Bu bölüme özel bol bol oy ve yorum bekliyorum
İyi okumalar!
Göknil: Bugün kafeye gelmiş olma ihtimalin?
Göktuğ: Tüm gün evdeydim
Göknil: İki tane Göktuğ geldi
Göktuğ: Elin adamlarını niye ben sanıyorsun
Göknil: Sen de elin adamısın
Göktuğ: Nası ya
Göktuğ: Bunu hakaret kabul ediyorum
Göktuğ: O kadar müşteri hizmetleri geçmişimiz var şimdi
Göktuğ: Beni onlarla bir mi tutuyorsun
Göknil: Kafeye gelirsen söyler misin
Göktuğ: Ne dicem mrb ben Göttuğ?
Göknil: Bence iyi bir tanışma yöntemi
Göktuğ: Ben sana yazdıktan sonra çok defa geldim o kafeye
Göknil: Şaka yapıyorsun
Göktuğ: Hayır
Göknil: Benden sipariş aldın mı
Göktuğ: Evet
Göknil: Yani seni gördüm
Göktuğ: Evet
Göknil: Ya ben kimseye dikkat etmedim ki
Göknil: İsmini söylemedin değil mi
Göktuğ: Yaaaani
Göknil: Seni merak ediyorum
Göktuğ: Görürsün bir gün:)
Göknil: Israr etmicem
Göknil: Şimdi benim çıkmam gerek eve gidiyorum
Göktuğ: Tamam
Göktuğ: Gidince haber ver
Duraksadım. Birkaç dakikadır yazdığı mesaja bakıyordum. Üç kelime. Beni dakikalardır düşündürten üç kelimeydi sadece. Gidince haber ver. Uzun zaman sonra birisi tarafından gerçekten önemsendiğimi hissettim. Kalbim bu düşünceyle kasıldı. Alışılmadıktı. Zaten alışmamam gerekiyordu. Herkes bir gün giderdi ve o gün geldiğinde hayal kırıklığına uğramamak için kimsenin bende o kadar yer edinmesine izin vermezdim.
Yani önceden.
Son birkaç aydır kendimden ne kadar ödün verdiğim aklıma geldi. Kimseye yer olmayan kalbimde birkaç cümle çoktan yer edinmişti bile.
"Berkay ben çıktım. "
Kafeden dışarı çıktığımda temiz bir nefes çektim içime. Hava kararmak üzereydi. Adımlarım eve doğru yöneldiğinde kulaklığımı çıkarıp bir şarkı açtım.
Eve vardığımda zile basma gereği duymadan anahtarımla kapıyı açtım. İçerden gelen seslerle kaşlarım çatılırken kulaklığımı çıkardım. Biraz daha ilerlediğimde konuşmalar netleşmişti.
"Sessiz olsana Engin kız gelecek birazdan. Hem hiç yakışıyor mu sana?"
Teyze diye seslenmek için biraz daha ilerledim.
"Sessiz falan olmuyorum Aylin. Biz kimsenin piçine sahip çıkmak zorunda değiliz. "
Adımlarım durdu. Olduğum yerde çakıldım. Sözlerini idrak etmek için kendime biraz zaman tanıdım. Engin hâlâ bağırmaya devam ediyordu ama ne dediğini idrak edemiyordum. Dolan gözlerimle içeriye ilerlemekten vazgeçip dışarı fırladım.
Nereye gittiğimi bilmeyen adımlarım sadece buradan uzaklaşmak istiyordu. Bir parka geldiğimde sessizce yere çöktüm. Hıçkırarak ağlıyordum bu sefer. Annem gideli daha bir yıl bile olmamıştı ama ben onun acısını bile yaşayamadan kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrenmek zorunda kalmıştım. Babamı ise hiç görmemiştim bile. Bugün de hayatta olan akrabalarım ölmüştü benim için.
Gerçekten, iliklerime kadar kimsesiz hissettim.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama hava iyice kararmıştı. Ağlamaktan şişen gözlerim ve zonklayan başım bu soğukta bana hiç yardımcı olmuyordu.
Saate bakmak için telefonumu çıkardım. Bildirimler ekrana geldiğinde gözlerimi kısarak okumaya çalıştım. Göktuğ bir sürü mesaj atmış ayrıca Eylül de defalarca aramıştı.
Her gün işten sonra onu arardım. Hem kendimin eve geldiğini haber vermek hem de onun da başına bir şey gelmeden döndüğünü öğrenmek içindi. Attığı mesajlara bakmadan iyi olduğuma dair bir mesaj attım ve tekrar başımı dizlerime gömdüm. Bir daha o eve dönmeyeceğimi biliyordum. Bir şekilde kendi başımın çaresine bakardım. Bakmak zorundaydım.
Gelen havalama sesiyle irkilerek başımı kaldırdım. Gözlerimi kısıp etrafıma bakındım ama karanlıkta net bir şey gözükmüyordu. Karşıdan siyah bir süliet koşarak yanıma geliyordu. Biraz daha yaklaştığında bunun Boncuk olduğunu farkettim. Ben şaşkınlıkla ona bakarken çoktan kucağıma yerleşmişti bile. Gülmeye çalışarak tüylerini sevmeye başladım.
"Senin ne işin var burada?" dedim çatallı sesimle. Sadece havladığında gülümsedim.
"Özlemiş."
Boncuğun tüylerinde gezen parmaklarım durdu. Kafamı kaldırdığımda ayakalarım ucunda bir beden dikiliyordu. Birkaç adımda biraz daha bana yaklaştı ve yanıma geçerek oturdu. Benim gibi sırtını ağaca yaslayan adama döndüm. Yüzünü net göremiyordum. Üzerinde sanırım ince bir tişört vardı. Kollarımız yan yana oturduğumuz için birbirine temas ediyordu. Boncuk benim kucağımdan onun kucağına geçti ve tekrar bana geldi. Kendi kendine oynarken bu haline güldüm.
Bana döndü. Göz göze geldik. Net seçilmeyen yüzünü inceledim. Saçlarını görmek istedim. Karanlıkta belli değildi. Önüme döndüm ve tekrar Boncukla ilgilenmeye devam ettim.
"Bende özledim." dedim kısılan sesimle.
"Seni merak ettim, haber ver dememin üzerinden iki saat kırk sekiz dakika geçti."
Bu sözüne oturup saatlerce ağlamaya devam edebilirdim.
Oydu. Anlamıştım ama karşıma çıktığına ihtimal vermiyordum içten içe. Gelmişti. Onu görmem kim olduğunu öğrenmem şimdi umrunda değildi. Benden haber alamadığı için tüm bunları bir kenara bırakıp gelmişti.
Kendimi tutmaya çalıştım. Bana dönmüş cevap beklerken gözümden akan damlayı sildim aceleyle. Diğer damlalar da onu takip edince başımı eğdim ve dizlerime yasladım. Beni böyle görmesini istemiyordum.
Omzumda hissettiğim baskıyla sağa doğru çekildim. Bir kolunu bana sarmış başımı göğsüne bastırıyordu. Burnum tişörtüne değerken kokusu burnuma
doluyordu. İyice göğsüne sokuldum. Yaslanacak bir omuzun varlığı çok garip bir histi. İçimde ne kadar buz tutmuş duygu varsa hepsini tek tek eriten bir histi. Boncuk oyununa devam ediyordu. Ellerimi ondan çekmedim.
Hava iyice soğumuştu. Aklıma üstünde sadece tişörtü olduğu gelince yaslandığım göğsünden kalktım.
"Hava soğudu evine git lütfen. "
Başını iki yana salladıktan sonra ayaklandı. Onunla birlikte Boncuk da kucağımdan kalktı. Uzattığı eline kısa bir bakış attıktan sonra elimi avucuna bıraktım. Benim buz tutmuş elime rağmen onunki hâlâ sıcaktı. Beni hafif bir kuvvetle kaldırdı.
"Önce seni bırakalım."
Karşı karşıya geldiğimizde başımı iki yana salladım. O eve geri dönmek istemiyordum. Eylüle mesaj atmıştım ve ona gidecektim.
"Eve gitmeyeceğim." dedim konuşacak gücü bulduğumda. Net göremiyordum ama kaşlarını çattığını hissettim. Bakışları yüzümde dolaşırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Güzelim."
Güzelim. Kalbime yine aynı kasılma uğradı.
"Ne oldu bilmiyorum ama şuan yardıma ihtiyacın varsa elimden geleni bir saniye düşünmem, yaparım. "
Bakışları yüzümde dolaştı. "Ya da ne bileyim anlatmak istersen dinlerim."
Şuan anlatırsam kendimi tutamazdım ve bugünlük zaten yeterince yıpranmıştım.
"Ben.. bugün çok iyi hissetmiyorum. Bir gün her şeyi anlatacağım. Söz veriyorum."
Elini kaldırdı. Serçe parmağını bana uzattı. Elim istemsiz havalanırken gülümsememe engel olamadım. Serçe parmaklarımız kenetlendi.
"Sözümü aldım."
Sesi keyifli çıkarken yere eğildi ve bacağına dolanan Boncuğu kucağına aldı. Karanlık parktan çıkıp sokağa doğru ilerledik. Sokak lambalarının ışığıyla seçilen yüzüne döndüm.
Bakışlarım kumral buklelerinde dolandı önce. Kemikli bir yüzü vardı. Dalgalı sacları alnına dökülmüştü. Ben durduğumda o da duraksayıp bana döndü. Dudakları kıvrılırken yeni farkettiğim gamzesi ortaya çıkmıştı.
Bu yüzü biliyordum.
Gözlerine baktığımda gözlerinin yeşil mi yoksa ela mı olduğunu biliyordum.
"Göktuğ Zeno Taşkın."
Göktuğ Zeno Taşkın. İçimden ismini tekrar ettim. Güzeldi. Şimdi onun da kalbimin en içlerinde bir yer edindiğini hissettim. Önce cümleleri sonra kendisi yerleşmişti oraya.
"Ama sen hayatımın anlamı diyebilirsin."
Anında düşüncelerimden sıyrıldım ve kaşlarım çatıldı. Sırıtarak bana bakıyordu bunu derken ve şerefsiz çok vay anasını avradını duruyordu.
"Rüyanda."
Sert çıkarmaya çalıştığım sesimle yanıtladım.
Gülerek önüne döndü. Yürümeye başladık. Sadece adım seslerimiz duyuluyordu. Arada bir kollarımız birbirine çarpıyordu ama ikimiz de konuşmuyorduk.
Eylülün evine geldiğimizde duraksadım. O da durduğunda aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapattım ve kollarımı boynuna doladım.
Aramızdaki boy farkından ayaklarımı kaldırmam gerekmişti. Burnum boynuna temas etti. Tek taraflı sarılmamızı birkaç saniye sonra bitirdim ve usulca geri çekildim.
Şaşkın bakışları yüzümde dolaşırken kollarını bana sarmaya fırsat bulamamıştı.
Bir elini saçlarına attı ve dağıttı. Bakışları hâlâ yerdeydi. Eli ensesine indi. Gözleri kısıldı. Yüzünü dikkatlice izlereken dudakları yukarı kıvrıldı. Utanmış mıydı?
"Seni gördüğümde boğazına yapışacağım derken bunu kastediyordun sanırım. "
Bakışlarını yerden kaldırıp gözlerime diktiğinde bu sefer sırıtıyordu. Ne zaman böyle bir şey dediğimi düşündüm. Üstüme kahve döktüğü zamanı hatırladım. Kaşlarım çatıldığında omzuna bir tane yumruk geçirdim. "Sana bu müstehak." O hafif yumruğumla gülerek geriye gittiğinde Göktuğ'un etrafında dönen Boncuğu kucağıma aldım.
"Görüşürüz bir tanem."
Tüylerine öpücük kondurduğumda Boncuk sadece havlamıştı.
"Şu köpek kadar sevilmedik anasını satayım."
Bakışlarımı Boncuktan çekip kendi kendine söylenen Göktuğ'a döndüm. Bizi izliyordu. Boncuk'u Göktuğ'a uzattım.
"Teşekkür ederim geldiğin için. Ev şu ilerdeki bina." Krem binayı gösterdiğimde devam ettim. "Bekleme soğukta, görüşürüz. "
"Görüşürüz. "
Binaya doğru adımladığımda Göktuğ hâlâ gitmemişti. Telefonumu çıkarıp mesajlara girdim.
Siz: Soğukta durma
Çok geçmeden yanıt verdi.
Göktuğ: Eve girdiğini göreyim gideceğim
Göktuğ: Aklım sende kalır
#
AGAGAGAGWGRG
NE GUZEL YAZDIM LAN BU BOLUMU MDHAHÖFUÇRUCH
Biz karsilastik.... birbirimizi ogrendik... buyuduk gelistik falan...
Bolumu bitirir bitirmez burayi yazdigim icin cok yükseldim mföuwofidjwd