Sevgili Komşum (Tamamlandı)

By mirayspellman

1.7M 90.1K 29.8K

"Gidersiniz gidersiniz de, siz bu gidişle anca nezarethaneye gidersiniz." "Neden ki güzel kardeşim?" dedim ş... More

1.Bölüm: Asker evi basmak
2.Bölüm: Kırmızı Radyo
3.Bölüm: İçini okumak
4.Bölüm: Siyah Göğüslü
5.Bölüm: Ağrı kesici
6.Bölüm: Arkadaş
7.Bölüm: S.M.Y. Göğüslü
8.Bölüm: Ve planlar suya düşer.
9.Bölüm: Uyku kokan adam
10.Bölüm: Albay Adam
11.Bölüm: En doğru karar
12.Bölüm: Sarılmak
13.Bölüm: Pasta
14.Bölüm: Hisler
15.Bölüm: Boş Tehtid
16.Bölüm: "Kara beni umursuyor mu?"
17.Bölüm: Kağan ve Kara
18.Bölüm: Geçen gün
19.Bölüm: Sana özel
21.Bölüm: Yanlış Anlaşılan
22.Bölüm: Kapım sana açık
23.Bölüm: Çikolata
24.Bölüm: Kıskanmak
25.Bölüm: Teni tenime
26.Bölüm: Okey Eşi
27.Bölüm: Kardan Kelebek
28.Bölüm: Geçmiş
29.Bölüm: Canı neler ister?
30.Bölüm: Ödül
31.Bölüm: Kaslı Kadınlar
32.Bölüm: Spor
33.Bölüm: Ciddi bir konuşma
34.Bölüm: Isparta Meselesi
35.Bölüm: Kalbim sadece sana açık
36.Bölüm: Benim isteklerim
37.Bölüm: Final

20.Bölüm: Sürpriz Yumurta

40.5K 2.3K 880
By mirayspellman

Geöen bölümün yorumları azdı, lütfen yorum yaparak destek olalım🤍

*

|Ben Ada, Ada Kırık.
Ben, kendine değer vermeyen biriyim. Bir insanın söyledikleri sizin değerli olup olmadığınızı belirler miydi?
Benim için belirlerdi.

İnsanlara genellikle onlar ne ifade ettiğimi soramazdım çünkü alacağım cevabın beni üzeceğini düşünürdüm, yada bir cevap bile alamayacağımı . Bugün bunu ilk defa birisine sormuştum, ve bir cevap almıştım, bunu ilk defa Kara'ya sormuştum. 'Senin için Ada kim?' demiştim ona. Yanında olmayı bırakmayacağım kişi, demişti. Özel kişi, demişti. Birçok şey demişti.

Sizin için ben kimdim, nasıl biriydim, Ada denilince aklınıza gelen neydi?
Büyük ihtimalle, aynı şeylerdi. Ada sizin için; sürekli ağlayan, kendisini üzmek konusunda üstüne tanımayan, en iyi yaptığı şeyin dizi izlemek ve kitap okumak olan, cesaretli ve korkak, yalnız ve salak, güzel ve çirkin, konu para olunca cimri biriydi.

Korkaktım öncelikle, bu doğruydu. İnsanlarla konuşmaya korkardım. Düşüncelerimi belli etmeye korkardım. İsteklerimden ve hayallerimden korkardım. Yalnızlıktan korkardım. Bir o kadar da cesurdum aynı zamanda, ailemi reddedip farklı bir şehire gelmiştim öncelikle. Yaptığım en büyük adımdı bu. Asla unutmayacağım, ne pahasına olursa olsun pişmanlık çekmeyeceğim bir tercihti. Kendimi tercih ettiğim ilk konuydu. Tercih edilmesi zor olmuştu.

Evet aynanın dış yüzü bu şekildeydi.
İç yüzünü ise ben bile bilmiyordum, belki başka bir gün, biri bana beni anlatırdı.

Bugün, Kara'ya kim olduğumu sormuştum. Bunu Kara'ya ilk soruşumdu, bunu birine ilk soruşumdu. Kara bana cevap verdi. Düşündüğümün aksi gibi mi cevap verdi, yoksa bu cevabımı bekliyordum çözemedim.

Sadece bir cevap almam lazımdı.

Ve bir cevap almıştım.

Kara bana bugün çok şey söylemişti.

Kara bugün ilk defa bu kadar açık konuşmuştu.

Kara bugün benim öylesine biri olmadığımı kanıtlamıştı.

Kara bugün beni haksız çıkarmıştı. O kadını, ve diğerlerini.

Herkes değildim.

Ben, Ada'ydım.
İlk defa biri için özel biri olan Ada'ydım.
İlk defa kendisini değerli hisseden Ada'ydım..

Kara bugün bana, beni değerli hissettirmişti.
Bugün bazı şeyler değişti.
Hiçbir şey ve her şey arasında ki, bazı şeyler.
Bugün biz, bazı şeyleri değiştirdik.|

*

Gözlerimi, gözlerinden ayırmadan düzensiz nefes alıp vererek ona bakıyordum. Kara'ya. Sahiden bunları söylemiş miydi?

Hayır, yanlış anlamıyordum.

O kadar da salak değildim.

"Bu-bu ne demek oluyor?" İlk sesim titrese de toparlayabilmiştim.

Şaşkındım, sanırım.

Alabileceğimi ummadığım bir cevaptı, ama içten içe duymayı umduğum bir cevaptı aynı zamanda.

İyice yaklaştı bana, aramızda ki mesafe, hayır aramızda mesafe kalmamıştı. Aramızda mesafe diye bir şey yoktu. Ne m'si vardı, ne a'sı. Aramızda mesafe yoktu. Temas vardı. Çenesinin başıma değmesi vardı. Burnumun omuzuna değmesi vardı. Uyku kokusunun, uykumu getirmesi vardı. Aramızda temas vardı, ve bu benim çok hoşuma gitmeye başlamıştı.

Benden bir anda, beklemediğim bir şekilde hızlıca ayrıldığında kapanan gözlerim yavaşça açıldı. Duymayı reddettiğim o ses kapının sesi olduğu ve içeri birinin girdiğini anladım. Birinin gelmesine ne gerek vardı?

Gerek yoktu.

Gitsindi.

Kapının önünde elini kapının kulpundan çekmeden bir süre, Kara'yı ve beni süzdü. Gözlerini Kara'ya devirerek bana baktı. Nasıl bakmam gerektiğini bilemedim. Önemli miydi ki, ona nasıl baktığım?

Önemli olan Kara'nın bana nasıl baktığı değil miydi?

O kimdi ki?

Özel olan bendim sonuçta. Onun ne düşündüğü beni alakadar eder miydi?

Eder miydi?

Elini kapının kulpundan çekti ve tezgaha doğru yürüdü. Tezgaha yaklaşmasıyla sağ duvara doğru yapıştım. "Çok acıktım." dedi kız. İsmini bilmiyordum. Bilmeme gerek yoktu.

Hazırlanmış olan krepli tabakları masaya koymaya başladı. Üçüncü tabağı da koyaraken, ellerini birbirine vurdu ve "tüh." dedi. Kaşlarım çatıldı. Kara'da bende onu sadece tepkisiz bir şekilde izliyorduk.

"Sen, yiyecek miydin? Yani kahvaltıya kalacak mısın?" diye bana soru yöneltti. Kalacak mıydım ki. Ağzımı açıp, cevap verecekken, konuşmama fırsat bırakmadan tekrar konuştu. "Krep yetmiyor da, ondan dedim."

Bu kibarca git mi demekti?

Ona ne oluyordu ki? Kara'nın eviydi burası. Yan evde benim evimdi hatta.

Komşumun evinde krep yiyemeyecek miydim? Komşu komşusunun krepini yiyebilirdi. Komşu komşusunun yemeğine muhtaçtı. İsterse yerdi. Kime neydi?

"Şey," gözlerim duvar saatine takıldığında, ismini bilmediğim o kız da saate baktı. "Ay işin varsa tutmayalım." dedi telaşlı bir yüz ifadesi ile, sesi çok ciddi çıkıyordu.

Burada kalabilirdim. Kalabilirdim ve o kız buna karşın hiçbir şey yapamazdı. Burası Kara'nın eviydi. Ben Kara için özel isem, ona söz hakkı kalır mıydı?

Kalmazdı.

Peki neden şu ana kadar konuşmamıştı. Yaptığı imayı anlamamış mıydı? Tamam Kara salaksın biliyoruz, ama bu kadar da salak olamazsın. Bu imaya cevap vermeyecek misin?

"Şey, evet." Nefes alarak devam ettim. Kara'dan ses çıkmamıştı. "Ben zaten ilaçların," dedim ve Kara'ya çevirdim gözlerimi "parasını ödemek için gelmiştim."

Kara 'öyle mi?' der gibi başını yana eğdi. Öyle değildi. Üstümde para yoktu zaten. Ama ağzımdan böyle çıkmıştı kelimeler. Kalmama gerek yoktu, hayır.

Kara, "Saçmala--" diye söze girerken, ismini bilmediğim o kız gülerek konuştu. Komik bir şey yoktu. Ama gülüyordu.

"Kara sende milletin ilaç parasını ödeye ödeye batacaksın ha." dedi Kara'nın koluna vurarak.

Keşke şu avize kafana düşse salağa bak.

Başımı kapıya doğru çevirdim. Burada onu daha fazla dinlemek istemiyordum. Ben millet değildim.
"Telefonum çalıyor sanki?" dedim yalan söyleyerek. Telefonum içerdeydi, ama çalmıyordu. Çalıyor gibi gelmemişti, sadece buradan artık kurtulmam lazımdı.

"Evet evet çalıyor." diyerek hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp, orta salona doğru ilerledim. Telefonumu bıraktığım koltuktan aldım. Bakışları bana döndü.

"Benim bir işim çıktı, haydi görüşürüz ben kaçıyorum." dedim ufak bir tebessüm ile ve kapıya yürüdüm.

Telefonu arka cebime sıkıştırdım, derim bir nefes aldım. Hazmetmem gereken şeyler vardı.

Anlamam gereken.

Nasıl anlayacaktım ki?

Anlayamıyordum işte.

Mal mıydım ben?

Kapımı açarak eve girdim. Kapının arkasına sırtımı yaslayarak telefonumu çıkardım.

Yapabileceğim tek şeyi yaptım.

Yazabileceğim tek kişiye yazdım.

Hata mıydı? Kesinlikle.

Ada: ACİL

Ada: HAYAT MEMAT MESELESİ

Ada: hemen bana gel

Ada: çok kötü yardıma ihtiyacım var

*

Kapının önünde bir yukarı bir aşağı yürüyerek onu bekliyordum. On beş dakika kadar olmuştu ve hâlâ gelmemişti. Hayat memat meselesi yazmış olmama rağmen hem de.

Çok ayıptı.

Eden rüzgar ile montumun fermuarını kapattım ve ellerimi montumun cebine koydum. Havalar iyice soğumaya başlamıştı. Her ne kadar yılın bu zamanlarını çok sevsem de, dışarıda geçirdiğim zamanın fazla olmasından dolayı bünyem hep zayıf düşerdi. Bu yılın ilk hastalığını atlatmış olsam da, midemde ki ağrılar ve gelen titremeler üşüteceğimin habercisiydi.

Siyah, markasını bilmediğim yüksek araba hızla gelip tam yanımda durduğunda başımı hızla arabaya çevirdim. Şükür gelmişti. Ellerimi cebimden çıkarıp arabaya yöneldim. Kapıyı hızla açıp arabaya bindim.

"Hayat memat meselesi diye mesaj atıp, ardından telefonlarımı açmadığın durum umarım gerçekten acil bir durumdur Ada." sesi sinirli gelmiyordu ama sinirli olduğu belliydi. Ufaktan yani.

"Evet. Evet, tabii. Çok acil." Alt tarafı dedikodu yapacağız. Bundan daha acil bir şey göremiyorum. Ne olmuş milletin çantası çalındıysa, yada bir iki dükkan soyulup, bir iki kavga çıktıysa.. Sonuçta bunlar benim anlatacağım dedikodudan önemli değil ki?

Kapıyı kendim için açıp koltuğa oturdum. Ardından kapatıp, kemerimi taktım. Yüzüme bir saniyeliğine 'hadi' dercesine baktı. Üfleyerek ona döndüm. Kemerimi birazcık gevşetip sırtımı cama doğru yasladım. "Şimdi. Başlıyorum." deyip derin bir nefes aldım. O da arabayı çalıştırmış sürüyordu. Nereye gidiyorduk bilmiyorum.

"Seninle konuştuktan sonra, bazı kararlar almıştım. Ertesi sabah, yani bugün dedim ki kendi kendime, Ada dedi--"

"Hikaye yazmıyorsun Ada. Özet geç. Hayat meselesi olan yer neresi? Nerede ölüyorsun?" diyerek lafı ağzıma tıktı.

Henüz ölmüyorum Kemal'cim.

"Biri konuşurken sözü kesilmez. Ayıp, sus dinle." Yutkunarak devam ettim.

"Kahvaltı bahanesi ile bu sabah Kara'gile gittim. Kalabalıktı baya. Hatta bir tane kız vardı.." Kemal'in gözlerine imalı imalı baktım. Tanıyor olabilir miydi?

"İşte böyle siyah saçlı siyah gözlü, çenesi böyle kemikli, burnu minik, yanağında ufak bir güneş lekesi var. Benden birkaç santim uzun bir kız. Bakışları korkutucu biraz.." dedim ondan tepki beklercesine. Tepki vermeden yola bakıyordu.

Tanımıyordu sanırım.

"Neyse, ben Kara'yla konuştum. Yani açık açık konuşmadım ama. Bazı şeyleri, netleştirmeye çalıştım. İşte, ne bileyim." Açıklamak istiyordum ama kelimeleri seçmek çok zor geliyordu. Tam olarak neyi açığa kavuşturmuştuk ki biz? "Öyle."

Tuttuğu nefesi bıraktı. Yavaş yavaş nefes almaya devam etti. Tepki vermiyor, bakışlarını yoldan ayırmıyordu. Bu hareketleri moralimi bozmuştu. Bir şey söyleyebilirdi.

Gözlerini bir saniyeliğine kapatıp açtığında, bir şey söyleyeceği umuduyla gözlerim parıldadı.

"Şimdi sen bana, yarım saatlik yolu Kara ve senin saçma salak konuşmanız için geldiğimi mi söylüyorsun, yoksa ben mi yanlış anlıyorum?" dedi Kemal.

Daha anlatmaya başlamamıştım ki.

Neden çevremde anlaşabildiğim, konuşabileceğim biri yoktu?

"Saçma değil, sadece ba--"

Oflayarak yeniden sözümü kesti. "Gerçekten Ada, sizin aranızda olan şeyler sikimde değil." dedi ciddi ciddi. Yüzüm düşerken, ona baktım.

"O kadar yolu gerçekten kötü bir şey olduğunu sanarak, sırtımda ter aklımda bin tane düşünce ile geliyorum ve senin bana anlattığın şeye bak. Sikeyim Kara'nın evinde ki siyah saçlı kızı da, Kara'nın verdiği tepkileri de!"

Araya girmek istedim, fakat o kadar hızlı ve sert konuşuyordu ki sözünü kesmek pek cazip bir şeymiş gibi gelmedi.

"Gerçekten ciddi misin yoksa geri zekalının teki misin anlamıyorum. Seviyor musun şu malı?" dedi kafasını bana çevirip. Göz göze geldik. Ağzımı açtım ama cevap vermeme fırsat tanımadan devam etti.

Zaten cevap veremezdim, vermezdim.

"Çık karşısına de ki, seviyorum. Bu, bu kadar zor olmamalı abi! Diyemiyor musun?" dedi tekrar bana bakıp.

"Hadi arayalım, ben derim." dedi ve bakışlarını telefona çevirdi. Kara'yı aramayacaktı değil mi?

"Kemal, Kara'ya aşıksan bunu ben yokken de lütfen. Araya beni karıştırma." dedim alayla karışık gülerek.

Bakışları bana döndüğünde, gülümsemem birazcık soldu. Espri için doğru an değildi sanırım.

"Saçmalama! Aramayacaksın kimseyi." dedim ciddiliğini fark edince. Eli telefona yöneldiği de durdurmak istedim, fakat hamle yapmadım. Ya yanlışlıkla direksiyona çarpar ve benim yüzümden kaza yaparsak?

Daha kolay ve mantıklı bir çözüm bulmalıydım.

Çığlık atabilirdim.

Birkaç saniye içersinde Kemal'in ruh hali değişti. Sinirli ama bir o kadar da eğleniyor gibi olan tavrı hızla yok oldu ve yerini anlayamadığım bir gerginlik aldı. Kara'yı arayacağını sanmıştım fakat, eli telefonun üstünde kaldı ve hareket etmedi. Kara'yı aramadı. Bakışları ilk olarak sağ yandaki küçük aynaya kaydı. Yüz ifadesi, oturuş şekli tamamen değişmişti.

"Ne old--" diye soracakken izin vermedi. "Sus."

Peki, dedim içimden. Kemal'den beklenen cevaplardı bunlar, alışıyordum.

Ardından diğer aynaları kontrol ederken ağzından sessiz bir küfür daha savruldu. Bu da alışmaya başladığım bir şeydi. Adamın iki kelimesinden üçü küfürdü.

"Takip ediliyoruz." dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

*

"Saçmalama." dedim. Ne takip edilmesi? Biz mi? Yok artık. "Ne takip edilmesinden bahsediyorsun Kemal?" dedim alayla.

Parmaklarını direksiyona vururken, söylediklerim onu iyice kızdırmıştı. Küfür etmesi olasıydı, ve öyle de olmuştu. Sinirle bağırdı, "Sikeyim Ada! Sus, susta düşüneyim." dedi.

Geri yasladım sırtımı. Ciddi miydi bu adam?

"Bak Kemal. Şaka yapıyorsan çok amatörce. Bir kere bu takip işleri başrol erkek ve başrol kız arasında yaşanır. Bende senin nişanlın olmadığıma göre, bu imkansız. Kim niye bizi takip etsin?"

Başını iki yana salladı. Sabır dilercesine mırıldandı."Eğer," dedi kendi kendine konuşuyor, plan yapıyormuşcasına. "Seni sağ salim geri götürmezsem, Kara beni siker."

"Ama eğer götürürsem, ne işi vardı der ve yine siker." Gözlerini kıstı. "Eğer bir şey olursa, diğerleri de sikmiş olur." Elini direksiyona sertçe vurdu. "Her türlü sikiliyorum amına koyayım!"

Korku dolu gözlerle, Kemal'i izlerken ne yapacağım konusunda bir fikir üretemiyordum. Bizim takip edilmemiz, kitap ve dizilerin yalan olduğunun kanıtıydı.

Bu anı, Kara ile yaşamış olsaydım, anlamış olurdum, aramızda komşuluk ilişkisinden daha fazla bir şey olabileceğini..

Ama onunla değil, nişanlı, ağzı bozuk polisin teki ile takip ediliyordum. Şans mıydı bu be?

Cama sürekli bakış atıyordu. Başımı hafifçe cama doğru çevirdim. Arabayı görmek istiyordum, takip edildiğimize inanmıyordum çünkü. Arkamızda markasını bilmediğim siyah bir araba görmemle, Kemal'in oldukça sert bir emir ile içeri gir demesi bir oldu. Korkarak başımı koltuğa yasladım, ve asla ayırmadım.

Telefonu ile birini aradı ve bir şeyler söyledi. Dinlemedim, odaklanamamıştım konuşmasına. Olay gerçekti, asıl odaklanmam gereken şey buydu.

Sırtımı koltuğa adeta kaybolmak, içine girmek ister gibi yasladım. Şuradan eve ışınlanıyım, başka da bir şey istemiyorum gerçekten. Bir kırk yıl daha bir şey istemem. Şuradan evime gideyim, yeter. Bana bir kırk yıl yeter bu iyilik Allah'ım. Başka duam yok, eve gideyim yeter.

Araba iyice hızlandığında korkum arttı, kaza yapacaktık bu gidişle. Arabayı birden hızlı kullanmaya başlamıştı. Peşimizdekiler bahane, ölmek şahane!

"Yavaşla." dedim Kemal'e dönerek. "Her türlü sikiliyorsun zaten, hızlı sürmene gerek yok." yandan bana bir bakış attı ve hafifçe dudakları kıvrıldı.

Kavşaktan sağa doğru döndü, "Arabayı durdurup, konuşsak olmaz mı? Bence anlaşabiliriz." dedim teklif sunarak. Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa sonuçta, değil mi?

"Tabii, iki laf ederler, bir de bakmışsın ki sağ ayağın yok." Alaycı bir gülümseme ile bana doğru döndü. "Dert etme, kolunun acısından ayağını pek düşünmezsin."

Dalga geçiyordu değil mi? Kol, ayak falan mafya filmi çekmiyoruz sonuçta.

Oflayarak önüme döndüm. "Kim bunlar, ne istiyorlar senden?"

"Plakayı sorgulattım, kapanmış bir dosya ile bağlantıları tepsit edildi. Kendilerini mafya sanan, halbuki götlerini yeni silmeyi öğrenmiş bebeler. Benden istedikleri şey kendilerince intikam."

Konuşmayı bıraktı ve sinirle bana baktı. "Eğer saçma işlerine beni bulaştırmasaydın ben yanına gelmeyecektim ve sadece benim peşimde olacaklardı. Şimdi benim başıma gelecek her şey, seninde başına gelecek demek."

Yüzü bana doğru dönük değildi, ama sırıttığını görebiliyordum, "Hâlâ durmamı istiyor musun?" diye sordu. Başımı hızla olumsuz anlamda salladım.

Duyduğum silah sesi ile ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Ellerim başıma giderken, oturduğum koltukta iyice eğilerek gövdemi korumaya aldım. "Sakın başını çıkarma." diye uyardı beni.

Peki ya kendisi?

İkinci kez silah ateşlendiğinde araba sol şeritten sağ şerite doğru kaydı. Hangi yollara sapmıştık, nereye doğru kaçıyorduk anlamış değildim. Arabanın hızı yavaşlamış ve eğik gidiyordu. Çıkan sesleri ayırt edemiyordum. Belki de ayırt edemememin sebebi, duyduğum tek sesin beynimde dolaşan kendi çığlıklarım olduğu içindi.

Eğilerek durduğum şekli bozmadan başımı ona çevirdim. "N'oldu? Neden yavaşladık Kemal?" Bana bakmadı. Bir eli telsizindeydi. "Teker patladı."

"Şaka mı bu Allah'ım?" dedim hıçkırarak. "Annemi istiyorum." diye ağlama edasıyla mırıldandım.

"Annen yerine iki polis mi istesen?" deyince ona baktım. Polisi aramamı mı istiyordu?

"Dalga mı geçiyorsun yoksa, 155'i mi aramamı istiyorsun anlamakta zorlanıyorum." nefesini sinirle bıraktı.

"Susmanı istiyorum." iki üç saniye kadar sustuktan sonra tekrar konuştum. "Ne yapacağız?"

"Duracağız. Araba daha fazla bu şekilde gitmeye çalışırsa, yanacak. Bizimkiler yolda."

Yolda kelimesi pek güvende hissettirmiyordu açıkçası.

"Tam olarak ne kadar yolda?"

*

Arabanın arka kısmına geçmiş uzanmış, tam olarak saklanıyordum. Plan şöyleydi; ben burada sesimi çıkarmadan yatacaktım. Kemal tüm dikkatleri üstüne çekecek, ve arabadan uzak kalmalarını sağlayacaktı. Sonrasında Kemal'i sikerler miydi, severler miydi pek umurumda değildi.

Savaşta herkes kendi canından sorumluydu.

Kemal'in kurşunu bittiğinde ettiği küfrü duymamam imkansızdı. Adamların buraya doğru yaklaştıklarını iliklerime kadar hissediyordum. Hadi alın Kemal'i ve gidin. Ben Kemal için dua edeceğim.

"Yaptıklarının bir bedeli olmayacak mı sandın, Kemal Komiser." dedi tanımadığım bir ses.

Kalp atışlarım hızlandı. Sanki nefesimi duyabilirlermiş gibi elim ağzımı kapadı.

Kemal bir şey söylemişti fakat kısık ses ile söylediği için duymamıştım. "Seninle çok eğleneceğiz komiser, çok." dedi aynı tanımadığım ses gülerek. Ve tam o sırada normal zamanlarda asla olmayan o olay yaşandı.

Telefonum çaldı. Biri beni arıyordu ve benim telefonum sessizde değildi. İki imkansız olay aynı zamanda gerçekleşmişti. "Siktir." Ben cebimdeki telefonu çıkarıp, sesini kısmaya çalışırken arabanın kapısı çoktan açılmıştı.

"Wow," dedi adam. Başımı yavaşça kaldırdığım da o adam ile göz göze geldik. "Süpriz yumurta."

İşte şimdi gerçekten siktir.

*

"Küçük nişanlın da buradaymış, neden daha önce söylemedin komiser?" dedi adam kolumdan tutup beni yere fırlattığında.

"Beyler beyler," diyerek bakışları üstüme çektim. Kazağımı elimle düzelttiğim de devam ettim. "Yanlış kişiyi kaçırıyorsunuz. Ben onun nişanlısı değilim. Başka bir gün tekrar gelin, olmaz mı?" Kemal'in küfürlü iç sesi sanki beynimde yankılanıyordu.

"Kızı bırakın. Derdiniz benimle." dedi Kemal, başımla onu onayladım. "Kızı bırakın, onun suçu yok." dedim gülümseyerek.

Dilini damağına vurdu."Cık. Ben bu süpriz yumurtayı çok sevdim." Arkasında adama baktı. "Bu iş daha eğlenceli bir hâl almaya başladı."

Başımıza silah dayanmıştı ve ellerimizi garip bir şeyle bağlamışlardı. Bizi bu şekilde arabaya doğru zorla yürütürken tekrarladım.

"Size son kez söylüyorum, yanlış kişiyi kaçırdınız arkadaşlar. Nişanlısı ile beraberken kaçırmanız gerekiyordu!"

Bu işin adabı buydu! Hiç mi film dizi izlemediniz yahu!?

*
Ve son!

Baştaki sahnede Kiss olmadı diye dövmeyin beni slwpöspwöspw

Kemal karakterini seviyor musunuz?

Ada'nın bir kaçırılmadığı kalmıştı, hem de Kemal ile xpwöspwçğsçq Kara ile olsaydı romantik şeyler çıkabilirdi peki ya şimdi, sizce neler olacak?

Bölüm hakkında/ sonraki bölüm/ler hakkında/fikir/düşünce/beklenti/söylemek istedikleriniz?

Oy ve yorumlar yapılıysa, bir sonraki bölüm görüşürüz, kendinize iyi bakınn ❤️🤍

Continue Reading

You'll Also Like

101K 1.9K 14
Yepyeni bir yaz öyküsü okumaya hazır mısınız? Birbirinden güzel insanlarla beraber olacağız. Bu kitabın dizisi çekilsin diye hep birlikte çıldıracağı...
44.6K 3.6K 49
Bu zengin bir kızın hikayesi değil. Bu, çirkin, güçsüz ve ezik bir kızın hikayesi değil. Bu, eski sevgilisinin aldattığı bir kızın hikayesi değil. Bu...
803 146 13
Karanlık geldiğinde kaçmak yerine dövüşen bir kızın hikayesi "Hissediyordum karanlık gelecekti. Belki şuan korkmam gerekiyordur. Ağlamam bağırmam çağ...
1.3M 55.7K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...