İMKÂNSIZIN AŞKI

By mavimsisiyah16

7.1K 831 4.5K

Zor bir dönem geçiren Kumru, her daim yanında olduğunu sandığı sevgilisinin ihanetine uğrar. Bir yandan hasta... More

0.1~
0.2~
0.3~
0.4~
0.5~
0.6~
0.7~
0.8~
0.9~
1.0~
1.1~
1.2~
1.3~
1.4~
1.5~
1.6~
1.7~
1.8~
1.9~
yılbaşı 2.0~
2.1~
2.2~
2.3~
2.4~
2.5~
2.6~
2.7
2.8~
2.9~
3.0~
3.2~
3.3~
3.4~
3.5~
3.6~
3.7~
3.8~

3.1~

73 13 203
By mavimsisiyah16

Selam canlarım.

Nasılsınız?

Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim.

Bol bol yorum yapmayı ve yıldızcağızımıza basmayı lütfen unutmayın.😁

Hadi bir an önce bölüme geçin.

Keyifli okumalar 🦋

________________________

Zaman... her şeyi iki farklı yönde değiştiren tek gerçek ve soyut olan şey. Bir yolun sonu erişilmez bir güzelliğe ev sahipliği yaparken, bir diğeri çıkmaz bir sokak içinde tekrar çıkmaza sürüklemenin planlarını hazırlıyordu. Zaman denen şey acımasız olan tek güzelliktir. Şimdi soruyorsunuz değil mi? Acımasız olan şey nasıl güzel olabilir diye. İnanın ki ben de bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var; geçmişteki kötü günleri zamanın yok edebileceği gibi, gelecekte ki güzel günleri de zamanın var edebilmesi gibi...

He bir de içinde bulunduğumuz zaman vardı değil mi? Onun daha açıklamasını bulamadım ama bulacağıma eminim. Ne zaman olacağı konusunda ise; onuda zaman gösterecek.

Bir elimde soğuk, buzlu bir su. Diğer elimde ise az önce arabamın camına sıkıştırılmış olarak bulduğum küçük not kağıdı ile bahçede ki salıncakta oturmuştum. İçinde ne yazdığı konusunda hiçbir fikrimin olmamasına inat, kimin gönderdiğini tahmin etmesi pekte zor olmasa gerek. Ellerim sinirden olduğunu tahmin ettiğim ritmik bir hızla titrerken bacağımda ona ayak uydurmaktan geri kalmıyordu.

Tolunay gece'yi almaya geldiğinde bende çarşıda ki birkaç işimi halletmek için onunla dışarıya çıkmıştım. Onlar gittikten sonra tam arabama binecektim ki üzerinde havanın hafif esintisiyle sallanan kağıt parçası gözüme çarpmıştı. Kağıdı sıkıştırıldığı yerden almıştım almasına ama açmamıştım daha. Elimdeki bardağı yanımda duran masanın üzerine bırakıp derin Bir nefes aldım. Ciğerlerime batan derin bir nefes.

Katlı kağıdı yavaş bir şekilde açarken kağıda bakmıyordum. Gözlerimi açtığım kağıda indirdiğinde sadece iki satırdan ibaret olduğunu gördüm. İçimden okuduğum yazı kaşlarımı çatmama neden olurken iyicene anlamak için bu seferde sesli bir şekilde okumayı denedim.

Yarın öğleden sonra saat iki' de yeşil bahçede ol! Sen olmazsan, ben de olacaklara karışmam.

Bu neydi şimdi? Tehdit mi ediyordu bu şimdi beni? Ne demek 'yarın buluşalım' ya! Ne demek? Aklım almıyordu kesinlikle şu anki durumu.

Oturduğum yerden bir hışımla ayağa kalkıp tam yürümeye başlayacaktım ki başımın dönmesiyle olduğum yere sabitlendim. Gözümü birkaç saniyeliğine kapalı tutup tekrar açtım.
Kendime geldiğimde hızla mutfak kapısından içeri girip merdivenlere yöneldim. Odama girip hızla üzerimdekileri atıp altıma spor taytımı ve onun üzerinede kalın askılı sporcu atletimi geçirdim. Aynanın önüne gelip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra bel çantamı da belime bağladım. Kulaklığımı kulağıma geçirip telefonumu elime aldıktan sonra tekrar mutfağa inip dolaptaki limonlu sulardan birini çantama attığım gibi evden çıktım. Bizim eve yaklaşık on beş dakikalık bir ufaklıkta olan gardenya parkına doğru yürüdüm. Aynı zamanda da kafanın içindeki seslerle mücadele veriyordum.

Gardenya'ya geldiğimde kulaklığımı kulağıma taktıktan sonra hafif bir tempoda koşmaya başladım. Bugün sakin olan gardenya tuhafıma gitsede önemsemeden koşmaya devam ettim.
Bir insan nasıl bu kadar alçalabilirdi? Aklım almıyordu. Bu insan dışı hareketleri sergileyerek ellerine ne geçiyordu gerçekten merak ediyordum. Kaan'ın yaptığı şeyler artık normal bir insanın yaptığı hal ve hareketlerden ziyade bir hayvanla bile kapışamayacak duruma gelmişti.

Bir piskopat gibi sergilediği davranışları artık çığırını aşıyordu. Dayanılmaz bir hal alan davranışları geçmişimi hem derinden etkilemiş hemde sarsmıştı. Belki eskisi kadar savunmasız değildim, belki geçmişimde yaşananlar beni güçlendirmişti ama artık yorulduğumu hissediyordum. Bir araba bile benzini olduğu halde motorunu soğutmak için mola veriyorsa, benim o mola hakkım gelmişte geçiyordu.

Yorulduğumu anladığımda hızımı azalttım ama bırakmadım koşmayı. Yaklaşık on dakika da yavaş bir tempoda koştuktan sonra dinlenmek için bir bankın üzerine oturdum. Çantama sıkıştırdığım küçük limonlu su petini çıkarıp kafama diktim. Saatte baktığımda şok olmuştum. Çünkü tam tamına iki buçuk saattir aralıksız koşuyordum. Saatin iki olmasıyla Oturduğum yerden ayaklanıp eve giden yola yürümeye başladım.

"Kumru!" Duyduğum ses yerime mıhlanıp kalmama neden oldu. Arkamı dönmezken tekrar aynı ses adımı seslenmişti.

"Kumru diyorum!" Kendime geldiğimde birden bire hiçbir şeyi düşünmeden koşmaya başladım. Arkamdan duyduğum adım sesleriyle onunda arkamdan geldiğini böylelikle anlamış oldum ve hızımı daha da arttırdım. Sanki az önce deli gibi koşan ve yorgunluktan bitap düşen ben değilmişim gibi koşuyordum. Koşuyordum koşmasına ama arkamdaki şahısın da benimle bir koşması nedeniyle gerginliğim daha da hızlanmamı engelliyordu.

"Her şeyin gibi hızını da geliştirmişsin kumru!" Demesiyle midemden bir sıvının ağzıma doğru yükseldiğini hissettim. Cevap vermeden ilerlemeye devam ederken aniden kolumdan çekilmemle kendimi yerde bulmam bir olmuştu.

"Geliştirmişsin geliştirmesine ama, kovalayanın eski koşuculardan olduğunu da unutmuş gibisin!" Yaptığı alaylı iması yüzüne kusma istegimi bastırıyordu. Dişlerimi sıkarken adeta tıslarcasına; "Ne istiyorsun benden!?" Diye konuştum.
Yüzündeki tiksindirici gülümseme devam ederken

"Senden bir şey istemiyorum kumru," diyerek hafifçe yaklaştı ve "direk seni istiyorum." Demesi nirvana da olan öfkemi everese çıkarırken tek hamle ile kendi kolum ile beraber onun da kolunu çevirip, ayağına çelme attıktan somra yere düşmesini sağladım. O ne olduğunu anlamadan kendini yerde bulmanın şaşkınlığını yaşarken bu halinden faydalanıp ayağa kalkıp sağ elinin ü:erine ayağım ile basmaya başladım.

"Ahh!" Canının yandığını belli eden sesler çıkarmaya başlarken kafamı kaldırıp etrafıma kısa bir göz attım. Toplamda en fazla yedi- sekiz kişi olan parka hayal kırıklığıyla konuştum.

"Etrafta adamız diye geziyorsunuz ama böyle bir duruma seyirci kalmasını iyide beceriyorsunuz he, tebrik ederim sizi!" Diye bağırdığımda ayağımın altında kıvranan şerfsiz: "kumru, bırak lan elimi!" Diye de bağırmaktan geri kalmıyordu. Dudağımın sağ köşesi alayla yukarı doğru kırıvrılırken kafamı kaldırıp gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde alayla bakmaya devam ettim.

"Ulan! O kadar konuştum ettim tek fark ne olmuş biliyor musunuz? İki, üç kişi eksilmişsiniz!" Onlar kendi etraflarına bakmaya başlarken insanlığın hangi ara bu hale geldiğini düşünüyordum.

Ayağımı olduğu yerden çekmeden, tüm yükümü vererek çömeldiğimde bu sefer daha acılı bir ses duyuldu. Daha acılı ve daha derinden, daha içten...

"Ahhh! Kumru artık çek şu ayağınııı!" Diye yeniden bağırdığında "iki..." o bana anlamsız gözlerle bakmaya başlarken "Tam tamına iki kere karşıma çıkma cesaretinde bulundun." Sesim o kadar sakindi ki ben bile tırsmıştım. Sesim sakinken tüm sinirimi ona tezat ayağımın altındaki et parçasından çıkarıyor gibiydim. "Ama unuttuğun bir şey var ki, karşında eski çelimsiz, hasta, vicdanlı bir kız yok! Senin karşında kendini eskiden yaptığı hatalar doğrultusunda geliştiren güçlü, daha sağlıklı, senin gibi insanlara karşı zerre vicdan, merhamet beslemeyen bir kız duruyor!" Bir yandan beni dinlerken bir yandan da elinin açısından olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde yüzünü buruşturuyordu.

"Bunu... Bunu senin yanına bırakmayacağım kumru!" Demesiyle histerik bir gülüş kaçtı iki dudağımın arasından. "Üçüncüsü olmayacak! Eğer ki bir daha karşıma çıkarsan olacaklardan ne senin haberin olur, nede ben planlı bir şekilde yaklaşırım sana!" Dememle yavaşça ayağa kalkıp ayağımı elinin üzerinden çekmemle başka biri tarafından adımı duymam bir olmuştu.

"Kumru!?" Arkamı döndüğümde kesinlikle uraz ile karşılaşmayı beklemiyordum. Ama üzerindeki kıyafetlerden anladığım kadarı ile oda koşu yapmak için burada olmalıydı.

"Uraz?" Sorgulayıcı sesimi önemsemeden gözleri arkamda bir noktaya takılı kalırken ne olduğunu anlamadan adımın tekrardan ama yüksek bir şekilde seslenilmesi ve kolumda hissettiğim keskin bir acı ile inlemem bir oldu. Arkamı hafif bir şekilde döndüğümde "üçüncüsü olacak kumru! Öyle bir olacak ki aklın hayalin şaşacak!" Deyip koşarak elindeki bıçağı ile uzaklaştı. Ben ne olduğunu anlamadan tenimde hissettiğim rüzgar ile kafamı çevirdiğimde uraz'da kaan'ın peşine takılmış olduğunu görmem ile kolumda ki yarayı önemsemeden uraz'ın arkasından hem bağırıyor, hem koşuyor, hem de bir elimle yaramım durumunu kontrol ediyordum.

Uraz'ı gözden kaybederken koşmayı bıraktım. Cebimden telefonu çıkarıp rehberden gece'nin adını bulup üzerine tıkladıktan sonra kulağıma götürdüm. Telefon çalmaya başlarken ben de yaranın üzerine sarabileceğim bir şeyler arıyordum. Hayır oda yetmiyormuş gibi parktada kimse yoktu. Sanki yer yarılmışta herkes içine girmişti.

"Alo?" Telefon açıldığında derin bir nefes alarak acımı dindirmeye çalıştım ve konuştum.

"Alo, gece?" Dememle ağzımdan sessiz bir inilti çıkmıştı. "Alo, kumru! İyi misin? Ne oldu?" Telaşlı sesi beni hiç rahatlatmazken "Şu anlık iyiyim ama kısa bir süre sonra kan kaybından gidebilirim." Alaya aldığım

"Ne saçmalıyorsun kızım sen? Ne kan kaybı! Neredesin sen?" Ard arda sıraladığı sorularına inat "Gardenyadayım en fazla yirmi dakika dayanabilirim haberin olsun." Yüzüne kapattım. Bu bizim dilimizde acele et demekti. Ve önemli bir şey olmadığı sürece böyle yapmazdık. Yalan! Yirmi dakikadan fazla dayanırdım ama kansızlıktan bayılmak istemeyiz değil mi?

"Kumru!" Uraz'ın sesi tekrardan kulağıma geldiğinde arkamü döndüm.
"Yakalayamadım şerefsizi, çok hızlıydı! Sen iyi misin? Kolun çok fazla kanıyor!" Derken bileğine sarılı olan bandajı açıp koluma dolarken her hareketini saniyesi saniyesine izliyordum. Kaan'ı da yakalayamayacağını biliyordum. Evet uraz'da hız konusunda fena değildi aa her ne olursa olsun o eski koşuculardandı. "Kimdi o şerefsiz, tanıyor musun?" Dediğinde gözlerinin içine bakıp "kaan..." diyebildim sadece. O an kolumdaki eli birkaç saniyeliğine durduğunda gözlerini gözlerimden çekmemişti. Sonrasında ise konuşacak halimin olmadığını anlamış olmalı ki konuyu değiştirmeyi seçti.

İşini bitirdiğinde " umarım hastaneye kadar idare eder." Dediğinde yine cevap vermemiştim. Daha doğrusu kan kaybından halsizleşmiş olmalıydım. "Kumru, beni duyuyor musun?" Dediğinde halsizce kafamı sallamakla yetindim. Başım dönmeye başlarken " seni kucağıma almamı ister misin?" Dediğinde de bu sefer de kafamı olumsuz anlamda sallamayı seçmıştim. O sıra telefonum çalmaya başlarken o kadar halsizleşmiştim ki "sen bakar mısın?" Dediğimde kafasını sallayıp çantamdan telefonu aldığında arayanın gece olduğunu görmüştüm. Konuştuklarından anladığım kadarıyla gecelerim geldiğini ve yerimizi sorduklarını anlamıştım. Telefonu kapatıktan sonra "parkın girişinde bekliyorlar bizi." Dediğinde kafamı sallamıştım. Tam adım atacağım sırada etrafın birden bire zifiri bir karanlığa bürünmesi, âdeta yerin ayağımın altından kayması ve tam yere düşeceğim sırada uraz tarafından tutulduğumu anlamıştım. Son duyduğum ses ile uraz'ın şaşkın ve endişeli haykırışı olmuştu.

"Kumru!"

~~~
"O herif benim elime bir geçsin gör bakalım o bıçağı onun bir taraflarına saplıyor muyum, saplamıyor muyum!!!" Gece.

"Güzelim biraz sakin olur musun acaba? Tamam anlıyorum seni ama böyle yaparak kumruya bir faydan olduğunu sanıyorum." Tolunay.

"Sessiz olun artık ya beynimi siktiniz sabahtan beri car car car!" Uraz.

Burnuma gelen hastane kokusu midemi bulandırırken. Duyduğum seslerde kafamı şişiriyordu. Yavaşça gözlerimi açıp hırıltılı çıkan sesimle "su..." diyebilmiştim. Odadaki ışık gözlerimi alırken tekrar kapatmıştım. "Kumru, canım?" Gece'nin sesiyle hafifçe doğrulmaya çalışırken kolumda hissettiğim hafif acı inlememe neden olurken iki kol arkamdan destek olmuştu. Suyu içince tekrar başım yastıkla buluştuğunda "teşekkürler" demiştim.

"Ben doktoru çağırıp geleyim." Araz'ın titrek sesini duyunca kendimi sıkarak gülmeye çalıştım ve "Oo kıvırcığım da buradaymış." Zor çıkan sesimle araz olduğu yerde durup arkasına döndü benimle göz göze geldiğinde dolu gözlerine inat gülerek "kambersiz düğün olur mu hiç kıvırcığım." dediğinde hepimiz gülmüştük. "Haklısın asla olmaz kıvırcığım." O doktoru çağırmaya gittiğinde "sıkıldım ben gelsin şu doktor da çıkalım bir an önce." Dememle gece'nin cırlaması bir olmuştu.

"Halla halla! Doktor taburcu olabilirsiniz derse çıkarız kumru'cum! Öyle ben sıkıldım bir an önce çıkalım yok!" Gece'ye gözlerimi devirmem ile araz ve doktor da içeriye girmişti.

"Evet hastamız uyanmış. Nasıl hissediyorsun kendini kumru'cum?" Güler yüzlü kadına tebessüm ederek "kolumda birazcık ağrı var ama onun dışında on tane kavgaya karışabilecek gibiyim." Dediğimde herkes gülmüştü gece hariç "Siz ona bakmayın doktor hanım, o kuyuya düşse ilk önce dışarıdaki kişinin iyi olduğunu anlamadan kendini önemsemez ." Dediğinde bu seferde göz devirme sırası bana geçmişti. "Abartma!"

"Buraya geldiğinde hayati riskini ortaya çıkaracak kadar olmasada fazla bir miktarda kan kaybetmiştin." Ben can kulağı ile doktoru dinlerken o konuşmaya devam etti. "Allahtan arkadaşlarından birinin kanı uyuyordu da kan aramak zorunda kalmadık." Dediğinde kim olduğunu merak etmiştim. Gece ile kanlarımız uyuşmuyordu. Tolunay ile de gece'nin kan grubu uyduğuna göre ya araz'dı ya da uraz. "Gereken son kontrolleride yaptığımıza göre taburcu olabilirsiniz." Hafifçe tebessüm edip "Her şey için çok teşekkür ederim doktor hanım." Dediğimde "ne demek gelecekteki doktor adayı, görevim." Dediğinde bu bilgiye nereden ulaştığını merak etsem de fazla uzatmamıştım. Doktor odadan çıktığında " damarlarımdaki asi kan kime ait gençler?" Dediğimde

"Normalde bana ait olabilirdi ama benimki A RH (+) olduğu için olamadı." Değince geriye uraz kalmıştı. Âdeta bir ormanı andıran gözlerinin içine bakıp "teşekkür ederim. Her şey için..." yüzündeki tebessüm eşliğinde bana ormanlarını kısarak bakarken " sen iyi ol da her şey geçer. Her şey geçecek..." demişti. Sanki söz vermişti. Hatta 'sankisi' fazla söz vermişti.

'Her şey geçecek' demişti...

____________________________

Huhh! Sonunda bitti bölüm. Sanki diğer bölümlere tezat daha uzun bir bölüm oldu gibi değil mi?

Bölüm nasıldı?

En beğendiğiniz sahne?

İnsanların dışarıdaki olaylara karşı davranışları sizce nasıl olmalı?

Bence bölümde de olduğu gibi,  dünyada'da oldukça yaygın bir davranış biçimi. İnsanların olaylara müdahale edebilecek durumları varken korku veya başka bir şey den dolayı kaçmaları kesinlikle doğru değil! O an orada edeceği, uzatacağı bir yardım eli bir genç kızı veya bir erkeği o gece ailesi ile birlikte bir gün daha geçirebilmelerine sebep olmak varken onları kaderlerine bırakmak oldukça saçma bir
düşünce bence.

__________KAAN'A SÖVME BUTONU :) dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz ballarım. ⚠️❌

İnstagram hesabım= mavim_sisiyah16 takip ederek bana sorduğunuz soruları oradan da istediğiniz zaman sorabilirsiniz canlarım. Kitap ile ilgili bilgilere her daim ulaşabilirsiniz.

Hepinizi çok seviyorum ballarım.❤

Hoşça kalın, sağlıcakla kalın.💚

Continue Reading

You'll Also Like

589K 25.3K 58
Asena dişi kurt demek . Bağımsız , güçlü ve lider olan demek . Peki Asena kızılarslan ? O masumulara göre bir kurtarıcı her türlü askerin gibi . Düşm...
63K 1.1K 10
04052024
3.5M 79.7K 26
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...
864K 39.7K 28
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...