DELİ GELİYORUM DEMEZ!! °Yarı...

Galing kay morinocta

2.9M 140K 26.4K

Uykusunu her şeyden önde tutan bir kızın evinin yanında yeni bina çalışması yapılır ve kızı uykusundan alıkoy... Higit pa

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
32.
33.
34.
35.
36.
37. (Part 1)
38. (Part 2)
39.
40.
!ÖNEMLİ DUYURU!
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM I

31.

52.2K 2.6K 1K
Galing kay morinocta

Yaşar - kumralım

Bu bölüm sizden 500'ü geçen oy, 300'ü geçen yorum istiyorum. (Noktasız ve emojisiz)
SINIR DEĞİL, İSTEKTİR!

𖥸𖥸

Bu gün cumartesiydi ve ben aşırı sıkılıyordum. Sabah hiç yapmadığım bir şeyi yapıp erken uyanmıştım ve zaman asla geçmek bilmiyordu.

Siz: pişt yavru

Siz: alimmi seni?

CEO kocam: nereye alıyorsunuz acaba?

Siz: sen nereye istersen oraya yavrum

Siz: ee ne diyon

CEO kocam: hayır diyorum

Siz: niye ya

CEO kocam: çünkü yarım saatlik bir işim var

Siz: tatildeyiz be !

Siz: tatilde dahi çalışılır mı?

CEO kocam: çalışılır güzelim

Siz: iyi tamam

Siz: ben yarım saate anca hazırlanırım zaten

Siz: sen mi alacaksın ben mi geleyim?

CEO kocam: ha gitmekte kararlısın yani?

Siz: olmayayım mı?

CEO kocam: ol güzelim ol

CEO kocam: yarım saate alırım seni

Siz: OLURRRR

Telefonu kapatıp hemen yatak odasına gittim. Biraz emrivaki olmuştu ama özlemiştim keratayı. Dolabını açıp elbiselerime baktım.

Hiç öyle 10 saat seçmekle uğraşamazdım. En rahat ve aynı zamanda şık bir elbisemi çıkardım. Uygundu bence.

Tonsürton uygulanan kahve tonları, boyundan çapraz bağlamalı ve hafif göğüs dekolteli günlük elbiselerimden biriydi. Elbise giymeyi seviyordum. En azından rahattı. Babam beni böyle yetiştirmişti.

Hiç beklemeden duşa girip kısa bir duş aldım. Saçlarımı kurulayıp, üstten birazını topladım. Altı salık kalan saçlarıma sprey sıktım ve banyodan çıktım.

Makyaj yapmayı pek istemesemde biraz renklenmesi için rimel ve gloss sürdüm. Çilekli glossum... Aklıma yığınla dolan düşünceleri def edip biraz da nemlendirici sürdüm. Safir'in beni doğal halimle görmesini istiyordum.

Makyaj yapınca aynı maymuna benziyorum... Maymunlar tatlı hayvanlar ama ben çirkininden oluyordum.

Her şeyim tamdı. Krem rengi bir omuz çantası aldığımda da hazırdım. Mutfağa gidip iki tane sandviç hazırladım. Streç filmle sarıp özenle çantama yerleştirdim.

  Telefonumu kaldırıp ekranına baktım. Tam 28 dakika olmuştu. Hızla evden çıkıp beyaz spor ayakkabımı giydim. Asansör yapılmıştı.

12.kattaki abi bacakları ağrıdığı için bütün apartman sakinlerini toplayıp para vermeyenlerin kapısına dayanmıştı. Tabii onlar merdiven çıkmadıkları için rahatladı. Neyse işte onlarda parayı verdiğinde 2 günde yapılmıştı.

Asansöre binip 0'ı tuşladım. Asansör de durduğunda inip ağır demir kapıdan geçtim. Safir Tuna hala gelmemişti boşuna acele etmiştim.

Tam telefonu kaldırıp saate baktım ki arabanın korna sesini duydum. Tam yarım saat dolduğunda gelmişti. Dakik, hmm severiz.

Ön yolcu koltuğuna ilerleyip Safir'in yanına oturdum bindiğim gibi eğilip yanağımdan öptü. Gülümseyip, "nereye gidiyoruz sultanım? Hizmetinizdeyim." Dedi.

Kölem mi? Pervane döne döne... Tövbe tövbe! Ne salak salak şeyler düşünüyorum ben! İçimdeki sapık uyanmayı bekliyormuş meğer.

"Bence ben sürmeliyim." Bana bir an bir şey demeden baktı. Sanki 'bebeğin mi, ben mi?' diye sormuşum gibi davranıyordu. "Tamam hadi sür, tarif edeceğim." Geriye yaslandığımda o kemerini çözdü.

Bana doğru eğilip dudağıma bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde dudağına bulaşan glossu fark edip elinin tersiyle sildi. "Yine mi bu şey." Diye konuştu.

"Bu sefer silmem Safir. Kendine sahip ol." Evet evet, sanki ben olabilecekmişim gibi birde onu uyarıyordum.

"Yapma be." Dedi ve arabadan indi. Ön taraftan dolanıp kapımı açtı ve geri çekildi. Ben indiğimde yerime o bindi, bende onun yerine bindim. Çantamı kucağına bırakıp lüks bir arabayı sürmenin keyfini çıkarmak istedim. Bende alacağım lüks araba.

Kucağına bıraktığım çantayı iyice yerleştirip geri yaslandı. Hiç tedirgin de değildi. Kaç yıllık şoförüm sonuçta.

"Hadi bebeğini bir yere vurursam? Niye bu kadar rahatsın?"

Başını bana çevirdi. "Önemli değil bir çok çeşidi var. Alırım yenisini." Vay anasını sayın seyirciler. Adamın para sıçtığını unutmuşuz. Eğlenilecek değil evlenilecek adam.

"Vay be!"

"Sen yine de dikkat et! Bebeğime bir şey olmasın. O hepsinden değerli." Dedi beni kastederek. Lan seni yerim sıçmam bak, hakkât.

"O zaman bağla kemerini CEO bey." Deyip motoru çalıştırdım. Rahat arabaydı. Altımda değil gibi hissediyordum. Tabii bana o kadar parayı verseler bende altında yok gibi hissettirirdim.

Radyoyu açtığında pop müziklerden çalmaya başladı. Bluetooth ile bağlandığında, "ben açabilir miyim?" Diye sordum gözlerim yoldayken.

"Tabii," deyip telefonu bana uzattı.

Telefonu almadan sordum. "Kumralım'ı açar mısın?"

Bir süre eli havada telefonla kaldığında ona baktım. Güzel gülümsemesiyle bana bakıyordu. Bende gülümsedim. "Ne oldu?"

"Yok... Yok bir şey." Dedi ve şarkıyı müziklere girip açtı. Demek kendisi de dinliyordu. 

"Senin için" dedim şarkı çalmaya başladığında. Onu getireceğim yere kadar beraber kumralım ve sarışınım şarkısını dinleyip eşlik ettik. Geldiğimizde Safir Tuna gözlerini etrafta gezdirdi. "Geldik mi?"

Başımı onaylarcasına salladım. "Hım hım." Arabadan inip doğanın temiz ve ferah kokusunu içime çektim. Resmen damarlarımı açmıştı. Safir Tuna'nın arkamdan yaklaştığını duydum. "Burası... Çok güzel bir yermiş." Dedi hayranlık taşıdığı sesiyle.

"Öyledir." Dedim. "Eskiden çok sık gelirdim buraya. Ama şimdi arada bir."

"Neden?" Diye sordu. Hangisi için sorduğunu bilmiyordum ama yine de cevapladım. "Önceden annem getirirdi. Şimdi onsuz pek gelmek istemiyorum." Deyip ona döndüm. "Ayrıca biliyorsun işlerimden dolayı zaman ayıramıyorum."

Başını salladı. "Anladım." Dedi.

"Hadi gel, ileride küçük bir bakkal vardı oradan bir şeyler alıp gelelim." Dedim işaret parmağımla ileriyi gösterirken. Burada bir bakkal vardı. Aslında bakkal da denemezdi. Küçük, sadece temel ihtiyaçların bulunduğu bir yerdi.

Önden büyük adımlarla yürürken arkamdan seslendi. "Nereye?!" Diye bağırdı.

Ona döndüm. "Bakkala dedim ya!" Geri geri adımlıyordum. Yüzüm ona döndüktü. Yüzü telaşla kaplandığında elini de eş zamanlı öne uzatmıştı. "Düşeceksin!" Demeye kalmadan ayağım sert bir şeye takıldı ve çat diye bir ses yankılandı.

Kıçımın üstüne düşmüştüm!

"Ah," diye inleyip yerden kalkmaya çalıştım. Takıldığım taşa bir tekme attım. Bu sefer ayağım daha çok acıdı ve bağırdım. "AH!"

Safir Tuna telaşla koşup yanıma geldiğinde elini uzattı. "Dedim sana düşeceksin diye. Ne varda geri geri yürüyorsun?" Diye beni azarladığında kafamı kaldırdım.

Elimle yerden desteklenip kalktım. Kalçamı çırpıp ona baktım. "İlk defa düşmüyorum ya."

Elini daha da kaldırıp elimi tuttu. "Yürü başımın belası, yürü." Diye hayıflandı. Gülüp onu takip ettim. Sonra aklıma gelen şeyle durdum. "Yolu ben biliyorum yalnız. Niye sen önden, ben arkadan gidiyoruz?"

O da durdu. Bir adım geri gelip yanımda durdu. "Akıl mı bıraktın?" Diye homurdanmayı da unutmadı.

Boştaki elimi yanağına götürüp mıncırdım. "Oyşş. Yerim seni."

"Ye ama sonra. Şu an olmaz Simay." Dedi masum masum.

Büyük bir kahkaha attım. "Niye? Tenhada kıstırırım diye mi?"

Başını çevirip etrafına bakındı. "Tekniken tenhadayız Simay. Hatta beni sen getirdin."

Şaka maka sıçmasak bari.

"Yok canım sende. Neyse gel bakkala gideceğiz." Elinden çekiştirerek istediğim yere sürükledim.

Güldüğünü duydum. Sonra biraz yürüdük ve yaklaşık 20-25 evin bulunduğu küçük bir köye geldik. Burada hayvancılar yaşıyordu. Keçi besleyenler veya diğer hayvanları besiye çekenler burada kalırlardı genelde.

"Ne kadar güzel." Dedi. "O kadar beton yığınının arasından çıkıp böyle doğallığa gelmek, hoş." Deyip etrafını inceledi.

"Gel şöyle." Deyip küçük barakaya yöneldim. Burada satılıyordu ne satılıyorsa. Bu devirde hala böyle yaşayanlar da vardı. Genellikle doğallığa aşık olan kişilerdi.

Açık kapısından kafamı içeriye uzattım. Genç, yaklaşık 16-17 yaşlarındaki çocuk beni fark ettiğinde, "merhaba, neye bakmıştınız?" Diye sordu.

"Bir kaç şey alacaktık." Dedim içeriye adım atarken. 

"Buyrun?"

Elime bir kaç abur cuburdan alıp çocuğun oturduğu masaya bıraktım. Bir de içecek alıp fiyatını sordum. "68 TL tutyor abla." Dedi. Cüzdanımdan para çıkartıp masaya koydum.

"Buraya önceden Mustafa amca bakıyordu. Şimdi nerede?" Elimdekileri poşete doldurup aynı zamanda soru soruyordum.

"Babam biraz rahatsızlandı. Artık ben gidip geliyorum. Zaten çok kişi gelmiyor. " Diye açıkladı.

Başımı salladım. "Anladım. Geçmiş olsun."

"Teşekkürler abla." Dedi çocuk.

Oradan çıkıp geri arabanın olduğu yere geldik. Elimdekileri yere koyup çantamda ki sandviçleri de çıkardım. Safir ayakta dikilmiş bana bakıyordu. "Otursana." Dedim yere otururken.

Bir yere bir de yerde oturan bana baktı. "Üstün batacak." Dedi. "Bir şey olmaz. Tadı böyle çıkar." Dedim bende.

O da daha çok ısrar etmeyip yanıma oturdu. Sandviçlerin strecini açıp birini ona verdim. Bir ısırık aldığımda o da içecekleri dolduruyordu.

"Bir şey soracağım ama cevap vermesende bir şey demem. " Dedi içeceği bana uzatırken. "Senin özelin sonuçta."

"Sor tabi"

"Annemle gelirdik dedin. Ve bazen de fark ediyorum ki annen yokmuş gibi konuşuyorsun. Annene ne oldu Simay?"

Başından beri bunu merak ettiğini biliyordum. ısırdığım lokma yutamadan boğazıma takılırken elimdeki sandviçi poşetin üzerine koydum. "Çünkü annem yok." Dedim. "Trafik kazasında kaybettik."

Şaşırdı ama belli etmedi. Bense devam ettim. "Mezun olacağım zaman babam ve annem benim mezuniyet törenime geldi. Her şey çok güzeldi. Ben artık mezun olmuştum, elimde bir mesleğim olabilecekti, en önemlisi kendi ayaklarımın üzerinde duracaktım." Gözümden bir damla yaş aktı. Fark ettim ama silmedim.

"Ama en mutlu olduğum gün en mutsuz olduğum gün oldu. Eve geçecektik, mezuniyetimi kutlamıştık. Dört yola girdiğimizde, koca bir kamyonun tekeri fırlayıp bizim arabaya çarptı. Annemin oturduğu taraftaki cama." Hıçkırıklarım dudaklarımın arasından firar ediyordu.

"Şşt. Tamam ağlama. Lütfen. Dayanamıyorum." Yanıma dolanıp kafamı göğsüne bastırdı. Daha çok ağlamama sebep olan hareketi ile konuşmaya devam ettim. "Yetmezmiş gibi o kamyon bizim üzerimize geldi. Bende annemin oturduğu koltuğun arkasında oturduğum için aynı taraftaydık. Babam son anda beni diğer tarafa yatırdı ama annem yatamadan kamyon bize çarptı ve annem çok feci bir şekilde, orada can verdi."

Ağlamam şiddetlendiğinde Safir Tuna beni sakinleştirmek için başıma öpücükler kondurup teselli veriyordu. Çenesini başımın üzerine yaslayıp saçımı okşadı. "Şşt. Tamam bebeğim. Ne olur ağlama daha fazla. "

Bir süre o şekilde ağladım. Ağlamamam dindiğinde başımı göğsünden kaldırdım. "Teşekür ederim."

Kaşlarını kaldırdı. Gözlerinde şevkat vardı, merhamet vardı en çokta aşk vardı. "Neden, meleğim?"

"İçimi dökmeme izin verdiğin için. Herşeyimle yanımda olduğun için. En çokta varlığının verdiği huzur için." Dedim.

Dayanamayıp bana yaklaştı. Dudağını dudağıma yasladı. Yavaşça öpmeye başladı. Akan yaşlardan dolayı kuruyan dudak etlerimi onun nefesi ıslattı. Öpüşüne karşılık verdim.

Belimden tutan elleri beni geri itip sırtımı yerle buluşturdu. Zorluk çıkarmadan uzandım. Üzerime ağırlığını vermeden uzandı. Dirseklerinin üzerinde duruyordu.

(Beybilerim lütfen sapiklasmayalim)

Bu sefer nefesimiz tükenmeden geri çekildi. Gülümseyip küçük bir öpücük daha kondurtuktan sonra ayağa kalktı. Elini uzatıp beni de kaldırdığında kollarını çırptı. "Kollarım da battı." Dedi. "Ama değdi."

Gülümseyip sandviçleri elime aldım. "Toprak gıdası aldık işte ne var." Dedim gülerken. "Fena mı oldu?"

"Onu bilmem ama sen çok fenasın." Dediğine gülüp göz devirdim. Bir de öpücük attım. "Simay!" Diye uyardı. "Yapma."

Gözleri arada bir göğüs dekolteme takılıyordu.  Tövbe tövbe der gibi kafasını diğer tarafa çevirdi. Elimdeki sandviçi ona uzattım. Almadı. "Yerdim ama yiyemem."

Anlamaz gözlerimi gözlerine diktim. "Dudağımda çilek tadı var. Gitmesin" dedi. Glossumdan bahsediyordu. Güldüm. "Peki." Deyip malzemeleri topladım. "Simay şunu biraz yukarıya çeker misin?"

Neyden bahsettiğini anlamak için ona baktım. Elbisemin dekoltesinden bahsediyordu. Oysaki küçüktü. Çapraz desenin yanlarından tutup yukarıya çekiştirdim. Bu seferde bacaklarım açıkta kalmıştı. Gözleri bacaklarıma kaydı.

"Allah'ım sen peygamber sabrı ver." Diye kendi kendine mırıldanıp arabaya yöneldi. E ama daha gezecektik!

"Daha gezeceğiz ama ya!" Diye bağırdım.

"Ben iyi degilim. Gitmemiz gerekiyor." Dedi. Oflayıp  tepine tepine arkasından yürüdüm. Tam yolcu koltuğuna binecektim ki, "sen sür." Dedi.

Şoför koltuğuna dolandım. O da yolcu koltuğuna oturduğunda ellerini pantolonunun önünde birleştirdi. Çantamı arkaya bırakacaktım ki elini atıp kucağına koydu. Vücudu kasılmış gibiydi.

"Neyin var?" Diye sordum merakla. Elini önemli değil der gibi salladı. "Yok bir şey. Gidelim lütfen."

Sesini güç bela çıkarmıştı. Daha fazla bir şey demeyip arabayı çalıştırdım. Benden tarafa bakmayan Safir Tuna başını cama yaşlanmıştı. Arabayı çevirip eve doğru sürdüm.

𖥸𖥸
1769 kelime.

Yaz yaz bitmedi be.

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Görüşmek üzere 😽

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

1M 43.5K 66
Gözlerinizi kapatıp kendinizi yeni okulunuzda ilk gününüz olduğunu düşünün ve gelir gelmez kendinizi hiç tanımadığınız birinin kavgasına ortak olup...
5.5M 305K 78
(tamamlandı.) Elis: Artık söylemem gerektiğini düşündüm.(20.13) Elis: Daha fazla saklayamayacağım çünkü.(20.14) Elis: Kutay (20.14) Elis: Seni sev...
501K 26K 39
Çisil, ailesine bu kadar fazla değer verirken, ona zıt karakterlere sahip yeni ailesine alışabilecek miydi? Onları içinde oldukları o acınası durumda...
350K 13.2K 71
Bir hatanın bedeli sonradan ağır bir şekilde nasıl çıkabilir? Hayal hayatının en büyük hatasını Şafak Lider ile çıkmak ile yaptı. Hayal için yaz aşkı...