She is a Rainbow. / OMS / (✓)

De AynurDemir

124K 10.5K 2.1K

Bu hikaye geçmişini hatırlamak isteyen urbach-wiethe hastası bir kız ve etrafında ona yardım etmek isteyen gi... Mais

Babamız nasıl evlenmeye karar verdi? / Chapter:1
Cici Baba? / Chapter 2.
Dev / Chapter : 3
Ufaklık dediğin insana dön bir bak isterim! / Chapter : 4
Sana gözümü kırpmadan zarar verebilirim / Chapter : 5
Aşk Sarhoşu, Junu-sshi / Chapter : 6
Bana Korku Verebilir Misin? / Chapter : 7
Mutluluklar? / Chapter : 8
Bazı insanların bir beşliğe ihtiyacı var! / Chapter:9
Karanlık Geçmiş / Chapter : 10
Sağlıklı bir beyne sahip değil! / Chapter:11
Sen Öldün! / Chapter : 12
Let's Go Party! / Chapter:13
JayŞi? / Chapter:14
Muhteşem(!) Bir Alışveriş! / Chapter:15.
Bay Gizemli? / Chapter:16
Oh, My Sister! OST'leri ~
Garaj Temizliği / Chapter:18
Plaj Gezisi! / Chapter : 19
Beyninden Vurulmuş? Sırtından Bıçaklanmış? / Chapter : 20
FLASHBACK / Chapter:21
FLASHBACK, İkinci Kesit / Chapter : 22
Senin yanında olacağımı unutma! / Chapter:23
Evet! Çıkıyoruz. / Chapter:24
Hatırlamak İstiyorum! / Chapter:25
Şeytanla Anlaşma Yaparım! / Chapter : 26
Sana Tutuluyorum, Değil mi? / Chapter:27
İntikam Bu İşte! / Chapter:28
Oyun? Chapter:29
İntihar? / Chapter:30
Başladığımız Yer? / Chapter:31
FlashBack/ Chapter:32
Chapter:33
FLASHBACK /Chapter : 34
Geri Geldi / Chapter: 35
Bana mı, Yoksa kendine mi? / Chapter : 36
Chapter:37
Seçim? / Chapter : 38
GERÇEKLER /Chapter: 39
Oyun Başlasın! / Chapter : 40
Namlunun Diğer Ucu / Chapter : 41
DEAD! / Chapter : 42
FINAL!
Annelik?
Sarhoş?
Kaybetmek.

Seo Jung Hoo, Gitme! / Chapter:17

2.9K 278 54
De AynurDemir


♧ ♧ ♧

İnsanlar azarlanırken bir anda halı desenleri, kitaplıkta ki ansiklopedilerin nasıl sıralandığı, TV ünitesine dizilmiş kaç tane DVD olduğu gibi gereksiz şeyleri neden düşünürler gerçekten merak ediyorum. Onların aksine ben oldukça rahat bir şekilde ayaklarımı önümde ki sehpaya uzatmış bir şekilde sakin kalmaya özen göstererek azarımı yemeye devam ediyordum.

" Vazoyu kırmayı nasıl başardın? "

" Elimden düştü dedim ya sana! "

Yifan, yaklaşık yarım saat sonra olan yemek için hazırlanmış bir şekilde oturduğum koltuğun tepesinde dikiliyordu ve oldukça sinirli görünüyordu. Eli boş gitmek istememesini anlayamıyordum. İlla bir hediye almak gerekiyormuydu ki?

" Şuan 20000 Won'un bana çöpte olduğunu söylüyorsunuz. "

" Bir bakıma, evet. " Bu sefer kendi kendime mırıldandım.

Tabi Baekhyun'un da beni bırakıp arkadaşlarıyla buluşmaya gittiği için bir ceza alması gerekiyordu. Fakat o benim aksime başı eğik bir şekilde suçlu sanki oymuş gibi oturuyordu. Açıkçası onunla ne kadar uğraşmayı sevsem de bunda bir suçu yoktu. Sonuçta eve tek başıma gidebileceğimi bile sormuştu bana. Ve vazoyu düşürüp kıran daha sonrasın da yolun ortasında unutan da bendim zaten.

Baekhyun'un bunda bir suçu olmadığını Yifan'a söylemek istesem de bir türlü konuşmama izin vermiyordu. 20000 Won'un onun için çokta önemli bir para olduğunu sanmıyordum üstelik. Hem eşinin Hongdae'de ki barını işletiyor hem de Kim Ji Hoon'a şirkette yardım ediyordu.

" Hatanın en büyüğü bu işe sizi veren bende olmalı, değil mi? "

Bu atarlı, trip atan ev kadını hallerine daha fazla dayanamayarak sıkkın bir nefes verdim. Hava zaten yeterince sıcaktı ve Yifan'ın bu kadar üstüme gelmesine katlanabilecek gibi değildim.

" Baekhyun'un bir suçu yok. Onu bırakıp kaçan da, vazoyu kırıp çöpe atanda benim. "

Baekhhyun onu korumama karşın şaşkın bir şekilde bana döndüğün de bir süreliğine onu neden önemsediğimi düşündüm. Bir neden bulamadım.

Luhan ve Sehun, yemeğe gitmek için hazırlanmış şekilde merdivenlerden inerken oturduğum yerden kalktım. Onların daha ne olduğundan haberleri olmadığı için sessizce köşeden izlemeye başladılar.

" Konuşmamız bitmedi, hemen otur. "

Yifan tek çıkış yolumu kapattığı için pek dert etmeyerek, önce Baekhyun'un üzerinden daha sonra da koltuğun üzerinden atlayıp ondan kurtulmaya çalıştım.

" Ahn Miryo! "

Fakat Yifan pes etmeyi gerçekten bilmeyen herifin teki olduğu için aniden koluma asılıp beni yeniden Baekhyun'un yanına oturtmaya çalıştı. Canımı acıtmamıştı ama içimde oluşmaya başlayan öfkenin farkına varıyordum. Birine patlamak istemediğim için kaçmaya çalışıyordum sadece.

Birkaç saat önce yeterince şey yaşamış ve fazlasıyla tükenmiştim. Kendimi bir şeyler hatırlamaya çalışmakla yorduğum için başım ağrımaya devam ediyordu. Uzun bir yol geldiğim için de yorgundum. Birde oturmuş Yifan'ın patronluk taslamalarıyla uğraşamazdım.

" Cezalı olduğunu bildiğin halde neden üstüne yeni şeyler eklemeye çalışıyorsun? Cidden ne yapmaya çalışıyordun? "

" Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Kendini abim ya da babam falan mı sanıyorsun? "

Başka bir şey söylemek istemeyerek ayaklarımı yeniden ortada bulunan sehpaya uzattım. Dudaklarımı birbirine bastırırken sakin kalmak için kendimi yeterince zorluyordum. Bu kadar öfkelenmesini gerektirecek bir durum yoktu bizim açımızdan. Sanırım yine karısıyla ilgili birkaç problem yaşamıştı ve acısını bizim üzerimizden çıkarıyordu. En iyi açıklaması buydu.

" Hala devam mı ediyorsun, Wu Yifan? "

Minseok, elinde ki boşalmış çerez kasesiyle birlikte mutfağa doğru ilerlerken bir anda belirdi. Kendi kafasına göre bazen ortaya çıkıp aniden yok olabiliyordu. Açıkçası bir şeyler karıştırdığına dair şüphelerim vardı. Belki de evden kaçıp alem yapmaya gidiyordu.

" Hepiniz bana emanetsiniz. Başınıza bir şey gelirse sorumlu tutulacak olan da benim. "

Minseok alaylı bir gülüşle tek elini cebine atarak yavaş adımlarla yeniden yürümeye başladı.

" Sadece kendini düşünmeyi ne zaman bırakacaksın merak ediyorum. "

Yifan bir şey söylemek yerine ellerini beline koyarak sıkkınca bir nefes verdi. Herkesle tek tek uğraşılması gereken bir yaşta olduğumuzu sanmıyordum aramızdan.

Belki Luhan... Gerçi onunla da Sehun fazlasıyla ilgileniyordu.

" Sizinle daha fazla uğraşmak istemiyorum, anladınız mı? Bundan sonra her ne yapmak istiyorsanız önce gelip bana soracaksınız. "

Bu tavrına karşı benim gibi Baekhyun'da oldukça içerlenmiş olacak ki kaşları birbiriyle bütünleşmiş bir şekilde başını kaldırdı. Tek yaptığı da bu olmuştu. Ne zaman ağzını açacak diye diye beklemekten cidden sıkılmıştım.

" Wu Yifan-sshi, fazla olmuyor musunuz? "

Ona karşı ilk defa kullandığım saygı ifadeleri, hemen yanımızdan geçen ikizleri bile durdurmaya yetmişti. 

" Saygı ifadeleri kullanmaya- "

" Kim olduğunuzu sanıyorsunuz? "

Lafını tamamlamasına izin vermedim. Karşımda ağzı açık bir şekilde bana bakmaya devam etti. Öfkelendiğini görebiliyordum.

" Son bir haftadır sesimi fazla çıkarmıyorum diye bana her istediğini yaptırabileceğini mi sanıyorsun? "

Yeniden saygı eklerini bir köşeye atmayı tercih ettim.

" Hatırlamanı isterim ki, sadece birkaç hafta için burada bulunuyorsun. Yani kendini buna çok kaptırma. "

Yifan ne söyleyeceğini bulamıyormuş gibi ayakta dikilmeye devam ediyordu.

" Soyadın Kim bile değilken.. "

Son cümlemin ağır olduğunu elbette bende biliyordum. Fakat ağzım bir kere açıldı mı durdurabilene aşk olsun. Kendime engel olamıyordum ve Yifan bunu diğer çocuklardan çok daha iyi bildiği halde bu şekilde üzerime gelmeye devam ediyordu. Bunu hak edip hak etmediğini tartışmak bile istemiyordum.

Merdivenlere doğru yöneldiğim sırada Minseok'un daha önce görmediğim bakışlarına maruz kaldım. Sanırım yıllarca onun yapmak istediği ama yapamadığı şeyi ben hiç çekinmeden yüzüne vurmuştum Yifan'ın. Dudak büzerek yanından geçip gitmek istediğim de kolunu omzuma atarak beni durdurdu.

" Hah, unutmadan. "

Beni yeniden merdivenlere yönlendirmeden önce hala iç karartıcı dünyasından çıkamamış olan Yifan'a döndü.

" Hediyeye gerek kalmadı. Siz kavga ederken Jay-sshi arayarak önemli bir işi çıktığını söyledi. Sanırım buraya alışamamış, taşınmak için başka bir ev baktığını ve " Minseok'un bakışları farkında olmadan benimkilerle buluştu. " Üzgün olduğunu iletmemi söyledi. "

" Aman ne güzel! "

Baekhyun hala üzerinden atamadığı öfkesiyle bana çokta sert olmayan bir şekilde omuz atarak merdivenlerden çıktı hızla. Benim yüzümden tüm azarı o işitince elbette yeniden öfkesini kazanmıştım.

" Evet, komşumuz sanırım gidiyor. Ne kötü! "

Son yaptığımla Minseok'un sempatisini kazanmış olmalıyım ki saçlarımı karıştırıp o da Baekhyun'un arkasından merdivenlere yöneldi.

" Biz ne yapacağız? "

" Giyinmiştik üstelik. "

Sehun ve Luhan dudak büzerek omuzları düşmüş bir şekilde televizyonun karşısına oturarak oflama rekoru kırmaya başladılar, ardarda.

Yifan ise sonunda salonun ortasında dikilmeye bir son vererek bana daha önce hiç bakmadığı bir öfkeyle yanımdan geçip çıkış kapısına doğru yöneldi.

Neden çocuklardan birinin çıkıp da bana itiraz etmediğini merak etmiştim. Sonuçta eve daha yeni giren birinin yıllardır tanıdıkları kuzenlerine bu şekilde davranmasına izin vermemeliydiler. Fakat hiçbirinin ağzından tek bir kelime dahi çıkmamıştı. Minseok gibi onlarda Yifan'dan pek haz etmiyorlardı sanırım.

Kapının sertçe çarpma sesi kulaklarıma ulaşırken Luhan'ın korkarak yerinden sıçramasına neden olmuştu.

" Ah, ben yeni komşumuzu sevmiştim. "

Sehun önünde ki kumandaya uzanarak televizyonu açarken Luhan ise oturduğu yerden kalkarak mutfağa doğru yöneldi.

" Luhan-ah, bana su getirir misin? "

Sehun koltukta arkasını dönerek uzaklaşan kardeşine seslenirken sonunda beni fark etmişti. Tuhaf bir bakış attıktan sonra yeniden televizyon izlemeye koyuldu.

Beni rahatsız etmeyeceğine dair söz verirken aklından benden uzaklaşmak, buradan taşınmak mı geçiriyordu yani? Açıkçası bu benim aklıma gelmemişti işte. İçten içe benden uzaklaşmasını istemiyordum aslında ama bir yandan geçmişte ne olduğunu bilmek de istemiyordum. 3 sene sonra aniden ortaya çıkarak bana yaklaşmaya çalışmasını beynim iyiye yormuyordu çünkü. Kocaman bir ikilemin içinde kalakalmış ne yapacağımı bilemez duruma gelmiştim.

Yonie-ah..

Bana seslenişi nasıl hala kulaklarım da çınlıyor olabilirdi ki? Onu ne kadar sevmiştim? Çok mu aşıktım?

" Ahn Miryo, hala orda dikilmeye devam mı ediyorsun? "

Sehun sonunda dayanamayarak televizyonun sesini kısıp bana döndü hayret etmiş bir şekilde. Ona bakmak yerine, duvara asılmış saate döndüm. Saat çoktan 7'i geçmişti.

" Şoka girmiş olmalı. "

Luhan elinde ki suyu İkizine vererek yanıma doğru gelmeye çalıştığında onu iterek engel oldum.

" Ben çıkıyorum. "

Hızla çıkış kapısına doğru yöneldiğim de ikizlerin arkamdan nereye gittiğimi sorduklarını ve cezalı olduğumu söylediklerini işittim. Yifan çekip gitmişken ne cezasından bahsediyorlardı hala?

Adımlarımı bir an olsun yavaşlatmayı bile denemeden yaz olmasına rağmen esen sert rüzgara aldırmadan yürümeye devam ettim. Tereddüt etmemeye çalışıyordum. Çünkü biliyordum ki bu yaptığım ona attığım bir adımdı ve kesinlikle geri çekemezdim artık.

Bahçenin demir kapısını açarak Malikâneye adım attığım da ışıkların kapalı olduğunu da o anda fark edebilmiştim. Adımlarım istemsizce yavaşlamış, taşlı yolun ortasında kalmıştım.

" Gitmiş.. "

Ağlamak her zaman göz yaşı dökmek değildir. Bunu içinde de yaşarsın, işte o zaman, o zaman daha fazla acı verir.

Sanki göğsüme tonlarca ağırlık koymuşlar da nefes alamıyormuş, hareket edemiyormuş gibi hissediyordum. Beynim uyumuştu, tıpkı bacaklarım gibi. Ne düşüneceğimi bilmiyordum.

Giderken arkasından seslenmeliydim, bazı şeyleri hatırladığımı anlatmalıydım.

" Gitme, beni yalnız bırakma. "

Arkasından bağırsaydım elbette geri dönerdi. Beni hala sevdiğini söylememiş miydi? Söylemişti. Bunu gözlerinde bile görmüştüm.

Gerçek mi?

Ondan hoşlanmaya başlamıştım. Gidebileceğini düşünmemiştim bile.

" Neden gittin? "

Kendi kendime konuşmaya başlamıştım artık. Yakında tımarhaneye kapatılmazsam hiçte şaşırmazdım.

" Kim gitmiş? "

Güçlü erkeksi ve kulak dolduran ses bana ulaşınca hızla arkamı döndüm, bir saniye bile kaybetmeden.

Rüzgar yüzünden birbirine girmiş saçları, hafif kızarmış burnu, derin bakışları ve yüzünde artık sevmeye başladığım sıcak gülümsemesiyle tam karşımda duruyordu. Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde ona bakmaya devam ettim bir süre daha.

" Taşınacağını duydum. "

Nihayet konuşmaya başladığım da o çoktan yanından geçmiş kapıyı bile açmıştı.

" Evet, yarın gidiyorum. Hadi, gir. "

Bana peşinden gelmemi işaret ettikten sonra kapıdan girerek gözden kayboldu.

Bugün değil ama yarın gidecekti. Ve onu bir daha göremeyecektim.

" Benim yüzümden mi? "

Kapıyı kapatıp uzun koridor boyunca peşinden yürümeye devam ettim.

" Bir bakıma öyle diyebiliriz. "

Nereye gittiğini bilmeden onu takip etmeye devam ederken sonunda bizim evdeki gibi bir sinema odasına girdi, bende onunla birlikte peşinden.

" Film izlemek ister misin? "

Bir cevap vermeden, ve içeri girdiğimizden beri yüzüme bile bakmadan başka işlerle ilgilenmeye devam etti. Projektörü bağladığı laptopundan film seçmeye çalışırken bir süre daha onu izledim. Hafiften gözü kaysa da bana dönüp bakmıyordu gerçekten.

" Konuşurken neden yüzüme bakmıyorsun? "

Klavyenin üzerinde oyalanan eli biranda durur gibi olsa da yeniden bir şeyler yazmaya devam etti, sorudan kaçınarak.

" Duymuyor musun? "

Ayağıma takılan kablo yığınından atlamaya çalışarak, Jung Hoo'nun önünde bekledim. Fakat benimle ilgilenmemeye devam etti.

" Yüzüme bak. "

Neden bu kadar inatlaştığımı anlamıyordum. Jung Hoo'nun hala bir şeyler yazdığı laptopu sertçe kapatarak bütün ilgisini bana vermesini istedim.

" Bana geçmişi hatırlamak istemediğini söyledin. Bende seni zorlamak istemeyerek senden uzaklaşmaya çalışıyorum. Görmüyor musun? "

Sesi ve bakışları öncekine göre daha da sertleşince bu halinden gerçekten hoşlanmadığımı fark ettim.

" Neden buradasın? "

Odada ki tek ışık projektörün perdeye vurduğu beyaz ışığıydı. Bu yüzden ifadelerini görmekte zorlanıyordum. Fakat sesi hala sert çıkmaya devam ediyordu.

" Ben neden buradayım? "

Kendime sordum, neden buradaydım? Jung Hoo'yu durdurmak için, değil mi? Çünkü gitmesini istemiyordum.

" Gitmeni istemiyorum. "

Yaptığım iki yüzlülüktü. Önce bana yaklaşmasını istemediğimi söylüyordum, şimdi de gitmesini istemediğimi..

" Çoktan başka bir ev buldum. "

" Gitmeni istemediğimi söylüyorum. "

" Yarın taşınıyorum. "

Gerçekten beni dinliyormuş gibi durmuyordu. Fakat öfkelenmedim.

" Gitmeni istemediğimi söyledim sana, Seo Jung Hoo! "

Donmuş ifadesi neler hissettiğini kolayca gösteriyordu bana. Adını hatırlıyordum.

Şaşırmıştı.. Çok sevinmişti.. Sanırım biran olsun onda öfkede görmüştüm nedenini bilmediğim bir şekilde.

" Seo Jung Hoo, gitme! Seo Jung Hoo, beni yalnız bırakma! "

İfadesi biran olsun değişmeden hızla atılmış iki adımla üzerime gelerek sıkıca sarıldı. Sıcak bedenini tam anlamıyla hissedebiliyordum. Hızla atan kalbi benimkiyle bir bütün olmuş gibiydi. Başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı ardından. Küçük bir sarılmanın bu kadar iyi hissettirebileceğini bilmiyordum.

Güçlükle kollarımı beline dolmaya çalıştığım da ellerini yanaklarıma bastırarak beni kendinden ayırdı. O zaman fark ettim, gözlerinden akmaya hazır olan yaşları.

" Gitme, Seo Jung Hoo. Söz ver. "

Cevap vermek yerine başını iki yana sallayarak itiraz etti. Fakat söz vermemişti.


Continue lendo

Você também vai gostar

2.1K 155 20
İlk görüşte aşka inanmazdım, onu görene kadar... Asla, asla dememem gerektiğini anladım. (Çok hafif küfür içerir) "Lan ne alaka? Sadece hareketi ya...
132K 7.2K 49
Dylan O'brien Hakkında Bilinmeyenler adlı kitabın 3.'sü... Hadi O'brien'ı tanımaya devam :)
490 59 19
You gave us the bumble bee who has a soul, The everlasting traveler among the hollyhocks, And how God plays around a back yard garden. Sen bize bir r...
218K 9K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!