Canlı | Texting

By biryazarkus

4.3M 271K 127K

Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5

2.0

121K 7.3K 3.4K
By biryazarkus

Dağhan'ın süründüğü üçüncü bölüme hoş geldiniz <3

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın
Keyifli okumalar 🦋

Bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyelim.

Size yakında seveceğinizi düşüğüm bir sürprizim olacak :)

🫶🏻

Bir Dağhan'a, bir de fotoğraf bakıyordum. Muhtemelen fotoğraftaki küçük kız 4-5 yaşlarındaydı. Bunu anlamıştım ama yazılanlara anlam verememiştim. Bildiğim kadarıyla Dağhan'ın bir kızı yoktu. Olsaydı da saklayacağını düşünmüyordum fakat böyle bir ihtimal de vardı. Kendi kafamda senaryolar kurmakta istemiyordum. Bu yüzden fotoğrafı cüzdanın arasına bırakarak üzerinde durmadım.

Kafamda senaryolar üretipte gidip Dağhan'a senin çocuğun mu var diye sormak gibi aptallık yapmayacaktım. Fotoğraftaki çocuk kimdi bilmiyordum ama Dağhan'ın Güneş'e olan bağlılığını şimdi biraz daha anlıyordum. Çocukları sevmediğini söylesede görünen o ki fazlasıyla değer veriyordu.

Komodinde duran telefonun ekranı parladığında bunun Dağhan'ın ki olduğunu gördüm. Ekranda yazan Cüneyt ismini görmüştüm. Dağhan'a doğru döndüm ve hafifçe omzuna dokundum.

"Dağhan." Ona sessiz bir şekilde konuştuğumda Güneş'i uyandırmamaya çalışıyordum.

Tekrar koluna dokunurken gözlerini araladı. Bakışları etrafta gezinip beni buldu. "Telefonun çalıyor." Uykulu bakışları komodine döndü ve ekrana bakıp kafasını salladı.

Çalan telefonunu umursamadan göğsünde uyuyan Güneş'e dönmüştü. Onun saçlarını hafif hafif okşarken gözümün önünde az önce gördüğüm fotoğraf belirdi. Anında silip attım bu görüntüyü, düşünmeyecektim.

Koltuğa tekrar otururken söze girdim. "Belin ağrıyacak. Yatağa yatıralım istersen Güneş'i?" Onu düşünerek konuştuğumda beni reddetmişti.

"Dağhan, çok yoruyorsun kendini. Eve gidip dinlen biraz." Dedim dayanamayarak. Günlerdir bizimle hastanede yatıp kalkıyordu. Bazen eve gidiyordu ama o da anca gece yarısını buluyordu. Sabahın erken saatinde yeniden geliyordu.

"İyiyim ben." İnatlaşmasına karşılık gözlerimi devirdim. Ne kadar inat bir adamdı bu?

"Tamam iyisin ama dinlenmen gerek. Güneş iyi, gördüğün gibi uyuyor. Sen de gidip dinlen biraz."

"İyiyim ben İzem. Zaten Açelya'nın işleri bitsin onu yakında bir otele bırakacağım. Ameliyata iki gün var, hastanede perişan olmasın."

"Dağhan, Açelya bizim için burada. Uçak biletini almama da izin vermedin, şimdi oteli ayarlıyorsun. Bunları bizim yapmamız lazım." Diyerek durumdan rahatlığımı dile getirdim. "Şimdi yakında bir otele rezervasyon yaptıracağım, sende itiraz etmeyeceksin."

Onun sessizliğini olumlu bir cevap olarak kabul ettim ve telefonumdan yakınlardaki otellere bakmaya başladım. Onu evime de götürebilirdim ama hastaneye uzak olduğu için bu mantıklı olmazdı. Buraya arabayla beş dakika olan güzel bir oteli seçtikten sonra Açelya adına iki günlük bir rezervasyon oluşturdum.

Tam o sırada annemlerde gelmişti. Açelya'ya nasıl olduğunu sorduğumda her şeyin yolunda gittiğini öğrenmiştim. Ardından ona otele gidip dinlenmek isteyip istemediğini sordum. Sabah fazlasıyla erken bir saate geldiği için yorgunluğunu anlayabiliyordum. O da bu teklifimi kabul etmişti.

Bunu duyan Dağhan'da Güneş'i yatağa yatırdıktan sonra kalkmıştı. "Ben bırakayım otele." Dediğinde ben de kalktım koltuktan. Zaten odada fazlasıyla bir kalabalık oluşturmuştuk. Doktor görmeden dağılmamız iyi olurdu. "Ben de geleceğim." Annemleri Güneş'in yanında bırakırken üçümüz odadan çıktık.

Otoparkta ki Dağhan'ın arabasına geldiğimizde Açelya'nın arka koltuğa geçmesiyle bende ön tarafa oturdum. Dağhan kemerini takarken Açelya'ya doğru döndüm. "Aç mısın? İstersen bir yere gidebiliriz." Dedim. Buraya kadar gelmişti ve bize karşılıksız bir iyilik yapıyordu. Onu en iyi şekilde ağırlamak istiyordum.

"Ben otelde yerim, zahmet etmeyin lütfen." Onun çekingenliğine karşı tebessüm ettim. "Olur mu öyle şey, götürürüz biz." Dağhan'a döndüm. "Değil mi Dağhan?" Diyerek devam ettim.

O da beni onaylarcasına kafasını salladı. "Elbette, sevdiğin bir şey var mı?"

"Yakında bir yere gidebiliriz, özellikle istediğim bir şey yok." Çekingenliğinden dolayı böyle olduğunu biliyordum ama istediği şeyi söylesin istiyordum.

"Açelya, sen bize karşılığını veremeyeceğimiz bir iyilik yapıyorsun. Bırakta biz de elimizden geldiği kadar senin sevdiğin bir şeyleri yapalım." Tüm samimiyetimle konuştuğumda Dağhan'da bana onay vermişti.

Çekingen bakışları bizim üzerimizde dolaşırken cevap verdi. "Kumpir yemedim hiç, deneyebilir miyiz?" Dağhan anında onaylamış ve telefonundan bir adrese yol tarifi almıştı.

Önüme doğru dönerken Açelya'nın bakışları hala gözlerimin önündeydi. Neden bilmiyordum ama ona baktığımda gözlerinde çok farklı bir şeyler hissediyordum. Hayattan hiçbir beklentisi yok gibiydi, yaşama isteği yok gibi. Belki de ben yanlış anlıyordum, emin değildim.

Hep beraber bir kumpirciye geldiğimizde boş masalardan birine geçerek oturduk. Kısa bir süre sonra siparişlerimiz geldiğinde hep beraber yemeye başlamıştık. O yalnız hissetmesin diye kendime de söylemiştim fakat pek iştahım yoktu. Bu yüzden zorla birkaç lokma aldım.

"Sevdin mi?" Dağhan'ın sorusuyla Açelya ona baktı.

"Garip bir tadı var ama sevdim galiba." Diyerek cevap verdi. Kumpirinde kalan lokmaları bitirdikten sonra bana doğru dönmüştü. "İzem abla, sana bir şey sorabilir miyim?"

"Elbette."

"Ben de hukuk okumak istiyorum, sen çok zorlandın mı okurken?" Sorduğu soruya tebessüm ettim. "Kolay olduğunu söylersem yalan söylemiş olurum. Fazlıyla zordu. Özellikle son iki senesi okulu bırakmayı bile düşündüm ama her seferinde sonunda o cübbeyi giyeceğimi kendime hatırlatıp daha çok çalıştım."

Anlattıklarımla gözleri parıldamıştı. "Çok istiyorum ben de." Demişti içli içli. Karşımda bir avukat adayı olması beni güldürdü. "Eminim bunu başarabilirsin. Ayrıca artık ben varım, bana her türlü konuda danışabilirsin. Üniversite tercihlerinde ve sonrasında ki süreçte elimden gelen her şeyi yaparım."

Bana teşekkür ettikten sonra konunun kapanamsıyla bu detayı aklıma kazıdım. Muhtemelen Açelya beni rahatsız etmemek için ne seçimlerinde ne de sonrasında derslerinde benden destek alacaktı ama ben çoktan kafama koymuştum. Ondan önce ben ona ulaşıp yanında olacaktım.

Kumpirciden çıktıktan sonra biraz sahilde yürümüştük üçümüz. Açelya genelde sessiz olsada konuştukça bize biraz daha alıştığını görmüştüm. Derslerinden ve yurttaki hayatından bile biraz bahsetmişti bize. Ayrıca henüz 2 yaşındayken ailesiyle birlikte bir kaza geçirdiğini ve ailesini kaybettiğini üstün körü anlatmıştı bize. Ailesini kaybetmesi yetmezmiş gibi henüz iki yaşındaki ufacık bebeği hiçbir akrabası istememişti. Bu yüzden yurtta büyümek zorunda kalmıştı Açelya.

Dağhan'ı da yurttaki arkadaşlarıyla beraber izliyorlarmış. Dağhan'ın, Güneş için yaptığı yayını izlediği gibi test yaptırmak istediğini de söylemişti fakat o zaman 18 yaşına girmediğini bu yüzden yaptırmadığını söylemişti. Dün 18 yaşına girer girmez test yaptırmıştı ve şanslıydık ki olumlu sonuç almıştık.

Ve şimdi onu oteline bırakmış, odasına güvenle girdiğine emin olmuştuk. Tekrar Dağhan'la arabaya döndüğümüzde bu kez ikimiz baş başaydık.

Dağhan sessizliği bozdu. "Zamana bırakalım derken benden uzaklaşacağını düşünmemiştim. Dün gece bunu yazmıştım."

Okumuştum zaten ama bilmesine gerek yoktu. "Merak etmediğimi söylemiştim."

"Ben söylemek istedim." Dedi sadece. Ben de uzatmadım.

"Tamam."

Kısa cevaplarımın onun hoşuna gitmediği aşikardı. Durduğumuz kırmızı ışıkta direkt bana döndü. "Şu an bu terslemelerine karşılık vermediğime bakma, şu ameliyat sorunsuz geçsin diye bekliyorum İzem. Ondan sonra çekeceğin var benden."

Onun ilgili hoşuma gitsede bunu fark etsin istemiyordum. "Büyük konuşuyorsun Dağhan Dinçer. Ameliyattan sonra beni görmeyeceksin." Dedim inatla.

"Bir zamanlar Dağ'ım dediğin adama şimdi soyadını mı ekledin?"

Kendimden emin bir şekilde konuştum. "O adamın bir zamanlar kalbimde saf bir yeri vardı çünkü." Gözlerim bir an olsun gözlerinden ayrılmadı.

"Şimdi yok mu?"

Kalbimde değişen tek şey onun Güneş'e olan davranışlarından sonra daha da artan sevgimdi ama bunu onun bilmesine gerek olduğunu düşünmüyordum.

İfadesiz bakışlarımı sabit tuttum. "Yavaş yavaş yok ediyorum."

Gözleri inatla benden ayrılmazken bir tepki vermesini bekliyordum. "Yapamazsın." Dedi sadece. Ardından önüne dönmüş ve yeşil ışığın yanmasıyla yola devam etmişti.

Deli ediyordu beni. Sanki beni defalarca reddeden kendisi değilmiş davranıyordu. Tamam, başlarda beni tanımadığı halde ona fazla samimi davrandığımı kabul ediyordum. O zamanlar beni hemen kabullenmesini beklemiyordum zaten ama o hiç kabullenmemişti. Yüz yüze gelmeden öncesinde sonuç olarak neredeyse bir buçuk ay konuşmuştuk. Biraz bile olsun beni tanımıştı ve yine de kabullenmemişti. Hem ona yazmamı istemiyordu, yazmadığım zamanda merak ediyordu.

Onun bu git gelli hallerine tahammül edemiyordum. Kafamı karıştırıyordu. Resmen beni sarı da bekletiyordu. Canı isterse kırmızı, canı isterse yeşile geçiyordu ve ben sarıda beklemekten gerçekten sıkılmıştım.

"Beni ileride indirir misin?" Dedim ona bakmadan.

"Hastaneye daha var İzem." Karşılığını aldığımda gözlerimi devirdim. Ben bilmiyordum sanki hastaneye daha olduğunu.

"Hastaneye gitmeyeceğim." Dedim uzatmadan.

"Nereye gideceksin, oraya bırakayım."

"Sahilde yürüyeceğim. Yani şu gördüğün sahil boyu yolda beni indirirsen gideceğim yere gitmiş olurum." Bana birkaç saniye baktıktan cevap vermeden önüne döndü.

O arabayı sürmeye devam ederken güneşliği indirip aynayı açtım. Yüzümü kontrol ettiğimde fazlasıyla solgun görünüyordum. Çantamı açıp içinden allığımı ve rujumu çıkardım. Önce allığımı yanağıma dağıtmıştım. Ardından kırmızı ışıkta durmamızı fırsat bilerek dudak kalemimle dudağımı çerçeveledim. Kalan kısmı rujumla doldurduktan sonra dudaklarımı birbirine bastırdım.

Dağhan'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu nedensizce hoşuma gidiyordu. Birbirine bastırdığım dudaklarımı serbest bıraktım ve güneşliği kapattım. Çıkarttıklarımı çantama tekrar koyarken araba durmuştu. Göz ucuyla baktığımda Dağhan'ın boş bir park alanına girdiğini gördüm. Hızlıca çantamı toparladıktan sonra emniyet kemerimi açtım.

"İzem."

Ona baktım. "Efendim."

Bana doğru biraz eğildiğinde hala ona bakıyordum. "Baksana bir." Parmağını dudağının üstüne koyup gösterdiğin o noktaya baktım. "Dudağım kurudu da, ne yapsam geçer?"

Sorduğu soruyla dudaklarına baktım yeniden. Gerçekten kuru görünüyordu ama bunu siktir edin şimdi. Çok güzel dudakları vardı ve sadece birkaç santim ötemdeydi.

Kafamdaki arsız düşünceleri silmeye çalıştım. "Lip balm sür, geçer." Diyerek geçiştirdim onu uzaklaşmasını umarak.

"O ne?" Diye sormuştu bu kez de.

Derin bir nefes aldım. "Dudak nemlendirici bir şey işte. Sür, geçer."

"Sen de var mı?" Bu soruyu beklemediğim için şaşırmıştım.

Sanane benim lip balmımdan be adam! "Yani, var ama sen kendine yenisini al. Ben kullandım onu." Bunu söyledikten sonra artık arabadan inmeyi planlıyordum fakat Dağhan yine beni durdurmuştu.

"Çok kurudu ama, şimdi sürsem daha iyi değil mi?"

Oflayarak çantamı açtım ve içinden lip balmımı çıkardım. Ona uzattığımda eline alıp garip garip bakmıştı. Üstünde yazılan küçük yazıları okumaya başlamasıyla söze girdim. "Ne yapıyorsun Dağhan?"

Gözlerini bana çevirdi. "Nasıl kullanacağıma bakıyorum."

"Dümdüz süreceksin, okumanı gerektiren bir şey yok." Dedim.

Lip balmı benim elime geri verdiğinde kaşlarımı çatarak baktım ona. "Sürsene sen."

İnanamaz bir şekilde ona bakarken onun gayet ciddi olduğunu gördüm. Onunla inatlaşmak istemiyordum ve bu teklif fazlasıyla cazipti. Bu yüzden geri çevirmeyecek lip balmın kapağını açtım.

Ona doğru biraz yaklaşıp balmı dudaklarına dokundurduğumda aniden geri çekildi. "Pembe falan değil o değil mi?" Diye sorduğunda iki yana salladım kafamı. Tekrar yaklaştığımda yeniden sürmeye çalıştım. Dudaklarını birbirine bastırması yüzünden sürememiştim. "Dudaklarını aralaman lazım." Anında söylediğimi yapıp hafifçe aralamıştı dudaklarını. Ben de balmı yavaşça alt dudağında gezdirdim. Deli gibi atan kalbim bana hiç yardımcı olmuyorken onun duymuyor olması için dua ediyordum.

Nefesimi tuttuğumu fark ettiğimde kendimi bırakarak bir soluk verdim. Bu sırada Dağhan'la göz göze gelmiştik. Onun pür dikkat bana bakıyor oluşunu düşünmemeye çalışarak balmı bu kez hızlıca üst dudağına sürdüm. Ardından geri çekildim ve kapağını kapatıp ona uzattım.

"Al bunu, gün içinde sür birkaç kere." Ona uzattığım balmı geri çevirmeden aldıktan sonra vitesin önündeki boşluğa koymuştu.

Arabasında artık bir eşyam vardı.

Dudaklarını birbirine bastırıp durduğunu gördüğümde gülmemek zor tuttum kendimi. "İzem, bu bir garip oldu. Normal mi?"

"Nasıl garip?" Diye sordum. Bozulmuş olamazdı, daha bir ay önce almıştım.

"Bilmiyorum." Yine birbirine sürttü dudaklarını. "Böyle yapışıyor sanki ve ballı gibi."

"Ballı çünkü, ayrıca öyle olması normal. Alışırsın." Dedim.

O da üstelememişti. "Bıraktığın için teşekkür ederim." Dediğimde bana bir cevap vermemişti. Sinirlenmemeye çalışarak indim arabadan fakat Dağhan'da benimle birlikte inmişti. Tek kaşım havalanmış ona bakarken bana doğru gelmişti. Arabasını kilitlerken ben onu izliyordum hayretle.

"Dağhan, ne yapıyorsun?" Diye sordum en sonunda.

"Yürüyüş yapacağım biraz sahilde." Aldığım cevapla sinirden güldüm.

Ona istediğini vermeyecektim. Bu yüzden çantamı koluma taktım ve konuştum. "Sana iyi yürüyüşler." Ardından hiç beklemeden sahil yoluna doğru ilerledim hızlı adımlarla. Sahil tarafına geçtiğimde adımlarımı yavaşlatarak daha sakin yürümeye başladım.

Günlerdir hastaneye hapis olmuş bir haldeydim. Doğru düzgün hava bile alamıyordum. Güneş'in şimdi daha iyi olduğunu bildiğim için hafiflemiş hissediyordum. Üzerimdeki yükün bir kısmı kalkmıştı sanki.

Yavaş adımlarla yürürken gördüğüm baloncu ile adımlarımı o yöne çevirdim. Güneş'in seveceğini düşündüğüm bir balonu seçerek almıştım. Ben balonun ücretini öderken yanımda hissettiğim bedenle irkilerek o tarafa doğru döndüm.

Dağhan tam yanımda duruyordu. Ona neden yanımda olduğunu sormadan önce balonun ücretini ödeyip yoluma devam ettim. Dağhan hiç istifini bozmadan yanımdan ilerliyordu.

Yürümeye devam ederken konuştum. "Neden peşimi bırakmıyorsun Dağhan?"

"İçimden böyle geliyor." Makul bir cevaptı ama kabul edilir değildi.

"Seni istemediğimi söylüyorum, farkındasın değil mi?" Ona bakmadığım için tepkilerini göremiyordum.

"Ben de sana aynısını söylemiştim ama sen yazmaya devam etmiştin." Söylediği şeyle adımlarım durdu ve ona döndüm.

Sinirlenmiştim. "Ben seni seviyordum. Seninle konuşmayı sevdiğim için geri adım atmıyordum. Aramızda kocaman bir fark var görüyorsun değil mi? Senin yaptığın sadece inat. Artık seninle konuşmadığım için dolaşıyorsun peşimde." İkimiz aynı durumda değildik. Bana sen de aynısını yapıyordun diyemezdi.

"Geçmiş zaman eki kullanma." Onca söylediğim şey arasında dikkat ettiği nokta daha da sinirlendiriyordu beni.

"Geçti ama Dağhan." Ellerimi sinirle birbirine sürttüm. "Geçti, bitti gitti. Anlıyor musun?"

Gergin bir şekilde çenesini ovuşturdu karşımda. "Bitmediğini görebiliyorum İzem." Derin bir soluk bıraktı. "Senin benim hayatıma girdiğin gibi ben senin hayatına girsem sen de rahatsız olurdun. Bunu inkar edemezsin." Bu konu da haklı olduğu için sessiz kalmıştım.

İnkar etmeden konuştum. "Tamam, hayatına girme şeklim öyleydi ama geçti işte. Sen istemedin, konu kapandı."

"Düşüncelerimin değişmiş olabileceğini hiç mi düşünmüyorsun?" Güldüm yorgunlukla. Bir gün iyi davranıyordu, diyorum Dağhan bana alışıyor. Öbür gün yine eski haline dönüyordu. Sürekli değişiyordu, sürekli itiyordu beni.

"Yapma Dağhan, her şeyi daha zora sokuyorsun." Omuzlarımı düşürdüm yorgunlukla. "Bir tarafta dur artık, arada kalma." Ya yeşil ışığı yaksındı ya da kırmızıyı ama artık beni ne olur sarıda bekletmesin istiyordum. Bir gün gelip beni kıskandığını düşündürüyordu ve ben ona aynı gün güzel bir şey söylediğimde geri itiyordu beni. Anlamıyordum ve anlamaya çalışırken yoruluyordum.

Sarıdan sonra ne renk yanacağını bilmiyordum ve bu beni gerçekten yoruyordu.

"Abim bir gül vereyim mi be sana? Bu güzel ablamın gönlünü alasın."

Yanımızdan gelen sesle ikimizinde bakışları o noktaya döndü. Elinde gül sepetiyle duran abla sinirlerimi daha da bozarken Dağhan'ın cüzdanını çıkarıp gül almasıyla sinirden gülmeye başladım. Gerçekten psikolojim bozuluyordu artık.

"Çokta güzelsiniz maşallah, pek yakışırsınız birbirinize. Ablam sen de affedesin abiyi, seviyor seni belli."

Daha fazla bu saçmalığı izlememek adına ordan uzaklaşmayı planlarken Dağhan aldığı gülü bana uzattı. Alıp o gülü denize fırlatmak istesemde içim el vermemişti. Ne gülü aldım, ne de bir şey söyledim. Sessizce uzaklaşmak istedim sadece ve tüm bunları atlattıktan gidip bir psikologdan destek almayı aklımın bir köşesine not ettim.

"Sana aldım, kabul etmeyecek misin?"

Sakinliğimi korudum ve uzattığı gülü aldım. Kırk yıl düşünsem hayranlıkla yayınlarını izlediğim bu adamın günün birinde bana gül vereceğini düşünmezdim.

"Bana ne desen haklısın ama beni de anla. Bir anda girdin hayatıma ki giriş şeklin de pek normal değildi." Bu noktaya kadar ona hak verebiliyordum. "Bir noktadan sonra dengesiz davrandığımı da kabul ediyorum. Benim de kafam karıştı, nasıl davranmam gerektiğini bilemedim. Zamana bırakalım istiyorum ama sen tamamen uzaklaşıyorsun benden. Yavaş yavaş siliyorsun beni, görüyorum."

Bana doğru bir adım atıp gülü tutan elime uzandığında geri çektim kendimi. "Yapma işte böyle, zaman ver bize." O kadar çok isterdim ki bunu yapmayı ama Dağhan bana o güveni vermiyordu. Bir anda bu ilgisinin biteceğini ve öylece gideceğini hissediyordum.

Kafamı iki yana salladım. "Dağhan, artık senden uzak durduğum için ilgini çekiyorum. Başka değişen bir şey yok ki. Ben sana yarın yine eskisi gibi davransam sen yine aynı cevapları vereceksin. O yüzden sonu olmayan bir şeye sürükleme bizi. Yaşadıklarımı görüyorsun, üstüne bunu istemiyorum." Onun bana hissettirdikleriydi bunlar. Belki dışarıdan bakıldığında uzatıyor gibi görünebilirdim ama daha fazla acı istemiyordum. Hayatıma hiç girmezse en azından onu iyi anabilirdim.

Bu kez geri çekilmeme izin veremeden tuttu bileğimi. Gül avucumda dururken kalbinin üstüne bastırdı avucumu. Kalbim deli gibi hızlanırken onunkinin de benden farkı olmadığını gördüm.

"Değişen çok şey var İzem. Bize zaman ver istiyorum sadece. Uzak durma benden. Bırak, hislerimiz yönetsin her şeyi."


(Fotoğraf temsilidir.)

TwitchMagazin: Dağhan Dinçer uzun zamandır sevgilisi olarak anıldığı İzem Aslan ile ilk defa yan yana görüntülendi. Ayrıca çiftin Bebek sahilde kavga ettiği söyleniyor.

74.563 kişi beğendi
⸻ ⸻ ⸻ ⸻ ⸻ ⸻ ⸻ ⸻

626: Eee bunlar gerçekmiş
186: ben de şaşkınım
6919: Neye şaşırdınız? Adam kızım kardeşi için yayın açtı.
826: İyi dedin onu kral.

290: Kocam elden gitti
627: Kocamız

1092: Bir tek mi ben mi seviyorum iç çamaşırı ablayı ya?
726: Valla nende seviyorum. Gayet tatlı biri
298: Bence de aq niye bu kadar nefret dolular

625: Asla yakışmıyorlar

712: Dağhan niye yayın açıyor?
↳ 736: Kızım kardeşi kanser

Umarım beğenmişsinizdir, diğer bölümde görüşmek üzere öpüldünüz 🦋

Ve lütfen yorum yapmayı unutmayın 🫶🏻

Kafamda Açelya ve Güney için çok tatlı bir hikaye var ve Canlı final olduktan sonra bir ihtimal yazmayı düşünüyorum. Daha önce hiç kitaptaki yan karakterlerim için ayrı olarak hikaye yazmadım. O yüzden bu konuda sizin fikrinizi almak istiyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

9.1K 3.2K 19
Kitap da ki fotoğrafım yarım ve elim çenemde. Elim çenemde, çünkü düşünüyorum. Fotoğraf yarım, çünkü hayattan çıkarımlarım tüm fotoğrafı göstermiyor...
4.4K 571 200
İSLAMİ SÖZLER DUALAR YAZILAR
657K 12.7K 151
Sözlerle Hayat #Watty2015
650K 29.6K 50
Şirin Melez serisinin ilk kitabıdır. Stephanie vampir okuluna giden sıradan bir vampir değildi. Köken bir melez olan baş karakterimiz arkadaşları i...