PABUCUMUN MÜHRÜ

By mirolettin

784K 69.7K 39.4K

Çağla ve Ebru, izledikleri filmlerin ve okudukları kitapların etkisinde, kurt adam bulma umuduyla kendi ülkel... More

GİRİŞ.
1. BÖLÜM - İLK GÜN.
2. BÖLÜM - MÜHÜR.
3. BÖLÜM - ORMAN.
4. BÖLÜM - JERN.
5. BÖLÜM - YENİ.
6. BÖLÜM - SOĞUK.
7. BÖLÜM - BÜYÜ.
8. BÖLÜM - VAMPİR.
9. BÖLÜM - ÖFKE.
10. BÖLÜM - SORU.
11. BÖLÜM - BİLİNMEZ.
12. BÖLÜM - TEHLİKE.
13. BÖLÜM - KAYIP.
14. BÖLÜM - YARDIM.
15. BÖLÜM - KALP.
16. BÖLÜM - YOLCULUK.
17. BÖLÜM - KRALLIK.
18. BÖLÜM - YEMEK.
19. BÖLÜM - HANÇER.
20. BÖLÜM - ZEHİR.
21. BÖLÜM - GÜÇ.
22. BÖLÜM - DÖNÜŞ.
23. BÖLÜM - ATEŞ.
24. BÖLÜM - KONTROL.
25. BÖLÜM - EĞİTİM.
26. BÖLÜM - HAİN.
27. BÖLÜM - AMAÇ.
28. BÖLÜM - SİSLER.
29. BÖLÜM - PARTİ.
30. BÖLÜM - CEVAP.
31. BÖLÜM - KUZEN.
32. BÖLÜM - KAVGA.
33. BÖLÜM - DÜŞMAN.
34. BÖLÜM - OLİMPOS I.
35. BÖLÜM - OLİMPOS II.
36. BÖLÜM - ÖZLEM.
37. BÖLÜM - GELECEK.
38. BÖLÜM - CESET.
39. BÖLÜM - HİS.
40. BÖLÜM - TANIŞMA.
41. BÖLÜM - AKIL.
42. BÖLÜM - ANTRENMAN.
43. BÖLÜM - PLAN.
44. BÖLÜM - SAVAŞ.
45. BÖLÜM - FİNAL.
DUYURU - sinende geçen akşamlar.
DUYURU - PABUCUMUN KANI.

ÖZEL BÖLÜM/1

8.9K 787 1K
By mirolettin

Keyifli okumalar ballarım. Özel bölüm şerefine oy vermeyi, bol boll yorum yapmayı ve bölüm sonundaki açıklamamı okumayı  unutmayın. 💙


🐺

Birileri demiş öldü... Şimdi yazsınlar Kraliçe geri döndü.

Yalnız gerçekten kraliçeyim he ehehehehehe.

"Çok güzel oldun ballı lokmam!" diye neşeyle konuşup yanağıma kocaman bir öpücük bırakan Hüso'ya baktım.

Gülümsedim, "Yerli vampirim benim!" diyerek ben de onu yanağından öptüm.

Peki bizim bu sevgi pıtırcığı halimizi sizce kim bozdu? Tabiiki de kıskanç Efru! Ya da Esru... Ya da Ertu... Ya da Ecbu. Siz hangisini kabul ediyorsanız artık aşkımlar.

Ebru'nun gözleri adeta alev topları atıyordu, "Saçın makyajın bozulacak gerizekalı," dedi beni Hüseyin'den çekerken.

"Ayyy bozulmasın," diyerek yeniden aynanın karşısına geçtim. Kendimi alıcı gözüyle bir süzdüm. "Gelinlik gelinlik olalı ilk kez bu kadar hakkıyla taşındı. Bravo bana," deyip kendimi alkışlamaya başladım.

Ve bu hareketimle odadaki Amy, Hazel, Ebru ve Hüso bana mutfakta kıl görmüş masumlar apartmanı safiye bakışı attılar.

"E siz de alkışlayın," dediğimde hala malak malak yüzüme bakmalarıyla, "Askerlerimi çağırır kellerinizi aldırtırım," diye tatlı bir şekilde uyardım.

Anında alkışlamaya başladılar.

Ve yaklaşık beş dakika boş boş kendimi alkışlattım. Harika birisiyim ya. Birazcık da bunun için alkışlayayım.

Alkış seansımızın bitmesiyle kapıya vurulması bir oldu, "Baban geldi seni almaya," diyen Hazel ile kapıya koşturdum.

Kapıyı açmadan ben de tıklattım. "Kimsin?" diye sordum.

"Kızım, benim," diyen kişi babamdı.

Sırıttım, "Baba kapı açılmıyor ya. Birkaç bin dolar görmeden de açılacak gibi değil," deyince yanıma gelen Ebru yüzüme bir tükürük fırlattı.

"Hadi canım kocamı dolandıra dolandıra bir hal ettin. Babanı da dolandırmazsın ya!" diye fısıldadı.

Yüzüme attığı tükürüğü hafifçe elimle dağıttım. Yarabbi şükür. Bugün de makyaj sabitleyici parasından feragat ettik!

"Kızım," dedi babam bilmediğim bir gerçeği anlatırcasına. "Hatırlatayım sen kraliçesin artık. Odalar dolusu hazinen var!"

Hazinelerin yarısının senden ve Chris'ten çorladığım paralarla oluştuğunu bilmesen de olur canım babam.

"Sen buna ne bakıyorsun amca ya," dedi Ebru. "Salak geçenlerde de Chris'i dolandırmış, elimde uygun köprü var, eniştemsin sana ucuza satarım  diye. Canım kocam iki aydır Fatih Sultan Mehmet köprüsünü kendisinin sanıyor! Hala söyleyemedim Çağla'nın potansiyel bir dolandırıcı olduğunu." diye isyan ettiğinde bir kahkaha attım.

"Şekerim senin kocan da biraz saf," deyip yeniden kapıya tıklattım. "Baba hadi... Boris bekliyor." dedim sabırsızlıkla.

Babamın ofladığını duydum. Hemen ardından, "Al," dedi huysuz bir sesle.

Kapıyı hafifçe araladığımda bana bir tomar para uzattığını gördüm ve görmemle adeta gözlerimde dolar işareti oluştu. Hızla elinden parayı kapıp sütyen bankıma gönderdikten sonra babamın koluna girdim. Bu esnada Amy de elime çiçeğimi tutuşturmuştu.

"Benim anlamadığım Boris'ten para almamız gerekmiyor mu kızım?" dedi babam yürümeye başladığımızda.  "Bunun adabı budur."

"Boşver baba fakir o," dedim çok sevgili kurt kralı kocişkoma.

Amy ile Hazel gelinliğimin bir hayli uzun olan kuyruğunu ve duvağını her ihtimale karşı kontrol etmek için arkamızdan yürürken Ebru ile Hüso bizi geçerek aşağı indiler.

Düğün benim sarayımın geniş bahçesinde olacaktı. Tüm organizasyon Ebru'ya aitti ve bu konuda güvenebileceğim tek kişi de oydu zaten.

Babam ile sarayın geniş merdivenlerinin başına geldiğimizde bizi hemen aşağıda heyecanla bekleyen Boris'i gördüm.

Boris Garcia.

Gri gözleri kahve gözlerime değdiğinde büyük bir gülümseme kapladı yüzümü. Yılları devirmiştik ama üzerimdeki etkisi hiçbir şekilde azalmamıştı.

Hala ilk gün ki gibi döndürüyordu başımı, bakışları.

Babam Boris'i görmesiyle huysuzca, sadece benim duyabileceğim şekilde homurdandı. Usulca onu dürttüm. Kıskançlığın yeri ve zamanı değildi. Zaten ilişkimizi öğrendiğinden beri kaslı gonca gülüm Boris'ime çektirmediği kalmamıştı.

Sakin adımlarla merdivenleri indiğimizde babama baktım. Onun kolundan hiç çıkmak istemiyordum ama ilerideki hayatımın kolları da beni bekliyordu. Babam dolu gözlerine tezat usulca gülümsedi ve beni kolundan çıkardı. Alnıma bir öpücük bırakırken, "Hep mutlu ol meleğim," diye fısıldadı.

Benim de gözlerim istemsizce dolarken hafifçe güldüm. "Valla iliğini kemiğini sömürmeme rağmen beni hala seviyorsun ya... Helal olsun reis," diyerek sırtına birkaç tane pat pat yaptım.

Güldü, onun güzel gülüşünü görünce rahatladım ve Boris'e döndüm. Ona doğru birkaç adım attım ve benim için açtığı koluna girdim. "Çok güzelsin," diye fısıldadı.

Kaşlarımı çattım, "Neden fısıldıyorsun Boris? Bağır çağır da düşmanlarım çatlasın!"

Boris başını iki yana sallarken kaşlarıyla arkayı işaret etti, "Olmaz, baban var."

Ufak bir kahkaha attım. Boris bazen bir alfa kurt olduğunu unutabiliyordu. Gerçi karşısındaki de yaşlı bir kitsuneydi ama neyse...

Acaba babam ve Boris kapışsa kim alırdı? İkisine de beş tl basarım.

Boris ile yine sakin adımlarla sarayın çıkışına yöneldik. Dışarı çıkmamızla bizi gören davetlilerin alkışları kulaklarıma dolarken herkese gülümseyerek baktım.

Sıra sıra dizilmiş sandalyelerin arasında, bizim için açılmış yoldan yürürken tüm sevdiklerimi teker teker görüyor olmak ruhumu gıdıkladı.

Yaşlı gözleriyle beni hayranlıkla izleyen annem,
Chris'in kolunda bana sevgiyle bakan Ebru,
Fejiandaki ilk Türk dostum Hüso,
Canım abim bezci Cafer,
Aşk kadınların öncüsü Queen,
Sırf davetim üzerine eşi ve oğluyla gelen Jo ile atasözleri ve deyimler kitabı Adam,
Bizi Olimpos'a götüren Ellen ile Celine,
Kurt krallığındaki yardımcım Cemile,
Boris ile Chris'in sürüsündeki kurtlar,
Kitsune kraliçeliğimdeki halk,
Jef, Yılan Alev ve kucağındaki oğlu, (evet Yılan Alev kendisi yetmezmiş gibi üredi ve bir oğlu oldu. Neyseki oğlu kurt adam. #şükür)
Herkes bizim için buradaydı.

Gözlerimi onlardan çekip etrafta gezdirdim ve nihayet aradığım kişiyi, onu gördüm.

En kuytu köşede oturmuş, gözlerindeki cansızlıkla, sırf benim isteğim üzerine gelmiş olan Brendon...

Boris'ten öğrendiğime göre artık kurt formuna girmiyordu. Bu da onun hızla yaşlanmasına sebep oluyordu. "Fazla zamanı yok," demişti Boris. "Böyle giderse ölecek."

Alkışlar eşliğinde nikahın kıyılacağı geniş alana geldiğimizde bakışlarım ilerideki köşeye takıldı. Toplam altı sandalye boştu. Sadece üzerinde büyük çerçevelerdeki resimler vardı.

Biri Rose'du. Mor gözlerinin ışıldadığı bir anda çekilen fotoğrafıydı çerçevedeki. Neşe saçan gülümsemesiyle bize bakıyordu.

Biri hikayeci Jake amcaydı. Hikayelerini her ne kadar özlemesem de tatlı suretiyle bana göz kırpar gibiydi.

Biri matematik hocamız Albert'tı. Kişiliği gibi keskin ve sert yüz hatlarıyla kadrajdaydı.

Biri İlber Robert Ortaylı'ydı. Kahve gözleri, kahve saçlarıyla emcük emcük bakıyordu işte.

Biri Boris'in babasıydı. Boris gibi esmer bir teni, gri gözleri vardı. Gülümsüyordu.

Biri ise Boris'in annesiydi. Öğrendiğime göre bir büyücüydü. Bembeyaz saçları, masmavi gözleri vardı. İnce uzun yüzü ay gibi parlarken o da kameraya kocaman gülümsemişti.

İç çekerek oradan bakışlarımı çektim ve nikahımızı kıyacak olan kişiye döndüm. Burada nikah devletin usulüne göre kıyılıyordu.

Boris ile bağlılık yeminlerimizi ettikten sonra elime evlendiğimizi gösteren belge tutuşturuldu. Sırıttım.

Sonunda evlendik hıaammmına.

Bekle beni dünya, 82839392 tane çocuk yapıp gazetelere çıkacağım!

Boris'e baktım. Evet, kesinlikle benim bu genleri iyi kullanmam lazımdı.

Düşünsene kurt bakışlım... Ben sekizinci çocuğumuza hamileyim... Sense gelip dün gece aşerdiğim karpuzu dilimleyip önüme koyuyorsun... Ama iş işten geçmiş artık... Sinir oluyorsun bana ama yine de mutluyuz... Güzel olmaz mı bir tanem ha? Güzel olmaz mı kurt bakışlım?

İçimden düşündüklerime daha da sırıtırken Boris yüzümü avuçları arasına alarak sanırım babamdan korkusuna alnıma derin bir öpücük kondurup fısıldadı. "İlk kez değil ama son olmayacağına eminim," dedi ve devam etti. "Keğnethlenmıssın ghalpime Çağla."

Sırıttım, "Sen de kenetlenmişsin kalbime Boris'im," dedim ve dememle ortamda bir müzik sesi duyuldu.

Bununla birlikte ayrıldık ve gelen davetlileri hoşlamaya geçtik. Boris sürülerinin yanına giderken ben de ilk olarak Jo, eşi ve Adam'ın yanına ilerledim.

Görmeyeli üç yıla yakın oluyordu. Jo'nun evlendiğini ve bir çocuk sahibi olduğunu öğrendiğimde şaşırsam da mutlu olmuştum. En güzeli ise ona yaklaştıkça atan kalbinin sesini duyuyor oluşumdu.

Eşi Addison sarı saçlı, kahve gözlü şirin bir kadındı. Hatta bir ara gelin odasına da uğramış herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını bile sormuştu. Bir vampirdi ve çok güzeldi.

"Hoş geldiniz," dedim gülümseyerek.

Jo, üç yıl önceki alay dolu bakışlarının yerine gözlerindeki samimi ışıltılarla, "Hoş bulduk," dedi.

"Hoş bulduk," dedi Addison da kucağındaki ağlayan kızını susturmaya çalışırken. "Mutluluklar dileriz tekrardan."

Eşine aşkla bakan Jo yeniden bana döndü, "Evet," dedi.  "Her ne kadar anlaşamasak da mutluluğunuza şahit olmak güzel."

"Yaaa teşekkür ederim," dedim samimi bir sesle.

"Tabii tabii... Hem ne demiş Türkler," diyen Adam konuşmaya dahil oldu. "Düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez..."

Konsept doğru ama ne alaka hıaammmına

"Aynen canım çok haklısın," diyerek onlara veda ettim ve bir köşede çalan şarkıyla partileyen Celine, Ellen ve Cemile'nin yanına da uğradım. Celine ile Ellen iki ayaklı bir şekildeydiler. Yürürken komik görünüyorlardı ama en azından gelmişlerdi.

Onlarla da kısa bir sohbet ettikten sonra çiçeği burnunda evli çiftimiz Queen ile Cafer'in yanına geçtim. "Off Cafer," dedim bıkkınlıkla. "Yine mi ağlıyorsun?"

Gözyaşlarını benden saklamaya çalışan canım abim huysuzca, "Senin için ağlamıyorum," dedi ve elini Queen'in karnına koydu. "Canım oğlum Celalettin tekme attı."

Sıktığı yalana göz devirsem de, "Öyle mi?" dedim ve ben de elimi Queen'in hafiften belirmiş karnına koydum.  "Oyy halasının kuzusuuu," deyip kızın karnını mıncırdım.

Queen haliyle gıdıklandı ve bir kahkaha attı, "Alemsin Çağla," dedi keyifle.

Uzanarak onun yanaklarını sıktım ve karşımdaki çifte sevgiyle baktım. Cafer aslında en başından beri insan olarak kalmak istemişti ancak çocuk sahibi olmak istedikleri için onun da vampir ya da başka bir özel gücü olması şarttı. Bir insan ile bir vampirin çocuğu olamazdı. Bu yüzden geçen yıl Cafer'i bizzat Queen vampir yapmıştı.

Cafer her ne kadar sonradan vampir olsa da özünde insan olduğu için oğlu da onun gibi insan olarak dünyaya gelebilirdi fakat Queen'in dediğine göre oğulları da bir vampirdi.

Ve yanlış duymadınız ismi Celalettin Aron'du! Çok sevgili dedesinin ismini oğlunda yaşatmak istemişti Cafer. Aron da Queen'in fikriydi.

Gerçi yabancılarla evlenmemizin tek eksi yanı hepimizin çocukları biri Türk, biri yabancı iki isimli olacaktı ve bu benim gibi takım kurmayı planlayan birisi için zor bir durumdu.

Umarım ileride çocuklarımın adını unutmazdım!

Biz üçümüz muhabbet ederken yanımıza eski kral Jeff ile Yılanların şahı Alev geldi. "Naber kız?" diyerek kolumu deşmek suretiyle dürten tabiiki de halamdı.

"Sen niye geldin ki?" dedim yüzümü buruşturarak. "Ben sana davetiye yollamamıştım?"

Sırıttı, "Jeff'e yollamışsın?" dedi.

Gözlerimi devirdim, "Jeff'e gönderdiğim davetiyeye koskoca harflerle yılanlara ve Alevlere iyi uykular yazmıştım be kadın!"

"Onu bunu boşver de tut şunu," diyen Alev kucağındaki oğlu Ahmet Charlie'yi kucağıma bıraktı. "Canım yengemi gördüm, az gideyim de bir helallik alayım."

Ahmet'i sıkıca kavrarken, "Koş koş," dedim. "Yoksa ahiretin yanacak!"

O gittikten sonra Jeff, Quuen ve Cafer kendi aralarında sohbete dalmışken ben de kucağımdaki Ahmet Charlie'ye bakıyordum. "Ahmet Charlie ne la, dolandırıcı ismi gibi?" dedim yanağını severken. "Sen büyüyünce dolandırıcı mı olacaksın he? Pezevenk gömlekleri giyip hepimizin burnundan mı getireceksin he? Kuzenin Zağla gibi herkesin cebini mi deleceksin he?"

Ahmet söylediklerimi sanki anlamış gibi gülerken ben de bir kahkaha attım. "Yerim seni," deyip yanağını yalandan ısırmış gibi yaptım ve yapmamla kafama altı aylık bebekten koca bir şamar yedim. "Yılan Alev'in oğlu olduğunu bu derece kanıtlamak zorunda değildin," dedim kaşlarımı çatarak ve sonrasında yeniden ısırmış gibi yaptım.

Biz böyle eğlenirken Ebru geldi. Ahmet'e bakarak, "Yılan Alev'in haketmediği kadar tatlış bir bebek," dedi alayla.

Güldüm ve, "Bak teyzesi," deyip Ahmet'i ona iyice gösterdim. "Bu Charlie," derken çocuğu gösterdikten sonra bu sefer de kendimi gösterdim. "Bu da meleklerinden biri," dedikten sonra meşhur ehehehehh gülüşümden attım.

Ebru yüzünü buruşturdu, "Bir süre görüşmeyelim," deyip devam etti. "Mesela beş dakika."

Gözlerimi baydım. Hemen ardından, "Ne zaman oyun havası çalacak?" diye sordum sabırsızca.

O sırada, "Ne oyun havası Çağla?" diyerek yanımıza gelen kişi elit annemdi. Yanında da çok sevgili görümcesi Alev vardı. "Klasik müzik çalacak düğün boyu. Sen bir kraliçesin bunu unutma."

"Ya anne," dedim isyanla ve Ahmet'i Alev'in kucağına bıraktım.  "Kraliçeyim tamam da ben zaten herkesi çoktan alıştırdım oyun havalarına," derken hemen ileride müziklerden sorumlu kişiye gözüm takıldı.

Penny ve Tina adamı sıkıştırmış, "Ankağrlı Nağmık aç lütfen!" diye yalvarıyorlardı.

"Aha bak," diyerek onları gösterdim anneme.

Annem de o tarafa baktıktan sonra bana umutsuz bir bakış attı. "Yüksek İtalyan kültürüyle büyüttüm ben seni! Şu haline bak," dedi ve homurdandı. "Halası kılıklı."

Elimi kalbime götürdüm, yaralanmış gibi. "Bana istediğin hakareti et ama halama benzetme be ana!" dedim sitemle.

Halamsa piç gülüşünü yüzünden eksik etmiyordu. "Kimi en çok kınarsan çocuğun ona benzermiş," dedi bilmiş bir edayla. "Sen beni çok kınadın yengem çok."

Annem hayretle halama döndü, "Sen bana büyü yaptın Alev," dedi hatırlatmak ister gibi.

Halam, "Aman canımm," dedi umursamazlıkla ve kucağındaki oğlunu öpmeye başladı.

O sırada çalan Ankaralı Namık ile yerimde hopladım. "Ayy," dedim ve yanımdaki Ebru'nun elinden tutarak piste doğru koşturmaya başladım.

Ebru ile karşışıklı oynamaya başlamamızla pist hızla dolmaya başladı. Chris ve Boris de tıpkı onlara öğrettiğimiz gibi oynayarak yanımıza geldiklerinde onların bu haline güldüm.

Hüso da ileride bir kadınla karşılıklı gerdan kırıyordu.

"Oyna bağcanakğ," diyen Chris omzuyla Boris'e vurdu.

Bunlar bir zamanlar düşmandı ha, hatırlatmak isterim.

Ebru da kıkırdarken Chris bana döndü, "Bağcım ne zaman gideceğiz İstanbul'a?" diye sordu. "Şu benim köprüyü bir göreyim!"

Bunun üzerine Ebru bana Türkçe, "Ayıkla şimdi pirincin taşını," dedi imayla.

"Şey enişteciğim," dedim gülümseyerek. "Yakın zamanda gideriz sen de görürsün köprünü inşallah," deyip Ebru'ya döndüm ve Türkçe. "Gideriz, orada kendisinin olduğunu ima etse bile kimse inanmaz zaten, deli zannederler," deyip güldüm.

Ebru hafifçe kafama vurdu. "Sus ya pislik," deyip kocasının yanağına bir öpücük attı.

Ben de ona özenip Boris'i öptüm. Canım kocamı. Kocamı.

Şaka maka Çağla Garcia olduk he, herkes ayağını denk alsın!

Mutlulukla gülümsedim ve kendimi 'Simit ayran kaç para öğrendin mi zampara' diyen Ankaralı Namık'ın güzel sesine bıraktım.

🐺

6 yıl sonra... (diğer özel bölümler 6 yıl sonradan değil, evlendikleri zamandan devam edecektir. Bu sadece ilerisini görmeniz için.)

Heyecanla bir nefes aldım. Şuan Hazel ile Drew'in evinin arka bahçesindeydik. Boris ile ilk tanıştığımız yerde. Ve bu güzel haberi tam burada verecek olmak heyecan vericiydi.

"Ee hadi," dedi Ebru sabırsızca. "Bizi topladınız buraya. Ne söyleyeceksin?"

Elimde Boris'in elini hissettim. Ona baktığımda sakin ol dercesine gözlerini açıp kapattı. Yutkundum ve son bir derin nefes alarak güzel haberi verdim.

"HAMİLEYİM!"

Ben ve Boris sırıta sırıta gülerken ortamda bir sessizlik oluştu. Bu sessizliği ise şok içerisindeki Cafer bozdu. "Yuh!" diye bağırdı. "Oha!"

"Ne be?" diye cırladım..

"Ne mi?" diyen kişi Ebru'ydu. "Çağla bu altıncı çocuğunuz. ALTINCI! Ulan hiç mi yorulmuyorsunuz?"

Elim karnıma giderken somurttum, "Ne var ya?" dedim. "Param var, gücüm var yapıyorum işte!"

Hazel, "Sen evlenmeden önce takım kuracağım dediğinde seni hiç ciddiye almamıştım," dedi.

Queen ise, "Şuan bir voleybol takımı kurdu zaten," dedi gülerek.

"Ama beni üzdünüz," dedim dudak bükerek. "Ben mutlu olursunuz sanmıştım." deyip ağlar gibi bir tavır takındım.

Bu halime dayanamayan Ebru, "Yaaa," diyerek ayaklandı. "Biz şaka yapıyoruz bebeğim, tabiiki mutlu olduk. Sadece seni düşünüyoruz," derken yanıma gelmiş ellerimi tutmuştu. "Beş çocukla bile çok zorlanıyorsun. Yeni bir velet seni daha da fazla yoracaktır," deyip bir sandalyeye oturttu beni.

Hemen de numaramı yedi enayiler. Lan ben hiç üzülür müyüm ehehehehe

"Tek değil ki," diyen kişi Boris'ti. "Ben hep onun yanındayım. Beraber büyütüyoruz işte," derken bir eliyle yanağımı okşadı.

Yanımdkai Hüso, "Hem biz de varız," dedi kolunu omzuma atarken. "Dayısı yavrucuklarına mis gibi bakar."

"Ay rica ederim sen bakma Hüso," dedim alayla. "Geçen yaz Gül'ü denize götürdün dayı kız günü yapacağız diye. Çocuğu unutup geri geldin!"

Hüso sıçmışke bakışıyla tebessüm etti. "Bazen ufak tefek aksaklıklar yaşanabilir."

"Neyse neyse," dedi Ebru. "Teyzesi olarak bütün işleri devralıyorum. Cinsiyeti belli mi?" diye sordu heyecanla.

Güldüm, "Evet erkek," dedim bir nefes vererek.

"Çocukların haberi var mı?" diye sordu Drew.

Tam ona cevap verecektim ki arkamdan bir ses, "Artık var," dedi kızgınlıkla. Baktığımda onun en büyük çocuğumuz Gül Rosealine olduğunu gördüm.

"Gül," dedim kaşlarımı çatarak. "Sen gizlice büyüklerini mi dinliyorsun anneciğim?"

Sinirli adımlarla yürüyerek önüme gelen Gül ellerini beline yasladı. Emindim ki bu hareketi benden göre göre öğrenmişti. Daha altı yaşındaydı.

Valla Hürrem Sultan gibi hiçbir seneyi boş geçmemiştim hıaammmına

"Anne bunu nasıl dinlemeyebilirim?" dedi sinirle. "Her sene leylekler yeni birisini getiriyor ve ben bıktım artık!"

Boris uzandı ve Gül'ü kucağına aldı. "Neden öyle diyorsun babacığım? Bir kardeşin daha olacak işte ne güzel." dedi yatıştırıcı sesiyle.

E tabii o böyle söyleyince baba aşığı Gül Rose sesinin desibelini düşürdü. "Ama babacığım... Ya o da diğer kardeşlerim gibi barbar olurlarsa?"

Herkes onun bu söylediklerine gülerken, "Rose!" dedim uyarıcı bir sesle. "Kardeşlerin hakkında düzgün konuş. Duyarlarsa çok üzülürler. Hem senin saçların neden bozuldu yine?"

"Ahu, Çise ve Cem yoldular anne!" dedi sitemle. "Leylekler yeni kardeşimi getirdiklerinde söyleyelim de o üçünü alıp geri götürsünler!"

"Abla olmak ne yazık ki zordur hayatım," diyerek onun yanağından bir makas aldım. "Onları sana bulaşmamaları konusunda uyarırım. Aksel Dean nerede?"

Gül Rose omuz silkti, "Kendisini kütüphaneye kapattı. Okuma yazma bilmemesine rağmen kitap okumaya çalışıyor ahmak!"

Bu sefer, "Rose!" diye Boris uyardı. "Ahmak da ne demek? Kimden öğreniyorsun sen bunları?"

Canım kızım güldü, "Tabiiki de Ahmet Charlie'den."

Gözlerimi devirdim. Anası ne ki oğlu ne olsun değil mi ama?

Gül'e tekrar baktım. Tamamen babaannesi gibiydi. Tıpatıp. Sanki kadın geldi, doğurdu, geri gitti öyle bir benzerlik. Bembeyaz saçları ve babası gibi gri gözleri vardı. Saçları gibi beyaz olan teni adeta parıldıyordu. Boris ona her baktığında annesini gördüğünü söylüyordu ki haklıydı da. Gül Rose, tıpkı adını aldığı Rose teyzesi ve benzediği babaannesi gibi büyücüydü.

Genlerini taşıdığımız büyüklerimizin özel gücü de çocuklarımıza geçebiliyordu.

Bir numara Gül Rose'du ve büyücüydü.
İki numara Aksel Dean'dı. Kurt adamdı ve anneannesi gibi aşırı kültürlü elit bir çocuktu. Babasının klonu gibiydi.
Üç numara Ahu Lona'ydı. Kitsuneydi ve tıpkı benim gibi kıpkırmızı saçlara, babası gibi gri gözlere sahipti.
Dört numara Cem Rodney'di. O da ablası Rose gibi büyücüydü. Kırmızı saçlarıyla bana benziyordu.
Beş numara ise daha bir yaşındaki Çise Olivia'ydı. Bir kurt kadındı ve o da aynı babasının klonu gibiydi.
Altı numara ise karnımdaki bebişti. Adının Ekin Evan olması kararını almıştık. Daha gücünü hissedemiyordum.

İşte arkadaşlar... Üşenmedim yaptım altı velet.

Gül Rose babasının kucağından sıkılmış olacak ki bu sefer de benim kucağıma geldi ve gelmesiyle evin içindeki bütün çocuklar bahçeye akın etti.

Gül, Ebru'nun kendiyle yaşıt kızı Neşe Sandra'yı görünce yanımızdan adeta uçarcasına gitti ve Neşe'nin üstüne atlayıp onu deli etmeye başladı.

Onların bu hallerine bir kahkaha attığımda Ebru ile bakışlarımız kesişti. Çocuklarımızın da tıpkı bizim gibi deli manyak oluşları keyif vericiydi.

Ebru ile Chris'in iki çocuğu vardı. Neşe Sandra ateşe hükmedebiliyordu. Oğulları Elwis ise bir kurt adamdı.

Bu sefer de bakışlarım Yılan Alev ile Jeff'in iki çocuğuna takıldı. Ahmet Charlie babası gibi kurtken, kızları Mükerrem İbbie büyücüydü.

Evet, Mükerrem İbbie.

Halam ve Jeff birkaç günlüğüne Türkiye'ye gitmişlerdi ve bu yüzden de çocukları bize emanet etmişlerdi.

Cafer ile Queen'in bir çocukları vardı. O da Celalettin Aron'du. Etraflarında o kadar çocuk vardı ki onlar sadece bir çocukla yetinme kararı almışlardı.

Hazel ve Drew hala çocuksuz bir hayatta ısrarcıyken Amy ile Oscar da onlar gibi çocuk istemiyorlardı.

Çise Olivia paytak paytak yürüyerek yanımıza geldi ve bana, "Anni," dedikten sonra gözleri arkamdaki Hüso'ya takıldı. Neşeyle bir çığlık attıktan sonra, "Hüso dayii," deyip ona doğru kollarını açtı.

Hüseyin de bu tatlılığa karşı koyamayarak Çise'yi hızla kucağına aldı. O esnada bakışlarım hemen ileride birbirlerinin saçına yapışmış olan Ahu Lona ile Cem Rodney'e takıldı.

"Ahu, Cem!" diye bağırırken elime ayağımdaki terliği alıp onlara gelmeyecek şekilde yakınlarına attım. "Bırakın birbirinizin saçlarını."

Boris hızla o iki yaramaza ilerlerken ben de yerimde doğruldum. Salaklar hem birbirlerinin saçlarını çekiyorlar, hem de saçımmm diye ağlıyorlardı.

Gerçekten bütün çocukların biraz enayi olduklarını düşünüyordum ama evlat evlattı işte. Ühühühüh

Boris, Ahu ile Cem'i ayırırken ben de arkama yaslandım ve ayağımla Ebru'yu dürttüm. "Hadi git bana karpuz kes getir."

Ebru bana pışııık dercesine baktı, "Uşağın mı var lan karşında," deyip geri ayağıma vurdu.

Dudak büktüm, "Ama Ebruu," diyecektim ki, "Bıktım senden, bıktım," diyerek ayaklandı ve hızlı adımlarla eve girdi.

Sırıttım. Şaka yaptığımı bilse bile yine de kıyamıyordu. Dost gibi dost işte.

Bir süre sonra elinde karpuz tabağı ve çatalla gelen Ebru sulu mu sulu karpuzu önüme koydu ve yanıma oturdu. Çatalıma bir karpuz takıp mideye indirdim. Ardından bir karpuz da Ebru'ya yedirdim.

Bir süre sonra Ebru aramızdaki sessizliği bozdu. Başını omzuma koydu ve, "Bu güzel yaşama sahip olabileceğimizi tahmin edebilir miydik?" diye sordu.

Gülümsedim, "Asla," diye mırıldandım. Bir elim karnıma gitti. "Böylesini asla..."

Bakışlarım hemen ilerimizdeki Gül ile Neşe'ye kaydı. Neşe, Gül'ün omzuna başını yaslamıştı ve bir şeyler konuşuyorlardı.

Tıpkı bizim gibi...

🐺

Ayyy nasıldı? Çok özlemişim onları, yazarken anladım. Kaç haftadır parmaklarım kaşınıyordu Çağla ile Ebru'yu yazmak için. Sonunda nasip oldu. Umarım beğenmişsinizdir.

Jo ile eşi peki?

Çağla'nın sözünün eri olup altı çocuk yapması? ahahajwıeowl

Şimdi önemli bir konuda fikrinizi almak istiyorum. Biliyorsunuz Pabuç serisinin ikinci kitabı Pabucumun Laneti olacaktı ve Yunan Tanrılarını anlatacaktı. İleri ki kitaplarda Çağla ile Ebru'nun kızlarının hikayesini yazma planım da vardı ama serinin ikinci kitabı Yunan Tanrılarını anlatacaktı yani

Ancak arkadaşlar kitap final olduktan beri düşünüyorum ama Pabucumun Laneti için doğru düzgün bir kurgu oluşturamadım. Evet genel hatlar tamam fakat bir olay örgüsü yok. Düşüne düşüne kafamdan dumanlar çıktı ve biliyorum ki bir kere tıkandım ve açılmam uzun zaman alacak. Ayrıcca Yunan mitolojisinin içine girdikçe bütün Tanrılardan tiksinme gelmedi de değil yani. Allah hepsini bildiği gibi yapsın hshwuspwşeşweğeğe

Ben kara kara düşünürken birden aklıma bir kurgu fikri geldi. Size yemin ediyorum resmen ampul patladı birden kafamda.

Dedim ki bir vampir kurgusu yazayım, hatta bu kurgunun baş karakterleri Çağla ile Ebru'nun kızlar Gül Rosealine ve Neşe Sandra olsun.

Bu fikir aklıma gelince sanki Pabucumun Lanetinde tıkanan malak ben değilmişim gibi aklıma fikir üstüne fikir geldi, bir haftada kurgunun genel hatlarını, olay örgüsünü falan fişman oluşturdum. Yazmamak için kendimi zor tutuyorum.

Vampir Krallığında geçen biraz entrikalı ama güzel bir kurgu. Size danışacağım şey şu: Bundan önce size ne yazık ki Pabucumun Laneti sözü verdim.

Sizce Pabucumun Laneti'ni mi yazayım? (eğer çoğunluk bunu isterse biraz daha beklemek zorunda kalabilirler. Çünkü üzerinde baya kafa yormam gerek.)

Yoksa Gül ile Neşe'nin başrol olduğu Pabucumun Kanı'nı mı yazayım?

Sizlerin fikirleri benim için her zaman çok değerli oldu, bunu biliyorsunuz. Her zaman bu tür önemli konularda size danışarak bir karar verdim. Bu konuda da bana yardımcı olacağınızı biliyorum.

Ayrıca sizi diğer kitabım sinende geçen akşamlar'a da bekliyoruum.

Sizleri çok seviyorum. Serinin ikinci kitabında ya da ikinci özel bölümde görüşürüz. Kendinize çoook iyi bakın💚









Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 125K 78
Sertçe yutkundum ve elimi yarama bastırdım.Artık nefes alış-verişlerimin zorlaşması,bana sonumun yakın olduğu mesajını veriyordu. Gözlerimi açmaya ça...
3.7K 502 27
"... Peki ezelden beridir düşman olan iki tarafa sahip bir dünyada melez olmak bir nimet miydi, yoksa verilebilecek en acımasız lanet mi?" İntikam iç...
7.3K 987 15
Peşindeyim Arz Alaca. Sen nereye gidersen git, peşindeyim, sevgili kurt. * 2 hafta, 14 gün. Yaşayacakları zaman ancak bu kadardı. Sürü liderinin kı...
766K 54.5K 63
Bilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin.