BLACKOUT( Kitap Oluyor)

By ElifKaplan3

1.2M 85K 20.3K

-Wattpad'de görmediğiniz, gerçek bilgilerden yararlanılan bir asker(hava) kurgusudur. Blackout bir havacılık... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
GELECEKTEN (SPOİLER İÇERİR!!!!!)
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28. BÖLÜM KISIM 1
GELECEKTEN 2 (SPOİLER İÇERİR!!!!)
28. BÖLÜM KISIM 2
29
30
31
32
33
35
36
37
GELECEKTEN SPOİLER 3!
38
39
40
41-KESİT
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
İSİM DEĞİŞİKLİĞİ
55
FİNAL 1. KISIM
FİNAL 2. KISIM
KİTAP OLUYORUZ❤️

34

13.5K 1.1K 442
By ElifKaplan3

Herkese yeni yılın ilk gününden selam!

Bir önceki bölüm oyu yorumu hep unuttunuz. Diğer bölümlerle uçurum var. Bu bölüm lütfen unutmayın olur mu?

Hatta sizden çoooook yorum bekliyorum. Bir sonraki bölümü aylar aylar önce yazdığım için neredeyse hazır. Siz ne kadar çok yorum yaparsanız ben de hemen düzenleyip o bölümü atarım. 

Anlaştık mı?

Bugün kendiniz için ne yaptınız?

Doğum günü olanların doğum günü kutlu olsun!

OY VER HİKAYENE CAN VER, YORUM YAP HİKAYENE KENDİ DEĞERİNİ KAT!

Keyifli okumalar!

Kimler hangi şehirden okuyor bölümü? Başlangıç saati?

2 AY SONRA

Zaman onlar için o kadar hızlı geçti ki farkında bile olmadılar. İkisi de çok meşguldü ama evde bulundukları süre boyunca bir an bile birbirlerinden ayrılmadılar. Birlikte günü konuşup yemek hazırladılar, birbirlerinin kolları arasında dinlendiler. Çıkmaza girdiklerinde birlikte çözüm ürettiler. Evliliğin bir anlamı da buydu aslında. En sevdiğin kişi ile hayatı paylaşmaktı. Tuğrul ve Ceyhan için de bu yolda ilerliyordu. Hiç kavga etmemişler hatta fikir ayrılığı bile yaşamamışlardı. Birbirlerini çok iyi tanıdıkları için bu bir sonuçtu aslında. Tuğrul olağan işlerine devam ederken Ceyhan çok yoğun bir temponun içine düşmüştü. Güz yarıyılı başladığı için Ceyhan'ın yükü çok fazlaydı. Tuğrul onun bu kadar yorulmasına kendini yıpratmasına dayanamıyordu. Ceyhan'ın kimseye kendini kanıtlama gibi bir durumu yoktu. Onun bir seçim yapmasını bunun da okulu bırakıp şirkete geçmesi olduğunu düşünüyordu. Ceyhan hırslıydı daha da yükselmek istiyordu ama Tuğrul bunun sağlıklı bir şekilde olmayacağını biliyordu. Daha dün derslerle ilgili planlamasını yaparken Tuğrul'un kucağında uyuyakalmıştı yorgunluktan. Tuğrul onun bu haline kıyamamıştı. Sırf uyuyup dinlenmesini istediği için onu uyandırmadan yatağa yatırmıştı ama Ceyhan uyandırmadığı için sabah ona sitem etmişti çünkü işinin yarım kalması hoşuna gitmemişti.

Mesainin bitmesine yakın rutin işlerini yaparken düşünceli bir şekilde oturan Serdar'a baktı. O da şu günlerde tuhaf davranıyordu. Her zamanki neşesinden uzaktı. Tuğrul onu konuşturmaya çalıştı ama Serdar hiçbir şeyin olmadığını aksine çok mutlu olduğunu söyledi. Onun da başında aynı dert vardı denilebilirdi. Verda hatta Ceyhan'dan bile çok çalışıyordu. Artık bölüm değiştirmek istiyordu ama hastane yönetimi buna çok sıcak bakmıyor gibiydi çünkü o acilin bir demirbaşı haline gelmiş gibiydi. Belki de arkadaşının canı bu çözümlenmeyen duruma da sıkılıyor olabilirdi.

"Ne oldu kötü uçtun da hocandan fırça mı yedin? Aynı öyle oturuyorsun. Ben bu duruşu çok iyi tanıyorum," deyip olayı alaya alarak onu konuşturmak istedi Tuğrul.

"Kazık kadar adam olduk artık. Yakında biz başkalarını eğiteceğiz farkında mısın?" Serdar hemen konuyu başka yöne çekti.

"Liderim şimdiden hayırlı olsun sana. Benden önce olacağın kesin. Öğrencilerin gelince beni unutursun artık." Tuğrul'un bu yalandan alınganlığına yavaşça güldü ama ona laf çarpmaktan da kendini alamadı.

"Oooo koçum sana falan hayırdır! Saygıyı elden bırakırsan çok çekersin benden." Tuğrul güldü, işte onun tanıdığı Serdar böyle biriydi. Her şeyi alaya alan, başlarına gelen olaylarla dalga geçen, çoğunlukla iyimser, her zaman ona destek olan, şu hayatta canını emanet edeceği sayılı kişilerden biri, yeri asla dolduramayacak kadar değerli bir dosttu onun için.

"Gören de Yüzbaşı oldun sanacak. Şimdiden böyleysen yandık."

"Birkaç hafta dişini sıkacaksın artık." Tam o anda Serdar'ın telefonu çalmaya başlayınca sohbetleri kesintiye uğradı. Serdar merakla kaşlarını çattı ama arayan kişiyi görünce ifadesi yumuşadı.

"Papatyam emirlerinizi bekliyorum," diyerek açtı telefonu. Tuğrul gülümsemekten kendini alamadı. İkisinin aralarındaki iletişimi çok seviyordu. Arkadaşının özellikle ben bunu asla yapmam dediği şeyleri Verda'nın küçük bir ricasıyla yaptığını bildiği için Tuğrul açısından eğlenceli olmuştu. Serdar Verda'yı dinlerken bakışlarını Tuğrul'a odakladı.

"Tamam getiririm ben onları görüşürüz," dedi en son ve telefonu kapattı.

"Bugün evde ve sizi yemeğe bekliyoruz. Çok özenmiş Ceyhan kırmaz herhalde bizi," dedi Serdar temkinli konuşarak.

"Sabahta anlattım ya çok yoruluyor. Sinir oluyorum bu duruma. Gidip hocasına hesap sorasım var ne yalan söyleyeyim. Ceyhan bu yükün altında eziliyor. Bu yemek teklifi ona ilaç gibi gelecek. En azından sizinle sohbet ederiz kafası da dağılır. Eve iş getirmesinden nefret ediyorum." Tuğrul oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Bakışları düşünceli bir hale büründü.

"Top sen de o zaman Tuğrul. Biliyorsun aynı dert benim başımda da var. Bazen o kadar çok yoruluyor ki ağrıdan uyuyamıyor bile. Onu o halde görünce öyle canım yanıyor ki... Diğer korkularımı saymıyorum bile biliyorsun." Tuğrul onu acilde kurtardıkları günü unutmamıştı. Ki bunca çalışmaya rağmen aldıkları maaş da oldukça komikti. Verda işini sevmese asla buna katlanmazdı ama onu tanıyordu Tuğrul.

"Umarım istediği yerde olur."

"Bunun için uğraşıyoruz ama bakalım. Kimse o yoğunluğa girmek istemiyor, artık Verda tükendi. Herkes elini taşın altına sokmalı. Yoksa 50 sayfalık hastanedeki usulsüz işleyişle ilgili bir şikâyet dilekçesi atıp herkesin canını yakacağım. Verda yapmamam için yalvarıyor ama bir gün yapacağım bunu. Herkesi tek tek ifşa edeceğim sürülürler mi meslekten men mi edilirler bilmiyorum." Tuğrul arkadaşının kararlı olduğunu artık bıçağın kemiğe dayandığını görebiliyordu gözlerinden.

"Bence hiç beklememelisin eğer durum o kadar kötüyse."

"Kesinlikle, ona çaktırmadan bunu yapmalıyım." Tuğrul başını salladı ve hızlı bir şekilde mesaj yazmaya başladı. Ceyhan birkaç dakika sonra cevabına olumlu bir şekilde cevap verdi.

***

Üçü birlikte kapıda beklerken Verda'nın geliyorum sesi duyuldu. Biraz kapıyı geç açmıştı ama oldukça neşeli görünüyordu.

"Hoş geldiniz!" dedi coşkulu bir şekilde ve gülümsedi. İçeriye adım attıklarında yemeklerin kokusunu net bir şekilde alabiliyorlardı. Ceyhan yoğunluktan dolayı iyi bir öğün yiyememişti ve şu an aldığı koku daha da aç hissetmesini sağlamıştı.

"Harika kokular geliyor. Eline sağlık Verda," dedi Ceyhan onunla sarılırken.

"Sen de hoş geldin evimize." Verda bir anne edasıyla baktı ve hemen konuşmaya başladı.

"Hadi elinizi yıkayın da soğumadan yiyelim." Tuğrul Ceyhan'ı incelerken onun yine çok yorulmuş olduğunu gördü. Bu manzaraya alışmak istemiyordu ama durum buydu. Üçü ellerini yıkadıktan sonra masaya oturdular. Verda gerçekten de özenmişti. Masada yaprak sarması, biber dolması, börek, tencerede tas kebabına benzeyen bir et yemeği vardı. Ezogelin çorbasını içerlerken Ceyhan midesine düzgün bir yemek girdiği için rahatlamıştı. Ayrıca çorba çok lezzetliydi. Bir kase daha içebilirdi.

"Ceyhan seni böyle iştahlı görmemiştim," dedi Verda ama o altında yatan imayı da hissetmişti Ceyhan.

"Ders yüküm o kadar fazla ki, pek yemek yemeğe zaman bulamadım. Çorban ilaç gibi geldi şu an. Eline sağlık." Ceyhan minnettar bir şekilde gülümsedi ve çorbasından içmeye devam etti.

"Afiyet olsun. Başka bir şey yok değil mi?"

"Başka bir şey derken?" Bir ona bir Tuğrul'a baktı Verda ve gülümsedi.

"Hamilelik..."

"Yok hayır," dedi hemen Ceyhan. Evet haklıydı biraz hızlı yemişti ama hiç bu aklına gelmemişti. Hamile değildi daha geçen hafta regl olmuştu.

"Kusura bakma, acilde güçten düşüp bayılan ve hamileliğin sonucu olduğunu söylediğimiz o kadar çok kadın geldi ki... Seni böyle iştahlı görünce," diyerek açıklama yapmak istedi Verda.

"Yok yok önemli değil."

"Papatyamın el lezzeti var, kimse yemeklerine hayır diyemez," dedi ve eşine gülümsedi Serdar.

"Belli zaten, Serdar sanki bir iki kilo aldı. Yeni evlenen kilosu..." Tuğrul'un takılmasına güldü Serdar çünkü arkadaşı haklıydı.

"Şimdi devrem bizim yemeklerle Verda'nın yemekler arasında çok fark var. Zaten çok yememden şikayetçi hiç diyete falan girmek istemiyorum. Spor salonunda halledeceğim inşallah."

"Yemeği kısmadan nasıl vereceksin. Olmaz ki öyle." Verda haklıydı bu konuda ama gereğini de yapacaktı. Bugünlük görmezden gelecekti.

"Kendini aç bırakmayı da biliyor. Yapmadığı şey değil Verda," dedi Tuğrul ona bakarak.

"O yolu daha sağlıklı bir şekilde deneyebilir. Ben de destek olurum. Uçar gider kilolar."

"Teşekkürler papatyam." Birbirlerine bakıp gülümsediler ve yemeklerini yemeye devam ettiler.

***

"Uzun zamandır hiç bu kadar çok yememiştim. Kız çok hamaratmış. O böreğin tadını halen ağzımda hissediyorum. Çok güzeldi," dedi Ceyhan dairelerinin kapısından içeriye girdiklerinde.

"Bak ya göbeğim çıkmış işte." Ceyhan eliyle göbeğine vurduğunda Tuğrul güldü.

"Ben bir şey göremiyorum," dedi onu rahatlatmak için. Ceyhan bugün çok yediğini iddia etse de normal bir öğün yediğini düşünüyordu Tuğrul. Çok az yediği için midesi de küçülmüş olmalıydı.

"Kilo alacağım. Şu gittiğiniz spor salonuna birlikte gidelim."

"Tamam ama kilo alsan da bir şey fark etmez ki ben Ceyhan'ın her halini çok severim. Hem bir iki kilodan da sağlığın gitmez." Birlikte salona geçtiler ve yanyana koltuğa oturduklarında Tuğrul onu kendine çekti.

"Şu an çok tatlısın biliyor musun?" dedi Ceyhan ona aşkla bakarak. Elini Tuğrul'un yanağına götürdü ve yavaşça okşadı.

"Seni düşünüyorum diye azar da yedim sabah hatırlatırım." Tuğrul'un bu hafif imalı cümlesine Ceyhan yavaşça gülümsedi.

"Sana hem kızarım hem de severim."

"Ben yapsam kıyametleri koparırsın. Yastığımı elime verip koltukta yatmamı istersin." Ceyhan kahkaha atarken onun doğru söylediğini biliyordu ama o kadar acımasız olacağını da düşünmüyordu.

"Kıyamam ki ben sana." Ceyhan yaklaştı ve yavaşça dudaklarına minik bir öpücük bıraktı.

"Verda haklı olsaydı acaba ne olurdu diye düşünüyorum." Tuğrul Ceyhan'ın saçlarını okşadı yavaşça ve gözleri düşünceli bir hal aldı.

"Zamanı gelince öğreneceksin ama şu an hiç zamanı değil."

"Sana ped almasam heyecan yapabilirdim."

"İyi ki öyle olmadı yoksa hayal kırıklığına uğrardın. Hiç hevesli olduğunu bilmiyordum." Tuğrul ona bir bakış attı ama sonra bakışlarını kaçırdı. Hiç bu konuda konuşmamışlardı net olarak.

"Ben de bilmiyordum. O an düşününce aslında bunu istediğimi fark ettim. Az önce göbeğim çıktı dedin ve hemen aklıma bir görüntü düştü. Serdar her zaman hep bir kız çocuğu olmasını isterdi ama ben hiç daha önce bunu düşünmemiştim ama şimdi ben de sanırım bir kızımızın olmasını isterdim. Senin gibi yeşil gözleri olan zeki hazır cevap inatçı..." Ceyhan onun gözlerine baktı ve gülümsedi. Cümleleri mutluluk veren cinstendi.

"Hayal edince çok güzel geliyor." Ceyhan bu konuya bir mesafe koyduğu için daha fazla konuşmak istemedi Tuğrul ama iş meselesini konuşacaktı.

"Ceyhan... Bu şekilde devam edemezsin. Şu an mutlu olman yorgun olduğunu gizlemiyor. Hocalarınla konuşman lazım. Böyle gitmez. Senin için hiç yapmayacağım şeyleri bile yapabilirim. Eğer seni anlamazsa anladığı dilden konuşabilirim." O tehditvari cümleyi duyunca Ceyhan'ın kaşları çatıldı. Tuğrul'u bu şekilde hiç görmemişti.

"Ne yani hocamın odasını mı basacaksın eşkıya gibi?" Ceyhan ona şaşırarak bakarken Tuğrul onun bu haline gülmek istedi.

"Evet aynen öyle yapacağım," dedi ciddi bir sesle ama Ceyhan söylediklerinde ciddi olduğunu sanıyordu.

"Sana inanamıyorum."

"Şaka yapıyorum ama eşimi artık rahat bırakın diyebilirim. Onun için söz veremem. Kendini tüketiyorsun, dinlenemiyorsun. Senin elbette başarılı olmanı yükselmeni en çok ben isterim ama bu şekilde değil. Hatta sana çılgın bir fikir gibi gelebilir ama bana bir şey söylemiştin. Danışmanlık yaptığın şirkette tam zamanlı daha az yorularak yapacağın bir işin burada yaptığın yorucu işten daha kazançlı olduğunu anlatmıştın. Bunu yapmalısın belki de." Ciddiyetle Ceyhan'ın gözlerinin içine baktı. Bunu uzun uzadıya düşünmesini istiyordu.

"Hayır akademiyi bırakamam. Eksik olduğu için böyle," diyerek savunmaya geçti Ceyhan ama Tuğrul hemen pes etmeyecekti.

"Bak... Birkaç sene sonra tayinim çıkacak. Hep burada kalmayacağız. Bunu da düşünmen lazım. Bırakmanı ben de istemem ama bu şekilde de çalışmana gönlüm razı değil. Şu an bile karşımda kaskatı duruyorsun. Şu küveti hazırlayayım da sıcak suyun içinde gevşe biraz."

"Sen de gel."

"Eğer ben gelirsem başka şeyler olur. Hafta sonu gelirim ama. Hadi!" Tuğrul Ceyhan'ın başına bir öpücük bıraktı ve sonra ayağa kalktı. En azından rahatlamış bir şekilde uyumasını istiyordu. Pek onu ikna edebilecek gibi durmuyordu ama en azından düşünmesini sağlayacaktı.

***

Ertesi gün uçuştan döndükten sonra Serdar ile birlikte birbirlerine şaka yollu atışırlarken makinistlerin durgunluklarını görmeleri ile birlikte o neşeli halleri sekteye uğradı. Özellikle Serdar'ın makinisti iyi görünmüyordu.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu merakla.

"Şey komutanım... Siz uçuştayken kötü bir haber aldık."

"Bizim filodan mı?" dedi Serdar temkinli bir sesle.

"Yok komutanım, onunla birlikte çalışma fırsatım olmuştu. Duyunca kötü oldum. Kusura bakmayın."

"Kim?" dedi Tuğrul. İsmi duydukları anda Tuğrul ve Serdar birbirlerine baktılar. O an öyle ağır geçti ki ne diyeceklerini bilemediler çünkü şehit olan kişi onların devresiydi. Uçuşu birlikte öğrenmişlerdi. Daha iki ay önce Tuğrul'un düğününe konuk olarak katılmıştı.

"Başımız sağ olsun," dedi Serdar. Yüzü sert bir ifadeye bürünmüştü. Tuğrul ile birlikte geri bildirim verirken ikisinin de ağzını bıçak açmadı. Tek bir cümle ile hemen kabullenilecek bir durum değildi. Bu onlar için ilk kayıp olacaktı. Daha önce bu duyguyu hiç tatmamışlardı ve asla tatmak istemezlerdi ama bu çocukluktan beri kafalarına işlenen bir durumdu. Asker olan kişi ölümü kabul ederek bu mesleği seçerdi. Böyle bir durumda ise onlardan beklenen vakur bir duruş ve çabucak bir kabullenmeydi. Şu an iki arkadaş konuşacak bir cümle bulamıyorlardı. Filoda ağır bir hava hakimdi. Odalarına girene kadar hiçbir şey konuşmadılar.

"Yarbayım yarın tören için izin verir mi?" dedi Serdar en sonunda.

"Vermek zorunda. Böyle burada bir şey olmuş gibi oturamayız. Ailesine destek olmalıyız. Ben hâlâ inanamıyorum. O... Yetenekliydi ama kazalar anlık oluyor." Tuğrul kendi kazasını düşündü. Her şey çok iyi giderken birden olmuştu. Tüm bildiklerini uygulamış lakin hiçbir düzelme olmamıştı.

"Hepimizin başına gelebilir. Hazırlıklı olmak zorundayız. Sen şanslıydın Tuğrul herkes bu şansa sahip olamaz." Tuğrul onu onaylamak için başını salladı. Serdar'ın telefonu çalarken arayan kişiyi tahmin etti. Ceyhan derste olduğu için haberi göremezdi. Tuğrul da boş durmadı ve hemen ayağa kalkıp Yarbayının odasının yolunu tuttu. Kapısını çaldı ve sesini duyunca içeriye girdi selam verdi. Halen ona dışarıda abi diyemiyordu.

"Komutanım devremizi kaybettik. Serdar ile birlikte yarın törene katılmak istiyoruz izniniz olursa," dedi ciddi bir şekilde. Yüzünde üzüntü hakimdi ve Yarbayı da net bir şekilde bunu görebiliyordu.

"Başımız sağ olsun. Gidebilirsiniz." Yarbayı onu izlerken önündeki koltuğu işaret etti oturması için. Tuğrul da onun isteğini yerine getirdiğinde yavaşça konuşmaya başladı.

"İlk kayıplar her zaman sarsıcı olur. Önemli olan en az hasarla atlatmaktır. Yarın sizin için zor olacak. Bir arkadaşı kaybetmenin ne kadar zor olduğunu ben bilirim. Bugüne kadar kaybettiğim öğrencilerim de oldu. Tuğrul yarın kalbini katılaştırmayı öğren." O son cümle ve onun ağırlığını taşıyan gözlere baktı Tuğrul.

"Komutanım başka şüpheleriniz mi var?" dedi çekinerek.

"Hayır, sadece sana bir komutan olarak değil bir abi olarak tavsiye veriyorum. Bizler robot değiliz, her zaman cesaretli ve korkusuz da değiliz. Böyle olsak zaten kontrolsüz bir varlığa dönüşürüz. Bunları gerektiği yerde gerektiği şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz. Burada geçirdiğin her gün yeni şeyler öğrenirsin. Yakında sen de lider bir pilot olacaksın. Sen de öğrencilerine öğrendiklerini aktaracaksın. Yarın da sizin için zorlu bir ders olacak. Duygusal bir yıkımın ortasında duygusuz biri gibi davranmak çok zordur ama yarın öyle davranmalısınız. Bunları Serdar'a da anlat. Şimdi gidebilirsin." Tuğrul başını salladı ve selam verip odadan çıktıktan sonra komutanının söylediklerini düşündü. O haklıydı ama neden hep Tuğrul onun yanındayken yetersiz biri gibi hissettiğini çözemiyordu. Onun tavsiyeleri bile onu buna sevk ediyordu. Tüm bunları Tuğrul da biliyordu. Böyle bir durumda bile onu uyarmaktan geri kalmıyordu. Tekrar odaya döndüğünde komutanın söylediklerini Serdar'a anlattı.

Ertesi gün ise hayatlarında geçirdikleri en zor günlerden birini yaşamışlardı. Yarbayı çok haklıydı. Duygusal bir yıkımın ortasında metin bir şekilde hiç etkilenmeden durmak çok zordu. Hele ki arkadaşları da kendileri gibi yeni evli olduğu için ben olsam acaba ne olurdu düşüncesi akıllarından çıkmamıştı. Destek olmak yalnız olmadıklarını hissettirmek içlerini bir nebze rahatlatsa da sonraki günlerin böyle olmayacağını biliyorlardı. Törenden sonra uzun bir yolculuk ile evlerine geri dönmüşlerdi. Serdar ile biraz daha sakinleşmek adına yürüdükleri sırada arkadaşı konuşmaya başladı.

"Tuğrul düşünüyorum da sen kaza yaptığında konuşmaların alelacele söylenmiş cümleler değildi. Üzerine düşünülmüştü. İnsan bu dünyadan gitmeden önce arkasında kapanmamış konu bırakmak istemez. Sen de bunu yaptın. Olası bir bugünü yaşattın kafanda ve nasıl davranmam gerektiğini anlattın. Ben de... Ben de sana bunu anlatmak isterim." Tuğrul yavaşça başını salladı. Böyle bir durumun içindeyken bunu düşünmesi normaldi.

"Eğer ben de bir gün ebedi filoya gidersem... Verda'yı sana emanet ediyorum. Yıkılır, hayata küser, kendini kolay kolay toparlayamaz. Onun yanında ol, ona güç ver. Ailemi abim teselli edecektir ama Verda'yı sen teselli et. Aynı şeyi ben de Timuçin için yapacağım. Bizim kan bağımız yok belki ama her zaman gönülden kardeş olacağız." Serdar duraksasa da konuşmaya devam etti.

"Belki bir çocuğumuz olursa hayata tutunur ama ne olursa olsun ona destek ol. Abimi biliyorsun istihbarat için birçok göreve gidiyor çoğundan haberimiz bile olmuyor. Evinden aylarca uzak kalıyor. O da destek olur ama senin kadar olamaz. Ailem bunu daha çabuk kabullenir. İki tane asker oğulları olunca bu ihtimali düşünmüşlerdir. Sana bu konuda güveniyorum. Senin sözlerin de benim aklımda hiçbirini unutmadım," dedi Serdar ciddiyetle. Tuğrul ise kendini tuhaf hissetmişti bu cümleleri duyunca. Şu an Serdar yanındaydı ama kendi kazasını düşününce Serdar'ın nasıl zor bir anda kaldığını daha şimdi farkına varıyordu. Hiç bu yönden düşünmemişti.

"Ben de dediklerinin hiçbirini unutmayacağım Serdar sana söz veriyorum. Allah korusun bu sözleri tutmak zorunda kalmayalım."

"Ağlayan kimse olmasın isterdim. Herkes o mertebeye ulaşamaz. Bunun bilincinde olmaları daha doğru olurdu. Yarbayım bana arkadaşını kaybettiğinde ağladığını anlatmıştı."

"Askerler kapalı kapılar ardında duygularını gösterirler," dedi Tuğrul. Dün belki de onu uyarmasının sebebi buydu. Şu anda bulundukları süreci acı bir şekilde tecrübe etmişti.

"Seni kaybetmeyi kolay kolay kaldıramazdım. O korku bile bana yetti," dedi Serdar yavaş bir şekilde.

"Sen benim kardeşimsin, benim için basit mi olacağını sanıyorsun. 14 yaşından beri bir aradayız. Birbirimizin her şeyini biliyoruz. Düşüncesi bile çok acı veriyor. Beynim bunu düşünmeyi reddediyor." Tuğrul biraz sesini yükseltince Serdar açıklamak istedi. Normalde bu kadar duygusal yaklaşmazdı olaylara.

"Birkaç hafta sonra Selçuk Yüzbaşımla bir operasyona gideceğiz. Biraz zor olacağını söyledi. Şu an yaşadığımız durum ve o birleşince duygusal oldum."

"Benim niye şimdi haberim oluyor?" dedi Tuğrul sitem ederek.

"Yarbayımın talimatı." Tuğrul yavaşça nefes aldı. Onun öğrenmesi neden sakıncalı olacaktı bilmiyordu. Bazen Yarbayını asla anlayamıyordu. Ceyhan'ın babası Tuğgeneral ile bile çok daha iyi anlaşıyordu. O her zaman bir komutan gibi değil de bir baba sıcaklığı ile yaklaşıyordu. Tuğrul'a birçok anısını anlatmıştı ve Tuğrul ona hayran kalmıştı.

"Hem siz ikiniz de çok başarılı pilotlarsınız. Bu yersiz şüphe ne?"

"Bilmiyorum sadece içimde garip bir his var. Sanırım artık evli bir adam olduğum için daha fazla etkileniyorum."

"Tam tersi olmalı aslında. Verda'nın özellikleri sana mı geçiyor? Karşımda ağlamaya başlarsan hiç şaşırmayacağım." Serdar'ın yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.

"Sadece düşününce hayal gibi geliyor ama gerçeği ile karşılaşmak oldukça sarsıcı. Şimdi Yarbayımın neden senin kazanda sakinliğini koruduğunu anlıyorum. Bu durumu görmüş yaşamış ve kabullenmiş. Biz sanki şu an kabullenme aşamasında gibiyiz. Timuçin için korkuyorsun kızıyorsun ya ona... Aslında biz de sandığımız kadar metanetli değiliz. Şu an sana baktığımda bunu görüyorum, sen de de kendi yansımamı... Bugün geride bıraktığın insanların nasıl yıkıma uğradıklarını gördük. İşte bu senin elini kolunu bağlayan bir şey. Timuçin senin için korkmakta haklıydı çünkü bu çok insani bir duygu. Sen halen bu konuda katı mısın?" dedi Serdar arkadaşını ölçmeye çalışarak.

"Bilmiyorum Serdar... Evet belki de haklısın o kadar metin değiliz ama hep böyle devam etmeyeceğimizi de biliyorum. Timuçin bunu yapabilecek kadar duygusal olarak güçlü mü işte bunu bilmiyorum. Onu evde bıraktığımda daha dokuz yaşında bir çocuktu. O günden bugüne onunla çok kısıtlı vakitlerde bir araya geldim. Duygusal açıdan ne halde bilmiyorum ama annem hep onunlaydı onu iyi tanıyor. Teorik olarak inanılmaz başarılı olabilir ama iş pratiğe geçince hiç öyle olmuyor. O baskı ile başa çıkabilir mi bilmiyorum. Sen de biliyorsun o iki sene insana hem çok kısa gelir hem de çok uzun." Serdar yavaşça başını salladı. Tuğrul haklıydı. Özellikle ikinci şanslar öyle zor olurdu ki o psikolojiyi kaldırmak ve tüm kötü gidişatı unutup tekrardan başlamak herkesin kaldırabileceği bir seviyede değildi. O zamanlar birbirlerine destek olmuşlardı. Bazen tatlı dille bazen de tam tersi aşırı sertlikle bunu yapmışlardı. Timuçin şu an böyle bir arkadaşa sahip değildi.

"Bununla baş başa kaldığında anlayabiliriz." Üniforma ile sokakta böyle yürüdüklerinde hep insanların bir anlık bakışlarına maruz kalırlardı ve o bakışlar da genelde saygı dolu olurdu. Şu an da öyleydi. Biraz daha yürüdüler ve yarın görüşmek üzere ayrılıp iki farklı yöne doğru gittiler.

ÜÇ HAFTA SONRA

O gün biraz tuhaf başlamıştı. Yarbayı sabahtan ona birçok iş vermişti. Sebebi de artık bu işlerde daha hızlı oluşuydu. Tuğrul o gün rutin uçuşuna çıktı Serdar ile birlikte. Öğleden sonra ise Serdar, Selçuk Yüzbaşı ile birlikte operasyon için hazırlanmaya başladı. Günler öncesinden birçok toplantı yapılmış net bir plan çizilip ortaya konmuştu. Serdar da zaten o üç hafta önce konuştuğu duygusal adam değildi. Oldukça ciddi ve konsantre olmuş duruyordu. Tuğrul'un ona olan güveni de tamdı. Serdar hazırlanırken Tuğrul onun yanından ayrılmadı. Giderken birbirlerine sarıldılar.

"Sana söylediklerimi unutma Tuğrul," dedi yavaşça kulağına.

"Asla unutmam sana söz veriyorum ama bugün o gün değil Serdar. Karşımdaki adam yakıp yıkıp ezecek..." Serdar başını salladı.

"Görevimi en iyi şekilde yerine getireceğim." Tuğrul omuzlarını kavradı sıktı. Keşke o da arkadaşı ile birlikte göreve katılabilseydi. Riskli bir görevdi ilk görevi ama başarılı olmuştu.

"Birkaç saate görüşürüz." Serdar başını salladı ve sonra arkadaşına baktı. O derin bakış Tuğrul'un tuhafına gitti. Bir şey söylemedi konsantrasyonu bozulmasın diye. Onun yerine destekleyici bir tavırla ona bir selam verdi. Tekrar filoya döndüğünde kapıyı kapattı ve Yarbayının ona verdiği dosyaların arasına gömüldü. Komutanı mesai saatinin bitiminde bu dosyaları önünde görmek istiyordu. Bu yüzden tüm konsantrasyonunu işine verdi. Bitirdiğinde dosyaları da alıp odasından çıktı ama anında binadaki o ağır havayı hissetmişti. Herkes düşünceli bir şekilde ona baktı. Tuğrul ise bu bakışlara anlam veremedi. Yarbayının odasına yaklaşırken o ağır havanın artık bir koşuşturmaya dönüştüğünü gördü. Tam Tuğrul kapıyı çalacakken kapı açıldı ve Yarbayını oldukça ciddi bir halde karşısında gördü. Komutanı geri çekildi ve onun içeriye girmesini söyledi.

"Komutanım neler oluyor?" dedi hemen. Meraktan çok içine düşen endişeye engel olamamıştı çünkü bu ağır hava pek hayra yorulabilecek bir şey değildi.

"Otur Tuğrul," dedi komutanı sakin bir sesle. Tuğrul dosyaları masaya bıraktı ve komutanının dediğini yaptı. Yarbayı farklı duruyordu, normal değildi. Panikle hızlanan nefesini yavaşlatmaya çalıştı. Tüm odağını komutanına vermişken vücudu sanki kendisini korumak ister gibi kaskatı kesilmişti. Serdar ve Selçuk Yüzbaşı henüz operasyondan dönmemişti. İçi korkuyla kasılırken komutanının bir an önce konuşmasını istiyordu.

"Komutanım kötü bir şey mi var?" Yarbayı bakışlarını masasına dikti ilk başta. Sanki konuşmaktan sakınan bir adam gibi duruyordu. Ne diyeceğini bilemeyen biri gibi...

"Operasyon başarı ile tamamlandı," deyince Tuğrul rahat bir nefes almak istedi ama sanki komutanının daha söyleyecekleri var gibiydi.

"Ama... Dönüşte beklenmeyen bir saldırı oldu. Bu bertaraf edilmeye çalışıldı. Bir uçağımız vuruldu. Şu an onu arıyorlar." Tuğrul'un kalp atışları korku ile hızlanırken bir an ne diyeceğini bilemedi. İliklerine kadar endişeyi hissediyordu. Ortam bir an da buz kesmişti. Üşüdüğünü hissetti. Aklı darmadağın olmuştu. Tüm ihtimaller bir bir sıralanırken o ihtimallerin hiçbirinin olmamasını istedi.

"Kim peki komutanım?" dedi zorla konuşarak. O cevabı duymaktan çok hissetmiş gibiydi. Serdar'ın tüm o konuşmaları gitmeden önce ona attığı son bakışı... Elleri titrerken aklı bile az önce sıraladığı ihtimalleri reddetmeye başlamıştı. Böyle bir şeyin olacağına inanmıyordu.

"Serdar..."

MERHABA!

Belki biraz daha üstünde çalışabilirdim ama bekletmeden tepkilerinizi çok merak ediyorum diye atmak istedim. Eğer bu bölüm de diğeri gibi olursa cidden kötü olur. 

Bana en çok sorulan şey onu öldürmekle eline ne geçecek?

-Derinlikte Saklı'ya 2018 yılında başladım. Asıl kurgu oydu. Onda bu sorunun cevabı var çünkü DS bu olayın üstüne kurguladığım bir kitap yani bu olay çok önemli. DS geleceği anlatıyor. Yani ona hizmet ediyor. Orada Tevfik yani Tuğrul'dan öyle çok nefret edildi ki ben de bir de onu ondan dinleyin istedim. Düşündüm ve ana kurguya sadık kalarak onun kurgusunu şekillendirdim. Hatta oradaki çoğu detayın temelini bu kitapta bulabilirsiniz. Okuyanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacak. Bu bölümde örneğin Ceyhan'ın işi ile ilgili detaylarda bunu görebilirsiniz.

Oy verenlere sesleniyorum. Ben nasılsa oyumu verdim çekerim giderim demeyin. Burada ben tüm okuyanların ne düşündüğünü merak ediyorum.

Bana hep üzülme yazarım biz senin yanındayız diyorsunuz ya hah işte en çok onlar yorum yazmadan kaçıyor. Genelde de en çok o kişiler beni kırıyor. Siz çok sevenler böyle yaparsa hayaletlere ne dememiz düşer. 

Ne yazacağımı bilmiyorum diyenler de var.

Bölüm başında merhaba, keyifli okumalar ya da ne yaptınız diye yazıyorum. Bunlara cevap yazsanız bile kaç tane yorum eder. Ben de anlarım ki, benim hassas noktamı görmezden gelmiyorlar. Lütfen öyle olun. 

Her bölüm sonu instagramda bölüm sonu dedikodusu yapıyoruz. Herkesin gelmesini konuşmayı çok isterim.

Hesabım : kaplanelif95

Panoya da yazabilirsiniz : ElifKaplan3

Yeni bölümde görüşmek üzere

İyi akşamlar!

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 34K 14
Gözleri birbirleri ile kesiştiği o sıcak yaz günü gibi ısınmıştı kalpleri. Hiç soğumadan o günden beri hep birbirleri için attı kalp atışları. Uzakta...
Ah-U Derya By Zeynep

Teen Fiction

1.3K 584 9
Değişen koşulların akışına ayak uydurmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ölümün kaçınılmaz bir hakikat olduğu bu acımasız dünyaya baş kaldırmak sadece en...
1.5M 67.9K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
4.3K 517 18
İntikam ile büyüyen taraflar, acıdan yeşeren bir çiçek ve geçmişin izleri...Karanlık bir dünyanın insanıysan ölüme ve dehşete hazırsındır.. . . . Kar...