SANRI ADASI

By Setenaybulutlarda

6.3K 894 2K

Uyumadan önceki uzaklığını yitirmiş bedeni, bedenimin hemen yanındaydı. Ne gözlerini kapatıp bakışını kesiyor... More

Tanıtım ⚜️
1.bölüm "Kiraz Ağacı"
2.bölüm "Kadın"
3.bölüm "Kedi"
4.bölüm "Cefâpişe"
5.bölüm "Emin"
6.bölüm "Bisiklet"
7.bölüm "Süreyya"
8.bölüm "Bars"
9.bölüm "Yetkin"
10.bölüm "Beyaz at"
11.bölüm "Deniz Feneri"
12.bölüm "Gülenay"
13.bölüm "Güneş"
14.bölüm "Türkü"
15.bölüm "İtiraf"
16.bölüm "Kavga"
17.bölüm "Karakol"
18.bölüm "Hastane"
19.bölüm "Ortancı"
20.bölüm "Melodi"
21.bölüm "Destan"
22.bölüm "Gün Körfezi"
23.bölüm "Fotoğraf"
24.bölüm "Neva"
25.bölüm "Kuzenler"
26.bölüm "Giray"
27.bölüm "Dövme"
28.bölüm "Aksiyon"
29.bölüm "Aytaç"
30.bölüm "Tanışma"
31.bölüm "Duba"
32.bölüm "Aile"
33.bölüm "Ayten"
34.bölüm "Kıskanmak"
35.bölüm "Melek Kapısı"
36.bölüm "Burada"
37.bölüm "Arbede"
38.bölüm "İlişki"
39.bölüm "Gökyüzü"
40.bölüm "Hayat"
41.bölüm "Türkü"
42.bölüm "Kayra"
43.bölüm "Karşılaşma"
44.bölüm "Sarılmak"
45.bölüm "Mektup"
46.bölüm "Uyanış"
47.bölüm "Gül güzeli"
48.bölüm "Uyku"
49.Bölüm "Gardenya"
50.bölüm "Sevmek"
51.Bölüm "Urla"
52.bölüm "Dövme"
53.bölüm "Yonca"
54.bölüm "Meydan"
55.bölüm "Mutluluk"
57.bölüm "Kiraz ağacı"
58.Bölüm "Prizren"
59.bölüm "Mutluluk"
Final ⚜️

56.bölüm "Yumruk"

59 6 19
By Setenaybulutlarda

Panik⚜️

Kulaklarımı dolduran o eski ezgi eşliğinde bana yaklaşan adama bakıyordum. Takım elbisesi üzerine oturmuş, onu mükemmel gösterirken geçtiği insanlara selam vererek ona gülümsememi sağlıyordu. Olgun bir adamdı. Gönlü güzel bir adamdı. Af dilemeyi bilen, affetmeyi bilen bir adamdı.

Parlayan bir elmas olmasını neye borçluydum, bilemiyorum ama insanın böyle bir elmasa bakmadan, onu sevmeden duramayacağını çok iyi biliyordum. Yaşıyordum.

Bana gelişini birisi önünü keserek durdurduğunda sakince izliyordum. Yakın oldukları belliydi. Birbirilerine sarılıp bir süre konuşmasının ardından elini benim olduğu tarafa uzatarak beni göstermişti. Bu karşısındaki adamında bakışlarının bana dönmesini sağlamıştı. Gülümseyerek bir baş selamı almıştım o kişiden. Aynı şekilde karşılık verdiğimde kısa sürede görüşeceklerini bilerek ayrılmalarını izlemiştim.

Bir masaya daha selam verdikten sonra yanımıza ulaşmıştı. Yengesinin elini öpüp sarıldıktan sonra yanımda durmuş ve onunla konuşurken de bir elini nazikçe belime sarmayı ihmal etmemişti.

"Bizim oğlan, bakıyorum da bulmuşsun gül gibi kızı, hiç uzak duramıyorsun."

Yengesine kahkaha attığımızda Aybars, başını önüne eğip gülümsemişti. Hafif bir utanmıştı sanki. Tam şu an parmaklarımı sakallarının arasında gezdirebilsem keşke.

"Kuzen?"

Sese dönmüştük ikimizde. Az önce tanıştığımız Zeynep ve eşi diye düşündüğüm Aybars'ın boylarında bir adam yanımıza geliyordu. Zeynep, küt, sarıya yakın saçlarıyla yüzünü ortaya çıkarmış, ince belini saran siyah, zarif bir elbiseyle tüm güzelliğini öne çıkarmış bir kadındı. Eşi de onunla uyumlu giyinmişti. Boy farklarındaki farklılık benim gözüme batmıyordu. Uyumlu halleri onları aşırı güzel göstermişti. Yanımıza geldiklerinde yüzümde bir gülümseme duruyordu.

"Yüzünü gören cennetlik vallahi. Nerelerdesin sen?"

Zeynep, Aybars'a sarıldığında Aybars gülerek onun saçlarını bozmuş ve onun homurdanmasını sağlamıştı. "Bayağı yoğun bir dönemdi Zeyno, en sonunda buralardayım işte." Ondan ayrıldığında Zeynep'in eşiyle de sarılmışlardı.

"Nasılsın kardeşim?"

Onlar selamlaşırken anneler bizden uzaklaşmış iki çift yan yana kalmıştık. "Seni Zeynep'in eşi, Yiğit ile tanıştırayım Deniz."

"Merhaba, Yiğit. Ben Sanrı Deniz."

Ben Yiğit ile tanışırken Zeynep ile Aybars omuz omuza vermiş bizi izliyordu. "Önce ben evlendiğim için kıdemli sayılırım ha Aybars?"

Aybars yüzünü buruşturmuştu. Biz gülüyorduk. Yiğit, Zeynep'i kendine çekip göğsüne yaslarken Aybars'ın kolları bana dolanmıştı. "Ne yazık ki öyle amca kızı, ne yapalım!"

Zeynep, elini havada yumruk yapmıştı. "Evet!"

Anlaşılan bir iddia vardı. Neydi, ilk kim önce evlenir mi?

Yiğit'in eşini sevgiyle izlemesini gören Aybars'ın göz devirmesini yakalamıştı Zeynep. "Bak bak kaç yıl oldu, hala aynı huysuzluğu yapıyor."

Yiğit fazlasıyla tatlıydı.

"Biz Zeynep ile liseden beri birlikteyiz Sanrı." demişti Yiğit ve Aybars'ı bana işaret etmişti. "Senin bu yanındaki adam var ya her buluşmamızda bize musallat olur, yalnız kalmamıza izin vermezdi."

Yiğit'e az çektirmeyen canım sevgilim, biz de çekmezdik umarım birilerinden.

Kahkaha atmıştım Aybars onu söylediklerini taklit ederken. "Bak bak, geçmişi döküyor bir de. Ben diyor muyum, amcamla ilk tanıştığında Zeynep benim kardeşim dediğini."

"Evet, bak doğru. 1 yıl peşimden koşmuştun."

Zeynep'in konuşurken kahkahası duyulduğunda Yiğit, onaylamaz bakışlarıyla "Pes!" diyordu Aybars'a. "15 yaşındaydık, hala mı hatırlıyorsun sen onu!"

Aybars, zevkle omuz silkiyordu. Zeynep'te ben de sevdiği adamların kolları arasında göz göze gelip göz kırpmıştık birbirimize. "Hep böyleler bunlar. Birlikte nasıl eğlenebileceğimizi düşünebiliyor musun?"

Zeynep ile gülerek onlardan uzaklaştığımızda birbirimizle konuşmaya başlamıştık. "Lisede mi tanıştınız siz?"

"Evet, lise de tanıştık. O zamandan beri hiç ayrılmadık. Tabii bayağı bir sorun yaşadık ilk zamanlar. Babam öğrendi, siz küçüksünüz diye peşimden ayrılmadı. Yiğit'i kaç kere kıstırmış okul köşelerinde, sonradan öğrenmiştim. Üniversitede bile öyleydi. Ben üniversiteyi kazandığımda Yiğit'te benimle birlikte olmak içim aynı bölümü okudu. Nereye gitsem peşimden geleceğini o zamandan belli etmişti. Babamı da böyle böyle ikna etti. Şimdi sanarsın damadı değil de kendi oğlu."

Güldüğümüzde bakışları iki adım uzağımızdaki Yiğit'e kaymıştı. Eşinden bahsederken bile gözleri ışıldıyordu. Ona olan bağı Aybars ile benim aramdaki bağa benziyordu. Sarsılsa dahi asla kopmayacak bir bağa... "2 yıl önce de evlendik işte. Birlikte bir ofis açtık. Hem eşiz, hem de iş ortağıyız artık."

Onlar adına çok sevinmiştim. "Sizinkini de ayrı olduğunuz zamanlarda Aybars anlatmıştı." dediğinde şaşkınlıkla ona dönmüştüm. "Yeniden birlikte olmanıza çok sevindim. O zamanki Aybars ile şu anki Aybars'a bakıyorum da seninleyken dünyanın en mutlu adamıymış meğer. Umarım hep böyle olursunuz."

Az önceki şaşkınlığım derin bir mutluluğa dönüşürken Yiğit ile şakalaşan sevgilime dönmüştü bakışlarım. "Ben de onunla dünyanın en mutlu kadınıyım Zeynep."

Kocaman gülümsemeler bırakmıştık o sohbette. Ardından düğüne katılan akrabalarla tanıştırılmış, Günay ve biraz sonra evleneceği müstakbel eşi ile selamlaşmıştım. Bir ara halaya bile katmaya çalışmışlardı bizi de Suna teyze zor almıştı bizi ellerinden. Tabii almasının bir sebebi vardı.

"Oğlum, babaannenin yanına da bir uğrayın, buraya bakıyor. Üzülmesin."

Suna teyze, ailesini erken yaşta kaybetmişti. Sinan amca da babasını. O yüzden büyükleri bir tek Aybars'ın babaannesi kalmıştı. Aybars, annesine başını sallarken bana çevirmişti yüzünü. Tatlı tatlı bakmasıyla elimi yüzüne çıkarmamak için zor tutmuştum kendimi. "Babaannemle tanışmak ister misin güzelim?"

Başımı sallamıştım gülümseyerek. "İsterim tabii ki."

Yüzünü biraz buruşturup benim arkamda kalan babaannesine kısa bir bakış atmıştı fısıldarken. "Yalnız biraz huysuzdur. Ters davranırsa hiç takılma, olur mu?"

Başımı iki yana salladım. Gülmüştüm sıkıntılı haline. "Ben Tomris Sultan'ın torunuyum. Sorun yok." Anlamamıştı neden böyle dediğimi. Daha o da benim babaannemle tanışacaktı. O zaman anlardı. "Hadi gidelim öyleyse."

Onu onayladığımda derin bir nefes alıp annesinin yanından ayrılmıştık. Babaannesinin yanına adımlıyorduk. Bedia olan adıyla beraber her şekilde Laz olduğunu belli eden kadının keskin bakışları bizi hedef almıştı. Bedia Hanım gözetiminde yürürken Aybars'ın bir eli sırtımda dursa da ne çok yakın ne çok uzaktık birbirimize.

Heyecanlansam da belli etmemeye çalışıyordum. Çekirdek ailesiyle hiç böyle bir an yaşamadığımdan olsa gerek...

Tam önüne geldiğimizde kadının yüzündeki sert ifade hiç bozulmadı. Aybars gergin bir hava olmasına izin vermeden ona doğru hareketlenmişti. "Babaanne?" Yaşlı kadının bakışları benden kısa bir süre sonra torununa düşmüştü. Minik bir tebessüm görmüştüm yüzünde. Elini öpen torununun başına elini koymuş kısa bir süre saçlarını sevmişti. Tabii sonrasında Aybars'ın "Nasılsın?" sorusuyla ciddileşmişti yeniden. "Nasıl olduğumu çok mu merak ediyorsun eşek sıpası?"

Kadın konuşurken fazlasıyla belirli bir Karadeniz ağzı kullanıyordu. Hatta peşi sıra Lazca bir şeyler mırıldanmıştı. Aybars onun gönlünü almak için birkaç cümle kurduğunda kadın yine de huysuzluğunu elinden bırakmıyordu. "Bak seni kiminle tanıştıracağım?" Biraz geri çekilip bana baktığında Bedia Hanım'da bana dönmüştü. Ben onlardan 3 adım kadar uzakta olduğum için daha da yaklaşırken "Merhaba Bedia Hanım," diyordum. "Ben Sanrı Deniz."

Aybars, benim ardımdan gözlerimin içine sımsıcak bir gülümseme gönderdiğinde kadından hiç ses çıkmıyordu. Torununa çevirmişti bakışlarını. Galiba ben görünmezim.

İlk birkaç saniye bakıştıklarında Aybars başını sallamıştı. Kendi aralarında olduğunu düşündüğüm bu anlaşma haline bakarken kadın yeniden bana dönmüştü. Gayri ihtiyari elini kaldırdığında bunun öpmem için olduğunu anlamıştım. Gülümseyerek elini öpmeye eğildim.

Kendisinden hoşlanmadığını sezen yüreğim... Olsun, üzülme. Çekirdek ailesi seni seviyor.

"Tanıştığıma memnun oldum Bedia Hanım."

Bedia Hanım, beni haklı çıkarırcasına burun kıvırmıştı. Bunun altındaki anlam tam olarak şöyleydi bakın; bula bula bunu mu buldun torun?

Ben anlık bir duraklama yaşarken Aybars, saygısızlık etmemek için açılan dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını çatmıştı. "Kimdir bu?" diye isteksizce konuşan kadınla kaşlarım kalkmıştı. Bu da olmuştuk çok şükür...

Sanrı Deniz olmam onun için pek bir şey ifade etmiyordu demek ki. Aybars sıkıntılı bir nefes vermiş ve "Sevdiğim kadın, babaanne." demişti. Bu iddialı çıkışını beğeneceğini hiç zannetmiyordum ama yine de sevdiği kadın olduğumu söylediğinde içim bir hoş olmuştu.

Her şeyi anlatabileceği gözleriyle oturmamızı işaret eden kadın hissettiklerimizi bilse dahi kafasına eseni yapacağa benziyordu.

"Anlat hele, sen kimsin, necisin?" Sesiyle insan tokatlar bir hali vardı, şaka yapmıyorum. "Ben Sanrı, Bedia Hanım." diye tekrardan adımı söyledim. "Aybars ve ailesi gibi ben de Sanrı Adası'nda yaşıyorum." Kim olduğuma takmış olma ihtimali üzerinde durmamaya çalışırken Aybars gerildiğinde onun koluna değen kolumla sorun olmadığını gösteriyordum.

Aybars için defalarca tanıtırdım kendimi...

"Sen de mi baytarsın?"

Baytar dediğinde Aybars gülmüştü. Soruların arkası kesilmeyecekti, belliydi. "Hayır, ben bir vakıfta çalışıyorum."

Yine burun kıvırmıştı. "Sen yemek yapabiliyor musun bakayım? Bir evi çekip çevirebilir misin? Evine bakabilir misin?"

Evet, tam da hayatları boyunca erkek himayesinde kalmış büyüklerimizin soracağı sorulara gelmiştik. "Evet, her yetişkin insanın yapması gerektiği kadar evime bakabiliyorum Bedia Hanım."

Ses tonumu tatlı tutmaya özen göstererek onu kırmadan, Aybars'ı da üzmeden konuşmaya çalışıyordum. Karşımdaki yaşını epeyce almış kadın, kaşlarını sonuna kadar çatmıştı.

"Yani torunuma bakabilecek misin, sen onu söyle bana?"

Torununuz 3 yaşında bir bebek mi, dememek için zor tuttum kendimi. Sakin Sanrı, sakin.

Aybars, "Babaanne, ne biçim sorular bunlar? Ne oluyor sana?" diye hem şok içinde hem de dayanamamış bir halde çıkıştığında ona bakıp sakin olmasını gözlerimi yumarak belirtiyordum. Bedia Hanım, torununu umursamadı. Öncesinde bana bakmayan gözleri şimdide benden ayrılmıyordu.

Yanıtım onun istediği şekilde olmayacaktı. Eğer olsaydı kendi fikirlerimi ezip geçmemden önce benim babaannem beni 3 parçaya bölerdi kesin. Çünkü oğullarını haklı olsalar dahi tutmayan ve sonuna kadar gelinlerinin arkasında duran bir kadının torunuydum ben. Tamam, o da bazen sadece kadını tutar eşitliği düşünmezdi ama sonuçta hiçbir zaman bir kadını yerecek şey yapmazdı. O yüzden sonunda babaannesinin benden nefret edeceğini bilsem dahi geri durmadım. Derin bir nefes alıp yine de gıcık gitmeden sakince yanıtlamaya çalıştım

"Sonuçta ikimizde yetişkin insanlarız Bedia Hanım. Hastalık ve kendi isteğimiz dışında bir bakıma ihtiyaç duyacağımızı düşünmüyorum. Bir evlilik kurarsak görevlerimiz olması gerektiği gibi hep ortak olacak çünkü."

Beni asla sevmeyeceğini tasdikleyen kelimeler dudaklarımdan bir bir döküldüğünde yüzüne bakıyordum. Bastonunu önüne getirip iyice sıktı tuttuğu yeri. Baston ile girişecekti sanırım. Neyse, kaderde düşüncelerimizden ödün vermediğimiz için ölmekte varmış.

Kadın tam bir şey diyecekti ki Aytaç fırladı birden önümüze. Kurtarıcı meleğim!

"Sizi arıyordum ben de. Bir sorun var. Kapıda iki adam birbirine girdi. Ortalık karıştı. Bizimkiler durdurmaya çalışıyor ama adamlardan biri kadına atılmaya başladı. Polisi çağırdık."

"Kadına mı atılıyor dedin!"

Aytaç başını sallamıştı bana. Orada bir ip koptu sanki. Aybars ile ayaklandığımızda çıkışa acele adımlar atıyorduk. Bedia Hanım ne durumdaydı şu an, inanın bilmiyorum. Etraftan bize bakan birkaç gözün içinde Suna teyzede vardı. O da bize doğru geliyordu. Kenardan ilerlediğimiz ve ortada oynayanlar olduğu için çok dikkat çekmemiştik neyse ki. Dışarı çıktığımızda bahçe taşlarına yaslanmış ağlayan kadını gördü gözlerim ilk. Sırtını sıvazlayan kişi ise Zeynep idi. Yanında başkaları da duruyordu ama tanımıyordum.

Öfkeyle baktıkları kişiye çevirdim yüzümü. Biri Yiğit olmak üzere iki kişi saldırganı tutuyordu. Üzerinde yer yer kirlenmiş bir gömlek, ayaklarındaki sivri burun ayakkabılarıyla öne doğru atılmayı bırakmıyordu bu şahıs. Bir diğer adam ise kendini tutanlardan kurtulmuş ağlayan kadına doğru yürüyordu. Kendine çekip sarılmıştı kadına.

"Seni yok edeceğim kızım. Bu ağabeyine mi güveniyorsun? Güvenme! Hepinizin eceli olacağım, duydun mu beni, hepinizin!"

Rezil herif, tehdit ediyordu bir de. Hatta tüm ailesini. Kadına doğru adımladığımda Zeynep ile göz göze gelmiştik. Üzgündü. Bakışlarım gitmesin diye ağabeyini tutan kadına kaymıştı. Aybars, birileriyle konuşuyordu.

Kadın önüne gelen beni gördü. Ağabeyi ağzında doladığı küfürleriyle derin nefesler alıyordu. "Merhaba, ben Sanrı. İyi misiniz? Size bir zarar verdi mi?"

Kadın yaşlı gözleriyle bana bakmıştı. Fiziksel bir zarardan bahsediyordum. Başını korkuyla iki yana sallarken koluna kaymıştı bakışlarım. Sıfır kollu elbisesinden açıkta kalan kolları belirttiklerinin tam tersini gösteriyordu. Sıkıca tutulduğu için koyu kırmızı olan izler saklanamayacak kadar belirgindi. "Daha önce şikayetçi olmuş muydunuz bu adamdan?"

Kadın başını sallamıştı tekrardan. Benden birkaç yaş büyük olduğunu düşündüğüm ağabeyi birden nereden çıktığımı sorgulayan gözlerini bana çevirdiğinde ona hak vermiş ama tepki vermemiştim.

"Korkmayın. Anladığım kadarıyla şikayetler bu adamı durduramamış." Gözleri her şeyi açıklıyordu. "Eğer isterseniz ben size yardımcı olurum."

"Hanımefendi, polislerin yapamadığını siz nasıl yapacaksınız!"

Ağabeyinin çıkışıyla arkamda biri belirmişti. Aytaç, "Abla?" diye soluğu yanımda aldığında bana öfkeyle bakan adamı da anlıyordum. Aytaç'ın omzuna dokunup "Sorun yok." demiştim. Bize doğru yaklaşan birkaç kişi vardı ama dönüp kim olduklarına bakmadım. Aybars'ın sesini duyuyordum biraz uzağımızda. Kardeşini korumak için didinen adama baktım.

Adaletin duvardaki bir yazı olarak kaldığı mahkeme salonlarından çıkan sonuçlar onlar gibi nice insanı bu hale getiriyordu.

Biz vakfın adıyla daha çok insana sesimizi duyurabiliyor ve korunmaya muhtaç insanları bu güçle koruyabiliyorduk. Yardımlarla ayakta kalan vakfa üye, işinin en iyisi gönüllü avukatlarla çalışıyorduk. Yani mahkemede kuvvetli halde karşısına çıkabilmesini sağlayabilirdik. Bu saldırgan adamın gözünü korkuturdu.

"Ben bir kadın koruma vakfının üyesiyim. Adım Sanrı Deniz Seyar. Benim görevim şiddete uğrayan, yardım isteyen her kadının elinden tutmak." Bakışlarımı adamdan çekip kardeşine indirmiştim. "Bu yüzden çözemediğiniz bir sorun ise size yardımcı olmak isterim."

Adam duyduklarıyla afalladığından sessiz kalmıştı. Ama kardeşi bana umutla baktı ve gözyaşlarını silmek için ellerini kaldırdı. "Ben... Ben geçen ay boşanma davası açtım." Gülümseyip devam etmesi için başımı sallamıştım. "Kabul etmedi. Uzaklaştırma kararı aldırsak dahi dinlemiyor. Arkadaşımı yaraladı. Her fırsatta karşıma çıkıyor."

Bunu yaşayan nice insan vardı. "İsminizi söyleyebilir misiniz?"

"Nil... Nil Yılmaz."

Nil dediğinde içimdeki bir yer sızlamıştı. "Nil Hanım, siz de isterseniz elimden geldiğince yanınızda olacağım." Aybars'ın yakınıma geldiğini hisseden bedenim gerginliğini biraz olsun atarken ben, "Şimdi kendi avukatınızı aramanızı ve haber vermenizi istiyorum." diyordum. "Ben de vakıftan bir avukat daha ayarlayacağım. Hastaneden bir darp raporu çıkarıp yeni şikayet dilekçesi oluşturacağız. Bizim avukat arkadaşımız sizin avukatınızla gerekli görüşmeleri yapıp yeni bir yol belirleyecektir. Merak etmeyin, sağlanamayan adaleti elbet bir şekilde sağlayacağız."

Yaşının bana yakın olduğunu düşündüğüm ve adının Nil olduğunu öğrendiğim kadın gülümsemişti. Oturduğu yerden doğrulduğunda umutla bana bakıyordu. O umudu yitirmemek için gecemizi gündüzümüze katardık. Yeter ki umut hep var olsun.

"Teşekkür ederim."

Minnetiyle ellerini uzattığında hiç vakit kaybetmeden ellerini tutmuştum. Ellerimiz sımsıkı birbirine tutunurken kendimi dünyayı fethedebilecek güçte hissediyordum. Şu an tek duam tuttuğum ellerin avuçlarımdan kayıp gitmemesi üzerineydi.

Polis arabasını görüp omuzlarıma kolunu dayanan Aytaç'a baktığımda yüzünde kocaman gülümseme vardı. Ona bakmayı kesip yanında duranlara baktım. Gözleri dolu dolu bana bakan Suna teyzenin yanında gözlerimi fal taşı kadar açılmasını sağlayan babaanneleri Bedia Hanım duruyordu. Etrafta az önce tanıştığım birkaç akraba daha vardı.

Suna teyze gözlerini yumup sevgiyle baktı bana. Gülümsedim ona ve Sinan amca ile beraber polislerle konuşan Aybars'a doğru yürüdüm.

Bir telefon görüşmesi yaparak gerekli kişilerle görüşmüştüm. Bu sırada Nil ve ağabeyi benim yanımda duruyor sorduğum soruları cevaplıyordu.

Bundan sonrası bir çorap söküğü gibiydi. Adam polis aracına giderken yardım ettiğimi anlar anlamaz bana doğru hareketlenmişti. Onun kötü günler görmesi için her şeyi yapacağımı gözlerine bakarak söylediğimde adamın tehditlerinin hedefi olmuştum. Aybars, ne ara önüme atılıp adamın yakalarını yapışmıştı bilmiyorum ama adamın elmacık kemiğinin üzerine bir yumruk indirdiğinde elim ayağıma karışmıştı. Şok içinde ona atılmıştım. Böyle bir anı ilk defa yaşıyorduk. Onu nasıl sakinleştireceğimi bilemeden tutukluk yaşamıştım. Yüzünü sımsıkı tutup bana bakmasını sağlamam bile zor durdurmuştu onu. Hala bana yaklaşırsa olacaklardan sorumlu olmadığını söyleyerek adama saydırıyordu. Babası ve amcası tutup olası başka bir hareketini engellemişti. Polisler, adamın nasıl bir pislik olduğunu gördükleri için Aybars'ı görmezden gelip araçlara geçmişlerdi. Araçlarının uzaklaşmasını izlemiştik.

"Tamam, bırakın!"

Aybars'ı bırakmışlardı. Elimin biri alnımda diğeri belimdeydi. Adamda darp raporu alırsa işimiz yaştı!

Kalabalığın gözlerinin hedefi bizken Sinan amcanın yönlendirmesiyle içeriye doğru hareketlenmişlerdi. Zeynep ve eşi, Nil ile ağabeyini de içeri sokmuştu yeniden. Geride kimse kalmadığını bilerek Aybars'a dönük duruyordum. Belinin iki yanında duran elleriyle yola dönmüş sakinleşmeye çalışıyordu. Aybars'ın sırtını izliyordum. Dönmesini bekliyordum. Beni çok bekletmedi. Bana dönmeden konuşmaya başladı.

"Sen niye her zaman böyle yapıyorsun Sanrı?" Sakin sesi bana dönmesiyle yükselmeye başlamıştı. "Niye hep kendini öne atıyorsun!"

Kaşlarım çatılırken harla yanan gözlerine bakıyordum. Aynı öfke benimde içimde vardı. "Ciddi misin sen şu an? Düşünülmesi gereken senin yaptığın! Adama saldırdın! Şimdi alacak darp raporunu, açacak sana davayı!"

Aybars iyice deliye döndü. Elini polis aracının gidiş yönüne doğru tutup "Ya başlarım onun davasına, açsın şerefsiz!" diye bağırıyordu. "Umurumda mı sence bu Sanrı! Umurumda mı!"

İkimizde bağırıyorduk. Sakinleşmek için gözlerimi kapatıp nefes almaya çalışıyordum. Ama bu, Aybars'ın konuşmaya devam etmesiyle pek de mümkün olmuyordu. "Hiçbir zaman kendini düşünmedin, hala da düşünmüyorsun! Ya sen ölüyordun!" derken sesi güçsüz ama hararetliydi. Beni gösteriyordu bir eliyle. "Sırf birini kurtardınız diye şerefsizin biri musallat oldu. Az kalsın seni öldürüyordu! Sen daha bana ne anlatıyorsun!"

Öylece bakıyordum gözlerine. "Ölüp ölüp dirildim ben!"

Öyle güçsüz görünüyordu ki öfkem hüzünle yer değiştirmeye başlıyordu. "Ne yapayım Aybars, insanlara yardım mı etmeyeyim?"

Tahammül edemezken gözlerini kapatmıştı. "Ben onu mu diyorum Sanrı, ben onu mu diyorum!" Onu böyle çileden çıkaran öncesinde biriktirdikleriydi. Ellerini iki yana açarak bana bakıyor haykırıyordu. "Ben sana kendini öne atarak yapma diyorum. Tehlikeyi dışardan yönet, içine girme diyorum! Ama sen hiç dinlemiyorsun! Adamla yüz yüze gelip bir de tehdit ediyorsun! Sürekli başa mı döneceğiz biz?"

Öylece durup düşündüğümde ne diyeceğimi bilemedim. Artık ondan bir şey saklamıyor, başkalarından yardım alarak olayları kendim üstlenmiyordum. Kendi başıma yapmıyordum hiçbir şeyi. Önceki gibi değildim işte, görmüyor muydu? "İyi de artık gizli saklı bir şey yapmıyorum ki. Ben bir köşede öylece duramam. Ben kendime engel olamıyorum, olmakta istemiyorum. Korkup uzak durmamı bekleme benden! Olabildiğince dikkat ediyorum kendime."

Elleri ile yüzünü sıvazlamıştı. Gömleğinin birkaç düğmesini hırpalayarak açtığında "Bu dikkat ediyor halin mi?" diye sormuştu. Bağırdığı için kendinden rahatsız olarak sakinleşmeye çalıştı birkaç saniye. "Artık benim için duramaz mısın? Korkuyorum! Her seferinde artık yapmaz dedikçe gözlerimin önünde tehlikenin önüne atlıyorsun. Biri olmasa diğeri musallat olacak, sana bir zarar verecekler. Yersiz mi sence bu korkum?"

O konuştukça gözlerindeki geçmeyen korkuyu daha iyi görüyordum.

Sessiz kalıp kollarımı birbirine dolamıştım. Düşüncelerim beni esiri altına almıştı. Onun neyden korktuğunu yüzüme vurması, kendimi koruduğumu zannettiğim birçok olayı gözlerimin önüne getirmişti. Bir şey saklamamam, tek başıma kalkışmamam yeterli olur diye düşünmüştüm sanırım. Benim için bu kadardı ama onun kendimi korumamı istediği halim bana pek uymuyordu.

Aybars, birkaç adım bana yaklaştığında hırçın dalgaları durgun bir hali almıştı. Sakinleşmiş olması kederlenmiş olmasını değiştirmiyordu. Yola çevirdiği başını öne doğru sallamıştı birkaç kez.

"Anlaşıldı." diye fısıldamıştı bana bakmadan. "Yanında olmadığım her an yüreğim ağzımda yaşayacağım ben."

Sanki yeni farkına varıyordu her şeye. Halbuki biz bunu ara ara yaşıyorduk ama hiç bu kadar şiddetli olmamıştı. Ben düzeldiğimi düşünüp daha da olmaz zannediyordum.

Yüzünü bana çevirip gözlerime bakması tökezletti soluğumu. Ona bir şey diyemedim. Haklıydı ama ben de böyleydim.

O sırada arkadan sesler geldi ve Aytaç'ın sesini duyduk. "Ağabey, nikah memuru geldi." demişti. "Nikah kıyılacak, hadi gelin."

Aytaç'a döndüğümde bir daha Aybars'a dönmeden salona doğru yürümüştüm. Aybars, bir süre öylece durmuş ben salona girerken hareketlenmişti. Aytaç, aramızdaki gerginliği anlarken konuşmamış ve bana kolunu uzatmıştı. Sahici olmasına uğraşsam da beceremediğim bir gülümseme sundum ona. Koluna girerek ilerlemiştik.

Suna teyzelere doğru gidip onların olduğu masaya oturmuştuk. Aybars'ta ardımdan gelip yanımdaki boş yere geçmişti. Bedia Hanım, Suna teyze ve Sinan amca dahil akrabalarında bulunduğu 10 kişilik bir masadaydık ve tüm bu gözler bize dönmüştü. Kimseden ses çıkmıyordu. Gerginliğim daha da artarken çalmaya başlayan müzikle gelen çifte dönmüşlerdi de rahatlamıştım biraz olsun.

Nikah kıyılıp Günay ile eşi dans etmeye başlamıştı. Aybars herkesle beraber alkış tutmuş ama sonrasında masadaki süslere bakarak düşüncelere dalmıştı.

Masanın üzerinde elimle oynuyordum. İçimdeki sıkıntı ile derin bir nefes aldım. Ardında birkaç tane daha. Suya uzanacağım zaman önüme getirilen suyla duraksamıştım. Eller tanıdıktı, hiç olmadığı kadar hem de. Ona doğru çevirdim başımı. Aybars ile göz göze gelmiştim. Bedenini bana döndürmüş kaşlarını çatmıştı. Hala gergindi ve buna bir de bu katılmıştı. İyi olup olmadığımdan endişe ediyordu sanırım. "Nefes mi alamıyorsun?"

Başımı iki yana sallamıştım. "İyiyim." Ellerine temas ederek bardağı almış ve biraz içmiştim. Bana baktığını yandan görüyordum ama ben önüme dönüktüm. O sırada Suna teyzeyle göz göze gelmiştik. Gözlerini yumup gülümsemişti bana. Ben bardağı bırakıp ona karşılık verirken görevli yemek tabaklarıyla yaklaşıp Bedia Hanım'ın önüne koymak için hareketlenmişti. Bedia Hanım durdurdu onu. Bana doğru dönüp eliyle gösterdi ve nefeslerin tutulacağı bir an yaşandı. "Gelin kızımdan başla."

Çenem, çizgi filmlerdeki gibi düşecek zannettim bir an. Gözlerimin kocaman açıldığını biliyordum. İnanır mısınız diğerleri de öyleydi. Görevli tabağı benim önümden koyarak dağıtıma başlarken bana gülümseyen kadına baka kalmıştım. Çok değil, yarım saat önce beni bastonuyla kovalayacağını düşündüğüm kişi aynı kişi miydi sahiden?

Aytaç, eliyle ağzını kapatmıştı. Şokunu göstererek yaşayan tek kişiydi şu an.

"Babaannem sana gelin kızım dedi, doğru duydum, değil mi?"

Zeynep, Aytaç'ı duydu. "Doğru duydun Aytaç." deyip eliyle gülüşünü gizlemişti. Sessizlik bozuldu tabii.

"Anne, Sanrı'yı kabullenmişsin." Bunu da bir tek Aybars'ın yengesi sorabilirdi bence.

Bedia Hanım gülümsemesini hiç bozmadan başını sallamıştı. "Yüreği cesur bu kızı kabul etmeyecektim de ne yapacaktım."

Şaşırmaktan geri kalamıyordum. Bedia Hanım, Suna teyzenin masadaki elinin üzerine yaşlı elini koymuştu. "Dediğin gibiymiş kızım, hem yüzü güzel, hem gönlü güzelmiş." diyerek gelinine baktıktan sonra ikisi de bana dönmüştü.

"Beni kırmadan kendi doğrularını savundu, aslan gibi durdu mazlumun yanında."

Duygu karmaşası yaşıyordum. Gülümseyebilmek bile mucizeydi şu an. Bedia Hanım'ın bana olan hayran bakışlarına karşılık vermek için zorladım kendimi. Aytaç, bana doğru eğilip fısıldadı. "Hadi turnayı gözünden vurdun. Bedia Sultan'ın sınavından geçmişsin. Sevdi seni."

Az önceki davranışları sınavıydı demek ki. Gülümsedim.

Bir yerden bozarken diğer yeri düzeltiyordum. Aybars'ın ne düşündüğünü, ne yaptığını bilmezken Bedia Hanım benim hakkımda güzel şeyler söylüyordu. Zaman ilerleyip yemekler yendiğinde halay çekilmiş yine bir dans müziği çalmaya başlamıştı. Tabağımızdakiler diğerlerine göre hala bitmemişti. Zorla birkaç parça bir şey atmıştım ağzıma. Aybars'ta benim gibiydi ki yememişti pek bir şey.

Biz dans edenleri izlerken bir aile yaklaşmıştı masaya. Herkesle selamlaşırken geç kaldıkları için özürlerini iletiyorlardı. Aybars, masanın etrafına dolanmış yaşı Sinan amcayla olan adamla konuşuyordu. Biz de ayaklanmış onun eşi ve oğluyla el sıkışıyorduk. Oğulları Bedia Hanım'ın elini öpmüştü. Bunu bir büyüğünün elini öpmek şeklinde yapmamıştı Centilmen bir adam olduğunu gösterircesine dudaklarını elinin üzerine değdiriyor ve gülümsüyordu. Suna teyze ve masada bulunan diğer kadınları da aynı şekilde ellerini öperek selamlamıştı. Kıkırtılar, gülmeler yükselmişti bu duruma. Sonra bize doğru yaklaştı.

Aytaç'ın elini sıkmış ve sona kalan benim önümde durmuştu. 30'larında olduğunu düşündüğüm adam bana birkaç saniye bakıp gülümsediğinde ben sadece başımı öne sallayıp yabancı bir gülümseme gönderdim. Ardından tıpkı diğerlerine yaptığı gibi elimi dudaklarına götürmüştü. Bu işlemin hızlı olması gerektiğini düşünüyordum. Çekersem buradakilere ayıp etmiş olmamak için bitmesini bekliyordum ama adam bu süreyi uzattıkça gerilmeye başlamıştım. Ve onu beklemeden elimi çekmiştim. Ses tonumu anlaması için sert tutarak "Teşekkürler." demiştim.

"Pardon." dedi.

Aytaç'ın kaşlarının çatıldığı bu durumla kim bilir bize bakan Aybars ne haldeydi.

"Merhaba, ben Murat. Sizi ilk defa görüyorum. Damadın ailesindensiniz sanırım." Bakışları rahatsız etmiyordu neyse ki. Saygıyla konuştuğu sürece tehlike teşkil etmezdi.

"Hayır, değilim."

Tabii bu konuşmak istediğim anlamına gelmiyordu. Konuşmamızı kesen Aytaç'ın "Abla, bir bakar mısın?" sorusu olmuştu. Minnetle ona baktığımda o Murat Bey'e çatık kaşlarla bakıyordu. "İzninizle." diyerek masadan birkaç adım uzaklaştık. Durduğumuzda Aytaç aynı huysuzluğuyla bakıyordu adama. "Şu kıl kuyruğu duvarda sürtecektim az kalsın."

Sesimizi yüksek sesten duymayacaklarının bilincinde "Aybars'ı daha da gerecek bir durum olmasın, yeter." demiştim. Ağabeyini işaret etti başıyla. "Fark etti sana bakışını. Ondan hemen müdahil oldum, özür dilerim. Halledebileceğini biliyorum da daha da sıkıntı çıkmasın diye..."

Omuzunu sıvazlamıştım. "Sorun yok, iyi yaptın."

Geri masaya döndüğümüzde Murat Bey, arkası dönük annesi ile konuşan Suna teyzeyi dinliyordu. Aybars, masadan içi su dolu bir bardağı aldı  Murat Bey'den gözlerini ayırmadan içmeye başladı. Şimdi giderler diye düşünüyordum. Yerime geçip oturduğum anda geldiğimizi fark edip bana dönmüştü. Hay aksi!

"Acaba bana bir dans lütfeder misiniz?"

Cenaze namazı kılınacaktı en sonunda. Adamın bir sevgilim olduğundan haberi olmayışı onu masum biri yaparken "Hayır, teşekkür ederim." demiştim. Nazik geri çevirişim hoşuna gitmezken "Lütfen." dedi.

"Murat Bey, sağ olun ama..."

"Rica ediyorum."

Kardeşim hayır dedik ya diye yükselmeme ramak kaldığında masada bir ses yükseldi. Aybars'ın elindeki bardağı sertçe masayı vurması tek beni sıçratmamıştı anlaşılan. "Oğlum, yavaş!"

Aybars, annesinin uyarısını umursamadı bile. Murat Bey'e bakarak kravatını sertçe gevşettiğinde panik tüm vücudumu sardı. Bize doğru hamle yaptığında olduğum yerden nasıl kalktım bilmiyordum. Bugün ki sabrı fazlasıyla dolmuştu. En sonunda çileden çıkacaktı. Sakinleşelim derken her taraf yangın yerine dönecekti.

Önüne durup ellerimi kasılan göğsüne koyarak onu durdurduğumda Aytaç'ta her ihtimale karşı kolunu tutmuştu. "Sevgilim, gel, dans edelim!" diye sesimi duyurmaya çalışmıştım ona. Adamdan çekmiyordu gözlerini. Alev çıkıyordu resmen. Boynundaki damarları kendini belli ettiğinde gözüme bu halde bile harika gelmesi akıldan zorum olduğunu göstermiyordu umarım.

Elinden tutup onu piste çektim. Zorlandığımda Aytaç'ta kolundan ittirmişti onu. Elini sıkıp "Bars!" diye bağırdığımda anca gözleri beni bulabilmişti. Masada ne olduğunu anlamayan gözler bizi izliyordu. Zeynep ile göz göze geldiğimde o da endişe içinde bana baktı. Halimden anladığını gözlerini yumarak göstermişti bana. Murat Bey, sevgilim olduğunu anladığı için olsa gerek bozuk bir yüzle bize bakarken Sinan amca ve Yiğit olayı hemen kavramış bize doğru adımlamıştı. Neyse ki onlara gerek kalmadan ben Aybars'ı dans edenlerin arasına çekebilmiştim.

"Bugün bana mı çalışıyor herkes lan, delirsin bu adam diye mi uğraşıyorlar! Sayıyla mı veriyorlar bunları, kafayı yiyeceğim!"

Peşinden birkaç küfür de söylüyordu. Yeniden oraya dönmesine izin vermeden en uzak köşeye götürürken bağıra bağıra sinirle konuşmasını dinliyordum. "Şerefsize bak sen! Hayır diyorsun hala zorluyor dallama! Hayır ne demek, hayır? Başlayacağım şimdi gelmişine geçmişine..."

Durduğumuzda kıpkırmızı bir halde hala konuşurken onu, yüzüne çıkarttığım ellerimle durdurmuştum. Bana bakmasını sağladım öyle. Yanaklarına bastırdım ellerimi. "Sakin ol sevgilim, birazdan gidecekler zaten. Sinirlenmene bile değmez."

Gözlerini kapatıp öfkeyle nefes alıp verirken ben bir elimi saçlarına götürüp ensesini okşuyordum. "Hem sevgilim olduğunu da bilmiyordu. Ben ağzının payını kendim verirdim yoksa." diyerek sakinleştirme girişimlerimden ilki olumsuz sonuçlandı.

Gözlerini yine yanan ateşle açtı. "Sorun o değil Sanrı! Sorun senin hayır demen ve o karaktersiz puştun bunu kale bile almaması! Bak dayanamıyorum düşündükçe!" dediğinde yine oraya hareketlenmişti. Bu sefer kollarımı boynuna dolayarak sarılıp durdurmuştum onu. "Tamam, dur! Bırak şimdi onu bunu. Kimse yok, bak biz varız sadece."

Elleri iki yanından kalkıp belime çıktığında nefesini hala hızlı alıp veriyordu. Göğsünün inip kalkmasını ve hızla atan kalbini ona sarıldığım için hissedebiliyordum. Boynundan öpmüştüm elimi hala ensesinde gezdirirken. "Gerisi önemli mi?"

Benim sakin oluşum ve ellerimin üzerinde oluşu onu yavaş yavaş sakinleştirmeye başlamıştı. Bir süre öyle geçmişti. Belimin iki yanında duran elleri hareketlenerek belimi tamamen sararken beni daha da kendine çekip aramızda mesafe bırakmamıştı. "Biz sarılırsak her şey geçer." diye fısıldamıştım.

Doğru diyordum, ona sarıldığımda tüm dünya yıkılsa umurumda olmaz gibi hissediyordum. "Her tarafı yıkıp dağıtmak isterken nasıl beni sakinleştirebiliyorsun deniz kızı? Ağzından çıkan her sözle nasıl benim elimi, kolumu bağlayabiliyorsun?"

Yüzünü eğip boynuma gömdüğünde "Çok sevdiğimden." demiştim. Bir elim saçlarında bir elim sırtında... Parmaklarımın ucunda onun bedenine yaslı durmak ve ağırlığımı kendi kollarına almış bu adama sarılmak her şeyden güzeldi.

"Senin sevginden deli olursam Sanrı adasına bir destan daha eklemiş olacaksın."

"Senin deli olmana gerek yok ki, deniz fenerinin en güzel destanı biziz zate."

Kaç dakikanın sonunda ona bakmak için geri çekildiğim ayaklarım yere basmıştı ama o belimi bırakmamıştı. Ellerim omuzlarında onu izliyordum. "Bugün çok sinirlendin, daha iyi misin?" dediğimde başını iki yana salladı ve alınlarımızı birleştirdi.

"Asıl sen iyi misin? Öfkeden gözüme perde indi. Sana bağırdım, senin yerine hareket ettim, özür dilerim. Bunları sevmiyorsun, biliyorum. Sadece o an tepem attı ve hiçbir şey düşünemedim. İyi ki tansiyonun yükselmedi. Daha dikkatli olmalıydım."

Kendini suçlamasını istemedim. Beni düşündüğü içindi hepsi. Uzanıp yanağından öpmüştüm. Gözleri öyle bir bakıyordu ki gerçekten üzgün olduğunu çok öteden anlayabilirdiniz. "Özür dileme sevgilim. Haklıydın hepsinde. Ben seni tanıyorum. Her şey üst üste geldi. Sen bile isteye üzmezsin beni."

Bir eli belimden kopup yüzüme çıkmıştı. Yanağımı seviyordu. Ne dersem diyeyim kendine kızdığını biliyordum.

"Şu an seni öpmek istiyorum."

Gülmüştüm dediğine. "Babaannenden yeni onay aldım sevgilim, sevilen biri olarak kalmayı tercih ederim." Sorunlu geçen saatlerin ardından ilk defa seslice gülmüştü. Onun gülüşüyle hala gergin duran omuzlarımı gevşetmiştim. "Bak sen."

"Tabii. Ama merak etme, yalnız olduğumuz bir zamanda aklını alacak bir öpücük vereceğim sana."

Yine güldü. Saçlarıma güçlü bir öpücük bıraktı ve bana muzip bakışlar yolladı. "Nasıl geçecek şimdi saatler? Seni bir köşeye kaçırsam, olmaz mı?"

Az önce çekiştirdiği kravatını ve gömleğinin yakalarını düzeltirken başımı iki yana sallıyordum. "Bekleyeceksin yiğidim, öyle kolay olmaz o işler."

Gülüşlerinin ardından kahkahasını işitmek rahat bir nefes aldırmıştı bana. Kumsal olsaydı, naz niyazla çözdün adamı, derdi. Ah benim bebeğini doğurmak üzere olan şebek arkadaşım. Şu an bu kahkahayla bedenim pelte çıkıyordu, haberin yoktu.

"Dayanamayıp öpersem görürsün gül güzeli."

Omuz silktim. "Artık ona da o zaman bakarız."

Başını iki yana sallayıp gülüyordu hala. Ben de üstünü başını düzeltip saçlarını geriye atmıştım. "Tamamdır, oldu."

Saçlarından yanağına inen elimin avucuna bir öpücük kondurup teşekkür etmişti. Yanağını ısırırsam şoka girer miydi acaba?

"Pişt güzeller, eş değişimi?"

Yanımızda biten Aytaç ve Günay ile onlara döndüğümüzde dans ediyorlardı. Biz daha çok olduğumuz yerde dikildiğimiz için dans eden kısımda değildik ama önemsemedim bunu. "Tabii." dedim. Aybars, yalancı bir somurtmayla "Sattı hemen de beni." desede daha sonrasında gülerek kız kardeşini kollarına almıştı. Ben de Aytaç ile dans etmeye başlamıştım.

"IMDb 9.9."

Aytaç'ın ne dediğini anlamazken o sırıtıyordu. "Sizi diyorum. Çektiğiniz romantik film, IMDb 9.9'luktu diyorum."

Bezgin bakışlar atmama kahkaha atmıştı. "Tabii bir öpseydin 10 olurdu ama maalesef sınırda kaldı."

"Bak sen şuna!" deyip kafasına bir fiske vurduğumda o kafasını çekerek kaçmaya çalışıyordu.

"Vallahi Bedia Sultan'ın gözdesi artık sensin. Olayları yönetişine hayran kaldı. Seni övüyor akrabalara. Tahtı olsa tahta çıkartır seni, o kadar bak."

Gülmüştüm bu şebek haline. "Abartmasan mı acaba?"

"Yok, az bile diyorum."

Aytaç'ın anlattığına göre gelinleri ve damatları hep sorularıyla sınarmış ki kolay pes ediyorlar mı, diye öğrenmek için. Tabii bu biraz garip bir hareket ama büyüklerimizi anlamakta öyle kolay şeyler değildi. Beni sevdiği için mutlu olarak günü kapatıyordum neyse ki.

Aytaç ile dans ettikten sonra oyun havasında karşılıklı oynamıştık aile üyeleriyle. Zeynep ile göbek attıktan sonra kahkaha atarak Aybars'a yaslanmıştım. Oradan Nil Hanım ve agabeyiyle biraz konuşup onlarla işlemleri halletmeleri için vedalaştık.

Kalan zamanlarda Günay ile vakit geçirmiştim. Onlarin düğünü orijinal bir Türk düğünü nasıl oluyorsa tam öyle olmuştu. Düğünün sonuna kadar hepsine kalkmamış olsamda halay, oyun havaları, dans müzikleri derken ayaklarım ağrımıştı. Horon bile oynamıştım Bedia Hanım'ın isteğiyle. Ne kadar becerebildiğim meçhuldu tabii ama Aybars iyi kurtardığımı söylemişti.

Son olarak bu aralar düğünlerde çok oynanan harmandalı çalmaya başladığında Aybars, Yiğit, Günay'ın eşi aralarına katılan 1 kişiyle karşılıklı durduğunda Zeynep ile Günay'ın yanında duruyordum.

Zeybek oynamaya başladıklarında Aybars'tan gözlerimi alamıyordum. "Gerçekten çok yakışıyor erkeklere Zeybek oynamak."

Günay başını sallamıştı Zeynep'e. "Senin düğünde ikiniz oynamıştınız. Ben oynamayı değilde izlemeyi sevdiğim için erkek erkeğe oynamalarını istedim. Bak, ne güzel gözümüze seyir zevki veriyorlar."

Günay'ın dediğine kahkaha atmıştık. "Yiğit ile öğrenmek için kursa gitmiştik. Aybars'ta bizi sinir etmek için bizimle gelmişti. O da orada öğrendi. Önceden ne kadar gıcık olduğunu görüyor musun Sanrı, bak kuzenim falan ama emin misin bu adamla olmaya?"

Zeynep kendini gülmemek için zor tutarken söylediklerine ben gülüyordum "Sevmeden önce söyleyecektin onu, vurulduk bir kere?"

Ve bizden bir kahkaha daha patladı. Sonrası Aybars'ın oynamasına hayran hayran bakarken geçmişti. Ara ara bana bakıyor ve göz kırpıyordu. Gerçekten Eros'un okuyla sayısızca kez vurmuştu beni. İnsafsız o nasıl oynama, diye bağırırsam Bedia Hanım'ın gözdeliğinden düşer miydim?

Neyse, bunu sonra derdim.

Zeybek oynamaları sonlandığında düğünün sonuna geldiğimiz için herkes evlerine dağılmaya başlamıştı.

Aybars'ın küçük kuzenleri bana sarılıp benimle vedalaştığında gülümsemiştim. İki taraf içinde bizimle yaşıt bir Zeynep olduğu için ailenin torunlar olarak yaş ortalamasını sadece Aybars ve Zeynep yükseltiyordu.

En sonunda kendi ailesi kaldığında biz de hep birlikte arabalara yönelmek için vedalaşıyorduk. Suna teyze ve Sinan amca ile sarıldıktan sonra Bedia Hanım'a gelmişti sıra. Aybars arabayı getirmeye gitmişti. Ellerimi tuttu. "Torunumun senin gibi birini bulduğu için çok şanslı gelin kızım." diye başlamıştı. Dahaca gelin olma kısmını kimseye açmamış olsakta beni öyle görmesine elbette bir şey dememiştim. Şanslı olanın ben olduğumu söylememe bile izin vermemişti. "Doğru bildiğin şeyden şaşmaman, haklının yanında durman bu dünyada olması gereken tek şey. Seni sorularımla sıktım, sen de beni kırmadan doğru bildiğini yaptın. İyi ki de yaptın." Elimi güven verircesine sıkmıştı. "Kendini güzel yetiştirmişsin kızım. Kendine çok iyi bak."

"Söyledikleriniz için çok teşekkür ederim Bedia Hanım, beni çok mutlu ettiniz. Siz de kendinize iyi bakın."

Önümüzde arabayla duran Aybars'a yürüdüğümde arkamdan Lazca bir şeyler söylemişti. Anlamamıştım. Ama peşi sıra Sinan amca "Evet, çok şükür anne. Evlatlarım için mutluyum. Darısı bizim küçük fırlamaya." demişti

Gülümseyerek arabaya binip gözden uzaklaşmıştık.

Aybars ile güzel bir müzik açarak günü değerlendirirken ne ara eve gelmiştik, bilmiyorum. Annem bugün İstanbul'a geleceğimi, akşam da eve geçeceğimi biliyordu. Uyumayıp beni beklediğini biliyordum. Arabadan indiğimizde vedalaşma sırası bize gelmişti.

"Bugün her şeye rağmen çok güzeldi." demiştim.

Güldü. "Bir ara sinir krizi geçirmek üzere olmam dışında mi? Evet, çok güzeldi." Elimi tutup öperek devam etti. "Teşekkür ederim deniz kızı, her şey için."

Başımı iki yana salladığımda kollarımı ona dolamıştım. "Etme. Edecek hiçbir şey yok. Asıl ben teşekkür ederim, beni düşündüğün, beni sevdiğin için."

Sadece baktı bir süre. Sonra dudaklarıma indi bakışları. "Sanırım şimdi bir öpücük alabilirim dudaklarından."

Belimdeki elleri beni kendine çekerken "Maalesef." demiştim. "Sen unuttun galiba, babama yakalanmıştık burada. İkincisi hiç hoş olmaz."

Omuz silkti. Kabul etmemişti. Güldüm. "Ya hayı..." dememe kalmadan her şey bir anda oldu. Belimden çekti kendine, parmaklarımın ucuna yukseldim. Dudaklarını dudaklarımda hissettim. Bu geceyi tamamlayacak son hamleydi bu. Birinin bizi görmesini umursamaya kalmadan aklımı başımdan aldı dudakları. Onun omuzlarında olan ellerim boynuna çıktığında nefessiz kalana kadar öptü beni. Adım bile silindi sanki zihnimden. Sarhoş olmuştum resmen. Ayrıldığımızda alt dudağıma bir buse bıraktı. Alnımı çenesine yasladım. "Sen delisin." diye fısıldadım. Güldü yine. "Deli edene bakmak lazım." diye fısıldadı.

Ondan ayrılıp gözlerine baktığım da "Git hadi, yoksa aklımı alacaksın." dedim. Ellerini ceplerine soktu. "Sen gir, gideceğim." dedi. İstediğini almış olmanın mutluluğu vardı yüzünde. Girmezsem gitmeyeceğini bilerek başımı salladım. Binadan girerken bile gülümseyerek bana bakıyordu.

Onu ardımda bıraktım. Asansör beklerken kendi kendime sırıttığımı açılan kapıdan görmüştüm. Tam binecektim ki merdivenden seslice inen birini duydum. Öyle telaşla iniyordu ki durup bekledim kim olduğunu görebilmek için. Ve en sonunda göründüğünde şaşkınca tanıdık yüze baka kaldım. "Nur?"

Beni duyup anında başını kaldırdı. Yüzü kıpkırmızıydı. Üzerinde ev eşofmanı, elinde telefonu, dağınık saçıyla bir şey olduğu belliydi.

"Sanrı!"

"Ne oldu, ne bu halin? Birine bir şey mi oldu?"

Panik bugün kaçıncı kezdi, bilinmez ama hiç olmadığı kadar sardı bedenimi. Nur'un elleri titriyordu. Elim göğsüme çıktı ve ağzından çıkacakları dinlemek için yüreğim ağzımda öylece bekledim...

"Nil." dedi. "Nil kayıp. Telefon sinyali bilmediğimiz bir yerden geliyor!"

Başım döndü, elim ayağım titredi. Nur tuttu beni. "Bu kız bizim sonumuz olacak!"

⚜️

Eveet sonunda yeni bölüm geldi. Biraz uzun yazmaya çalıştım. Heyecan, aşk her şey vardı. Umarım hoşunuza gitmiştir.

Son olaylarda çözülüyor. Bakalım Nil'e ne olmuş? Ya da daha doğrusu Nil ne yapmış, diyerek size minik bir ipucu vereyim.

Zeynep, umarım seninde okumak istediğin şekildeydi her şey.

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum çiçeklerim.

Gelecek bölüm de görüşmek üzere 🌛

Continue Reading

You'll Also Like

98.8K 9.9K 19
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere ba...
1.1M 46.1K 43
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
75.5K 189 11
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
3.3M 121K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...