MAĞLUP

By hikayelerindeyasar

5.9M 402K 269K

Ceylin, kendi içinde yaşayan, dış dünyayla ilişki kuramayan, tek dostu kitaplar olan bir üniversite öğrencisi... More

BÖLÜM 1 "UZAKTAN"
BÖLÜM 2 "HAYAL KIRIKLIĞI"
BÖLÜM 3 "İTİRAF"
BÖLÜM 4 "SEVİLMEK"
BÖLÜM 5 "SENİ İSTİYORUM."
BÖLÜM 6 "ANLAŞMA"
BÖLÜM 7 "SORU CEVAP"
BÖLÜM 8 "YARALI"
BÖLÜM 9 "YARA BANDI"
BÖLÜM 10 "TEHDİT"
BÖLÜM 11 "TÜKENMEK"
BÖLÜM 12 "BAŞLANGIÇ"
BÖLÜM 13 "ÇARESİZ"
BÖLÜM 14 "EV"
BÖLÜM 15 "GİTME"
BÖLÜM 16 "BIÇAK"
BÖLÜM 17 "BENİ ÖP"
BÖLÜM 18 "ARKADAŞ"
BÖLÜM 19 "PİŞMANLIK"
BÖLÜM 20 "SUÇ ORTAĞI"
BÖLÜM 21 "FEDAKARLIKLAR"
BÖLÜM 22 "SON BİR HAFTA"
BÖLÜM 23 "AYRILIK"
BÖLÜM 24 "VUSLAT"
BÖLÜM 25 "KALP ATIŞLARI"
BÖLÜM 26 "KORKU"
BÖLÜM 27 "GÜRCİSTAN"
BÖLÜM 28 "HALDUN KESKİNER"
BÖLÜM 29 "PLANLAR VE BAŞIMIZA GELENLER"
BÖLÜM 30 "ALİ KESKİNER"
BÖLÜM 31 "TEKLİF"
BÖLÜM 32 "EVRİM"
BÖLÜM 33 "İFLAS"
BÖLÜM 34 "FIRTINA ÖNCESİ"
BÖLÜM 35 "MAĞLUP"
BÖLÜM 36 "MÜEBBET"
BÖLÜM 37 "FİRARİ"
BÖLÜM 38 "SUÇ ORTAKLARI"
BÖLÜM 39 "HER ŞEYİN DEĞİŞTİĞİ O AN"
BÖLÜM 40 "İHBAR"
BÖLÜM 41 "BİR 27 EKİM DAHA"
BÖLÜM 42 "İSTANBUL"
BÖLÜM 43 "BABA VE OĞUL"
BÖLÜM 44 "BEBEK"
BÖLÜM 46 "PATLAMA"

BÖLÜM 45 "İKİZLER"

37.9K 3K 613
By hikayelerindeyasar

Merhaba, oy ve yorumlarınızı beklerim <3 Satır içi yorumlarda buluşalım lütfen <3

Burada yazdığım bir diğer hikâye Lal, kitap oldu. Onun süreçleri bitti ve artık özgürüm, sizlere bol bol yeni bölümler yayınlayacağım <3 Lütfen siz yorum yapın ve ben yeni bölüm için motive olayım <3

MAĞLUP

BÖLÜM 45 "İKİZLER"

Bana bu dağ aşılmaz deyin, aşayım. Bana bu yol çıkmaz deyin, çıkayım. Bana bitti deyin, yeniden başlayayım. Beni kurtların arasına atın, sürüyü yöneterek geri döneyim.

İsmim Ceylin Aksu. Herkes beni çekingen, masum, insanlarla konuşamayan biri olarak bilir. Hayatım boyunca görünmek bile istemedim, şeffaf bir katman sarsın beni, gözlerden uzakta olayım istedim. Ama hayatım boyunca ne yaptıysam tek başıma yaptım. Annem beni yanında Gürcistan'a götürdü, babamdan ayrılmıştı, âşık olduğu adam beni istemedi, daha küçücük bir çocuktum, kendi başıma geldim geri döndüm şehrime. Daha küçücük bir çocuktum, babamın annesi oldum. Küçücük bir odada sadece kendimi kurtarmak için çalıştım, en sonunda kurtardım kendimi. Türkiye'de derece yaptım, kalktım o küçük odadan, babamın tek kuruşu olmadan İstanbul'a geldim. Kendime bir hayat kurdum.

İnsanlar üstten bakıp hakir görebilirler ancak ben çok şey başardım. En olmaz denilen anları oldurdum, en yapılmaz denilen şeyleri yaptım. Sonra sevmek istedim, yaşamak istedim bu hayatı. Bir ailem oldu.

Şimdi bu aile için tüm aşılmaz dağları aşar, tüm çıkmaz sokaklardan çıkar, bitti denilen an yeniden başlardım.

Geceydi. Ali yatağımızda uyuyordu. Üstü çıplaktı, az önce örtmüştüm üzerini. Yorgan karnında bitiyordu. Uzamış sakalları ve uykuya dalmış yüzüyle, öyle masum görünüyordu ki, sürekli bu anda kalıp onu izleyebilirdim.

Bir ailem hayatım boyunca olmamıştı. Hiçbir zaman desteklerini hissetmemiştim. Hiçbir zaman babam veya annem saçlarımı öpüp bana iyi geceler diyerek beni uyutmamıştı. Ben hep çok yalnızdım ama yalnız olmanın yanı sıra güçsüzdüm.

Örneğin, çocukken ilkokula giderdim. İlkokulda sınıf arkadaşlarım babamı gördüklerinde ona taş atarlardı. Daha küçücük çocuklardan taş yerdi benim babam. Dönüp kızamazdı bile onlara.

Deli Fikri derdi herkes. Deli Fikri'nin kızı.

Bir kere hiç unutmuyorum, çocuktum daha, hemen dibimizde oturan karşı bir komşumuz vardı. Yaşlı ama pek kavgacı bir kadındı. Olur olmadık sebeplerden hep kavga çıkarırdı. Annem daha gitmeye karar vermemişti ama bardağı taşıran sebeplerden biri o gündü biliyorum. Kadın bir anda, onun balkonuna sigara izmariti attığımızdan dem vurup anneme bağırmaya başlamıştı. Halbuki bizim evde sigara izmaritini bırak sigara içen yoktu ki...

Annem dışarı çıkmıştı, kadınla konuşabilirim sanmıştı ama yaşlı komşumuz giderek vitesi arttırmıştı. Edilmedik hakaret bırakmamıştı, bunun üzerine annem kadına saldırmıştı. Bir iki itiş kakış araya giren insanlardan sonra ayrılıp eve gelmiştik. Annem sinirini benden çıkarmıştı bir de. Sonra akşam olmuştu... Babam evdeydi ama koltuğunda uzanmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yaşlı kadının kocası ve oğlu evimizi basmıştı, babamı komalık edene kadar dövmelerinin yanı sıra, anneme de vurmuşlardı. Çok ağlamıştım, çok...

Annem de ağlamıştı o gün, babama hakaretler ede ede ağlamıştı. "Nedir senden çektiğim," diyerek dövünmüştü. "Bir erkek olamadın başımıza..."

Neydi erkek olmak yahu? Annem gidince fark etmiştim. İnsan plaza hayatından dönüp bakınca, bu eril dilden nefret ediyordu ama yaşayınca anlıyordu. Büyümüştüm. Lise yıllarında, saçlarımı uzatmaya bile çekinirdim. Kısacık keserdim hep onları. Mahallede dikkat çekmeyeyim diye. Babam çoğu zaman eve uğramazdı bile, ben tek yaşardım. Çocukça değil kadınca bir duyguydu çok korkardım.

Oysa arkadaşlarım vardı, iyi babalardan bahsetmiyorum, kötü olsa, onları kısıtlasa bile bir babaları vardı. Babaları konuşmayı bilen, aklı yeten insanlardı. Onlar babalarına babalık yapmıyorlardı.

Ben evi süpürürdüm, yemeği bile hazırlardım, bunlara itirazım yoktu. Sadece babam güçlü bir adam olsaydı, insanlar bizi ezmeseydi... Çok mu şey istiyordum.

Üniversiteyi kazandığım yaz, bir yerde çalışmaya başlamıştım. Çalıştığım yer bir kitapçıydı. Hem o yaz iyi para biriktireceğim için mutluydum hem de kendimle gurur duyuyordum. Benimle birlikte çalışan bir başkası daha vardı. Aynı yaştaydık, ikimiz içinde güzel bir deneyimdi başlangıçta.Ta ki bir gün kasadan para çalınana kadar. Patronumuz, bize çok kızmıştı ama ben yapmamıştım, ikimizden birinden başkası olamayacağına göre yapan diğer kızdı. Ama kendi ailesiyle gelmişti diğer gün kitapçıya. Ailesi kızının arkasında durmuş, patrona kızmıştı. Patron o kıza tek kelime edememişti. Beniyse, yakamdan tuttuğu gibi dışarıya atmıştı.

Ailenin önemini ilk o zaman anlamıştım. Aile her şeydi. Güçlü bir baba her şeyden öte bir kavramdı. Keşke insanlar bana Deli Fikri'nin kızı demeseydi, arkadaşlarım, komşularım beni hakir görmeseydi, belki o zaman ben de hayatım boyunca bir yük gibi taşıdığım sosyal fobiden kurtulurdum.

İyi bir aile, iyi bir psikoloji demekti aynı zamanda. Ellerim karnımda, hemen yanımda uyuyan Ali'ye baktım. Kocama baktım. Onunla başka şartlar altında tanışsak, başka şartlar altında bir yaşam sürsek, ondan daha iyi baba olacak başka birini tanıyamazdım.

Annem gitmek istemişti, zamanında. Ona hayatı boyunca, o gidip kendine bir aile kurarken beni mahkum ettiği hayat için kızmıştım. Ama neden gittiğini anlıyordum. İlk defa annemi anlıyordum. Katlanılması mümkün olmayan bir evlilikte, başına sürekli dert açan bir kocaylaydı.

Başımı çevirip Ali'nin yüzüne baktım. O babam gibi değildi. Alakası yoktu. Ali, başlangıçta çözemediğim biriydi. Onun dediğim dedik, narsist bir insan olduğunu düşünmüştüm hatta. Alakası yoktu. Dış kabuğuna rağmen, içi merhametle doluydu. Ona bakınca onu zorlayan hayatın izlerini görüyordum.

Ali babama benzemiyordu. Ben de anneme benzemiyordum. Korunmaya ihtiyacım yoktu. Sigara izmariti nedeniyle asla bir komşuyla kavga etmezdim ama yine de Ali'den harika bir baba olurdu. Çocukları için her şeyi yapardı, çocuklarımız hiç korkmak zorunda kalmazdı. Her daim arkalarında onlara destek olacak, her zaman koruyacak bir babaları olduğunu bilirdi. Hiç benim gibi kimsesiz hissetmezlerdi.

Hiç bu yüzden çok çalışmaz zorunda kalmazlardı. Hiç çalışsa bile yetmiyormuş gibi hissetmezlerdi. Hiç emeklerinin karşılığını alamadıkları için üzülmezlerdi.

Ben mesela, insanlıktan çıkacak kadar çok çalışmıştım. Hiç hobim olmamıştı, Ali'ye kadar hiç aşık olmamıştım, hiç yaşamamıştım bu hayatı... Sonu ne olmuştu? Bir hiç! Aileniz yoksa, hep bir hiçtiniz. Hayatta her şeyi kendiniz yapabilir, türlü türlü başarılara koşabilirdiniz ama gün sonunda bir hiçtiniz...

Mesela hayatınızın en zor anında, ne kadar yakın arkadaşınız olursa olsun kimse size ailenizden daha yakın olamazdı. Kimse bir anne gibi yaklaşamazdı. Bu nedenle, ailesi olan çocuklar, sevgi dolu ailesi olanları hiçkimse üzemezdi.

Ben bir kimsesizdim. Bir annem ve bir babam vardı. Ama kimsesizdim. Keşke olmasalardı aslında, hep bunu düşünürdüm. Kimse bana Deli Fikri'nin kızı demez, kimse beni örselemezdi. Beni terk edip giden annem de olmazdı.

Kimsesiz olmaktan çok daha kötüsü varmış, o an anladım. Döndüm Ali'ye baktım. Elini ensesinin altına yerleştirmiş, öylece uyuyordu.

Başımızdaki belalar olmasa, başka bir evrende, en güzel hâlimizle bir araya gelsek, dünyanın en mutlu çifti olurduk. Şimdi karnımın içinde bir bebek taşıdığımı bilmek beni dehşete sürüklüyordu. Onu dünyadaki her şeyden korumak istiyordum. Asla benim gibi yapayalnız, hep mücadele etmek zorunda kaldığı bir hayat yaşasın istemiyordum. Her şeyden çok, benim babama asla benzemeyen bir adamın çocuğu olacağı için mutluydum.

Ali kendini ateşe atar, yine de çocuğunun kılına zarar getirmezdi. Buna güveniyordum.

Yatağın köşesinde durup onun huzurlu yüzünü izlerken, uzun zaman sonra ilk defa deliksiz uyuduğunu fark ettim. Çocuğu olacağını öğrenince, her şeyden daha mutlu olmuştu. Yorulduğunu, omuzlarının çöktüğünü hissediyordum ama karnımda büyüyen küçük susamcık, ikimize de yeni bir umut getirmişti sanki. Ali'nin yüzündeki o kasvetli hava yumuşamıştı.

Onu güneş doğana kadar izleyebilirdim. Elimi karnıma koydum. İzleyebilirdik. Ondan bir parça taşımak öyle garip geliyordu ki, henüz bundan aylar önce ona delicesine âşık bir kızdım. Şimdi bu adam kocamdı ve karnımda ondan bana kalan bir parça vardı.

Gözleri aralandı. Aşık olduğum gözleri bana çevrildi direkt. Uzun kirpiklerine, yeşilin en güzel tonunu taşıyan gözlerine baktım. İçim sıcacıktı. "Ceylin," dedi üzerindeki yorganı atarken. Üstü çıplak, altındaysa sadece bir şort vardı. "Uyandın mı sen?"

"Hı-hm," dedim başımla onu onaylarken.

Zaten yatağın üzerinde olduğum için beni hızlıca tuttu ve kendine doğru çekti, şimdi kucağındaydım. Eli karnıma değdi. "Benimki mi uyutmadı seni?"

Gülümsedim ona. "Seninki daha çok küçük, henüz o günler yakında değil."

Ali başını boyun girintime gömdü. Tenimde dudaklarını ve saçlarını hissettim. "Düşüncelisin?"

"Babamı düşünüyordum," dedim. "Uzun zamandır konuşamadık, ne evlendiğimden ne de bebeğimizden haberi var."

"Her şeyi halledelim gideceğiz," dedi. "Seni daha ondan istemem lazım. Emir yetmez."

Gülümsedim. "Şimdiden para biriktir," dedim. "Babam kesin başlık parası da ister."

"Fazla gelirse kaçırırım seni," dedi. "Torun doğunca elini öpmeye gideriz."

Köprücük kemiğimi öptü.

"Sen iyi adapte oldun," dedim.

"Tabii," dedi. "Zaten bir yapmadığım, çocuğumun annesini kaçırmak kalmıştı."

Güldüm. Başını kaldırdı boynumdan. Yeşil gözleri şimdi nefesimi kesiyordu. Dudaklarımı kavradı dudakları, ağır ağır öptü beni. Ardından dudakları sertleşti, aramızda öyle yoğun bir tutku vardı ki, bana her dokunuşunda alev alev yanıyordum sanki. Hiç azalmıyordu, hep artıyordu üstelik.

Dillerimiz, dudaklarımız birbirine aitti. Elim onun çıplak göğsüne giderken, duramayacağımızı biliyordum. Ali'yle hiçbir zaman duramıyorduk. Ali'nin elleri üzerimdeki geceliği çıkarıp hızlıca beni çıplak bırakırken kucağından ayrılmak yerine ona daha çok yaslandım.

Dudaklarımız soluklanmak için ayrıldı. Ali'nin dudakları dudaklarımdan koptuğu gibi göğüslerime ilerledi. Yaşadığım hazzın etkisiyle, ellerim göğsünden karın kaslarına, ardından sırtına ilerledi. Sırtını tırnaklarımla çizerken Ali'nin dudakları göğüslerimden koptu.

"Dur," dedi Ali.

"Ne?"

"Sevişemeyiz olmaz."

"Nasıl ya?"

"Önce doktorla konuşmamız lazım, ya bebek için zararlıysa?"

"Saçmalama Ali," dedim onu yeniden kendime çekmeye çalışırken. "Her gün sevişelim diye başımın etini yiyen sen değil misin?"

Ali göğüslerime bakmamak için insan üstü bir çaba sarf etti. "Doğru," dedi Ali. "Umalım bebeğe bir zarar gelmiş olmasın."

"Nasıl yani?" dedim gözlerim büyürken. "Biz şimdi dokuz ay sevişemeyecek miyiz?"

"Gerekirse evet ceylanım," dedi. "Sana dokununca duramıyorum ben. Ne yapsak yatakları da mı ayırsak?"

Göğsüne yumruk attım. Yumruğumla irkilmeyi bırak göğsü geri bile gitmezken, sinirle gözlerimi kıstım. "Siktir git Ali! Bundan sonra ömrümün sonuna kadar seninle bir daha sevişirsem ne olayım!"

Geceliğimi bulup üzerime geçirirken Ali bana küçük bir kedi yavrusu gibi baktı. "Ciddi değilsin dimi?"

Derin bir nefes alıp verdim. Sakinliğimi korumaya çalıştım. "Sakin ol Ceylin, kocan o senin, öldüremezsin!"

Yatağa yatıp yorganı üzerime çekerken, hâlâ sinirliydim. Bebek doğsun ilk işim, boşanma davasını yenilemekti.

Ali yorganı kaldırıp bana arkadan sarıldı, elleri karnıma giderken çıplak göğsü sırtıma değdi.

"Annen biraz huysuz, sen bakma ona." dedi Ali. "Peşinden az koşturmamıştı beni, öpüp öpüp biz arkadaşız diyordu zamanında da."

Öfkem daha da arttı. "Asıl sen babana bakma, bütün gün sevişelim diye başımın etini yer, sevişirken, durdurur. Böyle baba mı olur? Boşayacağım onu, merak etme."

Ali'nin dudakları yana kıvrıldı. "Hep böyle diyor ama icraat görmedik daha," dedi. Dudakları ensemi buldu, öptü.

Öpücüğüyle yeniden irkilirken öfkeyle ona döndüm. "Bari üstüne bir şey giy, yoksa gerçekten yatakları ayıracağım! Bu ne ya ahlak ölmüş! Çıplak mı yatılır? Çocuğumuza da kötü örnek oluyorsun!"

Ali güldü.

Elleri karnımdan ayrılıp bacaklarımı bulurken beni rahatlatmak için vücudumda gezindi. "Kızma kocana," dedi. "Bebeğin psikolojisini bozacaksın."

"Sana çekerse şimdiden yaktım çırasını haberi olsun, ona göre doğsun!"

***

Gecenin gerginliği sabahın ilk ışıklarıyla son bulurken, Emir'in bulduğu küçük klinikte gerginlikten ölüyordum. Bir test yapmıştım ama bu gerçek olmayabilirdi. Testlerin yanlış çıkma payı çok yüksekti. Nedense dün, onca telaşın üzerine gelen bu bebek için ağlamışken, bugün orada olmasını her şeyden çok istiyordum.

Ne bileyim, sanki bana yeniden yola devam etmem için motivasyon verecek, onunla tüm engelleri aşacaktım.

Doktor soğuk cihazı karnımda gezdirirken, Ali'de ben de heyecandan nefesimizi tutmuştuk. Ali zaten sabah erkenden uyandırmıştı beni, şaka bir yana kıyafetlerini ütülemiş, saçlarını taramış, bebeği için hazırlanmıştı. Çok heyecanlıydı. Onu böyle görmek daha da endişemi arttırıyordu. Orada bir bebek yoksa, en çok ben mutsuz olacaktım.

Doktorun gözlerinin içerisine baktım. Kan tahlilimi inceledikten sonra, sessiz kalıp cihazı karnımda gezdirdi ve ultrasanografiye dikti gözlerini. Ardından bana döndü.

"Tebrik ederim," dedi doktor gülümseyerek. "Yedi haftalık hamilesiniz Ceylin Hanım."

Ali gözlerini ekrandan bir an olsun ayırmazken ben de başımı çevirip ultrasonografideki görüntüye baktım. Kapkaranlıktı, hiçbir şey göremiyordum ama onun orada olduğunu bilmek içimi sıcacık yapıyordu.

"Durumu nasıl?" diye sordu Ali hızla. "İyi mi? Kalp atışlarını dinleyebilir miyiz?"

Doktor gülümsedi. "Aslında durumları demek çok daha iyi bir tabir olacak. Tekrar tebrik ederim, Ceylin Hanım ikiz bebek bekliyor."

Ve yemin ederim Ali'de ben de donakaldık.

"Nasıl?" dedi Ali hayretle. "Şimdi iki taneler mi?"

"Evet," dedi doktor gülerek. "İki taneler. İki bebeğiniz olacak."

Ali yerinde duramadı. "Ciddi mi bu?" Yüzündeki mutluluğu hissederken "Allah be!" dedi. "Gol! Birdiler iki oldular!"

Doktor Ali'nin hâline gülerken, Ali eğildi ve saçlarımı öptü. Yeşil gözleri heyecanla bebekleri bulmaya çalışırken, ben de nefesim kesilerek oraya baktım. Az önce bebeğim yoksa diye endişelenen bana gerçek bir sürpriz olmuştu.

Allah'ım nasıl bakacaktım onlara?

"Tek yumurta ikizleri mi?" diye sordum hızla doktoruma.

"Hayır" dedi, "İki ayrı yumurta." Ali gururdan yerinde duramazken, bakışları bana takıldı. Bak diyordu sanki, nasıl yaptım ama!

Ali başını salladı. "Peki," dedi. "Şimdi neler yapmamız gerekiyor? Ceylin çok zayıf."

Doktor cihazı kenara bırakıp görüntü alırken, bana da peçete uzattı. Benden hızlı davranıp Ali peçeteyi alırken, karnımdaki jeli temizledi. Ardından karnımın üzerine bir öpücük koyarken, utanmama engel olamadım. Neyse ki, doktor buraya bakmak yerine aldığı görüntüleri çıkarmakla meşguldü.

"Ali Bey," dedi masasına geçerken. Biz de doktoru takip ettik. Yanındaki koltuklara otururken Ali heyecanla doktora bakıyordu. "Ceylin Hanım'ın kilosu gayet iyi." Çıkardığı bir başka sayfayı uzattı."Burada uygulaması gereken diyet, beslenmesi gereken besinler var. Bunları takip ederseniz hiçbir sorun olmayacaktır."

Gülümsedi doktor, Ali listeyi alıp katlayıp paltosunun cebine koyarken, yeniden doktora döndü. "Cinsiyetleri ne peki?"

"Henüz bunun için çok erken, 16 haftalık olduktan sonra, ancak görüntüleyebiliyoruz."

"Peki," dedi Ali. "Dikkat etmemiz gereken başka bir durum var mı?"

"Şu an gayet sağlıklı görünüyorlar," dedi doktorum. "Herhangi bir düşük tehlikesi yok."

Ali mutlulukla gözlerime baktı. Onun bu denli baba olmayı isteyeceğini hayatım boyunca düşünemezdim herhalde. Ali'ye dair bir liste yapsam, en sonda bile olmazdı.

"Peki cinsellik?" dedi. "Dikkat etmemiz gereken bir durum var mı?"

Gözlerim irileşti. Bunu nasıl sorduğuna hayret ederken, Ali omuz silkti. Dikkatle doktora bakmıştı.

"Hayır," dedi. "Hamilelikte cinsellik son derece normal, Ceylin Hanım'ın hamileliği için de son derece güvenli."

Ali daha da mutlu oldu. Ahlaksız...

"Cinsel organ büyüklüğü bir sorun oluşturmaz değil mi ama?" dedi. Yemin ederim kulaklarıma kadar kızardım. Bu nasıl sorabiliyordu?

Gerçekten tam anlamıyla ahlaksızın önde gideniydi. Evde ona şiddet uygulayacaktım, kulaklarından tavana asacaktım.

Doktor gülümsedi. "Yo, yo kesinlikle hayır. Cinsel ilişki sırasında bebekler rahatsız olmaz."

"Tamam," dedim ben utançtan kızarırken. "Hadi gidelim artık."

Yoksa Ali hâlâ sorularını sormaya devam edecekti. Ben de utançtan şimdi şuracıkta yığılacaktım.

Doktor da ayağa kalkarken, onunla el sıkıştık. "Sizi ayda bir kez, en az görmeliyim," dedi.

"Merak etmeyin," dedi Ali. "Hoşça kalın."

Kadın gülümseyerek bize eşlik ederken klinikten çıktık. Öfkeyle ona döndüm. "Sen deli misin? Ne biçim sorular soruyorsun öyle? Açıp gösterseydin bir de!"

Ali güldü. "Bunu bana dün gece sevişemediğimiz için beni paralayan karım mı söylüyor acaba?"

"Ben söylüyorum ben! Ne gerek vardı bu kadar açık açık anlatmana!"

"Tıpta utanma olmaz ceylanım."

Onu taklit ettim ağzımı bükerek. "Yakında açar gösterirsin de sen!"

"Sen de şimdiden hamilelik hormonları tavan yapmış ceylanım," dedi Ali. "Neyse, iki taneler diye herhalde. Nasıl tutturmuşum ama, bir değil tam iki tane!" Sevinçle pis pis güldü.

"Ahlaksız!"

Arabaya binip emniyet kemerini bağladım. "Ne oldu dün yatakları ayıralım diyordun."

"Öldüm bütün gece be! Eve gidelim de sevişelim."

"Yok sana sevişmek Ali," dedim. "Ben aşeriyorum, git bana erik al."

"Kışın? Erik?"

"Evet bebeklerin istiyor, beğenemedin mi? Yoksa bebeklerinin üzerinde kocaman erik lekeleri mi olsun istiyorsun?"

Ali hızla arabayı sürmeye başladı. "Çabuk," dedi. "Seni eve bırakayım, erik almam lazım!"

O beni eve bırakıp erik almaya giderken, ben de sütümü ısıtıp içerideki koltuklardan birine geçip ellerimle karnımı sevdim. "Merak etmeyin," dedim. "Babanızı mahvedeceğim."

"Siz şimdi iki tane misiniz yani? Cinsiyetleriniz ne olacak acaba? Kız olursanız bana benzeyin, erkek olursanız sakın babanıza benzemeyin! Üç tane ahlaksızla uğraşamam. Ama yeşil gözleriniz benzesin. Onun gözleri çok güzel... Eh bir de, çok uzun, siz de uzun boylu olun annem... Erkek olursanız babanız gibi kemikli yüz hatlarınız olsun, saçlarınız da onun gibi koyu kumral olsun... Siz benzeyiz ya babanıza... Babanız çok yakışıklı bir adam. Ama beni daha çok sevin tamam mı?"

Ellerimle karnımı sevdim. "Sorunlarımız var ama ben bir karar aldım aylar önce, babanızla gelmeyi seçtim. Bunları halletmeden sizleri doğurmayacağım söz veriyorum. Hepsi hallolacak. Huzurumuz yerinde olacak, mükemmel bir ailemiz olacak. Ne pahasına olursa, tüm bedelleri ödeyeceğim ama sizi güvende tutacağım. Asla benim yaşadıklarımı yaşamayacaksınız."

***

Ali saatler sonunda elinde koca bir torba erikle döndüğünde, "Aldım," dedi. "Tüm İstanbul'u gezdim ama buldum sonunda."

Erik canım istememişti aslında. Sırf pislik olsun diye onu göndermiştim. Yine de sulu sulu, ekşi erikleri tutarken elinde uzanmadan edemedim.

Bir erik torbadan çekerken Ali yorgunca içeri girdi. "Önce yıkayacağız," dedi Ali elimdeki eriği alırken. Dudaklarımı büzdüm.

Bakışları dudaklarıma kaydı, göğsü inip kalktı.

Erikleri yıkadığı gibi koyduğu kaseden bir tane alırken, Ali beni mutfak tezgahıyla kendi arasına sıkıştırdı. Erikten bir ısırık alıp onun yeşil gözlerine bakarken "Beğendin mi?" diye sordu.

"Hı-hm," dedim başımı sallarken.

Ali eğildi ve benim eriği bitirmemi bekledi. "Bu erik için sabahtan beri uğraşıyorum."

Eriği bitirip kenara koydum.

"Hı-hm," diye ona yanıt verdim.

"Artık sevişebilir miyiz acaba?"

"Sevişemeyiz Ali," dedim kaşlarımı çatıp ona bakarken. "Bebeklerim ve ben uyuyacağız."

Onun kollarının arasından çıkıp odaya doğru ilerlemek üzere harekete geçerken, Ali beni hızla belimden tuttu ve kendine çekti. "Bir öpseydin bari," dedi. "O kadar yol gittim."

Parmak uçlarımda yükselip yanağını öptüm. "Oldu mu?"

"Olmadı," dedi Ali. Vahşi gibi dudaklarıma saldırırken, ellerim saçlarına kaydı. Bana dokununca geçiyordu tüm diğer duygular. Sadece aşk kalıyordu. Çok saçmaydı, nasıl olabilirdi bilmiyorum ama bana yakın olması için deli gibi bir azap duyuyordum. Bitmiyordu bir türlü, daha yakın daha yakın çok daha yakın...

Dudakları boynumda ilerlerken "Şimdi bizim iki çocuğumuz mu olacak?"

"Hı-hm," dedim. Gururla gülümsedi. "Nasıl sevişiyorsam artık," dedi pis pis gülerken.

Omzuna vurdum.

Ali dün geceyi affettirecek kadar iyi ve nazik davranırken, dudaklarımız ve tenlerimiz birbirinden ayrılmadı. Gece boyu kaç öpücük koydu karnıma, kaç kez sevdi bebeklerini bilmiyordum. Saymayı bıraktım.

Hep daha yakındı yine yetmiyordu, insan âşık olunca karşındakini alıp göğsüne sokmak istiyordu. Oradan hiç gidemesin. Bana gülümserken bile gülümsemesini ezberliyordum. Hikâyenin sonu nereye giderdi bilmiyordum ama ona tüm hayatım boyunca hep böyle hissedeceğimi biliyordum.

Sabaha karşı duşta birbirimizden ayrıldığımızda, kapı çalıyordu. Ali ilk çıkan olurken, "Kim geldi?" diye sordu.

"Avukat," dedi.

Ben de hızla saçlarımı onun şampuanıyla yıkayıp duruladıktan sonra, üzerime iç çamaşırlarımı, beyaz bir kazak ve aynı renk bir etek giyip ıslak saçlarımın nemini biraz olsun havluyla aldıktan sonra içeri geçtim. Ali'de hızla boğazlı siyah bir kazak ve pantolon giyinmişti ama saçları nemliydi. Bu hâlde avukatın bizi görmesinden utanırken, genç bir kadınla karşılaştım.

Siyah saçları, aynı renk kemik gözlükleri vardı. Ellerindeki bir yığın dosyayı, bizim mutfak masasına yığmıştı.

"Merhaba," dedim onu görürken.

"Merhaba, Nazlı ben."

"Ceylin," dedim.

"Şimdi Ali Bey," dedi kadın ciddiyetle Ali'ye dönerken. Ama Ali'nin bakışları benim üstümdeydi. "Sen saçlarını kurutmadın mı?" dedi.

Sıkkın bir nefes verdim. "Ev çok sıcak zaten."

"Hadi Ceylin," dedi Ali. "Artık tek değilsin."

Omuzlarım çökerken "Geliyorum," dedim. Odaya geçip saçlarımı kurutup tarayıp ördükten sonra tekrar yanlarına döndüm.

Nazlı Hanım ciddiyetle elindeki dosyalara bakıyordu. "Maillerinizi okudum," dedi. "Şu an yaptığım suç aslında, siz kaçak konumdasınız ama ben de suçlu olduğunuzu düşünmüyorum."

Şaşkınlıkla karşımdaki kadına baktım. Bir söz vardı bir kitapta okumuştum, sana en çaresiz anında inanan tek kişidir avukat diye...

"Nasıl?" diye sordum.

"Ali Bey yargılama sırasında bir avukat tutmamış, bu durumda zorunlu müdafiisi olmuş, CMK göreviyle gelen. Ancak meslektaşım da çok ilgilenmemiş veya Ali Bey kendisine anlatmamış. Ben adli tıp raporlarını okudum."

Kadın gözlüklerini itti, bir temiz A4 kağıdı çıkardı ve üzerine yazmaya başladı.

"Üç sokak ötede, saat 03.14'te Ali Bey'in arabası görülüyor, en son kamera orada var. Ali Bey 04.21'de yine dönerken görülüyor. Aynı gece tam 28 araba daha geçiyor, hepsinin plakalarını aldım. Sonraki gün ve gece bu sayı 1156'ya ulaşıyor. Öncelikle bu plakaların hepsini özel izin alıp tekrar kontrol ettireceğim."

"Karar kesinleşmedi mi? Ali müebbet hapis aldı."

"Evet," dedi. "Ceza hukukunda mühim olan maddi gerçeğin ortaya çıkmasıdır. Yargılamayı yenileyebiliriz ama elimizin güçlü olması, kesin deliller bulmamız gerekiyor. Öncelikle adli tıp raporunda, maktul Haldun Keskiner'de ciddi oranda darp var ama ölüm nedeni kafa travması. Yani beynine çok ciddi bir darbe almış, bu darbeyi ne zaman aldığı belli değil ama diğer akşam, Ali Bey'in tekrar mekana giriş saati 23.10. Burada yaklaşık on beş dakika kalıyor, sonra sizin arabanız ve daha sonrasında polis arabaları geliyor."

Ali cebinden sigarasını çıkardı ama daha sonrasında bakışları bana ve karnıma çevrildi, sigarayı yakmak yerine yeniden cebine koydu.

"Yani, Ali bile kendi öldürdüğünü düşündü. Bir gece önce ona şiddetle vurup daha sonrasında bu darbeye bağlı olarak ölemez mi?"

Kadın adli tıp raporunu bana gösterdi. "Ölüm saati 20-22 arası görünüyor. Adli tıp raporunda kafasına aldığı darbenin çok şiddetli ve kısa bir sürede ölümüne sebep verdiği görülüyor. Darbenin şiddeti beynin sarsılmasına ve sinirlerle dokuların zedelenmesine sebep olabilir. Ancak bu kadar şiddetli bir darbede, kafatasının keskin çıkıntıları beyindeki damarları keserek kanamaya yol açmış olmalı. Dışarı çıkış yolu olmadığı için, oluşan basınç beyni sıkıştırmış. Maktul Haldun Keskiner'in bu durumda bir gün dayanması mucize olurdu. Üstüne üstlük, olay yeri inceleme raporunda yerdeki izlere bağlı olarak, sürüklendiği de gösteriliyor. Ali Bey maktulü sürüklemediğini söylüyor."

Ali'nin gözlerinde hüznü gördüm. Babasından her bahsedildiğinde gözlerine çöküp kalan o hüznü. "Ne demek istiyorsunuz Nazlı Hanım?"

"Şimdi olay zamanına gidelim. Ali Bey içeri girdi, 03.14'te sokaktan geçtiğine göre, 03.17'de girdi depoya ve maktulle karşılaştı. Maktul kendisine silahını doğrulttu. Meşru Müdafa gereği kendini savundu. Meşru müdafaanın şartlarına bakalım, yakın bir tehlike olması durumunda, kişi kendini korumak için, karşı taraftaki tehlikeyle orantılı bir şekilde müdahale eder. "Ali Bey silahla bile müdahale etmiyor, profesyonel boksör olduğu için kendini koruması çok normal. Bu durumda, Ali Bey öldürmüş olsa bile, burada meşru müdaafayı savunmak gerekirdi. Ancak Ali Bey mahkemede yaşadığı travma sonrası stres bozukluğu nedeniyle suçu ikrar ediyor."

Bakışları bana kaydı. Ben ona inanmamıştım... Ben ona katil diye bağırmıştım o gece... Zaten kendisi bu suçu işlediğini düşünüyordu, üst üste gelmişti. İkrar etmişti. Babasını kaybetmiş, bir gün sonra nöbetçi mahkemeye çıkmış, ne kendini savunmuştu ne başka bir şey yapmıştı.

"Devam edelim, diyelim çok şiddetli vurdu Ali Bey ve 04.21'de çıktı. Haldun Bey neden sürüklendi o zaman? Bunu depoda kamera kaydı olmadığı için ispatlamak mümkün olmayacak ancak, kafa travması için bir bilirkişi raporu daha isteriz mahkemeden. Gerekirse mezar açılır, yeniden adli tıp raporu alınır. Bir gün sonra, Ali Bey mekana geri dönüyor. Ancak mekana geldiğinde maktul en az bir saat önce ölmüş durumda. Ölümü aniden olmalı, ben de adli tıp dersi aldım, raporda da bu yazıyor zaten. Diyelim gece dört sularında maktul bu darbeyi Ali Bey'den aldı, o zaman ölüm saati, sabaha karşı olmalıydı."

"Bilirkişi raporu tam aksini söylerse ne olacak?"

Duraksadı avukat. "Biliyorum, tek dayanak noktamızın bu olması güçlü bir savunma değil. Hakim siz oradan gittikten sonra, maktulün durumunu bilen birinin içeri girip Haldun Keskiner'i öldürmesi ihtimalini zayıf bulacaktır."

Ali'ye baktım. Daha önce kendisi de düşünmüştü bunları. Ancak endişesini biliyordum, o rapor gelir ve kendisinin katil olduğu tescillenirse diye korkuyordu.

"Peki, sizce de tuhaf değil mi Ali Bey? Sizi oraya Haldun Bey çağırıyor, babanız, sonra öldürmeye çalışıyor. Hemen akşamında, çalıştığınız yerdeki bir başka kişi eşinize haber veriyor, sizi eliyle koymuş gibi buluyorlar. Evet, sizin şahsen ne yaptığınız benim işimin bir parçası değil ama o gün Ceylin Hanım sizi maktulün yanında görmeseydi, polisleri aramasaydı bunların hiçbiri yaşanmazdı diye düşünüyorum. Siz o cesetten kurtulurdunuz."

Soğuk bir sessizlik oldu. Ali'nin bakışları bana kaydı.

"Sizi hedef almış veya Haldun Bey'in herhangi bir düşmanı var mıydı? Düşmanı olsa bile, bu daha çok sizin üzerinize oynanmış görünüyor. Ben ilk defa bu kadar hesaplı bir ölüm görüyorum, siz tam dönüyorsunuz, o sırada eşiniz geliyor. Üstelik çalıştığınız yerden biri getiriyor. İşim bana tesadüflere inanmamayı öğretti Ali Bey."

"O gün orada olacağını ben bile bilmiyordum," dedim. "Ali'nin çalıştığı yere gittim, ondan haber alamıyordum, yeni evlenmiştik sabah yoktu. Ne olduğunu merak ediyordum, o nerede merak ediyordum. Çalıştığı yerde Cihangir var, o da bilmiyordu. Çiğdem'i ve Emir'i sordum hatta onlar yoktu o gün. Cihangir bana öğreneceğini söyledi." Sıkıntıyla nefes verdim. "Sonra Cihangir geldi, beni Ali'ye götüreceğini söyledi, geldiğimiz mekan karanlıktı, korktum tabii. Ali'ye bir şey olduğunu sandım, daha içeri girmeden, kan gördüm ve polisi aradım."

Nazlı Hanım başıyla onayladı. Sonra Ali'ye döndü. "Ali Bey," dedi. "Cihangir Bey'e söylemiş miydiniz?"

"Hayır," dedi Ali. "Kimse bilmiyordu."

Derin bir sessizlik oldu. Ali yutkunmakta bile güçlük çekiyordu sanki, omuzları dikleşmiş, bakışları kararmıştı.

"Hiç mi kimse bilmiyordu?" diye sordu avukat yeniden.

Ellerimi karnıma sardım. Ali'nin bakışları karnıma değdi.

"Hayır," dedi. Derin bir sessizlik her şeyin sonunda patlayan bir bomba gibiydi. "Sadece Emir, onun dışında kimse bilmiyordu."

***

Yeni bölüm alıntıları için Instagram hikayelerindeyasar ve Twitter: dilektarinci hesaplarına beklerim <3

LAL KİTAP OLDU! Serinin birinci kitabı Lal Umutlar ve ikinci kitabı Lal Özgürlükler şimdi kitap satan her yerde <3

Continue Reading

You'll Also Like

71.4K 178 11
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
72.6K 1.7K 29
Arap bir erkeğin Türk bir kadına aşık olup onu mahi etmesinin hikayesi. ***Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilmiştir. ***
609K 5.2K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
2M 32.4K 53
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...