AH BE HOCAM!?+18

By Asualev

1.5M 33.6K 22.8K

Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLU... More

giriş
bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 7
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
Karakter Tanıtımı
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
özel bölüm (100k)
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
özel bölüm (200k)
‼️ ACİL DUYURU LÜTFEN BAKIN
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 30
bölüm 31
bölüm 32
bölüm 33
özel bölüm (1M)
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm 37

bölüm 24

22.4K 592 303
By Asualev

İyi okumalar
...

Dondum kaldım. Gözlerim gözlerine kitlenmiş. Gittikçe koyulaşan hareleri vücudumdaki sıcaklığı harlıyordu. Bir anda ortam aşırı sıcak olmuş üzerimdekiler ağır gelmişti.

"Ne?" Bugün benimle ilgilenmesi hoşuma gitmişti. Düştüğümde her zaman ayağa kaldırmıştı beni. Sırf bu yüzden bile ona aşık olabilirdim. Fakat-

11 yaş. Ah kimi kandırıyordum. Benden büyük olan ona ilgi duymamı sağlayan tek şey baba sorunlarımdı. Babam ben düşünce kaldırmamış, yanlış yapınca bağırıp kızmıştı. İşin ilginç yanı bunun farkındaydım. Ama engel olmak istemiyordum. Sevgiyi babam bana vermemişti. Ama belki Kıraç hocam verebilirdi.

Her sevgi verenin arkasınan mı koşacaksın

Sarsak adımlarla bir adım geri gittim. Hareketlerinden emin bir şekilde bana doğru bir adım attı.

"Benim ol Siles. Benim ol. Sana bütün sevgimi vereyim. Başka vadedebileceğim bir şeyim yok. Öğretmen olup paramın olmasıyla ilgilenmiyorsan tabi ama bununla ilgilenmediğini düşünüyorum." Zengin olduğunu biliyordum. Bu rahatlatıcıydı. Bizim aile de zengin sayılabilirdi ama ben okula ve dershaneye otobüsle gidiyordum. Some mazot problem.

Hocam duraksadı. "Senin ilgini istiyorum. Benimle ilgilen ada. Buna çok ihtiyacım var." Şok üstüne şok yaşayan bedenimin hakimiyetini gitgide kaybediyordum.

Sırtım duvara dayandı. Üzerime gelmedi ama aramızda bir adımdan bile az bir mesafe vardı. Ne diyecektim.

Endişelerini söyle

"Ben-"  1-senin üzerinden iddaya girdim.  2-Limit, türev, integral çok gereksiz çünkü anlamıyorum. 3-büyük ihtimal benden nefret edeceksin. 4-umarım yanıma diş macunumu ve fırçamı almışımdır. 5-seni seversem sana bağlanırım. 6-eğlenceli birisin yani öyle hissediyorum. 7- dur bu şimdi aklıma gelmedi.

Aklıma bir saniyede ne kadar çok şey gelmişti. Bir adım daha yaklaştı ve aramızdaki mesafe nefesini hissedebileceğim kadar daraldı.

Kahve gözlerinin derinlerinde sözlerinin doğruluğu berrak bir şekilde görülüyordu. Arzusunu gizliyordu. Arzusunu öyle bir gizliyordu ki o puslu camı bulup da ardına bakmak cesaret isterdi.

En romantik anlarda akla gelen saçma sapan gereksiz ayrıntılar hep aklına gelirdi. En azından benim sağ beyin lobum öyle çalışıyor. Konuyu dağıtmak için söylemek ve söylememek arasında kaldım.

Başımı ellerime indirdim. Loş ışık bazı yerleri görmemi engelliyordu.

"Kalemin bende kalacak demek mi bu?" Başımı kaldırmadım. Kısık sesimi zaten duymuştu. Hemde çok iyi duymuştu ki boğazından gelen bir kıkırtı odağımı değiştirdi.

Bir adım daha ve aramızda mesafe namına sayılabilecek bir şey kalmadı. Kalbim maratonuna devam ediyordu. Sakin ol koç. Beynimi ikna edersem kalbim yavaşlar diye düşünüyorum.

Kıraç retrosunda mı? Mümkün değil

"Bir kalemi ne kadar da kafana takıyorsun. Ve hayır o kalemi alacağım." Hani gülmüştün sen. Başımı yanlış anlaşılacağı için ellerimden kaldırdım. Var mısın meydan okumaya.

"Hayır alamayacaksın." Gözleri kısıldı. Ona belirli bir cevap vermememe karşın o arzusunu puslu camdan görmüyordum. Puslu camın arkasından bakmayı mı yeğlerdim. Evet kesinlikle onu yeğlerdim.

Biraz daha böyle bakmaya devam ederse şurada inim inim inleyecektim. Yüzünü yüzüme hizaladı. Kambur durmak zorunda kalmıştı ama bunu çok taktığı söylenemezdi.

Destek almak için bir elini duvara koydu. "Almam için yalvarırsın o kalemi." Nasıl bir yalvarmadan bahsettiğini düşünmek istemedim. Bir bakışıyla beni etkisine alan bu adamla mesafeyi sıfıra indirmek cazibesine karşı koymak kadar tehditkar ve cezbediciydi. Tek bir sıkıntı vardı. Ben bunu istiyordum.

Bir anda ciddileşti."Eğer benim olmayacaksan lütfen bunu gözüme sokma. Senin karşında çirkinleşmek isteyeceğim son şey." Diğer elini de yanıma-dayandığım duvara koydu. Kapana kısılmışlık hissi derime ilmek ilmek işledi.

"Sana öğretirim. Yemin ederim sana her şeyi öğretirim. Bıkmadan usanmadan. Sevmeyi de öğretirim sevilmeyi de öğretirim. Sadece benim ol ada." Başımı yana çevirdim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl bir onun olmaktan bahsediyordu. Matematik hocamla fantazi mi?

Artık konuşmam kendimi bir şekilde ifade etmem gerekiyordu. "Benden nefret edeceksin. Pişman olacaksın hocam. Kimse doğru karşılamayacak. Farklı düşünceler olacak. Sonunda hep olduğu gibi üzülen taraf ben olacağım. Bağlandığım insanları zor bırakırım."

Başımı ona çevirdim. Gözleri derin bir kuyu misali beni içine çekiyordu.

YOKTU Bİ SONU HOŞTU Bİ HUYU GÖZLERİ SANKİ DERİN BİR KUYU

Bir elini duvardan indirip yanağıma koydu. "Bütün ihtimalleri kafandan dışarı at. Birlikte geliriz üstesinden-" Üzerine iddaya girdim neyin üstesinden gelmek kıraç. 

"Hayal kuruyorsun Kıraç. Arada elbet 3. Kişiler olacak. Mutlu mesut bir ilişki yaşamak haram bana. Yine de istiyor musun? Her şeyimle kabul edecek misin?" Sona doğru sesim kısılmıştı. Bu konuşma romantik ilerlemeliydi.

Yaklaştı alnını alnıma dayadı. Gitti makyaj. Anın etkisi ile gözlerim kapandı. Belimde elini hissettim. Yanağımdaki elini de omzumdan sürterek belime indirdi. İçim huylandı. Bir hoş oldum. Bana isteyerek dokunması uyarılmamı sağlıyordu.

Ellerimi koyacak yer ararken en mantıklı gelen boynuna çıkardım. Tırnaklarım uzamıştı. Ensesinde daireler çizmeye başladım. Bir anlık kalbinin hızının teklediğine yemin edebilirim. Nefes alışı hızlandı. Benden bu kadar etkileniyor olamazsınız hocam.

"Bu evet demek mi?"

"Bu kalemin sonsuza kadar bende kalacak demek." Alnından alnımı ayırdım. Dudaklarına hamle yapacağım sırada ne yaptığımın farkına vardım. Dudaklarım büzüldü. Belimdeki eli sıkılaşmıştı.

"Güzelim bir şeye kalkıştı ama devamını getiremedi." Yanaklarım kızardı. Dudağını yaklaştırıp dudaklarıma sürttü. Aynı zamanda yüzüme değen sakalları olaya farklı bir boyut katıyordu. Ben kesmezsem o sakallarını. Zaten çıkmıyor.

"Şaka gibisin Kıraç." Dudaklarım nefesiyle okşandı. Gözlerim kapanmak için direniyordu.

"Hala gıcık mısın sen bana? Bir de nadiren sevmediğin hocalardanmışım. Kaşınıyorsun." Genizden gelen sesi şu küçücük temastan bile tahrik olduğunu gösteriyordu. Siktir.

"Bir zamanlar evet. Gruptan attın beni. Yokmuşum gibi davrandın. Ne kadar içerlediğimi bir bilsen."

"Telafi etmeme izin ver." Boynundaki ellerimi sıkılaştırdım. Beni kendine çekti ve bedenlerimiz arasında boşluk kalmayacak şekilde birbirimize yaslandık.

"Lütfen de." Ada kızım buldun bunuyorsun. Kaşları yukarı kalktı. Beklemiyordu. Eh arada yaparım böyle şeyler.

"Ada." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Ellerimi boynundan omuzlarında kaydırarak kollarına indirdim. Hayvan gibi çalıştığı pazularında dolandırdım tırnaklarımı.

Aramızdaki mesafeyi biraz açtım. Açtığım gibi belimdeki eli beni tekrar kendine çekti.

"Lütfen Ada hanım telafi edeyim." Dudaklarıma yaramaz bir gülümseme yerleşti. Cidden de 'lütfen' dedi. İçinden bir ses bu adamı süründürdüğüm gibi onunda beni süründüreceğini söylüyordu.

Dudaklarıma uzandı. Gözlerim hem dudaklarına hem de gözlerine bakamıyordu. Bu yüzden dudaklarını seçtim. Dolgun dudakları hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Dudaklarımı yaladım. Beni kendine daha fazla yaslayınca hissettiğim şeyle başımı geriye attım.

Titrek nefesim boğazımı zorluyordu. Kalbim maratondaymış gibi hızlanırken alt kısmım alev almıştı. Doldurulmak istiyordu. Her şeye rağmen bunu hiç olmadığı kadar istiyordu.

Pazularını sıktım. Gözlerinde bilmiş bir parıltı dolandı. Dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Gözüm oraya takıldı. "Sakin ol."

Olamam. Dudaklarıma yaklaştı. Bu sefer geri çekilmedim ya da konuşmadım. Bekledim. Beni öpmesini bekledim. Hadi da.

Dudakları dudaklarıma değdi. İçime zevk tohumları eken bedeni gergindi. Dudaklarını çekti ama ben itiraz edecek zaman bulamadan daha sert yapıştı dudaklarıma. Gözlerim kapalı hissetmeye çalışıyordum.

Alt dudağımı esir aldı. Ben ise kolunu sıkmak ve beceriksizlikle karşılık vermeye çalışıyordum. Üst dudağıma geçeceği sırada dilimi araya sokup ağzını keşfetmeye başladım. Kabul etti ve bu amansız isteğimi destekledi.

Tadı yarım saat önce içtiği bira ile harmanlanmıştı. Bu adama viski de çok güzel yakışırdı. Viski ve erkeksi aromatik koku ah, bunu aklıma yazdım.

Elleri belimden yukarı çıktı. Kasılan pazularına tırnaklarımı geçirdim. Acımış olmalı ki boğazından bir inilti yükseldi. Elleri sütyenimin üzerinde gezindi. Sağ göğsümü avucuna aldı. Bununla birlike dilimi ağzından çekecektim. Çektiğim gibi kendi dilini ağzıma yönlendirdi.

Göğsümü sıkkınca dudaklarımızı ayırdım. İnleyecekken kendimi tuttum. Nedeni belirsin utanç yerini belli etti. "Sesini duymalıyım." Boğuk sesi kulaklarımı şenlendirdi. Eli giydiğim kazağın eteklerinden tenime değdi. Omzuna sakinleşmek için başımı dayadım. "Çok dayanılmazsınız hocam." Sütyenimin kopçasını açacağı sırada duraksadı. Elleri yanan bedenime su misali gelirken orada istediği kadar kalabilirdi.

"Çok dayanılmazsın öğrencim." Kopçayı açmaktan vazgeçti. Ama tenimden uzaklaştırmadı elini. Başımı omzundan kaldırdım. Gözleri ne yaptığının farkında, buna engel olmak ve olmamak arasında kalmışlık ikileminde sürükleniyordu.

Şüphelerini yok edelim bari. Pazularını rahat bırakmaya karar verdim. Boynuna çıkarttığım elimle onu kendime çekip dudaklarına yapıştım. Memnun bir mırıltı çıkardı. Diğer eli de kazağın altından tenime değdi.

Nefesim git gide tükenirken o sanki sonsuz nefes hakkı varmış gibi bir rahatlıkla öpüyordu. Biraz daha derinleşince öpücüğümüz beni geriye ittirdi. Sırtım duvara dayandı. Yine.

Daha fazla nefes alamazsam öleceğimi düşündüğü için olsa gerek benden önce kıraç ayrıldı. Ayrıldığı gibi boynuma burnunu sürttü. Siktir. Bir günde iki kere dejavu yaşıyordum. Bir yandan çok mantıksızdı ne ara böyle bir an yaşamış olabilirdim ki.

Boynumdaki ince deriyi öptü. Yaladığında dayanamadım ve kısık sesli bir inilti çıktı ağzımdan. Bununla daha da tahrik olduğunu tahmin ettiğim hocam. Yaladığı yeri ısırdı. Elimi saçlarına atıp uyarı niteliğinde sertçe çekiştirdim. "İz bırakma." Aynen kanka.

Başını kaldırdı. Yandan ona baktım. Bir şey demeden kendini bana bastırdı. Özellikle bastırdığı bölge aldığım nefesleri boğazıma dizdi. "Sen bana bırakabiliyorsun ama ben bırakamıyorum." Az önceki ılımlı anlayışlı Kıraç hocam gitmiş yerinde beni sömürmeye yemin etmiş bu adam gelmişti. Tırstım.

Bakışları değişti. "Tamam. Sen iz bırakabilirsin." Boynumu nazikçe öpmeye başladı. Omzuma kadar ilerledi. Zaten omuzlarıma kadar açıktı kazak. Arkadan saçlarıyla oynuyordum.

Kalçasını hafif oynattı. Bu hafif sürtünme ile boğazıma kadar gelen inlemeyi geri gönderemedim. "Kıraç." Omzumdaki dudakları durdu. "Daha fazla ileri gitmeyeceğim." Rahatlamamı istiyordu. Kontrolü elinde tutması hoşuma gitmişti.

Omzumu bırakıp tekrar dudaklarımız birleştirdi. Az da olsa sözlerinin verdiği rahatlamayla daha istekli öpüşmeye başladım. Bir şeyleri söylemek kolaydı ama iş icraata gelince doğrusunu söylemek gerekirse hiç böyle hayal etmemiştim. Kucağına alıp yatağa taşımasını bekliyordum.

Dili dudaklarımda ve ağzımda dolandı. Bedenlerimiz yapışık olduğundan kalp atışlarını hissediyordum. Nefesimiz tükenince ayrıldık. Karnımın altındaki sıcaklık gittikçe artıyordu. Ellerim bugün pazularını o kadar çok sevmişti ki oradan ayrılmak istemiyordu.

Kıraçın elleri kazağımın altında dolanıyor. Kopçayı açmadan göğüslerimi okşuyordu. Bir kere daha kendini bana sürttü. İleri ve geri. İnleyip başımı omzuna dayadım.

"Sonuna kadar gideyim mi?" Boşalana kadar ilerleyelim mi? Kıyafetler varken bunu hiç denememiştim. Sağ göğsümü baş parmağı ile okşadı. Çok yükselmiştim. Mahvolacak iç çamaşırım umrumda bile değildi. Başımı omzundayken aşağı yukarı salladım.

Onayını almasıyla birlikte birkaç kere daha ileri geri sürtündü. Kollarını sıkmaktan kesin yara yapacaktım. Yanımda krem yoktu. Buradan bulabilirsem sürecektim.

Tekrar sürtündü. Dayanamadım ve boynuna uzantım. Bana sen iz bırakabilirsin demişti. Evet bu piçliği yapıp iz bırakacaktım.

Boynundaki deriyi emmeye başladım. Isırdım. Isırdığım yeri öptüm. Isırınca biraz sert ısırmış olacağım ki inlemişti. Buna karşılık daha sert sürtmeye daha fazla kendini hissettirmeye çalıştı. Oysa ben onu buram buram hissediyordum. Dokunmasa bile.

Aklıma gelen düşünceyi geriye itekledim. Eğer onu düşünürsem zevk alamazdım. Bitince sorardım.

İyice kızışan bacak aram ihtiyaçla yanıyordu. Diğerlerinde daha sert sürtününce derince inledim. "Kıraç." Boynunu yaladım. Üzerindeki kıyafetler etki alanımı kısıtlıyordu.

"Güzelim." Sanırım sona yaklaşıyordum. İyice şişmiş aleti pantolonunun içinde olmasaydı-şu anki verdiği zevk bile fazlayken-içimde olunca alacağım zevki sadece hayal edebilirdim.

O da sona yaklaşıyordu. Kısa hırıltısı kulaklarıma doldu. Ne kadar hızlı yükselirsen o kadar hızlı düşerdin. Düşüş sert olacaktı.

Bir kez daha sürtündü ve kendini bana yasladı. Nabzı gibi atan alt tarafım onunkiyle birleşince boşalmanın etkisiyle ikimizde aynı anda inledik.

Başım döndü. Bir anlık dünyam tepetaklak oldu. Kıraçın elleri olmasa büyük ihtimal yeri boylaşmıştım.

Yaptığımız şeyin farkına varmam da başımın dönmesiyle paralel çarptı. Farkındaydım ve pişman değildim. Lanet olsun iç çamaşırım battı çıktı.

"İyi misin?" Kıraç hocamın sesi daha da mı erkeksi olmuştu. Yürüyen testosteron.

"Başım döndü." Başımı bu sefer değişiklik yapıp göğsüne yasladım. Derin derin nefesler alırken kalp atışlarını hissediyordum. Bedenlerimiz hala yapışık, kendini benden çekmemişti.

Belimdeki ellerinden birini saçlarıma götürdü. Saçlarımı okşarken iyicene mayışmıştım. Bu işler yoruyordu ya. Ki tam birleşme olmamıştı bile.

Biraz sakinleşmemi bekledikten sonra beni bırakıp eğildi. Elini bacaklarımdan ve sırtımdan geçirdi. Kucağına alınca ben de göğsüne yaslandım. Kokusunu derince soludum. Ağırdım ulan ben şak diye kucağına almıştı.

"Ne yapıyorsunuz hocam?" Duraksadı. Bakışları salondan bana çevrildi.

"Her hocanla böyle şeyler mi yapıyorsun küçük." Küçük mü? Sensin küçük. Yani hissettiğim kadarıyla hiç küçük değildi ama olsun.

"Ağız alışkanlığı." Diyip kollarımı göğsümde bağladım. Onu bunu bırak da pazularını fena derecede çizmiştim.

"Dershane dışında bana hocam dersen seni yakarım ada. Bu son uyarım." Olur. Tamam. Ben okeyim. Demedim tabi ki. Beni bir kez daha uyarmıştı bu konuda. Bu seferde son kez uyarıyordu.

"Tamam Kıraç." Dudakları yukarı kıvrıldı ve bizi merdivenlerden üst kata çıkardı.

Benim-bu kazağı bulduğum-odaya geldiğimizde kapının önünde durdu. "Yardım ediyim mi yoksa sen halleder misin?" Yanaklarım yandı.

Omzuna vurdum. "Pislik yapma." Kahkaha attı. Ama sonra acıyla inleyince dehşetle ona baktım. "Noldu?" Vücuduna baktım. Görünürde bir şey yoktu.

Aklıma gelen şeyle koluna dokundum. Tekrar kısıkça acıdığını belirtti. "Ben özür dilerim." Kolunun çizdiğim kısmına dokunup hafifçe ovdum. Adamı çizdik iyi mi?

Başımın üstünü öptü. Yüzünde hala minik bir tebessüm vardı. "Biliyor musun? Umrumda bile değil." Sonra beni yavaşça indirdi. Ayakta durabileceğime emin olunca bile elini belimden çekmedi.

"Ama-" sözümü kesti.

"İşini halledip salona gelirsin." Ben bir şey dememe kalmadan önümdeki kapıyı açtı ve tahminimce kendi odasına doğru ilerledi. Kendi odası biraz ilerdeydi.

Açık kapıdan içeri girdim. Ve arkamdan kapattım. Neler olmuştu az önce. Çok iyi bir sürtünme deneyimiydi. Bu yaşadığımıza bir isim koymalıydık. Buna cesaret edebilirdik. Edebilir miydik?

Fırat...

Odanın içindeki tuvalete ilerledim. İşimi halledip çıktığımda karşımdaki koyu renkli gardroba baktım. İçinde bir kaç bir şey daha olmalıydı.

Gidip sürgülü kapısını açtım. Biraz araştırmanın sonucunda neden burada olduğunu sorgulamak istemediğim bir tanga gördüm. Temiz görünüyordu. Kokladığımda yumuşatıcı kokusu temiz olduğuna beni ikna etti. Normalde olsa asla giymezdim ama malum kıraç hocam sağolsun. Battık.

Onu elime aldım. Gözüme çarpan siyah dantelli takımla gözlerimi devirdim. Kısaydı ama pamuklu dokusu beni benden almıştı. Askıdan onu aldım.

Üzerimdekileri çıkarıp gardrobun karşısındaki yatağın üzerine koydum. Tangayı giydikten sonra gardrobun aynasından kendime baktım. Eh idare eder. Benim siyah simli tangam kadar olmasa da.

Dantelli pamuk takımı da üzerimde geçirince saçımdaki hocamın tabiri caize ben kusarken taktığı tokayı çıkarıp daha düzgün bir şekilde saçımı topladım. Öndeki perçemlerden bir kaç tutamını serbest bıraktım.

Dizimin bir karış üstünde biten şort hafif çıkmaya başlayan kıllarımı gösteriyordu. Ama çok hafif yani bunları görmek için çok dikkat etmeliydi.

Üzerimdeki yarım kollu daha doğrusu kolları danteldendi. Siyah olduğu için göze çok batmıyordu.

Hazır olduğuma kanaat getirince montumun cebindeki telefonu alıp odadan çıktım.

Merdivenlerden inerken aşağıdan tıkırtı sesleri geliyordu. Bir kahve kokusu karşıladılaştım. Bunun şerefine mutfağa doğru ilerledim.

Mutfağın kapısında durdum kaldım. Hocam üstsüz bir şekilde filtre kahve yapıyordu. Ağzımın suyu aktı. Az önce bu bana mı sürtünmüştü.

Mutfak kapısına yaslandım. Önce buhar çıkan cezveye baktı ne yapacağını değerlendirdi. Şu basmalı filtre kahve yapmak için kullanılan pressin içine azcık o sudan döktü. Sırtı bana döktüktü. Kolları yerine sırtını çizseydim.

Üçgen sırtı gözüme olduğundan çok daha sexy görünmüştü. Presse döktüğü suyu çalkaladı ve lavaboya döktü. Hareketlerinde gözüme çarpan kollarındaki kızarık ve yer yer kanamış çizgiler ufaktan suçluluk hissetmemi sağladı. Sessizce küfrettim.

Ona sürecek bir şey bulmalıydım. Arkamı döndüm. Bir yerlerde ilk yardım kutusu gibi bir şey olmalıydı. Salonu tur attım yetmedi tekrar yukarı çıktım. Yine de bulamadım. Merdivenlerden tekrar inerken dikkatimi merdivenlerin hemen sağındaki duvara yapışık kutu çekti.

Adımlarımı hızlı atıp indim. Duvara yapışık kutuya baktığımda üzerinde artı şeklinde kırmızı bir amblem vardı. Ben bunu nasıl görmedim.

İçini açtığımda her türlü lazım olacak şey vardı ama bana lazım olan kızarıklığı ve acıyı alacak bir kremdi. Bepantholu gördüğüm gibi hemen aldım. Tarihi geçmemişti. İş görür.

Kutuyu kapatıp arkamı döndüm. Bana elindeki fincanlar ile bakan bir adet kıraç beklemiyordum. Belki üzerinde tişört olsa daha bir iyi olur gibiydi. Kaç tane sixpacki vardı. 6 mı? Yok yok 8.

"Üzerine bir şey mi giysen." Kıraç da bana kitlenmişti.

"Kendininkini çıkarıp verebilirsin." Ha.

Bardakları ortadaki sehpaya koydu. Altında siyah bir eşofman vardı. Nolur bugün bitsin.

Bende elimdeki krem ile yanına gittim. Telefonumu sehpaya koydum. Koltukların birine oturmak için hamle yaptım.

Kıraç hocam da yanıma gelip oturdu. Odağım o kadar kayıyordu ki. Gözlerim ilk onun dışında her yerde gezindi. Sonra adamla daha temin yaptığım şey aklıma gelince ancak gözlerine bakabildim.

Bana bakıyordu. Elimdeki kremi gösterdim. "Kollarını uzat." Kaşlarını eğlenen bir tonda kaldırdı. Yine de bana doğru döndü ve kollarının ikisini de uzattı. Elimdeki kremi açıp işaret parmağıma biraz sıktım. Sıktığım kremi nerelere sürebileceğime baktım. Pazuları çizikti biraz da dirsek kısmında vardı. Pazulardan başlamaya karar verdim. Kremi yara yaptığım yere dokundurduğum anda tısladı. Tısss.

Anca dalga geç

Elimi hızla geri çektim. "O kadar kötü mü?" Dudakları beklediğimin aksine yukarı kıvrıldı. "Bu kadar küçük bir temasta bile bu hale getiriyorsan. Daha fazlasını düşünemiyorum." Bildiğin benle dalga geçiyordu. Elimdeki kremi üzerine fırtlattım. Omzuna çarpan krem kucağına düştü.

"Bence kendin ne sürebilirsin hocacığım. Zor olmasa gerek küçük bir temasta bu hale geliyorsanız üzüldüm şahsen."  Yüzüne bakmadan kalkacaktım. Bu mükemmel ötesi laf sokmasından sonra havalı havalı kalkıp gitmeliydim. O pazularına kuşlar sıçsın kıraç.

Beni kolumdan yakaladığı gibi üzerine çekti. Sonuç göğsüne yapışmak. "Sen, sana izin verdiğimin farkında olup bana laf mı sokuyorsun. Hocammış. İstesen çığlıklarınla evi inletirdim." Kollarından kurtulmaya çalıştım.

"Bırak!" Kolları gevşedi ama bırakmadı. "Kıraç." Sanırım götüme kucağına düşen krem batıyordu. Ulan krem.

"Lütfen sürmeye devam et. Sesimi çıkarmayacağım." Kulağıma fısıldamasıyla hareketlerim yavaşladı. Tamamen duran çırpınmalarım bana sardığı kollarını tamamiyle çekmesine yol açtı. Bu adam biraz değişti mi bana mı öyle geliyor.

Ondan uzaklaşıp az önceki pozisyonumda karşısına oturdum. Kaşlarımı çatarak bakmama karşın kucağındaki kremi bana uzattı. Vücudunun başka herhangi bir noktasına bakmamaya özen göstererek kremi kollarına sürdüm. Arada bir sinir geliyor elimi bastırıyordum ama sesini çıkarmadan beni izliyordu.

İşim bitince kremin kapağını kapattım. Sehpanın üzerine koyup koyduğu kupalardan pembe renkli olanını elime aldım.

Arkama yaslanıp bacaklarımı kendime çektim. İsteseymişim benim çığlıklarımla ev inletmiş peh.

"Seni seviyorum ada." Öksürmeye başladım. Tam da kahveden büyük bir yudum almışken bu söylenir miydi hocam? Soluk boruma kaçtı işte. Bir dakika beni sevdiğini mi söyledi?

Elimdeki kahveyi alıp masaya koydu. Sırtıma elini koydu ama herhangi bir vuruş yapmadı. "Ada. Güzelim nefes al."

Delice öksürmem durunca başımı çevirip ona baktım. "Ben bilmiyorum kıraç dediğim gibi benden nefret edeceksin. Ailem doğru düzgün karşılamayacak. Elbet bir gün ayrılacağız. Hiç bir ilişki sonsuza kadar sürmez. Belki sadece yanlış duygu silsilesi." Sonda kurduğum cümleye kendim de şaşırdım. Adamla sürtündük birbirinize, bir şeylerden emin olmasa böyle bir hareket yapacağını düşünmüyordum.

Eli sırtımdan belime gitti ve beni kendine doğru çekti. Gitti sürdüğüm bütün krem. Neyse tekrar süreriz. Başımı çıplak omzuna yasladım.

"29 yaşında koca bir adamım ada. Bırak da ne istediğimi bileyim. Ve benim istediğim şey belli." Kıraç hocamdan böyle bir atak beklemiyordum. Şaşırtıyordu. Beni seviyordu. Ama öğrenince nefret edecekti. Ne paradoks ama.

"Dilf diyorsun kıraç."

"Ama benim çocuğum yok. Hem o kadar yaşlı değilim." Gülümsedim.

"İşin bitmemiş. Hala iş görürsün." Başı zaten bana dönüktü. Boyun boşluğuna kendimi gömdüm. Hadi ama ağzıma sıçacakmışsın gibi bakmaz mısın lütfen.

"Bak sen. Bugün çok kaşınan birileri var. Hevesini alamadım mi ön gösterimle?" O ön gösterim hiç yaşamadığım türdendi.

"Yani idare ederiz artık ne yapalım." Boynundayken konuşmuştum.

"Sevgilim gittikçe batıyorsun sus bence." Ne sevgilin miyim? Başımı hızla kaldırdım.

"Sevgilim mi?"

Başını aşağı yukarı salladı. "Hala beni sevdiğini söylememiş olsan da hislerinden emin olana kadar beklerim." Haklıydı. Hislerimden emin değildim. Ben bu adama bayılıyorum ya.

Diyecek bir şey bulamayarak tekrar boynuna gömdüm başımı. Kokusu üstü olmadığından buram buram beni mest ederken ellerim tekrar kaslarını çizmek istiyordu.

Kahvesine uzandı tabi boynunda olan ben başımı kaldırdım. Önce benim kahveni uzattı sonra kendikini aldı.

"Saat geç oldu ama hiç uykum yok." Hem kahvemden bir yudum aldım hem de kıraça yandan baktım. Yerimde biraz daha rahat bir pozisyona geldim.

"Hayır ada. Bugün sana fazlasıyla yetti." Yetmişti ama benim bahsettiğim bu değildi. Ama öyle anladıysa neden olmasın. Why not?

"Dedi istesen evi çığlıklarınla inleteceğim diyen adam." Adem elması hareketlendi. İçtiği kahve boğazından zor geçmişti.

"Bunu istesende yapmayacaktım." Bardağı kucağına koydu.

"O an pek öyle görünmüyordu." KAŞINIYORUM GEL DE KAŞI.

"Ada. Normal versiyonuna döner misin? Sevmediğimden değil. Bu versiyonunun beni çileden çıkarmasına çok az kaldı." O kalın öğretmen sesiyle konuşmuştu. Yutkundum.

"Ya da limit ve sürekliliği çok sevdiğin için sana tekrar anlatırım ne dersin?" Elimi amca-yeğen havasında omzuna sakince yerleştirdim. Sanki üzerinde toz varmış da onu atmaya çalışıyormuşum gibi de elimin tersiyle itekledim. Tişört giy adamım. Tişört giy.

"Biliyor musun? Kahve çok güzel olmuş. Çok aromatik." Kahveden bir yudum aldım.

"Böyle kendimi California da süzülüyormuşum gibi hissettiriyor." Konuyu farklı yerlere çekmeme karşın gülümsedi. Gülümsemesi kahkahaya döndü. Bir şey diyemedim. Dersem şurada oturup bana ders anlatırdı ve bu benim isteyeceğim son şeydi.

Fırsattan istifaden üstü çıplak vücudunu süzdüm. Gülüşü eş zamanlı kesilince dikkatimi gözlerine çevirdim.

"Güzel planlarım var eğer gerçekleşirse mutlu olacağın planlar." Mutlu olacağımız demek istedim ama boğazımdaki nereden çıktığını dahi bilmediğim düğüm buna izin vermedi. Benim mutluluğumu düşünüp plan mı yapmıştı.

"Bende ne yapayım işte öyle kollarını çiziyorum." Yalansa yalan desin.

"Umrumda olmadığını söylemiştim-" beni bu kadar önemseyen adam niye kendini biraz da olsa önemsemiyordu.

"Benim umrumda ama tamam mı? Zaten kremin yarısı üzerimde ne anladım ben bu işten." Ona bakmak yerine karşı tarafa anlatmıştım ama olsun yaklaştı ve yanağımı ısırdı.

"AA kıraç ben ne diyom sen ne yapıyorsun. Olmaz böyle yapamayız."

"Çok da güzel yaparız." Daha sert ısırdı yanağımı. Bir elimde kupa olduğundan onu dökmemeliydim.

"Isırmasana." Isırdığı yanağımı öptü.

"Ama acıtmadım sayılmaz. Hem bacakların dikkatimi dağıtıyor onları da öpebilir miyim?" Bacaklarımı öpmek vs kıraç. Şaşkınlıkla ona baktım. Giydiğim şort biraz yukarı çıkıp zaten açık olan bacaklarımı daha da açmıştı.

"Onları öpersen çizikler sadece kolunda olmaz." İki dakikada aramızdaki kıvılcım harlanmıştı. Kıvılcım demişken ANAMM CANIM ANAM.

"Onları da öpeceğim zaman gelecek sevgilim. Her yerini özenle öpeceğim sende benim her yerime krem süreceksin." O dudaklarının her yerimde olduğunu hayal edince elimdeki kahvenin son kalan bir yudumluk kalıntısını kafama diktim.

Ateş yine bastı beni. Yanaklarım kızardı. Masaya kupayı bırakarak zaman kazanmaya çalıştım.

Kendi kupasındaki kahveyi yudumlayan Kıraç bir noktaya sabitlenmiş masumca tebessüm ediyordu. Gamzesi yoktu ama bu adamın tek bir kusuru bile yoktu.

Boynundaki ısırdığım yer dikkatimi çekti. O anda sormamıştım anın tadı kalmaz diye ama şimdi sorabilirdim. "Bir gün daha boynunda morluk görmüştüm. Bulanık bir anı olarak hatırlıyorum ama vardı. Kimindi o."

Koyu Kahve bakışlarında şaşkınlıkla bana döndü. Bunu sormamı beklemediği açıktı. "Senindi." Hayır imkanı yoktu. Ben hocama ilk defa bugün dokunmuştum. Onunda karşılık verdiği ilk seferdi.

Başımı iki yana salladım. "O kadar salak değiliz kıraç kimindi söyle bak kızmayacağım." Ağzına sıçacaktım.

Elindeki kupayı sehpaya bıraktı. "Senindi yavrum senin." İyide nasıl benimdi.

"Öyle bir şey yapsam hatırlardım." Yüzünde zaten öyle olan bir şeyi bana kabul ettirmeye çalışmanın saçma olacağı kanısına varmış bir gülümseme vardı.

"Biliyorum. Ama senindi rica ediyorum başkasına dokunduğumu düşünme." Kafam karışmıştı. Ben olabilir miydim? Kafamda bir gram bile hatırladığım bir şey yoktu.

İnan ona

"Tamam öyle olsun." Uykumun gelmesiyle ağzımı elimle kapatıp esnedim.

Yanında duran telefonun ekranını açtı. Saat 02.00 yuh.

Başını bana çevirdi ve birazdan 'hadi yatma vakti çoktan geçti.' Diyen annelere benzeyeceğine emin oldum. O konuşmadan biraz daha ona yaklaştım ve saçlarını yan tarafa attım. Saçlarındaki jöle gitmişti.

Bütün odağım saçları olmuşken belimi iki eliyle tutup beni kucağına oturttu.

"Güzelim-" omuzlarına ellerimi koydum. Saçlarından ayrıldığım için biraz üzüldüm ama birazdan oraya çıkardı ellerim.

Dudaklarına uzandım. Kıraç refleksle gözlerini kapatmış, bende dudaklarına bakıyordum. İlk küçük bir öpücük kondurdum. Sonra onun yaptığı gibi ikinci öpücükte daha sert öptüm.

Bir an kontrol bendeyken beni çevirip sırtımı koltuğa getirmesiyle kontrol ona geçmişti. Ellerimi saçlarına daldırdım. Nefessiz kalana kadar dudaklarını emdim. İçtiğimiz kahvenin aroması onun ağzında farklı bir aroma bırakmıştı. Ben bu tadı daha çok hissetmek istiyordum.

Ellerim yeni çıkmaya başlayan-hala uzamamış-sakallarında dolandı. (Kıraç hocanın sakallarını koruma derneği) İçim gıcıklandı. Sakalları yüzümü kaşındırmıştı.

Bana kendini bastırmak istiyor ama kendine engel oluyordu. Ellerim sakalını ve saçını bırakıp sırtına geçti. Bu esnada benden ayrıldı. Mutsuzca ona baktım.

"İtirazım yok ama yorgunsun." Duraksayıp burnumun ucunu öptü. Onu çizmeme izin veriyordu. Bir haklı olduğu konu daha. Dehşet yorgundum.

"Uyuyalım." İtiraz edemeden beni kucağına çekip ayağa kalktı. Telefonum sehpada kalmıştı. Sehpaya bakıp eğileceğim sırada kıraç eğildi ve hem benim telefonumu hem de koltuktaki kendi telefonunu aldı. Kupalar öylece duruyordu.

Göğsüne yaslandım. Üzerimdeki şort ve tişört dağılmıştı. Kimin umurunda. Bizi merdivenler çıkardı. Uyuyalım dediğine göre kendi odasına götürecekti. Ve bingo.

Kendi odasının kapısına gelince kapı koluna uzanıp açtım. İçerisi karanlıktı. Yukarı çıkarken koridorun ışığı yanıyordu. Her ışığı da kapatmamak lazımdı. Paranoyak bir anneniz olunca ışık olmazsa olmazdı.

"Solda." Kıraçın sesiyle elimi sol duvarda gezdirdim. Elime gelen çıkıntıya bastım. Ortalık aydınlandı. Büyük odada kocaman bir yatak vardı. Vay anasını sayın seyirciler.

Beni yatağa götürdü ve nazikçe bıraktı. Yumuşak yatağa değen bedenim anında rahatlarken düşündüğüm tek şey bu adam kahve içirmişti bana ve insanın kahve içince tuvaleti gelirdi. Kafamı kaldırıp odaya baktım. Heh tamam yan tarafta tuvalet var. Bir 'oh' dedim.

Işığı kapatan kıraç yanıma gelip uzandı. Sütyenimin üzerimde olduğunu hissedince rahatsızca kıpırdandım. Bu gece fena batarsın sen bana. Kıraç elini belime sarmadan sırtüstü yanımda uzanıyordu.

"Çıkar rahat edemiyorsun. Bakmıyorum." Bu adam vampir ve benim düşüncelerimin hepsini okuyordu. Sırt üstü yatmıştım bende. Başımı ona çevirdim. "Sen nasıl?" Tavana bakarken gülümsedi.

Şimdi fark ediyorum da bir şeyler eksikti ve o da bu eksikliğin farkındaydı. Dolduramadığım boşluklar. Bir şeyler oluyordu fakat hiç bir zaman tam değildi. Küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırırsın ve gerisi çorap söküğü gibi mahvolup giderdi. İçimden bir ses bu ayrıntının bizi darmadağın edeceğini söylüyordu.

"Bakmıyorum Ada." Sorumun cevabını vermeyeceğini anladığım gibi üzerimdeki sütyenin kopçasını açtım. Askılarını indirdim. Tamamen cıbıldak olan göğüslerimin sevinç çığlıkları özgürlük bayraklarını beraberinde getirdiğine yemin edebilirdim.

Benim tarafımda olan komodinin kolay görünmeyecek tarafına koydum. Başımı yastığa koyduğum gibi kıraç elini belime atıp beni kendine çekti. Göğsüne gelen başım yastıktan bile daha rahat bir yerdeydi. Kolumu karnına sardım.

"Sözünde duran bir insansın sevgilim." Fısıldadığı kelimelere anlam veremeden kendimi uykunun kollarına balıklama atarken buldum. Bir boklar yiyordum ama hadi hayırlısı. Ya tarih yazacaktım ya da paşa paşa tarih olacaktım. Ada iyi geceler diler.

...

Kendime yuh diyorum. Full kıraçla bölüm yazmak güzel ama şu hafta sonunu bir türlü bitiremedim. Uzadıkça uzadı. Diğer bölüme direk okuldan başlayacağım.

Daha da uzatsam uzatırdım bu bölümü ha.

Bu arada cidden bir şeyler eksik. Aralarındaki ilişkiyi yazarken bende de bir şeyler eksik. Onu nasıl kapatırız?

Glossunuzu sürmeyi ve Kıraçı düşünmeyi unutmayın muahh.

Seviyorum sizi.

Görüşürüz.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 48K 39
Gece yarısı Duru'nun eve giderken yolda yaşadığı tacizden başlamıştı her şey ...yani gerçekler .Babasının bir mafya olduğunu hiç tanımadığı birinden...
888K 15.2K 24
+18 unsurlar içerir. "Dur , iş yerinde olmaz lütfen." Ellerini saçlarım da gezdirip gülümsedi. "Ben nerede ve ne zaman istersem o zaman olur küçük se...
3.8K 225 28
Beyza Alkoç'un Karantina kitabının devamıdır...
MASKE +18 By Gizz

Teen Fiction

145K 5.1K 34
Elleri bağlı olarak oturduğum sandalyede kulağıma eğilerek ''Eğleniyor musun?'' dedi. Söylediği şeyden sonra taktığı maskeden dolayı onu göremesem de...