BAŞSAVCI || Yarı Texting

Galing kay rubbysko

497K 27K 5.9K

Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız... Higit pa

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm- 10 Bin Özel
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
FİNAL

33. Bölüm

3.5K 274 144
Galing kay rubbysko

Geniş çift kişilik yatağın içinde sırtımı oturur pozisyonda olan Akgün'ün göğsüne yasladım ve yaklaşık bir haftadır her on beş dakikada bir yaptığım gibi sağ elimi havaya kaldırıp görüş açıma soktum. Loş, sarımtırak bir ışık ile aydınlanan odada parlayan yakut yüzüğüme baktım kaçıncı kez olduğunu bilmeden. Şıklığı ve parlaklığı göz alıcıydı.

"Akgün, bu fazla güzel." Akgün bu dediğime cevap vermeden önce yüzünü eğerek boyun girintime yerleştirdi ve derin bir nefesle ıslak bir öpücük kondurdu. Geri çekilmek yerine boğuk çıkan sesiyle konuştu.

"Sen daha güzelsin." Bu dediğine dayanamayıp kıkırdadım. Bir kez daha öptü aynı yeri.

"Normalde evlilik yüzükleri yakut ile mi oluyor."

"Daha önce hiç evlilik teklifi etmedim yavrum, bilmiyorum. Ama bu yüzüğü seçmemin bir nedeni var."

Merakla göğsüne daha da sokuldum ve sordum.

"Neymiş o neden?" Üçüncü bir öpücük kondurdu şahdamarımın üstüne ve hafifçe geri çekildi.

"Seni telefonuma Rubin diye kaydettiğimi söylemiştim. Hatırlıyor musun?" Kafa salladım.

"Anlamını da yüz yüzeyken söylerim demiştim." Tekrar kafa salladım. O kadar çok merak ediyordum ki söyleyeceği şeyi. Konuşup da bölmek istemiyordum.

"Anlamı yakut. Almanca." Şaşkınlıkla sırtımı göğsünden ayırıp vücudumu ona çevirdim. Üzerimizde olan ince battaniye biraz kaymıştı ama bunu o an fark edememiştim.

"Yakut mu?"

"Evet güzelim, yakut." Kafam daha da karışmıştı.

"Peki benimle yakutun alakası ne?"

Sağ elini havaya kaldırıp yüzüme uzandı. Avuç içi yanağım ve boynumun birleştiği yerde dururken baş parmağı göz kapağımı okşuyordu nahifçe.

"Gözlerini gördüğüm ilk anda aklıma yakut geldi çünkü."

Şaşkınlığım hat safhaya ulaşırken dudaklarım aralık kalmıştı. Gözleri birkaç saniyeliğine oraya dülmüştü, uzanıp alt dudağıma küçük bir öpücük bahşedip geri çekildi.

"Ciddi olamazsın." Omuz silkti.

"Neden olmayayım. Çok ciddiyim."

İlk konusu açıldığında Rubin kelimesinin anlamını deliler gibi merak etmiş ve araştırmıştım. Fakat sonrasında bahsi geçmeyince aklımın kıyısından köşesinden hiçbir şekilde geçmemişti. Arada kaynayıp gitmişti.

Şu an ise oldukça zarif ve tatlı bir hikâyesi olduğunu öğreniyordum. Aslında pek de şaşırmamam gerekiyordu sanırım. Akgün'ün ilk tanıştığımız günden bu yana gözlerime olan düşkünlüğünü biliyordum zaten.

Ama yine de...

Fazlasıyla hoşuma gitmişti bu durum.

"Ben de seni Loverman diye kaydetmiştim."

"Evet çok iyi hatırlıyorum."

"Biliyor musun o şarkıyı, hiç dinledin mi?"

"Daha önce açıp dinlemedim ama denk geldiysem de bilmiyorum." Şakasına kaşlarımı çatıp yalandan sinirli bir hâle büründüm.

"Aşk olun Akgün ya. Ben o kadar Rubin ne diye merak edip araştırayım. Sen zahmet edip şarkıyı dinleme bile. İnsan biraz merak da mı etmez ya?"

Baş parmağı ile işaret parmağını uzatıp burnunu sıktı acıtmayacak şekilde. Ardından da geri çekerek her zamanki gibi beni tatmin edecek olan cevabını verdi.

"Merak etmediğim için değil güzelim. Sadece ilk açıp dinlediğim zamanda yanımda sen ol istedim. Böyle şeylere dikkat eden biriyim."

"Bu kadar tatlı olduğun için sana kızamıyorum."

"Teşekkür mü etmeliyim?"

"Kalsın kalsın." Güldü.

Yanda duran ufak çekmeceli sehpanın üzerinde duran telefonuna uzandı. Ardından tahminimce saate bakıp geri yerine koydu.

"Oo saat bayağı geç olmuş. Hemen uyuyoruz."

"Ama yeter ya. Bir haftadır çocuk gibi saat on ikide yatıyoruz."

"Hiç söylenme Alçin. Kendine iyi bakman lazım. Bunun için de uykunu iyi almalısın. Hem sen vitaminlerini içtin mi bugün?"

Bezgin bir ifade ile kafa sallayıp onu onayladım.

"İçtim sevgilim." Elini çeneme koyup yüzümü yüzüne doğru çekti sertçe.

Dudaklarımın üzerine yoğunca bir baskı uygulayıp geri çekildi.

"Senin sevgilim diyen dudaklarını yerim."

{×}

7 ay sonra....

Üzerimdeki tül işlemeli gelinliği tekrar ve tekrar kontrol ettim. O kadar güzel görünüyordum ki... Kendimi ilk defa bu kadar beğeniyordum sanırım. Aynada gördüğüm kadın ile ilk defa bu kadar barışıktım.

Evet, bugün hayatımın en önemli günlerinden biriydi. Evleniyordum. Akgün ile hayatlarımızı birleştiriyorduk bugün.

Hemen arkamda dolu gözlerinden yaş akmasın diye başını havaya yatıran Semiha ablaya döndüm.

"Daha iyi misin abla?" Çabucak onayladı beni emin olmamaı ister gibi.

"İyiyim iyiyim. Zaten üçüncü kez makyaj yaparsam derim mahvolacak."

Ağladığı ve makyajı bozulduğu için iki kez yeniden yapılmıştı. Tebessüm ettim bu tatlı görüntüsüne.

"Akgün gözlerini senden alamayacak. Benim bile dönüp tekrar bakasım geliyor her seferinde."

O da en az benim kadar şık görünüyordu. Üzerine sim detayları olan ince askılı gri dar bir elbise giymişti. Fiziği ise daha önce doğum yapmış bir kadın için fazlasıyla güzel görüniyordu.

"Utandırıyorsun beni abla. Sen de çok güzel oldun."

"Gerçekler bunlar bebeğim. Şimdi ben gidiyorum, diğer bebeğim işe ilgileneyim de Tolga'yı delirtmesin."

Böylece Melike'nin yanına gitmek için yanımdan ayrılmış oldu. Bense gelin odasında heyecandan titreyen bacaklarım ile bir süre boyunca bekledim. Bu süre içinde hem Selma annem hem Semiha abla hem de Tolga abiyle beraber Melike sık sık yanıma uğradı.

Ve şimdi yalnızdım, Akgün gelecekti birkaç dakika sonra. Düğünümüz başlıyordu. Dışarıdan gelen misafir seslerini duyabiliyordum ve bu beni geriyordu.

Akgün sanki kına yapmamış olmamızın acısını çıkarırmış gibi tüm sülalesini çağırmış olabilirdi.

Zaten kına yapmamış olmamın sebebi de tek bir arkadaşım bile olmamasıydı. Olsa da öyle büyük bir organizasyon yapmazdım gerçi. Kalabalıktan haz etmiyordum. Ama şimdi kapının ardında yüzlerce kişiden oluşan bir kalabalık vardı.

Bu ne kadar iyiydi bilmiyordum. Açıkçası bu kadar kalabalık olmasını da beklemiyordum çünkü sadece onun yakınları vardı salonda. Benimse sadece abilerim ve üniversitede tanıştığım iki üç arkadaşım buradaydı.

Üniversite demişken yaklaşık iki ay önce tekrardan okuluma dönmüştüm ve bu beni inanılmaz mutlu ediyordu. Neredeyse iki yıllık bir zaman kaybından sonra alışmak birazcık zorlamıştı ama buna değerdi. Yeniden güçlü hissediyordum kendimi.

Mental sağlığım ve çökük psikolojim üzerine arkadaş ihanetlerim de eklenince tek çare olarak okulu bırakmıştım. Ve şimdi güçlü bir benle yeniden devam ediyordum. Bu harika bir histi.

Beni düşünce denizimin içinden çekip çıkaran şey açılan kapı oldu. Puf koltuğun üzerinde aynaya bakmayı kesip yüzümü Akgün'e çevirdim. Bir şey diyecek gibi olduğunda yavaşça ayağa kalkıp beni tamamen görebileceği şekilde odanın ortasına yürüdüm. Sustu kaldı. Adeta donmuştu.

Ben de pek farklı sayılmazdım aslında. O kadar yakışıklı görünüyordu ki sanırım kelimelere dökemezdim. Üzerindeki siyah takım elbise ve göğüs kaslarını alenen belli eden gömlek ile fazlasıyla karizmatik duruyordu.

Ben ona bakarken o da benim gibiydi.

İlk birkaç saniye gözleri tepeden dağınık bir topuz modelinde yapılan ve önden tutamlar halinde dökülen turuncu saçlarımda dolandı. Ardından yavaşça çok hafif bir makyaj ile renklendirilen yüzümü turladı. Ve son olarak saniye saniye aşağı inip gelinlik içindeki bedenimi süzdü.

Gözlerini dakikalar sonra yüzüme çıkardığında pınarlarının yaşla dolduğunu fark ettim. Bu dudaklarımda buruk bir tebessüm yer edinmesine sebep oldu.

Onun hareket edecek durumda olmadığını fark ettiğimde ben küçük adımlarım ile aramızda mesafe kalmayana dek yürüdüm. Elim yeni tıraş olmuş yüzünü buldu. Topuklu ayakkabılarımın verdiği avantajla yüzüne uzanıp alınlarımızı birleştirdim.

"Sen... Sen çok güzelsin. Peri kızım benim." Titreyen sesine dayanamayıp yanağına bir öpücük kondurdum.

"Yapma. Beni de ağlatacaksın." Geri çekilip inkar ederek yanağına damlayan bir damla yaşı sildi ve şahane bir gülümseme ile elini bana uzattı.

"Hadi yapalım."

Elini sıkıca tuttum ve beraber odanın dışına çıktık. Burası minik bir balkondu ve tüm düğün salonu görünüyordu. Bizi kırmızı halı serilmiş merdiven karşılarken elini bırakıp koluna girdim. Diğer kolumda duran gelin çiçeğini sıkı sıkıya tutuyordum. Alkışlar eşliğinde merdivenleri indik.

Sandığımdan da fazla kişi vardı.

Ama o an bunu önemsemedim. Gözlerim tüm salonu turladı ve Akgün'ün ailesi ile aynı masayı paylaşan abilerim üzerinde durdu. Hemen yan masalarına baktığımda polis üniformalı bir ekip ile karşılaştım. Hepsini tanıyordum babamdan dolayı. Gülümsedim.

Nikâh masasına geçerken Sancar abim ile göz göze geldik. Yanağına dökülen yaşları fark ettirmeden silmeye çalışıyordu. Selma annem ise ondan farklı değildi.

Beraber nikah masasına geçtiğimizde önce nikâh memuru ile tokakaştık. Ardından Akgün sandalyemi çekerek oturmama yardımcı oldu. Biz oturduktan sonra kısa bir konuşma yaparak yaklaşık bir hafta önce kararlaştırılan şehitlerimiz masaya davet edildi.

"Alçin Yıldız'ın şahidi, İlayda Öztürk'ü ve Akgün Karakan'ın şahidi Sancar Yiğiter'i davet ediyorum."

İkisi beraber kol kola yanımıza geldi. Bu samimiyetleri ilk başta şaşırtsa da sonrasında fazlasıyla uyumlu göründüklerini fark ettim.

İlayda ile üniversitenin ilk günü tanışmış ve kısa sürede samimi olmuştum. Sevecen, tatlı bir kızdı. Ayrıca oldukça da güzeldi

Sancar abim uzun boyu ve iri vücudu ile yanında dururken ikisini yakıştırdığımı fark ettim.

Masaya gelip nikâh memuru ile el sıkıştılar ve merasime başlandı.

Nikâh memuru önce Akgün'e hitaben konuştu saygısını yitirmeden. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu göz önünde bulunduruyordu. Ardından benim için de güzel dileklerini dile getirip o malûm soruyu sordu.

"Sayın Akgün Karakan anne adı ve baba adınız nedir?"

"Selma Karakan, Tamer Karakan."

"Sayın Alçin Yıldız, anne ve baba adınız nedir?"

"Cansu Yıldız, Murat Yıldız." Bunu söylerken gözüm ileride masada oturan polis ekibine ve abilerime değmişti. Hepsinin yüzünde aynı buruk ifade vardı.

Memur konuşmaya devam etti.

"Evlilik gerekçesiyle belediyemize başvurdunuz ve kanunen buna engel olan hiçbir sıkıntı görülmedi. Şimdi size soruyorum. Sayın Akgün Karakan; hiçbir kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, tamamen kendi hür iradenizle, Alçin Yıldız'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Böylece ben de dahil olmak üzere herkes Akgün'e baktı. Akgün cevaplamadan önce durup bana baktı ve sıcacık gülümsedi. Ardından mikrofona eğilip bağırdı denilebilecek gürlükte çıkan sesiyle konuştu.

"EVET!"

Büyük bir alkış tufanının ardından aynı soru bana da soruldu.

"Sayın Alçin Yıldız; hiçbir kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, tamamen kendi hür iradenizle, Akgün Karakan'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Derin bir nefes aldım ve gür çıkmasını umduğum sesimle mikrofona eğilip cevap verdim.

"Sonsuza kadar... EVET!"

Salonun içinde bulunan tanıdığım, tanımadığım herkes büyük bir coşku ile alkışladı bizi. Sorular şahitlere soruldu.

Önce İlayda ardından da Sancar abim evet cevabını verdiğinde imzaları attık.

Nikâh memuru elinde tuttuğu nikah cüzdanı ile konuştu ve cüzdanı bana uzattı.

"Ben de sizi, belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz."

Ayağa kalktığımızda Akgün elini belime atarak beni kendine çekti ve dudaklarını uzunca alnıma bastırdı.

Geri çekildiğinde alkış seslerinin içinden İlayda'nın Akgün'ün ayağına basmam için attığı çığlıkları cevapsız bırakmayıp Akgün'ün ayağına bastım topuklum ile. Akgün ise acımadığını bildiğim halde gönlüm olsun diye acımış gibi yaptı.

Aklıma gelen şey ile cüzdanı havada tutup salladım birkaç kere.

Çok geçmeden gelen bütün tebrikleri kabul ettik ve ilk dansımızı etmek üzere sahneye çıktık. Beklemediğim bir şey oldu. Daha doğrusu beklemediğim bir şarkı çalmaya başladı.

Mr. Lovermen...

Akgün'ü telefonuma kaydetme sebebim olan şarkı. Bana Akgün'ü hatırlatan şarkı.

Nahif melodi tüm salonu doldurduğunda ellerimi Akgün'ün boynunda birleştirdim ve başımı da omuzuna yasladım. Akgün de ellerini belime sarıp olabildiğince kendine yaklaştırmıştı bedenimi. Sözü başlayan şarkı ile beraber kendimize ritme bırakıp yerimizde minik ve uyumlu adımlarla sallanmaya başladık.

I'm headed straight for the floor
The alcohol's served its tour

And it's headed straight for my skin
Leaving me daft and dim

I've got this shake in my legs
Shaking the thoughts from my head

But who put these waves in the door?
I crack and out I pour

I'm Mr. Loverman
And I miss my lover, man

Akgün kulağıma eğilip şarkının nakarat kısmına fısıltıyla eşli etti.

"I'm Mr. Loverman
Oh, and I miss my lover."

Ardından tekrar kulağıma doğru ona yeniden ve yeniden aşık olmamı sağlayan cümleyi fısıldadı.

"Bak, ilk dinlediğim an yanımda sen varsın."

Şarkı bittiğinde pasta kesildi ve ikramlar yapıldı. Gecenin sonuna gelmiştik ama son bir şey kalmıştı. Misafirlerin büyük bir çoğunluğu dağılmış olsa da Akgün'ün beni tanıştırdığı ve samimi olduğu gerek iş yerinden gerek akrabalarından olan kişiler hâlâ buradaydı. Fakat buna rağmen salonda en az yüz kişi bulunuyordu.

Çoğunlukla tanışmış ve kaynaşmış olmanın verdiği rahatlıkla beraber hoparlörlerin olduğu sahneye çıkıp elime mikrafonu aldım ve gülerek konuştum.

"Öncelikle gecenin sonuna yaklaşıyoruz ve ben sizi çok sıkmadan minik bir konuşma yapmak istiyorum."

Herkes meraklı gözlerle beni izlerken ben Akgün'ün gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım.

"Akgün ile yaklaşık bir yıl önce konuşmaya başladık, aradan bir yıl geçti ve biz şimdi evliyiz. Tanıştığımız günden beri sevgisi ve verdiği değer yüreğime işledi sanki. Bundan dolayı biricik Selma anneme bu kadar güzel kalpli ve içi sevgi dolu bir evlat yetiştirdiği için minnettarım."

Sesli olarak ilk defa anne dediğim Selma annemin dolmuş gözleriyle bana baktığını gördüğümde gülümsüyor olsam da benim de gözlerim doldu. Konuşmama devam ettim.

"Ve canım sevgilim Akgün, seni her zaman çok seveceğim. Kısacık bir zaman diliminde eksik olan yanlarımı doldurdun. Yaralarımı sarıp sarmaladın. Emin ol annem ve babam yaşasaydı senin gibi bir damatları olduğu için gurur duyarlardı."

Akgün'ün yanağındaki damlaya benim gözümden düşen yaş eşlik etti. Ama ikimiz de mutluyduk ve hâlâ kocaman gülüyorduk.

"Seni sonsuza kadar seveceğim, kocaman seveceğim hem de..."

Salonda duygusal bir atmosfer oluştuğunda oldukça güçlü alkış sesleri doldu kulağıma. Tekrar mikrofona eğilip konuştum.

"Son olarak güzeller güzeli hanımefendileri orta alana alıyorum, çiçek atacağız."

Dediğim ile beraber o duygusallık kaybolmuştu ve yaklaşık yirmi beş kadın orta alana geçti. Ben de biraz ileride önlerinde durduğunda arkamı dönmeden önce kimler var diye arkama baktım. Çoğunluğu ile Akgün sayesinde tanışmıştım zaten.

En önde gördüğüm pembe tüllü elbise ile etrafa gülücükler saçan Melike'yi görünce gülüp ona göz kırptım ve arkamı döndüm. Arkamdaki kadınlar beşten geriye doğru saydıklarında sıfır dedikleri anda elimdeki çiçek buketini arkaya doğru fırlattım ve hemen onlara döndüm. Kahkahalar eşliğinde gülerken elinde buketle kalan İlayda görüş açılma girdi. Gülerek Sancar abime bakması dikkatimden kaçmamıştı. Sancar abim de çaktırmadan gülüyordu.

Yaklaşık yarım saat içinde düğün salonunda yalnızca İlayda ve abimler aynı zamanda Selma annemlerle Semiha ablalar kalmıştı. Bir de kocam ve ben.

Bu düşünce hâlâ yüzümü güldürüyordu. Kocam olmuştu Akgün

Resmen 21 yaşında evlenmiştim.

Geçtiğimiz mayıs ayında doğum günümü kutlamıştık Akgün ile beraber. Tabii temmuz ayında da Akgün'ün doğum gününü kutlamıştık. O da 33 olmuştu.

Benim doğum günüm 17 Mayıs, Akgün'ün doğum günü ise 9 Temmuzdu.

Selma annem yanıma geldiğinde sıkıca sarıldı bana. Ona bir kez daha anne dememi rica etti gitmeden. İçten bir şekilde anne dedim ona ikinci kez. Yıllar sonra birine karşı ilk defa dilimden dökülen bu sözcük kalbimde ufak bir sızı bırakmıştı.

Kendime Akgün'ü de alıp mezarlığa gitmem gerektiğini hatırlattım. Beraber olduğumuz zaman diliminde birçok kez annem ve babamı ziyaret etmiş olsam da Akgün ile hiç gitmemiştik. Bunu bir kenara not alıp Semiha ablaya da sarıldım. Tolga abi ile de hafifçe sarılıp vedalaştıktan sonra sıra hâlâ çiçeği tutamadığı için surat asan Melike'ye geldi.

Boyuna gelebilmek için gelinliğime dikkat ederek eğildim ve minik ellerini tutarak konuştum.

"Eğer moralini bozmazsan dayın ile balayından döndüğümüzde seninle çiçekçiye gidip bir sürü çiçek alırız. Olur mu?"

Hemen gülüp başı ile onayladı beni. Çocuktu işte, üzüntüsü kısacık sürüyordu. Gülümseyerek ayağa kalktım ve beraber çıkış yaptık.

Çıkışta Fatih'i gördüğümde o da yanımıza gelip bizi tebrik etmişti. Hatta Akgün onun çekingen tavrına karşılık omuzundan tutup çekerek sarılmıştı.

Sonrasında Selma annemleri bırakmak için beraber ayrılmışlardı. Biz Akgün ile ayrı bir arabada yalnız gidecektik.

Beraber arabaya geçince ilk iş olarak eli tutup dudaklarına götürdü ve yaklaşık beş dakika boyunca hiçbir şey yapmadan sessizce yüzümü izledi.

"Artık bir Karakan'sın." Dakikalar sonra ilk cümlesi bu oldu.

"Evet. Yeni bir hayata başlıyoruz." Uzanıp alnıma bir öpücük kondurdu ve yeni tuttuğumuz eve doğru sürmeye başladı arabayı.

Yepyeni bir hayata başlıyorduk. Her şey farklıydı. Mutluydum. Yanımdaki adam bundan sonra hep benimle olacaktı.

Başımı cama yasladım ve akıp giden yolu izlemeye başladım.

Huzur Akgün'ün olduğu her yerdeydi.

BÖLÜM SONU

Selam bebikolarım.

Hüzünlü bir anneyim şu an, evlendiler...

Hemen şahidimiz olan kuzucuğumu etiketliyorum kenara. eeyaniii3

Kendisi benim kitabı ilk yayınladığım dönemlerde yanımda olarak desteğini asla eksik etmeyen bir okurum. Kendisine ne kadar teşekkür etsem de az olduğunu biliyorum ama yine de eğer bu yazıyı okuyorsan seni çok sevdiğimi bilmeni isterim canımın içi.

Birazcık duygulandım.

Tabii ki minnettar olduğum okurlarım bu kadara sınırlı değil. Hepsini buraya eklemem mümkün olmasa da çoğunu bir sonraki bölüme etiketlemeye çalışacağım.

Bir sonraki bölüm demişken, finalden bahsediyorum...

Her neyse final için konuşma yapacağım ve bu bölümde başlarsam konuşacak şey kalmaz o yüzden gidiyorum.

Son olarak da taaa aylar öncesinde verdiğim ve gerçekleştirebildiğimi umduğum sözü de alta bırakıp kaçıyorum.

Finalde görüşmek üzere biriciklerim.💗

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

77.2K 3.5K 32
𝐌𝐚𝐡𝐚𝐥𝐥𝐞 𝐀𝐛𝐢𝐬𝐢 | • Hüma abisinin arkadaşı en yakın arkadaşının abisi ve mahallede sevilen biri olan Savaş'a aşık olursa en fazla ne olur...
15.7K 2.9K 29
Orada hiçlik ve çokluk her zaman peş peşeydi ona göre. Tanıdığı, bildiği her şey kendi zıttıyla muhteşem bir uyum içinde yuvarlanıp gidiyordu. Hiçbir...
6.6K 381 21
Chirs"O pati izi onu bir yerde görmüştüm" Gelen ses ile arkamı dönüp Chirs'e baktım bana bakıyordu daha ben bile anlamını bilmiyorken küçük çocuk bil...
13.1K 162 4
Acımasız iki ruh. İki beden. Biri geçmişinin, diğeri elinde olmayan bir hatanın esiri. Olasılıklar hayatlarına yön verirken, Bir kader yazılır, ona...