Sevgili Komşum (Tamamlandı)

By mirayspellman

1.7M 88.1K 29.4K

"Gidersiniz gidersiniz de, siz bu gidişle anca nezarethaneye gidersiniz." "Neden ki güzel kardeşim?" dedim ş... More

1.Bölüm: Asker evi basmak
2.Bölüm: Kırmızı Radyo
3.Bölüm: İçini okumak
5.Bölüm: Ağrı kesici
6.Bölüm: Arkadaş
7.Bölüm: S.M.Y. Göğüslü
8.Bölüm: Ve planlar suya düşer.
9.Bölüm: Uyku kokan adam
10.Bölüm: Albay Adam
11.Bölüm: En doğru karar
12.Bölüm: Sarılmak
13.Bölüm: Pasta
14.Bölüm: Hisler
15.Bölüm: Boş Tehtid
16.Bölüm: "Kara beni umursuyor mu?"
17.Bölüm: Kağan ve Kara
18.Bölüm: Geçen gün
19.Bölüm: Sana özel
20.Bölüm: Sürpriz Yumurta
21.Bölüm: Yanlış Anlaşılan
22.Bölüm: Kapım sana açık
23.Bölüm: Çikolata
24.Bölüm: Kıskanmak
25.Bölüm: Teni tenime
26.Bölüm: Okey Eşi
27.Bölüm: Kardan Kelebek
28.Bölüm: Geçmiş
29.Bölüm: Canı neler ister?
30.Bölüm: Ödül
31.Bölüm: Kaslı Kadınlar
32.Bölüm: Spor
33.Bölüm: Ciddi bir konuşma
34.Bölüm: Isparta Meselesi
35.Bölüm: Kalbim sadece sana açık
36.Bölüm: Benim isteklerim
37.Bölüm: Final

4.Bölüm: Siyah Göğüslü

64.1K 2.8K 1K
By mirayspellman

Oy ve özellikle yorumları lütfen unutmayın<3

Her zaman zaman aldığım kararları gözden geçiren, bir şeyi yaparken kırk kere düşünüp kötü bir şey olma sonucunda neler yapabileceğimi a, b hatta c planlarına kadar ayıklardım. Son zamanlarda her ne kadar düşünmeden hareket eden, aklı başında olmayan biri gibi olsam da hayat şeklim buydu.

Aynı Siyah Göğüslünün dediği gibi her zaman düşüncelerime kaçardım. Ay siyah göğüslü demişken, evimde biri vardı benim.

'Lütfen evde ol.' diye fısıldadım içimden. Polisi arardım ama bugün ayın beşiydi. Yani ayıptır söylemesi faturayı ödemeyi biraz geciktirmişim de, tam olarak arama yapılabiliyor mu bilmiyorum.

Kapısının yanına gidip sessiz bir şekilde kapıya birkaç kez vurdum. Kapı açıldığı anda siyah göğüslüyü (gerçi içerisi aşırı karanlık olduğu için yine siyah mı giymişti bilmiyordum ama..) itmeye çalışıp içeri girdim. Nefes nefese bir şekilde ardımdan kapıyı kapatmaya çalışıp kendimi yan tarafa atıp duvara yaslandım.

Allah'tan ses çıkmamıştı.

Kolumu tutarken, "Ada n'apıyorsun?" dedi uykulu bir ses ile. Uyandırdım sanırım.

Hırsız benim evimi bastı, bende eksik kalmayayım diye senin evini bastım Siyah Göğüslü'cüğüm.

Yüzümü kapıdan çekip sağ tarafa baktım. Bu ev de ışık diye bir şey yok mu Allah'ım bu nasıl ev. Önümü görmüyordum ama nefesini hissedebileceğim kadar yakındı bana. "Evde," dedim nefes nefese.

"Hırsız var. Benim evimde." dedim aynı şekilde, nefesim yüzüne vururken, kalbim yerinden çıkacakmışcasına atıyordu. O ise sanki halini hatrını sormuşumcasına hiçbir tepki yada cevap vermedi.

Polisi arasana oğlum.

Ama şimdi o da haklı kapıyı açar açmaz birden eve dalan Ada'yı beklemiyordu.

"Tamam bekle." dedi kolumu bırakıp öbür odaya yönlendiğini hissettim.

"Nereye gidiyorsun?!" dedim sinirle fısıldayarak.

"İzin verirsen üstüme bir tişört giyeyim." ben evimde hırsız var diyorum, o tişört giyeyim diyor hayret bi--

Bir saniye..

Bu adamın üstü az önce çıplak mıydı?

Allah'ım iyi ki ışıklar yokmuş.

Hem bu çocuk niye üstü başı çıplak kapıyı açıyor?

Tüm bu olanlar birkaç saniye içinde gerçekleşirken, Siyah Göğüslü geri dönmüştü. Geri döndüğünü anca beni es geçip, ancak kapıyı açtığında anlamıştım. Yani Ada tamam körsün onu anladıkta, adamın yanından geçtiğini de mi hissetmedin?

"Sen burada kal." dedi emir verircesine. Evinde hırsız olan benim ben niye burada kalayım? Başka birine dedi sanırım.

Kapıyı yavaşça itekleyip içeri girdiğinde bende hemen peşine içeri girdim. "Hızlı ol biraz!" sesini duyduğum da az kalsın korkudan yere düşüyordum.

Arkadaşlar çok dedim biliyorum ama, evimde cidden hırsız varmış! Ve ek bilgi, adamın sesi çok ürkütücü.

Benim neredeyse şu yere kapaklanma olayımı fark eden Siyah Göğüslü arkasını dönüp bana baktı. Yüzüne vuran sokak lambasının ışığı ile sinirli bakışını gördüm.

Meğersem o 'sen burada kal'ı bana demiş.

Neyse daha geldik. Olmuş ve ölmüşe çare yok derler.

Evde tahminimce iki kişi vardı. Ve seslerden anladığım kadarı ile sanırım ikisi de şuan benim odamdaydı. Adım sesleri bizim olduğumuz yöne doğru gelmeye başlayınca siyah göğüslü geri bana doğru adım atıp kendisiyle beni de banyoya doğru çekti.

Oha ne oluyor?

Sırtımın duvara değmesiyle içimi bir ürperti sardı. "Sessiz ol, şimdi buraya gelecek." dedi bana doğru fısıldayarak. Korku ile yüzüne baktığım da tekrar "sakin ol." dedi. Elleri belimdeydi ve bu beni kesinlikle gıdıklandırıyordu.

Sıcak nefesinin yüzüme vurmasıyla gözlerimi gözlerinden çekip yutkundum. Beni rahatsız ediyor muydu emin değildim fakat şuan fazla yakındık. Korku ve ani hareketlerin verdiği telaş ile çok hızlı nefes alıp veriyordum. Her nefes alışım da göğsüm göğsüne değiyor, başı bana doğru eğik olduğu içinde burnu saçlarıma değiyordu.

"Fazla," boğazım ve dudaklarım kuruduğu için konuşamadım. Dudaklarımı ıslatıp "yakın olduk sanki.." dedim.

Gülümsediğini hissettim nedense, yüzüne bakmıyor arkasında ki duvara sabitlemiştim gözlerimi. "Bu seni rahatsız ediyor mu?"

Evet de, Ada.

Adını siyah göğüslü koyduğun, asker olduğu dışında hakkında hiçbir şey bilmediğin biri ile sarılma mesafesinde olmanın seni rahatsız ettiğini söyle. "Hayır."

"Kalbin çok hızlı atıyor." dedi.

"Evime ilk defa hırsız girdiği için olabilir mi?" dedim kafamı ona çevirmeden. Sesimin alaycı çıkmasını istemiştim, ama olmamıştı.

Elini belimden çekip, aralıklı kapıya yöneldi. "Bekle burada." Gider gibi olduğunda durup bana baktı. "Evet sana dedim, bekle." diye ekledi.

Eklediği iyi olmuştu, yoksa gidebilirdim.

Birkaç saniye içinde içeriden algılayamadığım karışık ses gelmeye başlayınca refleks olarak açık olan kapıdan başımı çıkarıp bakmaya yeltendim.

Fakat daha kapıdan bir adım atmam ile gelen "Ada gir içeri!"  kükreme gibi olan ses ile hızlıca etrafımda dönüp çıktığım yere girmeye çalıştım. Üstüme kapanmış olan kapı ile başımı sertçe kapıya çarptım. "Ahh!"

Kapı gıcırdayıp başımın etini yediği için yağlamıştım geçenlerde, bu sefer de kapanıp alnımın anasını ağlatmıştı.

Elimi alnıma bastırıp banyoya girdim. Duvara sırtımı yaslayıp başımı ovaladım. Eşek oğlu eşeğin kapısı!

-

Bir dakikadan kısa bir süre sonra siyah göğüslü bana seslenip gelebileceğimi söyledi. Her ihtimale karşı yavaş yavaş başımı kapıdan çıkarıp baktım. Siyah göğüslü polisi arıyor sağ ayağıyla da o hırsızlardan birinin sırtına basıyordu.

"Diğerinin sırtına basayım mı? Niye oma basmadın?" diye sordum. Mazallah kalkar kaçar falan.

Hiç önlem almayı bilmiyor bu Siyah göğüslü.

"Gerek yok, o biraz zor kalkar." dedi yerde yatana bakıp. "Ha, iyi peki."

Ölür müydün tamam adamı tut desen?

Polisler ve üst komşular evinin etrafını sarmıştı. "Kapının kilidi gitmiş. Bugün burada kalmanız pek iyi olmaz. Yaptırmanız lazım." dedi polis memuru. Üzüntüyle kapıma baktım. Nerelere gidem polis amca?

Yavaş yavaş polisler evimden ayrılınca, sese gelmiş komşularım ise Siyah göğüslüye övgüler yağdırıyordu.

Hayalet olduk. Alo komşular?! Ahalii buradayım ben görmüyor musunuz?

Komşular da şükür ki artık gitmeye başladıklarında, ben üzüntü ile kapıma bakıp bu hikayede yananın yine neden benim olmuş olduğumu anlamaya çalışıyordum.

Alnım acıyordu hâlâ, şaka gibi.

Siyah göğüslünün güldüğünü işittim. "Üzülme," yanıma gelerek. "Sabah yaptırırız."

"Sabah yaptırmayı bende biliyorum." dedim homurdanarak.

"İyi tarafından bak, belki artık anahtarı kolayca çekebilirsin. Düşmene gerek kalmaz." dedi imalı imalı. Bir yandan da sırıtıyordu.

Ay birde dalga geçiyor.

"Sırıtma," dedim ona dönüp. " zaten sana sinirliyim." sırtımı döndüm ve alnımı ovalamaya devam ettim.

Şaşkınca gülümsedi. "Ben ne yaptım?" beyefendi on saat boyunca övgü dinlediği için egosu tavan yapmıştı tabii.

"Orada bağırdın!" dedim sitemle. Kaşlarını anlamamış gibi çattı. "Alnımı çarptım senin yüzünden."

"Sana oradan çıkma demiştim."

"Ne olmuş çıktıysam, hem hem ben seni korumak için çıkmıştım. Ne diye öyle bağırıyorsun ki? " nefes aldıktan sonra artık daha çok kendi kendime konuşuyormuşum gibi devam ettim.

"Artık nasıl bir telaşla hızla dönüp çarptıysam, acısı bir geçmedi. Sanki çıksam ölecektim. Bırak çıkayım yani."

"Elimde silah vardı, ölebilirdin." dedi sakince. Ölmek? Abartma kız.

"Bir dahakine bırak da öleyim bari."  derin bir nefes alıp bıraktı."Tamam bir dahakine öyle yaparım." gözlerimi devirdim.

Dudaklarını gülmemek için birbirine bastırarak kapı pervazına yaslandı.

Karizmatik duruyordu.

Maşallah diyelim bari.

Daha fazla ona bakmayarak kapı kulpuna döndüm yine. Polis, 'kapıyı eğer kapatırsam bir daha zor açarsın' tarzı bir şeyler söylemişti. Yarın sabah çilingirci çağırıp halledecektim.

Gözlerim isteksizce tekrar siyah göğüslüye kayınca "Sırıtma siyah göğüslü." dedim.

Güldü. Ve ben ilk defa yanağında ki çukurlara dikkat etmiştim. Gülünce çok hoş duruyordu. "Siyah göğüslü mü?" diye sordu şaşkınca.

"Evet. Adını bilmiyorum ve hep siyah giyiyorsun. Hatta arkadaşlarına da sarı, mavi göğüslü falan diyorum." deyince gülümsemesi iyice genişledi.

"Neden beğenemedin mi?" dedim gülüşüne karşılık verip."Beğenmemek mümkün mü?" dedi alayla karışık.

Kısa bir sessizlikten sonra "Adın ne?" diye sordum birden. İnşallah dersin artık. Yere bakan gözlerini kaldırdı, gözlerimin içine baktı. "Kara." dedi.

Tek kaşımı ciddi mi diye anlamak için kaldırdım. Adı cidden Kara'ymış. "Siyah göğüslü.. İyi uydurmuşum."

Gülümsedi.

Gülümsemesini silip, konuyu değiştirdi. "Ada, polis memurunun dediği gibi kapın sağlam değil, şuan evde kalman güvenli olmayabilir. İstersen bende kalabilirsin, arkadan kilitlenebilen boş bir odam var." diye teklif sundu.

Kara, komşuların övgülerini alırken bende bunu düşünüyordum aslında. Kapıyı eğer kapatırsam, anahtarım bile açamayabilirmiş ve sağlam olmadığından güvenli değilmiş.

"Hım, şey." dedim ağzımda geveleyip. "Tamam telefonumu alıp geleyim." deyip içeri geçtim.

Çok mu hemen kabul ettim ya? Israr edeydi biraz.

Bilgisayarımı ve yere düşen çantamı alıp yatağıma koydum. Telefonumu ve askılıktan siyah hırkamı alıp, Kara'nın yanına döndüm.

"Ee şimdi kapıyı kapatacak mıyım direkt?" diye sordum. Başını 'evet' anlamında salladı. "Ama ya çilingir de açamazsa.."

"Çilingirin işi kapıyı açmak Ada. Neden açamasın?"

Mantıklı.

  -

Evi geçen evine daldığım zamana göre daha düzenli duruyordu. Gerçi o gün radyodan başka pek bir şey dikkatimi çekmemişti ama neyse.

Dediği odaya geçtiğim de içeride iki tane tek kişilik yatak vardı. Karşı tarafında bir küçük dolap vardı. "Burada kim kalıyor ki?" diye sordum.

"Bizimkiler, askeriyede olmadıkları zaman kalmaları içindi." Bizimkilerden kastı sanırsam şu diğer asker arkadaşlarıydı.

Hani şu sarı göğüslü falan var ya onlar.

Hani eve girip kendimi rezil ettiğimde gülmemek için zor duran çocuklar.

"Ev biraz soğuk, istersen kombiyi açabilirim?" diye teklif sundu. Hızlıca reddettim. "Yok yok hırkamı aldım zaten üşümem."

Biraz sessizce bekledikten sonra "Tamam, o zaman ben gideyim." dedi yerinde hâlâ dururken.

"İyi geceler." deyip kapının yanından ayrıldı. Bende peşine " iyi geceler." diye mırıldandım fakat çoktan gittiği için pek duyduğunu sanmıyorum.

Kapıyı kapatıp yataklardan birine oturdum. Yorganını açmadan üstüne yatıp, yan yatakta ki yorganı üstüme alarak uykuya dalmaya çalıştım. Kendi yatağım dışında pek rahat uyuyabilen biri olmadığım için zor olacaktı.

Gerçi benim hep uykuya dalmam zor olurdu. Kafamı doldurulan düşünceler, hayaller ve diğerleri izin verdiği sürece anca uyurum.

-

'Susadım ya.' dedim içimden. Kalkıp bir su mu içsem? Uyku da tutmadı. Aynen aynen kalkıp bir su içeyim.

İnşallah uyandırmam.

Kapıyı olabildiğince yavaş ve sessizce açtım. Allah'tan benim kapılar gibi gıcırdamıyordu. Odadan küçük adımlarla çıkıp ilerledim. Benim kaldığım odanın az ilersinde ki çapraz da onun kaldığı oda vardı ve kapısı hafif aralıktı.

Uzaktan başımı eğip aralıktan baktım. Benim kaldığım odaya göre oldukça karanlıktı içerisi, ama yansıyan ışık yatağına değiyor ve loş bir ortam yaratıyordu aynı zamanda. Uyuduğuna emindim ama yüzünü göremiyordum belki bir adım atsam anca görürdüm.

Cesaret edemeyip mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa girer girmez gözüme bir şey battı. Tezgahta bir çikolata vardı. Ve adeta ellerini uzatıp bana 'gel gel.' diyordu. Hatta 'gel beni ye.' diyordu.

Başımı sallayıp kendime geldim. Hayır, yemeyecektim. Biri benim çikolatamı yese hoşuma gider miydi? Hayır gitmezdi, hatta o şahısı evirir çevirir çikolatayı kusmasını sağlardım.

Ben yiyemediysem, ona da zehir olsun mantığı.

Üst çekmeceleri teker teker açmaya başladım. Lanet bardağı bulamıyordum. Nereye atmıştı bardakları? Diğerine elim başka bir dolaba gittiğinde yanlışlıkla dolabın kulpu elimden kaydı ve dolap sertçe kapandı. Gözlerimi sıkıca kapattım.

Kahretsin.

Korkuyla dönüp kapıya baktım. Işıkları açmamıştım. Mutfak evin en aydınlık noktası olsa da, Kara'nın odasının tarafları ve koridor tamamen karanlıktı.  Hiçbir şey göremiyordum.

Allah'ım lütfen uyanmamış olsun.
Lütfen uyanmamış olsun.

Birkaç saniye boyunca nefesimi bile bırakmadan kapıya baktım. Ses gelmeyince tekrar çekmecelere döndüm. En sonunda bardakları bulduğum da içimden sevinç çığlığı attım.

Şükür be!

Musluktan bardağa su doldurup ağzıma götürdüm. Şu bir bardak su için iki dakika da ne kalp krizleri yaşadım ya..

Arkamdan "Ne yapıyorsun?" diye bir ses duyunca gözlerimi kıstım. Yakalandık la..

Bardağı tezgaha koyup, ona doğru yavaşça döndüm. Dönmemle şaşkınlıkla geri bir adım attım. Kapının pervazına yaslanmıştı. Hayır dikkatimi çeken şey bu değil, sağ elinde tuttuğu bacağına değen silahtı.

"Ay Kara ne yapıyorsun Allah aşkına beni mi vuracaksın?" dedim korku ile. Benim korkuma gülerek karşılık verdi.

"Bak bugün ki iki oldu. Haberin olsun. İkidir silahla karşıma çıkıyorsun. İki kez ölümden döndüm bugün resmen ya."

Abartma seviyem üst paragraftadır.

Cevap vermeyince "Kaldır şu silahı." dedim. Silahı kaldırıp buzdolabının üstüne koydu. "Ne yapıyorsun gece gece?" dedi yeniden.

"Susadım." aklıma yeni geldiği için hemen hızlı hızlı konuşmaya başladım. "Ya seni uyandırdım dimi? Çok özür dilerim, hep şu dolap yüzünden, elimden nasıl kaydı gitti anlamadım vallahi."

"Uykum hafiftir zaten." deyip sandalyelerden birini çekip oturdu. Bende ayakta kalmaya gelmedim hoş deyip, (tabii içimden dedim bunu.) diğer sandalyeyi çekip oturdum.

Bakışlarım peçetelere kaydığında bir süre nedensizce orada oyalandı. Aklıma bugün yaşadığım şeyler geldi. Uzun ve oldukça yorucu bir gün olmuştu, ve gün hâlâ devam ediyordu.

Pek umursamasam da aklım şu dükkanda ki adam da kalmıştı. Hani şu kel ve bıyıklı olan.

Hani şu iki buçuk aydır çalıştığımı söylememe rağmen 'yenisin.' diyen.

Hani şu Ahmet Amca'yı arayıp beni göt etmek isterken, kendi göt olan.

Aklıma gelen düşünce ile dudaklarım kıvrıldı. Nedensiz yere yine endişe ediyordum yine. Her ne kadar bu huyumdan nefret etsem de, her şeyi en ayrı detayına kadar dert etmek kendimi güvende gibi hissettiriyordu.

Eğer her şeyi, kötü sonuçlarına rağmen bilir, yada olursa dolaylı olarak gerçekleşecek olayları düşünüp kendi içimde hazmedersem, olası yaşama durumun da daha rahat olurdum.

"Dalgınsın." demesiyle başımı ona çevirdim. " Ne düşünüyorsun?" diye mırıldandı.

"Kelin birini.." dedim mırıldanarak.

"Hım," gülümsüyor muydu emin değildim. Ona bakmak yerine bakışlarımı yine peçetelere çevirmiştim. "Kimmiş bu kelin biri?" sesinde merak vardı.

"Aslında adam kel değildi." dedim sorusunu es geçerek. Gerçi sorusunun cevabını bende bilmiyordum.

"Yani kel gibiydi, ama saçı vardı, ama azıcık. Hafızam da kel diye kalmış." sesim sonlara doğru kısık çıkmıştı.

"İsmini bilmiyorum. Yarı kel ve bıyıklıydı."  dedim sorusuna cevap vermeye karar verip.

"Peki," dedi kollarını göğsünde birleştirdi. Kara, beyaz bir tişört giymişti ve yaptığı bu kol hareketi ile kol kaslarının görünmesine sebep olmuştu.

Bakma Ada, kel diyordun en son. Kel düşün.

O sırada devam etmişti, "Bu ismini bilmediğin 'yarı kel' adam neden canını bu kadar sıktı?" kaşlarım çatıldı.

"Canımı sıkmadı, sadece--"

"Canını sıkmış. Dert etmişsin hatta." dedi yine o kendinden emin tonlamayla. "Bir şey mi dedi sana?"

"Yoo," sonrasında doğruyu dile getirdim. "Klasik Ada, her şeyi düşünmeyi kendine görev beller." dedim gülerek. Kendisi bunun bir benzerini demişti.

"Düşünme." dedi hoş bir tınıda.

"Düşünme?" dudaklarım kıvrıldı. "Ben bunu nasıl düşünemedim ya?" dedim sonunda gülerek.

"Ciddiyim," dedi. "Her şeyi düşünmek zorunda değilsin. Bırak hata yap, akışına bırak. Düşünmekten yoruluyorsun, Ada." beni tanıyor, yada içimi biliyor gibi konuşuyordu. Halbuki beni tanımıyordu.

"Yorulmadım." dedim inatla. "Hem seviyorum."

"Kendini gereksiz yormayı mı?" diye sordu. Sesinde alay yoktu ama bu konu canımı sıkmaya başlamıştı.

Tanışalı bir hafta bile olmamıştı. "Beni tanımıyorsun, Kara." gözlerine baktığım da bu sefer o peçeteye bakıyordu.

Ne var lan bu peçete de?

"Tanıyorum. Üç günde tanıyabildiğim kadar gördüm seni aslında. Planın battığı yada ani kararlar verdiğin zaman saçmalıyorsun, bir o kadar da doğal oluyorsun, aslında kendin oluyorsun.. Düşünerek hareket ettiğin de.." durdu ve bekledi. "Sanırım sadece kendini yoruyorsun, emin değilim pek tanıyamadım seni."  dedi hafif bir gülümseme ile.

Aramızda oluşan sessizliği o bozdu. "Git uyu Ada." dedi. Sesi uykulu geliyordu. "Uyuyamıyorum." diye mırıldandım. Konu kapandığı için mutluydum aynı zamanda.

"Koyun say."

Öyle de yaptım. İlk yirmi beşe kadar sayışım da uykum gelmemişti ve küfür edip yorganı üstümden atmıştım. Uykum tekrar ağır basmaya başladığında koyun saymaya başladım. Yarı kel ve bıyıklı adam zihnim de nasıl yer edindiyse, koyunlarımın büyük ve siyah bıyıkları vardı. Aldırış etmeden saymaya çalıştım. Kaça kadar ilerledim hatırlayamasam da koyunlar sağ olsun bugün de uyumuştuk.

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 121K 30
Bir mahalle hikâyesidir.
920K 38.4K 39
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
503K 20.6K 42
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
2.9M 30.1K 7
Not- Bu bir Asker kurgusudur. Sadece ön okuma yayında. "Başında Aşk" serisinin Semih ve Mihrem'in hikayesidir. Dağ Başında Aşk / Kurt ve Gamzeli Nöbe...