stains on the mirror ಇ liskoo...

By trisium

5.1K 1.1K 1.8K

İkinci Dünya Savaşı, yedi kıtayı birbirine katarken insanlığı yerle yeksan etmeyi kendine görev edinen bir ör... More

𝟬𝟬 ಇ prolog
𝟬𝟭 ಇ despite the luck charm
𝟬𝟮 ಇ the gates of hell
𝟬𝟯 ಇ to achievements
𝟬𝟰 ಇ birthmarks behind deja vu
𝟬𝟱 ಇ victim of fire
𝟬𝟲 ಇ stains on the mirror
𝟬𝟳 ಇ team spirit
𝟬𝟴 ಇ secret passage
𝟬𝟵 ಇ demons in mind
𝟭𝟬 ಇ fish on the hook
𝟭𝟭 ಇ stranger in the mirror
𝟭𝟮 ಇ bird in cage
𝟭𝟯 ಇ prisoner of time
𝟭𝟰 ಇ war of the ashes
𝟭𝟱 ಇ free spirited foxes
𝟭𝟲 ಇ screams of silence
𝟭𝟳 ಇ echo of darkness
𝟭𝟴 ಇ aurora borealis
𝟭𝟵 ಇ hats off to the devil
𝟮𝟬 ಇ slave of darkness
𝟮𝟭 ಇ journey to death
𝟮𝟮 ಇ sparkle in the eyes
𝟮𝟯 ಇ curse of consciousness
𝟮𝟰 ಇ walking masks from ice
𝟮𝟱 ಇ diamond in the dust
𝟮𝟲 ಇ death warrant on red lips
cards of the hibakusha
𝟮𝟳 ಇ fears turned into monsters
𝟮𝟴 ಇ the cracked mountain i lean on
𝟮𝟵 ಇ the true face of betrayal
𝟯𝟬 ಇ bodies in the lantern
𝟯𝟭 ಇ fortune teller's prophecy

𝟯𝟮 ಇ missing pawns

62 8 0
By trisium









32. BÖLÜM
"EKSİLEN PİYONLAR"


tommee profitt, fleurie - sound of war.

raign - when it's all over.










14 AĞUSTOS 2022
FRANSA • PARIS.
KIM TAEHYUNG.


Omzumda hissettiğim baskı, karanlığa hapsolmuş bedenimi aydınlığa kavuşturmaya aracı olduğu sırada alnımda hissettiğim sızıyla yüzümü buruşturmadan edememiş, başımı yasladığım direksiyondan kaldırmıştım.

Beynimin bir müddet çalışmaya ara vermesi yüzünden kendime zaman tanımak zorunda kalırken üzerimde hissettiğim ağırlığa rağmen omzumdaki baskının kaynağını bulmak adına başımı arka koltuğa doğru hafifçe çevirdim.

Beni delirdiğimi düşünmeme sebep olacak bir boşluk karşıladığında ters dönmüş bir arabanın içinde olduğumu idrak edebilmiş, kafama aldığım darbelerin içinde bulunduğum anı kavrayabilme sürecimi epey yavaşlattığı tescillenmişti.

Başıma saplanan şiddetli ağrıların yanında boynumdan aşağıya doğru aktığını hissettiğim kırmızı sıvı, olayları idrak etmemi kolaylaştırırken alnıma düşen kumral saç tutamlarını geriye doğru taramış, en son Jennie ile tartıştığım gerçeği aklıma düştüğünde irislerimi yanımdaki yolcu koltuğunda sabitlemiştim.

Yüzündeki kuruyan kanlar, hatrı sayılır bir süre boyunca baygın olduğumu anlatmaya tek başına yeterken göğüs kafesimi ele geçiren korkuya daha fazla kayıtsız kalmayı başaramadım. İlk işim tek elimle hareket etmemi engelleyen emniyet kemerinden kurtulmak olmuş, kendime geldiğimden bu yana baş aşağıya durduğum için dönen başımı dikkate almamayı tercih etmiştim.

Dakikalar içinde Jennie ile aramdaki mesafeyi eksilere indirdiğimde elimi yüzüne çıkarmış, baş parmağımla yüzündeki kırmızılıkları temizlemeye çalışırken dolan gözlerime karşı koymayı başaramayarak sessizliğimi sonlandırmıştım.

"Jennie aç gözlerini, arabadan inmemiz gerekiyor." Ses tonuma yansıyan endişeyi saklamayı bir türlü başaramıyor, soğukkanlılığımı korumak konusunda epey sıkıntı yaşıyordum. Jennie'den elle tutulur bir tepki alamamak, içimdeki korkunun katlanarak büyümesine neden olurken boşta kalan diğer elimi ense köküne yerleştirmiş, böylelikle kendi kanıyla boyanan yüzünü daha net görme fırsatı elde etmiştim.

Yanağına yerleştirdiğim elimle yüzüne hafifçe vurarak onu kendine getirmeye çalışırken son zamanlarda epey zor şeyler yaşamasına rağmen bencillik yaptığıma dair yaşadığım aydınlanmanın altından kalkmaya çalışıyor, hissettiğim onca duygunun üstüne pişmanlığın da eklenmesi beni dibe çekiyordu.

Kalp atışlarını duyabileceğim bir şekilde kulağımı göğsüne bastırırken "Jennie, uyan!" diyerek ses tonumu yükseltmiş, sebep olduğum şeyi düzeltebilmek adına elimden geleni ardıma koymamıştım. Tekrardan gözlerini açıp bir anne gibi üzerime titremeye kaldığı yerden devam etmesini istiyordum.

Güzel kalbinin göğüs kafesini büyük bir yavaşlıkla dövdüğünün farkına vardığımda doğrulmuş, ensesine yerleştirdiğim elimden destek alarak yüzünü göğsüme yaslamıştım. Ardından kollarımın arasından kayıp gitmemesi adına narin beline parmaklarımı yerleştirmiş, hafızalara kazınan kokusu kan ile harmanlanmış olmasına rağmen ciğerlerimi süslemişti.

Kulağımdaki kulaklığın varlığını kontrol etmek adına bir müddet kendime zaman tanıdıktan sonra sulanan gözlerimi dikkate almamaya çalışarak "Casper, beni duyabiliyor musun?" diye mırıldandım. Yeterince bozulan sinirlerimi daha da germeye yeten bir sessizlik ile karşı karşıya kaldığımda kararan gözlerime rağmen ses tonumu yükseltmiş, telsizin ucundaki herhangi birine sesimi duyurmaya çalışmıştım.

Sesim yalnızca boşlukta yankı yaptığında kaşlarımı çatmadan edememiş, hissettiğim çaresizlik dilime vurmuştu. "Siktiğimin telsizine cevap vermek bu kadar mı zor? Hangi cehennemdesiniz?"

Çok geçmeden Chaeyoung'ın sesi kulaklarımı doldurduğunda beklediğim dönütü alabilmiş olmanın verdiği heyecan, muhtemelen yüzümdeki yerini edinmişti. "Rosé konuşuyor. Seni dinliyorum, V."

Sertçe yutkunduktan sonra sakinliğimi koruyabilmek adına derin bir nefes almış, aynı şeyleri tekrar etmemek için başımıza gelenleri tane tane anlatmam gerektiğini içimden tekrar etmiştim. Cümlelerimi dağılmış zihnimde yeterince toparlayabildiğime emin olduğumda ona cevap verecek gücü kendimde bulabildim.

"Nini ile büyük bir kaza geçirdik. Kafasından hasar almış görünüyor, muhtemelen de bilinci yerinde değil. Amir San'ı durumdan haberdar ettikten sonra hedefe ulaşmak adına Berlin'e geçin. Bizi beklerseniz eğer her şey için çok geç olabilir."

Nefes nefese kurduğum uzun soluklu cümlenin ardından her bir cümlemin anlaşıldığına dair bir reaksiyon beklemiş, beklediğim reaksiyon ise Joy'dan gelmişti.

"V, delirdin mi sen? Bu zamana kadar başımızda siz olmadan herhangi bir operasyon gerçekleştirmemişken nasıl olur da böylesine büyük bir sorumluluğu bize yüklersin?"

"Seni yatırıldığın hastaneden de başında dikilen polislerden de kurtarabilmek adına her birimiz canımızı dişimize taktık. Karşılığını her fırsatta korkaklık yaparak mı vereceksin?"

Rezalet bir durumun içinde olduğumuzu belirtmeme rağmen hâlâ elini taşın altına koymamak adına kırk takla atması epey sinirlerimi bozmuştu, cümlelerimin ağırlığından da bu, belli oluyordu. Onun nazıyla uğraşmaktan bir sürü hata yapmış, operasyon içinden çıkılmaz bir hâl almıştı.

Bir müddet sessizlik oluştuktan sonra kulaklarımı bu sefer Casper'ın sesi doldurdu. "Aklın burada kalmasın, V. İkiniz de iyi olmaya bakın. One, bulunduğunuz konuma ambulans gönderiyor şimdi."

"Sıradaki hedefimiz adına düzenleyeceğimiz operasyonu sen yöneteceksin Casper. Size güveniyorum, ara sıra durumunuz hakkında güncelleme yapmayı unutmayın."

Tam o sırada mucize olarak adlandırabileceğim bir olay gerçekleşmiş ve Jennie kollarımın arasında yavaşça hareket etmişti.

İnsan kulağının zar zor ayırt edebileceği kadar düşük bir sesle "Taehyung," diye mırıldandığında bütün dikkatimi tamamıyla ona verdim. Yüzünü görebilmek adına göğsümle olan temasını sonlandırdığımda virgül koyduğu cümlesini devam ettirdi. "...yokluğumun seni bu kadar ağlatacağını bilseydim üzerimize doğru süren araca ona fırsat vermeden ilk ben çarpardım."

İşte tam o an büyük bir aydınlanma yaşadım. Hissettiğim korku sebebiyle göğüs kafesimi delip geçmeye yemin eden kalbim, kendimden habersiz akıttığım gözyaşlarıyla yıkanıyordu. Daha öncesinde kimse için gözyaşı döktüğümü hatırlamıyor, bedenim ilk defa birini kaybedecek olmanın yarattığı kaygı ile sarsılıyordu. Bu hengamenin sebebi gayet açıktı. Aşktandı.

Yaşadığım aydınlanma, korkaklığa bir son vermem gerektiğine dair beynimdeki karanlığa mahkum olmuş ampulleri birer birer yakarken duygularımı gizlememekte karar kıldım. İçimdeki heyecana karşı koymayı başaramayarak "Bu kadar incineceğini bilseydim senden önce fişini çeken ben olurdum." diye yanıt verdim.

Kapanmamak adına savaş veren gözlerine rağmen dilimden dökülenleri idrak edebilmiş, zoraki de olsa dudaklarının kıvrılmasına izin vermişti. Belki de sahip olduğu son gücü kullanarak elini başıma çıkardığında dudaklarından dökülen acı dolu inlemelere rağmen bana karşılık vermekten kendini alamadı. Şu halde bile benimle uğraşmaktan vazgeçemiyordu.

"Anlaşılan kafanı çok sert vurmuşsun, yer yarılsa dahi bu cümleleri senden duymam imkânsızla eş değer çünkü. Fabrika ayarlarına tam anlamıyla ne zaman dönersin? Milyonda bir gerçekleşen bu olayın tadını çıkartayım diyorum."

Benimle dalga geçmeye kaldığı yerden devam ediyordu, yine de göz pınarlarından süzülen yaşlar onun da benimle aynı duyguları paylaştığını doğruluyordu.

"Demek ki sandığın kadar da imkânsız değilmiş. Bana hissettiğim duyguları saklamak yerine her birini iliklerime kadar yaşamam gerektiğiyle alakalı methiyeler düzen sen değil miydin? Ben de tam olarak bunu yapıyorum."

One'ın bulunduğumuz konuma yönlendirdiği ambulansın sesi kulaklarımı çınlattığında yüzüme kazınan çaresizlikten eser kalmamıştı. Küçüklüğümden bu yana ayakta uyutulduğum gerçeğiyle yüzleşmem omuzlarıma epey ağır geldiğinden Tanrı, bana yeni bir şans vermiş olmalıydı.

Jennie'nin alnına düşen kâküllerini durduramadığım gülümsemem eşliğinde düzeltirken yüzümü kulağına doğru yanaştırmış, Tanrı'nın bana verdiği şansı yeni bir ilke imza atarak değerlendirmekte karar kılmıştım.

"Seni seviyorum, Jennie Ruby Jane."







15 AĞUSTOS 2022
ALMANYA • BERLİN
JUNG JAEHYUN


Aksiliklerin çorap söküğü gibi geldiği gerçeği, kendini devamlı hatırlatmaktan geri kalmazken Taehyung ve Jennie'yi her ne kadar Paris'te bırakmak içimden gelmese de Amir San'ın otelin çatı katına yolladığı özel helikopter sayesinde saatler içinde Berlin'e ayak basmamız kaçınılmaz olmuştu.

Yaşanılan talihsiz kazanın ardından düzenlediğimiz operasyonları büyük bir cesaretle sırtlanan ve bizi bir araya getiren Jennie ve Taehyung'ı henüz kendi gözlerimle görme fırsatı yakalayamamıştım, yine de üzerime yüklenen sorumluluğu tek bir pürüzle karşı karşıya kalmadan yürütebilmem için Taehyung'ın iyi olduklarına dair dilinden dökülenlere bel bağlamak zorundaydım.

Helikopter, varış noktamız olarak belirlenen otel binasının çatısına iniş yaptığında kılık değiştirme kısmını çoktan aradan çıkardığımız için yolculuk esnasında herhangi bir şey yapmamıza gerek kalmamış, Amir San'ın da verdiği onayla her birimizin sorgusuz sualsiz sadık kalabileceği bir plan uğruna kafamdaki tilkileri harekete geçirmiştim.

Bize kiraladığımız odaya kadar eşlik etmesi adına görevlendirilen resepsiyon görevlisini müthiş bir sessizlikle takip ederken ekipteki diğer üç kişinin de -belli etmemeye çalışsalar bile- stresli olduklarının farkındaydım. Kendimizi battığımız çamurdan kurtarmayı hedeflerken aslında daha çok dibe battığımıza dair bir aydınlanma yaşamamız bir kenarda dursun, bize başka bir seçenek tanınmaması da cabasıydı.

Her birimiz işlediğimiz günahlar sebebiyle ya hapishaneye girecektik ya da özgürlüğümüz için savaşırken sonsuz bir karanlığa hapsolacaktık. İki ihtimalin de kulağa epey kötü geldiği aşikâr olsa da bir korkak gibi yaşamaya devam etmek mantıksız gelmiş, ayaklarıma kadar gelen şansı değerlendirmek istemiştim.

Resepsiyon görevlisinden odanın anahtarını almış, gösterdiği hizmet karşısında teşekkürlerimi sunduktan sonra odaya giren son kişi olarak kapıyı kapatmıştım. İçeriye doğru usulca adımlarken Rosé, elindeki bavulu yere sertçe bırakmış, endişelerini daha fazla saklamayı başaramayarak aramızdaki sessizliği bozma görevini üstlenmişti.

"Hepsi o aptal falcı kadının yüzünden! Büyü mü yaptı bilmiyorum ancak Jennie'nin odadan dışarı adımını atmasıyla kaza yapmaları bir oldu."

One, kendini yatağa atarak yolculuğun onu yorduğunu beden diliyle anlatmakta gecikmezken ellerini başının altında birleştirdi, ardından konuya dair fikrini belli etmekten geri kalmadı.

"Falcı kadına bel bağladığınız için buradaki en büyük aptallık sizde, Rosé. Siz kadınlar, yıllar boyunca bir delinin götünden bir şeyler uydurduğunu öğrenemediniz, öğrenemeyeceksiniz. Hadi sen sarışınsın diye bu aptallığa düştün, Jennie'yi bu saçmalığa nasıl ortak edebildin?"

İlk defa One'a katılsam da Rosé'nin sunacağı gerekçeyi merak ettiğimden olaya dair herhangi bir yorumda bulunmamış, kendisini nasıl savunacağını merak etmiştim. Oturduğu koltuktaki kırlenti saniyeler içinde kapıp Jaewon'a doğru fırlattığında sesinin yükselen desibeli, bu konudaki yapılacak herhangi bir eleştiriye açık olmadığını anlatmaya yetmişti.

"Sıradan bir falcı değildi, One. Jennie bu saçmalığa daha fazla tahammül edemeyeceği konusunda kendisine meydan okurken iki gün içinde hem bir kazaya karışacağını hem de çevresindeki birini bir daha görmemek üzere kaybedeceğini söyledi."

Başını koltuğun sırt kısmına yasladı, ardından parmaklarını saçlarından çekiştirircesine geçirdikten sonra ekledi.

"Kaza gerçekleşti, şimdi sırada ne var sence? Bu, olası herhangi bir dikkatsizlikte içimizden birinin ölebileceği anlamına geliyor, aptal. Gevşekliği bir kenara bırakıp hayatın için biraz da olsa endişelensen hiç de fena olmaz."

"Düzenlediğimiz her operasyonda ölme ihtimalimiz var, Rosé. Biraz sakin olmaya ne dersin? Yaptığın yersiz paniğin bize hiçbir faydası yok şu an."

Her ne kadar dili farklı şeyler söylese de ortalıkta devamlı gezinip durmasından Rosé'ye içten içe hak verdiğini belli eden Joy, operasyonu dört kişi olarak yürütecek olmamızdan duyduğu paniği saklamayı başaramamıştı.

"Bahsettiğiniz falcı kadının dudaklarından dökülen cümlelerin ardından Jennie ve Taehyung'ın kaza yapmasının kulağa korkunç geldiğinin farkındayım ancak ihtimaller üzerine kafa yoracak en ufak bir vaktimiz bile yok. Bütün enerjimizi Felicia Hoffmann için kullanmamız gerekiyor." diye mırıldandıktan sonra bileğimdeki saati kontrol etmiş, elimde tuttuğum bilgisayar çantasıyla birlikte odadaki masaya doğru ilerlemiştim.

Bilgisayarı kılıfından çıkardıktan hemen sonra Amir San'dan gelecek görüntülü aramayı kaçırmamak adına sistemi kurmaya başlamış, aynı zamanda kulaklarımı dört açarak yapılan gevezelikleri dinlemeye koyulmuştum. Her birinin yolculuk boyunca ettikleri sessizlik yeminin acısını çıkardıklarına emindim.

"Aksine bütün enerjimizi götümüzü kollamak adına önlem alarak harcamamız gerekiyor. İki kişi eksik olduğumuzu unuttunuz sanırım? Bu her birimize daha fazla sorumluluğun yükleneceği, aynı zamanda hata yapma oranımızın da çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Bana kalırsa Amir San ile konuşup en azından Taehyung ve Jennie Berlin'e ayak basana kadar operasyonu ertelemeliyiz." diyen Rosé nihayet cümlelerine nokta koymayı başarabilmişti.

Kendince haklı sebeplerinin olduğu gün gibi ortadaydı. Yine de böyle bir şeyin mümkün olmayacağını gayet iyi biliyordu. One ise sunduğu fikrin neden imkansız olduğunu benden önce hatırlatma gereği duymuştu.

"Felicia Hoffmann ve Rain arasındaki ilaç ticareti bu akşam gerçekleşecek. Bir sonraki buluşmanın ne zaman gerçekleşeceğine dair elimizde kesin bir bilgi olmadığından bugün gerçekleştirmekten başka bir şansımız yok. Aksi takdirde operasyon zaman aşımına uğramak zorunda kalacak."

Rosé, stresini kontrol altında tutmayı başaramayarak gözlerini devirdi. Ardından "Her ne yapacaksak birlikte yapacağız ancak falcı kadının söyledikleri, teker teker gerçekleştiği vakit gelip de bana ağlamayın." diye de eklemeyi unutmadı.

Kurduğum bilgisayardan yükselen görüntülü çağrının sesi, her birimizin masanın etrafında toplanması gerektiğini idrak edebilmemiz adına yeterli olduğu sırada dudaklarımıza aynı anda fermuar çekmeyi de ihmal etmemiştik. An itibarıyla Amir San'ın dilinden firar edecek her bir kelimeyi zihnimize kazıyabilmek için adeta yarışa girmiştik.

"Hepinize merhaba, bugün yaşanılan tatsız bir olaydan ötürü iki kişi eksiksiniz. Bunun sizlere yaptığı psikolojik baskının farkındayım ancak verdiğim talimatlara harfiyen uyduğunuz sürece üstesinden gelememe ihtimaliniz son derece düşük."

Ekranı tamamen kaplayan orta yaşlarındaki adam başını hafifçe eğdi, ardından gözlüklerinin üzerinden bakarak onu duyup duymadığımıza dair herhangi bir onay bekledi. Beklenilen onayı başımı usulca sallayarak verdikten sonra lafının bölünmesine müsaade etmeden ekledi.

"V ve Nini'nin durumları düşündüğünüz kadar kötü değil. Tedavilerini olduktan sonra aranıza yeniden dahil olacaklar. O zamana kadar yapılacak operasyonların her biri V'nin verdiği talimatlar üzerine Casper'ın kontrolünde. Vaktinizden çalmamak adına gerçekleştireceğimiz toplantıyı kısa tutacağım."

"Haberim var, amirim." diye araya girdikten sonra Amir San'ın masanın üzerine yerleştirdiği kollarını birbirine yaslaması bir oldu. Ardından boğazını hafifçe temizleyerek görevlerimizi paylaştırmaya hazır olduğunu belli etti.

"Bu gece Felicia Hoffmann ve Rain, Nebula örgütüne gerekli ilaç yardımını yapabilmek adına her zamanki buluşma noktaları olan Tresor Club'ta buluşacaklar. Hedefimizdeki kişinin Felicia olduğunu unutmayalım, kahramanlık yapmanın lüzumu yok." Masasının üzerindeki bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra cümlelerine kaldığı yerden devam etti.

"Felicia Hoffmann'a ulaşabilmemiz için suç ortağı olan Rain'in dikkatini dağıtma görevini birinizin üstlenmesi gerekiyor. Tyreese Johnson olayından sonra büyük bir çoğunluğunuzun yüzlerinin örgüt üyeleriyle paylaşıldığını düşündüğümden asıl kimliğinizi saklayabilmek için ince eleyip sık dokumanız gerekiyor."

"Rain'i dert etmeyin, kendisiyle öyle bir ilgileneceğim ki Felicia'nın varlığı dahi aklına gelmeyecek." Amir San, Rosé'yi başıyla onaylayıp üstlendiği görevi kabul ettiğinin altını çizdikten sonra ekledi.

"Bir kadını tamamen ayık bir şekilde mekândan çıkarmamız, gösterebileceği herhangi bir reaksiyon sebebiyle oldukça çetrefilli olabilir. Bu yüzden gözlerini dahi açmakta zorluk yaşayacağı kadar kuvvetli bir ilaca ihtiyacımız var. Bu da senin uzmanlık alanına giriyor, Casper. Hedefimizdeki kişinin her ne olursa olsun, hazırladığın maddeyi aldığına emin olmalısın. Senin yüzünü henüz bilmedikleri için mekânda rahatlıkla hareket edebilirsin, yine de gözünü dört açmanda fayda var."

"Anlaşıldı, kendi üzerime düşen kısmı layıkıyla yerine getireceğimden emin olabilirsiniz." diye araya girdiğimde kendimi altından kalkabileceğime dair ikna etme çalışmalarıma çoktan başlamıştım.

İrisleri önümdeki sandalyede oturan Sooyoung ile buluştuğunda hayatımdaki kadına duyduğum güveni belli edebilmek adına ellerimi omuzlarına yerleştirmiş, hafifçe sıkarak yanında olduğumu belli etmek istemiştim. Vermeye çalıştığım mesajı idrak edebilmiş olmalıydı ki sol elini, omzundaki sağ elimin üzerine yerleştirdi. Ardından gözlerini ekrana sabitledikten sonra Amir San'ın aklından geçenleri duymak için hazır olduğunun altını çizdi.

"Joy, sen de en iyi bildiğin işi yapacaksın. Felicia Hoffmann'dan irislerini bir an bile ayırmayacak, gardını indirdiği anda paketleyeceksin. Bunun için Casper ile devamlı iletişim halinde olman gerekecek, operasyonu tehlikeye atmadığınız sürece birbirinize yardımcı olabilirsiniz."

Tyreese Johnson'ı indirmek adına düzenlenen operasyonun ardından Sooyoung'a verilen görev onu tatmin etmiş olmalıydı ki gerilen omuzlarını düşürmüştü. Sessizliği, hiçbir itirazının olmadığı anlamına geliyordu. Muhtemelen benimle birlikte çalışacak olmak da onu rahatlatmaya yetmişti.

"One ise mekânın arka kısmında bekleyerek etrafı kontrol edecek. Ayrıca siz mekandan Felicia Hoffmann ile birlikte çıktığınızda sizi o hengamenin ortasından çekip kurtarabilecek birine ihtiyacınız var. Kamera görüntülerini silmemiz gereken bir durum olursa şayet, hazırlıklı olmanda fayda var."

Rosé'nin oturduğu sandalyenin arkasında ayakta bekleyen One, memnuniyetsizliğini sızlanarak dile getirmekten çekinmedi. Yine de kendisine yüklenen sorumluluğun hiçbir şekilde değişmeyeceğinin de farkındaydı.

"Anlaşılan yine göt toplayacağız, alıştık artık." Kelimelerini hiçbir şekilde filtreleme ihtiyacı hissetmemesini o an Amir San da dahil olmak üzere kimse umursamadığında ekranın bir diğer ucundaki adam, toplantının sonladığını kelimeleriyle belli etmekten geri kalmamış, operasyona layıkıyla hazırlanabilmemiz için bizi kendimizle baş başa bırakmıştı.

"Başka bir itirazınız yoksa eğer toplantıyı burada sonlandırıyorum. Kendinize dikkat etmeyi ve tek parça halinde, Felicia Hoffmann ile birlikte Amerika'ya dönmeyi unutmayın. Kolay gelsin."




Giydiğim işlemeli takım elbiseyle birlikte birbirleriyle temas halinde bulunmaktan çekinmeyen bedenlerin arasından süzülürken ceketimin göğsümün altına kadar uzanan dekoltesi, üzerimdeki kumaş parçalarının bulunduğum konum için biçilmez kaftan olduğunu adeta haykırıyordu.

Geriye taradığım saçlarıma rağmen alnıma doğru düşen birkaç saç tutamını umursayamayacak kadar kendimi gergin hissediyor, yine de irislerimin Felicia Hoffmann'ı aramasına engel olamıyordum. Tam anlamıyla illegal bir şekilde ilaç ticareti yapabilmek için neden bu mekânı tercih ettiklerini şimdi çok daha iyi anlıyordum. Zira böylesine kalabalık bir ortamda herkes kendi dalgasına bakıyorken herhangi bir anormalliğin tespit edilme ihtimali son derece güçtü.

Dans eden kalabalığın arasından sıyrılmayı başardığımda mekânın bar kısmına geçmiş, üzerimdeki gerginliği atabilmenin tek yolunun kanıma karışacak alkol ile mümkün olacağı kanısına varmıştım. Yine de olası herhangi bir aksiliğin altından kalkabilmek için zihnimin açık olması gerektiğinin fazlasıyla bilincindeydim.

Bar tezgâhın önündeki sandalyelerden birine kurulduğum sırada kulaklığımdan yükselen Rosé'nin sesi, her şeyin çoktan başladığını anlatmaya yetmişti. "Rain, bar tezgâhının arkasında kalan deri koltuklarda oturuyor. Hedefe doğru ilerliyorum."

İşaret parmağımı kulağıma doğru götürdükten sonra başımı öne eğmiş, "Anlaşıldı." diye mırıldandıktan sonra irislerim, söylediklerinin altını dolduran Rosé ile kısa süreliğine buluşmuştu.

Antrasit rengi oversize bir tişörtün altına siyah şort giymiş, bacaklarına da file çorap geçirerek rock yıldızlarını andıran bir görüntü elde etmişti. Tişörtünün üzerine taktığı korse ve ensesinde topladığı pembe saçları, hiç şüphesiz boynundan sarkan metal kolyeler ile yarışabilecek düzeydeydi.

İrislerimin üzerinde fazla oyalanmamasına özen göstererek yuvarlak bar tezgâhının etrafına sıralanan bedenlerde irislerimi gezdirmiş, tam çaprazımda oturan kadının içkisini bana doğru kaldırması üzerine küçük bir an için akıl tutulması yaşamıştım. Zira hedefimdeki kadını bulabilmek uğruna devamlı mekânı tavaf eden gözlerim, nihayet aradığı kişiyle buluşmayı başarmıştı.

Dudaklarımın kıvrılmasına engel olmayı başaramamış, yanaklarımdaki çukurların kendini belli edeceği kadar sırıttıktan sonra avucumun içindeki bardağı kaldırarak Felicia Hoffmann'a aynı şekilde karşılık vermiştim.Ten rengi bir siyahininkinden her ne kadar açık olsa da melez olduğu fazlasıyla belli oluyordu.

"Felicia Hoffmann, Casper'ın cazibesinin tuzağına düştü bile. O takım elbiseyle pavyon işleten biri gibi görünmene rağmen ilgisini nasıl çektiğini daha sonra seninle konuşacağız."

Konuştuğumuz gibi mekânın dışında bekleyen One, Tresor'ın içindeki kameralara sızarak her bir adımımızı izlediğini belli etmekten geri kalmamıştı.

"Yakışıklı bir yüze ve çevik bir vücuda sahip olman yeterli aslında. Anlamayacağın konular üzerinde kafa yormana gerek yok, One."

Joy'un içinde bulunduğumuz operasyona rağmen Jaewon ile uğraşmadan duramaması, gülmemek adına yanaklarımı ısırmamla sonuçlanmıştı. One'ın yüz ifadesini hayal etmek, bütün ciddiyetimi küçük bir an için alıp götürmüştü.

İrislerim tekrardan Felicia ile buluştuğunda iyi bir başlangıç yapabilmek adına uygun bir zaman diliminin içinde olduğuma kanaat getirmiş, avucumun arasındaki kadehi kafama diktikten hemen sonra oturduğum yerden kalkmıştım.

Attığım birkaç adımın ardından hedefimdeki kadının sağ tarafında kalan boş bar taburesinin hizasında durduğumda boğazımı usulca temizlemiş, sesimi duyurabilmek için yüzümü Felicia'nın kulağına doğru yaklaştırmıştım.

"Böylesine güzel bir kadının yalnız içiyor olması ne kadar da üzücü. İzin verirseniz size bir içki ısmarlamak isterim." Dudaklarımın arasından dökülen kelimelerin her biri, yıllardır Sooyoung ile birlikte olduğumdan bana son derece uzaktı. Yine de saçmalamadığıma dair olan inancım epey yüksekti.

Felicia, bileğindeki saate kısa bir bakış attı, ardından bunun için yeterli bir vakte sahip olduğuna kanaat getirdikten sonra ise eliyle yanındaki sandalyeyi işaret ederek sessizliğini sonlandırdı.

"Böylesine karizmatik bir beyefendinin bana içki ısmarlamasından memnuniyet duyarım. Sıkıntıdan patlamak üzereyken yardım çığlıklarımı duyduğunuz için teşekkür ederim, lütfen oturun."

Kıvrılan dudakları, tıpkı Amir San'ın önümüze koyduğu dosyada kullanılan fotoğraftaki gibi yanaklarındaki çukurları belli etmeye yettiğinde çehresine kazıdığı masumluğun çoğu kişiyi oltaya getirebilecek güce sahip olduğunu aklımdan geçirmeden edemedim. Zira buraya yalnızca eğlenmek adına gelmiş sıradan bir müşteri olsaydım onun herhangi bir örgüte mensup olduğunu aklımdan dahi geçirmezdim.

Verdiği onayın ardından yanındaki sandalyeyi usulca çekerek tabureye kurulduğumda iki tane içki istediğimi belli etmek istercesine işaret ve orta parmağımı barmene doğru salladım. Barmen, verdiğim siparişi çoktan hazırlamaya başladığında Felicia, dilinden dökülenleri idrak edebilmem adına çehresini kulağıma doğru yaklaştırmıştı.

"Tek bir hareketinle bile barmene sözünü geçirebildiğin düşünülürse burada epey sayılan birisin." Baş parmağını çeneme doğru yaslayarak gözlerimizin buluşabilmesi için yüzümü yüzüne doğru çevirdiğinde soğukkanlılığımı korumak konusunda her ne kadar kendimle savaş versem de cümlelerinin sonunu getirmesini bekledim. "Her ay buraya düzenli olarak uğramama rağmen sana nasıl denk gelmediğimi merak ettim doğrusu."

Bütün itirazlarıma rağmen üzerimdeki takım elbiseyi giymem için beni ikna etmeyi başaran Rosé'ye teşekkürlerimin her birini iletirken yaratmayı planladığım imajın dış görünüşümle bile mümkün olması, doğru yolda olduğumu düşündürmüştü. Sessizliğimin sinir bozucu bir hâl almasına izin vermeyerek çenemi parmaklarının arasından kurtarmış, bu sefer yüzümü yaklaştıran taraf ben olmuştum.

"Gece yarısını geçtiğinde ortadan kaybolmak en büyük hobilerim arasında." Aklıma gelen ilk şeyin dilimden firar etmesini sağladıktan hemen sonra onu taklit ederek baş parmağımı çenesine yerleştirmiştim. Ardından çehresini bana doğru döndürmüş, iri gözleriyle harelerimin buluşmasını sağlamıştım. "Sana kıyasla günü çok daha erken kapatmamın bu kadar ağır sonuçlarının olacağını bilmiyordum."

Tanrı'nın ona bahşettiği hediye, dudaklarının kıvrılması sonucu yanaklarındaki yerini edindiğinde başını usulca geriye doğru atarak çenesini parmaklarımın arasından kurtardı. Uzun ve ojeli tırnaklarını dizimin üst kısmına yerleştirdikten sonra sesinin desibelini yükselterek beni cevapsız bırakmadı.

"Tercihim saatler gece yarısını geçtiğinde benimle birlikte ortadan kaybolmandan yana." Bacaklarıma yerleştirdiği parmaklarını pantolonumun üzerinde gezdirmeye başladığında kartlarını bu kadar açık oynaması, küçük bir an için beni dumur etmeye yetmişti. Temasından gram etkilenmesem de vücudum yay misali gerilmiş, beynimin içindeki tilkilerin her biri nasıl üste çıkacağıma dair fikir alışverişi yapmaya koyulmuşlardı.

Sol elim tamamen kontrolümün dışında Felicia'nın oturduğu taburenin bacaklarından birini kavradığında bileğimde toplanan bütün gücü, sandalyesiyle birlikte bedenini kendime doğru çekmekten yana kullandım. Yaptığım bu hamleyi beklemediğini dudaklarının arasından dökülen küçük bir çığlıkla belli ettiğinde sessizliğime noktayı koydum. "Aksi düşünülemezdi zaten."

Kulaklığımdan yükselen Jaewon'un sesi, boş durmaktan sıkıldığını ve film izler gibi bizi gözetlediğini anlatmaya yetse de gözlerimi devirmemek adına kendimle verdiğim savaşı kazanabilmiştim. "Casper, sende de ne numaralar varmış. Joy'u da böyle mi tavladın?"

One'ı umursamayarak "Planlarının arasında bana ismini söylemek yok sanırım?" diye ekleme yaptığımda kaşlarını kaldırarak dudaklarının arasından çıkmaya yeltenen kelimeleri mimikleriyle destekledi.

"Gecenin sonunda ikimizin de balkabağına dönüşeceği düşünülürse buna çok da gerek yok sanki?" Sandalyesini kavrayan elimi bacağımın üzerinde gezinen elinin üstüne yerleştirmiş, barmenin hazırladığı içkileri önümüze koymasıyla operasyonun üstüme düşen kısmını yerine getirmem gerektiği gerçeği şimşek misali zihnimde yankılanmıştı.

Dakikalar içinde Felicia'nın bileğindeki akıllı saatten gelen bir çağrının ekranı kaplaması üzerine irislerim arayan numarayla buluştuğunda -kurduğumuz yakınlıktan kaynaklanıyor olsa gerek- arayan numaranın gizli oluşu dikkatimden kaçmamıştı. Aramayı başta her ne kadar sonlandırsa da ısrarcı bir şekilde yeniden araması, elini bacağımdan çekmesine ve oturduğu sandalyeden ayaklanmasına neden olmuştu.

"Israrla aramasına bakılırsa eğer sanırım yanıtlamam gerekiyor." Çehresine kazınan mahcup gülümsemenin ardından işaret parmağını bana doğru sallayarak ekledi. "Her ne olursa olsun, ısmarladığın içkiyi mideme indirmeden buradan ayrılmayacağım. Ben dönene kadar burada bekle."

"Elini çabuk tut, her an ayakkabımın tekiyle karşı karşıya kalabilirsin." Tıpkı onun yaptığı gibi Külkedisi masalına yaptığım göndermenin hemen ardından gülümseyerek bana sırtını dönmesi, tuttuğum nefesimi nihayet serbest bırakmamla sonuçlanmıştı.

Harelerim kalabalığı yararak benden uzaklaşan Felicia Hoffmann'ı takip ederken ceketimin iç cebindeki şeffaf poşete koyduğum hapı çıkarmış, işaret ve baş parmağımın arasına bir tanesini sıkıştırdıktan sonra Rosé ve Rain'in oturduğu tarafı kolaçan etmiştim. Rain'in bütün dikkatinin Rosé'nin üzerinde olduğunu teyit ettikten hemen sonra parmaklarımın arasına sakladığım hapı Felicia'nın içeceğine attım. Aynı ortamda yan yana görünmeyeceklerini tahmin edebilmiştim ancak teslimatın nasıl yapılacağına dair hâlâ akıl erdiremiyordum.

Hazırlanan alkollü kokteyli pipet yardımıyla ilacın erimesi için karıştırmaya başladığımda kulaklarımı dolduran ses, bu sefer Sooyoung'a aitti.

"Casper, umarım operasyonun kendi üzerine düşen kısmını yerine getirebilmişsindir. Sana zaman kazandırabilmek için lavaboda makyajını tazeleyen bir kadının telefonundan Felicia'yı aramak durumunda kaldım."

"Joy'un kıskançlığı epey boyut atladığından beni daha fazla darlamasına tahammül edemedim." diye araya giren One, iki dakikada kendi aralarında oyun kurduklarını itiraf ettiğinde görevimi yerine getirmemde katkıları olduğu için olumsuz bir şey söylememekte karar kıldım.

İlacın partiküllerinin kokteylin içine homojen bir şekilde dağıldığına emin olduktan sonra parmaklarımı Felicia'nın içeceğinden çekmiş, dirseklerimi bar tezgâhına yaslamıştım. Kafamı usulca öne doğru eğerek dudaklarımın okunma ihtimalini ortadan kaldırmış, operasyona dair rapor vermekten geri kalmamıştım.

"İlacı kokteylinin içine koydum, geriye Felicia'nın vücuduna girmesini sağlamak kaldı. İlaç vücuduna girdiği anda etki etmesi kısa sürüyor. Kendi üzerine düşen kısım için şimdiden hazırlıklara başla, Joy."

Jaewon, "Hedef, telefonla konuşmak için dışarıya çıkmıştı. Bulunduğunuz konuma doğru ilerliyor şimdi. Şüpheli herhangi bir harekette bulunma, Casper." diye bilgilendirme geçtiğinde cevap vermeye tenezzül etmemiş, önümdeki kokteylden bir yudum alarak içimdeki çapkını tekrardan uykusundan uyandırmıştım.

Damarlarımdaki kana eşlik eden alkol, zihnimi rahatlatma görevini tek başına üstlenirken operasyonun kendi üzerime düşen kısmını yarılayabildiğim için biraz da olsa rahatlayabilmiştim.

Çok geçmeden yanımdaki sandalye Felicia'nın varlığıyla yeniden dolduğunda elindeki çantayı bar tezgâhının üzerine koydu ve aklıma kazınan ses tonuyla birlikte geldiğini belli etti.

"Külkedisine bağlamadan önce sana yetişebilmeyi başardığıma göre sohbetimize kaldığımız yerden devam edebiliriz." Kadehimi ona doğru kaldırmamla vermek istediğim mesajı idrak edebilmiş, beni taklit ederek avucunun arasına sıkıştırdığı bardağını benimkine tokuşturmuştu.

Kadehi dudaklarıma yaslamadan önce "Daha nice denk gelişlerimize!" diye mırıldanmış, kokteylden büyük bir yudum alarak boğazımı yakmasına izin vermiştim.

Harelerim bardağın dibini gördüğünden emin olmak istercesine üzerinden bir an bile ayrılmazken zamanımızın giderek daralması, kalbimin göğüs kafesime uyguladığı basıncı artıyordu. Felicia'nın bana karşı attığı bakışların dakikalar içinde değişmesinden ilacın yavaş yavaş tesirini gösterdiği gerçeğini idrak edebilmiş, kendimce vardığım kanıyı kelimeleriyle desteklemişti.

"Başım inanılmaz dönmeye başladı. Daha öncesinde bu kadar kuvvetli bir kokteyl içtiğimi hatırlamıyorum."

Oturduğu sandalyeden tahminimce lavaboya gitmek üzere kalkmaya çalıştığında ayakta durmakta dahi güçlük çektiği için yalpalamıştı. Bileğini kavrayan parmaklarım yere düşmesine engel olduğu sırada boğazından yükselen kahkaha, kafasının da etrafında olup bitenleri idrak edemeyecek kadar güzelleştiğini anlatmaya yetmişti.

Bir anda ciddileşerek boşta kalan eliyle ağzını kapatmış, "Sanırım yediğim akşam yemeğini çıkaracağım." diye mırıldanmıştı. Oturduğum tabureyle olan bağımı tamamen kopardıktan sonra bar tezgâhının üzerindeki çantasını bileğime geçirmiş, kolumu beline dolayarak onu kadınlar tuvaletine doğru yönlendirmiştim.

Boylarımızın arasındaki fark epey yüksek olduğundan eğilmek durumunda kalıyor, minyon bedeni insanların arasından kolaylıkla geçse de ben yanından geçtiğim bedenlere çarpmak durumunda kalıyordum.

İlacın tesirinin epey arttığı gerçeği, Felicia'nın ağırlığını direkt bana vermesiyle kendini belli ettiğinde kadınlar tuvaletinde bizi karşılayacak olan Joy için yeni bir bilgilendirme yapma ihtiyacı hissetmiştim.

"Joy, iki dakikaya kadınlar tuvaletinin önündeyiz. Konuştuğumuz gibi yapacağız, sinir bozucu bir sürprizle karşı karşıya kalmak istemiyorum."

Rosé, operasyon boyunca her ne kadar iletişim kurmamayı tercih etse de yaptığım güncellemenin onun da işine yarayacağına emindim. Her ne kadar dinlemiyor gibi görünse de Rain'den kurtulmak için dakikaları saydığını düşünüyordum.

Dakikalar içinde kadınlar tuvaletinin önünde kendimize yer edindiğimiz sırada kapının açılmasıyla Joy ile karşı karşıya kalmam sürpriz olmamıştı. Kıvrılan dudaklarım küçük bir an için rahatladığım gerçeğini gözler önüne serse de bozuntuya vermemeye özen göstermiş, lavabodan çıkıyormuş gibi yarattığı izlenimi kelimelerimle desteklemiştim.

"Hanımefendi, arkadaşım içkiyi fazla kaçırdı. Kendisini tek başıma idare edebileceğimi sanmıyorum. Bana yardımcı olabilir misiniz?"

Sooyoung'ın anlık olarak çehresine yerleşen gülümseme saniyeler içinde yok olduğunda dudaklarını sessizce oynatarak "Hanımefendi ne ya?" diye sitem etti. Bir operasyonun içinde bulunmamıza rağmen trip atmaktan hiçbir şekilde ödün vermemesi, ciddiyetimi korumam konusunda sıkıntı çıkarsa da boğazını hafifçe temizlemiş, bana ayak uydurmakta gecikmemişti.

"Elbette, yardım ederim." Felicia'nın kolunu omzuna atarak ağırlığını kendisine vermesini sağlamış, ardından boştaki elini de beline dolamıştı. Ses tonumu yalnızca Joy'un duyabileceği kadar azalttıktan hemen sonra ise bana da sessizliğimi sonlandırmak düşmüştü.

"İçeride senden başka biri var mıydı?" Sooyoung, içeride ondan başka birinin olmadığını dilini damağına vurarak ifade etmeyi tercih ettiğinde Felicia Hoffmann ile birlikte kadınlar tuvaletine yeniden yöneldi. Operasyonu başarıyla sonlandırabilmemiz için ikisinin de bir müddet yalnız kalması gerektiğinden Joy'a zaman kazandırabilmek adına içeride temizlik yapıldığını belirten levhayı lavabonun önüne koymuş, ardından sırtımı duvara yaslayarak etrafı gözetlemeye başlamıştım.

Üzerimdeki altın işlemeli pantolonun ceplerinde kendine yer edinen ellerim, sıramı çoktan savmış olmanın rahatlığını yaşadığımı anlatmaya tek başına yeterken Rosé'nin kulaklarımı dolduran sesi, ters giden bir şeylerin olduğunun sinyalini vermişti.

"Rain, bir hışımla yanımdan ayrıldı. Felicia ile birlikte gittiğiniz yöne doğru ilerliyor. Ben mekândan ayrılıp One'ın yanında sizleri bekliyor olacağım, elinizi çabuk tutun."

Yaslandığım duvarla olan temasımı sonlandırdığımda kadınlar tuvaletinin önünde gezinmeye başlamış, Rain ile karşı karşıya kalma durumuna karşılık sarf edeceğim cümleler üzerinde kafa yormaya koyulmuştum. Korktuğum ihtimal ile burun buruna kaldığımda kendisini tanımıyormuş gibi yapmakta karar kılmış, aramızda esen soğuk rüzgârlarıyok sayarak konuşmayı başlatan ilk kişi ben olmuştum.

"Tuvaletlerde temizlik olduğu için kullanıma kapalı sanırım. Ben de birkaç dakikadır burada bekliyorum." Çökmüş gözaltları, aklından geçenleri sır gibi saklamak konusunda emin adımlarla ilerlerken benden şüphelendiğini saklamak adına çaba gösterme gereği dahi duymadı.

"Pisliğin kol gezdiği mekanda temizlik yapılmak için oldukça erken bir saat değil mi, sence de?" Belini hafifçe kırarak kapısı kapalı olan tuvaletin altındaki boşluğu incelerken ekledi. "Üstelik tuvaletin yıkandığına dair de hiçbir belirti yok, kapının altı bile kupkuru." Ayağıyla levhayı tekmeleyerek kapının önündeki engeli kaldırmış, parmaklarının kulpu sarmasına müsaade ettikten sonra bana meydan okumaya devam etmişti. "Levhayı kaldırmayı unuttular sanırım."

Kapının kolunu çevirip ardına kadar araladığı sırada herhangi bir şey yapmama gerek kalmadan Sooyoung, elindeki hortumu Rain'in yüzüne doğru tutarak bana zaman kazandırmış, irislerim bedeni lavabonun camından sarkıtılan Felicia ile buluştuğunda harekete geçmem gerektiğinin farkına varmıştım.

"Al sana su, öyleyse!" diyerek sesini yükselten Joy, Rain'in kendisine doğru püskürtülen sudan kaçmaya çalışmasına rağmen onu oyalamayı sürdürdüğünde bedenimdeki bütün gücü bacaklarımda toplamış, sağ bacağımı sırtına doğru kaldırmamla Rain'in beline kuvvetli bir tekme atmıştım.

Öne doğru savrulan bedeni dengesini toparlayamayıp ıslak zeminle buluştuğunda koşar adımlarla Felicia Hoffmann'a doğru ilerlemiş, peteğin üzerine tırmanırken Rosé ve One'dan destek beklediğimi dile getirmekten çekinmemiştim.

"Felicia'yı lavabonun camından aşağıya doğru iteceğim. Yüksekliğin ne kadar olduğunu bilmediğimden yardımınıza ihtiyacım var."

Saniyeler içinde Rosé'nin sesi yeniden kulaklarımı doldurduğunda "Lavabo, mekânın zemin katında olduğundan aradaki mesafe o kadar da yüksek değil. Yine de kafasına alacağı herhangi bir darbenin önüne geçmek için aşağıda seni bekliyor olacağım, Casper. Benden onay gelene kadar bir şey yapma." diye mırıldandı. Nefesinin giderek hızlanmasına bakılırsa eğer bahsettiğim konuma ulaşmak için çoktan harekete geçmişti.

Vereceği talimatı beklerken başımı omuzlarımın üzerinden Sooyoung'a doğru döndürerek durumunu kontrol etmekten kendimi alamıyordum. Bana saatler gibi gelen ancak dakikalar süren sessizliğin ardından Rosé'den duymak istediğim kelimeler çoktan gelmişti.

"Hedefi camdan aşağıya doğru itebilirsin." Üzerinde bir an dahi düşünmeden Felicia'nın bedenini camdan ittiğimde Sooyoung'a kendimi duyurabilmek adına sesimin desibelini yükselttim.

"Joy, geri geri yürüyerek bana doğru yaklaş!" Dilimden dökülenleri anladığını hareketleriyle belli ettiğinde bacaklarımdan birini camdan sarkıtmış, ona peteğin üzerine çıkması için alan oluşturmayı hedeflemiştim.

Tam o sırada hesapta olmayan bir şey olmuş, hortumdan akan su kesilmişti. Sooyoung, elindeki hortumu küfür ederek bıraktıktan sonra ona doğru uzattığım elimi tutabilmek için adımlarını hızlandırmıştı.

"Casper ve Joy, tam şu an mekândan çıkmanız gerekiyor, Felicia'yı arabaya taşıdık!" One'ın kulaklarıma dolan sesinden bile en az bizim kadar gerildiği anlaşılırken Sooyoung'ın ayağını peteğe basmasıyla diğer ayağımı da peteğin üzerinden çekmiş, bedenimin büyük bir çoğunluğunu camdan sarkıtmıştım.

Kalbim adeta ağzımda atarken "Joy'u burada bırakamam!" diye bağırmış, bileğimde kalan son güçle bedenini yukarı doğru çekmeye çalışmıştım. Bir anda bana karşı zıt bir kuvvetin uygulanmasıyla Sooyoung'ın elinin avucumdan kayması bir olmuş, çehresinde yer edinen korku ve sesindeki endişeye rağmen bana duymaktan hiçbir şekilde hoşlanmayacağım kelimeler sarf etmişti.

"Casper, beni bacağımdan yakaladı! Beni tam şu an bırakıp gitmen gerekiyor, aksi takdirde hepiniz yakalanacaksınız!" Başımı iki yana doğru sallayarak bunu yapmak istemediğimi belli ettiğimde gözlerimin sulanmasına engel olamamıştım.

"Hayır, bırakırsam eğer seni yaşatmazlar!" Ağzımdan çıkan kelimelerin düşüncesi bile kalbimi sızlatmaya yeterken içinde bulunduğumuz duruma rağmen dudaklarına umut vadeden bir gülümseme yerleştirmiş, kendisinin dahi inanmakta güçlük çektiği bir yalan uydurmuştu.

"Bana hiçbir şey yapamazlar. Sana söz veriyorum, tek parça halinde döneceğim." Parmaklarını avuçlarımın arasından çekmesiyle bedeninin Rain tarafından çekilmesi bir olmuş, dokunmaya dahi kıyamadığım bedeni zeminde hunharca sürüklenirken yüzümü yalayan rüzgâra yenik düşmüştüm.

Bileğimde hissettiğim acı, düşüşümün sert olduğunu anlatmaya tek başına yetse de One ve Rosé'nin kollarıma dolanan parmakları tarafından arabaya doğru çekilirken gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Kulaklarıma doğru bir şeyler mırıldandıklarını duyuyor fakat ne söylediklerini idrak etmekte zorluk yaşıyordum. Anlatmakla uğraşmak yerine papağan misali aynı cümleleri tekrar etmeyi sürdürüyordum.

"Onu öldürecekler! Bırakın beni, onu kurtarmam gerek!"






devam edecek...

üç ay kadar yaşanan gecikme için her birinizden özür dilerim. okulum düşündüğümden çok daha yoğun bir tempoda ilerlediği için kurgularım ve derslerim arasındaki dengeyi kurmakta inanılmaz zorluk yaşadım. her ne kadar bölüm içime sinmese de bunu karne ve yılbaşı hediyesi olarak düşünebilirsiniz. geç de olsa her birinizin yeni yılını kutluyor, yüzünüzden gülümsenin eksik olmayacağı bir yıl geçirmenizi
diliyorum. ❤️

kendimce yaptığım plana sadık kalabilirsem eğer 26 şubat'a kadar düzenli bir şekilde bölüm yayınlamayı planlıyorum. umarım bu süreçte stains on the mirror'dan kopmamışsınızdır, çünkü biz sizleri çok özledik.

felicia hoffmann'ı kaleme alırken kullandığım model buydu, aklınızda bir görüntü oluşmadıysa eğer sizler de aşağıya bırakacağım fotoğraftaki gibi hayal edebilirsiniz.


nuri alço'ya bağlayacak diye korktuğum jaehyun'un öve öve bitiremediğim altın işlemeli takım elbisesini de bu şekilde hayal edebilirsiniz.


sizleri bolca yorum yapmakla baş başa bırakmadan önce aklımdaki o soruyu soruyorum. liskook için benden smut okumak ister misiniz? yoksa hikâyenin gidişatı bu şekilde güzel mi? 🤭 okuyan herkes cevap verirse ve yıldızı parlatırsa çok memnun olurum. çünkü bölümü nasıl tamamlandığımı bir ben, bir de allah biliyor. 😔 bir sonraki bölümde görüşene dek kendinize cici bakın!

Continue Reading

You'll Also Like

20.1K 1.2K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
48.4K 2.4K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
172K 14.9K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı
655K 55.4K 19
başarılı hukuk öğrencisi jeon jungkook, doktoru sanarak mesaj attığı numaranın eskort kim taehyung'a ait olduğunu öğrenir. text, taekook