Under The Oak Tree

By SonNovelBukucu

13.8K 495 217

UTOT Novel'ının, TR çevirisidir. Bir kekeme olan Maximilian, Cross dükünün ilk ve istenmeyen kızı olarak; bab... More

Bölüm 1 / O'nun Dönüşü
Bölüm 2 / İkinci Karşılaşma
Bölüm 3&4 / Düğün Günü
Bölüm 5 / Unutulmaz Anılar
Bölüm 6 / Delici Bakışlarının Ardında..
Bölüm 7 / Güven Sorunları Ve Yanlış Anlamalar
Bölüm 8 / Güven Sorunları Ve Yanlış Anlamalar (2)
Bölüm 9&10 / Zor Durumdaki Kadın
Bölüm 11&12 / Cross Dükü
Bölüm 13&14 / Paramparça
Bölüm 15&16 / Örtülerin Altında
Bölüm 17&18/ Max'e Duyduğu Hayranlık
Bölüm 21&22/ Pusun Ardındaki Işık

Bölüm 19&20/ Yabancı Adamın Yumuşak Dokunuşları

509 17 7
By SonNovelBukucu

"Acı verici miydi?" (Ç.N: hamfendi acıttı mı?)

Max yaşananların nahoş olduğunu dile getirmek yerine yalnızca başını salladı. (Ç.N: hamfendi uçarken iyiydiniz gayet neoltu da ppniz gitti?) Riftan hafifçe iç çekerek yaklaşıp şakaklarına bastırdığı dudaklarıyla bir öpücük kondurunca, kız bu beklenmedik hareket karşısında kalbinin yumuşadığını hissetti.

Önceden beri alışageldiği o soyulup yağmalanma hissini yaşamayı... Acı verici, boş, soğuk ve sert bir şeylerin onu yine beklediğini sanmıştı.

"Ağır mıyım? Bekle bir dakika."

Bedenini kaldırıp, erkekliğini içeriden çekebilmek için kolundan destek alarak doğrulduğunda, Max aniden içeriden bir şeylerin aktığını hissedip refleksle kendisini kasacakken, adam bacağını tuttu.

"R-Riftan..!"

"Biraz daha bekle. Yorulmuş olmalısın, değil mi? Senin yerine ben temizlerim."

Riftan bir kenara bırakılmış su dolu leğenin içerisindeki ıslak ve soğuk havluyu alıp sıkarak, bölgeyi nezaket ve titizlikle sildi.

"Acıyor mu?"

"O-oh, oh hayır... A-acımıyor."

ACIYOR MU, MU?! Milian taze haşlanmış bir sosis kadar kızarmıştı. Ancak adam onun bu tepkisi umrunda değilmiş gibi taç yapraklarını, kasıklarını ve alt bölgeyi sakince temizlemeyi sürdürdü. Kız bu zaman dilimi boyunca ona bakmaya cesaret edemeyerek kendisini örtebilmek için hızla çarşafa uzanıp, yüzünü kapatmıştı. Şövalye bu manzara karşısında gülümsedi.

"Yakında alışırsın..."

İşi bitince, iri bedeni aniden yanına düşüvermişti ve Milian'ın bacakları bu ani sürprizle titredi. Büyük bir rahatlıkla geniş yatağın ortasına uzanıvermiş, ardından da karısının bedenini tek koluyla kavrayıp çekerek kendi göğsünün üzerine uzanmasını sağlamıştı. Terli ciltlerinin birbirine sürtünmesi yüzünden ortaya çıkan bu garip, yapışkan dokunuş, Max'in kendisini tuhaf hissetmesine sebep olmuştu. "Ri-Riftan..."

"Eğer bir defa daha yapmak istemiyorsan kıpırdanıp durmayı kes."

Donakaldı çünkü karnının alt kısmına değen et parçasının yeniden şişmeye başladığını hissettiği için, duyduğu bu cümlenin öylesine söylenmiş bir tehditten ibaret olmadığının farkındaydı.

Riftan, soğukkanlı bir ifadeyle kolunu kızın başının altından sokarak çarşafı, bir aradaki bedenlerinin üzerine örtmek için çekti ve daha sonra avuç içini dalgalı buklelerine yaslayarak gözlerini yumuşakça kapattı. Ancak bundan sonra Max, onun kendisiyle uyumayı planladığını algılayabildi. "R-Riftan..."

"Niye adımı sayıklayıp duruyorsun?"

Yanında tüm çıplaklığı ile yatan adamın inanılmaz doğal duran görüntüsü, Max'in gözlerini kaçırarak söylemek istediği şeyi yuttu ve dudaklarından yalnızca bir mırıltıyla "İ-İyi geceler.." kelimeleri döküldü.

Karşılık olarak gelen cevap, sanki o çoktan uyuyakalmış gibi, koca bir sessizlikti. Karanlığın içerisinde, yaslandığı kalın boynundan yükselen nabzının ritmine odaklanmak, kısa bir süre sonra onun da gözlerinin kapanmasına neden olmuştu.

***

Bir şeyin göğsünü ezdiğini hissederek gözlerini açan Max'in görüşünü, bronzlaşmış bir tene sahip kaslı kolun yarı yarıya engellediğini fark edince kıza kal geldi. Kafasını hafifçe kaldırıp yüzünün yarısı saçlarına gömülmüş haldeki uyuyan siulete bakınca, su yüzüne çıkan dün geceki anıları yüzünden kıpkırmızı kesildi.

Çıplak bedenleri arasında bir dikiş ipliği bile olmadan, resmen birbirlerine dolanmış haldelerdi. Adamın uzun bacakları kendi bacakları arasına girmiş ve tüm vücudunu iri kollarıyla bir yastık gibi sarmalamıştı.

Milian'ın annesi bile ona daha önce hiç sarılmamışken, biriyle böylesine tutkulu bir tablo gibi olabileceğini geçmişte hayalinde bile canlandıramazdı muhtemelen...

Riftan uyanmadan önce kendisinin giyinmesinin daha mantıklı olacağını fark ederek, gözleri huzursuzlukla, üstüne geçirebilecek bir kıyafet bulmak için, etrafı taradı.

Onu yetiştiren ve birinin karısı olduğunda yapması gerekenleri öğreten dadısı bile, kocasının isteklerine "yakışık alır uygunlukta" karşılıklar vermesi gerektiğini vaaz etmişti. Alev atan yanaklarına hafifçe vurdu ancak dün gece dönüştüğü bir mücadelede gibi inildeyen kadını aklından çıkartamıyordu. Ya bu yüzden benim saf(namuslu) olmadığımı düşünürse?..

Yüzünü elleri arasına alıp sıvazlarken, dün gece onun kollarında kıvranan bedenini hatırladıkça doğrudan Riftan'a bakamayacak kadar utanç içerisinde hissediyordu. Kendini pencereden atma fikri oldukça cazip görünüyordu şu anda çünkü bir bayan asla bu şekilde tepkiler vermemeliydi!

Onunla bu durumun içerisindeyken tekrar yüzyüze gelme fikri, giysi bulmak için ani bir sabırsızlık dalgasının kendisini vurmasına neden oldu. Kolunun arasından kayarcasına çıkarak yatağın altına da eğilip baktı.
Hanımefendi gibi görünmesini sağlayamayacaksa bile en azından şu çıplaklığını örtebilecek herhangi bir şey bulmayı umuyordu.

Sonunda çaresizlik içerisinde yanan gözlerine, odanın yerinden kalmadan uzanabileceği bir noktasındaki tortop haldeki kıyafet yığını takıldı. Odanın etrafında bu halde kalkarak gezinmeye hiç niyeti olmadığından kolunu acele içerisinde uzatarak almayı denedi, parmaklarını ve elini olabildiğince gerdirdi ancak çabası aniden tepetaklak olup yere düşmesiyle sonuçlanmıştı.

"Ne yapıyorsun?"

Duyduğu sesle beraber adeta şaşıymış gibi bakakaldı Riftan'a.
Daha az önce bir ölü gibi uyuyan herif, şimdi ona doğru aşağıya, oniks gözleri canlılıkla parlayarak bakıyordu.

Daha önce bunun imkansız olduğunu defalarca kez deneyimlemesine rağmen, yine de ondan uzak durabilmek bir çaba içerisine girdi. Tabii ki, şövalye ona doğru bir koluyla uzandı ve belinden destekleyerek çevikçe çektiği kadını altına alıverdi.

"Oh! R-riftan, günaydın! Sa-sabah olmuş..!"

-

"Evet, elbette sabah oldu. Gözlerini açıp uyanmanı beklerken öleceğimi sanıyordum." Bunu söylerken dudaklarını kadının göz kapaklarına bastırmıştı.

Bu ilginç dokunuşun Max'i ürperttiğini fark edince sırıtarak, dudaklarını suratının bir kısmına, şakaklarına, boynuna ve kulaklarına hızla değdirerek küçük kelebek öpücükleri koymaya devam etti.

Kız utanarak yüzünü refleksle başka bir yöne çevirdi. "F-fuh.. Dur artık ve g-gidip üstünü giyin."

"Olmaz. Bütün gece boyu kendimi tutmak için ne kadar zorlandığımı biliyor musun?" Homurdanarak narin elini dudaklarına yaklaştırdı ve demli diliyle, kızın duyularında bir şimşek çakmış gibi hissettirirken parmağını yaladı.

Parmağı, ağzının derinliğine kayarak yumuşakça emilirken, Max nabzının yine bir davul gibi kulaklarında attığını duyumsadı. Yalnızca eli olarak gördüğü bir uzvun, bu kadar hassas hissettirebileceğini asla düşünmezdi.

"Gerçekten yüzün bu tatlı renge büründüğünde beni nasıl duygulara boğduğunu bilsen, asla o bakışı atmazdın, değil mi?" diye mırıldandı Riftan, parmak ucunu ısırarak.

Kız olana daha fazla dayanamayacağını hissedince elini aniden geri çekip battaniyenin altına sakladı ve bu hareket adamın kaşlarının havalanmasına sebep oldu. Battaniyeyi sertçe çekip alınca, dudaklarından kopak küçük çığlıkla Milian bir tur yuvarlandı.

"Neyden saklanıyorsun?"

"O-Oh! Sabah oldu! H-hava çok parlak..."

"Öyleyse göster bana, bedenini aydınlıkken görmek istiyorum."

Kendisine çektiği bacaklarını tutup aşağı doğru açınca, kadın şaşkınlıktan ağlar gibi oldu. Daha dün babasının şatosunun zemininde titrerken, şimdi güpegündüz yatakta bir adamla çırılçıplak düştüğü bu durum ona gerçek dışı geliyordu.

Onun düşüncelerinden habersiz haldeki Riftan yumuşakça omuzlarını, göğüslerini, belini ve yanlarını, sonunda doğal olarak kalçalarının arasını okşadı.

Dün geceki gösteriden aşina olduğu bir şekilde kasıklarının arasındaki ıslak bölgeye doğru kaydı parmakları. "Maxi... Dün gece, senin için kötü değildi? Değil mi?"

"Ri-riftan..."

"Hayır, oldukça iyi hissettirdi değil mi?"

Açıkçası ölüyor bile olsa bu soruya onun parmakları gizli bölgesinde kıpırdanırken cevap vermeyecekti Max.

"Seni... Seni gerçekten ölümüne sevdim. Üç yıl önce, seninle olmayı istedim ve yerine getirilmesi gereken şartlardan dolayı değildi. O yataktan sonrasında çıkıp gitmenin benim için ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsin. Elbette, sen... Kaybolmamı isterdin. Ama..."

Bu beklenmedik sözlerle beraber utancı filan unutarak gözlerini hafifçe aralayıp ona baktı Max. Köprücük kemiğinin altına yerleştirdiği dudaklarını göremese de, bir sırıtmayla kıvrıldıklarını hissetti. "O günden beri aynı hissi hala taşıyorum. Yapamam... Senin yanındayken, duramam... Hoşuna gitmese bile... Bu seni ağlatsa dahi..."

(Ç.N: Hoşt ulan ne diyorsun vurmayayım ağzına ekmek küreğini?!)

Parmağını derinliklerine ittirirken, hafifçe dudaklarının altındaki teni ısırınca kız refleks olarak kastığı bacakları yüzünden onu sıkıştırdı. Bu, adamın ağzından heyecanla karışık bir inlemenin yuvarlanmasına sebep oldu.

"Benim gibi bir adamın karısı olduğun için kendi şanssızlığını suçla."

Duyduğu sözler kızın kafasında Neyi kast ediyor ki şimdi? Tipinde düşüncelerin dolanmasına neden oldu. Evet, kurcalayınca bir çok talihsizliği vardı:
Babasının onun yeri kolayca doldurulabilir bir kadın olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyor olması gibi.

Tamam da o neden böyle söyledi ki?..

Midesinde biriken sıcaklık onu da kavurmaya başlarken, bu zayıf soru kısa sürede solup gitti.

(Ç.N: Max'in bu aptallık seviyesindeki kurban psikolojisi beni her bölüm daha sert tokatlıyor. Tam aha düzeldik diyorum, bir daha. Daha fena.)

İçerisinde agresif bir hızla hareket eden parmakları sıkmaya devam ederken, Milian'ın gözlerini bir an alamadığı ateşli bakışları tüm vücudunda gezinmişti. Parmaklarını çekip çıkarttığı an duraksamadan kendi erkekliğini bir öncekinden daha derine iterek içeriye gönderdi.

"Ugh..!"

"Kesinlikle... Ölüyorum..."

Riftan alçak, boğuk bir inilti çıkartırken kulak memesinin altını nazikçe ısırdı. Kız onun kaslı omuzlarına sıkıca tutunurken kendisini bir tazı tarafından yakalanmış gibi hissediyordu.

(Ç.N: Abla Allah aşkına birileri bana 3 bölümdür ne çevirdiğimi açıklayabilir mi çünkü ben algılamaya çalışmayı bıraktım....TT)

Kalçalarının iki yanından kavrayıp, onları neredeyse acıyacak kadar açtıktan sonra yavaşça hareket etmeye başladığında, Max inlemelerini bastırabilmek için yüzünü yastığa gömdü.

Yavaş dalgalara benzeyen hareketleri, biraz biraz sertleşerek güçlendi ve hızlandı.

Uzun süre bu gel gitleri sürdürerek yükseklerde gezinen ve kendisini zorlukla tutan Riftan, zirveye ulaştığında dermanı çekilmiş gibi bedeninin tüm ağırlığını kendisini üstüne bırakıvermişti.

Kızın aldığı kesik ve kısa nefeslerin aksine, derin ve güçlü bir nefes bırakırken, "Birkaç gün bu şekilde kalmayı arzuluyorum..." dedi.

"B-bu... Ç-çok ağırsın..!" Milian panik dolu bir yüzle mırıldandı çünkü eğer gerçekten de üstünde uzun süre böyle kalacaksa, kendisinin yeniden ayağa kalkıp yaşamaya devam edebileceğini sanmıyordu.

Adam kulağına yüzünü biraz eğerek, kıkırdağını ısırdı. "A-acıttı!"

"Bu, yaşarken çok iyi hissediyormuş tepkiler verdiğin halde sevmediğini iddia ettiğin her şey için." Hafifçe kızaran kulağını sıkıştırıp, dilinin ucu ile yalayarak ıslattı.

Bunun üzerine Max geri çekilmeye çalışıp boynundan uzaklaşmıştı. "Ri-riftan..!"

"Gerçekten harika hissediyorum.. O kahrolası kertenkele var olmasaydı, seninle bu zamana değin böyle kalabilirdim. Eğer kalabilmiş olsaydım şimdiye kadar birkaç çocuğumuz olmuş olurdu, değil mi?"

(Ç.N. Sanırım bu cümlenin üzerine ben artık bu hikayenin ancak mangasını, onun da yarısını filan savunabilirim........ Hayaline sıçayım korkunç bir çift oluyorsunuz herkes kendine gelsin lütfen.)

"Eh-Yapma... Yapmasana!" Adam onun söylediği tek bir tanecik kelimeyi duymuyor gibi kulağıyla oynamaya devam ederken vücudunu vücuduna sürtmüştü.

Bu arada Milian, bu asla-sonu-gelmeyen "kadının yataktaki görevi"nden bıkmış usanmış, resmen bitkin düşmüştü. Ancak iki bacağının arasında oturur hale gelen adam azıcık bile yorgun durmuyordu.

Baygınlık geçirmek üzere gibi hissederek göz yaşlarına boğulacağı an, bir anda kapının çalınmasıyla beraber kaskatı kesildi.

(Ç.N: Bu bölüm hakkındaki görüşlerinizi acilen duymaya ihtiyacım var.......)

Continue Reading

You'll Also Like

68.4K 5.1K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
220K 21.8K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
391K 36K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
61.9K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?