Tutsak ~ZeyKer~ ►Askıda

By Melisagner15

149K 4.2K 377

Hayata kapılarını sonuna kapar kapayıp, kilit vuran ve o kilidi ölüme giden birine hiç düşünmeden teslim eden... More

Tanıtım
1. Bölüm| "Dumanlar"
2. Bölüm| "Dalgaların Sessizliği mi?"
3. Bölüm| "Kumsal"
4. Bölüm| "Hamak"
5. Bölüm| "Tesir Altında"
6. Bölüm| "Anı Yaşamak"
7. Bölüm| "Yıldızlarınız ve Siz"
8. Bölüm| "Birileri Dans mı Dedi?"
9. Bölüm| "Dolunay Etkisi"
10. Bölüm| "Derin ve Karanlık"
11. Bölüm| "Garip"
12. Bölüm| "Cevapsız Sorular"
13. Bölüm| "Gerçekler"
14. Bölüm| "İlkleri Hissetmek"
15. Bölüm| "Bir Dilek Meselesi"
16. Bölüm| "İmkansızlık"
17. Bölüm| "Dev İddia"
18. Bölüm| "Vazgeçilmezlik"
19. Bölüm| "Akla Gelmeyen"
20. Bölüm| "Teklif"
21. Bölüm| "Fırsat"
22. Bölüm| "Gökyüzünün Sonsuzluğuna"
24. Bölüm| "Adrenalin"
Önemli Gelişme| "Açıklama"
25. Bölüm| "Bana Benzemeye Başlıyorsun."
26. Bölüm| "Resmin Bütünü"
27. Bölüm| "Anka Kuşu"
28. Bölüm| "Geçmişten Gelen"
...|Bildirim
29. Bölüm| "Duygusal"
30. Bölüm| "Şaşkın"
Önemli| "Karar"

23. Bölüm| "Mekan"

2.9K 123 17
By Melisagner15

"Şimdi kaybolup gidecek söylediklerimiz."

Onaylamazcasına başını iki yana salladı. Nasıl anlamıştı ifade etmek istediğimi, hiçbir fikrim yoktu.

"Hayır, kaybolmayacak. Rüzgar onu alıp götürecek."

"Gökyüzünün sonsuzluğuna."

Yavaş hareketlerle başını onaylar biçimde salladı.

"Gökyüzünün sonsuzluğuna."

~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•

İnanamaz bakışlarıyla Kerem beni süzerken, ben bu hâline gülmekle meşguldüm. Çünkü hiç olmadığı kadar şaşkın görünüyordu.

"Fazla inatçısın farkında mısın güzelim?"

Kaşlarımı hafifçe çatarak, kısa bir süre düşünür gibi yaptım.

"Bilmem, öyle miyim?"

"Yemek konusunda, bana yemek yapmayı öğretmek, hiç vazgeçmeyecek misin?"

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

"Sen öğrenene kadar, hayır."

Son cümlemden sonra küçük bir kahkahayı andıran ses çıktı dudaklarından.

"O zaman hiç vaz geçmeyeceksin demek oluyor bu, peki bunun farkında mısın?"

Elimde tuttuğum bardağın içindeki kahveden bir yudum aldım ve kaşlarımı yukarı kaldırarak ona baktım.

"Bence o kadar emin olmamalısın."

Son söylediklerim üzerine gözlerini devirdi.

"Bütün gün böyle oturacak mıyız?"

"Eve tıkılıp kalmak bana göre değil diyorsun yani?"

Kaşlarımı kaldırarak sorduğum soru üzerine o da aynı hareketi sergileyerek yanıt verdi.

"Ondan değilde, seni götürmek istediğim bir yer var. "

Gözlerim irice açıldı ve sakarlığım yüzünden kahve banyosu yapmamak için elimde ki bardağı önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. İçim kıpır kıpır olmuştu.

"Nereye gideceğiz?"

Mutluluk haykıran ses tonumla sorduğum soru karşısında bir süre bakıştık. Sonra dudakları ince bir çizgi halini aldı ve kaşlarını kaldırarak başını olumsuz anlamda salladı. Böyle hareketlerini sergileyince çok uzun sürmüş gibi gözüküyordu ve ağır çekim modunda gibi bir izlenim yaratıyordu ama saniyelik zaman dilimi içerisinde gerçekleşmişti. Düşündüğüm şeyin sonu olmadığını anladığımda düşüncelerimden sıyrıldım.

"Süpriz, güzelim."

Tamam evet, bunu söyleyene kadar umudum vardı. Bu cümleyi duyacağımı bildiğim halde umudum vardı. Umut sonuçta, ne hakkında yada nasıl bir şekilde sahip olacağını bilemiyorsun.
Sesli bir şekilde ofladım. Gidene kadar çok merak edecektim ve bu hiçte hoşlandığım bir durum değildi. Merak etmekten nefret ediyordum.

"Nereye gideceğimiz konusunda ki üsteleme çabalarıma başlamadan son veriyorum. Çünkü başlarsam başarısız olacağım ve çabaladığım için çenem yorulacak. Hem sen bana cevap vermediğin içinde merak etmeye devam etmiş ve sinir olmuş olacağım. Sinir olursam da sinir sistemim zarar görür ve bu sinir sistemime zararlı."

Konuşurken odaklandığım tavandan bakışlarımı çekip Kerem'e döndüğüm an yoğun gözleriyle karşılaştım. Buna ilk an afallarken sonra ki an da afallamaya devam edeceğimi bildiğim için bu durumumu es geçerek ona birşeyler söyleyecektim. Fakat bana yaklaşmaya başladığını fark ettiğimde söyleyecek olduğum kelimeleri birden yutmuş bulundum. Dudaklarımın üzerine eğildiğinde nefesimin sıklaşmaya başladığını yeni fark ediyordum ve böyle bir etkinin üzerimde olmasını garipsedim.
Öpecek kadar yakındı ama öpmüyordu. Birkaç saniye ve birkaç saniye daha. Kaşlarımı çatarak bu durumu değerlendirmeye aldım.

Aslında en güzel an, öpüşmeden önce ki o andır. Dudakların değmesinden hemen önce ki o an.

Bu cümle nereden esti de aklıma geldi kestirememiştim ama şimdi düşünmek istemiyordum. Kapalı olan gözlerimi hafif aralamaya kalktığımda işittiğim fısıltısıyla vaz geçtim.

"Öpecek kadar yakınımdasın, ama öpmüyorum."

Kurduğu cümle kaşlarımın çatılmasına neden olurken, acaip derecede şaşırmıştım. Az önce vaz geçtiğim göz açma eylemini şimdi gerçekleştiriyordum. Tamamen olmasa da gözlerimi araladığımda gözlerinin kısık bir halde olduğunu ve yüzümü incelemekle meşgul olduklarını gördüm.

"Anın güzelliği."

"Bunu hissedebilmek güzel."

Gülümsedikten sonra dudaklarımı örten dudaklarıyla göz kapaklarım birden güçsüzleşerek kapandı. Aklımın bir köşesinde aynı şeyi, aynı anda düşünmeyi nasıl becerebildiğimiz düşüncesi fink atıyordu. Özel yeteneğimiz olduğunu varsaydığım an gülme isteği geldi ama her saniye sanki daha derine inebilecekmiş gibi öpmesi bu isteğin geldi gibi yok olmasına neden olmuştu.

Dudaklarımızı ayırdığında yanağıma ne zaman yerleştiğini anımsayamadığım elinin baş parmağıyla dudağımın kenarı okşamıştı. İçimde birşeyler sızlarken burunlarımızı sürterek mırıldandım.

"Nedense gideceğimiz yer çok farklıymış gibi geliyor."

Bu düşünceye birkaç saniye önce varmıştım ve neden böyle düşündüğümü bilmeden böyle düşünüyordum. Gülümsedi.

"Öyle."

Acaba gideceğimiz yer hakkında neden bir tahminde bulunduğumu bilmeden bir tahminde bulunsam tutar mıydı? İki saniye sonra bu düşüncemden cayarak neşelendim. Dudaklarının etkisi geçmemişti hala. O yüzden mantıklı düşünemediğimi ele alarak vaz geçmiştim. Aslında mantıklı da olabilirdi ama üzerinde durmayacaktım.

"O zaman neyi bekliyoruz, hadi gidelim."

Ondan bir onay bekliyordum. Sonuçta beni götürecek olan oydu. Ne kadar güçlü hissetsemde nereye gideceğimizi bilmiyordum. Özel bir yer olduğu dışında.

"Çok sabırsızsın."

Güldüm.

"Yapacak birşey yok, huy."

Ben tatlı tatlı sırıtırken ani bir hareketle dudaklarımı örterek sesli bir şekilde öptü. Ardından dudağımın kenarını ve ordanda yanağımı. Şimdi de kulağımın dibine girerek orada bir yeri öpmüştü. Şu an da dünyada ki tüm kelebekler her bir hücremde bungee jumping yapıyordu.

"Beynime kazınan bir kısmın daha, huyların."

Vaz geçtim. Bungee jumpig yapsalar daha az adrenalin hissederdim. Şimdiyse hissettiğim şeyi adrenaline göstersek, adrenalin kendini tanımaz intihara kalkışırdı.
Tamam, biraz elim ayağıma karışmış olabilir. Ama hala kendimdeyim. Biraz utanmış olmamda birşeyi değiştirmiyordu. Elimi ensesine koyarak yüzümü göğsüne sakladım. Bunu yaparken gülme sesini işitmiştim. Sinir olmam gerekirken gülme sesi hoşuma gitmişti. Bu gerçek kaşlarımı çatmama neden oldu. Beni kollarıyla sararken içim tekrar büyük bir huzurla kaplandı. Kaşlarımı çatmama neden olan konuları daha sonra düşünecektim.
Birkaç dakika sessiz bir şekilde öylece kaldık. Bu anın da tadını çıkartmak güzeldi. Kerem'le olduğum her an hissettiğim gibi iyi hissettiriyordu.

Elini yanağımda gezdirerek saçlarıma ulaştı ve kulağımı örten saçları çekerek kulağıma eğildi.

"Gitmek ister misin?"

Derin bir nefes alarak başımı onaylar biçimde salladım.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yol boyunca pek fazla konuşmamış, radyoda çalan müziğe kapılarak yeni şarkılar keşfetmiştim. Tabi bunu yaparken de Kerem!in yüz ifadesini inceliyordum. Tüm yol boyunca aynıydı. Çok mutluydu üstelik. Ağzı kulaklarında deyimi tamda bu anlar için söylenmiş olmalı. Bu mutluluğun gittiğimiz yerle alakalı olup olmadığını merak etmeye başlamıştım.
Bir AVM'nin önünde durduğunda ona dehşet içinde bakmaya başladım. Söyleceğim şeyi anlamış olmalı ki, işaret parmağını sağa ve sola sallayıp güldü.

"Beni takip et ve soru sorma. "

Cevap vereceğim sırada arabadan indiği için birşey söyleyememiştim. bu durum oflamama neden olurken deli gibi merak ettiğim için, arabadan indim. Arabayı kilitledikten sonra içeri daldı.
Buyrun işte, odun diyorum. katıksız hemde. Katıksız odun.

Arkasından koşar adım ilerleyerek adımlarına ayak uydurdum. Ne yapacağımızı gerçekten çok merak ediyordum.

Biraz yürüyüp bir dükkanın önünde durduğunda bende durdum.

"Tamda tahmin ettiğim gibi."

"Ney, tamda tahmin ettiğin gibi?"

Gülümsedi. Çok mutlu ve birazda heyecanlı gibi gözüküyordu.

"İçeri girelim, hadi."

Elimden tutarak içeri girdiğimizde burasının 'Oyuncakçı' dükkanı olduğunu yeni fark ediyordum. Ben afallamaı yaşarken, Kerem tuttuğu elimden çekiştiriyodu. Bunu yaparken zorlandığını hiç zannetmiyordum. Bunu düşünmeme göz devirerek afallamaya devam ettim.

Gerçekten burada ne arıyorduk?

Birçok kez oyuncakçıya gelmiştim ama uzun zamandır gelmediğim için ve şimdi de buraya geleceğimizi tahmin etmediğim için anlam veremiyordum. Kerem adım atmayı kestiğinde bende otamatikman durmuştum.

"Seni getireceğim mekan burası değil ama o mekana gitmek için buradan oyuncak almamız gerekiyor. Sende bana yardım edeceksin, güzelim."

Kaşlarımı çattım. Hala daha anlam veremiyordum.

"Bu oyuncakları ne için alacağız?"

Güldü.

"Gidince göreceksin."

Düşüncelerimi kendime saklayarak etraftan oyuncak seçmeye başladım. O da benim seçtiğim oyuncakları taşıyordu. Oyuncak seçerken Kerem'in bu oyuncakları niçin aldığıyla ilgili bir sürü senaryo oluşmuştu kafamda. Benden sakladığı bir çocuğu vardı belki de? Yeni doğan bir kardeşi. Yada evlatlıkları...

Bunun dışında burasının cıvıl cıvıl olması beni büyülemişti ve neredeyse gördüğüm herşeyin üzerine atlıyordum.

~----------------------------------~

Üzerimde ki sırık gibi birşeyler yatağımda rahatsızca kıpırdandım. Bu sırık gibi şey hem yumuşak hemde sertti. Üstelik baya uzun birşeye benziyordu, ucunu bulamıyordum çünkü.
En sonunda pes edip elimi çaresizce yatağa bıraktım ve elime değen elle irkildim. Bu benim elim değildi. Hortlarmış gibi yataktan fırladığımda duvara yapışmama ramak kala yatağımı inceledim. Ve görüğüm manzarayla kahkahayı patlatmam bir oldu.

Can yatakta yan bir şekilde yatmış, kafası yere doğru sarkıyordu ve bir bacağı amaçsızca içe doğru kıvrılmıştı. Üzerimde olan sırık gibi şeyin Can'ın bacağı olduğunu anlamıştım şimdi.

Aklıma gelen fikirle telefonuma saldırdım. Bu halini ölümsüzleştirecektim. Telefonumla çektikten sonra zaferle gülümsedim. Bu kadar şapşirik olmayı nasıl becerebiliyordu aklım hala almıyordu. Bu durumu es geçerek bende tekrardan yanında bir yere kıvrıldım.

~--------------------------------------~

Kerem'in içler acısı haline tüm yol olmasa birkaç dakika boyunca aralıksız gülmüştüm. Ona verdiğim oyuncakları zar zor kucağında tutabiliyor ve mağazada gezdiğim yerlere yetişmeye çalışırken neredeyse koşturuyordu. Hem çok eğlenmiştim, hemde bir çeşit intikam gibi birşey olmuştu benim için. Merak etmeme sebep olmuştu sonuçta.
Ama yaklaşık 10 dakikadır içinde bulunduğumuz ortam hissetmem gereken duyguların karmaşıklığına cevap oluyordu.

Kerem beni lösemili çocukların kaldığı yurda getirmişti.

Hala daha şaşırırken bu kadar çok oyuncağı almamız konusunda ona hak veriyordum. Sonuçta yaptığı çok güzel birşeydi.

Her çocukla tek tek ilgilenip, onlara oyuncak hediye etmişti. Onlarla sohbet etmişti ve oyun oynamıştı. Bende onun yaptığının aynısını yaparak çocukları gülümsetiyordum. Çok iyi hissettiriyordu.

"Bak, bu bebekte senin gibi çok güzel."

Ona uzattığım bebeği inceledi gülümseyerek. Hepsi neredeyse en fazla 6 yaşındaydı ve bu küçük yaşta bu kansere yakalanmaları beni üzmüştü. Hepsi de o kadar tatlıydı ki, hiçbiri burada bu şekilde bu hastalıkla mücadele etmeyi hak etmiyordu.
Adının Nilay olduğunu öğrendiğim küçük kız bebeği incelemeyi bırakıp sım sıkı sardı. Neden bebeğin şapkasıyla oynadığını anlayamamıştım.

"En azından senin saçların var, meleğim. Kafanda ki şapka saklamış olabilir ama ben gördüm. Onları kimseye göstermeyeceğiz tamam mı, senin saçların kaybolmayacak."

Nilay'ın bebeğe fısıldadıklarıyla gözlerim dolmaya başladı. Kendime çekip sarıldım ve yanağından öptüm. Şimdi çok kötü olmuştum ve ne söylemem gerektiğini kestiremiyordum.
Bir süre öyle kaldık, Nilay hiç şikayet etmemişti.

"Şimdi, seninle bir oyun oynayalım mı?"

Heyecanla gülümsedi.

"Olur."

Bende gülümseyerek karşılık verdim. Etrafa bakınırken aradığım şei çabucak bulmuş olmamla sırıttım. O, kafalarına taktıkları şeyi bende kafama takarak yanına gittim.

"Şimdi, bu oyunun adı saklambaç. Bu saklambaç çok farklı bir saklambaç ama diğerlerine benzemiyor. Bu sefer saçlarımızı saklıyoruz."

"Ama benim saçım yok ki."

İçim cız ederken gülümsedim.

"Hayır var, kafanda hala. Ama saçın seninle saklambaç oynadığı için göremiyorsun. Bu saçlar bezen çok inatçı olurlar canları istemediklerinde de çıkmazlar. Senin sadece sabırlı olman gerekiyor."

Gülümsedi içten bir şekilde, onu kucağıma aldım.

"Ne yani, sabredersem geri gelecekler mi?"

"Evet."

Ellerini çırptı ve tekrar bebeğine eğildi.

"Duydun mu meleğim, sabredersek saçlarım geri gelecek ve seninkileri de saklamak zorunda kalmayacağız."

Yanağına eğilerek öptüm ve başımı karşıya çevirdiğimde Kerem kucağında küçük bir erkek çocukla yanıma geldi.

"Güzelim, Doruk'la tanışmış mıydın?"

Kucağında ki çocuğu işaret ettiğini anladığımda gülümsedim. Bir elimi Doruk'a uzattım.

"Ben Zeynep."

Gülümsedi.

"Bende Doruk."

"Memnun oldum küçük adam."

"Bende."

Tatlı tatlı baktı bana. Sonra elinde ki oyuncakla oynamaya devam etti.

"Doruk?"

Nilay Doruk'a seslenince ne diyeceğini çok merak ettiğim için onu dinlemeye başladım.

"Sana bir sır vereceğim ama aramızda kalacak tamam mı?"

Doruk, olumlu şekilde kafasını salladı.

"Bana güvenebilirsin."

Nilay'da gülümsedi.

"Bizim saçlarımız bizimle saklambaç oynuyorlarmış, sabredersek geri gelecekler. Biliyor muydun?"

Doruk inanamaz biçimde gözlerini açtı.

"Gerçekten mi?"

Nilay başını salladı.

"Gerçekten."

Doruk gülümsedi.

"Hadi o zaman gel bunu diğer oyuncağıma da fısıldayalım. Sonra seninkine fısıldarız ve onlarda mutlu olur."

"Tamam, geliyorum."

Bana döndü ve sorarcasına baktı. Gülümseyerek yanağından öptüm ve yere indirdim. Yanağından öpmem ne kadar doğruydu bilmiyordum ama çaktırmadan yapıyordum. Kendilerini uzaylı gibi hissetmemeleri gerekiyordu.

Nilay kucağımdan indiğinde Doruk'la el ele tutuşup koşar adım bir odaya girdiler. Arkasından bakmakla yetinmiştik sadece.

Ben ona umut vermiştim. Umut varsa hayata tutunacak bir dal da vardı ve onların dallarının kırılmasını istemiyordum. Kırılmaması gerekiyordu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Çok üzgünüm ve hepinizden özür diliyorum. O kadar çok sorunum var ki yakamı bırakmayan...

En sonunda toparlayabildim ve bölümü şimdi size getirdim. Oldukça uzun bir bölüm oldu :) İçime sindi ve ilhamlarım olmadığı için bir geçiş bölümü de olmadı. Şu an bunu paylaşabildiğim için çok mutluyum.

Hepinize güzel yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum, destek harika =)

Bir diğer bölüm bu kadar gecikmeyecek, şimdilik hoşçakalın =))

Continue Reading

You'll Also Like

92.5K 6.3K 55
. . Başlangıç tarihi: 10.03.24
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
58.9K 4.3K 13
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
53.1K 278 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...