Ben tırnaklarımdaki ojeyi kemirirken annem akşam yemeği için direktifler veriyordu. Babam onun bu telaşına gülüyor, Enis ve Miraç ise sürekli ateşimi kontrol ediyorlardı.
Ferkan "Sakin mi olsan artık? Üstün başın oje oldu." dedi. Tartışma olmadan normal bir şekilde mi konuştu o?
"Hem ojeyi dişinle çıkarırken tırnakların ağzına giriyor. Hiç sağlıklı değil." dedi Andaç. Lan n'oluyor? Ben ölsem cenazeme Aleyna Tilki çağırıp konser verdirecek kişilersiniz siz. Kendinize gelin.
"Size ne be?" O neydi la öyle üff snne be slk .s.s deseydin keşke.
"Tartışma yoook." dedi babam. Zil çaldı. Geliyor gelmekte olan...
Annem kapıyı açtığında abim yanıma ışınlandı.
"Feza'm neyin var? Ne oldu da böyle oldun sen? Boğazın ağrıyor mu? Aç bakalım ağzını." Hem konuşup bir yandan da boğazıma bakıyor. Ateş ölçeri ayarlıyordu.
"Hayatım, yemin ederim iyiyim ben." dedim ama tabii ki kimseyi duymuyordu şu an. Ulan herhangi biri önünde gözünü çıkarsa tepki vermeyip işini yapacak adamı ne hale getirdin...
Annem ve babam onun endişe etmesiyle telaşlanırken. Abim "Ateşin biraz yüksek iğne yapmam lazım. Sonra hemen düşer zaten. Boğazın da iyi durumda." deyip sarıldı.
Kulağıma "Çok korktum Feza'm" derken ben de birazdan ağlayacaktım. Şu an patlayamazsın biraz daha tut.
"İyiyim abi." dedim çekilirken. Kucağına aldı. "Odanı göster, iğneyi yapayım bal kızım." derken bir yandan da getirdiği çantayı almayı unutmuştu.
Enis "Ben çantayı getiririm. Siz çıkın." dedi.
Çıkarken odaya göz attığımda. Herkesin şaşkın olduğunu gördüm. Ben demiştim abimi çağırmayalım diye. Son gördüğüm Ferkan'ın bahçeye çıkmasıydı.
Odaya çıktığımızda Enis çantayı bırakıp çıktı. Abim iğneyi vururken "Biraz yakacak Feza'm." dedi. Umrumda değildi iğne şu an tek istediğim abimle yaşamıma geri dönmekti. Onu bu kadar korkutmak ağır gelmişti.
Tamam her zaman benim için endişelenir üzerime titrerdi ama bu farklıydı. Sonuçta benden uzaktayken hasta olmuştum. İyi bok yedin. Kar kar dedin al sana kar.
"Bitti bebeğim. Gel hadi." dedi tekrar sarılırken. "Acıdı mı?"
"Hayır, güzel adam acımadı. Benim için endişelenme lütfen iyiyim ben. Hem aşağıdakiler de boşuna telaş yaptı." dedim yüzüne dokunurken.
"Gözüm hiçbir şeyi görmedi ki be Feza'm." dedi elimi tuttu. Aşağı indik beraber.
Babam ve annem hemen yanıma gelip sarıldı. "İyisin değil mi?" dediler.
Ben onlara gülümserken abim "İyi merak etmeyin ilaç iyi gelecek." dedi.
Annem "Hadi sofraya geçelim." dedi bizi yemek odasına götürürken Miraç'a "Ferkan'ı çağır oğlum." diyerek sofrada gözünü gezdirdi. Her şey güzel be annem.
Ferkan gelince herkes sofraya oturdu. Abim "Kusura bakmayın, sizi telaşlandırdım." dedi. Ya çen çok mu tatlısın acaba?
Annem "Yok oğlum asıl biz seni telaşlandırdık. Telefonda söylememeliydik belki de." dedi. Ee ben ne dedim?
Babam araya girerek "Neyse artık konuşmayalım tatsız şeyleri. Afiyet olsun herkese." dedi.
Abim bana çorba içirirken ben mutluydum. Çünkü eski günlerde ki gibi abim yemek yediriyordu. Ne çabuk eski günler oldu be?
"Yeterli hayatım, daha fazla yiyemem hem sen gelmeden çorba içmiştim. Değil mi anne?" dedim destek at bakışlarımla. Aha dayıya sor da deseydin.
Annem "Evet oğlum yemişti merak etme. Sen de ye yemeğini lütfen." dedi. Aferin annemee.
"Tamam o zaman." dedi abim. Ama bu tabii ki tamam demek değildi yemeklerin hepsinden yedirmişti. Sağ olsun.
Ev ahalisi şaşkındı. Abimin bana yemek yedirmesine hatta bebekmişim gibi ağzımı silmesine şaşırıyorlardı haklı olarak. Lan suyu bile abim içiriyordu. Bana normal gelen şeyin aslında onlar için ne kadar absürt olduğunu yeni farkediyordum.
Ayrıca Ferkan ve Andaç sinirli gibiydi. Yine sinirlenecek ne bok bulmuşlardı. Anlamış değildim. Andaç çenesini tutuyordu bence asıl absürt olan buydu.
Sofradan kalkıp kış bahçesine geçtik hep birlikte. Kahve içiyorduk.
Babam abime işleriyle ilgili bir şeylerden bahsediyordu. Abim ilgiyle dinleyip cevap veriyordu. Ben kahve yerine bitki çayı içtiğim için bir miktar üzgündüm ve yorgun hissediyordum. Abimin göğsüne sarılıp sadece biraz dinlenmek istedim.
.
.
.
.
Çağın Soykıran
Göğsümde uyuyan Anka'ya baktım. "Yerine yatırayım." deyip odasına götürdüm. Yatağına yatırıp saçlarını okşadım.
Çok özlemiştim. Evimizin ruhu gitmişti resmen. Her sabah onunla uyanmak, her gece onunla uyumaktan nerelere gelmiştik. Hayat acımasızdı. Onu bana geç vermişti.
Uyandığında beni göremeyeceği için çalışma masasından not kağıdı ve kalem aldım.
Günaydın gün ışığım. Uyanınca hemen ara. Seni çok seviyorum. Yazdım ve yatağının yanındaki masaya yapıştırdım.
Aşağı indim, herkes salondaydı. Çantadan ilaçları çıkardım. "Sanmıyorum ama tekrar ateşi çıkarsa bu ilaç iyi gelecektir." deyip annesine verdim.
"Gece ateşi çıkarsa lütfen arayın." deyip hepsiyle vedalaştım. Ferkan ve Andaç'a sinir olmuştum. Varlıkları bile huzursuz ediyordu beni.
Büyük demir kapıya yönelirken Hakan Bey yanıma geldi. Elini omzuma koyup "Aklın kalmasın. Ben uyanana kadar beklerim başında." dedi.
"Siz yanındasınız, içim bir nebze de olsa rahat." dedim.
"Yanında götürmek istediğini biliyorum." dedi duraksadı. "Bize alışması için götürmediğini de biliyorum." diye ekledi. "Sen çok düşünceli, çok iyi bir adamsın. Kızım bu zamana kadar senin yanında olduğu için çok şanslıyım."
"Ben onun abisiyim. Elbette yanında olacağım her zaman." dedim.
Bana gülümseyip sarıldı. "Sen de benim oğlumsun. Öz oğullarımdan farkın yok unutma olur mu?" dedi.
"Unutmam, sağ olun." dedim vedalaştık. Neydi bu? Daha dün yolda görsem selam vermeyeceğim insanlarla aile gibiydik resmen. Garipti. Benim hayatım için bile fazla garipti.
.
.
.
Hakan Bey eve girdiğinde düşünceliydi. Anka ve Çağın birbirlerine çok düşkünlerdi. Aralarında garip ve farklı bir bağ vardı. Kızının abisinden ayrı geçirdiği her an üzüldüğünü biliyordu.
Çağın burada yaşamalıydı ona göre. Buna Bilgen Hanım da çok sevinirdi. Anka yı o heriften kurtarıp baktığı büyüttüğü için minnet doluydu ikisi de.
Bilgen Hanım ne düşündüğünü anlamıştı. Eşinin yanına oturdu. "Her şeyin bir zamanı var." dedi.
Bir kere Ferkan ve Andaç alışmalıydı Anka'ya. Araları düzelmeliydi. Bu aileyi bir arada tutan Ankaydı.
"Şifreli mi konuşuyorsunuz?" dedi Andaç. Bilgen Hanım ona sevgiyle bakıp "Hadi uyuyun artık geç oldu." dedi.
Hakan Bey "Anka'nın başında beklerim ben. Ateşi yükselirse de ilacını veririm." dedi. Bilgen Hanım "Beni de uyandır ya da ben de bekleyeyim." dedi.
"İkiniz de beklemeyin ben zaten sabaha kadar çalışacağım. Anka'nın odasında olurum. Kontrol ederim." dedi Ferkan.
Andaç abisine şaşırarak baktı. Kabul ettiler.
Ferkan yavaşça Anka'nın odasına girdi. Koltuğa oturup bir süre onu izledi. Bazen olgun bir kadın, Çağın'ın yanında küçük bir kızdı. Merak ediyordu hakkında her şeyi ama güvenemiyordu da bir yandan.
Saçlarını okşadı. Anka uyandığında şaşırdı. Uyandırmamaya çalışmıştı. Tüy gibi dokunmuştu.
"İyi misin? Ateşin var mı diye bakmaya gelmiştim." dedi Ferkan.
Anka tek kaşını kaldırıp "Ateşim yok, çık lütfen." dedi.
Ferkan "Yarın seninle konuşmak istiyorum. Bir yerlere gidelim mi?" dedi.
Bu soruya kendisi bile şaşırmıştı. Anka "Bakarız yarın." diyerek arkasını döndü, gözlerini kapattı.
Ferkan odadan çıkarken belli belirsiz iyi uykular diledi. Odasına girip yarım saatte bir çalacak şekilde alarmını ayarlamayı da unutmadı.