505 | kookmin

By amoregrei

8.6K 1K 1.3K

Jungkook, aşılması zor bir adamdı, şüphesiz. Jimin de fazlasıyla azimli ve inatçı biriydi. Aynı şirkette pat... More

how is it going on
how was it start
1
2
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18

3

398 48 61
By amoregrei

İlerleyen saatler pek de Jimin'in istediği gibi geçmedi.

Jungkook geldiğinde Jimin ondan doğum günü partisi bitene kadar uzak durmayı düşündü, Taehyung'un doğum gününü kutlar, hediyesini verir ve pasta yiyerek Hanwool ile birlikte otururdu.

Belirli bir yere kadar her şey güzel gitti.

Jungkook, arkadaşlarının hepsiyle selamlaştı ve sonra Namjoon'un yanına oturdu. Jimin'in ona arada sırada bakmasına karşılık o neredeyse hiç bakmamıştı. Onlar Jimin'in dinlemediği bir konuşma içerisindeydiler, Jimin ise Hanwool ile takılıyordu.

''Taehyung geliyor!'' Genç çalışanlardan biri mekanın kapısını kapatırken içeriden pastayı getirmek için koştu. ''Arabadan indi!'' Mutfaktaki pastayı alıp Jin'in eline tutuşturdu, elindeki çakmakla da pastanın mumlarını yakmaya başladı. Bu sırada herkes oturduğu yerden kalktı ve etrafı çok da aydınlatmayan ışıklandırmalar söndürüldü.

Mekanın kapısı açıldı ve daha Taehyung içeri giremeden onun homurdanmasını duyuldu. ''Jin yine faturanı ödemedin mi? Bu ışıklar neden kapalı?''

O sırada Jin kimsenin göremeyeceğini bilmesine rağmen gözlerini devirdi ve arkadaşlarına kendini savunmak adına, ''Sadece bir kere ödemedim.'' dedi. ''Abartıyor.''

Taehyung'un içeri girmesiyle hepsi bir ağızdan doğum günü şarkısı söylemeye başladı ama o kadar karışık olmuştu ki, herkes şarkının farklı bir yerinden söylemeye başlamıştı ama kimse bunu umursamadı. Yoongi bir opera sanatçısını aratmayacak şekilde herkes söylemeyi bitirmesine rağmen devam ederken Jimin susması için ona tekme attı. Işıklar yandığında Taehyung şok olmuş bir şekilde -gerçekten şok olmuştu- kapıda durdu ve arkadaşlarına baktı.

''Bugün benim doğum günüm mü?''

O kadar ciddi bir ifadeyle sormuştu ki Jin gülümseyerek Taehyung'a yaklaşırken, ''Biriniz tarihe baksın,'' dedi. ''O kadar ciddi sordu ki bugün onun doğum günü olmadığından şüphelenmeye başladım.''

Ve Yoongi telefonunun ekranından tarihe baktı. ''Bugün 30 Aralık,'' dedi telefonunu cebine atarken. ''Eğer hepimiz aklımızı kaçırmadıysak bugün onun doğum günü.''

''Ya da,'' Jin artık keyifle sırıtmaya başlamıştı. Taehyung şimdi pastanın önüne kadar gelmişti ve dilek tutup mumları üflemek üzereydi. ''Kim Seok Jin sınırları zorlayarak gerçek bir sürpriz parti hazırlamayı başardı.''

Karşılık olarak Hoseok konuştu: ''Aklımızı kaçırmamız daha olasıymış gibi geldi bana.''

Ve Jin ona dik dik baktı.

Hepsi Taehyung'un etrafını sardı ve dilek tutup mumları üflemesini izlediler. Sonunda hepsi alkışlamaya başladı ve Taehyung kocaman gülümserken Jimin ona bir doğum günü gözlüğü taktı. Ardından pastanın üzerindeki çileklerden alıp -pastası mutlaka çilekli olurdu- Taehyung'a uzattı. Taehyung çileği yedi ve bu sırada herkes pastaya yapıştı.

Sonrası karışıktı, pasta dilimlenmesine rağmen kimse tabağına almadı ve birlikte yediler. Sıra doğum günü hediyelerini vermeye geldiğinde neredeyse hepsi sarhoştu, Jimin hediyesini bulmaya çalışırken kör olduğunu sanmıştı.

''Kim Taehyung!'' diye bağırdı hediyesini bulduğunda. Hediye paketini kucakladı ve arkasını dönüp oturan Taehyung'a koştu. ''Bu senin için!''

Taehyung onun koşuşuna kahkaha attı ve oturması için ona yer açtı, Jungkook'la yan yana oturuyordu ve biraz kenara çekilince Jimin için bıraktığı boşluk ikisinin arası oldu. Jimin o an düşünmedi, aklı bulanıktı ve yorgundu. O an tüm parti boyunca uzak durmak istediği kişi çok umurunda değildi bu yüzden oraya oturdu ve Taehyung'a hediyesini verdi.

Hediye paketi küçüktü, mümkün olabilecek en küçük hediye paketi bile olabilirdi- bu neredeyse herkesin ilgisini çekti bu yüzden etrafta sessizlik oldu. Taehyung ne olabileceğini gerçekten bilmiyordu, Jimin onu genelde hediyelerle şaşırtırdı.

Ve bir köpek sahiplendiğine dair ufak bir kart çıktı.

Bu bir kimlik gibiydi ve Taehyung ilk gördüğü an bunun ne olduğunu hemen anladı çünkü bir köpek sahiplenmek onun çok isteyip asla cesaret edemediği bir şeydi. Jimin'in köpeği Lou'yu çok severdi. İş hayatındaki yükü artmadan önce sürekli Lou'yu görmeye gelir, arada kendi evine kaçırır ve onunla ilgilenirdi.

''Benim adıma bir köpek sahiplenmişsin,'' dedi emin olmak istercesine. Jimin gülerken başını salladı. ''Evet. Onu satın almadım, çünkü bundan ikimiz de hoşlanmıyoruz. Ayrıca buraya da getirmedim, çünkü o çok küçük.'' İki elini birleştirdi ve ne kadar ufak olduğunu anlatmaya çalıştı. Taehyung güldü ve Jimin'e sıkıca sarıldı. ''Teşekkür ederim Min!'' Geri çekildi. ''Ama birlikte büyüteceğiz, ona göre!''

''Tabii ki!''

Taehyung bir an için bir şey arıyor gibi oldu, ''Bu anı ölümsüzleştirmeliyiz,'' dedi. Durdu ve Jimin'e baktı. ''Telefonun yanında mı?''

Arka cebindeki telefonu çıkardı ve ön kamerayı açtı. Taehyung, yan taraftaki Jungkook'u aradan dürttü. Bu sırada yan tarafta başka bir konuşma içerisinde olup oldukça eğlenen Jungkook, Taehyung'un onu dürtmesiyle kamerayı gördü ve sorgulamadan yüzündeki gülümsemeyle poz verdi. (medya)

Kalan zamanda, Yoongi'nin bazı şarkıları mekanda çaldı ve saatlerce geniş pistte eğlendiler. Jimin Jungkook'a dikkat etmedi ya da Jungkook ona dikkat etmedi. Tanıştıkları günden beri -ki bu oldukça kısa bir zamandı- yaptıkları konuşmaları o an için silip atmışlardı. Eğlendiler, içtiler ve sonunda hepsi buldukları ilk yere çöktü.

Jungkook'un uyanmasına neden olan ilk defa alarmı olmuştu. O alarmından önce kalkar ama yine de alarmını kurmamazlık yapmazdı. Bugün bu hareketi onu kurtarmıştı.

Sanırım.

Telefonunu bulduğunda alarmı kapattı ve ilk düşündüğü şeyler başının oldukça ağrıdığı, midesinin bulandığı ve- üzerindeki ağırlık.

Beyni son düşündüğünü kabullenmedi, ne demek üzerindeki ağırlık?

Gözlerini açtı ve hala etrafa ışıklar saçan disko topunu gördü. Dans pistini ve etrafı sırayla renkli ışıklarla aydınlatıyor ve arada Jungkook'un yüzüne de vuruyordu. Arka tarafta hala çalmakta olan bir şarkı vardı, bu yüzünün buruşmasına neden oldu.

Sonra üzerinde yatan bedene baktı.

Bu kişi Taehyung olabilirdi, eğer bedeni bu kadar küçük olmasaydı. Bu kişiye Yoongi de diyebilirdi, saçları siyah olmasaydı. Ama ikisi de değildi. Bu, onun geldiği günden beri başını ağrıtan sözde asistanıydı.

Jimin.

Bu hale nasıl geldiklerini bilmiyordu ama Jimin uyanmadan buradan kalkması gerektiğini biliyordu. Büyük ihtimalle Jimin kendisinden önce Jungkook'un uyandığını göreceği için saçma sapan düşüncelere kapılacaktı ve bu gerçekten zaten berbat olan ilişkilerini yokuşa sürerdi. Bu şu an için Jungkook'un istediği son şey bile değildi.

Ellerini üzerindeki bedene yerleştirdi ve onu uzaklaştırmaya çalıştı. Jimin ona inanılmaz bir şekilde karşı çıkmadı, Jungkook onun sadece uyurken kendisine karşı çıkmayacağını da böylece öğrenmiş oldu. Onu bulundukları koltuğun üzerine bıraktı, bu yaptığıyla bir top gibi küçülmüştü yerinde. Jungkook neredeyse görüntüsüne gülecekti, neredeyse.

Ağrıyan sırtını rahatlatmak amacıyla bedenini esnetmeye çalıştı ama nafileydi. Berbat hissediyordu.

Montunu giydikten sonra telefonunu aldı ve saatin kaç olduğuna baktı. Saat 7'yi geçiyordu. Gözlerini ovaladı ve mekanın çıkışına doğru yürüdü. Herkes bir yerlere bayılmıştı ve en olmayacak yerde bile birileri yatıyordu. Adım attığı yerde bile yatan birini görmüştü. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, onu oradan kaldırması gerekiyordu. Yer buz gibiydi -kim bilir dışarısı nasıldı- ve eğilip dürtmeye başladı.

''Hey, kalkmalısın,'' diye konuştu. Kolunu dürttü ama aldığı tek karşılık, ''Jimin dur iki dakika, Lou'yu sokma odama.'' olmuştu.

Kaşlarını çattı.

Omuz silkti ve geri çıkışa yürüdü. Kalkmak istemiyorsa yapabileceği bir şey yoktu. Onu kaldırma gibi bir zorunluluğu yoktu sonuçta.

Mekanın kapısını açmaya çalıştı ama açılmadı.

Kapıya vurdu, birilerine seslendi ama kimse ona dönüş sağlamıyordu. Bu da neydi?

Geri döndü ve Jin'i bulmaya çalıştı. Onu Taehyung'la birlikte sarmaş dolaş gördü. Başta rahatsız edip etmeme konusunda emin olamadı ama burada kalıp onların uyanmasını bekleyemezdi. Kim bilir saat kaçta kalkacaklardı. Onlara doğru yürüdü ve az önceki gibi bu sefer Jin'i dürtmeye başladı. ''Jin... hey, kalksana.''

Onun yerine Taehyung başını kaldırdı ve bir an Jungkook'a baktı. ''Sen de kimsin?'' Gözleri yarı kapalı olmasına rağmen etrafta dolaştı. ''Evime nasıl girdin?''

''Ne evi Taehyung?'' diye sordu. ''Gece bir şeyler mi çektin?''

Cevap vermedi ve tekrar Jin'e yapıştı.

''Hay ben böyle günün sabahını-''

''Dostum,'' Gelen sesle az önce kaldırmaya çalıştığı kişiye baktı. Yerden kalkıp yarı doğrulur hale gelmişti. ''Senin zorun ne? Yatıp uyusana? Delirdin mi?''

''Kapı kilitli,'' diyerek ona yaklaştı. ''Ve benim çıkmam gerekiyor.''

''Bugün yılbaşı,'' diyerek uyku sersemi konuşmaya devam etti. ''Jin akşama kadar açmaz burayı.''

''Ne?'' Kaşlarını kaldırıp sordu. ''Dalga geçiyorsun, değil mi?''

Yeonjun gözlerini kıstı. ''Yılbaşı olduğu konusunda mı?''

''Hay senin yılbaşını,'' Saçlarını sinirle karıştırdı. Yeonjun bu sırada tekrar zemine yatmıştı.

''Jungkook,'' dedi biri bu sefer. Tekrar arkasını döndüğünde, az önce üzerinde yatan Jimin'in uyandığını gördü. ''Kasada anahtarlar var. Onlar dış kapıyı açıyor.'' Siyah saçları birbirine karışmış, yüzü ve özellikle dudakları şişmişti. Jungkook dalgınca başını salladı ve teşekkür edip kasiyerin ödeme aldığı yere yürüdü. Kasayı açtı ve içindeki anahtarı aldı.

Çıkış kapısına doğru yürüdüğünde Jimin'e baktı ama o artık uyanık değildi.

Dün de yanında gördüğü adama sarılmıştı ve uyumaya kaldığı yerden devam ediyordu.

Jungkook dışarı çıktı.

-

Jimin ikinci kez uyandığında yine birilerinin konuşma sesine kalkmıştı.

''Onu uyandırmalı mıyız? Herkes gitti.''

''Patronun onu nasıl uyandırmaya çalıştığını görmedin mi? Biz hayatta yapamayız.''

''Bu kadar minik birinin o kadar derin uyuyabilmesi çok ilginç.''

Bir şaplak sesi duydu. ''Gerizekalı. Minik olmasıyla derin uyumasının arasında nasıl bir bağlantı var?''

''Ne vuruyorsun be?''

''Mantıksız mantıksız konuşursan ne yapmamı bekliyorsun? Tebrik etmemi mi?''

Sonrasında bir daha konuşmadılar.

Jimin sonunda uyandı ve az önce konuşan iki kişinin artık burada olmadığını gördü. Etrafa tekrar sandalyeler ve masalar yerleştirilmek üzere çıkarılmıştı ve süpürgeyle paspas yerde duruyordu. Herhangi bir deterjanın kokusu etrafa yayılmıştı.

Ve arkadaşlarından kimse yoktu.

Buna şaşırmadı, yattığı yerden kalktı ve sırtıyla omzunun ne kadar ağrıdığını fark ettiğinde kendini neredeyse tebrik edecekti. Zaten fazlasıyla kronik ağrı çeken biriydi, şimdi o ağrı kesici bantlarla tüm vücudunu kaplamak zorunda kalacaktı.

Portmantoda asılı olan tek montu gördüğünde üzerine giydi ve anahtarını kontrol etti. Telefonunu da az önce masadan almıştı. Şimdi gitme vaktiydi.

Kapıyı açtı ve buz gibi bir hava karşıladı onu.

Yerler kar ve buz tuttuğu için elinden geldiğince dikkatli ve hızlı yürüyerek arabasına vardı. Onu park yerinden çıkardı ve bir iki dakika sonra evinin önüne durdu. Montuna sıkıca sarıldı ve bu sefer sıcacık evine girdi. Evde ses yoktu ama Yeonjun'un evde olduğuna emindi, büyük ihtimalle uyumaya kaldığı yerden devam ediyordu.

Sonunda telefonuna bakmak aklına geldiğinde Lou'yu merdivenlerden ağzında boş mama kabıyla inerken gördü.

Büyük ihtimalle Yeonjun'un kapısının önünde durmuş ve ondan mama istemişti ama tembel kardeşi ona yemek vermemişti. Jimin onu bu konuda sertçe uyaracağına dair kendine söz verdi ve Lou'ya doğru yürüyüp önce elindeki boş mama kabını aldı, sonra da koca bebeğini kucağına aldı.

Sırtını her seferinde daha çok ağrıtmayı başardığı için kendiyle gurur duyuyordu.

''Benim bebeğim acıkmış ve Yeonjun ona yemek vermemiş, öyle mi?'' Lou, nazlatılmaktan -özellikle de Jimin tarafından- çok hoşlanıyordu ve eğer istediği bir şey olmadıysa küçük bir bebeğe dönüyordu. Garip ama kesinlikle rol kesen ağlamaklı sesler çıkarıyor ve Jimin'e sırnaşıyordu. Mutfağa girdiğinde Lou'yu yere indirdi ve mama paketini alıp kabını doldurdu. Suyunun yanına bıraktı ve Lou anında yemeye başladı.

''Bence Yeonjun iyi bir cezayı hak etti, Lou.'' Aklındaki düşünceyle sinsice sırıttı. ''Değil mi?''

-

Jimin çoğu zaman Lou'nun Yeonjun'dan daha zeki olduğunu düşünürdü.

Ve Yeonjun onu asla yanıltmazdı.

Lou, Jimin'in Yeonjun'un odasının kapısını açmasıyla içeri koşması ve yataktaki bedenin üzerine atlaması bir olmuştu. Normalde Jimin kapıyı kapatır ve Yeonjun bağırana kadar onlara bakmazdı ama nedense canı şimdi bunu yapmak istememişti.

Ama bu sefer Yeonjun'un çığlığını değil, başka birinin çığlığını duydu. Daha ince ve tiz.

Yatakta olan kişinin Yeonjun değil de bir kadın olduğunu fark ettiğinde küfür etti ve Lou'yu almak için koştu. Lou ise inadına yapar gibi uzaklaşmıyor, yorganı Jimin izin vermedikçe yırtmaya çalışıyordu.

Sonra içeriden Yeonjun çıktı. ''Hassiktir!''

''Lou!'' Jimin ona bağırdı ve Lou bir anda yorganı bıraktı. Jimin onu tasmasından tuttu ve ona zarar vermeyecek şekilde yataktan inmesini sağladı. Sonra, yorganın altındaki kadın şok içerisinde köpeğe, sonra Jimin ve Yeonjun'a baktı. Yüzüne dağılmış saçlarını geri itti.

''Bu köpekler beni neden sevmiyor?'' diyerek isyan etti. Jimin onu birine benzetmişti ama ikisi arasında bir bağlantı kuramadı. Belki de kurmak istemedi.

''Jungkook'un da bir köpeği var ve bana aynen böyle davranıyor!''

-

Jungkook'un, hayatına gittikçe daha fazla dahil olması Jimin'in elinde olmayan bir şeydi.

Bu durumun onu rahatsız edip etmediğinden emin değildi.

Bu akşam yeni yıla birlikte girmek için yine Jin'in mekanında olacaklardı ve Jungkook'un da orada olacağını biliyordu Jimin.

Yeni yıla ailesiyle girmezdi ama yeni yılın ilk gününde mutlaka birlikte onlarla olurlardı. Bu yüzden bu akşamı arkadaşlarıyla geçirmemeleri için hiçbir neden yoktu ortada. Jimin hazırlanırken bunu düşünüyordu.

Siyah bir boğazlı, dar bir kot ve parlak bir ceket giymişti. Saçını hafif dalgalıydı ve yüzünde hoş bir makyaj vardı. Böyle günlere çok özen gösterirdi. Yeonjun yaklaşık iki dakika önce odasının önünden geçerken hazır olduğunu söylemişti bu yüzden daha fazla beklemenin anlamı yoktu. Dışarıda kar artık o kadar şiddetli değildi, arada bir eski şiddetine dönüyordu ama genel olarak sakindi.

Birlikte çıktılar ve Yeonjun arabayı önceden çalıştırıp ısıtıcıyı açtığı için sıcacık olmuştu içi. Jimin bindiği gibi eriyeceğini hissetti ama elbette öyle bir şey olmamıştı. Mekanın önüne geldiklerinde her zamanki gibi dondurucu soğuğa rağmen kuyruk vardı girişte. Çalışanlar elinden geldiğince çabuk alıyordu müşterileri ama içeride insanları masalarına yerleştirmek zaman aldığından yoğunluk oluyordu.

Jimin ve Yeonjun her zamanki gibi mutfak tarafından girdi.

Mutfak diğer günleri aratmıyor, hatta daha aktif çalışıyordu. İzinde olan birkaç kişi dönmüştü ve onların yardım etmesine rağmen sürekli sipariş çıkıyor ve garsonlar götürmek için bekliyordu. Jimin'in gözleri Hanwool'u aradı ama Jin'in ona hızlı olmasını söylemesi yüzünden görememişti. Suratı memnuniyetsizce buruştu ve içeri geçti.

Mekan büyük olmasına rağmen o kadar kalabalıktı ki insanlar resmen iç içeydi. Eğlenmek için her zamankinden daha büyük bir alan ayrılmıştı ve Jin üst katı da açmıştı. Üst katta çok fazla masa var sayılmazdı, orada onlar oturacaktı ve balkon gibiydi. Alt katı tamamıyla görebiliyordu.

Oraya doğru yürümeye başladı ve Yeonjun da onu takip etti. Sonunda tanıdık yüzleri görünce Jimin gülümsedi ve hepsiyle selamlaştı. Burada Taehyung ve Hoseok vardı. Namjoon ve Yoongi sahneyle ilgileniyordu, Jin'in işi zaten başından aşkındı, Jungkook ise henüz ortalıkta görünmüyordu.

Birlikte oturdular ve sonra Yeonjun'un arkadaşları da geldi. Birkaç dakikalık sohbetten sonra onlar başka masaya geçtiler ve Hoseok telefonuyla uğraşırken aklına bir şey gelmiş gibi Jimin'e baktı. ''Sen dün çekindiğimiz fotoğrafları gruba attın mı?''

Başını olumsuzca salladı Jimin. ''Ben bir şey atmadım ama telefonumla fotoğraf çekindiğimizi hatırlamıyorum.''

Taehyung içeceğini içerken hatırlamış gibi telefonunu işaret etti. ''Hayır, senin telefonunda çekindik biz. Hatırlıyorum ben.''

Telefonunu çıkardı ve galerisine girdi. Evet, çoğu anlamsız ve kısa süreli olmak üzere bir sürü video ve birkaç fotoğraf vardı. Jimin fotoğraflara tek tek bakarken birinde neredeyse tükürüğünde boğulacaktı.

Taehyung'la ve Jungkook'la fotoğraf çekinmişti ve üçü de oldukça mutlu görünüyordu. Jimin bir an Jungkook'un herhangi bir ikizi olup olmadığından şüphelendi. Şirkette mahkeme duvarı gibi bir suratla oturanla bu fotoğrafta kocaman gülümseyen kişi aynı olamazdı. Bu nasıl bir ikilikti?

Diğerlerinin bakmak için uzandığını görünce o fotoğraf dışında diğerlerini attı ve üzerindeki şokla birlikte öylece kaldı.

Bugün ilginç şeyler oluyordu.

Çok geçmeden rezervasyonu olan herkes yerini aldı ve kapılar kapatıldı. Artık Yoongi ve Namjoon tek tek, daha sonra birlikte sahne alacaklardı ve bir DJ ile kapanışı yapacaklardı. Buraya başka birinin çağırılmasına gerek yoktu çünkü bu mekanın en önemli müşteri çeken kişileri Yoongi ve Namjoon'du. İkisi de güzel şarkılar yazıyor ve söylüyorlardı. İnsanlar onları dinlemeye bayılıyordu.

Kimse yemek yemek istemediği için direkt olarak alkol sipariş ettiler. Zaten sipariş etseler bile yarım saatten önce gelemeyeceği ortadaydı -büyük ihtimalle onların siparişini geriye atarlardı- bu yüzden beklemenin anlamı yoktu.

Sonra Jungkook ve daha birkaç saat önce Yeonjun'un yatağında gördüğü kadın geldi.

Taehyung koca bir gülümsemeyle karşıladı kadını, ''Hoş geldin! Seni burada beklemiyordum, çok güzel olmuşsun!'' dedi ve gerçekten güzel giyinmiş olan kadını etrafında güzelce çevirdi. Jungkook bu sırada yanlarına gelmiş, selam vermiş ve oturmuştu. Birkaç dakika sonra onun da içeceği masaya getirildi. Jimin onu gördüğü gibi telefonundaki fotoğraf aklına geldi- gerçi aklından çıkmamıştı ki. İnanması güçtü ama hafızasını zorladıkça oldukça eğlendiklerini hatırlıyordu.

Belki de artık iş yerinde Jimin'e daha samimi davranırdı? Sonuçta aynı arkadaş ortamlarına sahiplerdi.

''Eeee, Jungkook? İşler nasıl gidiyor? En son Yoora'nın istifa ettiğini duymuştum. Yerine birini bulabildin mi?'' diye sordu Hoseok.

Jungkook'un bakışları yavaşça Jimin'e kaydı. Sanki bu soruya onun cevap vermesi gerekiyormuş gibi bakmıştı. Jimin omuz silkti, Jungkook onun bu hareketiyle, ''Evet, buldum. Jimin yeni asistanım.''

Hoseok'un dudakları yavaşça o şeklini aldı. ''Vay canına...'' dedi Jimin'e bakarken. ''Bunu bize söylememiştin.''

''Teknik olarak sadece programlarını hazırlıyorum. Tam olarak asistanı değilim.'' diyerek herkese yaptığı meşhur açıklamasını yaptı Jimin. Jungkook'un güldüğünü duyduğunda kaşlarını kaldırarak ona baktı. ''Komik olan ne?''

Jungkook bir şey yok dercesine elini salladı havada. ''Hiçbir şey.''

Tüm vücudunu ona çevirdi Jimin. Böylelikle istemeden ne giydiğine dikkat kesildi. Koyu gri, siyah çizgili bir boğazlı giymişti. İlk geldiğinde üzerinde siyah bir ceket vardı ama onu çıkarmıştı. Şimdi tamamen üst vücudunu saran kıyafeti yüzünden ne kadar yapılı olduğunu görebiliyordu. Altında siyah bir pantolon vardı ve çok da farklı şeyler giymemiş olmasına rağmen başkası üzerinde basit duracak şeyler onun üzerinde çok iyi durmuştu.

İstemese de kabul etti Jimin.

''Hayır. Merak ediyorum, söyler misin?'' diyerek üsteledi.

''Haru istifa etti,'' dedi tek seferde. Jimin'in ağzı kontrol edemediği şekilde şokla açıldı. ''Ne?'' diye sordu. ''Ne demek istifa etti?''

''Basbaya,'' diyerek arkasına yaslandı Jungkook. ''Bu işi yapamayacağını söyledi ve istifa etti.''

Durdu ve Jungkook'a baktı.

''Ona ne yaptın?''

Jungkook göz devirdi. ''Tanrı aşkına ne yapmış olabilirim? En son dün sen de varken onunla görüştüm ve bu sabah istifa etmek istediğini söyledi.''

''Peki ya bu ne demek oluyor?'' diye başka bir soru sordu.

Jungkook onun sorusuyla yaslandığı yerde doğruldu ve Jimin'e doğru yaklaştı. Yüzünde güzel bir gülümseme vardı. ''Bunun ne demek olduğunu hemen söyleyeyim, Park Jimin,'' dedi kısık sesle. ''Yeni yıl hediyeni veriyorum. Sen artık tam anlamıyla Jeon Jungkook'un asistanısın.''

Ve Jimin hayatında alıp alabileceği en kötü yeni yıl hediyesini aldı.

-

selammmmmmmm!!!!!!!!!!!!!!!!!! nasılsınız???? ben iyi olmaya çalışıyorum, sizin için oturdum 505'e bölüm yazdım çünkü neredeyse bir hafta olmuş??

umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur, ben bazı yerleri yazarken gerçekten eğlendim çünkü

bir sonraki bölüme kadar kendinize cici bakın, sizi seviyorum, hoşçakalın!!!

bu arada aşağıya bizimkilerin görünüşlerini koyuyorum, oradan bakabilirsiniz!!! <333

Continue Reading

You'll Also Like

30.6K 1.3K 44
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
262K 24.7K 25
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
71.7K 5.3K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
26.3K 1.5K 14
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..