Sevgili Komşum (Tamamlandı)

Από mirayspellman

1.7M 89.2K 29.5K

"Gidersiniz gidersiniz de, siz bu gidişle anca nezarethaneye gidersiniz." "Neden ki güzel kardeşim?" dedim ş... Περισσότερα

1.Bölüm: Asker evi basmak
2.Bölüm: Kırmızı Radyo
3.Bölüm: İçini okumak
4.Bölüm: Siyah Göğüslü
5.Bölüm: Ağrı kesici
6.Bölüm: Arkadaş
7.Bölüm: S.M.Y. Göğüslü
8.Bölüm: Ve planlar suya düşer.
9.Bölüm: Uyku kokan adam
10.Bölüm: Albay Adam
11.Bölüm: En doğru karar
12.Bölüm: Sarılmak
13.Bölüm: Pasta
14.Bölüm: Hisler
15.Bölüm: Boş Tehtid
17.Bölüm: Kağan ve Kara
18.Bölüm: Geçen gün
19.Bölüm: Sana özel
20.Bölüm: Sürpriz Yumurta
21.Bölüm: Yanlış Anlaşılan
22.Bölüm: Kapım sana açık
23.Bölüm: Çikolata
24.Bölüm: Kıskanmak
25.Bölüm: Teni tenime
26.Bölüm: Okey Eşi
27.Bölüm: Kardan Kelebek
28.Bölüm: Geçmiş
29.Bölüm: Canı neler ister?
30.Bölüm: Ödül
31.Bölüm: Kaslı Kadınlar
32.Bölüm: Spor
33.Bölüm: Ciddi bir konuşma
34.Bölüm: Isparta Meselesi
35.Bölüm: Kalbim sadece sana açık
36.Bölüm: Benim isteklerim
37.Bölüm: Final

16.Bölüm: "Kara beni umursuyor mu?"

44.2K 2.2K 1K
Από mirayspellman

Öncelikle.. bu bölüm birazcık sövebilirsiniz, yani Kara'ya. Ayrıca yeni bir karakter göreceğiz!!

Bölüm biraz gecikmiş olabilir, bu aralar birazcık daha böyle devam edebilir okulun son haftaları baya yoğun oluyorum maalesef✨

Oy ve paragraf arası yorumlarınızı bekliyorum 💖

*

Bazı olaylar vardır. Hayatınızın gözünüzün önünden geçmesine sebep olacak. Tek tek, kare kare ve anbean.
Bazen parçaları birleştirirken, bazen birini kaybettiğinizde, bazen bir anıyı hatırladığınızda, dizilerde ki gibi ölmek üzereyken veya delinin teki sizi bileğinizden tutup karakola götürmeye çalışırken yaşanır bu olay.

Kara bileğimden tutmuş karakolun kapısına doğru beni yürütmeye çalışıyordu.

Cidden gelmiştik.

"Kara saçmalama!" dedim sesimin fazla yüksek olmamasına dikkat ederek. Korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum fakat içten içe çok fazla korkuyordum. Kara'nın şaka yapar gibi bir hali yoktu, ciddi gözüküyordu. Ve cidden beni buraya kadar getirmişti.

Kurtulmak için yere çömelip geri kaçmaya çalışıyor, Kara da ısrarla bileğimden çekerek beni ilerletiyordu. Fazla güç uygulanmadığı için bileğim acımıyordu, üstümde ki yorgunluk yüzünden bende kaçmak için fazla gücümü belli etmiyordum. Yoksa çok rahat kaçardım.

İçeri bu şekilde bir giriş yaptığımızda bazı polis memurlarının bakışları bize döndü. Fakat sanki bu olayı her gün görüyorlarmışcasına tepki vermeden işlerine döndüler.

Şahsen ben, her gün yerde tepinen bir kız görmüyorum.

Çünkü evet; genellikle direkt, o kişi ben oluyordum.

Masanın başında ayakta duran ve sandalyede oturan memur ile bilgisayardan bir şeye bakan adam, içeriye sesli bir giriş yapmamız ile başını kaldırdı. Bizi görünce ilk olarak şaşkın bir şekilde Kara'ya daha sonra da bana baktı. Ardından Kara'yı tanıdığını düşünmeme sebep olan bir bakış attı. Kara beni onun yanına doğru yürüttüğünde artık bileğim acımaya başladığı için normal yürümeye karar verdim, sürünmeyi bıraktım.

Herkes çok ciddi ve suratsızdı. Yani... Daha çok Kara gibiydiler. Kara arada gülüyordu ama... arada yani.

Cidden korkuyordum. Nezarethaneye gitmekten, Kara'nın ciddi olmasından, buradaki tüm polisler ve suçlulardan?

Korkuyordum, aynı zamanda elbiseden dolayısıyla üşüyordum fakat belli etmeye niyetim henüz yoktu. Hem Kara bu, gecenin bilmem kaçında tanımadığı komşusu için ilaç almaya gitti. Şimdi iki kelimeye hapise mi atacak?

Yapmaz, yapmaz.

"Arkadaş için," dedi başıyla beni işaret ederek. Saymaya başladı, "Askere hakaret, tehtid, özel mülkiyet işgali.."

O söyledikçe ismini bilmediğim siyah gözlü, komiser olduğunu ve Kara ile tanıdık olduklarını tahmin ettiğim adam şaşkınlıkla dinliyordu.

"Anladım.." dedi başını sallayarak, devam etmene gerek yok dercesine elini kaldırdı. "İşlem başlatıyoruz o zaman? Emin misin?" diye sordu Kara'ya.

Kara, başıyla onayladı.

Korkuyla güldüm. "İ-işlem derken, matematikte ki işlemler değil mi?"  İkiside aval aval suratıma bakıyordu. "Hani çarpma, bölme.. çok severim. Evet." Saçmalayıp konudan uzaklaştırmaya çalışsam da, bu adamlarda bunu yiyecek göz pek yoktu.

"Zihinde problem olduğunu da düşünüyorum, bir teste girer artık." dedi Kara kötü bir haber veriyormuşcasına.

Ellerimi birbirine vurdum. "Ahaa, test ayneen! Matematik testlerini pek sevmem aslında; düşük alırdım genelde ama olsun, girelim. Bir şeyler yaparız Allah'ın izniyle." dedim kırık bir gülümseme ile.

Komiser Adam bilgisayara geri baktığında, gerçekten hakkımda işlem başlatacağını düşünmüştüm. Bu, benim hayatımı karartırdı.

Albay Adam'ın dedikleri aklıma geldi. Sicilim temizdi. Hayatımda yaptığım doğru şeylerden biriydi, sicilimin temiz olması. Sırf bu sayede işi alabilmiştim belki de.

Ama şimdi bu şey benim işimi kaybetmeme neden olabilirdi. Eski günlere geri dönmeme neden olabilirdi.

Ki sicilim temizken bile iş bulmam aylar sürdüğü göz önünde bulunursa, bu halde iken bir şeyler başarmam imkansız hâle gelirdi.

Hem ailem, ne derdi?

Kara şaka yapıyor olmalıydı. Bakışlarımı ona çevirdim. "Kara." dedim. "Eğer," dedim ve yutkundum. "işlem başlatırsan, ne olacağını biliyorsun değil mi? Saçma bir şey yüzünden işimi kaybedebilirim." Sonlara doğru üzüntümü saklayıp, sinirimi göstermiştim.

Ağlamak istemiyordum. Çünkü şaka yapıyordu, evet.

Kara iç çekti. Komiser Adam ile anlamadığım uzun bir bakışma sahnesi yaşadıktan sonra, bıraktığı bileğimi sıkı tutarak bir yere doğru yönlendirdi beni.

Bir merdivenden aşağı indik. Biraz daha yürüdük. Nezarethane isimli bir yazı gördüm.

Ay canım bana karakolu gezdiriyor ya.

İlkokulda iken yan sınıfı karakola götürmüşler, bizi götürmemişlerdi. İçimde çok ukte kalmıştı. Ondan getirdi buraya herhalde, nereden biliyorsa artık.. Çok düşünceli bir adam gerçekten...

Kolumu bırakıp elindeki anahtar ile demirliklere ilerlediğinde geri adım attım. Anahtarı ne ara almıştı?

"Bence turumuz buraya kadardı. Çok güzel bir turdu, gerçekten. Minnetkarım. Görüşmek üzere.." deyip bir şey demesine fırsat vermeden arkamı dönüp, fırlamaya çalıştım.

Bileğimden tutup olduğum yerde kalmamı sağladı. Aramızdaki mesafeyi koruyup geri arkasını döndü ve kapısını açtıktan sonra bana baktı. "Buyurmaz mısın?"

Elimi havaya kaldırdım, "Teşekkürler burası iyi." dedim sesimin titremesine engel olmaya çalışarak. Burası üst kata göre çok daha fazla soğuktu. Özellikle de bu kısa elbiseli Ada için, fazlasıyla dondurucuydu.

Bacaklarım yanıyordu,
ama soğuktan.

Yanıma yaklaşıp, kolumdan tuttu ve beni demirliklere doğru yürüttü. Ben ne olduğunu anlayamadan beni içeri sürüklemişti. Yüzüme gülümseyip, demir kapıyı suratıma kapattı ve kilitledi.

Evet bunlar saniyeler içinde oldu. "İyi geceler." Deyip çıkışa yöneldiğinde korkuyla atıldım;

"Abartıyorsun, Kara!" Diye bağırdım. Koca bir gece burada kalacak değildim. Kalamazdım.

Yani ne olmuş, tehtid ettiysem, evine dalmışsam, hakaret etmişsem. Sırf bunun için hapise atılmaz ki?

Her komşu arasında olur böyle şeyler. Bunlar komşuluğun tuzu biberi sonuçta.

"Kara bak burası çok soğuk, çıkar be--" sözümü keserek eliyle arkamı işaret etti. "Orada battaniye olması lazım." dedi.

Arkamı dönüp battaniyeye baktığımda sinirle geri Kara'ya döndüm. "dokunmam ben ona!" dedim sitemle.

Örümcekli olduğuna adım kadar emin olmasam da, örümcekli gibiymişcesine hissiyat vereceğine emindim.

Kollarımı göğsümde birleştirerek, ellerimi ısınmak amacıyla kollarımda gezdirdim. "Çıkar beni buradan." Dedim son kez.

Daha da demeyecektim. Eninde sonunda beni buradan çıkarmak zorundaydı, bugün beni buradan çıkarmak zorundaydı. Kalmamı sağlayacak hiçbir mantıklı sebebi yoktu.

Hadi vardı diyelim, kanıtı yoktu. Çıkaracaktı beni. Evet.

Üfledi. Gözlerimin içine bakarak demirliklere doğru oldukça yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Elini cebine koydu, sanırım anahtarı çıkaracaktı.

İçimden korkuyu atıp, gülümsedim. Ha şöyle adam olacaktı. Beni hapise atacak adam daha anasının karnından doğmadı arkadaşlar.

Aç şu kapıyı şimdi. Söz dinle.

Bana iyice yaklaştı. Aramızda demirlik yokmuşcasına yaklaştı. Aslında, kapıyı açması için bu kadar yaklaşmasına ihtiyacı yoktu. Aklından ne geçiyor bu adamın? Gözlerine odaklanmışken, kalbimin ritmini düzene sokmaya çalışıyordum. Ama nefesini hissetmem bunu zorlaştırıyordu.

Nefesi, akıl dengemi sarsıyordu.

Ama o bunları bana karşı hissetmiyordu.

Beni kıskandığını düşünmem  saçmalıktı. Meriç'in söyledikleri aklımı karıştırmıştı.

Ben onun için kalbimin atışını hızlandırırken, o sadece benim kalbimi kırıyordu. Mesela neden bilmiyordum, onun şu an bana yaklaştığında benim gibi hissedip hissetmediğini.

Ne söyleyeceğini, ne yapacağını daha fazla beklemeden zihniminden geçen düşüncelerimin etkisiyle bir adım geriye doğru attım. "Git." dedim zor çıkan sesimle.

Sesimin nasıl çıktığını umursamadım. Dediğim şey açıktı. Yüz ifadem oldukça ciddiydi. Yüzündeki gülümsemesi yavaşça soldu. Bana doğru bir adım attığında, gözlerimin dolduğunu fark ettiğini anladım.

Hep böyle oluyordu.

Ama hayır.

Bu sefer onun yanında ağlamayacaktım.

Belki gecenin bir saatinde kapısını çalacak ve göğsünde ağlayabileceğim başka birini bulamayacaktım ama belki de gecenin ikisinde arayabileceğim birini bulurdum. Onun gibi uyku kokan birini bulamazdım belki ama, yine de bana sarılması beni mutlu edecek birini bulabilirdim.

Yada bulmazdım.

Ne gerek vardı?

Daha önce nasıl yaşadıysam, daha öncesinde nasıl ağladıysam, aynı şekilde yaşayabilirdim.

Belki de yapmam gereken tek şey, ağladığım da beni sakinleştirecek bir 'arkadaş' aramak yerine, beni ağlatan şeyleri hayatımdan çıkarmaktı.

"Git." dedim daha yüksek bir ses tonlamasında. Beni dinlemeden bir adım daha attı, elleri yeniden demirleri bulduğunda bir adım daha geri kaçtım.

Bir anda neden böyle davrandığımı, neden bu kadar hızlı bir şekilde ruh halimin değiştiğini anlayamamıştı.

İkimizin de az önceki halinden eser kalmamıştı. Ben ağlıyordum, ama sinirliydim. O ise gülmüyordu, endişeliydi.

"Ada," deyip demir kapıyı hızla açtı. Geri adım attım. "Açma kapıyı." dedim sinirle. Ben geriye doğru adım attıkça, o da bana doğru adım atıyordu. "Yaklaşma bana." dedim gözlerimden süzülen yaşlarla.

"Ada ben sadece ş-" sözünü kestim. "Duymak istemiyorum Kara!" gözlerimden akan yaşlara rağmen güldüm.

"Seni görmek istemiyorum."

"Beni umursadığını sanmama sebep oluyorsun ve sonra beni yalnız bırakıyorsun. Bu ilk değil."

"Bana değer mi veriyorsun, yoksa benimle dalga mı geçiyorsun anlamıyorum. Yada herkese karşı aynı olup olmadığını, anlamıyorum. Ve artık. Bilmek istemiyorum, bu yaptığının bir şaka olup olmadığını, yada gerçekten bana değer verip vermediğini bilmek istemiyorum."

Saçmalamaya başladığımı hissettiğim için sustum ve zorlukla yutkundum. Aslında bilmek istiyordum. Ama bir önemi yoktu.

Yüzünde ki ifadeyi okuyamıyordum. Sessiz kaldı. Sustu bir süre ve sonrasında başını kaldırdı ve gözlerime baktı, dudaklarını birbirine bastırıp alt dudağını ısırdı. "Beni görmek istemiyor musun?"

O kadar şey söylemiştim, ama o buraya takılmıştı.

İstiyordum.

Çünkü şu an bana sarılmasına ihtiyacım vardı.

Sessiz kaldım. Hiçbir şey söylemeden gözlerinin içine baktım. Ağlamam durmuştu. Anlık bir duygu boşalması yaşamıştım.

Bir süre sessiz kalıp yüz ifademe baktı benden bir tepki beklercesine. "Anladım." dedi ve yere döndürdü bakışları.

Neyi anladın Kara?

Lütfen bana neyi anladığını söyle, çünkü konuşman gerekiyor. Konuşmamız gerekiyor.

Kara'nın konuşmasına ihtiyacım vardı. Çünkü hareketleri onu anlamam için yeterli değildi. Onu çözemiyordum ve bu beni yıpratıyordu. Benim ona sarılmamı o da seviyor muydu?

. Gözlerinin içine bakmaya çalışıyordum fakat o bana bakmıyordu. Arkasını dönüp demirliklerin öbür tarafına geçti, kapıyı sonuna kadar açtı. Tam gidecekken durdu ve başını çevirdi. Yüzüme bakmadan konuştu;

"Gideceğin yere az önce yukarı da gördüğün Kemal Komiser bırakır, ona söyle. Burada bu saatte taksi bulamayabilirsin." cümlesini bitirdikten sonra hızlı adımlarla uzaklaştı.

Gitti.

Kara, bu sefer ruhen değil, fiziksel olarakta beni bırakıp gitti.

Sigara içmek için gitmedi. Benim ona onu görmek istemediğimi söylediğim için gitti.

*

Birkaç dakika geçmişti. Yere çömelmiş, hiçbir şey düşünmeden -uzun bir aradan sonra ilk defa- duruyordum. Boğaz temizleme sesiyle burada yalnız olmadığımı anladım ve yavaşça başımı kaldırdım.

Şu yukarıda ki komiser buradaydı. Yüzüme adeta 'ne yapıyor bu salak' dercesine bakıyordu.

"Burada kalmaya madem bu kadar hevesliydin ne diye onca yaygara çıkardın kızım?" dedi azarlar gibi.

Kaşlarımı çatarak suratına baktım. "Tam olarak seninle ilgisi ne bu konunun?" Bana doğru bir adım attı ve benim gibi yere çömeldi.

"Nezarethanemden" nezarethanenden? "çıkmak bilmeyen, ağlayan bir kız var. Başka kimi ilgilendirecekti bu konu?"

Mırıldanarak, "ebeni ilgilendirecekti." dedim. Duyup, duymayacağını düşünmemiştim. Fakat duymuştu.

Yere baktı. "Ebem, geçen sene vefat etti, malesef." dedi oldukça sert ve ciddi bir şekilde. Yüzüne baktım. Hafifçe korkmuştum bakışından, "Allah rahmet eylesin." dedim ciddiyetle.

Kıkırdayınca, gözlerimi devirdim. Bu salak espriyi ciddiye aldığıma inanamıyorum. Gülerek, "aslında ebemi tanımıyorum." dedi değişik bir gülüşle. Sesindeki tonlama gülmeme sebep olduğu için başımı çevirdim.

"Of. Salak mısın nesin." diye mırıldandım.

"Duyuyorum yalnız." 

"Hadi kalk." dedi emir vererek. Tepki vermediğimi görünce üfledi.

"Sen de burada kalmaya amma meraklıymışsın kızım. Tamam istiyorsan yat burada," yere bir bakış attı. "yada taksi çağır, gelirse. Gidiyorum ben."

Taksi ücreti ödemek için fazla cimri, burada tüm geceyi geçirmek içinde fazla korkak olduğum için üflemeden ayağa kalktım ve gitmek için beni bekleyen komiserin peşine düştüm.

*

Araba dışarıdan da soğuktu. Biner binmez iliklerime kadar üşüdüğümü hissetmiştim. Tam elim emniyet kemerine gidecekken konuştu. "Kemerini tak."

"Takacaktım zaten." demekle yetindim. Dediğimi umursamadı. Bu adam konuşmasıyla olsun, tavırları ile olsun resmen bana Kara'ya şükrettirecekti.

Aklımdan geçen cümleyi beynim idrak edince kaşlarımı çattım. -Bu biraz zaman almıştı.-

Ne Kara'ya şükretmesi be?

Kara, yok.

Kara, uçtu gitti bitti.

Kemal Komiser, "Eee." dedi bana ufak bir bakış atarak. Gözlerimi devirerek ona baktım. "Ne eee?"

"Ayrıldınız mı şimdi?" diye sordu. Kaşlarımı çattım. Ayrılmak mı? Kara birinden ayrılmak için yeterli duygu gösterme ve konuşma kabiliyetine sahip değildi.

"Biz sevgili değiliz. Ne ayrılması?"

"Iy."dedi. Neye 'ıy' dediğini anlamadığım için tepkilerine bakıyordum. Ama anlamıyordum. Çok geçmeden konuştu. "Flört müsünüz?"

"Hayır." dedim yeniden. Kara biriyle flörtleşemezdi. Konuşmuyordu çünkü. Hiç değilse benim bildiğim Kara konuşmuyordu doğru dürüst.

"Askerlik arkadaşın mı, kim amına koyayım. Her şeye hayırda hayır." dedi gülerek.

"Hiçbir şeyim değil." diyerek cevapladım. Komşumdu, deme gereksiniminde bulunmadım.

"Hiçbir şeyin." diye tekrar etti. Ellerini direksiyona vurarak ritim oluşturdu. Yüzündeki gülümseme ile konuştu, "Siz kadınlar, en çok kendinizi kandırıyorsunuz."

Yaptığı genelleme ile sırtımı koltuktan uzaklaştırarak yüzüne baktım. "Pardon?" dedim ciddiyetle.

"Konu başkaları olunca her şeyi anlıyor, gerekirse tüm kurnazlıkları yapıyorsunuz ama konu kendinize gelince üç yaşındaki bebek kadar saf oluyorsunuz." dedi bilimsel bir açıklamayı açıklar gibi.

Elleriyle yaptığı ritim yüzünden dikkatim oraya dağıldığında parmağındaki yüzüğü gördüm. Nişanlıydı.

Yaptığı genellemeyi geçerek lafı kendisine atmayı tercih ettim. "Sevgiline de saf diyorsun yani?"

Kaşlarını çatarak bana baktı. "Hiçte bile benim sevgilim bir tanedir. Benim sevgilim diye demiyorum ama görüp görebileğin en akıllı kadındır o." Aklına bir şey gelmişcesine gülümsedi.

"Onu hapise attığım da senin gibi ağlamak yerine bana tokat atmıştı. İşte fark. Canım sevgilim benim." sevgiline yaptığı övgülere o kadar takılı kalmıştım ki lafı bana çarptırmasını bile umursamadım.

Milletin sahip olduğu sevgilere bak.

Bir de dön benim yaşadığım ağlama krizlerine bak.

Hayat işte.

"Ya siz psikopat mısınız? Ne diye durduk yere sevdiğiniz kadını hapise atıyorsunuz?" dedim sinirle.

"Yani, çünkü neden olmasın?" durdu ve bekledi.

"Gerçi bu hapis taktiği pek işe yaramıyor sanırım. Ben benimkinin ağlamasını beklerken bana tokat attı. Seninki de senin gülmeni beklerken adama siktir git dedin. Garip. Bir daha millete bu taktiği vermeyeceğim." dedi düşünerek.

Takılma gereken belki de başka yerler varken ben 'Seninki.' sözcüğüne takılmıştım. Benimki?

Sesli güldüm. "İşte sorun bu. O senin sevgilin. Kara ise benim hiçbir şeyim. Sırf onu birazcık tehtid ettiğim ve  birazcık onun evini bastığım için beni hapise atamaz."

Elini direksiyona vurdu. "Tövbe estağfurullah. Gelmiş hâlâ hiçbir şeyim diyor." dedi mırıldanarak.

"Ya ne diyeyim ya! Adam beni umursamıyor bile. Gerçi bend--" sözümü kesti.

"Ya kızım bir sus! Ne umursamaması?" dedi sitemle. Sonra yola dönüp sesini alçattı.

Daha çok mala anlatır gibi bir edayla konuştu. "Sence seni umursamıyor olsa, eve nasıl gideceğin onun umurunda olur muydu, zaten adama siktiri çekmişsin neden seni düşünsün?"

Güldü ve bana bir bakış attı. "Yada ben, seni önemsediğini anlamamış olsam, seni gideceğin yere bırakmak zahmetine girer miydim, bir polise derdim o bırakırdı, bende rahatımı bozmazdım. Ama gel gelelim ki bunu yapmadım çünkü bunu yapmış olsaydım Kara beni güzel sikerdi."

"Üff bir düzgün konuş, küfür etme! Askerlik arkadaşın mıyım oğlum ben senin?"

Cevap vermedi bu sefer. "Ben anlamıyorum belki." deyince bana baktı. "Kıtım ben belki. Gelsin adam akıllı söylesin. Desin ki kızım ben seni umursuyorum. Asıl siz erkekler neden bu kad--" cümlemi bitirmeme izin vermedi, sözümü kesti.

"Erkeklerle alakası yok. Bazı insanlar duygularını söylemeyez. Duygularından bahsedemez." diyerek açıklama yaptı bana. Evet, bunu zaten Kara'nın hareketlerinden anlamıştım.

Direksiyona yaptığı ritime yeniden başlarken, yandan bir bakış attı bana.  "Madem bir adım bekliyorsun, sen neden söylemiyorsun duygularını?"

Ne duygusu?

Konu ne ara buraya geldi.

"Ne duygusu? Duygu falan yok bende."

Başını iki yana sallayarak gülümsemesini kesmeden, dikkatini yola verdi. Konu bu şekilde kapanmıştı. Farklı bir mizacı vardı. Konuşma stili, giyim tarzı olsun değişik bir havası vardı bu adamın.

Yolun geri kalanı ufak tefek sohbetlerle geçmişti ve sonunda bizim sokağa gelmişti. Arabayı binanın önünde durduğunda kemerimi çıkardım. "Teşekkür ederim yine de."

"Yine de?"

Gülümsedim. "Başımı şişirdin ama yine de bıraktığın için teşekkür ederim demek istedim."

Kapıyı açtım. Tam inecekken, "Pişt." diye seslenmesi ile durdum ona baktım. Eliyle bir kart uzattı bana.

"Hayati tehliken olursa, ara. Dediklerimi de unutma." Kartı aldım.

"Ne demiştin ki?" dedim gülerek ve beklemeden kapıyı kapattım. Ardından verdiği kartı telefon kılıfımın altına yerleştirip sırtımla dış kapıyı itekledim.

Merdivenlerden yavaş yavaş aşağıya inerken, gözüm onun kapısına takıldı, doğal olarak. Dışarıda ayakkabı yoktu, sanırım evde değildi.

Belki de hırsızların ayakkabısını çalmasından korktuğu için içeri almıştı.

Bunu bilemezdik, kapısını çalıp sormadığımız sürece.

*

Ve son!

Ay inşallah soğumamışsınızdır Kara'dan. Ama hikaye gidişatı bu şekilde olması gerekiyordu ve maalesef ki hata ve kusurlarını eklemem gerekiyordu. Karakterlerin yaptığı şeylere yada kusurlarına rağmen sevmelisiniz yada affetmelisiniz.

Çünkü Ada ve Kara karakterlerinin hayatlarında birbirlerini kırgınlıklara hatalara rağmen affetmeleri bir yana, onları sizde anlamalı, gelişimlerini görmelisiniz ❤️

Yeni karakterimiz Kemal hakkında? Bir süre bizimle görmek ister misiniz?

Kara'nın ağzından okumak ister misiniz, yoksa bu şekil ideal mi?

Sizce Ada, Kara'nın kapısını çalar mı?

Sizce barışmak için ilk adımı atan kim olacak?

Bölüm/sonraki bölümler hakkında fikir/beklenti/düşünceleriniz?

Oyları lütfen unutmayın, okunma fazla olmasına rağmen çok az olabiliyor 💕

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

ZIT KUTUPLAR Από .

Εφηβική Φαντασία

13.1K 772 37
"Sakın benim damarıma basma, Kumru Duman." dedi ikaz dolu bir tınıyla. "Ben ne o ağır abi Korhan'a, ne de o çakma delikanlı Kaan'a benzerim... Benim...
5.3M 288K 30
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
Görücü Mü? Από m🎀

Πνευματική

3.9K 174 7
#gorucu Beyza&Asaf Buğra Hayatları birbirine benzeyen ve bir o kadar da farklı olan iki insanın hikayesi Görücü usulü aşk mı olan diyenler bir daha...
681K 28.3K 45
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...