"Şimdi?! Şimdi ne yapıyorlar?" diye heyecanla sordu Taehyung.
"El ele tutuşuyorlar. Sanırım barıştılar."
"Yaşasın!"
Televizyondaki film sonlara yaklaşırken, Jungkook'un patlattığı mısırında sonuna gelmişlerdi.
Sesler kesilmişti. Ve sonrasında ıslak sesler gelmeye başladı.
"Sustun Jungkook. N'oldu? Film bitti mi?"
"Hayır, bitmedi."
"Peki ya, ne yapıyorlar?"
"Öpüşüyorlar balım."
Taehyung önce durdu. Her ne kadar göremesede utanmıştı. Eğer görseydi kesinlikle elleriyle gözlerini kapatırdı.
"Öpüşmek mi? Öpüşmek... İnsanlar nasıl öpüşür?" Utana utana sordu Taehyung. Daha önce hiç dudaktan öpüşen insanlar görmemişti. Ama tahmin edebiliyordu. Sadece nasıl yapıldığını bilmiyordu.
Gülümsedi Jungkook.
"Eğer istersen sana öğretebilirim. İzin verirsen eğer..." Sonrasında Jungkook kendine kızıp kafasını iki yana salladı. Gidipte Taehyung'un dudaklarını öperek ona öğretecek hâli yoktu. Taehyung isteyerek gelmeliydi Jungkook'a. "Öpüşmek hissedilerek yapılmalıdır Taehyung. Öğrenmek için değil."
"Yani kalbimle mi hissetmeli miyim? O zaman öpüşmenin ne olduğunu öğrenebilir miyim?"
"Evet, balım. Kalbinle hissetmelisin. O zaman da öpüşmenin ne olduğunu öğrenmene gerek kalmaz. Sen ona dudaklarını sunsan da zaten onunla öpüşmüş olursun."
"Peki, bundan utanmalı mıyım?"
"Hayır, hayır! Utanmamalısın. Bu kötü bir şey değil."
Anladığını belirtir mırıltılar çıkardı Taehyung. "Bir film daha izleyebilir miyiz?"
İlk defa biri ona filmi anlatıyordu. Daha önce Taehyung sadece sesleri dinleyerek anlamaya çalışırdı, ama şimdi Jungkook'un anlatımı sayesinde aklında canlandırıyordu, ki, bu gün ikisi toplamda altı tane film bitirmişlerdi. Bıkmıyordu Taehyung filmlerden ve Jungkook da Taehyung'a anlatmaktan sıkılmıyordu.
"Yani eğer sıkılmadıysan-" dediğinde Jungkook hızla cevapladı: "Sıkılmam!"
"Seninle durmadan film izler ve sana bıkmadan filmi anlatabilirim Taehyung."
Taehyung dişlerini alt dudağına geçirdi. Öğrenmişti Jungkook. Taehyung her utandığında çoğunlukla dişlerini alt dudağına geçirirdi. Sonra da yavaşça yanakları elmaya dönüşürdü.
"Benimle durmadan film izlersin. Bana bıkmadan filmi anlatırsın. Hiç mi... Hiç mi sıkılmazsın? Ya birgün senden her zaman bana film anlatmanı istersem... O zaman da anlatabilecek misin?"
"Yemin ederim Taehyung, eğer istersen sana her gün, durmadan film anlatabilirim."
Kesik bir nefes çekti Taehyung. Öyle ki, kıyafetinin sol tarafı inip kalkıyordu. Bunun nedeni çok açıktı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, resmen neredeyse dışarı çıkmıştı.
"Şey... Ben bi' lavaboya gideyim."
Taehyung'un biraz poposu acıyordu. Sonuçta hiç koltuktan kalkmamıştı. Koltuktan kalktığında hızlı adımlarla ezbere bildiği lavabonun yolunu tutmuş ve yüzüne su çalmıştı.
"Sakin ol Taehyung! Neredeyse kalbin çıkacak. Neden, böyle oluyor?!" Kendisiyle sesli bir şekilde konuşurken son kez yüzüne su çalmış ve havluyla kurulayıp içeri geçmişti.
Televizyondan gelen sese bakılırsa, televizyon yine bozulmuştu. Jungkook, televizyonun tepesinde bulunan antenlerle biraz oynadığında televizyonun ekranı karıncalanmış, sonrasında tekrar düzelmişti.
Taehyung'un televizyonu çok eski bir modeldi.
"Ah, yine mi?"
"Merak etme, düzelttim. Bu sefer ne izlemek istersin küçüğüm?" diye soran Jungkook'a karşın Taehyung dudaklarını büzmüş işaret parmağını büzülü dudaklarının üzerine koymuştu.
Aklına gelen çizgi film ile kocaman gülümsemiş ve konuşmuştu: "Heidi!"
"Heidi mi? Daha önce hiç duymamıştım."
"Çizgi film. Heidi küçük bir kız ve büyük babası ile yaşıyor."
...
"Taehyung'la konuştun mu Jungkook? Bir tedavisi varmıymış?" diye sordu Minjae.
Jungkook kafasını iki yana salladı "Konuyu nasıl açacağımı bilmiyorum. Bal çocuğun tüm iyilikleri içine sığdıracak kadar büyük, ama avucuma sığacak kadar küçük kalbini kırarım diye çok korkuyorum."
"Ne yapacaksın peki? Bir şekilde konuşman lazım."
"Biliyorum, fakat ya yanlış bir şey söylersem? Ya onun çocuk kalbini kırarsam?"
Nasıl açmalıydı konuyu? Taehyung'un çocukluğundan mı başlamalıydı? Direk konuya girse olmaz mıydı?
'Güzel bal gözlerin, neden görmüyor bal çocuk?'
Direk böyle dese Taehyung cevap verir miydi?
"Birşeyler elbet kırılmalı Jungkook. Yolun sonu güzel bitecekse başında ya da yarısında, her neresindeyse birşeyler elbet ki kırılacak. Çekinme, söyle. Sor, bal çocuğuna tatlı dille. Eminim seni ters karşılamayacaktır."
Jungkook, Minjae'ye sarıldı. "Teşekkür ederim Jae... Başından beri yanımda olduğun için."
"Önemli değil."
...
Soracaktı Jungkook; ama hâlâ aklında nasıl soracağı ile ilgili prova yapıyordu.
"Bal çocuğum, senin gözlerin neden görm- saçmalama Jungkook! Böyle mi sorulur, aptal?!"
Aynadaki yansımasına bakarken kendine tokat attı Jungkook. "Sana ne oluyor böyle? Daha önce hiç başkası kırılmasın diye soracağım soruyu en az canını acıtacak dereceye getirmek için uğraşmazdım. Aşık oldun değil mi? Bal çocuğa aşık oldun! Dayanamadım, öyle değil mi? Güzelliğine, saflığına kapıldın ve yelkenlerini indirdin. Evet, lanet olsun ki aşık oldum! Şimdi o nederse yapacak raddeye geldim."
O sırada sesleri duyan Minjae kıkırdadı. "Jungkook evin yanıyor!"
Jungkook, arkadaşına dönmüş, arkadaşının alaylı bakışlarına gözlerini devirmişti.
"Ben yanmışım, ev yansa ne yazar."
"Bu fazla keko kaldı, Jungkook," derken tekrar kıkırdadı Minjae.
"Aman! Gidiyorum ben."
"Nereye?"
"Balımın, yanına."
"Bak sen, bak. Sahiplik eki kullanırmışmış."
"Minjae!"
"Ne?"
"Ah, Tanrı'm!" Jungkook, hızla telefonunu almış Taehyung'un evinin yolunu tutmuştu.
Kapıyı çalmasının ardından Taehyung, Jungkook'un geldiğini tahmin ederek kapıyı açmıştı, ki, yanılmamıştı da.
"Hoş geldin Jungkook!"
"Hoş buldum güzelim. Biraz gezelim mi? Belki... Belki bir şeyler konuşuruz ve bana bir şeyler anlatmak istersin."
"Olur!" dedi Taehyung tüm masumiyetiyle. Bilmiyordu, bugün eski zamanlarını yâd edip üzüleceğini.
Akşam olduğu için hava esiyordu. "Üzerine ceket giy bal çocuk. Tekrar hasta olmana dayanamam."
Gülümserken kafasını aşağı yukarı salladı Taehyung. Üzerine ceketini giyip çıktı ve her zamanki gibi Jungkook, Taehyung'un ellerine nazaran kalın parmaklarını Taehyung'un parmakları arasına geçirdi.
"Parka gidelim mi? Uzun zamandır sallanmıyorum. Beni salıncakta sallar mısın?" diye sordu Taehyung.
"Gidelim güzelim. Sallarım seni."
Parka geldiklerinde Jungkook boş salıncağa Taehyung'un oturmasını sağlamış ve arkasına geçmişti. Taehyung elleriyle sıkı sıkı zincirleri tutmuş heyecandan nefes almayı unutmuştu.
Sonra daha fazla nefessiz kalamayacağını anladığı için nefes almıştı. Sanki küçük bir çocuktu. İlk defa salıncağa binen küçük bir çocuk...
Jungkook, yavaşça Taehyung'u sallamaya başladığında giderek hızlanmış ve Taehyung'un gülüşlerinin de artmasını sağlamıştı.
"Daha hızlı Jungkook! Daha hızlı!Gökyüzüne kadar! Bulutlara değmek istiyorum! Yıldızların üzerine çıkmak istiyorum!"
Jungkook'un da gülüşleri Taehyung'un gülüşleri arasına karışırken, daha hızlı sallamaya başlamıştı. Parktaki küçük çocukların ebeveynleri ise ikiliye sanki onlar deliymiş gibi bakıyorlardı.
Asıl deli olan onlardı! Eğlenmek nedir bilmeyen insanlar, küçüklüğünü unutmuş büyükler; büyüklüğünde küçüklüğünü yaşayan insanların deli olduğunu düşünmesi saçmalıktı! Koca bir saçmalık!
Yazım yanlışım veya herhangi başka bir yanlışım varsa kusura bakmayın, lütfen.
Taekook ile kalın, görüşmek üzere.
(。♡‿♡。)