Sevgili Komşum (Tamamlandı)

By mirayspellman

1.7M 89.2K 29.5K

"Gidersiniz gidersiniz de, siz bu gidişle anca nezarethaneye gidersiniz." "Neden ki güzel kardeşim?" dedim ş... More

1.Bölüm: Asker evi basmak
2.Bölüm: Kırmızı Radyo
3.Bölüm: İçini okumak
4.Bölüm: Siyah Göğüslü
5.Bölüm: Ağrı kesici
6.Bölüm: Arkadaş
7.Bölüm: S.M.Y. Göğüslü
8.Bölüm: Ve planlar suya düşer.
9.Bölüm: Uyku kokan adam
10.Bölüm: Albay Adam
11.Bölüm: En doğru karar
12.Bölüm: Sarılmak
13.Bölüm: Pasta
15.Bölüm: Boş Tehtid
16.Bölüm: "Kara beni umursuyor mu?"
17.Bölüm: Kağan ve Kara
18.Bölüm: Geçen gün
19.Bölüm: Sana özel
20.Bölüm: Sürpriz Yumurta
21.Bölüm: Yanlış Anlaşılan
22.Bölüm: Kapım sana açık
23.Bölüm: Çikolata
24.Bölüm: Kıskanmak
25.Bölüm: Teni tenime
26.Bölüm: Okey Eşi
27.Bölüm: Kardan Kelebek
28.Bölüm: Geçmiş
29.Bölüm: Canı neler ister?
30.Bölüm: Ödül
31.Bölüm: Kaslı Kadınlar
32.Bölüm: Spor
33.Bölüm: Ciddi bir konuşma
34.Bölüm: Isparta Meselesi
35.Bölüm: Kalbim sadece sana açık
36.Bölüm: Benim isteklerim
37.Bölüm: Final

14.Bölüm: Hisler

47.2K 2.3K 1K
By mirayspellman


Of of sanırım şu ana kadar ki en uzun bölüm.

Ada'nın iç dünyasına yavaş yavaş yaklaşıyoruz.

Paragraf aralarına fikir/yorumlarınızı bekliyorum, satırlarda buluşalım ❤️😻

*

|yeniden merhaba, ben bu aralar değişik bir ruh halinde olan ama toparlar gibi de olan biricik Ada'nız.

Son zamanlarda değişik tavırlarım ve duygularım oldu. Belki bana kızdınız, belki hak verdiniz bilmiyorum. Saçma tepkiler vermekte, sürekli mutsuz olmakta üstüme yoktu bildiğiniz üzere. Kısacası ağır ve geçmek bilmeyen bir depresyondaydım.

Peki şu an?

Sanırım daha iyiyim. Diyeceksiniz ne değişti bir günde, hatta birkaç saatte ne oldu diye?

Bir insanın ruh halinin bozulması, sinir krizi geçirmesi yada depresyon diye adlandırdığımız ümitsizliğe düşmesinin sebebi size anlamsız gelen bir söz veya üstünde durmayacağanız bir olay olabilir. Her insanın ayrı bir tepki ve algılama mekanizması olduğu için herhangi yaşanmış bir duruma önemsiz demek öznel bir yargıdır. Ve bu tarz düşüncelerinizi içinizde tutmanız o kişi için daha yararlı olacaktır.

Küçük olaylar ve ümitsizlik sonucu girdiğim depresyondan çıkmama hayallerimin gerçekleşmesi bile etki sağlamamıştı.

Ümitsizlikten, bir hiçliğe düşmüş gibiydim.

Bunun sebebi hedeflerimdi. Önünüze koyduğunuz hedefler bazen hayatınızda o kadar fazla yer kaplar ki, o hedef hayatınız bir parçasından ziyade, hayatınızın kendisi olur.

Bu benim için öyleydi.

Bir hedef hayatınız parçası yerine, hayatınızın kendisi haline gelirse; bir boşluğa düşmeniz kaçınılmazdır. Herhangi bir hedefin yada hayalin gerçekleşebilecek tüm ihtimallerini göz önünde bulundurmanız gerekir. Gerçekleşirse ne yapacaksınız?
Gerçekleşmezse ne yapacaksınız?

Ben son zamanlarda fazlasıyla gerçekleşmemesi durumunda ki olayları düşünmeye odaklanmıştım. Bu yüzden bu dipsiz çukura düşmüştüm.

Mutlu olamıyor, ne yapacağımı bilmiyordum. Annemin kurduğu iş baskısından kurtulmuş olmam bile beni rahatlatmıyordu, o bitmişti. Bu seferde Kağan baskısı başlamıştı.

Kağan,
Sahip olduğum tek arkadaşlarımdan biriydi. Tabii ki amaçlar farklı başlamış ve ilerliyordu ama Kağan iyi biriydi, onunla iyi vakit geçirmiştim.
Ona onu geri arayacağımı söyleyip aramamış, ve konuşmamız gereken şeyleri konuşmamıştık. Sanırsam ki bu yüzden iki gündür hiçbir şekilde de mesajlaşmamıştık. Aramızda küslük olduğu için mi, yoksa unuttuğu için midir bilemem doğum günümü de kutlamamıştı. Belki de bu da benim suçumdu.

Onunla olan durumum şu anda fazlasıyla belirsizdi. Fakat 'benim için önemisiz olduğunu söylediğim doğum günümü' kutlamaması beni fazlasıyla üzmüş ve dipsiz çukurun içinde kaybolmama yardım etmişti.

Dünde bu şekilde başlamış, güya önemsiz diye geçiştirdiğim doğum günüm sayesinde iyicene kötü geçmeye devam ederken, ufak bir detay ile o kötü ruh halinden çıkmıştım.

O küçük detay, Kara'ydı.|

Kapıya bir iki kez tıklatılması ile yatağımdan çıkıp, panduflarımı ayağıma geçirdim. İşten gelir gelmez yatağa girmiş, kitap okumaya başlamıştım. Havalar cidden soğumuştu ve benim soğuk havalarda yapmayı en sevdiğim şey buydu; kahve-yorgan-kitap döngüsü.

Dürbüne uzanıp baktığımda SMY Göğüslü'yü gördüm. Çocuğun ismini hâlâ bilmiyordum!

Gülümseyerek kapıyı açtım. Elinde bir adet tabak tutan, bu sefer mavi renkli bir kazak giymiş, hayatımda gördüğüm en güzel kipriklere sahip komşum duruyordu.

Tabak ne alakaydı?

Çok yüksek olmayacak şekilde "Geçmiş doğum günün kutlu olsun canım komşum!" Diye bağırdı.

Şaşkınlıkla gülümsedim. "Yaa teşekkür ederim."

"Nöbetti, uykuydu senin işindi derken anca gelebildim." diye açıklama yaptı. "Önemli değil, düşünmen yeter." dedim aynı gülümser ifade ile.

Gerçekten düşünmesi bile yeterdi.

Kısa bir sessizlik oluşunca, elinde tuttuğu tabağı ve çatalı göz hizama çıkardı. Anlamayarak elinde tuttuğu çatala baktım. Bakışlarımı tabaktan, gözlerine çıkarınca "Komşum pasta yemiş, bende hani bana hani bana demişim."

Gülerek arkamı döndüm. "Gel gel vereyim bari pastanı." diyerek mutfağa adımladım. Peşime mutfağa girdiğinde dolaptan pastayı çıkarmıştım.

Pastayı tezgaha düzgünce yerleştirip, elindeki tabağı aldım. "Yuh komşum pastanın yarısını bitirmişsin." fedi şaşkınlıkla Kara'nın almış olduğu yarısı yenmiş çikolatalı doğum günü pastasını bakarken.

Yemiştim.

"Yok ya hem, Kara'da yedi.." pastaya dönüp baktım. "büyük bir dilim yemişti."

"Kara içeri mi girdi?" diye sorması üzerine "Yok kapıda yedi." diye tersledim hızlıca.

"Geldi yedi işte. O aldı zaten pastayı."

"Onu biliyorum, sonrasında.." dedi sırtını buzdolabına yaslayarak. Dedikodu pozisyonuna geçmişti.

Pastadan büyük bir dilim kesip tabağa yerleştirdim. "Bi' kavga ediyor gibi olduk.." derken elimde ki tabağına uzanıp tekrar dolaba yaslandı. "Allah Allah niye?"

Hafif ağzımı eğerek "İşte yok benim sevgilim varmışta, yok ben yalan söylemişim de bilmem ne bilmem ne.. " Kara'nın dün gece söylediklerini tekrar ettim.

"E yok mu şimdi senin sevgilin?" dedi ağzına koca bir lokma pasta atarak.

"Yok, Kara nereden çıkardı onu da anlamadım ki?" ellerimi belimde birleştirdim, çekmeceyi açıp kendime bir çatal çıkardım.

Ağzındaki lokmayı hızlı hızlı bitirmeye çalışırken aynı zamanda da kahkaha atmamak için kendini tutuyordu.

"He o mu, ben yaptım."

"Neyi?"

"İşte kışkırttım biraz."

"Kimi?" dedim şaşkınlıkla.

Ağzına bir lokma daha atarken devam etti. "İşte Kara'yı." Kaşlarım çatıldı.

"Niye?" diye sordum hemen. Ne diye Kara'yı benim üzerimden kışkırtıyordu ki? Yada neden Kara onun benim üzerimden dedikleriyle sinirleniyordu ki?

"Kıskanacak mı diye." gülerek ekledi. "ve kıskanmış.."

SMY gülümserken istemsizce gülümsedim. "K-kıskandı mı?" Başını 'evet' anlamında salladı. Aklımda düşünceker dönüyordu.

Kara beni mi kıskanmıştı?

Hemde Kağan'dan.

Sevgilim olduğunu düşündüğü için kıskanmıştı.

Kara beni SMY yüzünden kıskanmıştı.

Ve tekrar konuştu. "Aynı senin onu kıskandığın gibi."

Aynı benim onu kıskandığım gibi.

Bir saniye ne?

Yok.

Hayır!

Cümlenin beynine dank etmesiyle hızlıca karşı çıktım. "Ben nerede Kara'yı kıskandım? Saçmalama! Yok öyle bir şey."

Biraz geç çıkışmıştım ama olsun.

Geç olsun, güç olmasın.

Ama çokta geç olmasın yani.

"Hani az kalsın kapıyı kızın suratında kırıyordun ya. O işte. 81 milyon şahit oldu ona, ne saçmalaması kızım?"

"O şeydi! Kızı sevmemiştim. Ondan. Hani komşular birbirini kıskanır ya. Evet..yani."

"Tabi tabi." dedi gülerek ve tabağını tezgaha koydu. "Her yerde yazar bu."

Smy'nin yüzündeki gülümsemeye bakarken, aklıma şuan bana anlattığı gibi bu 'kıskanma' meselesini Kara'ya anlatmış olabileceği gerçeği geldi.

Bana bakmayan Smy'ye dönüp koluna bir tane vurdum ve tane tane konuşmaya başladım. "Sen bana bunu," bir tane daha vurduğumda gülmeye başladı. "şu an anlattığın gibi,"

"Kara'ya da onu anlatmadın değil mi?!"

Anlatmamış olsun.

Ay lütfen.

Vallahi rezillik..

Gerçi Smy' ye de rezil olduk ama, olsun.

"Yok valla anlatmadım. İstersen hemen gidip anlatayım?" dedi ellerimden kurtulup hızla kapıya doğru dönerken. Hızlıca kolundan tutup durdurmaya çalıştım.

"Ay sakın! Sonra yanlış yanlış şeyler anlar." dememle yine güldü. Bu çocuk sürekli gülüyordu.

"Ney anlar?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Gözlerimi kaçırdım. "İşte yanlış yanlış şeyler."

Hâlâ değişik değişik gülümseyerek baktığı için tuttuğum nefesi sinirle bıraktım. Tezgaha dönüp çatalını ve tabağını alıp, eline tutuşturdum. "Pastanı da yedin, hadi git artık çocuğum." dedim.

Tabağı elimden alıp kapıya doğru yürürken, bir yandan da dönüp imalı imalı bakamasın diye ellerimle sırtından iteklemeye çalışıyordum.

Ama nafile..

"Ben şeyi demeyi unuttum!" Dedi yine benden kurtulup. Yüzüne neyi dercesine baktım. Umarım başka bir rezillik yaşamam.

"Akşam düğün var. Gelecek misin?"

Ne düğünü ya?

"Kimin düğünü?" diye sordum.

"İşte bizim Ahmet'in."

Ahmet kimdi ya?

Hem ne düğünü? Gitmem ben düğüne falan.

"Ahmet?" dedim endişeli bir surat ifadesi ile. Bana 'tanımıyor musun, yok artık!' dercesine baktı.

Diyemedim ki, ben daha senin ismini bilmiyorum, başlatma Ahmet'ine..

Cebinden telefonunu çıkartıp toplu bir fotoğraftan Ahmet'i gösterdi bana. Yüzünü anımsar gibi olduğumda ekrana tebessüm ettim.

"Evet hatırladım şimdi," dedim ama düğün konusunda fikrim aynıydı. "ama düğüne gelemem ben." diye devam ettim.

Kaşlarını çattı. "Neden ki çocuk özellikle çağır dedi, davetiye de vermişti de evde kaldı gidip getire--" diye devam ederken sözünü kestim.

"Valla hiç gelemem ya, zaten daha yeni yeni toparlamaya başladım, dinlenmem daha iyi olur." dedim reddederek.

"Sen bilirsin," dedi kapıya doğru bir adım atarken, "ama karar değişirsen, Zeynep'e söyle adresi mesaj atar."

Hafifçe gülümsedim. Düğüne falan gitmeyi düşünmüyordum. Belki gelmediğim için Ahmet? üzülecekti belki de farkında bile olmayacaktı ama, gerçekten umurum da değildi.

Dinlenmek istiyordum.
Düğüne gidip kendimi yormak istemiyordum.

*

Mutfakta yarın işten geldikten sonra açlıkla boğuşmadan direkt olarak yemek bulabilmem için bir şeyler hazırlıyordum. "Tammamm.." dedim uzatarak ve tencerenin ağzını kapağı ile kapattım. Şimdi geriye sadece başında bekleyip yakmama işlemi kalmıştı.

Ortalığı toplama amacı ile bulaşık makinesinin kapağını açmam ile kapının zili çalınması bir oldu. Islak ellerimi yeşil beze silip kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim.

Smy' bir dilim pasta daha istemek için mi gelmişti yoksa?

Dürbünden bakmadan kapı kilidini çevirip kapıyı açtım. Dudaklarımda istemsizce oluşan ufak tebessümün sebebi gördüğüm kişinin Kara olmasıydı. Bu aralar sürekli beraberdik, yada bir şekilde karşılaşıyorduk.

Bu durum güzel miydi yoksa kötü müydi bilmiyorum. Nesnel olarak bakarsak her Allah'ın günü onu görmezsem olmuyordu sadece.

"Kara?" dedim dudaklarımda ki gülümsemeyi silmeyerek.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu. "Mutfağı topluyordum. Sen?"

"Yeni gelmiştim eve de, düğüne gelmeyecekmişsin?" diye sordu pat diye.

"Evet ya," dedim gözlerimi kaçırarak. Konuşmaya devam etmeye çalışacakken kendisi konuştu. "Neden, bir planın mı var?"

Aslına bakarsanız evet bir planım vardı. Bitirmem gereken bir kitap ve izlemem gereken beş bölüm vardı.

Bunları yapabilirsem ödül olarakta uzun zamandır listem de olan bir filmi izlemeyi düşünüyordum.

Evet biliyorum, yoğun bir gün olacak.

"Aslında var." dedim planı aklımda uygulamaya devam ederken. Bölümleri 1.5x hızında izlesem, her bölüm arasında bir yirmi dakikalık kitap okuma yapsam...

"Kimle buluşacaksın?" diye sorunca kafamda ki plandan hızlıca sıyrıldım. Kimle mi buluşacağım?

Kaşlarımı anlamayarak çattım. "Kimle mi buluşacağım?" dedim dediği cümleyi tekrar ederek. Ellerimi birbirine vurdum. Dizinin karakterini soruyordu bu!

"Bi savcı var. Onla inşallah. Çok karizmatik maşallah." dedim adamın o ona çok yakışan gri takım elbiseli halini gözümün önüne getirerek. "Allah nazar değdirmesin.." diye mırıldandım.

Yüz ifadesi değişti. "Adı ne?" diye sordu tepki göstermeksizin.

Gülümseyerek cevapladım. "Hwang Shi-Mok." dediğim de çatık olan kaşları iyice çatıldı.

"Hıh?"

"Dizi de ki savcı işte ismi. Gerçek ismini unuttum."

Dudaklarını ıslattı. Gözlerini kapatıp açtı. "Dizi.." dedi başını sallayarak. Yere bir bakış atıp devam etti. "Dizi yüzünden mi gelmiyorsun?"

Olayı deja vu yaşatma şansını yakalayabileceğimi fark ettiğim de dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı.

"Gelmemi mi istiyorsun?"

Tek kaşını kaldırdı ve aynı şekilde sordu. "Sen gelmemek mi istiyorsun?"

Aslında evet, ama..

"Yani.." gözlerimi kaçırarak sağa sola bir bakış attım, "gel dersen gelirim."

"Ben niye gelmeni isteyeyim ki, sen bilirsin sonuçta. Ben bu aralar ruh halin kötü ya, değişiklik iyi gelir diye dedim sana.."

"Hım," dedim dudaklarımı biribirine bastırarak. Gelmemi istemiyormuş, kibarlık olsun kapı komşusuyuz diye davet etmiş yani.

Gitmeli miyim.

Gitmeliyim.

Aklıma yapacağım kombin gelince "Gelmek istesem de kıyafetim yok ya benim. Ne giyeceğim ki?" diye aniden yakınmaya başladım.

Gidemezdim ki,

Kıyafetim yoktu bir kere.

"Nasıl yok?"

"Yok işte!" dedim sitemle. "Sen ne giyeceksin?" diye sordum ardından.

'gerçekten mi?' gibi bir bakış atarak, nefesini bıraktı. Dalga geçerek konuşmaya başladı. "Elbise giyeyim diyorum, böyle pembe pembe."

Sinirlenip omzuna yavaşça vurdum. "Dalga geçme, ciddiyim."

Tek kaşını kaldırdı, ve gerçekten ciddi olup olmadığımı anlamak için birkaç saniye yüzüme baktı. En sonunda ciddiliğimi fark edip cevapladı.

"Normal takım elbise giyeceğim Ada. Gömlek, ceket, pantolon. Birde ayakkabı."

"Ben ne giysem ki?"

"Sade bir şeyler giysen yeter bence."

"Tamam. Ben hazırlanayım o zaman." Diyerek geri adım attım. Kapıyı kapatmak için elimi kapıya attığım da konuşması ile durmak zorunda kaldım.

"Gelecek misin?" diye sordu. Sinirle nefesimi bıraktım. "on saatir ne konuşuyorum ben? Evet. Kararım değişti." ufak bir gülümseme ilekapıyı üstüne kapattım ve içeri dolabımın yanına kombin hazırlamak için ilerledim.

Ne giyebilirdim ki?

"Sade bir şeyler giysem yeterli olur, zaten düğün sahipleri ile de yakın değiliz. Süslenmeye ne gerek var ki?" Kumaşımsı gibi bir İspanyol paça pantolon ve bir vücudumu saracak ve beni oldukça zayıf gösterecek siyah bir bluz çıkardım. Altına da beyaz converce giyerek hep sportif, hem şık, hem de rahat bir görünüm sağlayabilirdim.

Bu fikri gayet beğenmiş olsam da, daha üstüme giyinmeden kararından vazgeçip, yere fırlattım kıyafetleri.

Bir süre boyunca dolabımın karşısında aynı şekilde dikildim. Belim ağırmaya başlayınca artık sinirlenmeye de başlamıştım. Düğün neydi ya, dizi izlemek varken?

Hazırlanmak için yarım saatten daha az zaman vermişti Kara. Yine oldukça yavaş hareketlerle hareket ediyor, sanki az sonra düğüne gidecek kişi ben değilmişim gibi davranıyordum.

Mutluydum, klasik ruh değişikliklerimden biri değildi, sadece üşeniyordum.

*

Üstüme mavi kısa bir elbise giyip, altıma da elbiseye daha çok yakışacağını düşündüğüm için beyaz spor ayakkabı giymiştim. Kara'nın arabası ile gideceğim için üşüme korkusu yoktu üstümde. Günlük makyajımı elbiseme uyacak şekilde yaptıktan sonra parfüm gibi son dokunuşları ekledim. Saçım bugün hiç güzel gözükmüyordu.

Saçım güzel gözükmediği günlerde, kendimi çok çirkin hissediyordum.

Ama şimdilik aynada ki halimi beğenmiştim. Oldukça sade ve sportif bir görünüm vardı üstümde, ki gideceğim düğünde ki konumuma göre fazlası abartı olurdu.

Hazır olduğuma kanaat getirip montumu ve çantamı alıp evden çıktım. Montumu ve çantamı kapımın yanına bırakıp Kara'nın evinin kapısını iki kere tıklattım. Çok geçmeden kapı açıldı. Kara'nın çoktan hazır olduğunu düşündüğüm için yere eğilmiş ayakkabımın iplerini bağlıyordum.

Kendisi "gelsene içeri." Diyip kapıdan uzaklaştığın da başımı kaldırıp baktım. İçeri geçtiği için hazır olmadığı belliydi. Üfleyerek ayakkabımı çıkardım ve içeri girdim.

Odasının lambası açıktı, oraya doğru yürüdüm. Kapısının önüne gelince kapı pervazına yasladım. Dolabının aynası önünde beyaz gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. Saçı ıslaktı, duş almıştı. Çok karizmatik gözüküyordu. Ama niye beyaz gömlek giymişti ki? Keşke siyah gömlek giyseydi.

Siyah gömlek daha çok yakışıyordu.

Bana doğru dönmeden "Nasıl olmuşum?" diye sordu. Doğruları söyledim, "çok iyi olmuş aslında," dedim elimle kaşınan boynumu kaşıyarak.

180 derece döndü ve bana baktı, "aslında.." dedi devamını getirmemi beklediğine işaret ederek.

"Şey," elimi boynumdan çektim ve devam ettim. "Siyah gömlek mi giysen acaba? Yani bu da çok güzel olmuş, hatta baya iyi olmuş kötü olduğunu sanma sakın ama sanki siyah gömlek daha çok yakışır sanki."

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Tamam." dedi gülümsememeye çalışan bir yüz ifadesi ile. Fazla saçmalamıştım sanırım. Dolabımın bir kısmını açıp, bir siyah gömlek çıkardı, "Bu mu?" diye sorarak bana gömleği gösterdi.

Hayır, hayallerimde ki siyah gömlek bu değildi. İçeri adım atarak hızlıca dolabının yanına geçtim, gömleklerini bir köşeye yerleştirmişti. Çoğunluğu beyaz ve siyah olsa da farklı renkler de vardı.

Çok fazla gömleği vardı, birini bassam fark etmezdi bile. O derece.

Aradığım gömleği bulunca çıkardım ve ona doğru döndüm. "Bu olabilir." dedim ufak bir tebessüm ile. Az önce iliklediği gömleğin düğmelerini hızlıca açmaya başladı.

N'apıyorsun yiğidim?

Arkama dönmek, yada 'ne yapıyorsun?' demek gibi bir rezillik yapmak yerine sadece yere bakmak ile yetindim.

Evet kasların ve vücut hatların çok güzel Kara, ama öyle ulu orta yerde soyunmasan mı tatlım?

Bu ani harekti beklemediğim için gözlerimi irice açmış ve hafifçe kızarmışta olabilirim. Evet, dizilerim ve güzel hayal gücüm sağ olsun daha önce çok yarı çıplak erkek görmüştüm fakat bu derece yakından gördüğüm pek olmamıştı.

Bana doğru döndüğünde gözlerimi yüzüne sabitledim. Elimden gömleği nazikçe alıp üstüne geçirdi. Düğmeleri ilikledi, fakat üstten üç düğmeyi açık bırakmıştı.

Hayır, tüm gömleğin asaletinin içine etmişti!

Hadi bir normal, iki de olabilir. Ama üç düğme açmanın amacı ne? Kapat şu göğsünü hasta olacaksın Kara!

"Üç düğme ne diye açık bırakıyorsun, mahalle serserileri gibi. Beğenmedim kapat." dedim dürüstçe.

Aynadan kendine baktı. Omuzlarını silkti. Umursamayan bir eda ile "Tamam, kapat." dedi.

Eli ayağı olduğu için böyle demesini beklemiyordum, "Ka- kapatayım." Fazla şaşkın gözükmemek için yüzüne bakamayıp ona doğru bir adım attım. Bir elimle gömleğini, diğeriyle de düğmenin ucunu tutarak zorlanmadan düğmeyi ilikledim.

Gömleğin yakası eğik durması gözüme batıyordu. Ellerimi boynuna çıkarıp hızlı olmaya çalışarak yakasını düzelttim nefesimi tutmaya devam ederken geri çekilme zamanımın gelmiş olmasına rağmen hâlâ aynı şekilde bekliyor ellerimi de yakasından çekmiyordum.

Yüzüne bakmamam gerektiğini bilecek kadar kitap okumuş, bu yakınlıkta göz göze gelmemem gerektiğini bilecek kadar da film izlemiştim.

Fakat nasıl geri adım atıldığını unutmuştum.

Bu saniyeye kadar geri çekilmemiş olmam saçmalamaya başladığı için ellerimi yakasından gömleğin ikinci düğmesine indirdim. Bir düğme daha kapatayım, sonra şey yaparız.

Düğmeyi iliklerken, kalbimin hızlı atışı ağırtmaya başlamıştı. Kalp atışlarımı düzeltmek için nefesimi tutuyor, nefesimi tuttuğum için de nefes alamıyor gibi oluyordum. Bu döngüden kurtulmanın yolu ondan uzaklaşmaktı fakat..

Harbi neden uzaklaşmıyorum ki?

Çenesi-yada sanırım burnu- saçlarıma değiyordu. Bu da geri çekilme isteğimi bastırıyordu. Açıkçası Kara'ya sarılmak çok rahatlatıcıydı, genel olarak sarılma eylemi öyleydi, benim için. Şu an bir sarılma çok güzel olabilirdi.

Nasıl geri çekileceğim konusu, kapıdan kilit sesi gelmesiyle son buldu. Refleks olarak hızlı bir şekilde geri adım attığım da, ellerim otomatik olarak saçlarıma doğru gitti. Kara bir iki adım kapıya doğru atarak başını uzattığında, Smy' yanımıza doğru gelmişti.

"Abi beni de atsanıza iki dakika." Bana bakış atıp gülümsedi. "Hadi çıkalım?" De ardından.

"Aynen." diyerek hızlıca odadan çıktım ve ayakkabılarımı giyindim. Ardından arabaya geçtik, ben arkada oturmak üzere üçümüz beraber araba ile düğün salonuna doğru ilerledik.

Düğün salonundan içeri girip iç kapının önünde düğün sahiplerinin aileleriyle ufak bir tanışma-hoş geldiniz fasılları gerçekleştiriliyordu. Bedenen ordaydım fakat ruhen, Kara'nın elbiseme olumlu yada olumsuz tek bir şey söylememiş olduğu kısmındaydım. Ayna da kendimi çok beğenmiştim fakat, deseydi daha da beğenmiş olabilirdim. Bir 'güzel olmuşsun.' demek zor olmamalıydı.

"Senin bir kız arkadaşın mı?" diye sordu gülümseyerek Kara'ya, kızıl saçlı görümce. Kara başını olumsuz anlamda salladı.

"Ada," dedi öncelikle beni işaret ederek. "Kendisi askeriye de öğretmen, komşumuzdur aynı zamanda beraber geldik o yüzden." diye cümlesini bitirdi. Bizden sonra içeriye giren Smy' de sohbete girip kafası ile onayladı.

Normalde iki cümle kurmayan adam, şimdi üşenmezse tanışma hikayemizi bile anlatacaktı. Ne diye kızın tekine bu kadar açıklama yapma gereksinimi duymuştu ki? Beraber geldiysek geldik, ne olmuş?

Kara ve Smy' ile beraber bize ayırtılan masaya doğru yürüyorduk; en sevdiğim ruju sürmüş olduğum alt dudağımı ısırırken, etrafımda ki kadınlar giydikleri kıyafetlere ve yaptıkları makyaja bakınıyordum. Herkes oldukça süslü ve özenli gözüküyordu.

Tek sorun vardı, herkes çok şıktı!

Ve ben milletin dışarı giyebileceği bir kıyafet, bir spor ayakkabı ve günlük makyaj ile gelmiştim buraya. Herkesin abiyeli olduğu,topuk seslerinin yankılandığı, her baktığım kişininin mükemmel gözüktüğü bu ortama hiç ama hiç uygun değildim.

Kara bana böyle bir ortam olacağını söylememişti! Hani sade bir şeyler giysem yeterli olurdu Kara?

Bizim masaya geçtiğimiz de kızlara bakındım. İrem'in üstünde ışıltılı, fırfır gibi şeylerin olduğu bir model, Zeynep'te ise siyah uzun bir elbise ve ona uyan takıların olduğu şık bir kombin ile gelmişti.

Üstüme çöken rahatsızlıkla oturdum. Gereksiz gibi gözükse de, benim için en ufak şey bile stres ve kaygı sebebiydi. Gereksiz diye bir şey yoktu. Ve herkesin çok şık olduğu bu ortam da, ayak uyduramamış olmak bir anda nedensizce kendimi kötü hissetmiştim. Az önce ayna da ki özgüvenli halim gitmiş, yerine masanın altına girip saklanmak isteyen bir kız dönmüştü.

-

İlk dans, oyun havaları, halay derken yarım saat geçmişti. Kara ortalıkta gözükmüyordu. İrem ve Zeynep benimle bir kere sohbete girmeye çalışmış ardından beraber oynama teklifini reddetmem üzerine yanıma bir daha gelmemişlerdi, sanırım haklı olarak.

Yalnız kalmıştım yine, kendi yaptıklarım sayesinde.

"Eğer beş dakika içinde beni buraya bağlayacak bir olay olmazsa gidiyorum." Dedim sadece kendimin duyabileceği bir seste. Gerçi benim olduğum masada başka kimse kalmamıştı.

Kimisi pistte oynuyor,kimi damadın yanında bekliyor, kimisi de (Kara gibi) ortalıkta yoktu.

İki dakika geçti, beş dakika geçti.

Sinirle nefesimi verdim. 'Gelmem hataydı.' diye mırıldanarak çantama telefonumu koydum, omzuma asarak arka çıkış kapısına doğru yöneldim. Ön çıkış kalabalıktı ve biriyme muhabbete girmek istemiyordum.

Ağır kapıyı açarak düğün salonundan çıktım. İçimi donduran rüzgar ile ceketinin önünü kapadım. Kara ile gelip-gideceğimi düşündüğüm için çok kalın giyinmemiştim.

Bu da hataydı.

Kara beni burada tanımadığım insanların ortasında bırakıp gitmişti. Beni buraya gelmeme ikna eden kişi, şimdi de beni yalnız bırakmıştı.

Kızgın, kırgın değildim. Olmamı gerektirecek bir şey yoktu. Sadece ne hissettiğimden emin değildim.

Sanırım yalnız hissediyordum.

Bu Kara yüzünden miydi, yoksa kendi yalnızlığım benim suçum muydu, bilemiyordum.

Tek bildiğim buradan uzaklaşmam gerektiğiydi.

Hwang Shi-Mok, Stranger adlı 2017 yapımlı bir Kore dizisinin başrolü.*

*

Smy karakterini seviyor musunuz?

Ada'nın düğünde yaşadığı durumda ne yapardınız?

Bölüm/sonraki bölüm hakkında fikir/düşünce/tahminleriniz?

Görüşürüz!
(Oy vermeyi ve yorumlarınızı lütfen unutmayınız, bölümlerin hızlı gelmesi ve kitabın keşfedilmesi onlara bağlı❤️)

Continue Reading

You'll Also Like

168K 10.8K 35
"Direkt söylersem kaldıramazsın diye düşünmüştüm,"diyerek sesini hafifçe yükseltti Ezgi. "Madem bu kadar hızlı olsun istiyorsun, al o zaman. Ardıç se...
32.6K 3.1K 25
-Tamamlandı- NOT: BAŞINA BELAYIM'DAN TANIDIĞIMIZ BERRİN'İN KANKASI ŞERİFE VE ABİSİ SAVAŞ'IN HİKAYESİDİR. O KİTABI OKUMADAN DA OKUYABİLİRSİNİZ AMA SİZ...
1K 189 22
Çocukluktan başlayan bir aşk hikayesi. "Sen benim kar çiçeğimsin"