LEYNEM +18

By wirenesy

7.3M 235K 140K

Tişörtünü çıkarıp herhangi bir yere attığında ne yapacağını heyecan ve ufak bir korkuyla bekliyordum. Dudakla... More

"1
"2
"3
"4
"5
"6
"7
"8
"9
ÖNEMLİ!
"10
"11
"12
"13
"14
"15
"16
"17
"18
"19
"20
"21
"22
"23
"24
"25
"26
"27
"28
"29
-Tartışma Bölümü-
"30
"31
"32
"33
-Tartışma Bölümü-
"34
"35
"36
"37
-Tartışma Bölümü-
"38
"39
"40
-Tartışma Bölümü-
Soru-
-Cevap
"41
"42
"43
"44
-Tartışma Bölümü-
"45
"46
"47
"48
"49
-Tartışma Bölümü-
"50
"51
°Karakterler°
"52
°Yılbaşı°
"53
"54
"55
*"
"56
"57
1M Özel
-Tartışma Bölümü-
"58
"59
"60
"61
-Tartışma Bölümü-
"62
"63
"64
"65
2M Özel
"66
"67
"68
"69
"70
"71
"72
"73
"74
Soru-
-Cevap
"75
"76
"77
"78
"79
"80
"81
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özelin Özeli Bölüm

3M

31.2K 1.6K 1.5K
By wirenesy

Satır aralarına yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın!!

•Batuhan Korel; Sıcak Şarap•

Dila'dan...

Elimdeki yastığı bir hışımla Çınar'ın yüzüne fırlattım. "Oha kızım insan düşmanına böyle atmaz!" kahkaha atıp üstüne doğru koştum. Yüzüme doğru attığı yastıktan kafamı eğerek kurtuldum ve ayaklarımı kaldırıp üstüne zıpladım.

İkimiz de yere düşmüştük.

"Keşke farklı türlerde belimi kırsaydın." dediği şeyle koluna vurup "Çok edepsizsin." dedim. Kafasını arkaya atıp gözlerime bakarken gülümsemesi büyümüştü. "Sadece sana edepsizim işte, ne istiyorsun?" bacaklarımı bedeninin iki yanına atıp karnına oturdum. Parmaklarımı karnından boynuna doğru yavaş yavaş götürürken yüzümde şeytani bir gülümseme belirdi. Yapacağım şeyi anlamış olacak ki "Seni camdan atarım Dila!" diye bağırdı.

Koltuk altından gıdıklanıyordu.

Ellerimi hızla götürüp gıdıklamaya başladığımda kahkahası da geç gelmemişti. "Seni çok kötü yap-" dudağından öpüp geri çekildiğimde hala gıdıklamaya devam ediyordum.

Parmaklarımı yavaşlattım. Gülmesi de durunca tekrar hareketlendirdim.

Tabi birden beni altına almasını beklemiyordum. Ellerimi kafamın yanından yere bastırırken "Sana dur demiştim, aşağı mı atayım seni?" diye sordu. Masum masum bakarken gülüp bu sefer o iki elimi tek eliyle tutup parmaklarını belimde gezdirmeye başladı. Kahkahamı bırakıp ellerimi çekmeye çalıştım. "İntigam!" doğu ağzıyla bağırıp bir yandan da gülerken yorulmuştum. Gülmekten çenem çıkacaktı şimdi.

"Yeter!" dedim kahkalarımın arasından. Bir kaç dakika daha devam edip durduğunda nefes nefese kalmıştım. Yüzüme eğilip burnumun ucunu öptü. "Demek ki neymiş güzelim?" üstümden kalkarken beni de kaldırmıştı. "Neymiş?" dedim karnımı tutarak. "Kocanla savaşa girmeyecekmişsin." akıl verir gibi işaret parmağını salladığında gülüp parmağını ısırdım. "Oha kedi diye aldım kaplan çıktı!" koşmaya başladığında neden koştuğumu bilmeden bende koştum. Merdivenlerden yukarı çıkıp odaya girdiğimde kapıyı kapatmak için arkamı döndüm. Ama burnumun dibine bitmişti.

"Ben nereni ısırsam?" deyip birden omzuna aldığında direkt yatağa götürdü.

Yatak başlığına doğru kayıp "Küserim bak, bırak beni." dedim. Gülüp vücudunu üzerime doğru attı ve "Sen bana küsemezsin." dedi. Kaşlarımı çatıp "Küserim, hem sen geçen eski kız arkadaşınla konuşup 'Sonra kesin görüşmeliyiz' dememiş miydin?" dediğim şeyle yüzü masum bir hâl alırken "Yavrum sende yanımdaydın. Ayırca kesin demedim. Ben görüşürüz dediğim kişiyle ne zaman bir daha görüşmüşüm? Formalite icabı diyordum ben onu." kafamı sağa çevirip "Ben anlamam. Öyle dedin mi dedin." dedim.

Karnımdan başlayarak dudaklarıma kadar öptü. "Dila'm yapma böyle. Benim göz bebeklerim senden başkasına bakınca ağlamaya başlıyor. Göz bebeklerim bile sadece seni istiyor." dediği şeyle gülüp yüzünü ellerim arasına aldım. Kedi misali kendini sevdiriyordu bu adam. "Bu gün ne yapsak." bedenini yanıma atıp kollarını açtı. Bende yanına kıvrılıp "Bilmem." dedim.

"Kalk önce bir yemek yiyelim. Sonra da bakarız." deyip doğruldum. "Ben seni yiyerek güne başladım zaten, sen kendini düşün."

Boynumda kocaman bir ısırık izi vardı...

Üstüne çıkıp ellerimle kollarını tuttum. Ve bende boynu ve omzu arasındaki yeri ısırdım. Küçük bir inlemeyle tepki vermişti. Kafamı kaldırıp keyifle yüzüne baktığımda gözlerini kısmış sırıtarak bakıyordu. Kalçama vurup "Gerçekten kaplanmışsın." deyip doğruldu. Düşmemek için kollarına tutundum. Ayağa kalktığında beni tutmak gibi bir zahmete girmemişti. Kollarından çekiştirerek zar zor düşmemek için duruyordum. "Çınar tutsana!" diye bağırıp ayaklarımı indirecekken kollarını hareketlendirip ellerini kalçama götürdü. Desteğiyle kucağında dururken "Manyak mısın? Düşseydim ya?" dedim. Yüzünden gitmeyen gülümsemesiyle "Düşemezdin çünkü ben düşmene izin vermem. Ha bak istersen bana düşebilirsin." gülüp kafamı boynuna yasladım.

Kokusu çok güzeldi. Tinerci gibi içime çekmeye başladım.

Mutfağa indiğimizde tabureye beni oturtup tezgahın karşısına geçti. "Ne yapayım güzelime?" diye sordu. Gülüp "Beraber yapalım." dedim ve ayağa kalkmak için hamle yaptım. Fakat anında yanıma gelmiş ve geri oturtmuştu. "Bu gün ben yapacağım." kaşlarını çatıp biraz düşündü.

"Aslında benim sesim güzel pizza mı söylesem?"

Dediği şeye kahkaha atıp "Söyle." dedim. Sabah sabah pizza yenir mi demeyin. Çınar'ın çöplük gibi bir midesi vardı. Ekmek arası pilav yediğini görmüştüm. Bende yanında dura dura onun gibi olmuştum tabii. Telefonumu çıkarıp konuşmaya başladığında tabureden kalkıp buzdolabının kapağını açtım. Pizzanın yanında ne yiyebiliriz diye bakınırken arkamdan "Ne bulursan getir!" diye bağırdı. Gülüp elime geleni çıkardım.

Sonunda pizzalar gelmiş, güzel bir sofra kurmuştuk. "Afiyet olsun bize." deyip pizzaya saldırınca bende bir dilim aldım. Dışardan gelen cama vurma sesiyle kaşlarımı çatıp ağzımı kapattım ve pizzayı tabağa geri bıraktım. "Çınar biri vuruyor." dedim mutfağın cam olan kapısına bakarak. Çınar "Hayalettir." deyip yemeğine devam ederken "Ya baksana bi neymiş diye!" Bıkkınca nefes verip ayağa kalktı. Mutfağın kapısına doğru ilerleyip eğildi. "Dila'm kocaman bi hayalet var." dediği şeyle göz devirdim. "Neymiş?" deyip kafamı kaldırıp bakmaya çalışssam da iri bedeninden bir şey görememiştim.

Ayağa kalkıp bana döndüğünde elindeki kedi yavrusunu gördüm. Bakışlarım anında yumuşarken rahatlamıştım.

"Dila'm şuna bak, sen gibi aynı." yanıma gelip az önce kalktığı yere geri oturdu. Sandalyemi yanına çekip "Bende alayım mı?" dedim. Gülüp yavaşça uzattığım elime verdi kediyi. Elim kadar küçüktü. "Annesi buralardadır. Deyip başını okşadım. "Yemeğimizi yiyelim. Ararız." dedi.

Ayağa kalkınca Çınar niyetimi anlamış olacak ki elimden kediyi almıştı. Bir kase çıkardım önce. Sonra dolaptan süt çıkarıp cezveye koydum ve ısıtmaya başladım.

O sırada Çınar da kediyi seviyordu. "Kedi mi alsak eve?" dediğinde cezveden kafamı kaldırdım. "Daha kendimize bakamıyoruz kediye nasıl bakacağız?" dedim gülerek. Daha kendimize bakamazken çocuk yapmak veya birine bakmak da neydi? Biz zaten çocuk gibiydik. Ya da Çınar çocuk kotasını dolduruyordu zaten.

"Bakarız ya! Biz neyi başaramamışız da bunu başaramayacağız!" kafamı salladım. "Tamam tamam, alırız." dedim ve ocağın altını kapattım. Ilık sütü kaseye koyup halının üstüne koydum. Kediyi de halıya bırakınca önce öylece durmuş, sonra da az az içmeye başlamıştı. "Benim kedim de doyursun karnını." aralık duran ağzımdan içeri kocaman pizzayı iterken boğulacaktım. "Çınar dur!" deyip elindeki dilimi aldım.

Kavga ve kahkahalarla yemeğimizi yedikten sonra bahçeye çıkıp kedinin annesini aramaya başladık. "Annenin kokusunu alıyor musun?" Çınar kediye ciddi ciddi soru sorarken kahkaha atıp "Cevap vermesini bekliyorsun birde." dedim. İşaret parmağını dudaklarıma bastırıp "İletişim kurduk biz, anlıyorum ben onu." dedi.

Kendi bahçemizde yoktu. Civardaki evlere de sorduktan sonra annesinin olmadığını anladık. "Madem annesi yok, hem annesi hem babası olalım. Ne dersin?" elimde duran kediye baktım. "Olalım olalım." dedim. "İki tane kedim oldu." yanıma gelip belimden tuttu ve kendine çekip saçlarımı öptü.

"Hadi eve gidelim yoruldum valla" dediğinde elimdeki kedi birden atladı ve gitmeye başladı. Şok içinde arkasından bakarken Çınar elimden tutup koşmaya başladı. "Lan kediii!" diye bağırırken çok komik gözüküyordu.

En sonunda durduğunda bende sırtına çarparak durdum. Yanına geçip baktığı yere baktım. Kedi diğer ondan daha büyük olan kedinin yanındaydı. "Ulan annen vardı madem neden demiyorsun şurda diye!" Çınar kediye çemkirirken kolundan çekiştirdim. "Çınar, kediye bağırıyorsun farkında mısın?" dedim gülmemi durdurarak.

"Yürü kaçmayan kedi almaya gidiyoruz." dedi ve yine beni sürüklemeye başladı. El mecbur peşinden koştum.

_

"Dila'm şunun sıfatına bakar mısın?"

Kucağında duran kediye bakıp bakıp söyleniyordu. Adama kaçmayan kedi arıyoruz dediğinde sanki 'Uzaydan kedi istiyoruz bowling oynamayı bilirse iyi olur' demişiz gibi baktı. Sonra da normal insanlar gibi konuşarak halletmiştik.

Önce bombay cinsi bir kedi almak istese de kedi üstüne atlayıp yüzünü çizmiş, sarı sarı gözleriyle Çınar'ı korkutmuştu. Sonra da 'Beni yer bu!' deyip vazgeçmişti. Sonrasında ise Exotic Shorthair diye bir cins kedinin yüzü çok sevimli diye almıştı.

"Mahmut amca bıyıklı kedimiz oldu." dedi büyük bir sevinçle. Kahkaha atıp yanına sokuldum usulca. Kucağındaki kedi ayaklanıp benim kucağıma geçince gülümseyip tüylerini sevmeye başladım. "Ne gerek var evde her saat ağlayan küçük bir şeye. Bak işte bizim de çocuğumuz oldu." deyip yanağımı öptü.

"Hadi anime izleyelim." deyip yandaki sehpada duran laptop'u aldı. Kucağındaki kediyi düzeltip koltukla bütünleşmek üzere yayıldım. Çınar da benim gibi yapıp laptop'u ikimizin de göreceği bir şekilde ayarladı.

En sevdiğim zamanlardan biri....

Çınarla anime izlemek....

Begüm'den...

Saçlarımı düzelttikten sonra aynada kendime son kez baktım. Üstüme tam oturan, siyah askılı ve dizimin bir karış üstünde olan elbise giymiş, sade bir makyaj yapmıştım.

Bir operasyon için hazırlanmıştım. Eymen, Eylem'in yanında durduğu için bana kalmıştı bu iş.

Telefonumun sesini duyduğumda kaşlarımı çatıp yatağın üstünde duran telefonumu aldım.

"Geldin mi?" dediğimde çantamı arıyordum. "Beş dakika içinde gelmezsen giderim." Deniz'in sert sesini duyduğumda tek kaşımı kaldırıp telefonu kulağımdan çektim ve yüzüne kapattım. Deniz bu işte kavalyem olacaktı. Çantamı hızla elime alıp odadan çıktım.

Kapının önünde arabadan inmiş telefonla konuşan Deniz'i gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. "Altı dakika oldu." deyip telefonu kulağından çekip kapattı. "Gitseydin," deyip hiç bir kusuru olmayan son model arabayı gösterdim "Arabanın içinde döverdim seni." dedim. Dudağının sağ tarafı kırılırken "Bu arabanın içinde başka fantezilerim var." diye mırıldandı. Kaşlarımı kaldırıp hafifçe gülümsedim. "Görmek isterim." deyip son kez baktım ve öbür tarafa geçip arabaya bindim.

"Ben tam olarak ne yapacağım?" dirseğini camdan çıkarıp bana bakmadan sorduğu soruyla bacak bacak üstüne attım. "Birazdan sana gösteririm adamla kadını. Adam uyuşturucu ticareti yapıyor. Orospu çocuğu lise önlerinde yapıyor bunu. Neyse, davette olacak. Kadın da bunun yancısı. Kadın sende adam bende anlayacağın." iç çekip kırmızı ışıkta durunca kafasını bana çevirdi. "Beni böyle işlere bulaştırma bir daha." dedi. Gülümseyip "Sanki sen farklı yollarla bilgi alıyorsun." dedim.

Yandan bir gülümsemeyle "Daha sakin, daha zevk verici yollar diyelim." gözlerimi devirip camdan dışarıyı izlemeye başladım.

Baldırımın üstünde hissettiğim soğuk eliyle tüylerim diken diken olmuştu. Elbisenin kısa yırtmacının olduğu yere avcunu bastırmış okşuyordu. Rahatsız olduğum söylenemezdi. Telefonumu çıkarıp adamla kadının fotoğrafını gösterdim. "Kadın bu, nerdeyse her gün biriyle. Öğrendiğim bilgilere göre köle olmaktan zevk alıyormuş." tek kaşını kaldırıp "Köle mi?" diye sordu. Koltuğa biraz daha yayılıp "Anlarsın ya bdsm falan." dedim. Kafasını salladı. "Adamla ilgili bir şey demiyorum, ilgi alanın kadın." deyip telefonumu çantama geri koydum. "Yalnız," deyip baldırımda gezinen elini sıktı.

"Kadından öğrendiğim şeyleri boş boş söylemem." dedi. Gözlerimi kısıp "Biliyorum." dedim.

Davetin verildiği salona geldiğimizde arabadan indik. Ciddi bakışlarla insanları incelerken adamı arıyordum. Deniz elini belime koymuş kendine çekmişti. Sahte bir şekilde gülümseyip Deniz'in kulağına doğru "Kendini fazla kaptırma kendini role. Adam yemeyecek." dedim. Elini sıkarken kulağıma eğildi. "Yemesini isyemiyorum belki?" dediği şeyle afallarken dirseğimi karnına bastırdım. Belimi bırakıp kendi avına doğru ilerlemeye başladı.

Etrafta gezinen garson yanıma geldiğinde elindeki tepsiden bir kadeh aldım. Gözlerimi kısıp etrafa bakmaya devam ettim. Adamı bir kaç kişiyle konuşurken görünce gülümseyip yanlarına doğru yürüdüm. "Merhaba." deyip çantamı yüksek masaya koyduğumda bana yönelmişlerdi. "Siz Begüm hanım olmalısınız. Merhaba, gelmenize çok sevindim." davet sahibi yanımda dururken kafamı sallayıp bir kaç klasik cümle söyledim.

Sonunda masada sadece Fırat'la -hedefi olan adam- kaldığımda yanına yaklaştım. Adam gençti, 34 yaşında falan olmalıydı. "Sizi daha önce görmedim." deyip gözlerine baktım. "Yurtdışında işlerimi sürdürüyordum." dedi soğuk sesiyle. Kolay olmayacaktı. "Ne gibi işler?" deyip alt dudağımı dişledim. Gözleri bir iki saniye dudaklarıma kayarken "Bildiğiniz işler." dedi. "Peki." deyip yanından biraz uzaklaştım.

"Bir kaç dakikanız varsa bir şey göstermek isterim." dediği şeyle şüphelenip hemde meraklanıp tek kaşımı kaldırdım ve "Tabii ki." dedim. Elini uzattığında tereddüt etmeden tuttum. Tuvaletlerin olduğu yere doğru gidip merdivenlere yönelince şüphem artmıştı. Ama risk almadan bir şey öğrenemezdim, ayrıca risk almayı da seviyordum. Merdivenleri çıktığımızda etrafa bakındım. Kimse yoktu nerdeyse. Tabi ilerki odadan gelen inleme sesleri hariç.

Bir anda sırtımdan ittirip duvara yasladığında kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. Bir elini duvara koymuş, diğer eli de çenemdeydi. "Kimsin sen?" dediğinde elimi kaldırıp çenemdekini elini tutup indirdim. "Az önce tanıştığımızı sanıyordum?" dedim. Adam soğuk gözlerle bana bakarken kolunu çekti. Fakat sonra kolumdan tutup sıkmaya başladı ve bedenimi tekrar duvara itti. "Seni nerden tanıyorum diyorum bende. Eymen Ateş'in biricik kuzeni Begüm Uçar!" siktir.

Koca bir siktir!

Bacağımı kaldırıp karnına tekme attım. Ayağımdaki topukludan dolayı canı acımıştı. Çantamın askısını boynuna doladım. Benden uzundu.

Ama bu onu alt edemeyeceğim anlamına gelmezdi.

Karnıma darbe aldığımda bir an nefes alamadım. Hızla toparlayıp bana doğru gelen adamın suratına yumruk attım. Güzel suratı vardı, yazık olmuştu. Geriye sendeleyip tekrar üstüme doğru gelirken boğazıma sarıldı. Tırnaklarımı boynuna geçirip aşağı doğru çizdim. Bacaklarımı kaldırıp beline doladım. Yüzüne ard arda yumruk atarken sendeliyordu. Kucağından inip yerde duran çantamı aldım ve askısını tekrar boynuna doladım. Arkamızda ki odayı gözüme gestirip kapıyı düşünmeden açtım ve adamı de içeri çektim. Şansıma içeride kimse yoktu.

Adam nefessizlikten morarırken çantayı çekip ensesine güçlü bir şekilde vurdum. Bayılmıştı. Yere yığıldığında nefes nefese bende duvarın dibine çöktüm. Harap olmuş çantamın içinden telefonu çıkarıp dışarda bekleyen adamlara mesaj attım bunu burdan almaları için. Deniz'i arayıp ayağa kalktım. Meşgule attığında kadının yanında olduğunu anlayıp saçımı başımı düzelttim. Hiç bir şey olmamış gibi aşağı indim. Salona göz gezdirip kapıdan çıkan Deniz ve kadını fark ettim.

Arkalarından ilerleyip takip ederken arabaların olduğu yere gelmişlerdi. Etrafta en fazla iki tane insan vardı. Kadın dudağını ısırıp Deniz'e yanaşırken Deniz kadının ellerini belinde birleştirip arabaya yasladı. Ulu orta mı sikecekti kadını?

Saklandığım arabanın arkasında çantamda olan bayıltıcı gazı çıkardım. Çıkıp Deniz'in hemen arkasından yanlarına geldim ve Deniz'i itekleyip kadını bayılttım. "Burda da sikmezsin be!" deyip kınayan gözlerle Deniz'e baktım. Gözlerini kısıp "Belirli insanlarla birlikte oluyorum, ayrıca burda da sikmem. Bayıltacaktım." yakasını düzeltip bir düğmesini açtı. Kendini bana açıklaması hoşuma gitmişti. "İyi." dediğimde yanımıza gelen bir kaç adam, kadını aldı ve götürdü.

Bu iş de böyle bitmişti.

"Ee bir şey öğrenebildin mi?" dedim Deniz'in arabasına doğru ilerlerken. "Hadi ama Begüm..." deyip arabaya bindi. Bende dolanıp yanına oturduğumda bana bakıp "Biz böyle mi bilgi alışverişi yapıyoruz?" dediğinde güldüm.

Üstüme eğilip dudaklarımı öpmeye başlayınca karşılık verdim. Eli belimden göğüslerime çıkarken gömleğinin yakasından tutup çekiştirdim.

"Arabada sevişmemiştim daha önce." deyip gözlerine baktım. "Deneyimlemiş olacaksın işte." deyip boynuma yöneldi.

Nehir'den...

"Güzelim ben sana işini yapma mı diyorum?" etrafımda dönüp duran Bora'yı görmezden gelip mutfakta denediğim yeni bir tarife odaklandım.

Yeni bir görev olarak azgın mı azgın birinin yanında çalışacaktım. Adam yanındakileri iyi seçiyordu. Hepsi de güzel ve bakımlı kadınlardı. Resmen harem kurmuştu adam. Bende işim icabı kabul etmiştim. Ne deyim kocam izin vermiyor mu?

Bora da bunu duyunca sinirlenmişti. İki gündür beni vazgeçirmeye çalışıyordu. Fakat istediğimi yapan bir kişiliğim vardı. Bu işi de düzgünce yapmam lazımdı. Boşuna mı ajan olmuştum?

Bıkkınlıkla elimdeki şeyleri bırakıp kalçamı tezgaha yasladım. "Daha ne kadar üsteleyeceksin? Beni tanıyorsun, işimi seviyorum." dedim. Yüzündeki huzursuz ifadeyle üstüme gelip bir elini belime diğer elini de yanağıma koydu. "İşini seviyorsun ama beni işinden daha çok seviyorsun bence? O adamdan hiç haz etmiyorum." dedi. Dalga geçer gibi gülüp "Ben çok seviyorum adamı, bayılıyorum." dedim. Yüzünü buruşturup "Dalga geçme." dedi.

"Ben bunun eğitimini aldım Bora. Adamın tek yamuk hareketinde sıkarım kafasına. Böyle deyince beni tanımıyormuşsun gibi hissediyorum." kafasını sağa eğip dudaklarını yaladı. "Tamam o zaman. Haber ver ama tamam mı bana." dedi. Bende elimi yanağına koyup okşadım. "Tamam." deyip dudağını öptüm.

"Hadi yardım et bana. Acıktım iyice." deyip arkamı döndüm. O da yanıma gelip bana yardım etmeye başladı.

_

Yemekten sonra biraz çalışmak için çalışma odasına çıkmıştım. Sıkılınca da aşağı inmiştim. Bora koltukta elindeki kağıda bir şeyler karalıyordu. Usulca yanına gidip oturdum. "Ne yapıyorsun?" deyip kağıda bakmaya çalıştım. Kafamı kolunun altından geçirip kağıda baktığımda kendimle karşılaşmayı beklemiyordum.

Kolunu çekip bana doğru döndü. "Sen yanımda olmayınca seni çizmek hobi oldu benim için. Çizerken bile mutlu ediyorsun beni." gülüp sarıldım. "Harbiden Nehir, sen beni hep mutlu ettin. Psikolojimin bozuk olduğu zamanlar sinir krizlerimi, depresyonumu falan hiç bıkmadan çektin..." daha fazla konuşacaktı ama izin vermeden işaret parmağımı dudaklarına bastırdım. "Ya sen hâlâ anlamadın sanırım. Ben aşığım sana. Aşık insan bunları yapmaz mı?" gözlerindeki masum ifadeyle boynuma doğru yaklaştı.

Ne zaman duygusal bir konuşma yapsak ya da üzülse direkt boynuma kafasını koyar sarılırdı.

"Sen yine de gitmesen mi acaba, hasta gibiyim ben. Ya sen gizli bilgi öğrenirken ben ölürsem yatakta?"

Eylem'den...

"Biraz daha bu kokuyu alırsam nöronlarım kendi kendini imha edecek."

Elimdeki kirli bezi çöp kovasına attım. Ellerimi uzatarak hiç bir yere dokunmadan odadaki banyoya girdim ve yıkadım. Gerçekten... Küçük popolarından bu kadar şey nasıl çıkıyordu?

Eymen Ayla'yı kucağında gezdiriyordu. Oğullarım da bıraktığım gibi duruyordu. Arca yine etrafa meraklı bakışlarını atarken Ata hareketliydi. Eve gelmemizin ardından bir hafta geçmişti. Uykusuz ve yorgun geçen bir hafta...

Ara sıra nerden hamile kaldım da doğurdum gibi ikilemlere düşsem de kucağımda bana fıldır fıldır bakan çocuğumu görünce gidiyordu. "Hadi bakalım uyku vakti " dedim. Tabi 'Tamam anne!' deyip yataklarına gidecek halleri yoktu ya. Ayla zaten babasının kucağında mayışmıştı. "Eymen alıştıracaksın kucağına. İnmeyecek sonra göreceksin." dediğim şeyle kaşlarını çattı. Sonra gidip beşiğine yatırdı. "Kendi kendilerine uyumayı şimdiden öğrensinler. Ağaç yaşken eğilir." gülmemek için kendimi zor tutup Arca'nın yanına gittim. Üstünü düzeltip beşiğini bir kaç kere salladım. Zaten uykuları gelmiş olmalıydı.

Eymen de Ata'yı bir kaç defa salladıktan sonra odadan çıktık. Elimde görüntülü telsiz gibi bir şey vardı. Lazım olur diye almıştık ve lazım olmuştu.

Bir haftada çok az uyumuştum. Eymen sağ olsun güzel besleniyordum fakat uyku düzenim yoktu. Yoktan da yoktu. Çocuklarımın uyuduğu iki üç saat içinde ya çalışıyorduk ya da uyuyor, dinleniyorduk. Onda da Arca kesinlikle erkenden uyanırdı.

Hemen yandaki odamıza girip kendimi yatağa attım. "Eymen ben böyle bi beş yıl ileri gitmek istiyorum. Beş az on yıl ileri gitmek istiyorum. Büyüsünler artık." dediğimde üstündeki tişörtü çıkarıp kenara attı.

"On yıl ileri gidip 5 çocuğumuza bakmak istiyorsun demek." yatakta debelenen bedenimi tek hamlede tutup yanına çekti. "Oha beş mi? Ben bir daha çocuk doğurmam. Üç tane var zaten neyine yetmiyor?" Dirseklerimin üstüne durup Eymen'e bakmaya başladım. "Büyük konuşma bebeğim." deyip saçımı kulağımın arkasına doğru attı. "Büyük konuşmayım ama beş tane çocukla ne yapacağız Eymen? Şimdi bile uyuyamıyoruz, yorgunuz..." lafımı yavaşça sesim kısılarak bitirdim. Beni dinleyişi çok güzeldi.

Bir eli saçlarımı okşuyor, kafasını arkaya atmış yüzümü incelerken yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Bir şeyler anlatan beni dinliyordu.

"Neden sustunuz bayan Ateş?" dudaklarımı ıslatıp "Sana daha ne kadar düşebilirim?" diye sordum. Kafasını kaldırıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Düşünsene 60 yaşında dede nine olmuşuz sen bana bayan Ateş diyorsun ve ben aşık aşık sana bakıyorum. Çocuklar dalga geçer." deyip güldüm. "O yaşımıza kadar sana aşık olacağım, dalga geçerlerse kendilerine baksınlar." ikimizin de yüzünde gülümseme vardı.

Kafamı birden bırakıp göğsüne yattım. "Şu ani hareketlerin bir gün beni öldürecek." bacağımı da bacakları üstüne attım yavaşça. Evet böyle uyuyabiliriz. "Güzelim, benim için oldukça rahatsız bir pozisyon." dedi derin bir nefes alıp. Bedenimi yana attım. "Nasıl rahatsız bir pozisyon olmaz sen ayarla o zaman Ateş bey?" kaşlarımı çatarak söylediğim şeyle işaret parmağını kaslarının ortasına bastırdı. "Çatma o güzel kaşlarını, erken yaşta kırışıklık olur bak." bu sefer kahkaha atmıştım.

"Düşünceli bey."

_

Ne gariptir ki sabaha kadar düzgünce uyumuşuz. Sabah kalktığımda uykumu almanın verdiği rahatlık paha biçilmezdi. Gerinip Eymen'e döndüm. Bir kolu yastığın altında diğer kolu da benim üstündeydi. Uzun zaman sonra ondan önce uyanmıştım. Gülümseyip elimi yanağında gezdirdim. Biraz daha uyudun diye yataktan yavaşça kalkıp üstümü düzelttim.

Aynı sessizlikle çocuklarımızın odasına girdim. Uyanmış, ağlamış olmaları gerekiyordu. Beşiklerin yanına geldiğimde hepsinin boş olduğunu gördüm. Anında panik olup koşarak aşağı indim. "Ebru! Çocuklar yok!" diye bağırıp mutfak kapısından zor tutunarak içeri baktım. Ebru da yoktu. Koşarak salona girdim bu sefer.

"Ebru!" diye bağırınca bütün gözler bana dönmüştü. Ebru, Kenan ve Satır, hepsinin kucağında bir çocuğum, etrafta geziyorlardı. Derin bir nefes alıp bedenimi yere bıraktım.

Çok korkmuştum bir şey oldu diye.

"Keşke haber verseydiniz." dedim kaşlarımı çatıp. "Ne bu bağrışma?" Eymen de arkamdan sinirli sinirli gelirken yavaşça çocuklarımın yanına gittim. "Kusura bakmayın, hiç dinlenemiyorsunuz diye ağladıklarında aldım. Hazır dün de süt sağınca siz, onlarla karnınlarını doyurduk." yüz ifademi düzeltip "Teşekkürler, ama haber ver bundan sonra." dedim. Kafasını sallayıp kucağındaki Arca'yı kucağıma verdi. Kafasını omzuma koyup sırtını okşadım.

Anne olmak gerçekten zormuş.

"Bu gün biz bakarız çocuklara, siz dinlenin isterseniz." Ebru'nun dediği şeyle düşündüm. Ya acıkırlarsa? Ya durmazlarsa? "Size zorluk olur. Hem bu bizim sorumluluğumuz." dedim. Eymen kucağındaki Atayla beraber yanıma oturup "Eylem doğru söylüyor. Siz kendi işinize dönün." Ebru kafasını sallayıp giderken Kenan da arkasından gitmişti. Satır kucağında Ayla'yla çok değişik duruyordu.

"Eylem hanım vereyim mi?"

Gülüp kafamı olumsuz anlamda salladım. "Kendimi çocuğu eziyor gibi hissediyorum. Ebru verdi kucağıma böyle ama bir şey olursa vicdan azabı çekerim. Alın lütfen."ilk defa yüzündeki endişeyi görmüştüm sanırım. "Pekala, ver bana." dedim Arca'yı yandaki pusete yatırırken. Eğilip kucağıma Ayla'yı verdi. İlk başta sızlansa da sonradan rahatça yatmaya başladı.

"Bir isteğiniz yoksa işime dönüyorum." dedi. Kafamı Ayla'dan kaldırmadım.

"Dikişlerin iyi değil mi? Koştun o kadar." Ata babasının burnuyla oynuyordu. Gülüp "Yok yok, iyiyim." dedim. "Ata gerçekten Çınar gibi olursa yazık sana." dedim. Kaşlarını çatıp "Benim oğlum neden Çınar'a benzesin lan?" dediğinde daha çok güldüm. Burnuma gelen ama adını bilmediğim sütlü bir koku vardı. Çok güzel kokuyordu. "Eymeen." dedim uzatarak. Ayla'yı kaldırıp ellerini tuttum. "Ayla'nın canı bir şey istiyormuş ama bilmiyormuş adını." çocuk gibi söylediğim şeye gözlerini kısıp güldü. "Ne çekiyormuş kızımın canı." deyip Ata'yı Arca'nın yanına bıraktı ve elimden Ayla'yı aldı.

"Ne istiyorsun kızım?" deyip kulağını Ayla'nın küçük yüzüne yaklaştırdı. "Bence de öyle." deyip omzuna yatırdı. "Ya Eymen." deyip gözlerimi kaçırdım. "İlla hamileyken mi canımın bir şey istemesi gerekiyor?" dedim. "Ben öyle bir şey mi dedim yavrum? Ne istediğini söyle aldırayım." dedi. Hevesle yüzüne bakıp "Kahve içmek istiyorum." dedim. Fakat o yüzünü çevirip "Emzirmeyi bıraktığında içersin bol bol. Üç gün durmadan sevişiriz." deyip Ayla'yı da kardeşlerinin yanına yatırdı.

"Çiğköfte de istiyorum ben. Ama böyle bir tane değil. Dört beş tane." dedim. Düşündükçe acıkıyordum. "Tamam, söylerim şimdi." dediğinde panikle üstüne atıldım. Aramızda kalsın çocuklara dikkat ederek telefonu çıkarmaya çalışan elini durdurdum. "Ben gittiğimiz yerde yemek istiyorum. Hatırlıyor musun, Ahmet amcanın yerini?" gözlerini kısıp bir kaç saniye dururken kafasını salladı. "Hatırladım." deyip ayağa kalktı. "Akşama doğru gideriz olur mu? Önce kahvaltı yapalım." deyip Ayla'yı kucağına aldı. "Tamam." deyip sevinçle çocuklarıma baktım. "Hadi yine iyisiniz, çiğ köfteli süt içeceksiniz." dedim. "Eymen yediğim şeylerin tadı geçiyor mudur?" meraklı gözlerle sorduğum soruya kahkaha atıp "İstersen bakabilirim." demişti.

"Çocuklarımın hakkına göz dikiyorsun resmen." deyip ellerimi göğüslerime çapraz bir şekilde kapattım. Yanıma gelip Ayla'yı tutarak kafasını eğdi. "Bir ay sonra görürsün sen." deyip burnumun ucunu öptü. Gözlerimi devirip sızlanan Arca'yı kucağıma aldım. "Keşke hepiniz birbirinize bağlı olsanız. Böyle biriniz doyunca diğeriniz de doysun, biriniz uyuyunca diğeriniz de uyusun. Öyle bir özellik aktarabilisek keşke." dediklerimi anlamış gibi kafasını salladı.

"Ah annecim artık cansız şeylerle konuşmama gerek kalmadı. Hiç değilse az da olsa tepki veriyorsunuz."

_

Saat 4 buçuk gibi bütün çocukları uyutmuştuk. Ben yine uyanma ihtimallerine karşın başlarına Ebru ve Kenan'ı dikmiştim. Odada dolaba yönelip siyah bir kot ve gri bir ince salaş kazak çıkardım. Pantolonu giyerken sıktığını fark ettim. "Eymen kilo vermem gerek. Kendimi kötü hissediyorum." dedim. Normalde kiloma o kadar önem vermezdim. Bu yüzden de istediğim gibi yer istediğim gibi yemezdim. Ama bu hamilelik duygularından kalan bir şey midir nedir kendimi kötü hissediyordum.

"Her halinle harikasın güzelim. Göbekli olsan da alırım seni kucağıma mıncırırım göbeğini." dediği şeye gülüp başka bir siyah kot giydim. Eymen kalın siyah montumu da arkama geçip tutarken gülümseyip kollarımı geçirdim. Kendi üstünü çoktan giymişti. "Hadi gidelim." deyip elinden tutarak odadan çıkardım. Son kez bebeklerimin odasına girip kontrol ettim ve evden çıktık.

"Ben yine yürümek istiyorum." dedim gülerek. "Burdan oraya kadar yürüyemezsin. Bin şimdi." gülüp gözlerine baktım. O da gözlerime bakıyordu. Arabaya bindiğimizde o zamanki şeyi taklit ederek "Yaklaşınca dur da yürüyelim o zaman." dedim. Yandan bir bakış atıp "Tamam başımın belası, tamam." dedi ve arabayı çalıştırdı. "Sensin baş belası." deyip ona bakmaya başladım.

(Bu sahneyi 17. bölümde bulabilirsiniz)

Yaklaştığımızda arabayı durdurup indik. Elimden tutarken önceki gibi değil de bende sıkı sıkı tutarak ilermeye başladık.

Ahmet amcanın küçük ama sevimli dükkânı hâlâ aynı duruyordu. İçeri sevinçle girip "Kolay gelsin Ahmet amca!" diye bağırdım. Ahmet amca ve içerdeki iki kişi bana deliymişim gibi bakarken "Pardon." sustum. Ahmet amca güler yüzle bakıp iki kişinin siparişini verdikten sonra bana döndü.

"Girişten anladım zaten senin olduğunu. Kimse pat diye girmez buraya." deyip omzuma koyduğu kolunu hareket ettirdi. "Gelmedin uzun zamandır. Korktum bir şey mi oldu diye." içerdeki masalardan birine oturduk. Eymen de hemen yanımdaydı. Elimi tutuyordu.

Ahmet amcayla uzun uzun konuşmak istesem de yarıda kesmiştik. Fazla zamanımız yoktu tabi. Çocuklarımın olduğunu duyunca çok sevinmişti.

Ahmet amca dürümleri hazırlarken ben de Eymen'e döndüm. "Sıkıldın mı?" dediğimde elini yanağıma atıp hafifçe sıktı. "Sen konuşurken seni izlemek dünyadaki her şeyden çok güzel." gülüp "Eymen biliyor musun, senin yanında kendimi çok özel hissediyorum. O kadar güzel seviyorsun ki beni." yanağımı tekrar sıkıp "Duygusallaşma hemen." dedi.

"Al bakalım kızım." Ahmet amcanın tepsiyle getirdiği dört tane dürümü görünce konuştuğumuz şeyi unutup beklemeden birini elime aldım.

"Oh be." deyip geriye yaslandım ve karnımı tuttum. "Dünya varmış be Eymen." Eymen bu halime gülüp sadece izliyordu. Önündeki yarım bıraktığı çiğ köfteyi görünce kaşlarımı çattım. "Ye onu." deyip kaşlarımla önünü gösterdim. "Sen ye benim yerime de." kaşlarımı kaldırıp "Olmaz, benim kocam en az iki dürüm yemeli." deyip ayağa kalktım ve önünde duran çiğ köfteyi aldım. "Aç ağzını bakayım." deyip burnunu sıkıştırdığımda içeri birileri giriyordu.

Onları takmayıp "Uçak geliyo bak." dedim elimle zar zor açtığım ağzının içine bütün bir dürümü soktum. "Ha şöyle, inat yapma." deyip elimi birbirine çarptım.

Ağzındaki dürümden kocaman aldığı ısırığı bitirip bana öldürücü bakışlarını attı.

"Bittin sen!"

~Bölüm Sonu~

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Instagram;  wirenesy

Continue Reading

You'll Also Like

PESPAYE By Rabiaa

General Fiction

672 231 5
Ağladın mı sen?" Sızlayan gözlerimi acısı dinsin diye sıkıca yumup, açtım. "Bunu yapacağımı daha önceden de söylemişken hemde?" Tepetaklak olan beyn...
546K 35.5K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.4M 83.9K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
24.7K 994 4
Adamın gözlerindeki kararlılık onu ürküttü. "Bu yanlış.." dedi yine de. Adamsa çoktan kararını vermişti. O hareli yeşil gözleri dimdik baktı gözleri...