Red Targaryen ☾ Daemon Targar...

By larathecult

59.9K 5K 11K

Kral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi bü... More

the targaryen | daemon return
the targaryen | tournament and death
the targaryen | night visitor
the targaryen | her mother's twin
the targaryen | lady and dragon
the targaryen | pleasure house
the targaryen | king's heir
the targaryen | broken mirror
the targaryen | dragon's egg
the targaryen | betrayal of a friend
the targaryen | a candle for trust
the targaryen | red lady at dusk
the targaryen | wedding night
the targaryen | knight's kiss
the targaryen | white fallow deer
the targaryen | came from across the sea
the targaryen | a victory and a lover
the targaryen | he comes at night
the targaryen | bloody wedding
the targaryen | second birth ritual
the targaryen | emotions are more important than memories
the targaryen | anyone who hurt her must be punished
the targaryen | blood of my blood
the targaryen | night devour riders, not dragons
the targaryen | reason for slander
the targaryen | first of her name
the targaryen | driftmark visit
the targaryen | forbidden lovers meet at midnight
the targaryen | dragon's wings unfold
the targaryen | at home, away from home
the targaryen | only ravens rule the shadows
the targaryen | darkness gives birth to the dragon
the targaryen | in the arms of the lilac garden and ashes of a friend
the targaryen | d(a)emon's bride
the targaryen | from a strong blood
the targaryen | raven's eyes are not considered legitimate
the targaryen | the dragon behind storm clouds
the targaryen | every night has a morning
the targaryen | living hearts and dead lovers
the targaryen | at every sunset a new dragon rises
the targaryen | blood determines the ruler
the targaryen | real enemy is always in sight
the targaryen | burn the witch
the targaryen | our house is dragonstone
the targaryen | the queen doesn't like bastards
the targaryen | princess and her knight
the targaryen | when a rider dies, a new one is born
the targaryen | lord of the harrenhal
the targaryen | wolfs and dragons
the targaryen | the knight and the groom
the targaryen | swear for the second time
the targaryen | witch's son
the targaryen | guests of the riverlands
the targaryen | dornish princess
the targaryen | desires and obligations
the targaryen | marriage is a duty
the targaryen | calm before the storm
the targaryen | true owners of the red keep
the targaryen | maegor's holdfast
the targaryen | time changes but someone always stay the same
the targaryen | mercy of the old gods
the targaryen | breaking point
the targaryen | witch of the forest
the targaryen | green council
the targaryen | black queen(s)
the targaryen | messenger of aegon the usurper
the targaryen | disappointing sons
the targaryen | the north remembers
the targaryen | downfall
the targaryen | mothers always avenge their children
the targaryen | blood of the golden prince
the targaryen | dark sister's soul
the targaryen | blood and cheese
the targaryen | a boy comes, a boy goes
the targaryen | pawn forward one square
the targaryen | black honeyholt
the targaryen | the queen who never was
the targaryen | heirs and dragonseeds
the targaryen | a duel in the stranger's name

the targaryen | king's daughters

1K 88 89
By larathecult

Kraliçe Aemma'nın o öğle vaktinde Tanrı Ormanı'na uğramak için iyi bir sebebi vardı.

Diyar'ın dört bir yanından gelen konuklarla ilgilenmek için Kızıl Kale'de geziyordu. Hanımlar ile bir odaya tıkılıp kek yemekten ve boş sohbet etmekten sıkılmıştı. Yakın zamanda düşük yaptığı için morali yeterince bozuktu, bir de dedikodu dinlemek için sabır gösteremezdi. Etrafta kızını aramak için peşinde Sör Harrold ile birlikte dolaşıyordu ama Prenses Rhaenyra'nın yerine  Mhyris'i bulmuştu.

Çocuk seslerini koridorun başında bile duyabiliyordu. Hizmetlilerin biri içeriye girip, diğeri yorulmuş bir halde geri çıkıyordu. Kraliçe Aemma, kızının diğer çocuklarla birlikte olduğunu öğrenmişti. Ama odaya girmek içinden gelmiyordu. Peş peşe hayal kırıklığı yaratan hamilelikleri yüzünden çocukların sesleri kadını bazen çok zorluyordu ve yine o anlarından biriyle başa çıkmak zorundaydı. Sör Harrold'a yalnız kalmak istediğini söyleyip adamı yollamıştı. Bahçeyi gören taş korkuluğa yaslanıp bir süre temiz havayı soludu. Erkek bir varisin eksikliğini, Büyük Salon'a dört oğlu ile giren Stark Leydisi'ni gördükten sonra daha çok hissetmiş, Viserys'e bir oğul veremediği için bunalıma girmeye başlamıştı. Aemma'nın tek düşündüğü, başka bir hamileliği daha kaldıramayacak olmasıydı. Ölü bir bebek daha göremezdi.

Nazik ve hassas Kraliçe Aemma, gücünü yeniden toparlayıp kızına bakmak için daha yeni adım atmıştı ki, odanın kapısı açıldı. Küçük Mhyris içeriden çıkıyordu, bir eliyle gözünü silerken diğer eli peşinden hizmetli gelmesin diye kapıyı hızlıca kapatmıştı. Dört yıl önce Kızıl Kale'ye babası Sör Ron Silverarmor ile birlikte yerleşen Mhyris, belli belirsiz bir biçimde ağlıyordu. Koşarak merdivenleri inmişti. Küçük kızı üzgün bir hâlde gören Aemma, neler olduğunu öğrendikten sonra onu geriden takip etmişti. Küçük kızı Yürek Ağacı'nın altında üzgün yüzü ile otururken buldu.

Mhyris'in beyaz ve hafif tombul suratı kızarmıştı. Örgü yaptığı saçıyla oynayıp ağaca yaslanıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Prens Daemon'u ne zaman görmek istese buraya gelirdi. Bekleyecekti. Kavga ettiğini öğrenip ona destek verecek tek kişinin Prens olduğunu sanırdı.

Kraliçe Aemma, küçük kıza karşı her zaman şefkatli bir anne gibi olmuştu. Mhyris'in dört yıl önce annesini, geçen sene de babasını kaybettiği aklına gelince kalbi daralıyordu. Ormana girip ağaca doğru yürüdü. Pembe tonlarındaki elbisesi ve klâsik sakin yürüyüşü ile güneşin altında çıkar çıkmaz küçük kızın dikkatini çekmişti. Mhyris, Kraliçe Aemma'yı görünce yanaklarındaki ıslaklığı sildi. Ona ulaşmasını beklerken oturuşunu düzeltti. Kraliçe'ye karşı çok yakın hissediyordu ancak kavga ettiği için azar işitmekten çekiniyordu.

"Sana hediye ettiğim elbiseyi giyinmişsin." dedi Kraliçe Aemma. Güler yüzü ile Mhyris'in yanına oturdu ve kızın omzundaki kızıl saçlarını geriye iterek yüzünün açılmasını sağladı. "Çok yakışmış."

Küçük kız tıpkı Kraliçe Aemma gibi altın işlemeli pembe bir elbise giyiniyordu. "Düşünceniz ve elbise için teşekkür ederim, Majesteleri."

"Sen ve Rhaenyra büyüdüğünüzde daha güzellerine sahip olacaksınız. Genç kadınlar olduğunuz günleri görmek için sabırsızlanıyorum."

"Ben de. Annemin kıyafetlerini giyinmek için biraz daha boyumun uzamasını beklemeliyim." demişti Mhyris.

Kraliçe Aemma'nın nazik gülüşü duyuldu. "Çok güzel bir kadın olacaksın."

Küçük kız ona bakıp gülümsemeye başladı.

"Ve biraz da asi." diyerek ekledi Kraliçe.

"Prens'e göre deli olacakmışım."

"Daemon abartmayı sever." deyip kızın koluna hafifçe dokundu. "Bu arada, Lannister çocukları ile kavga ettiğini duydum."

Mhyris bir şey demedi.

"Çocuklardan biri ağlayarak annesine koşuyordu." diyerek olayın tamamını bildiğini belirtti Kraliçe Aemma. "Yanağında büyük bir kızarıklık gördüm."

"Hak etmişti!" Küçük Mhyris'in tepkisi çabuk ama samimi olmuştu. "Ona vurmak istemedim ama beni kışkırttı. Tokat yediğinde de hemen ağlamaya başladı. Aptal bir çocuk!"

Aemma gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"Özür dilerim." diyen küçük kız, Kraliçe Aemma'nın karşısında bu şekilde konuştuğu için biraz utanmıştı. "Çok çabuk kızıyorum."

"Sana ne dediler?"

Mhyris'in sadece omuzları oynadı.

"Benden saklayacak mısın?"

"Hayır, öyle bir şey yapmam." dedi Mhyris. Biraz duraksadı. "Babamı turnuvada yenememiş bir Lord'un oğlu sadece. Kuyruk acısı ailenin tamamına yayılmış olmalı."

"Ve sen de onu tokatladın."

Mhyris yanağının içini ısırarak af dileyen ama pişman olmayan bir bakış ile bakmıştı. "Aslında sonra birkaç tekme de atmıştım."

Kraliçe Aemma anlayışlı ama ona bir daha yapmamasını tembih eden sözleri ile nasihat vermişti. Ancak kızın yüzüne yansımış asi ifadeyi görünce biraz da taraflı davranmış olabilirdi. "Rhaenyra olanları izleyip çok eğlenmiştir."

"Stark çocukları ile beraber bana tezahürat ediyordu."

"Çok yaramazsınız!" diye söylendi tatlı tatlı. Gülüyordu "Bu gidişle Prens'i haklı çıkartacaksınız."

Mhyris'in utangaç gülüşü, Kraliçe Aemma onun saçlarını okşayınca tüm yüzüne yayıldı. Küçük kızın gözleri ne kadar ele avuca sığmaz olduğunu kanıtlasa da tatlı suratı bir o kadar nezaket barındırıyordu. Aemma ondan başka çocukların ne söylediğini dinlememesini istedi. "Her zaman canını sıkacak birisi karşına çıkar, Mhyris." demişti. Küçük kız ona sarıldı ve Kraliçe Aemma, Mhyris kendisini daha iyi hissedene kadar ona sarılmaya devam etti. Sonra Rhaenyra'nın onlara doğru koştuğunu gördüler. Küçük Prenses, heyecanla Yürek Ağacı'na ulaştı ve annesinin diğer yanına oturdu.

"Stark Prensleri senden sonra tüm Lannister çocuklarıyla dövüştü." dedi neşeyle. Nefes nefes kalmıştı.

"İnanamıyorum." diye söylendi Kraliçe Aemma. Kızları başa çıkamayacağı kadar haylazdı.

"Üçüncü oğlan, hani şu gözleri masmavi olan, senden hoşlanıyor."

"Hayır, yalan söyleme!" diyerek itiraz etti Mhyris. Kraliçe Aemma güldüğünden dolayı Rhaenyra'ya susması için işaret yaptı.

"Kışyarı çok uzakta mı anne?"

"Evet çok uzakta." diye yanıtladı Aemma.

Prenses paniklemişti. "Babama söyle, sakın Mhyris'i nişanlamasın. Stark'lar çok uzakta yaşıyorsa ayrı kalmak zorundayız demektir."

"Nişanlanmak istemiyorum." diyen Mhyris, endişeyle kadına baktı.

Aemma, kızının ortalığı birkaç saniye içinde karıştırmasına sakin tepkisini gösterdi. "Yediler aşkına, yaşınız daha çok küçük! Elbette ki böyle bir şey olmayacak, Mhyris."

"Büyüyünce de olmaz!"

"Rhaenyra, abartma hayatım."

Rhaenyra haylaz ifadesiyle kızıl kıza baktı. "Zaten..." dedi yavaş bir tonda. Sesini alçalttı. "...amcamın izin vereceğini hiç sanmıyorum."

Mhyris'in beyaz yanakları kızardı.

"Rhaenyra!"

"Koridorda babamla kavga ettikleri sırada duydum." diyerek annesinin kızgın bakışlarından sıyrılmaya çalıştı Prenses.

"Bunlar sizin düşünmeniz gereken konular değil. Aklınızı meşgul etmeyin, kızlar."

Kraliçe Aemma, onlara bir şeyler yemeyi teklif etti. Kendisi iştahsız sayılırdı ancak kızların öğle vakti yemeğini kaçırdıklarını biliyordu. Rhaenyra ve Mhyris, kadının iki yanına geçtiler ve Kraliçe Aemma onları kollarının altına aldı. Saray koridorunda yürüdüler. Kızlar yine şakalaşıyor, neşeli halleri Kraliçe Aemma'yı da mutlu ediyordu. Üçü yemek salonuna ulaştıklarında, Kral Viserys'in Lord Strong ve iki oğluyla sohbet ettiğini gördüler. Prens Daemon da salonun girişinde gezinip duruyordu. Rhaenyra ile Mhyris koşarak onun etrafında dolanmaya başladılar. Kraliçe ise kocasının yanına varıp Lord Strong ve oğullarına selam verdi.

"Ne kadar büyümüşler." dedi, genç çocukların selamına gülümserken.

Bastonuna tutunarak başını eğen ve bir ayağı sakat olan Larys ile on yedi yaşına girmiş kuvvetli abisi Harwin, nazik kraliçeye karşı saygılarını sundular. Yakın zaman önce anneleri ölmüştü. Konseyde görev almaya başlayan babaları Harrenhal Lordu Lyonel Strong'un yanına, saraya yerleşmişlerdi.

"Harwin'i yakında bir şövalye olarak göreceğiz." dedi Viserys.

"Gurur verici olmalı, Lord Strong."

"Öyle, Kraliçem." dedi Lyonel.

Daemon tarafından kovalandıkları için bağıran kızların sesi salonun girişinde yankılanıyordu. Mhyris koşup Kraliçe Aemma'nın arkasına saklandı. Rhaenyra ise amcasının omzunda bağırmaya devam ediyor, muhafızlara sesleniyordu.

"Daemon, bırak onu yere!" diye bağırdı Kral Viserys.

Genç Serseri Prens, sırtına vuran Prenses'i babasının yanında yere bıraktı. "Yavru bir domuz gibi ses çıkartıyordu zaten." deyip, yeğeni ile birbirlerine burun kıvırdılar. Rhaenyra onun bacağına tekme atıp annesinin yanına kaçmıştı. Daemon ise abisi Viserys'in kızgın bakışları yüzünden uslu durdu. En azından öyle gibi göründü. Viserys ile Lord Strong konuşurken, Prens abisinin hemen arkasında Mhyris'i sinirlendiriyordu. Kızıl kız saçına dokunan Daemon'un eline vuruyor, ona dil çıkartıyordu. Viserys yine onlara kızmasın diye Kraliçe, Prens ve kızları sessizce uyardı.

Aynı günün akşamında, kocasıyla baş başa sohbet ettiği bir vakitte sormuştu. "Rhaenyra'nın Mhyris'e olan bağlılığını fark ettin, değil mi?"

"Birlikte güneş gibi parlıyorlar." dedi Viserys. Şöminenin karşısında Aemma'nın elini tutuyordu. Ondan gerçeği saklamak, Kral'ın kalbine saplanan bir bıçak gibi acıtıyordu.

"Ayrı kalmalarını istemiyorum." Aemma, başını Viserys'in omzuna yasladı. "Mhyris için olan gelecek planını buna göre belirle, lütfen."

"Mhyris için en güvenli seçenek ne ise onu isterim sadece. "

"En iyisi bizim yanımızda olması. Senin kanatların altında her zaman güvende olur." Kraliçe Aemma, kafasını kaldırıp Viserys'e baktı.

"Aklında ne var?"

"Vakti gelince, onu kardeşin ile evlendir. Ailenin içinde kalmış olur. Yabancı bir Lord yerine Daemon ile evlenmesi en iyisi."

Kral buna itiraz etti. "Olmaz."

"Daha iyi bir seçeneğin var mı?"

"Daemon korkunç bir seçenek, Aemma. Fevri ve bencil. Mhyris gibi hassas bir kız için uygun değil."

"Mhyris hassas bir kız değil, Viserys."

"Daha bu öğlen Lannister çocukları onu ağlattı, haberim var."

"Senden azar işiteceği için biraz korkmuştu sadece. O asi bir kız. Erkeklerle başa çıkabiliyor."

"Daemon ile yapamaz." diyerek konuyu kapattı Viserys. Fakat karısı ona fikrini söylemişti ve Aemma bir karar vermişse, bu her zaman onu haklı çıkartırdı.

Kraliçe, hayatta olduğu tüm o yıllarda, Mhyris'in başka bir ruhu olduğunu anlayacak kadar dikkatli izlemişti onu. Mhyris, nezaketinin altında güçlü bir benliğe sahipti. Kral bunu göz ardı ediyordu ancak Aemma kabul etmişti. Kızı adına ettiği duaların içinde Mhyris'den de bahsetti. İyi bir hayat diliyordu her zaman. Ona ve biricik kızına...

Ne yazık ki Kraliçe Aemma, kızı Rhaenyra'nın ve Mhyris'in genç birer kadın oluşlarına şahitlik edebilecek kadar yaşamamıştı.

Ama dualarında istediği olmuştu, iki kız kardeş hiçbir zaman ayrı düşmeyecekti.

Ejderha'nın Evi, baş gösteren taze bir ateşin ışığı altında yeniden ihtişamlı hâline dönmeye can atıyordu. Kızıl Kale'nin duvarları canlanmış, Kral'a büyük kızının gücünü haykırıyordu.

Ateşten kalbi ve ölümden aldığı güç ile insan bedenine sıkışmış bir tanrı ya da tanrıça olarak adlandırılabilirdi Mhyris. Eğer gücüne şahitlik edilirse, mucizeye aç kalmış insanlar ona kutsal bir varlık gözüyle bakardı. Büyük bir kısmı ise onu öldürmeye çalışırdı. Ateşe sahip olmak, sadece ejderhalara has bir özellikti. İnsanın yoktan ateş var etmesi ise ancak bir cadı hilesi olabilirdi. Cadılar kötüydü. Cehennem'den kopup gelmişlerdi bu dünyaya. İnsanlar asla Mhyris'in ateş gücüne iyimser yaklaşmazdı. Daemon onu her zaman koruyacağını söylerdi ancak Mhyris, insanların ne kadar korkunç olabileceklerini henüz küçük bir çocukken görmüştü. Annesinin son hâlini hatırlıyordu. Kendisi ile kabul etmediklerini katleden insan topluluğu arasına Daemon'un kalkan olarak geçmesine asla izin vermezdi. Kimse, özellikle de sevdikleri onun yüzünden zarar görmeyecekti. Gücü saklı kalacaktı. Vermithor'un görevi de buydu, Mhyris'in ateşine kaynak olmak. Kızıl Leydi'nin artık kanatları ve bir ateş kaynağı vardı. Hiddetine maruz kalacak olanlar yanacaktı ve Vermithor, binicisi ateşini toprağa salarken ona gölge olacaktı.

Leydi Mhyris Silverarmor'un gidip, yerine Prenses Mhyris Targaryen'in gelmiş olması ise etkisini daha uzun bir süre Westeros'ta hissettirecekti.

İnsanlar şaşkındı. Bunca yıldır Kral'ın evlatlığı sanılan Mhyris'in aslında Viserys'in gerçek kızı oluşu ve neden gerçeğin saklandığı, akılları meşgul ediyordu bir süredir. Halkın içinden boş boğazlı sesler yükseliyor, henüz birkaç gün önce Prens Daemon'un neler yaptığını hatırlatan diğerleri ise bu hadsiz seslerin azalmasına katkıda bulunuyordu. Mhyris ve Daemon'un ejderhaları ile yaptığı gösterinin çatı taşlarına verdiği hasarı gideren halk gündelik işleri ve bitmek bilmeyen merakları ile meşgulken, konsey Mhyris'in meşruluğu konusunda artık emindi. Kral'ın Eli'ne artık söz hakkı kalmamıştı, oylama yapıp ortak bir kararda buluşmuş ve Otto dışındaki her üye Mhyris'i meşru kabul etmişti.

Kral Viserys, karşı çıkmak konusunda bu kadar kararlı olan Otto ile ilgili düşünmek için yalnız kalmayı tercih etti. Acil konseyin ardından sadece büyük kızına odaklanmak istiyordu. Henüz Mhyris ve gerçek babası için yalnız kalmanın vakti gelmemişti, aralarındaki uçurum hâlâ genişti ve aceleyle aşmaya çalışmak her şeyi tepetaklak ederdi. Lord Strong, Kral'a makul olmasını önerdi. Beklemesini, Mhyris'in hazır olduğunda geleceğini hatırlattı. Viserys, son dönemlerde akılcı fikirler aldığı Lyonel Strong'u daha fazla dinlemeye karar verdi ve onu Otto hakkındaki fikirlerini almak için odasına davet edecekti ancak tüm bunlar için akşam vakti bekleniyordu. Şimdi ise Mhyris'in yıllardır uyuyan ejderha Vermithor ile evine dönmüş olmasının şoku henüz atlatılamamıştı ama Mhyris'in beraberinde getirdiği başka bir sürpriz daha vardı.

Kızıl Kale'nin kapısında beliren beş kişilik yabancı bir grup, Daemon'un misafirleri olduklarını söyleyerek Büyük Salon'a kabul edilmişlerdi. Bir erkek ve dört kadından oluşuyordu. Kırmızılar içindeki kadınların tıpkı Mhyris gibi kolyeleri vardı. Adam ise kara bir gölgeye benzeyen ama yüzü ile onu gören kadınları mest edebilen türden biriydi. Kral Viserys tahtında otururken, ona Büyük Salon'da eşlik eden konsey üyeleri ve Kraliçe Alicent tuhaf konukların içeriye girişlerini izlemişlerdi. Önlerinde Prens Daemon yürüyordu. Demir Taht'ın karşısında durduklarında, Prens Daemon kenara çekildi ve beş kişi saygılarını sunarak Viserys'e selam verdiler. Kral onların varlığına karşı gergin görünüyordu. Çünkü Melisandre, tıpkı Iris gibiydi.

"Prenses Mhyris'i hayata döndüren..." diyerek Orlys'i işaret eden Daemon, meraklı gözlere meydan okur gibi dik duruyordu. "...Braavos'lu Orlys."

"Majesteleri." Orlys hafifçe başını eğerek kendisini tanıttı.

Daemon'un henüz resmileşmeden Mhyris için Prenses lafını kullanması, işleri hızlandıracağına işaretti. Otto, tahtın yanında dururken, arkasında birleştirdiği bir eli yumruk şeklini almıştı. Mhyris daha birkaç saat önce Kral Toprakları'na iniş yapmıştı ama Prens Daemon, Otto'ya fırsat vermeyi düşünmüyordu. Genç kadının Prenses oluşunu herkesin aklına teker teker kazımaya başlamıştı. Kimsenin karşı çıkma veya sorgulama isteği de yoktu zaten. Mhyris'i Vermithor'un sırtında gördükten sonra herkes başını eğmeyi seçmişti.

"Bir Üstad için çok gençsiniz." diyerek şaşkınlığını dile getirdi Yaşlı Üstad. O ve diğer herkes şaşkındı. Bilge ve yaşlı bir adam görmeyi beklemişlerdi.

Orlys gülümsedi.

"Sör Orlys'in babası, Braavos'un saygın üstadlarından biriydi." Lord Beesbury beklenmedik bir şekilde söze girmişti. "Kendisini tanırdım.  Oğlunu da eğitmiş olması şaşırtıcı değil aslında. Sör Orlys'i gördükten sonra Prenses'in iyileşmesindeki mucizeden emin oldum, Majesteleri."

Daemon konseyin içinden bir destek beklemiyordu. Şaşkınlığını yüzüne yansıtmadan Orlys'e doğru baktı. Adam gayet rahat bir şekilde sözleri dinliyordu. Lord Beesbury'nin söz ettiği konu gerçekti. Orlys, Braavos'un tanınan isimlerinden biriydi. Bazıları için bir Üstad, bazıları içinse büyülü bir rahipti. Babası yoktu aslında. Hiç tanışmamıştı. Babası sandıkları kişi, Orlys'in kendisiydi. Bir zamanlar yaşlı bir adamdı. Hayatını mucizelere ve yaşama geri dönmeye adamıştı. Işık Tanrısı ile tanıştığı sırada, kambur sırtı olan ve ölümü bekleyen biriydi. Tanrı ona gençliği armağan etmişti, karşılığında ise Orlys ona bir geçit oluyordu. Karanlığın kapısını açıyor, geri dönmesi gerekenleri alıp nefes veriyordu. Orlys'in bilgeliği ile Işık Tanrısı'nın armağanı birleşmişti ve Mhyris böyle hayata geri dönmüştü.

Orlys gülümsedi. "Sözleriniz için teşekkür ederim, Lord Beesbury. Babam adına onur duydum."

Kral Viserys, bunun Üstad iksirleriyle gerçekleşmediğini bildiği için konuyu uzatmadı. "Kızımın hayatı adına size karşı ne kadar minnettar olduğumu bilmenizi istiyorum, Sör Orlys."

"Prenses her şeyden önemliydi, Majesteleri."

Viserys, adamın ödüllendirileceğini duyurdu. Minnettar olduğu konusu gerçekti. Nasıl olduğu artık bir önem teşkil etmiyordu, Mhyris yaşıyordu. Büyüyle ya da Üstad iksirleriyle fark etmezdi. Kehanet, Mhyris'in ölümü ile Kral'ın aklında bir köşeye çekilmişti. Melisandre'nin keskin bakışları ise salona çökmüştü. Doğruca Viserys'e bakıyordu. Daemon onu tanıtınca, Kızıl Kadın öne çıkıp başını eğdi.

"Asshai'den, Kızıl Rahibe Melisandre."

Salondaki adamların fısıltılı sesleri duyuldu. Gölge Toprakları'ndan gelen kadını konuşuyorlardı.

"Bizleri konuk ettiğiniz için teşekkür ederim, Majesteleri." dedi Melisandre. Kral Viserys'in gözlerindeki korku ona yeterdi. Gülümsedi. "Prenses Mhyris için Asshai'den gelen diğer rahibeler," diyerek genç kızları gösterdi. "Ivy."

Kahin kız, gergin tavrıyla bir adım öne çıkıp başını eğdi. Buğday teni ve koyu renk saçları ile göze çarpıyordu. Açık renk kahverengi gözleriyle, onu izleyen konsey üyesi adamlara baktı. Kral'a ve Kraliçe'ye selam verdikten sonra geri çekildi.

"Yvone."

Diğer kız öne çıkıp, Ivy'nin aksine daha samimi bir gülümseme ile Kral Viserys ve Kraliçe Alicent'ı selamladı. Parlak kahverengi saçları, koyu mavi gözleri vardı. Uzun boyluydu. Mhyris kadar beyaz bir tene sahipti.

"Ve, Tabitha Lannister."

Gözler salonda bulunan Sör Tyland Lannister'a dönerken, onun kuzeni olan genç kız öne çıktı. "Majesteleri." diyerek başını eğdi. Altın sarısı saçları ve yemyeşil gözleriyle zaten Lannister oluşu belliydi. Genç kız başını kaldırıp bir anlığına Tyland'a baktı, adamın rengi solmuştu adeta. Tabitha, dışına itildiği ailesinden birini gördüğü için başını dik tuttu. Kral Viserys'in şaşkın mırıldanmaları eşliğinde yerine geri döndü.

"Prenses'in sadık hizmetlileri olarak buraya geldiler." dedi Melisandre.

"Kızıl Kale'de bir süreliğine konuk olmalarını istiyorum Majesteleri. İzniniz olursa elbette." diyen Prens Daemon, Kral onay verdiği sırada, Otto'ya doğru bakıyordu. Kral'ın Eli, konuklardan memnun değildi.

Viserys, Kızıl Kadın'a rağmen onay vermişti. Mhyris ile arasına köprü kuracak herkese karşı bir süreliğine gözlerini kapayacaktı. "Sör Harrold, konuklarımıza odalarına kadar bir muhafız eşlik etsin."

Demir Taht'a çıkan kısa merdivenin başında bekleyen Lord Kumandan, emri Sör Raymond'a verdi. Muhafız, konuklarla birlikte salondan ayrılıp sarayın koridorlarında karıştı. Onu takip eden kişiler, yanlarından geçen kim olursa olsun dikkatini çekiyordu. Birkaç hizmetli muhafıza gidecekleri odayı göstermek için önden koşturdu. Orlys, koridorlardaki Yedi İnancı ve Eski Valyria sembollerinin bir karışım halinde durmalarını inceliyordu. Kızıl Kadın ise kulağı anında etkileyen sesi ile Sör Raymond'a seslendi.

"Kışyarı'na en son ne zaman gittiniz, Sör Raymond?"

Muhafız şaşırmıştı. "Hiç gitmedim."

"Beyaz Pelerin için yemin ettiğinizde, yalan söylememek kısmını atlamış olmalısınız. Bir Stark olduğunuz fark ediliyor." dedi Melisandre.

Raymond'un adımları duraksadı ama yüzünü görmedikleri için bozuntuya vermedi. Stark piçi olduğu bilinen bir gerçek değildi. Kuzey ile bağlantısını daha çocukken kesmişti. Muhafızlığa bir balıkçının oğlu olarak başlamıştı. Hakkındaki gerçeği sadece o ve sahte babası bilirdi. Sör Raymond şaşkınlığı yüzünden dikkatini zor toparladı ama Mhyris'den nasıl bir enerji alıyorsa, aynısını Melisandre de veriyordu. İki kadın da bilir ama söylemezlerdi. Sör Raymond onaylamadı ancak itiraz da etmemişti.

"Stark erkeği olduğunu omuzlarından anlamıştım." diyen Tabitha, sesini kısık tutsa da muhafız duymuştu.

Rahibelerin bastırmaya çalıştıkları kıkırdamaları, Melisandre ve Orlys'in ardında duyuldu. En önde yürüyen Sör Raymond ise Tabitha'nın lafına bir anlığına tebessüm etmişti. Fakat onları odalarına bırakırken, başka bir şey dememişti. Büyük Salon'a dönmek için aynı yolu tekrar geçti.

Salondaki insanlar hâlâ dağılmamıştı. Kral Viserys, Lannister kızı ile ilgili Tyland'a çeşitli sorular sorarak ve Otto'nun konuklara karşı güvensizlik içeren laflarını dinleyerek biraz vakit geçirmişti. Adamlardan sıkıldığında ise kardeşine dönmüştü. Daemon hâlâ aynı yerinde duruyordu.

"Kızlar odalarında mı?" diye sordu Viserys.

Onları en son eldivenlerini giyinirken gören Prens cevaplamıştı. "Ufak bir gezintiye çıktılar, Majesteleri."

*

Aylar önce buraya, at üstünde ve çıkış yolu ararken gelmişlerdi. Kaçmaları gereken, onları boğan, birbirlerinden ayıracak olan ve umutlarını sömüren her şeyi geride bırakmak için beyaz atı dört nala sürmüştü Mhyris. Belki şövalyeleri yakalamamış olsaydı, o gün daha uzağa gidebilirlerdi ancak yüzleşmek zorunda kaldıkları kötü durumun sonunda ışık doğmuştu.

Mhyris ve Rhaenyra, Kral Ormanı'na gelmişti. Kızıl Kale'den kaçmaları için Prens onlara yardım etmişti ve kızlar, yalnız kalacakları en iyi yere doğru uçmuşlardı ejderhaları ile. Vermithor geniş kanatları ile Syrax'ı yol boyunca koruması altında tutmuştu. Mhyris'in Rhaenyra'ya yaptığı ve bundan sonra sağlayacağı gibi. Orman alanı sessizdi. Kızlar gölün kenarında oturuyorlardı. Öğle güneşi tepedeydi ve ormana kuş sesleri hakimdi. Mhyris'in yanındaki Vermithor, uzun bir zamandan sonra yalnızlığı son bulduğu için sakinleşmişti. Koca cüssesi ile gölün yanına yerleşmiş, dingin suyun yüzeyindeki parlamaları izliyordu. Rhaenyra'nın tarafında oturan genç ejderha Syrax ise gölden su içmekle meşguldü. Bir arada çok güçlü görünüyorlardı.

"Bunu nasıl yapabiliyorsun!?"

Rhaenyra'nın şaşkın ve heyecanlı sesi gölün kenarında yankılandı. Gözleri kocaman açılmıştı. Mhyris avucunda küçük bir ateş tutuyordu, canlıydı. Tıpkı bir meşalede yanıyormuş gibi dalgalanıyordu. Mhyris parmaklarını hareket ettirerek ateşe dans ettirdi. Gülüşü duyuluyordu. Rhaenyra'nın şaşkın gözleri, Mhyris'i güldürüyordu. Avucundaki ateşi biraz daha parlattı ve sonunda birden söndürdü. Prenses Rhaenyra'nın ifadesi ise kolay geçmeyecek türdendi.

"Oluyor işte." dedi Mhyris. Onun da açıklaması yoktu. Kaynağı belirsizdi. Göğüs kafesini açıp kalbini de kontrol edemezdi. Sadece hissediyordu.

"Bu normal bir şeymiş gibi konuşma! Az önce avucunda bir ateş belirdi ve şimdi söndü." Rhaenyra onun elini tutup kontrol etti. "Zarar bile vermedi Mhyris! Delirmemi istiyorsun."

"Hep yapabiliyordum aslında ama bilinçsizdim."

Rhaenyra'nın gözleri kısıldı. "Konsey odasında aniden yanan meşaleyi sen yapmıştın."

Mhyris omuzlarını oynattı.

"Düğün gecesi salonda çıkan yangın da senin işindi, değil mi?"

"Duygusal değişimler beni tetikliyor." dedi Mhyris. "Öfke gibi. En çok o etkiliyor. Fakat düğün akşamı sana bir şey oldu sanıp korkuya kapılmıştım. Öfkeden sonra en etkili duygum korkuydu sanırım. Yani, en azından o zaman öyleydi."

"Her şeyi ateşe verebilir misin?"

"Muhtemelen."

"Bir insanı peki?"

"Onu yapmıştım zaten."

"Birini mi yaktın?" diye sordu Rhaenyra. Şaşkınlığı hâlâ devam ediyordu.

"Daemon yüzünden denemiştim ve öğrendim ki, insanları da kolayca ateşe verebiliyorum." Mhyris, kız kardeşinin yüzündeki şaşkınlığın, düşünceli bir hale doğru yaklaştığını görünce devam etti. "Bir mahkûmdu ve Daemon çok ikna edici olabiliyor, biliyorsun."

Rhaenyra, amcasının ismini duyunca mırıldandı. "Senin gücüne Daemon sahip olsaydı, Kral'ın Toprakları kül ve kemiklerden oluşurdu."

Mhyris gülüyordu.

"Amcam bunca zamandır neler yapabildiğinden haberdardı ama bana söylemedin!" diye tepki gösterdi Rhaenyra. Yüzü asıktı. Aralarında halletmeleri gereken bir takım yalan ve sır mevzuları vardı. Fakat huysuz tavrı sadece saniyeler boyunca sürerdi. 

"Ona da söylememiştim." Mhyris açıklamaya çalıştı. "Yemin ederim, Rhaenyra. Henüz çocuk olduğum dönemlerde, farkında olmadan gücümü kullanırdım. Daemon kurnazın teki! Beni fark etti ve saklamam için tembihledi. Gücüm, ikimizin arasında bir sır olarak kaldı. Sadece onunla birlikte olduğum zamanlarda açığa çıkartıyordum. Çünkü eğer bir başkası öğrenirse bu sadece bela getirir. Senin de tehlikede olmanı istemedim."

"Seni kabul etmezler değil mi?" diyen Rhaenyra, kırgınlığını bir kenara itip mantıklı davranmayı seçti. "Pekâlâ, kanatsız bir ejderha olduğun üçümüzün arasında sır olarak kalacak. Ama sana hâlâ kızgınım!"

Mhyris anlamadığı için kaşlarını çattı.

"Hamileydin ve bana söylemedin." dedi Rhaenyra.

"Düşük yapana kadar hamile olduğumdan haberim bile yoktu, Rhaenyra."

"O halde seni ziyarete geldiğimde söylemeliydin. Hasta rolü yapıp beni kandırdın. Eğer en başından beri haberim olsaydı, Ejder Kayası'na aynı akşam tekrar gider ve konuşmak yerine Syrax'a amcamı yakmasını emrederdim."

"İyi ki söylememişim." diye mırıldandı Mhyris. Dönüp Vermithor'a baktı. Bronz ejderha onları izliyordu. Kızıl Leydi ile ejderhasının gözleri buluştu. Vermithor biraz daha yaklaşıp Mhyris'in hemen ilerisine başını koydu. Kızların etrafını sarıp korumaya almıştı. Gözlerini kapadı.

"Aranız tekrar düzeldi mi?"

"Düşünelim." Mhyris dönüp Rhaenyra'ya baktı. "Yaptığı her şeye karşılık onu boğmaya kalktım. Biraz omzunu yaktım, genelde kavga ettik, kıskançlıktan delirmesini sağladım..."

Rhaenyra gülmeye başlamıştı.

"...neredeyse evleniyordum ve kollarında öldüm. Evet, bence hallettik. Artık aramız daha iyi." diyerek lafını bitiren Mhyris de gülüyordu. "Kırık kalbim anılarda kaldı. Artık birazcık deli olabilirim."

"Ölmedin." dedi Rhaenyra. "Beni tekrar o geceye götürme, lütfen."

Mhyris bir şey söylemek ister gibiydi ancak sessiz kalmıştı. Uyku numarası yapan Vermithor'u izliyordu. Ejderha ile henüz bir günlük olan bağları, Mhyris'in beklediğinden daha kuvvetliydi. Bronz Öfke çok sadıktı. Yeni binicisinden aldığı enerji sayesinde uysallaşıyordu, aynı şekilde ne kadar saldırgan olacağı da yine Mhyris'in öfkesine bağlıydı. Cüssesi, gölün önündeki açıklığı kaplıyordu ve kuyruğu ağaçların arasına kadar uzanmıştı. Syrax'ın ebeveyni gibi görünüyordu. Rhaenyra'nın ejderhası ise kendisinden oldukça yaşlı olan Vermithor'a karşı temkinliydi. Suyun yanına uzanmış, kızları izliyordu.

"Söyleyecek misin?"

"Aslında ölüydüm." dedi Mhyris. Biraz kıpırdanıp çimlerin üzerine uzandı. Böyle bakınca gökyüzü daha güzel görünüyordu. "Neredeyse iki gün boyunca ölü kaldım."

Rhaenyra'nın şaşkınlığı yeniden yükselmişti. Oturmaya devam ediyor ve Mhyris'in cevap vermesini bekliyordu.

"Buna ikinci doğum, deniliyor." Boynundaki kolyenin taşına dokunuyordu, Rhaenyra'ya baktı. Güneşten dolayı tek gözünü kısmıştı. "Orlys ve Melisandre, vakti geldiğinde ruhumu geri getirdiler ve uyandım. Işık Tanrısı sayesinde."

"Kulağa benimle alay ediyormuşsun gibi geliyor."

"İmkansız olmalı, farkındayım. Ancak tekrar doğumum da ölümüm gibi planlanmıştı. Düğün akşamı Orlys ile dans ettim. Kim olduğunu henüz bilmiyordum ama beni uyarmıştı. Sonra o geceki olay oldu. Benim için salondaki kargaşadan sonrası yoktu, ta ki gözümü Asshai'de açana kadar."

Rhaenyra'nın aklını toparlaması için biraz sessizliğe ihtiyacı vardı. Mhyris'in yanına uzandı ve birlikte gökyüzünü izlediler. Genç kız, olanları yeniden hatırlarken çimlerin üzerinde Mhyris'in elini tutmuştu. Onun dakikalar önce yarattığı ateşten sonra ölümden geri dönmesi de olasılık arasında mıydı? Rhaenyra düşünüyordu. O gece, kollarındaki Mhyris ölmüştü. Hatırlıyordu. Her ne kadar amcasının onu geri getirmesi için dua etmiş olsa da Mhyris'i sonsuza kadar kaybettiği konusunda ikna olan aklı ona cehennemi yaşatmıştı. Kafasını yana çevirdi ve Mhyris'e baktı. 

"Ölünce ne oluyor?"

"Bilmiyorum." dedi Mhyris. "Gördüğüm tek şey karanlıktı."

Rhaenyra'nın gözleri endişeyle doldu.

"Boşluktaydım ve başka bir şey yoktu."

"Sadece karanlık olamaz." dedi Rhaenyra.

Kız kardeşinin sesindeki titremeyi duyunca ona bakmıştı. Rhaenyra'nın annesini düşündüğünü anlamak zor değildi. Mhyris karanlığı gördüyse, anneleri de mi oradaydı? Kızıl Leydi, Rhaenyra'ya dönüp konuştu. "Geri dönecektim." dedi. "Sıradan bir ölüme sahip değildim, Rhaenyra. Karanlığı görmüş olmam çok normal. Çünkü sadece bekliyordum." Yalan söyleyip söylemediğinden emin değildi Mhyris. Çünkü cevabını ne o, ne de bir başka kimse biliyordu. 

"Başka bir yer var mıdır sence?"

"Evet, tıpkı buraya benzediğine eminim." diyerek üzerlerinde dalgalanan ağaç dallarını gösterdi Mhyris. Güneşin keskin parlaklığı iki kız kardeşin gözlerini kamaştırdı. Rhaenyra küçük hareketi ile bedenini Mhyris'e döndürdü ve birbirlerine bakmaya devam ettiler. Ejderhalar, Kızıl Leydi'yi desteklemek ister gibi ses çıkartmışlardı. Vermithor'un uzun kuyruğu sertçe hareket ederek ağaçlara çarptı ve kızların üzerine çiçek yapraklarının dökülmesini sağladı. Gülüşleri yayıldı göl çevresine. Yüzlerine dökülen yaprakları savuştururken, hem bu kadar farklı hem de bu kadar aynı görünmeleri ilginçti. İkisi de annelerine benziyorlardı. Babaları Viserys'den aldıkları tek şey ejderhanın kanıydı. Ancak güzelliklerinden, ifadelerinde taşıdıkları asiliğe kadar ortak bir sürü özellikleri bulunuyordu. Belki de Viserys hep aynı kadınları sevmişti.

"Kraliçe Aemma kardeş olduğumuzu öğrenseydi ne yapardı acaba?" diye sordu Mhyris.

Rhaenyra ukala bir göz devirmeyle cevaplamıştı. "Babamın düşünmesi gereken bir konu olurdu. Çünkü tüm suç onun."

Mhyris gülüyordu.

"Yani, o ikimizin de babası." diyerek düzeltti Rhaenyra.

"Henüz değil." dedi Mhyris. 

"Ama ne olursa olsun Targaryen soy ismini alacaksın, Mhyris. Küçük konsey onayladı."

"Konseyde çıldıranlar oldu mu peki?" diye soran Mhyris, gülmemek için alt dudağını ısırıyordu.

"Kral'ın Eli, kendi elinin acısından dolayı biraz kızgın sadece." Rhaenyra, Otto'nun taklidini yapmak için dirseği üzerinde biraz doğruldu. "Mhyris'in meşruluğu asla kanıtlanamaz! deyip adeta köpürdü. Görmeliydin! Sonra sen ejderhayla saraya inince delirmiş olmalı. Yüzünü hatırlıyor musun?"

Mhyris, Otto'nun her zaman ciddi duran yüzünü taklit ederek kardeşini kahkahalara boğmuştu. Rhaenyra ona eşlik ederek Otto'nun kızgın hâlinden nasıl şaşkın hâline döndüğünü taklit etti ve bu kez ikisinin kahkahalarına, ejderhaların ince kükremeleri eşlik ediyordu. Syrax'ın kanatları biraz havalanıp yere geri indi. Rüzgarı yüzünden yerdeki çiçek yaprakları havalandı.

"Lord Strong, Otto'yu baya sıkıştıyor." demiş ve tekrar Mhyris'in yanına uzanmıştı Rhaenyra. "Babamın, El'i konusunda değişikliğe ihtiyacı var."

"Lyonel Strong iyi bir aday olur."

"Harwin, babasının son dönemlerde konseyde daha etkili olduğundan bahsetti. Otto Hightower'ın kızgınlığı biraz da bu yüzden sanırım. Babam, Lord Strong'un fikirlerine kulaklarını kabartmaya başlamış."

"Geç bile kalmıştı." Mhyris, onaylayan Rhaenyra'nın tuhaf ifadesini anlamak için yüzünü ona yaklaştırıp gözlerine yakından baktı. "Başka neler var?"

"H-hiç." derken, Rhaenyra da onun yakında duran gözlerine bakıyordu. Aynı anda yüzlerinde bir gülümseme belirmişti. Rhaenyra onu hafifçe itti. Gözlerini kaçırıp gülmeye devam etti.

"Sör Harwin ile hâlâ uzun sohbetler ediyor musun?" diye sordu Mhyris.

"Son günlerde neredeyse hiç sohbet etmedik." dedi Rhaenyra. Hâlâ kız kardeşine bakmıyordu, yanakları kızarmıştı. "Çünkü mektup yazıyor."

Mhyris şaşırdı. "Harwin Strong' sana mektup mu yazıyor?"

"Evet!" Rhaenyra, Mhyris'in imalı ifadesini hemen sonlandırmasını istedi. "Sen yokken hasta gibiydim. Odamdan çıkmıyorum diye bana mektup yazıyordu."

"Aşk mektupları mı?" diyerek kız kardeşini sıkıştırmaya çalıştı Mhyris. Onu gıdıkladı. Rhaenyra, kahkahaları arasında, durması için bağırsa bile Mhyris o konuşana kadar durmadı. En sonunda genç kız pes edip nefes nefese kalmıştı. "Anlat hemen!"

Rhaenyra karnını tutuyordu, bitmiş olsa bile yanlarındaki gıdıklanma hissi kaybolmamıştı. "Daemon'un seni götürdüğü gecenin sabahında, hayalet gibi ortalıkta dolaştım. Yürek Ağacı'na gidip yalnız kalmak istemiştim ancak Harwin her yerden çıkıyor, biliyorsun ve yanımda oturmasını istedim."

Mhyris dinlerken Rhaenyra'nın saçını parmağına doluyordu.

"Aslında hiç konuşmadık ama onunla yan yana oturmayı seviyorum." dedi Rhaenyra. "Ve orada uyuyakalmışım. Hizmetliler, Harwin'in beni odama kadar taşıdığını söyledi. Zaten sonra bir daha dışarıya çıkmadım. Ertesi sabah ondan mektup aldım, nasıl olduğumu merak ettiği ve kendime iyi davranmamı dilediği kısa bir mektup yazmıştı. Konuşacak halde değildim. Ben de ona yazmaya başladım. Aynı gün içinde üç dört kez mektup yazdığı olmuştu. Hepsini, senin hizmetlin Becca getiriyordu."

Mhyris'in gülüşü kurnaz bir hâl aldı. "Her yeni mektup öncekinden daha uzundu tabi. Satırlar git gide daha müstehcen bir hale geldi mi?"

Rhaenyra elleriyle yüzünü sakladı.

"Harwin'den hoşlanıyorsun."

"Onunla vakit geçirmeyi seviyorum." diye itiraf etti Rhaenyra. Yüzünü hâlâ ellerinin arasında tutuyordu. Utangaç değildi ama son iki yılda daha farklı hissetmeye başlamıştı. "Anlayışlı ve eğlenceli biri. Beni güldürüyor." dedikten sonra aklına moralini bozan bir şey geldi.

Kız kardeşinin hızla değişen yüzünü görünce, Mhyris'in kaşları çatılmıştı. Rhaenyra'nın yanağını okşadı ve ona bakmasını sağladı. "Sorun ne?"

"Aşık olmak istemiyorum, Mhyris."

Başka bir şeyler olduğunu anlamıştı Mhyris. Konuşması için cesaretini bulmasını bekledi. "Fikrini bir saniyede değiştiren sebep ne peki?"

"Dün akşam babamın yanına uğradım ve Lord Strong da oradaydı. Yakında Harwin'in nişanlanacağını söyledi."

Mhyris ne diyeceğini bilemedi.

"Muhtemelen Harrenhal'a dönecek."

"Kızın kim olduğu belli mi?"

Rhaenyra suratını asıp bilmediğini söyledi. "Ben de yakında Laenor ile nişanlanırım zaten."

"Laenor Velaryon mu?"

"Sen Kızıl Kale'ye gelmeden hemen önce konsey toplanmıştı. Lord Corlys Velaryon ile olan küslüğü bitirmek için fikir sunuyorlardı. Bir anda tüm gözler bana döndü."

"Driftmark'ın varisi ile evlenirsen Kral'ın denizdeki gücü durdurulamaz olacak. Mantıklı." diyen Mhyris, uzak olmayan geçmişi hatırlattı. "Kral'a Laena Velaryon ile evlenmesi tavsiye edildiğinde, bunu reddetmişti. Şimdi kendi hatasını seninle düzeltmeye çalışıyor. Ne acınası ama!"

"Çok şanslısın." dedi Rhaenyra.

"Hangi konuda?"

"Varis değilsin."

"Saplantılı aşığımdan bahsediyoruz sanmıştım." diyerek Rhaenyra'yı güldürdü Mhyris. "Veraset ilgimi çekmiyor, kız kardeşim."

"Beni kurtarmayacak mısın yani?"

"Kraliçe olduğunda benden El'in olmamı isteyecektin, unuttun mu?"

Rhaenyra bunu hatırladı.

"Dinle,.." Mhyris tekrar uzandı ve kız kardeşini kollarının arasına aldı. O ve Rhaenyra birbirlerine yakından bakıp gülümsediler. "...sen ya da ben, bu hiç fark etmez. Demir Taht, sadece özel durumlarda birinin ona oturmasına izin verecek. Geri kalan zamanda biz yöneteceğiz. Ben her zaman senin en yakınındaki kişi olacağım, Rhaenyra. Seni herkese karşı korurum, güven bana. Altına yapmayı seven o Aegon büyüdüğünde sana kafa tutarsa, ona ateş püskürtecek kişi benim. Diyar ve onun erkekleri karşısında beni bulur, söz veriyorum."

"Bu kişi amcam olsa bile mi?"

"Veraset artık Daemon'un pek ilgisini çeken bir konu değil." dedi Mhyris. "O daha çok benimle nasıl evleneceğini düşünüyor."

Aynı anda güldüler.

Rhaenyra, üzerine yapışan veraset yüzünden boğuluyordu. Fakat Mhyris yanında olduğu sürece başa çıkmak daha kolay olacaktı, bunu da biliyor ve ona güveniyordu. Minnettardı. Ona daha sıkı sarıldı ve çiçek yaprakları ile dolmuş toprakta uzanmaya devam ettiler. Güneşin batışını izlerken, iki ejderha onlara eşlik etmişti.

Kraliçe Aemma'nın duasında istediği gibi yeniden bir aradalardı ve bu kez ölene kadar ayrılmayacaklardı.

****

Akşam üzeri Vermithor ve Syrax'ın kükremesi Kızıl Kale'de duyuldu. İki Prenses, evine geri dönmüştü. Kral Muhafızları ve Ejder Bekçileri onları karşıladı. Kızlar ise yolculuğun etkisi ile hâlâ keyiflilerdi. Rhaenyra, Syrax'ı okşadıktan sonra eldivenlerini çıkarıp onları bekleyen Lord Kumandan ve diğerlerine doğru yürümeye başladı. Mhyris ise bronz ejderhasına bir şey fısıldıyordu ve Vermithor dinlerken, silahlı askerleri ve bekçileri izliyordu.

"Sör Harrold, haber vermediğimiz için üzgünüm." dedi Rhaenyra. Uçuş etkisi yüzünden hâlâ nefes nefeseydi.

"Majesteleri çok endişelendi, Prenses. Neyse ki Prens Daemon haberdardı."

Vermithor'un yanından ayrılan ve onlara doğru yaklaşan diğer Prenses, eldivenini çıkartırken Sör Harrold'ın gerisinde duran Criston'u fark etmişti. Onunla konuşması gerektiğini biliyor, fırsat kolluyordu. "Lord Kumandan."

"Prenses." diyen Sör Harrold ile birlikte diğer muhafızlar ve bekçiler selam verdi.

"Bana Prenses demeniz için Kral onay verdi mi, Sör Harrold?" diye sordu Mhyris. Çünkü bu konuda Daemon'un daha etkili olduğunu düşünüyordu.

"Majesteleri bizzat emretti, Prenses."

Mhyris ve Rhaenyra birbirlerine baktılar, gümüş saçlı prenses gülümsemişti.

"İzninizle, bekçiler ejderhalar ile ilgilenmek istiyor."

"Elbette." diyerek kenara çekildi kızlar. Ancak Mhyris uzaklaşmadı. Ejderhasını izlemeye devam etti.

Ejderha Bekçileri, ne yapacaklarını biliyordu. Kadim yaratıkların dilini konuşuyor, onlara yön veriyorlardı. Syrax daha uysaldı ve bekçilere zaten alışkındı ama Vermithor, onca yıldır özgür kaldığı için başta biraz zorluk yaşatmıştı. Saldırgan davranmamış, sadece biraz baş kaldırmıştı. Mhyris yardım için bekçilere eşlik ederken, Vermithor'u sakinleştirme konusunda başarılıydı. Bronz Öfke, Kale'ye uzun bir zaman sonra dönmüştü ve tekrar adapte olması için Mhyris'in güzel sesine ihtiyacı vardı. Kısa bir uğraştan sonra Vermithor, Syrax gibi bekçilerle birlikte yuvalarına gitmişti. Mhyris de nihayet dinlenebilirdi. Onu bekleyen Rhaenyra ve muhafızların yanına geri döndü. Önde prensesler, peşlerinde muhafız birliği ile birlikte kaleye doğru yürüyorlardı.

"Prens Daemon nerede?" diye sordu Mhyris.

"Kral'ın odasında, Prenses." diye yanıt verdi Sör Harrold.

Rhaenyra, Mhyris'in koluna girdi. "Bence onları rahatsız etmeyelim."

Kale'nin kapısından girmek üzere oldukları sırada Mhyris onaylamıştı. Rahibeleri ziyaret etmek istiyordu zaten. Geldiğinden beri onları hiç görmemişti. "Sör Criston, prenseslere odalarına kadar eşlik edin." diyen Sör Harrold'ın sesi ile birlikte muhafız birliği koridorlara dağılmıştı. Kızlar, Criston Cole ile kaldılar. Onunla kısa bir bakışma yaşayan Mhyris, odasına gitmek yerine Rhaenyra'yı konukları ile tanıştırmayı önermişti. Gümüş saçlı prenses hevesle kabul etti ve  şövalye, yeni konukların odalarına kadar kızlara önlerinde yürüyerek eşlik etmeye başladı. Rhaenyra, onu takip ederken, Mhyris'in kolunu hızla dürtmüş ve Criston'u işaret etmişti. Onunla konuşup konuşmayacağını merak ediyordu. Koridoru döndükleri sırada Mhyris sadece kafa sallamıştı. İlk önce rahibeleri görüp, sonra ne yapacağını düşünecekti. Konukların odasına geldiklerinde, Sör Criston kenara çekilip onlara yolu açtı. Ciddi yüzü ile artık Prenses olan Mhyris'e bakmamaya çalışıyordu.

"Onlarla tanışmanı istiyorum." deyip kapıyı tıklattı Mhyris. Kardeşi de heyecanlı görünüyordu.

Çok geçmeden odanın kapısını Yvone açtı. "Nihayet, Mhyris!" diyerek biraz sitem etmişti. Diğer iki rahibe hemen kapıda belirdi. Çoktan geceliklerini giyinmiş, saçlarını salıp taramışlardı. Ivy, ne zaman döneceklerini önceden tahmin ettiği için rahattı. Tabitha ise iki kız kardeşi hemen içeriye çekip kapıyı kapatmıştı. Her biri, Rhaenyra ile tanışmak için acele ediyorlardı. Prenses bir anda kendisini kızların arasında, yatağa oturmuş halde buldu ve onları dinlemeye başladı.

"Melisandre nerede?" diye sordu Mhyris. Üzerindeki kıyafeti biraz hafifletip sadece elbisesi ile kaldı.

Rhaenyra'nın saçındaki örgüleri çözen Ivy cevapladı. "Orlys ile birlikte şehre indiler. Şu Sansar denilen kahin bozuntusuna uğrayacaklardı."

"Prens onun dilini kesmemiş miydi?" Yvone, gümüş saçlı prenses için bir kadeh doldururken sormuştu.

"Evet, Sansar'ın dili en son Kral Eli Otto Hightower'ın odasında görüldü."

"Bundan haberim yoktu." Rhaenyra şaşırmıştı. Ayrıca kızların onunla ilgilenmesini de çok sevmişti. Mistik bir enerjileri ve ilgi çekici görünüşleri vardı. Tıpkı Mhyris gibi.

"Otto, Kral'a bile bildirmedi zaten." dedi Tabitha. Odanın içinde gezinen Mhyris'i de yanlarına çağırdı.

Mhyris birazdan gideceğini söyledi.

"Nereye gideceksin?" diye sordu Tabitha. "Bu geceyi bir arada, kız kıza geçiririz diye hayal etmiştim."

"Sör Criston ile konuşacak." diyerek Mhyris'in yerine cevapladı Rhaenyra.

Yvone abartılı bir şekilde nefes aldı. "Zavallı şövalye..." deyip yatağa döndü ve Rhaenyra'ya kadehini uzattı. "Onu teselli etmemizi istersen asla itiraz etmeyiz, Mhyris."

Rhaenyra bu teklif karşısında üst dudağını dişlerken, Mhyris'e baktı. Kızıl Leydi gülüyordu. Teklif için kıza teşekkür bile etmişti.

"Sen de Tabitha gibi başlama!" dedi Ivy. "Başka bir şövalye masalı daha dinlemek istemiyorum."

Yvone kendini savundu. "Mhyris'e yardımcı olmaya çalışıyorum."

"Sana da hiçbir şey anlatılmıyor, Ivy!" diyerek tepki gösterdi Tabitha.

Rhaenyra'nın hayatında Mhyris ve eski dostu Alicent dışında pek kız arkadaşı olmamıştı. Fakat şimdi bir anda etrafını tartışmaya kapılan kızlar sarınca, hem şaşırıyor hem de gülüyordu. Uzun süredir ihtiyacı olan şey belki de buydu. Biraz daha normal bir genç kız olmak. Veraset ve Prenses sorumluluklarının dışında kalmaktan memnun olurdu.

Mhyris kızlara ve onları merakla takip eden Rhaenyra'ya gülüyordu. "Tabitha'nın şövalye masalı nedir?"

"Senin muhafızına kafayı taktı." diye cevapladı Yvone.

"Bu şaşırtıcı değil ki." dedi Rhaenyra. "Hepimiz bir ara Sör Raymond'a karşı hoş fikirler besliyorduk. Alicent bile."

Rahibeler şaşırmıştı.

"Hatta Alicent ile yakınlardı." diye ekledi Mhyris.

"Kraliçe Alicent ile arasında bir şeyler mi vardı?" diye soran Tabitha'nın ağzı açık kalmıştı.

"Hissetmiştim." dedi Ivy.

"Görüşüyorlardı ama Alicent, Kral Viserys ile nişanlanınca Raymond her şeyi bitirdi." Mhyris, dedikodudan bu kadar hoşlanacağını düşünmezdi.

"Kancık!" diyerek ani bir tepki gösterdi Tabitha.

Buna en çok Rhaenyra gülmüştü. Hatta kahkahaları koridordaki Sör Criston Cole'a kadar ulaşmıştı. Onlar tüm gecenin sohbet ederek geçmesi için yatağa yayılırken, Mhyris sessiz davranıp odadan ayrılmıştı. Kapının ilerisinde, ağır adımlarla dolaşan Sör Criston'u gördü. Muhafız son adımını attıktan sonra döndüğünde, Mhyris'in ona doğru yürüdüğünü fark etti.

"Prenses." diyerek onu bekledi.

"Rhaenyra biraz daha burada kalacak. Sen benimle gelir misin?" Cevabını beklemeden yürümeye devam etmişti Mhyris. Konukların kaldığı koridor kanadı boş ve sakin olurdu. Yine öyle bir akşamdı. Koridorun sonunda arka bahçeyi gören küçük bir balkon vardı. Mhyris oraya gidiyordu. Onu takip eden Criston'a ne demesi gerektiğini biliyor sayılmazdı. Her şeyi hatırlıyor ama aynı şekilde hissetmiyordu artık.

Herkesin çekildiği arka bahçeyi gördü ve Mhyris, sakin manzarayı izlemek için biraz balkonun taş korkuluğuna  yaslandı. Balkon girişinde beklemeyi tercih eden Criston'a bakmadan önce nefes alıyordu. "Düğün akşamı beni koruduğun için teşekkür etmeliyim."

Kolunun altında miğferini tutan Sör Criston, başını önüne eğmişti. Çenesi gözle görülür bir şekilde kasılıyordu. Devamında ne duyacağını biliyordu çünkü. Sessiz kaldı.

Mhyris ona baktı. "Son günlerimi sana anlatmak isterdim ancak açıklamak çok zor, Criston."

"Önemli olan hâlâ hayatta olmanız." Criston Cole kafasını kaldırdı. Gözleri Mhyris'i bulmamıştı ama dinliyordu.

"Yaralı olduğum süre boyunca uzun bir uykudaydım." diye başlayan Kızıl Leydi, şövalye bakana kadar gözlerini ondan hiç ayırmamıştı. Nihayet Sör Criston'un gözleri onu bulduğunda, eski benliğinden kalan tebessümü nazik bir şekilde yüzüne yayıldı. Bu hâli, karşısında kim olursa olsun, o kişiyi biraz da olsa yumuşatırdı. Sör Criston'un gergin çenesi gevşedi. Kızıl Leydi konuşmaya devam ederken, Sör Criston onu izliyordu.

"Neredeyse ölüydüm. Sör Orlys beni iyileştirmenin zor olduğunu söyledi. Tedavi olduğum zaman diliminde hiç uyanmadım. Tuhaftı. Günler sonra gözlerimi açıp başımda onlarca kişiyi bulunca neler olduğunu hatırladım ve bana düğünü anlattılar. O adamı, seni kalabalıkta son görüşümü ve kalenin koridorlarını anımsadım. Bıçak yarası aldığımı bile anlamamıştım o akşam." dedikten sonra duraksadı. Ona karşı yalan söylemek zorunda olduğu için vicdan azabı çekiyordu ancak mecbur olduğunu da biliyordu. "Uyandığımda ise eskisi gibi değildim."

Criston'un miğferini tutan eli gerildi.

"Bana dair bir şeyler değişti, Criston."

"Görebiliyorum, Prenses." dedi Sör Criston. Aralarında var olan mesafe, Mhyris'in hakkındaki asıl gerçek ile birlikte daha da büyümüştü. "Kral'ın kızı olduğunuzu bu sabah herkes bir şekilde anladı."

"Kral'ın kızı." diye tekrar etti Mhyris. Muhtemelen alışması hiçbir zaman mümkün olmayacaktı. "Değişen şey kimin kızı olduğum değil, benim. Bir daha da eskisi gibi olamayacağım."

Criston devam etmesini bekledi.

"Bana karşı nazik ve düşünceli olduğun günler için çok teşekkür ederim, Criston."

Şövalye, sarsılmaya müsait ifadesi ile bir adım geri çekilmişti. "Lütfen..."

"Hiçbir şey olmamış gibi sessizlik içerisinde bitmesini istemiyorum. Açıklamayı hak ediyorsun, Criston." Mhyris ona doğru bir adım attı ama mesafeleri hâlâ korunuyordu. "Özür dilerim, gerçekten. Senin için ne ifade ettiğimi o gün bana yeterince açık bir şekilde göstermiştin. Senden farksız değildim, Criston. Geçtiğimiz ayları sen olmadan kolay atlatamazdım."

"Prens'in olmadığı zamanlar." dedi Criston. Kabul edemiyordu bir türlü.

"Bir gün beni affetmeni diliyorum."

Criston hiç bir şey söylemedi. O gece, şövalyenin gözleriyle Mhyris'e karşı duygularını sergilediği son an olacaktı ve anılarından yaratılmış bataklıkta, yıllar sonra bile saplanıp kalmış kalbi Mhyris'e karşı hep hassas kalacaktı. Ancak bir askerin kalbi her zaman zırhının altında atardı. Zırhı, Criston için bir kalkandı. Kalbini ölene kadar burada saklayacaktı. Fakat Mhyris'e duyduğu aşk, o geceden sonra Criston Cole için hırs dolu bir sebep hâlini aldı. Bir daha eskisi gibi olamazdı.

Criston odanın önünde nöbetine devam ederken dakikalar sonra balkondan içeriye giren Mhyris'e bakacak gücü kendinde bulamıyordu. Kızıl Leydi, şövalyenin önünden geçip gitti ve o gözden kaybolduktan sonra Criston'un bir süre duvara yaslanması gerekmişti. Odadan kızların kahkaha sesleri geliyor, misafir koridorundaki yoğun yalnızlık şövalyenin üzerine ağır ağır çöküyordu.

Mhyris oradan ayrıldıktan sonra Kızıl Kale'nin koridorlarını gezmişti yalnız başına. Sör Criston'u kırdığı için kötü hissediyordu ama onu asıl korkutan, duyguları konusundaki en belirgin değişimi hissetmiş olmasıydı. Kendini gaddar olarak adlandırmaya bir adım mesafede gibi görüyordu. Kalbindeki bir köşede sanki duygularını dengeye koyan bir terazi vardı, o terazi sadece birkaç kişi için dengesini bozuyordu. Mhyris, hayatında sadece Rhaenyra ve Daemon için iyi duygularını en uç noktada yaşayabileceğini düşündü. Geriye kalan herkes için kalbindeki terazi dengesini en sert şekilde korur, genç kadına asla duygusallık imkânı tanımazdı. Mhyris'in eski hâline karşı özlem duyması uzun sürer miydi?

Merdivenleri inerken bunu düşündü. Damarlarını ele geçirmiş gücü, sanki kalbinin bir kısmını da eritmişti ve geriye cayır cayır yanan bir alev topu kalmıştı. Kral Viserys'i yanındaki Otto ile birlikte gördüğünde, zalimliğin en doruk noktasını savundu kanındaki ateş parçaları. Son basamağı iniyordu o esnada. Kral Viserys dalgın hâliyle Otto'yu dinliyor, salona doğru hızla yürüyordu. Yine bir şeyler olduğu belliydi ancak Mhyris merak etmedi.

"İyi geceler, Majesteleri." diye seslendi Viserys'e.

Mhyris'in sesini duyan Viserys durdu, merdivenlerin sonunda duran kızına baktı. Otto'nun memnuniyetsiz bakışı Mhyris'i bulduğunda, genç kadın onu belirgin bir nefret ile izliyordu. Fakat Mhyris onların yanına hiç uğramadı. Uzakta durmaya devam etti. Ona kısa zaman önce yaşatılan huzursuzluğun tadına bakmalarını sağlamıştı sadece.

"Rhaenyra ile olduğunu sanıyordum." diyen Kral Viserys, kızıyla yapması gereken konuşmanın bu gece olup olmadığını merak ediyordu. Bir yanı onun sevgisi için beklentiye kapılmış haldeydi, diğer yanı ise gerçekçiydi. Mhyris'in onu affetmeyeceğini zaten biliyordu.

Mhyris soğuk bakışlarını iki adamın arasında gezdirdi. "Prens Daemon'u arıyordum, Majesteleri."

Otto hiç şaşırmamış gibi gözlerini kıstı. Ancak Mhyris'in beklediğinin aksine, Kral bir tepki vermemişti.

"İzninizle."

Mhyris onların aksi yönüne gitmişti, Prens Daemon'un nerede olduğunu biliyordu. Viserys ile ne konuştuğunu öğrenmek istiyordu. Attığı her adım ile birlikte Daemon'un varlığı daha da belirginleşti. Mhyris, onu her zaman ki yerlerinde buldu. Çimlik alana ayak basıp Yürek Ağacı'nın altında oturan Prens'e doğru yürüdü. Daemon onu bekliyordu. Parmaklarındaki metelik ile oynarken ona doğru yaklaşan kızıl saçlı prensesi izledi. Kral ile ettiği sohbetin çoğu Mhyris hakkındaydı ve Daemon'un rahat oturuşuna bakılırsa, abisinden istediklerini almıştı.

Ay ışığına teslim olmuş Tanrı Ormanı, önceki gecelerden farksızdı. Ağacın kırmızı yaprakları bahar ile birlikte büyümüş ve canlanmıştı. Mhyris'in ikinci kez doğmuş olması, Yürek Ağacı'na yeni bir hayat vermişti sanki. Kalın kökleri belirginleşmiş, dalları iyice uzamıştı. Eski Tanrıların şarkısı rüzgârın içinde çalarken Mhyris'in kulakları onları duyuyordu. Bu kez Daemon da işitiyor gibiydi.

Mhyris, uzattığı elini tutup Prens'in yanına oturdu. "Kral'ın yanında olduğunu duydum."

"Konuşmamız gerekiyordu." Meteliği cebine koydu ve bir kolunu Mhyris'in beline sarmak için hareket ettirdi.

Prenses ona karşılık verdi, kollarını Daemon'un gövdesine sarıp başını omzuna yasladı. Yıllar sonra Yürek Ağacı'nın altında ilk kez bu kadar özgür hissediyorlardı. "Yine seni azarladı mı?"

"Bekledim ama hayır, tuhaf bir şekilde konuşmamız çok sakin geçti."

"Bu normal değil."

Daemon gülüyordu.

"Buraya gelmeden önce Kral'ı Otto ile birlikte gördüm, Büyük Salon'a doğru gidiyorlardı."

"Başlarında ben olmadığım için Altın Pelerinliler sorun çıkartmış." diye cevapladı Daemon. Kızıl Prenses'in başına yanağını yaslamıştı. "Viserys, onların başına tekrar geçmemi istedi."

"Ne cevap verdin?"

"Düşüneceğimi söyledim."

Mhyris ona daha sıkı sarıldı ve biri görür mü diye korkmadığı için huzur duydu. "Düğündeki olaylar yüzünden sana karşı hâlâ kızgın olduğunu sanmıştım."

Prens sorumlusu olduğu kargaşa için ilgisizdi. "Viserys benden nefret eder ama söz konusu kellem olunca çok koruyucu olabiliyor."

"Yine de Fırtına Burnu seni bu konuda rahat bırakmayacak." dedi Mhyris. Sıkıntıyla dolmuştu göğsü. İntikam için Daemon'a zarar vermek isteyenler olacaktı. Mhyris'in kehribar rengi gözleri parladı. Ona yaklaşan her kim olursa küle çevirirdi.

Daemon onun gerginliğini hissetmişti, genç kadının saçlarını okşamaya başladı. "Baratheon hanesi ceza almamı istiyor zaten ancak sevgili kardeşim çaresine baktığını söyledi. Bunları düşünme sen."

"Çaresini bulsa iyi olur yoksa ona ve diğerlerine çok kötü şeyler yaparım." Mhyris'in sesi kararlı çıkmıştı.

Daemon için Mhyris'in 'tehlikeli' hâli, keyifli olması için en geçerli sebepti. Kısık gülüşü Yürek Ağacı'nın altında yankılandı.

"Az önce ona seni aradığımı söyledim ama Kral hiç tepki vermedi. Peşime muhafızlarını da takmadı."

"Çünkü bize artık karışmayacak. Ona söyledim, eskisi gibi devam ederse seninle Ejder Kayası'na döneceğimizi biliyor ve bu yüzden itiraz etmedi."

Mhyris kafasını kaldırıp ona baktı. "Yazılı olmayan yasağımız kalktı mı?"

"Konu sen olunca, Viserys tahmin ettiğimden de hassas davranmaya başladı sevgilim." Daemon, onun çenesini yavaşça okşuyordu.

Mhyris buna nasıl alışacağını sordu.

"Koşup boynuna atlamanı beklemiyor ama onu affetmen için yakında seni sık boğaz etmeye başlar."

"Yıllardır inandığı kehaneti unutmuş olamaz, Daemon. Benden korkuyor."

"Daha iyi değil mi?" Prens'in gözleri, ağacın gölgesinde iyice kararmıştı.

Mhyris'in tebessümü dudaklarından firar etmeye çalışıyordu. "Eğleniyor olmalısınız, Prens Daemon."

"Sadece güçlü kadınlara karşı ayrı bir ilgi duyuyorum, Prenses Mhyris."

Mhyris'in gözleri kısıldı.

"Eğer Viserys evliliğimi iptal etmez ise onun da bir omzunu yakacaksın."

"İsteğinden bahsettin mi ona?" diye sordu Mhyris. Tıpkı Daemon gibi o da artık beklemek ve Prens'i başkası ile paylaşmak istemiyordu. Evlilikleri gerçek olmasa bile bir engeldi.

"Sohbetimizin bitmesine sebep olan da buydu zaten." dedi Daemon. Keyfi kaçmıştı. "Viserys ile ne zaman iyi biten bir konuşmamız oldu diye düşünüyorum ve cevap hiç oluyor."

"Ne dedi?" Mhyris yüzüstü dönüp Daemon'un göğsüne çenesini yasladı.

"Sebepsiz yere evlilik yeminimi iptal edemeyeceğini söyledi."

"Ama senin onu dinlemeyeceğini biliyor." diyerek parmağını Prens'in gergin çenesinde gezdirdi Mhyris.

"Zaten ondan izin beklemediğimi söyledim. Sabrımı taşırdığı an birlikte gidiyoruz, Mhyris."

"Otto bu kaleden ayrılmadığı sürece hiçbir yere gitmiyoruz."

Daemon nefesini üfledi. "Aklımda onun için bir şeyler var. Ama siz kızların yardımı gerekiyor."

"Rhaenyra ile her zaman hazırız." Mhyris elleri üzerinde doğrulup yüzünü Daemon'a yaklaştırdı. "Ne düşünüyorsun?"

"Biraz kızacaksın."

Mhyris'in kısılan gözleri Prens'e dikkatle baktı.

"Ama işe yarayacak, inan bana."

"Anlat, Daemon."

Daemon konuşmak yerine öne doğru yüzünü uzatıp Mhyris'in dudaklarını yavaşça öpmüştü. "Bu akşam yanında uyumayı düşünüyorum." deyip tekrar bir öpücük bıraktı. "Belki anlatırım."

Mhyris ona birkaç saniye sessizce baktıktan sonra ayağa kalktı ve Daemon'u da beraberinde kaldırdı. Bir an önce ne planladığını duymak için acele ediyordu. Fakat odasına kadar Daemon'un ketum sessizliği, kurnaz gülüşü ve rahat durmayan elleri dışında elde edebildiği bir şey olmamıştı.

Kızıl Kale'de ve odasında bir prenses olarak geçirdiği ilk gecenin Daemon ile oluşu, Mhyris için en iyi başlangıç demekti. Değişim gelmişti ve devamı için zemin hazırdı. Ancak Prens'in tahmin ettiği gibi Mhyris plandan hiç hoşlanmamıştı.

🐉

Bölüm yine 7bin kelimeyi bulduğu için planladığımdan geç bitti.🤦🏼‍♀️

Otto'nun götünü yakalım.

Öptüm!

Continue Reading

You'll Also Like

33K 3.6K 54
{aemond targaryen} 𝗗𝗮𝗲𝗹𝗹𝗮 𝗕𝗮𝗿𝗮𝘁𝗵𝗲𝗼𝗻. Daemon Targaryen ve Alira Baratheon'ın tek çocuğuydu. Babası tarafından görmezden gelinmiş ve unu...
Saye By Nilhan

Fanfiction

56.4K 3.7K 31
1923 yılında imzalanan Lozan antlaşması yüzünden Selanik'ten göç etmek zorunda kalan Hilal ve Üsteğmenliğe yeni atanan Leon'un şans eseri karşılaşmas...
12.7K 283 16
Game Of Thrones House Of The Dragon, Karakterleri için one-shot hikayeler. #imagines🥇 #sansa🥇 #aryastark🥇 #nedstark🥇 #jonsnow🥇
17.3K 2.4K 50
𝘿𝙖𝙚𝙣𝙮𝙨 𝙏𝙖𝙧𝙜𝙖𝙧𝙮𝙚𝙣. Herkes yeni vârisin kim olacağını konuşmaya başladı. Bir çoğuna göre yeni vâris belliydi. Bu sırada tanrıların şahit...