PABUCUMUN MÜHRÜ

By mirolettin

773K 69.1K 39.2K

Çağla ve Ebru, izledikleri filmlerin ve okudukları kitapların etkisinde, kurt adam bulma umuduyla kendi ülkel... More

GİRİŞ.
1. BÖLÜM - İLK GÜN.
2. BÖLÜM - MÜHÜR.
3. BÖLÜM - ORMAN.
4. BÖLÜM - JERN.
5. BÖLÜM - YENİ.
6. BÖLÜM - SOĞUK.
7. BÖLÜM - BÜYÜ.
8. BÖLÜM - VAMPİR.
9. BÖLÜM - ÖFKE.
10. BÖLÜM - SORU.
11. BÖLÜM - BİLİNMEZ.
12. BÖLÜM - TEHLİKE.
13. BÖLÜM - KAYIP.
14. BÖLÜM - YARDIM.
15. BÖLÜM - KALP.
16. BÖLÜM - YOLCULUK.
17. BÖLÜM - KRALLIK.
18. BÖLÜM - YEMEK.
20. BÖLÜM - ZEHİR.
21. BÖLÜM - GÜÇ.
22. BÖLÜM - DÖNÜŞ.
23. BÖLÜM - ATEŞ.
24. BÖLÜM - KONTROL.
25. BÖLÜM - EĞİTİM.
26. BÖLÜM - HAİN.
27. BÖLÜM - AMAÇ.
28. BÖLÜM - SİSLER.
29. BÖLÜM - PARTİ.
30. BÖLÜM - CEVAP.
31. BÖLÜM - KUZEN.
32. BÖLÜM - KAVGA.
33. BÖLÜM - DÜŞMAN.
34. BÖLÜM - OLİMPOS I.
35. BÖLÜM - OLİMPOS II.
36. BÖLÜM - ÖZLEM.
37. BÖLÜM - GELECEK.
38. BÖLÜM - CESET.
39. BÖLÜM - HİS.
40. BÖLÜM - TANIŞMA.
41. BÖLÜM - AKIL.
42. BÖLÜM - ANTRENMAN.
43. BÖLÜM - PLAN.
44. BÖLÜM - SAVAŞ.
45. BÖLÜM - FİNAL.
DUYURU - sinende geçen akşamlar.
ÖZEL BÖLÜM/1
DUYURU - PABUCUMUN KANI.

19. BÖLÜM - HANÇER.

15.5K 1.5K 625
By mirolettin

Merhabalar! Bölüme geçmeden önce sizi bir konuda bilgilendirmek istiyorum.

Bu gece memleketime gideceğim ve hem internetin çok çekmemesi, hem de fımdık toplayacak olmamdan ötürü bölümler haftada bir gelmeye başlayacak ama emin olun genelden daha uzun bölümler yazmaya çalışacağım.

Yeni bölüm gününü de Cumartesi seçtim. Birkaç aylığına her hafta Cumartesi günü bölüm gelecek. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim.

Keyifli okumalar. Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

🐺

"Oy ben nerelere gideyim?" diye söylenerek dizlerime vurdum.

"Çağla sakin ol," dedi Boris kaşıma geçerek. "Yıpratma kendini."

Ona acıyarak baktım. Yazık, daha başlarına gelen felaketten haberleri yoktu...

"İnanamıyorum ya," diyerek Türkçe konuşan Ebru'nun sesi duyuldu ortamda. "Bu nasıl olabilir? Kral ve büyü ustası halan... Ne saçma bir kombinasyon bu böyle?"

"Bir de bana sor!" dedim dertli dertli ve ellerimi açarak Allah'a seslendim. "Rabbim sence de bu biraz aşırı olmadı mı? Yazık değil mi bu krallıkta yaşayan insanlara... Ota boka büyü yaptıran kadın kraliçe mi olacak şimdi?"

Ebru yüzünü buruşturdu ve bize anlamsız gözlerle bakan diğerlerinde göz gezdirdikten sonra Chris'e odaklandı. "Tanrı size sabır versin," dedi onların dilinde.

"Ay yeter kızlar," dedi sonunda Rose dayanamamış olacak ki. "Bence abartıyorsunuz. Gerçek anlamda büyücü bile olamayan birisi en fazla ne yapabilir ki?"

Rose'e cevap verme tenezzülünde bile bulunmadım zaten onlara en büyük cevabı sevgili halam verecekti galiba çünkü Kral Jeff halama mühürlenmesinden iki dakika sonra Türkiye'ye gitmek üzere yola çıkmıştı. Krallığı da bir süreliğine Boris'e emanet etmişti.

Hazel olaya en pozitif tarafından bakıyor olacak ki, "En azından şöyle düşün," dedi dikkatimi çekerek. "Artık Kral'ın seni ya da Boris'i öldürmeyeceğinden eminiz. Yani rahatlıkla yemek yiyebilirsiniz."

"Doğru," dedim biraz olsun kendime gelerek. "Ama masadakilerden yemem, güvenmiyorum."

Boris söylediğim şey üzerine gülerken kapıdaki askerleri çağırdı ve masadaki yemeklerin kaldırılıp yerine yeni yemeklerin konulmasını istedi. Konulacak olan yemeklerde de özellikle domuz eti olmaması gerektiğine dair askeri tembihlemeyi unutmaması kalbimi eritti. Askerler hızla Boris'in dediklerini yerine getirirken Drew söze girdi.

"Halanı o kadar çok merak ediyorum ki," dedi heyecanla. "İsmi neydi?"

Yüzümü buruşturdum ve, "Alev," diye mırıldandım. "Bizim oralarda kendisine Yılan Alev derler..."

Chris, "merakım git gide körükleniyor," dedi gülerek.

"Gül sen gül," dedi Ebru ona acıyarak bakarken. "Alev de sana böyle gülecek."

"Gururlanmakla, yerin dibine girmek arasında mekik dokuyorum. Sonuçta halam koskoca krallığa kraliçe olacak ama öte yandan da kendisi ultra sokma gücünde bir yılan..."

Rose gülümseyerek omzuma dokundu. "Boşver," dedi. "Ayrıca olan kurtlara olacak, sen neden dertleniyorsun ki?"

Çünkü gelecekteki 73732838 çocuğumun babası kurt Rose. Ne saçma bir soru bu böyle?

"Çünkü Boris kurt ve hatırlatırım; senin nişanlın da öyle. Ayrıca," deyip aklıma gelenle Rose'a dikkatle baktım. "Senden bir şey rica edeceğim. Lütfen halama insanları büyücü yapabildiğini söyleme," dedim usulca. "Eğer bunu öğrenirse kendini büyücü yaptırır, gücünü ikiye katlar."

"Tamamdır," diyen Rose ile rahat bir nefes aldım.

"Bu konuyu artık kafana takma tatlım," dedi Brendon ve masayı gösterdi. "Bak sofra da hazır. Karnımızı doyuralım güzelce."

Aslında onun, Boris'in, Chris'in ve Drew'in bizim gibi beslenmeye gerekleri yoktu ama bizimleyken sanki gerçekten temel bir ihtiyaçlarıymış gibi bunu uyguluyorlardı ve bu bana çok naif geliyordu.

Hepimiz hazırlanan sofraya oturduğumuzda önümdeki yemekler büyücü halamı bana unutturmuştu açıkcası. Rose haklıydı aslında. Sonuçta başına felaket gelen kurtlardı ve adı üstünde kurt oldukları için başlarının çaresine bakabilirlerdi.

Canıma şinanay ayol. Bana abarttın diyorlar, görelim bakalım abartıyor muymuşum.

Yemeklere ortak danaya girer gibi saldırdıktan bir süre sonra gözüm, dalmış bir şekilde masayı izleyen Ebru'ya takıldı. Türkçe, "Ne düşünüyorsun kız zilli?" diye sordum.

Ebru sesimle irkilirken bana boş boş baktı, "Birden aklıma Beşinci Boyut'taki Salih'i Peygamber, diğer adamı da Allah sanmam geldi... Allah affetsin." demesiyle kıkırdadım.

"Ay ben de öyle sanıyordum," dedim gülerek. "Hatırlıyor musun, Beşinci Boyut başladığında televizyonun önüne geçip dua ediyorduk. Öyle yapınca kabul olur sanıyorduk salak gibi."

Diğerleri yine bize anlamazcasına bakıyorlardı ve bu çok hoşuma gidiyordu he.

"İnşallah çocuk olduğumuz için günah yazılmamıştır," dedi Ebru. "Yoksa cehenneme V.I.P gideriz benden söylemesi."

Ona senin ben şom ağzını... bakışımdan attım. "Bir kere de ağzından hayırlı bir şey çıksın be," dedim sitemle.

Derken Chris söze girdi. "Sizin yüzünüzden Türkçe öğrenesim geliyor."

Boris de istemeye istemeye onu onayladı. "Sürekli Türkçe ne konuştuğunuza dair olan merakım asla bitmeyecek."

Gülümsedim ve elinin üstüne elimi koyarak sıktım. "Bilmemen daha iyi," dedim kaşlarımı havaya kaldırarak.

Boris'in bakışları dudaklarıma düşerken, "Merakımı daha da körükledin," dedi ve demesiyle beynimin içinde onun sesini duydum.

"Bir öpsem," dedi beynimdeki Boris.

Aman ağzımızın tadı bozulmasın Boris Rıza Efendi.

Ona gözlerimi kısarak baktım ve ben de içimden ona seslenerek, "Bir dövsem," dedim usulca.

Gülümsedi.

Öyle gülme vicdansız! Şimdi yapışacağım... Yakasına yani arkadaşlar yanlış anlamayın lütfen <3

"Ne demiştin sen bana bugün," dedi yine beynimdeki ses. "Keğnethlenmıssın ghalpime... İşte, sen de keğnethlenmıssın ghalpime..."

Meali: Kenetlenmişsin kalbime.

Bir an istemsizce o videodaki adamın yerine Boris'i koyarken, şiiiri aynı coşkuyla okuduğunu hayal ettim... Etmez olaydım!

Kaslı gonca gülüm ne hallere düştü, yazıklarım olsun!

Boris'e verecek bir cevap bulamazken o bu sefer beynime değil, normal konuştu. "Ne anlama geliyor o söylediğin şey?"

"Kalbime kenetlendin, anlamına geliyor," dedim usulca.

"Ne güzel," dedi ve fısıldadı. "Keğnethlenmıssın ghalpime..."

Ay Boris Allah aşkına sanki şiir okurcasına söyleme şunu. Resmen kasların birer birer siliniyor ve gözümün önüne o adam geliyor.

Boris'e zoraki bir gülümseme göndererek diğerlerine döndüm. "Amy nasılmış bu arada?" diye sordum.

Sorumu Hazel, "Gayet iyiymiş," diyerek yanıtladı. "Yavaş yavaş kendine geliyormuş."

"İyi bari," dedi Ebru usulca. "Yazık kız resmen bahtsız bedeviye dönmüştü... Sevindim iyi olmasına."

Herkes Ebru'yu onaylarken önümüzdeki yirmi dakika sessiz geçmişti. En nihayetinde yemeklerimizi bitirdiğimizde dairenin kapısı açıldı ve içeriye bir asker girdi. Haline bakıldığında gergin gibi görünüyordu.

"Prensim," diyerek ilk Boris'in önünde reverans yaptı. Ardından da bana dönerek, "Leydim," deyip reverans yapar yapmaz yeniden Boris'e odaklandı.

"Prensim durum vahim. Az önce krallık konseyindeki beş büyük kurdumuzdan üçünün öldürüldüğü haberini aldım ve ölüm şekilleri, sislerin öldürme şekilleriyle aynı," deyip derin bir nefes verdi. "Karınları yarılmış ve gerekli müdahale anında yapılmadığı için ölmüşler."

Sözleriyle ortam adeta buz keserken Boris ayaklandı, "Bu nasıl olur?" diye sordu hiddetle. "Kurt Krallığına sisler nasıl girebilirler? Hemen yolculuk için gerekli hazırlıkları yapın, öldürülen kurtları incelemem gerek."

Boris'n sözleriyle birlikte asker hızla başını iki yana salladı. "Gidemezsiniz Prensim," dedi çekingen bir sesle. "Çünkü sisler sarayın etrafını sarmış durumdalar."

"Ne?" diyerek yerimden kalktım. Diğerleri de duydukları karşısında adeta kalakalmışlardı.

"Belli ki korunuyorlar," dedi Boris sinirle.

Boris'i onaylayan Brendon, "Onların da ardında bizim gibi büyü desteği olabilir," dedi Rose'u işaret ederek. "Krallığa hiç hissettirmeden girmelerinin başka bir açıklaması yok çünkü."

"Ne olacak şimdi?" diye sordu Ebru askere.

"Şuan saray olarak tehlikedeyiz. En önemlisi de, siz tehlikedesiniz. Sizden ricam bu daireden çıkmamanız. Biz ki en güçlü askeri donanıma sahip krallığız, bize güvenin. Sisleri buradan uzaklaştıracağız Prensim..."

Düşünceli bir ifadeyle askere bakan Boris kaşlarını çattı. "Burada böylece oturamam," dedi itiraz ederek. Diğerleri de ona katıldıklarını belli edercesine başlarını salladı.

"Biz onca savaş gördük, onca savaş yaşadık," dedi Chris. "Ve bizim için burada böyle durmak, ölümden beterdir asker. Bunu sen çok iyi anlarsın."

"Anlıyorum beyefendileri," dedi asker anlayışla. "Ancak Prensimi, Leydimi ve Kral'ımın siz değerli misafirlerini tehlikeye atamam."

"Tehlikeye atmayacaksın asker," diyen Boris usulca yutkundu. "Askerleri birlikte yönetecek ve bu felaketin üstünden birlikte geleceğiz."

Derin bir nefes alan Rose da araya girerek, "Ben de sarayı korumaya alacak bir büyü yapmaya çalışırım," dedi fakat sesi tereddütlüydü. Sanırım başarılı olamamaktan korkuyordu.

"Yani şimdi..." diye fısıldadım. "Savaş mı çıktı?"

Boris sorum karşısında elini yanağıma koyarak sevdi ve, "Savaş çıkmadı hayatım," dedi net bir sesle. "Yalnızca sisler canlarına susamışlar."

🐺

Üç gün!

Tam üç gündür müstakbel eniştem, aynı zamanda Kral Jeff'in dairesine tıkılı kalmış durumdaydık.

Ben, Ebru ve Hazel.

Diğerleri, Rose da dahil, hiçbiri yoktu. O gün gitmişler ve hala gelmemişlerdi. Neler olduğunu bilmiyorduk, neler yaşanıyor bilmiyorduk. Tek bir ses dahi duymuyorduk.

Boris'n ve diğerlerinin canından her ne kadar çok çok fazla endişe etsem de, Ebru yanımdaydı ve bu şükretmeme neden oluyordu.

"Yok arkadaş," dedi Ebru sinirle ellerini saçlarının arasından geçirirken. "Söyleyelim Rose'a, bizi büyücü yapsın. Sırf insanız diye tıktılar bizi buraya ya!"

"Sakin ol," dedi Hazel yine büyük bir pozitiflikle. "En azından şöyle düşün, tehlikede değiliz."

Umarım şom ağzını açmamışsındır Hazel. Yoksa uçan tekmemin tadına bakmak zorunda kalırsın.

Yine sıkıntıyla tırnaklarımı kemirmeye başladığım bir anda dairenin kapısı pat diye açıldı.

"Hazel buradan kurtulduğumuzda hatırlat," diye mırıldandım. "Sana uçan tekme atacağım."

Açılan kapının ardından bir süre sonra tanıdık yüzleri görmemle derin bir soluk vererek hızla gelen kişiye, Boris'e koşturdum. Hemen ardından Chris ile Drew de gözükürken diğerleri de onlara doğru koştu.

"Boris," diye fısıldadım sevgilime sarılırken. "Neredeydiniz? Neler oldu?"

Boris sorularıma yanıt vermezken beni hızla kendinden ayırdı. "Vaktimiz yok Çağla," dedi sıkıntıyla. O sırada yüzündeki yaraları farkettim. "Hemen bizimle gelmelisiniz."

Ebru ve Hazel da bu tepki karşısında şaşırırken, "Ne oluyor Chris?" diye sordu Ebru.

"Acilen çıkmamız gerek buradan," dedi Drew. "Hayatınız tehlikede. Yeraltına inmeniz gerek."

Drew söylediklerinin ardından Hazel'ın, Boris benim, Chris de Ebru'nun kolundan tuttu ve daireden çıkararak koşturmaya başladılar.

"Tövbe Bismillah, neler oluyor?" diye söylendim koşarken. "Allah'ın cezası Boris, insan kucağına alır. Boşuna mı yaptın o güzelim kasları?" dedim sinirle ama Türkçe söylediğim için anlamadı.

Biz koridorda koştururken birden karşımızda üç insan belirdi. Bunlardan birisinin beni kaçıran Kıvanç Tatlıtuğ olduğunu gördüğümde gözlerimi kıstım.

Onların karşımıza çıkmalarıyla Boris ve diğerleri dururken Ebru'yu, beni ve Hazel'ı hızla arkalarına alarak önümüze bariyer oldular.

Ortamda adeta serin rüzgarlar eserken Boris'in belindeki hançerleri farkettim. Bu hançerlerin zehirli olduklarını biliyordum, Hazel söylemişti. Bu tür varlıkların gerçek anlamda yara almaları için özel bir zehir sürüyorlarmış üstüne.

"Onlar insan," dedi Boris. "Bizden değiller. Bu yüzden sizinle de ilgileri yok. Bırakın, onları götürelim. Sonra zaten savaşacağız."

Sisler onları duydu, ancak hiçbir tepki vermediler. Öyle ki yüz ifadeleri bile değişmedi. Birkaç saniye sonra içlerinden birisi elini kaldırdı ve birden bire üzerimize birkaç tane ok fırlattı.

Götünden mi çıkardın onu aq ne tuhaf yaratıklarsınız yahu.

Boris, Chris ve Drew de hızla, zaten omuzlarında taşıyor oldukları oklara sarılırken hızla sevgilimin belindeki hançeri aldım. Kabzasından ayırdım ve Boris'in arkasından biraz sıyrılarak çok sevgili Kıvanç Tatlıtuğ görünümlü uzaylı zekiyeye isabet alıp büyük bir güçle hançeri ona fırlattım.

Hançer, tam da istediğim gibi omzuna denk gelirken durdu, hatta herkes durdu. Drew ve Chris bunu yaptığıma inanamazcasına bana bakarlarken Boris'in sırtının gerildiğini farkettim.

Kıvanç Tatlıtuğ acıyla inleme benzeri sesler çıkarırken bedenininden sarı-yeşil ışıklar çıktı ve birden bire küle döndü. "Öldü mü?" diye bağırdım şokla.

AMANİNNN KATİL OLDUM A DOSTLAR!

"İşte," diye bağırdım kendimi tutamayarak. "Sen vurursun dikiş atarlar, ben vururum üstüne toprak atarlar aslanım," dedim havayla.

"Ölmedi Çağla," dedi o esnada Boris. "Birkaç saate eski sis formuna dönüşür."

AMANİNNN KATİL OLMAMIŞIM A DOSTLAR!

Boris'in sesinin hemen ardından birdenbire koridordan ayak sesleri yükseldi ve ben ne olduğunu anlamazken ortalık birbirine girdi. Boris hızla benim bedenimi kavrayarak bir duvarın arkasına yasladı ve önüme siper oldu.

O, kime olduğu bilmediğim oklarını insanlara yayıyla uçururken şöyle bir etrafıma baktım. Ebru neredeydi?

"Ebru nerede?" diye bağırdım gözlerim dolarken.

"Chris onunla, merak etme," dedi Boris ancak bu yeterli değildi.

Etrafıma iyice baktığımda sislerin sayısının çoğaldığını, aynı zamanda da birçok askerin Boris'e yardıma geldiğini görmüştüm. Bir süre sonra bu küçük oklu çatışma yavaş yavaş son bulurken yere yığılan küller ve bedenler midemi altüst etmişti.

Kusmama ramak kala duyduğum çığlık beni ürkütürken bu sesi iyi tanıyordum.

Ebru.
Ebru'm.

Hızla olduğum yerden çıktım. Arkadaşıma bir şey mi olmuştu?

Ardımdan, "Çağla," diye bağıran Boris'i umursamayarak, "Ebru," diye bağırdım ben de.

Ve tam o an boynumda bir şey hissettim. Bir hançer...

Şokla olduğum yerde kalakalırken gözlerim yere damlayan kanda takılı kaldı. Kendi kanımda...

Elim gerdanıma gitti, boynuma saplanmış hançere dokundum. Gözlerim hissettiğim acıyla anında dolarken yutkunmaya çalıştım ancak başaramadım.

"Çağla," diye bağıran sesler duydum. Aralarında Ebru'nun da sesi vardı. Rahat bir nefes vermek istedim ancak başaramadım.

Geriye doğru yalpaladım ve düştüm ancak sevdiğim adamın kolları sardı bedenimi. "Çağla," dedi inanamazcasına.

Gözlerimden yaşlar akarken gülümsedim. Boris demek istedim ancak ağzımın kanla dolduğunu o an farkettim ama o anladı... Anladı ve hızla yanaklarımı avuçları içerisine aldı. "Çağla'm..." dedi gözleri dolu dolu.

Bakışlarımı Boris'ten aldım ve o an bir diğer yanımda dostumun varlığını hissettim. "Çağla" diyerek sarsıyordu beni. "Çağla boynun..." dedi hüngür hüngür ağlarken.

Ebru'ya baktım ve ona gülümsedim. Ölüyor muydum?

Bu kardeşimi ve sevdiğim adamı gördüğüm son an mıydı?

Böyle sona sokayım diye söylendim içimden. Ulan daha yeni bulmuştum kurt adamımı.

Göz kapaklarıma binen ağırlık katlanılamaz duruma gelirken daha fazla dayanamadım. Son kez ağlayan Ebru ile hala şokta olan Boris'e baktım ve bilincimi karanlığa teslim ettim.

Neyse ki bu ilk ölüşüm değildi be gülüm. 🚬🚬

🐺

Bombayı attım, kaçıyorum hahahahaha

Sizce neler olacak bakalım? Tahminleri dökülün...

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Bir sonraki bölüm görüşmek üzere.💙

Continue Reading

You'll Also Like

19.5K 1.1K 15
Ben Işık Çelikel. Bir fantastik yazar, iki öğretmenin tek kızıyım.Hayatım her zaman sakin geçti, hiç bir heyecan beni bulmamıştı. Onunla tanışana d...
428 76 27
Annemi ve babamı hiç tanımadım neye benzediklerini bile bilmiyorum. bebekken beni sarayın kapısına bırakıp arkalarına bile bakmadan çekip gitmişler...
415K 17.4K 43
Her şey babasının hapse girmesi ve ona mektup yazması ile başlamıştı. Bu tehlikeli ve güvensiz hayatı bırakıp yeni ailesinin yanına gidecek miydi? Pe...
134K 9.7K 39
Arkeolojik çalışma yaptığı sırada geçmişe giden bir kadın tarihi değiştirebilir miydi? [Tamamen hayal ürünüdür.] #Tarihi 1