Buralar Karışır | askıda

By ruhdoktorunz

31.6K 3.5K 10.1K

Bir düş kocaman kanatlı, upuzun boylu, gök gözlü bir kuş getirdi penceremin önüne. Kartal dediler adına ama g... More

Buralar Karışır
1.Kısım
2.Kısım
3.Kısım
4.Kısım
5.Kısım
6.Kısım
7.Kısım
8.Kısım
9.Kısım
10.Kısım
11.Kısım
12.Kısım
13.Kısım
14.Kısım
15.Kısım
16.Kısım
17.Kısım
18.Kısım
19.Kısım
20.Kısım
21.Kısım
22.Kısım
23.Kısım
24.Kısım
25.Kısım
26.Kısım
27.Kısım
28.Kısım
29.Kısım
30.Kısım
31.Kısım
32.Kısım
33.Kısım
34.Kısım
35.Kısım
36.Kısım
37.Kısım
38.Kısım
39.Kısım
40.Kısım
41.Kısım
42.Kısım
43.Kısım
44.Kısım
45.Kısım
46.Kısım
47.Kısım
48.Kısım
49.Kısım
50.Kısım
51.Kısım
52.Kısım
54.Kısım
55.Kısım
56.Kısım
57.Kısım
58.Kısım
59.Kısım
60.Kısım
61.Kısım
62.Kısım
63.Kısım
64.Kısım
65.Kısım
66.Kısım
67.Kısım
68.Kısım
69.Kısım (Zeyd Özel)

53.Kısım

283 42 113
By ruhdoktorunz



"İyisi kötüsü bulunur, asıl hüner vefada."

Aklını yitirmişti adeta. Kollarında tamamen hareketsiz biçimde duran Yaren'e bakmak ağır geliyordu. İçine biriken öfke birazdan taşacak gibiydi. Nefes aldıkça daralıyordu. Sanki aldığı nefesle birlikte küçülüyordu ve içinde biriken gürültüye taşması için zemin hazırlıyordu.

"Ver kızı!"

Kulağına değen sesten emindi. Ne duyduğunu biliyordu fakat dikkatle Yaren'e bakmaya devam etti. İyice göğsüne çekmişti Yaren'in zayıf bedenini. Sanki dünyadan alıp göğsüne saklamak istercesine zorluyordu.

"Lan sana diyorum! Gelenler var, ver şu kızı hadi!"

Gök gözlerini kaldırdığında ona seslenen yabancıya dikkat kesildi. Yabancının elinde tuttuğu silah, şimşeklerinin sayısını bir anda arttırdı. Yaren'i öperek yere bırakırken takındığı ifade buz gibiydi. Ağır ağır doğrulurken göz ucuyla Ozan'ı kontrol etmişti ve aynı soğuk ifadesiyle bir anda yabancının elindeki silaha uzandı.

"Ne yapıyorsun kendine gel! Lan ben sıkmadım onlara!"

"Geberteceğim! Hepinizi öldüreceğim!"

"Ulan duy beni duy! Kartal! Bak bir kaza çıkacak, yakarım buraları Kartal!"

"Geberteceğim lan! Hepinizi öldüreceğim!"

Sesler çok yakındı artık, bu yüzden yabancının hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Korkudan ölecek gibi de olsa silahı kendine çekmeyi başardığı an iki el ateş ederek Kartal'ın bir adım kadar da olsa geri gitmesini sağladı. Şimdi birbirlerine bakarlarken, "Ben vurmadım onları. Anlıyor musun? Devreleri toparla. Bakma yüzüme öyle lan! Devreleri koparacak vakit mi şimdi manyak!" diye seslendi yabancı fakat Kartal duyuyormuş gibi bakmıyordu.

"Bak, kız yaşıyor. Nefes alıyor. Ozan'a da baktım. Yaşıyorlar. Ama sen burada benimle oynaşmaya devam edersen eğer geç kalırız. Anlıyor musun?"

"Siktir git lan!" Bağırarak karşılık verdikten hemen sonra eğilip Yaren'i kucaklamıştı Kartal. Hızla dışarıya çıktığında etrafı kontrol etmek aklına gelmemişti. Yabancı ise bu ayrıntıyı atlamadan Kartal'ın hemen arkasından dışarı koşup etrafa bakmıştı ve yaklaşan araca doğru sıkmaya başladı. Yükselen silah sesiyle birlikte hafifçe eğildi Kartal. Kucağında sımsıkı tutarak taşıdığı Yaren'i alnında uzun uzun öperek ilerliyordu ve eski model aracın yanına varmayı başardığı gibi beklemeden arka kapıyı açtı. Bu sırada silah sesleri ikiye katlanmıştı. Yabancı, henüz gelmiş olan arabadan kimsenin inmesine fırsat vermeden kurşun yağdırıyordu ve bir taraftan da "Ben Ozan'ı alabilecek durumda değilim, yerim dar ha!" diye seslenmişti.

Kartal bir hışımla geri dönmek üzere doğrulup koşmaya başladı. Aynı anda yabancı da Kartal'a doğru koşmuştu ve onu arkasına almak için kolundan sertçe çekti. Güven duygusuna dair hiçbir şey hissetmeyen Kartal, bu davranışı fark etmemişti. Kolunu kurtarıp içeri geri dönmüştü yalnızca ve gözyaşları içerisinde Ozan'ın başına geçip üzerine kapandı. Silah sesleri çok yakından ve aralıksız devam ettiği için yapabileceği başka bir şey yoktu; en azından kendisine göre yoktu.

Yabancı için vardı. Yağdırdığı kurşunlara ara vermeden kapının eşiğinde durmuştu ve "Keyfin yerinde mi senin birader?!" diye bağırdı.

Üzerindeki kıyafetin büyük bir kısmı kan olmuştu Ozan'ın. Bu ayrıntı Kartal'ı mahvettiği için bağırarak söylenen sözcüklerin hiçbirini algılayamamıştı. Yalnızca sıkıca tutmuştu Ozan'ı ve "Buradayım. Bırakmadım seni Ozan. Duyuyor musun kardeşim, sensiz gitmeyeceğim" diye fısıldadı.

"Laaaann! Lan beni delirtmeyin oğlum! Ben buradan çıkarım!"

Kendi kendine bağırarak şarjörü doldururken öylece beklememişti yabancı. Koşarak Kartal'ın yanına gitmişti ve bütün gücüyle Kartal'ı tuttuğu gibi "Koş! Bak koşmazsan Ozan'ın kafasına sıkarım!" diye uyardı.

Üzerine atlayacaktı Kartal. Attığı adım yabancının üzerine çullanacağını yeterince belli etmişti fakat yabancı da az evvel söylediğini yapacağı konusunda ciddi olduğunu belli etmişti ve silahı yerde yatan Ozan'a çevirmişti.

"Kimsin sen lan! Kimsiniz siz, ne istiyorsunuz daha benden orospu çocukları!"

"Terbiyesiz terbiyesiz konuşma!"

Gözleri fıldır fıldır dönen yabancı, kapıda beliren kişiyi gördüğü gibi o tarafa ateş etti, "Kızı alıp git, hemen git vallahi sıkarım Ozan'a! Koş!"

Yaren'i riske atamazdı. Çaresizce dışarı koşmuştu Kartal, ve tabii yabancı da yolunu açmış, dışarıda bekleyenlere doğru ateş ederek Kartal'ı korumuştu. Tekrardan arabanın yanına vardığında sürücü koltuğuna yerleşmişti Kartal, üzerine yağdırılan kurşunlara rağmen oradan tek parça çıkmayı başarmıştı fakat devreler sahiden de koptuğu için basıp gidememişti.

Vitesi geri almadan önce Yaren'e baktı. Masum ve solgun yüzüne buruk bir ifadeyle bakıp, "Yetiştireceğim seni, yemin ederim yetiştireceğim!" sözlerini haykırarak son süratle geriye doğru gitmeye başladı.

İki kişiye çarptığında Kartal, yabancı bu manzaraya kahkaha atarak zıplamıştı ve Ozan'ı sırtladığı gibi "Ama ben dedim final güzel olacak, manyak gibi izleyeceksiniz dedim" diye seslendi, seslendiği kişiler yerde hareketsizce yatıyorlardı ama buna aldırmadan hem gülüyor hem de seslenmeye devam ediyordu.

Aceleyle Ozan'ı da arka koltuğa oturtmuştu. Yaren'in başını Ozan'ın dizlerine denk gelecek şekilde ayarladıktan sonra ön koltuğa geçecekti fakat Kartal'ın aniden gaza basmış olması yabancının afalamasına neden oldu.

"Bensiz gideceksin he?" Arka kapıya asılmış, kendini içeri atmayı başardığı gibi kapıyı kapatmıştı ve yaralıları ezmeden ön koltuğa geçmeyi başararak kahkahaya boğuldu.

"Gülüyor musun sen? Ne gülüyorsun lan şerefsiz!"

"Sen önüne bak" camdan hafifçe dışarı sarkıyordu yabancı, geride gelenler olduğu için hedefinde onlar vardı ama Kartal'a laf yetiştirmeyi de ihmal etmiyordu, "Sinirli, ondan böyle konuşuyor diye susuyorum. Yanlış anlaşılmasın. Ben öyle çok anlayışlı biri değilim normalde" kendine gülmüştü bir an için, "Normalde? Yeni yeni şeyler söylüyorum bak şimdi, senin normalin neymiş lan manyak?" Seslendiği kişi kendisiydi, bir gülüp bir söverek ateş ederken daha çok kendisine odaklanıyordu istemeden.

"Neyse, ana meseleye dönecek olursak. Şimdi. Zorlamamakta fayda var hani, bilgin olsun sonra vay beni uyarmadın ama falan demeyesin."

"Ne anlatıyorsun lan ruh hastası herif!"

"Ne biçim şeyler söylüyor bu bana ya?"

"Ozan! Yaren?!"

"İkisi de sağ. Sen önüne bak. Aha, arkamızdakiler? Hobaaa, hokus pokus!"

Dikiz aynasından arka tarafı kontrol eden gök gözler, gelen arabanın artık olmadığını fark edince merakla bakmıştı yabancının yüzüne ama sormadı. Aklında bir an evvel hastaneye gitmek vardı sadece ve hızını hiç kesmeden ilerlemeye devam etti.

Hastaneye yakın bir mesafeye geldiklerinde yabancı "Çek sağa" diye seslenmişti ama Kartal duracakmış gibi bakmadığı için mecburen direksiyona uzanmıştı.

"Lan bırak!"

"Sana çek sağa dedim!"

"Gebertirim oğlum seni! Bırak!"

"Ulan dur yoksa hep beraber gebereceğiz zaten! Seni insan içine sokmam oğlum boğuşmayalım boşuna! Lan! Kartal!"

"Orospu çoçukları."

"N'apıyorsun? Lan, oğlum sen manyaksan ben daha manyağım beni mi test ediyorsun sen?"

Son süratle ilerlemeye devam eden Kartal, arabayı hastaneye çarpacakmış gibi sürünce yabancı da direksiyonu farklı yöne çevirmesine engel olmak istercesine ellerini direksiyonda sabitlemişti ve böyle devam ederlerse eğer birkaç dakika sonra duvara çarpmış olacaklardı.

Aynı anda bağırmaya başladılar. Aynı hırs, aynı öfke, aynı sabırsızlık... Fakat dev kanatlının sıkıca yumduğu gözlerinin bir tarafına Yaren, diğer tarafına da Ozan gelince direksiyonu bırakmak zorunda kaldı. Hakimiyeti şimdi devralan yabancı, ani bir manevra ile direksiyonu kırdığında Kartal da frene basmıştı ve araba herhangi bir yere çarpmadan durmayı başarmıştı.

"Ben kızla Ozan'ı içeri götüreceğim, sen de beni burada bekleyeceksin. Kapiş?"

Kan tutmuş göz gözlerini yabancının gözlerine çevirdiğinde, kime baktığını merak ederek çatmıştı kaşlarını. Tam bu sırada tebessüm edince yabancı, Kartal iyice merak etmişti ve çatık kaşları iyice sabitlenmişti.

Fakat vakit olmadığı için yabancı tebessümünü yarım bırakarak inmişti arabadan ve önce Yaren'i kucakladığı gibi hastanenin girişine koştu. Vakit kaybetmeden geri dönüp Ozan'ı aldığında, Kartal'ın arabadan indiğini görüp durdu ve "Bakın buraya!" diye seslenerek Ozan'ı kapının önüne bıraktı.

Hastaneye girmek üzere yaklaşan Kartal'ın önünde dikiliyordu yabancı. Göğsünden iterek geri dönsün diye uğraşıyordu ama Kartal'ın gitmeye hiç niyeti yoktu.

"Çekil önümden!"

"İçeri giremezsin. Olmaz!"

"Sana mı soracağım lan! Sen kimsin, hangisinin itisin oğlum sen?!"

Yabancının yakasına yapışmış sarsıyordu fakat Kartal'ın unuttuğu bir şey vardı. En az Yaren ve Ozan kadar kan kaybetmişti. Yarası kendini hatırlatan sersemliğini bütün baskınlığı ile hissettirdiğinde ise şimdi, parmaklarındaki güç usulca kaybolmaya başlamıştı.

"Hah! Valla güzel oldu. Çok güzel oldu hatta. Seni derin bir uykuya alalım yırtıcım, ama çok uzun olmaz. İşimiz var."

"Yaren..."

"Onunla da tanışacağım. Ama önce şöyle bir gel bakalım kollarıma sen."

"Pardon, beyefendi bakar mısınız?"

İki silahlı yaralanma vakası üzerine bir de kucağına Kartal'ı alınca şimdi dikkat çekmemesi neredeyse imkansızdı. Yine de gülmeyi ihmal etmemişti. Seslenen hemşireye, "Bakamam! Utanırım ben" diye alay ederek karşılık vermişti ve koşmaya başlayan güvenlik görevlilerinden epeyce daha hızlı hareket ederek Kartal'ı arabanın arka koltuğuna savurup, sürücü koltuğuna yerleştiği gibi gazı kökledi.

"Yarası vardı, ulan sizin yüzünüzden poşet gibi attım çocuğu! Beni bi rahat bıraksanız, biraz da hak edenleri kovalasanız olmuyor mu be! Bir kere olsun doğru tarafa bakın be!"


Yumuşacık bir yatakta değil, arabanın rahatsız koltuklarında açılmıştı gök gözler. Biçimsiz yatışından ötürü ekşi bir ifadeyle doğrulup nerede olduğunu sorgulayarak etrafa bakındı. Baktığı sokak tanıdık geliyordu. Daha öncesinde buradan geçtiğine emindi fakat sokak lambalarının ulaşamadığı bir noktada olduğundan ötürü görüntü yetersizdi.

"Günaydın!"

Aniden yükselen sesle ürkerek sol tarafa baktı. Karnındaki sızıya aldırmadan arabadan inmek istediğinde, yabancı engel olmamıştı ve Kartal karşısına dikilene kadar sabırla bekledi.

"Ha sen hava karanlık ama bu herif niye günaydın diyor diye şey ettiysen, düzelteyim? Ondan mı böyle bok yemiş gibi bakıyorsun?"

"Kimsin sen, kimsin oğlum kim!"

Yakasına yapışan elleri hafifçe tuttu. İncitmemeye gayret ettiği açıktı ama Kartal'ın gözleri bu ayrıntıları göremeyecek kadar kararmış durumdaydı ve var gücüyle yabancının yakasını sıkmaya devam ediyordu.

Yalandan öksürdü yabancı. Bu davranışını hayretle seyreden gök gözler, bir adım geri gitmişti şimdi ve sokağa daha bir dikkatle bakarak "Anne?" diye mırıldandı. Meşhur Hanbeyli evinin bir sokak arkasında durduklarını anladığında annesine mırıldanarak sokağın ötesine doğru yürümeye başladı.

Birkaç saniye seyretti yabancı. Plânladıklarının bozulmaması için daha fazla seyredemedi ve ağır ağır ilerleyip Kartal'ı kolundan yakaladı.

"Ne istiyorsunuz o kadından lan! Para mı derdiniz?! Alın lan hepsini! Alın oğlum alın! Söyle tasmanı tutana, alsın götüne soksun lan hepsini! Bırak!"

"Bana bak."

"Anneme dokunursanız yaşatmam sizi! Duydun mu lan?!"

"Bana bak. Desibeli düşür, benim ayarlarımı bozma."

Kolundan bütün gücüyle çekerken söyledikleri Kartal'ı iyice öfkelendirmişti ve bir hışımla yabancıyı boynundan yakalayıp sıkıştırdı. Bu defa gerçekten öksürüyordu yabancı. Nefes almakta iyice zorlanmaya başlamıştı fakat zarar vermekten müthiş derecede korktuğu için herhangi bir hamlede bulunamıyordu.

Bilincini kaybetmek üzereydi. Boynunu sıkmasına biraz daha müsaade ederse eğer buradan amacına ulaşmış şekilde ayrılamayacaktı. Çaresizdi. Zarar vermekten hâlâ çok korkuyor da olsa Kartal'ı kollarından yakalamıştı ve geri geri giderek yere düşmesini sağladı. Beklemeden yarasını kontrol edecekti fakat Kartal ellerini uzatmıştı bile ve yarım kaldığı işi bitirmek istedi.

"Ulan ben senin düşmanın değilim! Kendine gel!"

"Bitmiyor musunuz lan! Bitmeyecek misiniz siz orospu çoçukları!"

"Kartal! Bana bak! Ulan bana bak yeter!"

"Ozan!"

"Kartal..."

"Yaren'i vurdun!"

Yabancı tarafından sıkıca tutulunca elleri, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı Kartal. Öfkesi gözyaşına dönüşüp yanaklarına sarılıyordu ve bu görüntü yabancıyı delirtiyordu.

"Ölmeyecekler. Şşş? Ben vurmadım."

Kol saatine baktınca Kartal'ı da kaldırarak doğrulmuştu yabancı ve net bir ifadeyle Kartal'ı ensesinden tutarak burnunun ucuna getirdi, "Şimdi içeri girip noktayı koyacağım. Anladın mı? O noktadan sonra kalem beni yazar mı, kimin eline geçer bilmiyorum çocuk ama bu gece her şeyi bitireceğim. Öldüreceğim hepsini. Beni duyuyor musun? Kaleyi fethetmeden savaş kazanılmaz. Bana bak?"

Kale diye bahsettiği eve bakması için omuzlarından tutup çevirmişti Kartal'ı ve meşhur Hanbeyli evini işaret etti, "Birazdan o evden ya sağ çıkacağım ya da leşimi alıp bir kenara attıracağım. Geleceksen toparla kendini. Çünkü savaşta ağlanmaz. Ağlayana bayrak verilmez. Bayrak alınır zaten, kimse kimseye al buyur demez."

Yanaklarını silmekle uğraşmadan usulca yabancının yüzüne dönmüştü Kartal ve gözlerinin içine uzun uzun bakarak bekledi. Bakışlarını kaçırarak karşılık vermişti yabancı. İsteyerek yapmıyordu. Göğsüne inen tuhaf duygular yüzünden doğrudan ve uzun uzun bakamıyordu gök gözlere, hüzünleniyordu ve hüzünlü yanını göstermek istemiyordu.

Bir kez daha kimsin diye sormak yerine yabancının kaçışan bakışlarının peşine düşmüştü. Küçük bir kıpırtı misali yaklaştığında nihayet yakalamıştı ve çatık kaşlarının altından haykıran gözlerle bakmaya devam etti. "Vakit yok" diye kekeledi yabancı. Sesindeki çaresizliği anında fark etmişti dev kanatlı. Bir tek Yaren'den saklayamadığı yanını hatırlatan sesin çaresizliği kaşlarını istemsizce havaya kaldırmıştı. Şimdi, yabancının da kaşları havaya süzüldüğünde dudağının kenarını ısırarak titrediğini gizlemeye çalıştı ama ne yaparsa aksi olacak gibiydi. Gizlemeye çalıştığı her şey bir bir Kartal'ın gözlerine düşüyordu ve düştüğü yerden çok derin yerlere savruluyordu.

"Hayır..." dev kanatlının derin mırıldanışı ile birlikte yabancının gözleri belirgin bir hüzünle gökyüzüne yükseldi.

"DNA testi var" diye mırıldandı bu defa. Asil'e karşı bir türlü yumuşamak bilmeyen göğsünü kindar tarafıyla açıklayarak susturmuştu bunca zaman, fakat şimdi hiçbir şeyi susturamıyordu. Susmayan yanlarından yükselen bir damla yaş yanağına süzüldüğünde, yabancı başını eğip Kartal'ın yanağına baktı ve dişlerini sıkarak usulca süzülen yaşı takip etti.

"Seni sokağa, beni bir kutuya attılar."

"Lan benimle oynamayın gebertirim sizi!"

"Elime bir tane fotoğrafını tutuşturdular çok ağlayınca" iç cebinden Kartal'ın çocukluğuna ait bir fotoğraf çıkarttığında, gök gözlere zehir dökülmüştü sanki, yaşlar boncuk boncuk dökülmeye başlamıştı.

"Hepsinin hesabı ayrı. Kuyruklar birbirine dolandı. Menfaatler başka olunca kuyruk da dolanır tabi yani."

"Yalan konuşuyorsun."

"Asil denen o soytarı, Çelebi'nin oğlu."

Ellerini saçlarının arasına geçirmiş, duyduklarının altında kalmamak için direniyordu adeta.

"Her şey plânlıydı. Cengiz kansızıyla oynuyorlardı. Seni paket edeceklerdi en sonunda. Paket olacaktın ki miras Asil'e kalsın."

Nefes alamayacak gibi olunca kaldırıma oturmuştu ve başını ellerinin arasında ezerek öylece zemine odaklandı. Kime inanacağı, neye inanacağını bilmez bir hâldeydi. Kalbi titriyordu. Asil'e hiç güvenmemiş, bu güvensizliği de affetmeyi bilmeyen gönlüne yüklemişti. Fakat tepesine dikilip konuşmaya devam eden yabancının sesi içine içine işliyordu ve bir türlü susmasını söyleyemiyordu.

Usulca çömeldi yabancı, Kartal'ı yanaklarından tutup yüzüne bakmasını sağladığında buruk bir tebessümle yaklaşıp alnından öptü ve "Çelebi'nin iti değilim. İstersen arabanın bagajına bak" diye devam etti.

Gök gözler endişeyle büyüdüğünde yabancı tebessüm etmeye devam ederek doğruldu ve yanaklarını sildi. Korkuyla bakıyordu Kartal. Doğrulup arabanın bagajına ilerlediğinde, yabancı ellerini cebine atmıştı ve öylece Kartal'a bakıyordu. Hiç istemiyordu ama bagajı açmıştı. Bir anda Çelebi'nin cansız bedeniyle karşılaştığında elleri buz kesti. Bagajı kapatamadan öğürerek arkasını döndü ve kusmamak için direndi. Bagajın kapandığını duymasaydı doğrulmak için biraz daha bekleyebilirdi fakat bagaj bir anda kapanınca Kartal da o yöne bakmıştı ve gök gözlerinin üzerine çöken korkuyla birlikte yabancının yüzüne dikkat kesildi.

"İçeride taşınabilir, taşınamaz ne zıkkım varsa paylaşımını yapacaklar. Ha benim sikimde mi? Değil. Bir kuruş bile umrumda değil. Senin baban para kazanmak yerine biraz gözünü açsaydı ben kıç kadar odada bir fotoğrafa bakarak beklemeyecektim lan! Benim ömrüm bir fotoğrafa bakarak geçti anlıyor musun oğlum beni? Kardeşin yaşayacak ama sen uslu durmazsan öldürürüz dediler bana, öldürürüz! Sen ölme diye ben kıç kadar yerde yedim içtim sıçtım lan!"

Başını sağa sola sallayarak karşılık verebilmişti yalnızca Kartal. Dilini yutmuştu adeta. Konuşmak, bir şeyler söyleyip itiraz etmek istemiyor değildi fakat beceremiyordu.

"He. Salla başını. Yalan söylüyorum. Kandırıyorum. Belki de ben Cengiz'in itiyim ve şu anda kafana sıkarak bu işe son verebileceğim hâlde, illa da seni kaleye sokmaya çalışıyorum! Aynen! Aynen amına koyayım, malım çünkü ben!"

Dönmüş gidiyordu. Gözünü karartmış, ona güvensizlikle bakan gök gözleri düşünerek acımasız yanını kuşanmıştı ve önüne geleni öldürmek üzere ilerliyordu.

Bir süre hareket etmeden bekledi Kartal. Düşünceleri birbirine karışmış hâldeydi. Duydukları ve bildikleri birbirinden ayrılması zor biçimde birbirine geçmişti. Bir tek göğsünde tuhaf bir ferahlık vardı. Tutunabileceği tek yer göğsündeki ferahlıktı ve hissediyordu, buradan bir şeylerin sonu gelmeden gidemeyecekti.

Derin bir nefes aldı. Bu nefesle birlikte zaman normal seyrinden sıyrılıp ağırlığın içine çekildi. Zaman misali ağır ağır ilerlemeye başlayan Kartal, arka kapıya gittiğini gördüğü yabancının peşine takılmıştı ve ilerledikçe yerde yatan adamları görüp iyice afallıyordu. Bir an için annesinin de burada olup olmadığını düşündü. Bayıldıktan sonra neler olduğunu bilmediği için kocaman bir belirsizlikle baş başaydı fakat dövüşme seslerine eklenen kahkaha ve bağırışmaları işitince şimdi, korkusunu bir kenara bıraktı.

Ne belirsizliği ne de herhangi bir şeyi sorguluyordu artık. Dişlerini sıkarak kaldırmıştı dev kanatlarını ve  kapıya yönelerek risk almak yerine pencereleri hedef aldı. İçeri girdiğinde sessizce balkona atlayıp aralık duran kapıdan içeri geçti. Dövüşme sesleri devam diyordu. Net biçimde duyuyordu. Fakat seslere gitmeden evvel perdenin arkasına sinmişti ve içeride kimlerin dolandığını anlamaya çalıştı. Dövüşme sesleri dış kapının önünden geliyordu, artık bundan emindi. İçeride ise Kutay'ın olduğunu görmüştü ilk olarak ve onu gördüğü an öfkesi diğer bütün duygularına baskın gelmişti.

"Baba, ne oluyor kim bu herif?!"

"Bilmiyorum. Sen durma burada, çık yukarı. Behiye'ye imza attır, sonra da al aşağı indir, götürsünler."

"Kapıdaki herif ne olacak?!"

"Yahu bir kişi var Kutay! Onca adamı aşıp yanımıza gelecek değil ya! Kesin Veysi'nin işidir zaten, ezeceğim onun da beynini hele şuradan bir çıkalım."

"Baba, amcam çıkarsa ne olacak? Sonuçta suçlamalarda hiçbir kanıt yok, onu ne kadar içeride tutabilirler?"

Müthiş bir soğuk kanlılıkla televizyonun karşısına oturmuştu Cengiz. Ayaklarını orta sehpanın üzerine uzattıktan sonra televizyonu açıp gülümsemişti ve son dakika haberini işaret ederek, "Amcan içeriden biraz zor çıkar" diye açıkladı.

"Ne bu? Baba ne bu?!"

"Kör müsün Kutay sen?"

"Baba! Annemin öldürüldüğünü söylüyor bu kadın, ne oluyor ne saçmalıyorlar!"

"Amcan, beni yakalamak için hırsına yenik düşüp anneni öldürmüş..."

"Ne?! Ne diyorsun baba sen?! Annemi mi öldürdün baba!"

"Sen kime bağırıyorsun lan?!"

"Baba! Baba oyun oynuyorsun değil mi?! Ölmedi annem değil mi!"

"Herhalde lan! Salak! Acele et hadi. Yukarıdaki deliye imzayı attır. Hadi bakma yüzüme Kutay!"

Deli kelimesi ile derin bir nefes alıp perdenin arkasından çıkacağı sırada yeniden durmuştu Kartal, çünkü bir anda Asil girmişti içeri ve "Kartal yaşıyor!" diye uyararak diğer pencereden dışarıya bakmıştı, "Size diyorum Kartal yaşıyor! Buraya gelip annesini almak isteyecek acele edin!"

"Ne diyorsun sen? Ne demek Kartal yaşıyor?"

Kutay'ın sorusu havada kalmıştı. Asil, kapıdan gelen seslerle birlikte Cengiz'e bakmıştı ve "Ne oluyor ne bu ses?" diye sorarak arka dış kapıyı görebileceği yere doğru ilerledi.

"Sen de mi tanımıyorsun? E ben sizin işiniz sanıyorum, kim bu herif Asil?"

Cengiz'in gözünde Asil geçmişine ve ona öğretilenlere yenik düşmüş bir zavallıydı. Çelebi'nin oğlu olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden herhangi bir tedirginliği yoktu fakat Asil şimdi Çelebi'nin nerede olduğunu daha çok merak etmişti ve dışarıdaki yabancının Kürşat'ın adamı olduğunu düşünmeye başlamıştı.

"Lan ne düşünüyorsun, sana diyorum?! Bu herif sizin işiniz değilse kim gönderdi Asil?"

"Baba... Behiye yenge yukarıda yok."

"Ne?"

Asil merakla merdivenlere baktığında, elinde silahla Behiye'nin beklediğini görüp, "Anne?" diye seslendi. Aynı anda Behiye nefretle karşılık verdi, "Yalancı! Hain!"

Cengiz, tek kaşını havaya kaldırıp Asil'e baktığında Asil renk vermeden bir iki adım ileri gitmişti ve "Anne benim, Zeyd. Sakin ol ne olursun" diye seslendi.

Şimdi Cengiz de silah çıkarmıştı. Hedefinde Behiye vardı ve "Güzel yengem, indir o elindeki boncuk atmıyor" diye alay etti. Tam bu sırada kapı önünden gelen gürültü kesilmişti ve Kutay tedirgin biçimde o yöne bakarak, "Baba?" diye mırıldandı.

"Oğullarımı yaktığın yetmedi şimdi de benim için mi geldin Cengiz!"

"Ah.. Hep böyleydin. Hep acımasız, hep kötü. Ağabeyimle arama girmekten bıkmadın hiç."

"Kürşat'ı da mı aldın benden? Ona da mı kıydın?!"

"Sana söylemiştim ama beni ciddiye almamıştın... Oğullarına güvenmiştin. Bana acıyarak bakmıştın. Bak. Ne oldu şimdi? Nerede oğulların? Nerede kocan Behiye?!"

"Baba... Gidelim. Lütfen."

"Benim oğlum burada bak! Senin büyüğün de burada... Ama haklı kim görüyor çocuk işte. Amcasına benzemiş. Siz gibi aptal olmamış."

"O benim oğlum değil!"

Behiye silahı ateşlediği an Cengiz de tetiği çekmişti fakat bir anda salonun orta yerine bir adam fırlatılmıştı ve Cengiz dahil içerideki herkesin dikkati darmadağın olmuştu.

Dağılan dikkatlerle birlikte Behiye'yi kendine çekti yabancı. Elindeki silaha "Kaka! Pis!" diye fısıldamayı ihmal etmeden Behiye'yi evden çıkardığı sırada perde kıpırdadı. Asil, yerde cansız biçimde yatan, az evvel içeri fırlatılmış olan Veysi Çelebi'nin başına çömelmiş haykırırken, Kartal minik bir öksürükle bütün gözleri üzerine çekti.

Cengiz az evvel dağılan dikkatiyle birlikte yere düşürdüğü silahı unutturan bir şaşkınlıkla Kartal'a bakakalmış öylece duruyordu. Ağır ağır yere çömeldi Kartal. Yerdeki silahı işaret ederken, "Baba uyan baba!" diye ağlayan Asil'i işaret etmişti kaşlarıyla, "E bizim Zeyd tiyatrocu çıktı?"

"Kartal?" Cengiz gözlerine inanamıyordu.

"Tıt. Yalnızca iş arkadaşlarım bana Kartal der."

"Baba.."

Kutay'ın sesine yüzünü ekşiterek tepki vermişti Kartal, bu sırada diğer tarafta beliren yabancıyı görmüştü ve "Dublörü alıyoruz şimdi sahneden" sözleriyle seslenen yabancıya gülümseyip onu dikkatle seyreden gözlere ağabeyini işaret etti, "Yarrağı yediniz."

Cengiz ve Kutay, şaşkınlıkla Zeyd'e döndüklerinde Zeyd kulaklığını çıkartmıştı cebinden. Bu davranışını Kartal da merakla izlemişti ama sorgulamak yerine gök gözlerini eğip Asil'e odaklanmıştı ve baba nidalarını acıyarak seyretmişti.

"Baba, öldürecekler bizi!"

"N'apıyor lan bu?"

"Ne mi yapıyorum? Efendim ben estetik bir insanım. Güzelleştirmeyi severim. Şimdi burada sessiz sessiz iş görürsem içim rahat etmez. Benim biraz havaya girmem lazım."

"Kimsin lan sen?!"

"Hâlâ mı? Bana bu soruyu biri daha sorarsa ağlayarak koşacağım ha!"

Cengiz bir şey söylemişti ama Zeyd az evvel şarkısını açtığı için söylenen hiçbir şeyi duymuyordu. Ellerini kaldırmıştı. Dans ederek dönüyordu kendi etrafında ve içten bir gülücükle usulca Cengiz'e doğru yaklaşmaya başlamıştı.

"Baba!"

"Bana bak Kartal! Bu manyağı durdur yoksa babanı sittinsene dışarı çıkaramazsınız!"

Bir anda Kartal da kaldırmıştı ellerini ve kulaklıktan duyduğu kadarıyla melodiye eşlik ederek bir iki sallanıp silah tuttuğu elini indirdiği gibi Asil'in ensesine geçirdi ve bayılmasını sağladıktan sonra kaldığı yerden devam ederek dans etmeye başladı. Kahkaha atarak iki elinde tuttuğu silahlarla bir eğilip kalkıyordu Zeyd. Hayalini uzun zamandır kurduğu sahnenin içinde olduğuna inanamıyor da olsa keyfini çıkarmayı ihmal etmiyordu ve ilk olarak Kutay'ı hedef alıp bacağına sıktı.

"Oğlum, Kutay!"

"Baba..."

Acıma duygusunda seçiciydi. Herkese karşı bu duyguyu hissedemiyordu Zeyd. Kutay ve Cengiz için bu duyguyu hissetmesi hele neredeyse imkansızdı. Eğer Kartal bir anda "Öldürmek yok!" diye bağırmamış olsaydı beklemeden Cengiz'in kafasına sıkardı fakat bu sesi yok sayamazdı. Saniyesinde kendisini kontrol etmişti. Silahlarını indirip uslu bir çocuk misali köşeye çekildi ve küfrederek seslenen Cengiz'e attığı nefret dolu bakışları ile bekledi.

"Öldüreceğim sizi lan! Beni yenemezsiniz siz! Babanızı indirmişim, siz kimsiniz lan kim!"

Ağır ağır yere çömeldi gök gözlerin sahibi. Acılar içinde kıvranan Kutay'ı seyrederken saati gösterdi ve "Oğlun mu para mı Cengiz'ciğim, seçim senin?" dedi. Hırsından çılgına dönmüştü Cengiz. Bunca zaman elinde tuttuğu kalemi bırakmaya içi el vermiyordu. Yenilgiyi kabul ederek öylece köşesine geçebilecek kadar insan değildi. Bu yüzden bir anda Kartal'ın üzerine çullanmıştı fakat Cengiz'in alnının orta yerine inen kurşun ne Kartal'ın imzasını taşıyordu ne de Zeyd'in.

Gözlerini kocaman açmış duvarın dibinde bekleyen Zeyd, Kartal'ın sağ olduğunu idrak ettiği gibi yanına koştu. Kimin ateş ettiğini çözememiş olan Kartal ise hareket etmeden öylece Cengiz'e bakıyordu ve bittiğine ikna olmakta çok zorlanıyordu. Şimdi Asil doğrulmuştu elinde silahla ve gözyaşlarıyla birlikte Veysi'ye bakıp, "İntikamını aldım baba" diye mırıldandı.

"Aaa, Cengo yaptı sanıyor lan?" Zeyd'in fısıltısına dirsek darbesiyle karşılık vermişti Kartal ve bir anda belli etmeden Kutay'ın telefonuna uzanıp canlı yayın başlatmıştı.

Bu tür şeylere oldukça uzak olan Zeyd, telefona bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve bunu fısıltılarla sorguluyordu, "Yani bu durumda video mu çekiyorsun sen? Niye? Kime lan? Kıza mı? Korkar lan, çekme bence? Şşş?"

"Bi sussana yav."

"Bana bak, benimle böyle konuşma ben sinirlenirim ha."

"N'apıyorsunuz siz orada? Seviniyorsanız boşuna sevinmeyin, çünkü buradan bir tek ben sağ çıkacağım."

Asil'in bu sözlerine dayanamayıp kahkaha atarak karşılık vermişti Zeyd, "Hassiktir lan oradan, kuru sıkı seni."

"Öyle olmayacak mı sanıyorsun?"

"Bakalım, göreceğiz."

"Sen ne sanıyorsun Asil, buradan çıktığında her şeyi alabileceğini mi sanıyorsun?"

"Ananızı da babanızı da yanınıza göndereceğim. Sonra da biricik babanızın canla başla kazandığı her şeyi yiyeceğim. Her şeyi lan. Her şeyi duydunuz mu?"

"Lan sus, sesini de sevmedim zaten. Kartal soru sorma şuna. Kalk gidelim."

"Elimde silah var be! Nasıl gidiyorsun? Hayırdır?"

"Beni bilmem. Ama bu çocuk buradan çıkacak, kuru sıkı. Hem de gülerek çıkacak."

"O zaman önce ondan başlayayım da aklında kalmasın."

Vefalı dostlar biriktirmek önemli bir meseleydi. İyi, biraz daha iyi veya daha az iyi dost olurdu da vefalısına denk gelebilmek büyük bir şanstı. İnsan iyi kötü diye ayrılıp, buna önem verirken önemli bir noktayı kaçırıyordu aslında. Masallara da konu olan da hep bu iki taraftı. Ya iyiydi masalın kahramanlarından birkaçı ya da kötü... Vefadan bahseden var ise bile, akılda kalacak kadar vurgulanmadığında insanlar hep iyi ve kötü kavramlarını akıllarına kazırlardı. Şimdi kapıdan giren ve hiç beklemeden Asil'e darbesini indiren vefaydı. Vefanın ete kemiğe bürünmüş hâliydi. Ayyaş babasından kurtulmasını sağlayan, annesine daha iyi bir hayat vermesini sağlayan dev kanatlara vefa borcunu ödemişti Erman ve indirdiği darbe ile birlikte Asil bilincini kaybetmiş şekilde yerde kalmıştı.

"Kartal, iyi misin?"

"Bu kim lan?"

"Yav... Ezildim, inecek misin üzerimden?"

"Video niye çekiyorsun ulan sırası mıydı? Film mi bu?!"

"Hatıra amına koyim! Hatıra olsun diye çektim."

"Kartal?"

"Bana bağırmadan konuş. Çok terbiyesiz bir şeymişsin ha sen."

"Bu kim Kartal?"

"Ulan ama ya!" Sanki az evvel birileri ölmemiş, uzun zamandır yazılan kanlı satırlar bitmemişçesine muzip bir tavırla koşmaya başlamıştı Zeyd. Ağlayarak koşarım, sözünü yerine getiriyordu kendince ve bunu en ciddiyetsiz şekilde yapıyordu.

Evin içinde koşturan Zeyd'i merakla seyreden Erman, Kartal'ın doğrulamasına yardım ederken, "Abi bu kim?" diye sormadan edemedi. Tam bu sırada ise kapının eşiğinde yorgun bir yüz belirmişti ve Kartal'ın bütün dikkatini üzerine çeken bu yüz Behiye'ye aitti. Tıpkı dakikalar önce Kartal'ın yüreğine inen o ferahlığı taşıyormuş gibi bakıyordu Behiye. Evin içi yetmeyince bahçede koşmaya devam eden Zeyd'in kim olduğunu anlamışçasına kıvrılmıştı güzel yüzü ve gök gözlere bakarak öylece ağlıyordu. Bitmişti, hissediyorlardı. Az evvel onlara uzanmak ve her şeylerini paramparça etmek isteyen kalplerin hepsi birden kurumuştu. Nokta plânlandığı yere bırakılmıştı ve Zeyd kimin elinde kalır diye çok fazla düşünmediği kalemi kaybetmemeyi başarmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

336K 28.8K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
1.7M 28.8K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
700K 21.8K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
906K 59.7K 49
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...