Sıcak Kanatlar

Por Lanhei

1.3M 74.5K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... Más

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

XXXVI.BÖLÜM

14.3K 1K 125
Por Lanhei

"Artık ihtiyacımız olacak."

Ayağa yeni kalkan Rique ile ilgilenirken kapıdan giren Neil çantasını açarak Kurt'e bir şey fırlattı.
Kurt mırıldanır gibi bir ses çıkardı.

"Şu külüstürler."

Paketini açtığı 'külüstür'e baktım. Yenmiş elma hiç de ben külüstürüm demiyordu.
Rain kendininkini havada yakaladıktan sonra istifini bile bozmadan uzandığı koltukta ayakucuna fırlattı ve kolunu gözlerine siper ederek derin bir iç çekti. Şakaklarında atan damarları fark edebilirdiniz.
Bir kez olsun huzurlu,sıradan bir gün geçirsin isterdim.

Mutfakta olan Ace'ın yaptığı şeyi gördükten sonra kıkırdamadan edemedim.
Rique bir erkek için fazla ince olan kaşlarını kaldırdı. Enri ise neredeyse kucağımda horluyordu.
Ace telefonu buzdolabının köşesine birkaç kez vurdu ve sonra ekranına bakıp "Neil, bu çalışmıyor."dedi kaşlarını çatarak.
Yanımdan geçerek Neil'a yöneldiğinde güldüğümü duydu ve bana baygın bir bakış attı. Elimi ona uzattığımda telefonu avucuma koydu.
Tuşa bastığımda açıldığını haber veren ses çıktı.

"Üzüldüm."dedi Kurt telefona bakarken.
Bakışları cidden üzülür gibiydi.
Kendimi taş devrinden kalma gibi hissetmem tuhaf mıydı?

"Nasıl unuturum!"

Neil elini alnına çarptı.

"Küçüklere telefon almayı unuttum. Yarın hatla birlikte hallederim. Eğer sorununuz yoksa Camella bizi bekliyor."

Yeşil kafaları düşünüyor olmaları nedense hoşuma gidiyordu. Ayrıca Kurt'ün hızla yerinden fırladığı da gözümden kaçmamıştı.

Rain yavaşça yerinden doğruldu. Gözleri neredeyse kapanıyordu ve bir sarhoş gibi kıpkırmızıydı.

"Bugünlük beni unutun. Akşama işlerim var."dedi.

Arkasını dönüp merdivenleri tırmanırken arkasından bakan tüm gözler anlayışlıydı.

"Yarını unutma."dedi Neil kapıdan diğerleriyle çıkarken.

Yarın?

Rain arkasını dahi dönmeden elini havaya kaldırdı ve kapı Neil'in "Ah!" nidasıyla kapandı.
Ardından Ace'ın "Medeniyetsiz." diyen sesi duyuldu.
Sadece el sallamış olduğuna inanmalı mıydım?

Rain'in sert adımlarının sesi kesildikten sonra bir süre Enri'nin saçlarını okşamaya devam ettim ama dayanamıyordum.

Rain ile sağlıklı bir ilişkim olamayacağını biliyordum. Yine de kuruyan dudağım ve içimdeki mide bulantısına benzer kasılma bana onu özlediğimi söylüyordu.

Evin önüne gelen, benim deyişimle, Umutsuzlar Çetesi'nden sonra herbiri günlerce evden uzaklaşmıştı. Bu süre içerisinde ne okula gidebilmiş ne de ailemi görebilmiştim. Rick denen çocuk yanına üç kişi alıp ikizlerle birlikte evde kalıyordu.
Alt kat insanımsı mezarlığına dönmüştü. Bir önceki gece Neil ve Rain ciddi bir hava içerisinde oraya inmiş ve iki saat boyunca çıkmamıştı. Benim bu zamanlardaki rolüm ise bir gözlemciden öte değildi.

Yavaşça yerimden kalktım, paketteki telefonu aldım ve aceleci ama sessiz adımlarla Rain'in yanına ulaştım. Kapıdan içeriye başımı uzattığımda aşağıdakiyle aynı manzarayla karşılaştım. Kapıyı arkamdan kapattığımda konuşmaya başladı.

"Ben de ne zaman geleceğini merak ediyordum."dedi.

Bunun bu kadar güzel hissettirmesi, normal miydi?
Gözüm bir süre hareket eden dudaklarında kalsa da yutkunup başımı içeriye ışık almayan pencereye çevirdim.

"Sanırım alışıyorum."dedim.
Öyle ki artık oda burnuma Rain gibi kokmuyordu. Burnuma artık farklı gelmiyordu. Tabii eve gelip tüm evi doldurduğunda.

Boşta olan sağ kolunu yavaşça kaldırdı ve elini uzattı.

"Yanıma gel."

Boğazımı temizleme ihtiyacı duyarken bu çocuğun üzerimdeki etkisinin neden gün geçtikçe arttığını düşünüyordum.

Kelimenin tam anlamıyla ona itaat ettim ve bana açtığı yere uzandım.Rain'in üzerinden uzanıp yatağın yanındaki sehpaya elimdekini bıraktım.
Burası bizim yalnız kalabildiğimiz ve belki de onun nasıl biri olduğunu öğrenebildiğim tek yerdi.
Her akşam belki gelir diye düşünüp gözlerim uykusuzluktan kızarıp kuruyana kadar beklediğim yerdi.
Beklediğimi bulmanın verdiği tatlı hazla iç çekişini izledim.

Ellerini saçlarından geçirdi.
"Susmuyorlar. Bir türlü susmuyorlar."diye söylendi.

Bir süre ona öylece baktım. Ve hiçbir zaman anlayamayacağım bir şey olduğuna karar verdim. Beynimdeki fikir ve hesaplar beni uyutmayacak kadar zekice olmamıştı hiç. Fazla efor sarf etmeme gerek yoktu.

Bana dönüp baktığın da bu sefer sessizce iç çeken bendim. Dudaklarını ıslattığında ona bunu yapmamasını söylemek istedim.

"Nasılsın?"dedi yüzümü incelerken."Herhangi bir ağrın var mı? Halsizlik? Baş dönmesi?"

Aslında boşboğazlık yapmadan önce amacım, beklentisine karşılık benim açımdan gerilen ortamı birazcık olsun rahatlatmaktı.

"Hayır. Hamile değilmişim."

Keşke yapmasaydım.

Rain'in önce kaşları çatıldı. Sonra kısa bir nefes sanki kaçmışçasına tısladı.

"Kimse ortalıkta gezen küçük bir Rain istemez zaten."

Dudağımın kenarı ruhduzca kıvrıldı. Aptalca imalar yapmamalıydım. Yanaklarıma sıcak bastı. Hayır, bir şey hayal ettiğim yoktu.

"Neden bahsettiğimi biliyorsun."dedi yumuşak bir tonda.

Derin bir nefes aldım ve verirken zorlandım. Gözlerimi aramızda duran ellerime indirdim.

"Ben..Özür dilerim."

"Şşş.."diyerek sözümü kesti.

Birleştirdiği işaret ve orta parmağıyla gözümün önündeki saçları çekti. Daha sonra bunu okşanan saçlar takip etti. Bu ondan hiç beklemediğim bir şeydi. Çok şefkatli.
Birden bir kız kardeşi olduğunu hatırladım. Korktuğu gecelerde onu böyle uyuttuğunu ya da onu iyi bir şey yaptığında böyle onayladığını.. Görmediğim birini, bir kardeşi paranoyakça kıskandım ve sonra kendimi küçümsedim.

"Özür dilemek zorunda değilsin. Sadece.."
Bir süre gözlerimin içine baktı.
İlk günkü gibi. Ağaçtan atlayan tehlikeli bir yabancı gibi. Sanki beni çıplak bırakıyormuş gözlerimden daha da öteyi görebiliyormuş gibi.

Kolunun üstünde doğruldu ve tek bacağını benimkilerin üstüne attı.

"Neden senin şu küçük esprin bahsetmiyoruz?"
Tembel,çarpık gülüşünü görmeyeli uzun zaman olmuştu.

Elimde olmadan kıkırdadım. Kalbim kıkırtılarım arasındaki atımla eş zamanlı hızlanıyordu.

"Ah!"diye inledim ve şımarıkça yüzümü buruşturdum."Komik olmadığını ben de kabul ediyorum."

Rain kaşlarını kaldırdı ve üstüme doğru eğilirken sırıtışı hala yerindeydi.

"Bence de değildi."

Sonra yine o yoğun,sıcak tarçın tadı. Onun kadar ağızda dağılan ama ondan çok daha tatlı.

Kollarını iki yanıma koyarak beni hapsetti. Sol koluna daha çok yüklenirken bana ağırlığını vermemeye çalışıyordu. Değmeyen teninin sıcaklığını buram buram hissedebiliyordum.

Ben hala göndermesinin şokundayken geciktirdiğim karşılık için alt dudağımı hafifçe dişledi. Benimle oynuyordu. Ben de onun dudaklarını tatmaya başladığımda artık sert göğsünün ağırlığını hafif de olsa hissediyordum.

Onun da kalp atışlarımı hissettiğinden emindim. Ama bu tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Kendimi ona o kadar kaptırmıştım ki bir ara kısıkça inledim. Nefessiz kaldığımın bile farkında değildim. Dudaklarının benimkilerin üstünde kıvrıldığını hissettim ve içsel bir kaş çatmayla onun masum ısırığıyla hiç alakası olmayan bir şekilde altdudağını dişledim.
Dişlerinin arasından kısa bir nefes çekti ve başını geriye attı. Gözlerimi açtım.
Şimdi bana yukarıdan bakıyordu. Kaşları çatılmış olsa da azarlar bakışlarının yerini bir saniye sonra muzip bir ışıltı aldı. Dudağının tek kenarı yine kıvrıldı. Bir an sonra bakışları ve sonra dudakları yine dudaklarımı buldu.

Ellerimi ensesine götürdüm. Bir bakış nasıl bu kadar özel hissettirebilirdi?

Ama Rain bunlara alıştırmazdı. Bu yüzden bu kadar anlamlıydı.

Bu sefer daha temkinli,acelesiz ama bir o kadar da yoğun olan öpüşü her dokunuşunu daha da güzelleştiriyordu.

Ve her güzel şey biterdi. Ama bitişi odaya resmen dalan ve sizi utandıran bir Kurt ile olmazdı.

Rain koluyla kendini üzerimden kaldırdığında artık tekrar konuştuğumuz pozisyondaydı. Bense yüzümü bedeninin arkasında saklamaya çalışıyordum.

Kurt eli hala kapı kolunda asılı bir şekilde köpek gözlerini açarak bize bakıyordu.

"Şu lanet kapıyı çalamaz mısın?"diye tersledi Rain.

"Pardon."

Sonra Kurt'ün dudağı dalgalanmaya başladı. Sırıttığında Rain burnundan soludu.
Rahatsızca yerimden kıpırdadım ve Rain'in kollarını gevşetmesiyle doğrulup duvara yaslandım.

"Neil akşamki iş için biraz geç gitmeni şimdi onunla birlikte şu robotların kayıt-bilmemneleriyle ilgilenmeni istediğini söylememi istedi."

"Geleceğim."dedi yanıma yerleşirken.

Kurt yavaşça başını yavaşça salladı ve çıktı.

Rain'in kıkırtısıyla yatak hafifçe sallandı. Bu onu çok yoruyormuşçasına elini yavaşça kaldırdı ve dağınık saçlarını daha da dağıttı.

"Yüzün kızarmış."dedi alay eder tonda.

Göğsüne acıtmayacağını bilerek elimin tersiyle vurdum.

"Seninle değil, benimle uğraşacak."dedim hayıflanır gibi.

Yine güldü. Dudağını ısırıp bakışlarımı yakaladığında yine öpeceğini sandım ama onun yerine tek hamlede yatakten indi ve "Benimle gel."dedi.

"Keşke dinlenseydin."dedim hareketlenirken.

"İzin verdin de sanki.."diye yapıştırdı.

"Hah!"dedim."Beni baştan çıkaran sendin. Gayet saf duygularla yanında uzanıyordum."

Yalan.

Yine çarpık gülüşünü attı. Kapıdan gelen ışıktan mı hala sızlayan dudaklarımdan mı bilmiyorum ama daha bir seksi geldi.

"Öyle mi? Gözlerin ve dudakların hiç öyle söylemiyordu."

Ağzım açılmış bir şekilde ona bakarken o beni kolumdan çekti ve yanına sürükledi. Merdivenden inerken omzuma attığı kolunun ağırlığıyla eziliyordum. O'ysa hala keyifle ve neredeyse kapanacak olan gözleriyle gülümsüyordu.

Neyi varmış benim gözlerimin?

Neil'in yanına indiğimizde yine beyaz önlüğünü giymişti. Eğer normal bir insan olsaydı kesinlikle doktorluğa aday olurdu.

"Neil?"dedi Rain sorar gibi.
'Benden ne istiyorsun?'tonlaması gibi.

Kavanozların yanına gidip her zaman yaptığım gibi onları ve Camella'nın kitaplarını karıştırmaya başladım.

Neil kafasını kaldırmadan "Bir saniye."dedi hem kibarca hem de ciddiyetle.

Rain düz bir bakışla hiçbir şey söylemeden hareketlerini izledi. Bu sırada ben de gözaltlarındaki koyuluğu ve sağ elmacık kemiğindeki morluğu inceledim.

Sonra bir kopma ardından bir çatırtıyı andıran elektrik çarpması.

"Dinle."dedi Neil neredeyse fısıldayarak havadaki bir şeyi incitmeye korkar gibi

Önce cızırtılar ve ayak sesleri, yere düşen bir şeyin tok sesi, tekerlek sesi, su sıçraması.. Ve cızırdayan sesler duyulmaya başladı.
"Vi.."cızırtı.
Ne demişti? Vi? Vietnam? Victoria?
"O çok..öldü."cızırtı."..biliyor."
Başka bir ses girdi.
"Emin değilim."
Kulağımı çınlatacak kadar ince bir ses çıktı.
"..me inanmalıyız?"
"Kuzeyde...red limanı...duydum.Az.."
Cızırtı. Hırıltılar.
"Bulacağız."dedi yine aynı kız sesi.
Eskilerin radyodaki dizileri gibi hissettiriyordu. Bir yanı hep eksik kalıyordu. Hem göstermiyor hem elletmiyordu.

Sonra bir köpek havlaması. Bir şeylerin çarpması hışırtılar. Ve son.
Sırtım durduk yere neden ürpermişti?

Neil ve Rain bir süre bakıştı. O bakışlar aslında birbirini görüyor muydu, ne düşünüyorlardı bilemiyordum.
Benim için sadece ıssızdı.
"Başka var mı?"
Neil başını salladı. Ve ada tezgahın üstünde kabloları bağırsak gibi dağılmış olan insanımsının başına geçti. Elimde olmadan yerimde kaydım ve kitabı göğsüme bastırıp onlara yaklaştım.
Bir filmin makarasının sarılışını andıran bir ses çıktı.
Ardından kalabalık sesi duyuldu. Yeri döven topuklu ayakkabılar,kornalar, çocuk sesleri ve rüzgarın uğultusu.
Ve hepsinden daha net olan bir ses duyuldu.
"Görüyor musun? Şu sarışın olan. Yarına ölmüş olması gerek."
"Ne için?"dedi kayıtsız bir ses.
"İnsanlıkla ilgili bir şeyler zırvalıyormuş. Dünyada kalmak barış falan.."durup güldü.
Ardından benim anlayamadığım bir şeyler konuştu. Önce kelimelerin kaymış olabileceğini veya makinenin bozulmuş olabileceğini düşündüm. Ama Rain'in devam eden cümlenin bir kısmında ışık hızında Neil'e dönen mavi bakışları hiç de öyle olmadığını gösterdi. Odada anlamayan bir ben vardım

Neil de aynı huzursuz bakışlarla karşılık verdiğinde sanki iki adam birbirlerinin ne düşündüğünü tartıyormuş gibi bir süre öyle durdu.
Sonra siren sesine benzer bir şey duyuldu. Ardından çığlıklar, çok yakından kaydedilmiş arsız kahkahalar..
"Vichy."dedi Rain.
Ve Neil bu tek kelimeden ne anladıysa başını bir aşağı bir yukarı salladı.

*Hatalar varsa lütfen söyleyin. Yorumlarınızı bekliyorum.Bir dahaki bölüme kadar iyi okumalar :)

Seguir leyendo

También te gustarán

319K 14.3K 54
Siz hiç abiniz için bedel ödediniz mi? Siz hiç sevdiğiniz adamdan vazgeçtiniz mi?siz hiç sevdiğinizin abisiyle evlenmek zorunda kaldınız mı? Siz hiç...
72.2K 7.4K 27
*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu seslerle yolunu değiştirir. Bu soğuk havad...
1.3M 123K 150
New York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah do...
Patron Por waty_yazarı

Ciencia Ficción

2.1K 115 15
Patron, her kes onu bu isimle tanırdı, Patron.. Namı diğer Patron, beni ailemden almıştı, kafesimden çıkmayı başarmıştım ama, yeni kafesime girmiştim...