışını attı.

"Akşam eğlenceli olacak desene." Hem yok diyor cinsellik hemde vıdıvıdıvıdı.

"Kıraç."

"Tamam tamam bir şey demedim. Sadece seninle flört etmek hoşuma gidiyor." Gelde kızarma. Sesi daha da mı kalınlaşmıştı. Hasta olunca erkeklerin sesi daha da bir kalınlaşıyordu.

"Yanımda ilaç yok. Ama çantamda soğuk algınlığı için olması gerekiyordu. Akşam gelmeden yanıma alırım. O zamana kadar daha fazla üşümemeye çalış ya da-" duraksayıp onu süzdüm. Göstere göstere onu süzmek aşırı keyifliydi. Biraz zorlasam karın kasını bile görebilirdim. Bacak kasları da sağlam duruyordu.

"Soyun." Şimdi kim flörtöz Kıraç. Hah böyle kalırsın işte. Yüzüne tuğla çarpmışım gibi bakakaldı. Dudağımın kenarını yukarı, kaşımın tekini 'olmaz mı?' Dercesine kaldırdım.

"Tamam sen fenaysan ben daha fenayım ada. Az önce dediklerimi unut. Sana dokunmadan dayanabileceğim sanmıyorum. Her noktanı ezberlemek istiyorum." Nefes almak için duraksadı ve o da benim ona yaptığım gibi-daha cezbedici bir şekilde-beni baştan aşağı süzdü.

Gözler her ayrıntıma değerken kıvranmamaya çalıştım. Her yere eşit saniyelerde bakıyordu. Kahve gözleri gözlerime tırmanınca titrek bir nefes aldım. Daha doğrusu almaya çalıştım. Ateşim tavan yaptı. Vücudumu darmaduman ediyordu bakışı. Dudaklarını araladı ve dedikleri bütün vücudumu zonklattı.

"Üstüne bir de bu kader talepkar olman uyarılmamı sağlıyor."

Matematikle sex mi? Evet matematikle sex.

Bir kaç saniye bakışmamızın ardından tekrar öksürmeye başlayınca anın etkisi üzerimden kalktı. "Dedim ama ben sana hasta olma diye." Bende durmadan çemkirmeye devam ettim. İki saniye önceki erotik hava yok olmuştu.

"Hala soyunmamı istiyor musun?" Omzuna vurdum. "Hasta hasta bana kur yapma." Hastaydı bunu kabul de etmiyordu. Üstüne bir de çekici bir şekilde konuşuyordu. Suyunu bitirince şişeyi elinden alıp mutfaktaki çöp kutusuna atmaya gittim.

O da salonun ortasına gelmiş bana bakıyordu. Mutfağa tekrar göz attım. Siyah kettle su şişelerinin yanında duruyordu. Onu alıp içine bir su şişesi boşalttım. Bir yerlerde çay olmalıydı. En azından sıcak sıcak iyi gelirdi ve akşama kadar idare ederdi.

Bunun öğle ve akşam yemeği de var ama olsun. O aralarda da bakardım.

Dolapta bal buldum. Anlamsız. Bal niye burada olur ki. Donmuştu ama küçük pakette olduğu için açıp ısınmasını  suyun ısınmasına paralel olarak bekledim.

Bal yumuşadı. Kettledaki su ısındı. Çok da kaynar olmamalıydı. Tezgahın üst tarafındaki dolaplardan bir bardak çıkardım. Özellikle pembe olan geniş bardağı seçmiştim.

İçine ısıttığım suyu doldurduktan sonra balı çekmecelerden aldığım küçük kaşıkla suya ekleyecekken karnıma sıcak eller dolandı. Kıraç başını boynuma koyarken kokumu içine çekti.

Beni kendine yasalamadan narince tutuyordu. Sakalı boynuma batsa da katlanılamayacak derecede değildi. Kokusunu burnuma doldu. Bu adam orman gibi kokmaktan hiç vazgeçmeyecek sanırım. Böyle diyince de garip oldu. Ağaç gibi kokuyor, çimenlik gibi. Ferah rahatlatıcı ve aromatik.

Ellerim dondu. Balın uçuk sarı rengi ile bakışma yarışına girdik. "Devam et." Kulağıma fısıldadığı rahatlatıcı sesi ile buluşan kelimeler ellerim harekete geçirdi.

Balı küçük paketinden sıyırıp sıcak suyun içine attım. Boş bal paketini kenara koyup bardağa odaklandım.

Çay kaşığı ile karıştırırken kıraç boynuma minik bir öpücük kondurmuştu. Huylandım. Huylandığım içinde ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçtı. Kıraç da inadına sakalını daha da bastırdı boynuma.

Ona doğru başımı eğince "Niye gülüyorsun?" Dedi. Yerime kalmış çekilmemişti. Düşünmeden cevapladım.

"Huylandım." Balın tam karıştığından emin olmadığım için bir kaç defa daha karıştırdım. Ortamda sadece bardağın içindeki çay kaşığının sesi ve kıraçla ikimizin nefes alış verişler varken arkamda olması düşüncelerimin yönünü değiştiriyordu. İyi anlamda(!)

Sakalını hareket ettirip boynuma sürttü. Bu sefer fazlasıyla gıdıklandım bak. Dudaklarım istemsiz yukarı kıvrılırken omzumla destekleyip başımı çekilmesi için yana yatırdım. "Yapmasana-"

Boynuma sürtmeye başladığı sakalı ile kahkaha attım. Kıpırdanıp ondan uzaklaşmaya çalışsamda karnıma sarılan elleri buna izin vermedi. Kapana kısılmıştım. İmdat!

Çay kaşığını kenara bıraktım. Gülerken daha doğrusu kahkaha atarken tezgaha tutundum. Ellerim onu uzaklaştırmak istemiyordu.

"Ay çığlık atıcam şimdi lütfen bırakır mısın? Şu yaptığım suyu da iç." Yarı kahkaha atar gibi kurduğum cümlelerin sonunda benden ayrıldı. Sadece başını kaldırmıştı aslında pek ayrılmak denmez.

"Sen bittin ada. Bunu öğrendim ya. İstediğin kadar çığlık atabilirsin." Dudaklarımı büzdüm. Bir şeyi de bana karşı kullanma be adam.

Bardağı elime aldım. Bu sefer ona dönmeye çalıştığımda izin vermişti. Bardağı ona uzattım. Kahve gözleri yumuşakça bakarken ellerini tezgaha dayadı. "İçersen öksürüğünü azaltır. Hadi yavrum."

Hadi yavrum mu? Aklıma hitap şekli gelmemişti.

Bir elini tezgahtan ayırıp bardağa uzandı. Kulbu onun eline bırakırken ona iyi gelecek bir şey yapmam yüreğimi ısıtmıştı. Yumuş yumuş oldum.

"İçerim yavrum." Oy. Ada yerde. Ada yerleri süpürüyor. Ada düştü. Ada eridi. O nasıl bir tonlama. Bakışlarımı kaçırdım.

"O zaman bana bi s-" sözümü kesince hırsla bakışlarımı ona çevirdim.

"Aklından bile geçirme."

...

Deliriyorum. Hades ve persephone aşkı beni yiyip bitiriyor. Bak bir kavga ediyorlar iki saniye sonra sevişiyorlar. Ne bir trip ne bi uzaklaşma falan yok. Direk bam bam bam. Kriz geçirdim ya. Şu an okuduğum sahnede de aynaya karşı...

Neyse.

Nasılsınız? Hayat nasıl gidiyor?

Bölüm nasıldı?

İleriki bölüm tahminleri neler? Hadi cezbedin beni. O kadar hoşuma gitsin ki dediklerinizi yazayım.

660k olduk tebrik ederimm. Nice 700 lere belki 1 milyon bile olabiliriz.

Seviyorum sizi.

Görüşürüz.

Continue lendo

Você também vai gostar

3.8K 225 28
Beyza Alkoç'un Karantina kitabının devamıdır...
1.1M 31K 49
renkli bir hikaye değil soluk bir gerçek.
2.1M 23.1K 45
İlk bölümden bir kesit: İçeride tamamiyle çıplak bir grup erkek vardı.Ezgi'nin beğendiği uzun çocuk eğilmiş başka birinin penisini yalıyordu. Sarışı...
1.5M 48K 39
Gece yarısı Duru'nun eve giderken yolda yaşadığı tacizden başlamıştı her şey ...yani gerçekler .Babasının bir mafya olduğunu hiç tanımadığı birinden...