Buralar Karışır | askıda

By ruhdoktorunz

31.6K 3.5K 10.1K

Bir düş kocaman kanatlı, upuzun boylu, gök gözlü bir kuş getirdi penceremin önüne. Kartal dediler adına ama g... More

Buralar Karışır
1.Kısım
2.Kısım
3.Kısım
4.Kısım
5.Kısım
6.Kısım
7.Kısım
8.Kısım
9.Kısım
10.Kısım
11.Kısım
12.Kısım
13.Kısım
14.Kısım
15.Kısım
16.Kısım
17.Kısım
18.Kısım
19.Kısım
20.Kısım
21.Kısım
22.Kısım
23.Kısım
24.Kısım
25.Kısım
26.Kısım
27.Kısım
28.Kısım
29.Kısım
30.Kısım
31.Kısım
32.Kısım
33.Kısım
34.Kısım
35.Kısım
36.Kısım
37.Kısım
38.Kısım
39.Kısım
40.Kısım
41.Kısım
42.Kısım
43.Kısım
44.Kısım
45.Kısım
46.Kısım
47.Kısım
48.Kısım
49.Kısım
50.Kısım
51.Kısım
52.Kısım
53.Kısım
54.Kısım
55.Kısım
56.Kısım
57.Kısım
58.Kısım
59.Kısım
60.Kısım
61.Kısım
62.Kısım
63.Kısım
65.Kısım
66.Kısım
67.Kısım
68.Kısım
69.Kısım (Zeyd Özel)

64.Kısım

298 51 133
By ruhdoktorunz



"Jason Momoa"

Hayatımın en kötü manzarası küskün babamdı şüphesiz. Anılar köşesinde çok fazla yer tutmasın diye bu görüntüden kaçmak en doğrusuydu, bu yüzden sabah olur olmaz yollara düşmüştüm ve Ahmet'e gidiyordum. Üzerimde kot bir tulum vardı. Başıma da şapka takmıştım ve zıplaya zıplaya yürüyordum. On dokuz yaşından çok on yaşını temsil ediyor gibi göründüğümü biliyorum fakat içimdeki şenliğin önüne geçememiştim.

Düşüncelerimi değiştirmişti arabadaki hâli. Her şeyden vazgeçmeye hazır bir kuş görmemiştim. Aksine, bir kıvılcım taşıyordu içinde ve o kıvılcımın dev alevlere dönüşmesi an meselesiydi. Emin değildim elbette ama sessiz kalarak gizlemeye çalıştığı gümbür gümbür aşkı gözlerinden okumuştum. Ve dışarıda bir yerlerde kanatlarını benim için çırpmaya hazır bir kuş olduğunu bilmek, şu anda hissettiğim ve engel olamadığım bir şapşallık getiriyordu yüreğime işte...

"Günaydın, nasılsınız Yaren Hanım?" Dün sabah tanıştığım genç adam, tebessümle süzmüştü kıyafetimi ve içeriye geçmem için kibarca elini uzattı.

"Ben hiç gelmesem? Vakit kaybetmek istemiyorum da... Ahmet hazırsa eğer, alıp gideyim?"

"Tabii. Müdür bey Fahrettin Bey'in ricası üzerine sizi kırmak istemedi fakat bir şartımız var, eğer yanlış anlamazsanız?"

"Nedir?"

"Ahmet kaçmaya müsait bir çocuk. Çok defa denediği için emin olamıyoruz haliyle. Eh, böyle bir risk almak yerine de hem sizi sıkıntıya sokmamak adına hem de içimizin rahat etmesi için benim de sizinle olmamı rica etti müdür bey."

Güven problemi yaşayan bir çocuğu gardiyanıyla birlikte dışarı çıkarmak mantıksız gelmişti. Hayatta güzel şeylerin de olabileceğine inansın istiyordum. Tek amacım geride umutlu bir çocuk bırakmaktı. Müdür beyin ricası bu amacıma bir balta darbesi indirmişti şimdi. Ne söylesem olmayacak gibi sıkışıp kalmıştım. Şapkamı çıkarıp saçlarımı topalarken, kapının önünde beliren Ahmet'e baktım. Bu sırada ismi Erdem olan genç adam arabayı alacağını açıklayıp yanımdan ayrılmıştı.

"Günaydın! Kanatlı abi yok mu ya?"

"Günaydın... Ozan bizi bekliyor kumsalda. Kanatlı arkadaş da oralarda olur illaki."

Huysuz bakışlarım dikkatinden kaçmamıştı. Dikkatle yaklaşmıştı yanıma ve arabasına doğru yürüyen Erdem'e bakıp, "O da mı geliyor?" diye sordu. "Müdür bey rica etmiş..."

"Boş ver takılma. Erdem salça olmayı sever, müdürlük bir durum değil."

"Nasıl yani?"

"Salçalı şeyler sever misin?"

"Dursana be? Ahmet? Ne demek o şimdi? Şşş?"

Şapkayı ters yönde takmıştım alelacele bir şekilde ve arabanın arka koltuklarına sinip Ahmet'e meraklı bakışlar gönderdim.

"Öne gelseydiniz?"

"Ben mi?" Diye atıldı Ahmet ve sözcüklerle sınırlı kalmayıp koltukların arasından koca bedenini geçirerek ön yolcu koltuğuna yerleşti, "Kırmayayım madem!"

Homurdanarak arabayı çalıştırdı Erdem. Sakince yüzeceğimiz yere doğru ilerlerken, Ahmet'e odaklanmış sessizce düşünüyordum ben de ve bakışlarından okuduklarıma bakılırsa, Erdem listenin buruşuk tarafındaydı. Kibar tavırlarının ve iyi giyiminin ardında karanlık bir şeyler vardı sanırım. Belki de korkunç bir insandı. Silmek istediğim anıların imzasını taşıyor da olabilirdi, bilemiyorum. Ahmet'ten aldığım enerji kesinlikle pozitif yerlerden yükselmiyordu.

     Tahmin ettiğim gibi otele yakın bir yerde bekliyordu Ozan. Ahmet ve beni gördüğünde güller açan güzel yüzü, Erdem'i fark edince belirgin bir şekilde değişmişti ve deli deli salladığı elini indirip ciddi bakışlar takınmıştı. Sol tarafımdan dürten Ahmet, "Teşkilat sağlam" diye kıkırdadı. Ne söylemek istediğini anlamamıştım. Sormak için de fırsatım olmamıştı. Ozan'ın yanına varmıştık ve kendimi bir anda Ozan'ın kollarında bulunca aklımdan geçenler birbirine karışmışlardı.

Yalnızca sarılmamıştı çünkü şapşal kurbağa. Abartılı sevgi gösterisine, "Yengeeem! Yengelerin gülüü!" Gibi nidalar eklemişti ve her söylediği sözcükte dönüp Erdem'e bakıyordu.

"Ozan tamam ya, ayran oldum sayende sallama artık!"

"Oooğğ! Öpeyim dur! Oooğğ bal bal! Yengelerin bir tanesi!"

"Oh oh" diye mırıldanarak kıkırdamaya devam etti Ahmet, bir taraftan da otele doğru bakmıştı ve üzerindeki tişörtü çıkartmıştı.

Güçlükle de olsa Ozan'ın kollarından kurtulduktan sonra çemkirmeye hazır bir anlamla şezlonga oturdum. Erdem de karşıma oturmuştu ve belli belirsiz bir tebessümle başını çevirip, "Ahmet, bizimle gireceksin denize, bekle" diye uyardı.

"Niye ya? Gir Ahmet, biz buradayız zaten."

"İşler öyle yürümüyor maalesef. Gözümün önünde olmak zorunda."

"Niye birader ya? Yurtta zaten yeterince göz hapsinde değil mi bu çocuk?"

"Ozan, prosedür böyle demek ki karışma..."

Sessiz sessiz bir şeyler söyleyerek yanıma oturdu Ozan. Güneş kremine uzanıp koluna sürüyordu ama güneş kremi mi sürüyordu yoksa güreşe hazırlanan pehlivan misali yağlanıyor muydu tartışılır...

Ahmet'in de sesi çıkmamıştı. Laf sokmayı sevdiği aşikardı. Kısacık zamanda ona dair öğrendiğim ilk şey bu olmuştu ama Erdem'e henüz bir şey söylememişti. İtiraz etmeden beklemişti sadece ve gözleri sık sık otelin olduğu tarafa dönüyordu.

"Senin yaş kaç bu arada beyefendi?" diye sordu Ozan. Ahmet sırıtırken, Erdem gözlerini devirerek tebessüm etmişti ve "Yirmi dokuz" diye yanıt verdi.

"Dedem ya! Sen tabi şimdi uzun uzun güneşlenirsin o zaman, ama biz gençlerin enerji atması lazım!"

"Ozan!" Sessizce çemkirmiştim ama kolumdan tutmuştu bile deli kurbağa ve denize doğru sürüklüyordu.

"Tulumla mı yüzeceğim manyak! Bi dur ya!"

"Merhametom, ben bu Erdem lülesini hiç sevmedim!"

Ahmet kahkaha atmıştı saniyesinde ve başını çevirip yeniden oteli kontrol ettiği gibi "Hah! Ben de diyorum ne esiyor!" Diye alay etti.

"Bak Kartal'ın yanında da böyle konuşup ortamı germe Ozan, çarparım!"

"Sanki konuşmama gerek var... Kartal bu herife bir kere baksın yeter."

"Abartmasana ya?! Gayet kibar bir adam işte ne istiyorsun adamdan?"

"Çok kibardır Erdem..." Ahmet'in imalı sesine bakmıştık aynı anda, bu sırada Kartal beyler gelmişlerdi ve aramızda iki kişilik bir mesafe bırakarak durdu. Doğrudan gözlerime bakmıştı. Yürüdüğü süre boyunca gök gözlerini üzerimde tuttuğuna emindim ama şimdi Ahmet'e bakmıştı ve göz kırparak gülümsemişti. Aynı şekilde gülümsedi Ahmet. Sabırsızlıkla kıpırdayıp, "Yüzmek için top patlamasını bekliyoruz" diye açıkladı ve Erdem'i işaret etti.

Hepimiz aynı anda Erdem'e baktığımızda, Erdem ağrı ağır yerinden kalmıştı ve üzerindekini çıkartmıştı. Bunu yapması eminim ki bir saniyesini almıştı ama görüntü anlamsızca ağır ağır ilerlediği için hissettiğim süre saniyelerin üzerinde olmuştu. Belirgin karın kaslarına dokunarak gülümsedi Erdem. Kırmızı şortunun duruşunu toparlarken saçlarının duruşunu düzeltmişti şimdi ve havalı havalı yürüyerek yaklaşıyordu.

"Herifin içinden Jason Momoa çıktı lan?"

Ozan hayranlıkla mırıldanıp Ahmet'e kolunu atarken, göz ucuyla Kartal'ı kontrol ettim. Erdem'in yerindeler mi diye kontrol ediyormuşçasına yokladığı karın kaslarına bakıyordu ağzını yüzünü sevdiğim.

Farkında mıydı bilmiyorum ama Erdem yaklaştıkça Kartal da bana doğru yaklaşmaya başlamıştı ve şu andaki mesafemiz, bir insanın güç bela aramıza girebileceği kadar azalmıştı. Sol çaprazımda, birazcık geride duruyordu. Gülmemek için direnen bir anlamla yüzüne döndüğümde bakışlarını kaçırarak başını çevirdi şapşal ve Ozan'a bakıp dişlerini sıktı.

"Hadi bakalım Ahmet, düş önüme" diye seslendi Erdem. "Romantik olur sadece ikimiz şimdi, hep birlikte girelim?"

"Aynen aynen, gel Ahmet" Ozan ve Ahmet önden önden ilerledikleri sırada, "Siz Yaren?" diye seslendi Erdem ve tam karşımda durdu.

Afallamış olduğumu konuşmakta zorlanınca fark etmiştim. Gözlerimi Erdem'in karın kaslarında kaldırıp bir iki kelime edeyim diye niyetlendim ama "Hahı hı öyle öyle" gibi anlamsız sesler çıkarmaktan öteye geçemedim.

Gülümseyerek ellerini kaldırdı Erdem. Bir kez daha karın kaslarının üzerinden elini geçirdiğinde şimdi, "Karnın mı ağrıyor?" diye sordu dev kanatlım ve mavileriyle karnını işaret etti.

"Yok ya, dün sporu biraz fazla kaçırdım da, esnemem gerekiyor."

"E sallayayım seni biraz?"

"Nasıl, anlamadım?"

"Kartal.." koluna girdiğim an kalbimdeki titreyişi kendime dahi nasıl açıklardım bilmiyorum. Bütün bedenimi sarsmıştı koluna dokunmak. Fakat bu duyguyu şimdilik yok saymak zorundaydım.

Çabucak Erdem'den uzağa çekmiştim dev kanatlıyı ve Erdem denize ilerlerken bizi duymayacağından emin olana kadar bekleyip, "Ne demek sallayayım seni Kartal ya?!" diye çıkıştım.

"E esnemesi gerekiyormuş elemanın, duymadın mı Yaren?!"

"Allah'ım ya... Bana bakar mısın? Seninle konuşuyorum, Kartal?!"

"Yav sen bu tipleri nereden buluyorsun ki? Bu ne yav? Hareketlere bak? Biraz daha kasılırsa patlayacak sıfatına soktuğum."

"Ya! Kartal!" Zıplayıp dudağına hafifçe elimi çarptığımda şapşal bir şekilde yüzüme döndü.

En az onun kadar şapşaldım. Ne yüzüne bakabiliyordum doğru düzgün, ne de dikkatimi toparlayıp farklı bir yöne bakabiliyordum. Saniyeler sonra yapabildiğim tek şey ise tulumumun askılarını çekip bırakmak oldu.

Şapkama ellerimi kaldırıp çıkarttığımda yapmak istediğim şey koruyucu tarafını öne alıp yüzümü gizlemekti ama şapkayı ellerimden almıştı kuş arkadaş. Kendi başına geçirdiği gibi de yanımızdaki şezlonga oturmuştu ve pür dikkatle Erdem'e odaklanmıştı. Dizlerine kadar suya girmiş olan Erdem, kasıntı hâlleriyle etrafı kontrol ediyordu. Şimdi geriye dönüp omzunun üzerinden bana bakınca, gök gözler yüzüme kalktı ve içinden ettiği küfürleri duyabildiğime hayret ettiğim bir şaşkınlıkla karşısına oturmamı sağladı.

"Ben yüzmeyeceğim ya... Güneş çok güzel ben diyorum ki cıbıl cıbıl güneşlene-" cümlemi tamamlamama engel olan dik bakışlarla silkelenip, "Böyle giyinik şey edeyim ya aslında, şimdi ayarsız yanarım falan. Kollarım şey olsun sadece? Evet evet. Bronz sevmiyorum zaten ben" şeklinde toparlamaya çalıştım.

"Kim bu herif?"

"Hı? Kim?"

"Yav şu kıyıya vurmuş aygırı diyorum Yaren?!"

Gözlerimi kocaman açarak tepki verebildiğimde buna hiç aldırmadan devam etti, "Kim yani? Ne diye peşinize takıldı bi anlat hele?!"

"Yurttan biri. Görevli. Müdür yardımcısı diye biliyorum. Aman ya! Ne bağırıyorsun ki sen?!"

"Bağırmıyorum!"

"Belli! Herkes mevzu mu var diye başımıza toplanacak birazdan!"

"Mevzu var zaten evet. Herifi sevmedim."

"Aaa niye? Ben bayıldım çok kibar!"

"He?!"

"Ya dalga geçiyorum?!"

"Ne dalgası yav?! Herif kırk saat bi suya girecek onu bile poz vere vere yapıyor sen ne anlatıyorsun Yaren?! Nereye bayılıyorsun yav?!"

"Çok kıskançsın cidden..."

"Ney? Kabız gibi kıvranıyor herif, tipe bak? Bak bak. Hareketlere bak Allah aşkına!"

"Kalk yüzelim o zaman? Doğrusunu gösterirsin Erdem beyciğime..."

"Yaren."

"Ohhhh! Ne güzel güneş!" İnanmakta zorlanıyor da olsam evet, tulumumu indirmiştim. Şimdi üzerimde yalnızca mayo vardı ve utancım yeni yeni yüklenmiş, saçma sapan eğri bir duruşla kendimi kamufle etmeye çalışıyordum. Çünkü gök gözlerin sahibi bir anda ayağa kalkmıştı ve karşıma dikilmiş gözlerime ateş fırlatırcasına bir anlamla bakıyordu.

"Otur aşağı Yaren, gözünü seveyim otur şuraya."

"Çekilir misin lütfen? Yüzmeye gelmedim mi buraya ben? Niye oturayım?"

"Yav Yaren! Çıplaksın şu an! Allah Allah ya! Kafayı yedirtme bana!"

"Mayo var üzerimde, kör!"

"Yav!" Bir anda havluyla sarmıştı üzerimi, "Ya Kartal! Kartal diyorum!"

"Oh! Zurna dürüm, miss."

"Ya.." gülmeden edememiştim ama ciddi bir şekilde bakmayı da ihmal etmeden havludan kurtuldum, "Sensin dürüm!"

Şezlongun üzerine fırlattığım havluyu kapmış peşimden koşuyordu ördeğim. Minik adımlarla çok hızlı ilerliyordum ama öküz kuşu vardı arkamda sonuçta. Yakalaması uzun sürmemişti ve havluyu gelişi güzel başıma geçirdiği gibi kolunu da üzerime  doladı, "Küvet dolduralım çok canın çektiyse gel!"

"Ya Kartal nefes alamıyorum! Kartal!" Yürümekte zorlandığım için sık sık tökezleyince kaldırmıştı belimden ve halı taşır gibi taşıyordu bedenimi...

"Ya öküz kuşu indir beni hemen! Kartal bak çok kötü olacak! Bak cidden ısırırım?! Kartal!"

Ne kadar çırpınırsam çırpınayım, sonucun değişmeyeceğini biliyordum. Koca koluna karşı üstün gelmem imkansızdı. Fakat dişlerimin iyi bir iş çıkarabileceğini düşünüyordum. Bu yüzden havludan çıkarabildiğim ağzımı doğrudan koluna geçirmiştim!

"Hay ben senin!"

Yere inmeyi başardıktan sonra hızlıca havludan kurtulup saçımı başımı toparladım. Otele girdiğimizi ise anca fark edebilmiştim ve bize bakan insanlardan gözlerimi kaçırarak, "Rezil olduk senin yüzünden!" diye çemkirdim.

"Yav bu nedir Yaren?! Kaç tane dişin var senin ya?!"

"Kopartmadığıma dua et sen!"

"Ha dua edeyim? Kopmadıysa da yakın işler döndü Yaren ne duası yav!"

Göz ucuyla kolunu kontrol etmiştim. Kızarıklık içimi acıttıysa da belli etmeden durmuştum karşısında ve saçlarımı savurarak, "Sakın peşimden gelme!" diye uyararak diğerlerinin yanına doğru yürümeye başladım.

Söz dinleyesi tutar da peşimden gelmez diye nasıl korktuğumu bir Allah bilir! Yeniden üzerime çullansın diye dua ederek ilerliyordum resmen ve dualarım bu defa çok hızlı kabul görmüş, bileğime yapışmıştı dev kanatlarından biri, "Keyif mi alıyorsun Yaren? Ne bu yüzme aşkı şimdi?!"

"Yüzmekten keyif alıyorum evet?"

"Yav bırak... Oynama benimle."

"Ne oyna..ya.." konuşmaya devam edememiştim çünkü mankenden farksız kızlarla dolu bir grup geçiyordu yanımızdan. İçlerinden iki tanesinin gözleri dönüp dev kanatlımı bulduğunda, şimşek misali gök gözlere indirmiştim ellerimi ve "Bana söyleyene bak!" diye çemkirdim.

"Dayak yiyorum resmen Allah'ım ya Rabbim!"

Yakasından tutuyordum, "N'oldu?! Göz zevkini mi bozduk beyefendi?! Hı!"

"Ne ilgisi var yav?"

"Bak bak, için gitti al bak! Eksik kalma!"

Karşımdakini azarlıyordum ama yanımızdan geçenlerin gözleriydi asıl problem. İlk defa erkek görmüş de incelemeden olmaz diyerekten dönüp dönüp Kartal'a bakıyorlardı birkaçı ve pis pis gülüşüyorlardı. Tanıyordum ben bu gülüşü! Buse sağ olsun, iyi öğretmişti; bu gülüşün adı cilveydi!

"Ne oluyor lan?" Zeyd ağabey görünmüştü şimdi. Elleri şortunun cebinde, sakin ama meraklı bir şekilde yaklaşmıştı ve nasıl olduysa saniyesinde Kartal'ın kolundaki kızarıklığı fark etti, "Lan! Kolun!"

Bir tur dönmüştü etrafında. Kartal gülüyordu ama Zeyd ağabey hiç gülmüyordu. Aksine oldukça ciddiydi ve Kartal'ın kolunu dikkatle tutarak inceliyordu.

"Oğlum köpek mi saldırdı bu ne lan?!"

Göz göze geldiğimizde imalı şekilde gözlerini devirdi kuş kafalım, "Yok, bunun türünü daha kimse çözemedi."

Öfkeyle bıraktığı nefesiyle birlikte yüzüme bakmıştı Zeyd ağabey ve "Ben çözeyim?" deyip dikkatle gözlerime odaklandı.

"Yav tamam bir şey yok. Kızardı biraz işte."

"Siz ayrılmadınız mı abim?"

Bana bakarak konuşuyordu Zeyd ağabey. Ürkütücü bakışları karşısında dik durmak için direniyordum ama birazdan yere kapaklanacakmışım gibi hissediyordum korkumdan.

"Soru sordum?"

"B..bana mı?"

"Ortaya? Biriniz cevaplasın zahmet olmazsa?"

"Abi tamam bırak kızı..."

"Tutmuyorum abim?"

"Abi..."

"Abim?"

"Zeyd abi... şimdi ben sana şöyle söyleyeyim-"

"He?"

"Biz, şöyle ki, yani şimdi insanlar bazen bazı kararlar alır ve tabii kararlar önemlidir. Hele yani bir de böyle şimdi... Ama ben konuşamıyorum ki! Altmış beş yerimden bıçakladın beni vallahi!"

Ellerini kontrol eden Zeyd ağabey, minik bir kahkaha ile ellerini sakallarının üzerinden geçiren sevdiğim ve korkudan saçmalayan zavallı ben... Ortam hiç iyi değildi. Kalbim küt küt atıyordu. Sesi kulaklarımı sağır edecekti sanki, gerçekten çok korkmuştum Zeyd ağabeyin bakışlarından ama kuş kafalı bu durumla eğleniyordu!

"Bıçak bile tutmuyorum lan ben? Nasıl yapayım dediğini?"

"Abi, bi şöyle gel kız nefes alsın, tamam."

"Ben yüzmeye gideyim..."

"Yok öyle bir şey" bir anda yeniden yakalamıştı kolumdan ve başını sağa sola sallayarak, "Sen önce cevap ver bi biz ayrılmış mıyız?" diye ekledi.

"Valla buradan bakınca ayrılmadınız gibi duruyor abim. Cevap gerekmez."

"E madem... Ben de yüzeyim artık!"

"Yüzme yav!"

"Niye lan? Niye yüzmüyor kız?"

"Aha! Buldum! Abimi yüzmeye ikna edersen olur, buyur birlikte şapur şupur yüzün yani?"

"Zeyd abi?" Hemen geri çekilmişti, "Olmaz!"

Gözlerimi kısarak bakıyordum. Kartal da kısmıştı güzellerini şimdi ve ağabeyini işaret ederek ateşi harladı.

Korkumdan ölecek gibi de olsam cesaretimin kaynağı Kartal'dı. Zeyd ağabeyi kolundan tutmuştuk Kartal'la birlikte ve denize doğru çekiştiriyorduk. Direniyordu tabii. Yüzmeyeceğini söyleyip kollarımızdan kurtulmak için direniyordu.
Peki iki metrelik bir ördeğin elinden kurtulmak kolay mıydı? Değildi elbette efendiler! Kartal, Zeyd ağabeyi bir anda omzuna almıştı ve koşmaya başlamıştı. Hemen arkalarından da kahkaha atarak koşan ben... Ah ben!

"Abim! Abim dur! Abim lan! Laaan!"

"Allahallahallah!"

"Kartal..." kahkaha atmaktan koşmayı becerememiştim bir an için ve karnımı tutarak durmuştum.

Allah Allah nidaları ile koşuyordu şapşal sevdiğim. Omzundaki iki metreden biraz kısa ağabeyinin bacaklarını sallayarak çırpındığı hâlleri gerçekten de görülmeye değerdi. Şimdi Ozan da fırlamıştı denizden. Kahkaha atarak, "Büyük boy kuşumuz nihayet ıslanacak mı?" Diye alay etmişti ve evet, an itibariyle üçü birden suyun dibine girmişlerdi. Beklemeden Ahmet de onların yanına kulaç attı. Erdem şimdilik biraz ötede kalıp seyrederken, ben de koşmuştum yanlarına. Kahkaha atmadan edemiyordum hâlâ ama suya girmiştim ve Zeyd ağabeyin mum misali duruşunu izliyordum.

Çocuk gibiydi sevdiğim. Ağabeyine su atarak etrafında dört dönüyor, Ozan ve Ahmet de ona ayak uyduruyorlardı. Zeyd ağabey neredeyse hiç hareket etmiyordu. Kollarını kendine sarmış duruyordu ve gözleri yalnızca Kartal'ın üzerinde, öylece bekliyordu.

Tişörtünü çıkarmak yeni aklına gelen kuş, çıkardığı tişörtü kıyıya salladığı sırada çıplak bedenine gözlerimi kocaman açarak yaklaştım.

"Ne soyunuyorsun ya!"

"Aaaa... Mayo var üzerimde, kör?" Şortunu işaret edişi ve birkaç dakika önceki savunmamı taklit edişi çok özel...

"Dalga geçme benimle! Yürü çıkıyoruz hemen buradan!"

"Yav abimi nihayet suya sokmuşum, dur iki dakika."

"Kartal! Beni delirtme Kartal!"

"Güreşsek mi?" Teklif Erdem'den gelmişti. Yabancı bir sesle tetiklenen Zeyd ağabey ise gözümden kaçmamıştı. Az evvelki ürkek görüntüsü anında değişti. Bir anda bambaşka, çok güçlü bir zırh kuşanmıştı ve "Bu lüle kim lan? Güreş diyor? Bize mi diyor?" Deyip Kartal'ı yanına çekti.

"Güreşelim gel" diye atıldı gazla çalışan ördeğim. Erdem bana bakıp, "Bayanlar önden" deyip omzuna çıkmamı işaret etti.

Ozan hemen bir kahkaha attı, "Valla eceline susadı ha!"

Ahmet de gülüyordu, "Onun susamışlığı ezelden..."

"Ne var ya? Denizde yapabileceklerimiz bellidir sonuçta? Eğleniriz diye söyledim ben?"

"Tamam sen..." etrafı kontrol etmişti gök gözlüm ve otelin kumsala açılan bölümünün önünde bekleyen garsona seslendi, "Fikret, gel kardeşim, soyun dökül gel!"

    Takımlar belirlenmişti nihayet. İlk raundu üstelen isimler aynen şöyleydi; Ozan'ın omzunda Ahmet, Zeyd ağabeyin omzunda Kartal ve Fikret'in omzunda Erdem.

Ben mi?
Ben oy çokluğu ile hakem ilan edilmiştim ve onlardan az bir mesafe ötede durmuş, ağzımda düdükle bekliyordum.

"Gençler!" Hepsi birden şapşal şapşal yüzüme bakınca gülmeden edemedim ama hakem dediğin ciddi olur diye uyaran iç sesimle birlikte sahte bir ciddiyet takındım.

"Zarar verici hareketler yasak! Gördüğüm gibi güreşme şansını kaybeder ve tabii yenilmiş kabul edilir? Anlaşıldı mı?" Aynı anda başlarıyla onay verişlerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak bekledim.

Ağzım sulanıyordu resmen! Şöyle herkesten uzak bir yere götüreyim de ağzını yüzünü ısırayım şu ördeğin, diye iç geçiriyordum ama şu anda ciddi(!) bir iş üzerindeydik ve bu hayali bir kenara bırakmak zorundaydım.

Düdüğü yeniden dudaklarımın arasına aldım. Hazır vaziyette bekleyen şapşallara dikkatle bakarak düdüğü çaldığım an kimin kime saldırdığını anlamakta zorlanır bir şekilde eğilip bükülmeye başlamıştım.

Bir dakika...
Bunların hepsi bir olmuş, yalnızca Erdem ve Fikret'e saldırıyorlardı yahu!
Ama ne saldırmak!
İnsan üstü bir performansları vardı! Savaşa mı girmişlerdi bu ne böyle yahu! "Heeey! Heeey durun! Bu sayılmaz! Kendinize gelin manyaklar! Alooo!"

    Günün gazisi şüphesiz ki Erdem olmuştu. Zavallı Fikret arkadaş da kurunun yanında yanan yaş olmuştu ve oturmuş sızlayan omuzlarına dokunuyordu. Otelin kafeteryasındaydık. Kumsalı görebildiğimiz bir masada oturmuş soğuk içeceklerin gelmesini bekliyorduk ama diğerleri gibi gülmüyordum. Bir saat önce kıyım yapmış olan dörtlüye dik bakışlar gönderiyordum daha çok ve nihayet gök gözleri yakaladığımda, "Sen bi gelsene benimle?" Deyip ayağa kalktım.

Gülünce kısılan gözlerini huysuz bir anlamla devirerek ayağa kalkıp peşime takıldı. Kumların üzerinde iyice ilerleyene kadar ağzımı açmadım. Peşimden geliyor mu diye kontrol etmiştim sadece bir iki defa. Şimdi insanlardan uzak sakin bir yere geldiğimizde, kollarımı göğsümün altında kavuşturarak durdum ve "Çocuk musunuz siz?" diye söze girdim.

"N'aptık ya? Oturuyoruz dümdüz?"

"Şimdiyi mi diyorum ben Kartal?"

"Ben anda yaşıyorum Yaren ya..."

"Ya! Dalga geçme benimle Kartal!"

Suçlu tarafını biliyor ama kabul etmemeye direniyordu. Gözlerini kaçırarak oturmuştu kumların üzerine. Kollarını geriye doğru alıp kendini destekleyerek ayaklarını uzatmış keyif mi yapıyordu yani şimdi? Karşısına çömelip, "Adamı dövdünüz Kartal?" diye çemkirdim.

Nasıl da kocaman kocaman bakmıştı şapşal...

"Oha Yaren ya. Ne ilgisi var şimdi? Oyunun kuralı bu güreş yani, ne yapacaktık? Öperek mi güreşecektik?"

"Öperek mi diyor ya... Ya bu adam şimdi bize gıcık olursa Ahmet'i nasıl alıp bir yerlere götüreceğim ben söyler misin?"

"Ben her türlü alırım Ahmet'i, mesele bu madem darlanma."

"Oofff... Alırım diyor ya! Ben ben! Ben alacağım sen değil!"

"Allah Allah, alırım derken sana alırım işte. Çıkarırım ben her türlü" dizlerini çekerek bana doğru yaklaşmıştı, "Hiçbir cacık edemez yani. Güven sen bana. Ben Ahmet'i temelli bile çıkarırım oradan. Valla bak."

"Saldırdınız adama Kartal. Alt tarafı eğlenmek istemişti adamcağız ya... Ne gerek vardı? Şimdi Ahmet onunla tek başına dönecek yurda. Ya çocuğu azarlarsa?"

"Ağzını dümdüz ederim ben onun-"

"Ya! Kartal! Hayır yapmayacaksın öyle şeyler çıldırtma beni!"

"Niye ayrıldık diyemedin?"

"Hı? Ne?"

"Abim sorduğunda, ayrıldık diyemedin. Niye? Öyle değil mi? Ayrılmadık mı biz?"

Evet... Çocuklaşma ve kaçışma sırası bana gelmişti şimdi.

"Ay saat geç oldu! Ahmet gidecek, kaçırmayayım!"

"Yav soru sordum?"

"Bırak Kartal ya! Saat geçti, Erdem gider şimdi kaçırmamam lazım! Yarın yine Ahmet'le olmak istiyorum!"

"Cevap ver Yaren cevap. Niye evet diyemiyorsun yav? Telefonda olduğu kadar kolay değil herhalde? N'oldu bi kızardı yanaklar falan hayırdır?"

Üzerinde rüzgârın etkisiyle kıpırdayan incecik gömleği, altında şortu ve güzel yüzüyle karşıma dikilmiş öylece gözlerimin içine bakarak bir yanıt vermemi bekliyordu. Biliyorum. Nasıl sıkıştığımın da farkındaydı ve bile isteye üzerime gelerek sıkıştığım yeri iyice nefes alınmaz bir hâle getiriyordu uyanık ördek!

"Evet? Cevabı duyalım?"

"Hı?"

"Ayrıldık mı?"

"Hiiiii! Erdem! Ay gidiyorlar!"

"Kaç kaç! Yakalayacağız elbet! Kaç şimdi..."

Ardımdan söylediği sözlere sırıtarak koşuyordum. Şimdilik ucuz atlatmıştım olsam da söylediğini yapacağından adım kadar emindim. Yakalayacaktı beni ve telefonda söylediklerimin üçte birini bile söyleyemeden belki de boynuna atlayacaktım. Çünkü az evvel kendimi ne kadar zor tuttuğumu da hissetmişti, biliyorum. Sarılmak için delirmiştim adeta. Her yanımı karıncalar basmış, sarıl sarıl sarıl diye bağırarak üzerimde gezmişler, çoğalmışlar, canıma okumuşlardı.

Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

435K 21.6K 24
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1M 61.7K 42
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
699K 21.8K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.3M 75.1K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...