Farklılıklar |DEVAM ETMİYOR

By Itslockyer

9.9K 257 99

Birbirimizden F A R K L I Y D I K Caroline Carmichael ve Sam Monroe ile tanışın. Bu iki kız cehenneme, par... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
BÖLÜM DEĞİL- LÜTFEN OKUYUN
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm

23.Bölüm

89 4 3
By Itslockyer

Caroline

Evin kapısını açtığımda adımı bağıran endişeli bir Heath karşıladı beni. Daha ceketimi bile çıkarmama izin vermeden ağzında bir şeyler geveleyerek kolumdan içeriye çekiştirmeye başladı. O kadar hızlı konuşuyordu ki kelimeler birbirine girmiş bir uğultudan farksızdı. Kolumu sıkıca kavrayan elinden kurtardığımda omuzlarından tutup bana bakmasını sağladım.

“Derin nefes al.” Dediğimi duymamış gibi konuşmaya devam ettiğinde bu sefer sesimi yükselterek dediğimi tekrardım. Sonunda sözlerimi idrak ettiğinde gözleri pörtlek derin nefes almaya başladı.

Biraz bile olsa sakinleştiğinde konuşmaya başladım. “Baştan başla, ne oldu?” biraz önce her ne olduysa tekrar aklına gelmiş gibi yine gevelemeye başladı.

“Ben, a- Sam… bilmi-”  Sam’in ismini duyduğumda göğsümü endişe hissi kapladı.

“Sam’e ne oldu?” Farkında olmadan omuzunu tutan ellerim sıkılaşmış ve parmaklarım etine batmaya başlamıştı. Yerinde huzursuzca oynayan Heath gözlerini benden kaçırarak tüm holde dolaştı.

“Bayıldı.” Göğsümü kaplayan endişe hissi ikiye katlanarak kendine bir arkadaş buldu, korku.

“Sam nerede?” diye sordum sakince. Heath’i böyle panik halde göreli uzun zaman olmuştu ama onun aksine sakin olmam gerektiğinin farkındaydım.

“S-sa…” Hızlanan nefes alışı kekelemesine neden olduğunda tüm heceleri vurgulayarak soruyu tekrar daha yavaş sordum.

“S-salonda.” Heath’in yerinde duramayan bedenini geçip salona girdiğimde üç kişilik koltukta boydan boya yatmış Sam’i gördüm. Kafasının altına koltukta duran yastıklardan biri koyulmuş ama buna rağmen yan düşmüştü. Dağılmış ve hafif kabarmış saçları yüzünü kaplıyordu, ince askılı badi ve şorttan oluşan pijama takımı giymiş ve ayağında kalın pembe püskülü çorap vardı. Steven burada ve Sam uyanık olsaydı Steven eminim ki üstüne bir şey giymesi için uyarırdı onu.

Sam’in yanına geldiğimde ilk yaptığım şey nabzını kontrol etmek oldu, normal attığını anladığımda tuttuğum nefesi saldım. Gözlerim bedeninde dolaşarak herhangi bir kesik ya da kan izi aradım ve bulamadığımda biraz da olsa rahatladım. Saçlarını yüzünden çekip kulak arkasına koyduğumda arkamda belirlenen Heath konuşmaya başladı.

“Ambulans çağıracağım. Ona ne oldu bilmiyorum, bir anda bayıldı bende onu buraya taşıdım. Ya beyin kanaması falan geçirdiyse? Ne yapacağım Caroline? Ya ölür-“

“Sus Heath.” Konuşmasını istemiyordum. Olasılıkları ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da bunun bir sebebi vardı ve eğer ciddi bir şeyse nasıl dayanacağımı, dayanacağımızı bilmiyordum. “Ambulansı falan aramayacağız, onların geleceği zamanda biz iki kere gidip geliriz zaten. Senin arabanla gidelim.”

Dediğime kafasıyla onayladıktan sonra salondan çıkıp hemen geldi. Yüzümde ne yaptığını anlamadığım ifadeyi görmüş olmalı ki ellerindeki araba anahtarlarını ve kazağı gösterdi. Sam’i tutarak kazağı üstüne geçirdik ve Heath anahtarları bana uzatarak Sam’i kolları arasına aldı. Mutfaktan garaja indiğimizde arka kapıyı açarak Heath’in dikkatle girdiğine emin olduktan sonra sürücü koltuğuna geçtim. Garaj kapısını kumandayla açtıktan sonra klimayı sonuna kadar açtım. Arkadaki aptallardan birinin kısacık şortla donmasını istemiyordum.

Hastaneye ulaştığımızda ana kapının önünde durduğumda Heath çoktan kapıyı açmış, Sam’i indiriyordu. Heath otomatik kapılardan geçip içeri girdiğinde ben anca arabadan inmiştim.

“Hanımefendi, buraya park etmek yasa-“ Elimdeki anahtarları sigara molası için çıkmış hemşirenin göğsüne fırlattım. Mavi üniformasına çarpıp ellerinin içine düştü.

“Anahtarları danışmada bırak!” Diye bağırdım hastaneye girerek. İlk başta ortalıkta tanıdık kimseyi görmedim ama sonra Sam’in kabarık sarı saçlarının sedye üzerinde dağılışını gördüğümde hızla yürüyerek arkalarından nereye gidiyorlarsa yetişmeye çalıştım. Köşeyi döndükten sonra iki kapalı kapının önünde duran Heath ve bir hemşire ile karşılaştım.

“Ne oluyor?” Diye sordum hemşireye. Heath kollarını kafasına dolamış duvara sırtını vermişti.

“Muayene ederek neyi olduğuna bakacağız, burada beklerseniz muayene sonunda doktorumuz konuşmak için sizi bulacaktır.” Dedi üzgün bir gülümse yollayarak.  İstemsizce kafamla onayladım ve hemşirenin önümdeki iki kapıdan geçerek kaybolmasını izledim. 

Bende sırtımı Heath’in yanında duvara vererek beynimin olasılıklarla dolmasına izin verdim. Ciddi bir şeyi mi vardı? Ciddi olmasaydı böyle hiçten bayılmazdı herhalde. Aklıma fazla ölümcül hastalık geliyordu, kanser, AİDS, Ebola ve dahası. Hepsi birbirinden kötü, ölümcül hastalıklar. Sam’in başına bu kadar kötü bir şeyin geldiğini düşünmek bile gözlerimin dolmasına neden oldu.

Bir çift kol etrafıma sarılıp beni bir göğse çektiğinde anca tuttuğum yaşların teker teker düştüğünü fark ettim. Heath kafasını boynuma gömdüğünde onunda benim kadar korktuğunu biliyordum.

Biraz uzağımızdaki koltuklara oturarak hemşirenin bahsettiği doktoru beklemeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra hala bekliyorduk ve ben oturmaktan bunalmıştım. Heath kafasını arkasındaki duvara yaslamış gözlerini dinlendirirken bende önünde volta atıyordum. Aynı koridorda bekleyen yaşlı bir kadın Heath’le kucaklaşmamızı gördüğünden beri iki dakikada bir bize bakıp tı tılıyordu.

Koridor sonundaki beyaz kapılar açıldığında Heath anında ayağa kalkarak yanıma geldi. Sedye üstünde koluna serum takılı Sam çıktı. Yanına gitmeye çalıştık ama sedye etrafındaki hemşireler bizi iterek bir şeyler geveledi.

Endişeyle Heath’e baktım, kaşları endişeyle çatılmış Sam’in uzaklaşmasını izliyordu. Ona baktığımı anlamış gibi soğuk parmakları benimkilere kenetlendi. Arkamızda biri boğazını temizleyene kadar Sam’in arkasından baktık. Önümüze döndüğümüzde elinde kağıtlar taşıyan bir doktorla karşılaştık.

“Hastanın yakınları olduğunuzu tahmin ediyorum,” kafamızla onayladıktan sonra devam etti. “Elimde doldurulması gereken formlar var, hasta kendinde olsaydı size gerek kalmayacaktı.” Adamın yüzünde ifadesizlik ve sıkılmış ses tonu o konuştukça sinirimi bozuyordu.

“Her neyse, doldurduğunuzda danışmaya bırakın.” Deyip kağıtları Heath’in açık duran eline bırakarak arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. İkimizde şaşkınlıkla olduğumuz yerde durduk. Herhangi bir açıklama yapmayacak mıydı?

“Hey, doktor!” Diye peşinden bağırdım. Koridordaki diğer hastaların veya hemşirelerin bana bakışlarını umursamıyordum,  sadece Sam’in böyle olmasının açıklamasını istiyordum ve bu aptal doktor işini yaparak dileğimi yerine getirecekti.

Bıkkınlıkla yavaşça dönerek bana tek kaşı havada baktı. Yüzündeki ifade sinirli olmasaydım uzaklaşmama neden olurdu ama hayır, ben misyona çıkmış bir kadındım. Açıklama istiyordum.

“Efendim küçükhanım?” Diye sordu alayla. Küçükhanım demesi sinirimle yanan ateşe odun atmaktan başka bir şey yapmadı.

“Arkadaşıma ne olduğunu öğrenmek istiyorum.” Dedim kararlılıkla. Doktor nefesinin altında ‘aptal çocuklar’ diye bir şeyler mırıldandığında tek kaşımı kaldırdım.

“Hasta gizliliği diye bir şey var, çocuk.” Dedi aynı donuk tonda.

“Kız kardeşiyim.” Dedim zaman kaybetmeden.

“Daha demin arkadaşım demiştin, buna inanacağımı mı sanıyorsun?” Diye sordu kollarını göğsünde kavuşturarak. Diyecek bir şey ararken susmayı bilmeyen koca ağzıma lanet ediyordum.

“Arkadaşımızın durumunu öğrenmek istiyoruz, hepsi bu.” Heath arkamdan gelerek yumruk yaptığım elimi çözdü ve kendi eliyle kenetledi.

Doktor bir Heath’e birde bana baktıktan sonra Heath’e geri döndü ve iç çekti. “Pekala, arkadaşınızın ciddi bir hastalığı yok. Yumurtalıklarının enfeksiyon kaptığından şüpheleniyoruz, yaptığımız testler birkaç saat içinde doğru tespiti yapıp yapmadığımızı gösterecek.” Arkasını dönüyordu ki Heath tekrar konuştu.

“Neden bayıldı o zaman?” Diye sordu sesi çatlayarak.

Doktor soruya gözlerini çevirdi. “Ağrı dayanılmaz geldiğinden vücut kendiliğinden kapanmış, başka sorunuz var mı?” Sesi alayla doluydu. Kafamızı salladığımızda sırtını döndü ve yoluna devam etti.

Heath elimden çekerek Sam’in gittiği yönde ilerlemeye başladı. Önünden geçtiğimiz yaşlı teyze bize bakarak yine tı tılamaya başladığında kendimi tutamadan onun yönüne bir adım attım, yüzümdeki öfkeli ifadeden korkmuş olmalı ki oturduğu koltukta geriye sıçradı ve yüzümü kaplayan cani sırıtmayı gizleyemedim. Heath kolumdan çekerek korkuttuğum teyzeden uzaklaştırdı. Sam’in oda numarasını kat görevlisinden öğrenip odayı bulduğumuzda saat 9’a geliyordu. Odanın camından Sam’in rahatla dinlendiğini gördüğümde içeriye girip onu yaptığımız seslerle rahatsız etmek istemedim. Ayaklarım yerde çivilenmiş gibi, hiçbir şekilde oynatamıyordum.

Peşinden odaya gelmediğimi fark eden Heath, yüzünde şaşkınlıkla bana baktı. “Ne oldu?”

“Bilmiyorum, öbürlerini arasak mı? Ne bileyim, Riley’i falan?” Riley ismini duyunca yüzündeki ifade değişime uğradı ama saniyeler içinde toparladı.

“Hayır, buna gerek yok. Matt’i arayalım tek.” Sesi kesindi. Tartışılmaya yer bırakmıyordu.

“Peki Steven?”

“O sevgilisiyle beraber. Yarın haberdar ederiz.” Söyledikleri çivi çakılmış ayaklarıma iki kat çimento atıldı etkisi verdi. Steven’ın sevgilisi mi vardı?

“Ne, sevgili mi?” Heath fısıldadığım soruyu duymadan Sam’in odasına daldı.

-

Yarım saat içinde üç şey olmuştu. Birincisi; Heath, Matt’i arayıp nerede olduğumuzu anlattı ve Matt hemen geleceğini söyledi. İkincisi; uyuyan güzel, güzellik uykusundan uyandı. Sam ilk uyandığında biraz paniklese de beyaz atlı Heath yardımına koşup sakinleşmesi için yüzüne bağırdı. Bu sakinleştirme yönteminin işe yaradığında yaşadığım şok anlatılmazdı. Ve sonuncusu; odanın yanından geçen bir hemşirenin kantinde kurabiye satıldığından bahsettiğini duydum, ki ben çok acıkmıştım.

Heath yatığın yanındaki sandalyeyi çekmiş, Sam’in başucunda oturuyordu. Gözlerini bir saniye bile ayırmıyordu Sam’den. Sam ise arada dalıp uyanıyordu, ama uyandığında Heath’le fısıldayarak konuşup sırıtıyorlardı. Kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim.

Ben ise yatağın karşısındaki koltukta yatmış her yirmi saniyede bir duymalarını umarak iç çekiyordum. Maalesef ki planım daha işe yaramadı.

Yaşlı bir hemşire beş dakika önce girip ziyaretçi saatlerinin bittiğini söylediğinde okulda aldığım oyunculuk derslerinin sonuçlarını sunmakta sıraydı. Gözlerimden iki üç yaş aktı, dudağımı titrettim ve iki saniyede ‘uzun süredir kayıp olan ablamın yanında’ gece kalmam için ısrar ediyordu.

“Sammy!” Bağırarak odaya dalan Matt bende dahil herkesi korkuttu. Siyah saçları dağılmış, alnında ter damlaları birikmişti. Hızlı nefes alışı odaya kadar koştuğunu gösteriyordu ve kıyafeti kırışıklarla doluydu.

Kapının ağzında fazla durmadan Sam’in boş tarafına uçtu ve endişeyle konuşmaya başladı.

Matt’in açık bıraktığı kapıda saniyeler sonra Matt’in aksine gayet normal nefes alan bir Gale gözüktü. Gözü hastane odasında gezindikten sonra benimkilerle buluştu. Yarım ağız gülümsemesini gönderdikten sonra Matt’in arkasına, Sam’in yanına gitti.

Diğerlerinin geldiğine göre artık burada durmam gerekmiyordu. Rahatla kantine gidip yeni pişmiş, içi yumuşak ama kenarları kıtır kıtır, boni bonlu kurabiyelerin tadına bakabilecektim! Gecenin bu saatinde kimin kurabiye yaptığını düşünürken sessizce yerimden kalktım. Ses çıkarmadan kapıya ulaşmayı başardım ki kapıyı açarken o kadar cırtlak bir ses geldi ki, kapının hisleri olsaydı bu kadar yüksek sesle cırlamasından eminim ki çok utanırdı.

Arkamdaki uğultu kapının çıkardığı sesle tamamen yok oldu ve sinirle gözlerimi kapadım. Birkaç saniye eski hallerine dönmelerini bekledim ama odaya sessizlik hakimdi.

Yavaşça onlara döndüğümde birbirinden farklı ifadeleri olan dört yüzle karşılaştım. Matt’in yüzündeki incinmiş ifade saniyeler içinde yok oldu ve yerini ifadesizlik aldı. Heath boğazını temizledi.

“Nereye?” Dört çift göz üzerimde olunca ister istemez kelimelerin nasıl kullanıldığını unuttum.

“Ben, uh.. , kantinde şey satıldığını duydum, ee, kurabiye.” Ağzımdan çıkan kelime topluluğundan kendimi tebrik etmek istiyordum. Duyan da matematikten değil dil ve anlatımdan kaldığımı düşünürdü.

Aferin Car, mükemmelsin. Böyle devam et.

“Bende geliyorum senle,” diye atındı Gale. Açıkça söylemek gerekirse gelmesini istemiyordum. Rahat içinde kurabiyelerimi yemek istiyordum.

“Ne, neden?” Dediklerimin ne kadar kaba olduğunun farkında bile değildim.

“Bahsettiğin şu kurabiyelerin tadına bakmak istiyorum.” Sırtını dikleştirerek Matt’e baktı ardından kapıya yöneldi.

Şaşkınlıkla kapı ağzında durduğumdan Gale omuzlarımdan iterek odadan çıkardı ve sessizce ardından kapadı. Bir şey söylemek için ağzımı açıp duruyordum ama dediğim gibi, kelimelerin işlevini unutmuştum. Dirseğimin biraz yükseğinden tutarak kantinin tam tersi yönünde çekiştirmeye başladı.

Issız koridorlardan yürüyerek geçirdiğimiz iki dakikanın sonunda anca sesimi kullanmam gerektiğini hatırladım.

“Gale?”  Beni duyduğuna dair içinden bir ses çıkardı.

“Kantin öbür taraftaydı?”  Dediğim soru gibi çıkmıştı ama kantinin bu tarafta olmadığına yüzde yüz emindim.

“Biliyorum.” Yürüdüğümüz ıssız koridorda tavandaki ışıklar titremeye başladığında oda kapılarının birinden Samara’nın çıkmasını bekliyordum. Çıkmadığında karışık duygular yaşadım. Hayal kırıklığı ve rahatlama.

“Uzun yoldan mı gidiyoruz? Uzun yoldan gidene kadar en güzel kurabiyeler satılmış olacak ve bana o iğrenç, fazla pişmiş, sert-“ Gale kolumdan çekerek odaya soktuğunda söylenmelerim yarıda kesildi. Boş bir hastane odasıydı. Sadece yeni çarşafları olan bir yatak ve yatağın yanında bir sehpa vardı. Perdeler camı örtmeden odanın bir köşesinde toplanmıştı. Camdan gözüken kocaman bir otopark vardı ve tek bir araba bulunuyordu.

Hey, o Heath’in arabası değil mi?

“Car,” Diye seslendi dikkatimi çekmek için. Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.

“Beni neden ıssız bir koridorda bulunan boş bir odaya getirdin?”

“Konuşmamız gerekiyor.” Dediğime iki saniye gülse de konuşurken sesi fazla ciddiydi.

“Kantinde konuşabilirdik.” Dedim sitem ederek. Her ne kadar ayağımı yere vurup kollarımı havada sallamak istesem de bu çocuksu dürtüyü beynimin bir köşesine ittim.

Gözlerini devirdi. “Hayır konuşamazdık çünkü sen sadece kurabiyelerine odaklanırdın.” Deyip kollarını göğsünde buluşturdu.

Dediğinde kesinlikle haklıydı ve cevap vermek yerine sadece omuz silkmekle yetindim.

Yatağın ucuna oturarak bacaklarımı salladım. “Ne hakkında konuşmak istiyorsun?” Gözlerim Gale’ı buldu ama sonra sallanan bacaklarıma döndüm.

“Matt.”

Bedenimin kas katı kesildiğini hissettim. O’nun hakkında konuşmak istemiyordum. Hele abisiyle. Jai’le konuştuktan sonra ne yapacağımı bilmiyordum ama bir yerden başlayarak uzak durmam gerektiğimi düşündüm. Son birkaç gün gayet de işe yaradığını söylemeliyim. Cevap vermeye niyetli olmadığımı fark etmiş olmalı ki devam etti.

“Onu neden üzüyorsun?” Bu dediğine kaşlarımı çattım.

“Onu üzecek bir şey yapmadım.” Gale’ın yüzüne baktığımda çenesini kastığını gördüm.

“Ondan uzak durarak onu üzüyorsun. Ondan uzak duruyorsun ve herkes bunun farkında, onunla aynı odada kalamıyorsun bile. Tanrı aşkına Caroline, beş saniyeden fazla yüzüne bakamıyorsun çocuğun!” Sonlara doğru artan sesi ürkmeme sebep oldu. Söyledikleri gerçekti, ondan uzak duruyordum. Ama yüzünü görmek istemediğimden değil, yüzünü gördüğümde nasıl tepki vereceğimi bilmediğimden.

“Bu Matt’le benim aramda.” Sesim Gale’in aksine sakin çıkmıştı ve bundan fazlasıyla memnundum.

“İşin içinde Matt olduğu sürece beni de ilgilendiriyor.” Gözümü korkutmak için benim yönüme bir adım attığında geri çekilmemek için kendimle savaş halindeydim. Gale ciddi olduğunda çok korkutucuydu. Bana istemese de canımı acıtacak bir şey yapmayacağını bildiğimden cesaretlendim.

“Matt’i çok iyi tanıdığını mı sanıyorsun?” Yataktan indim ve tam karşısında durana kadar ilerledim. “Çok yüce tuttuğun kardeşin kötü işlere bulaştı Gale.” Sesimdeki ölümcül tını her şeyin farkında olan beynimin bir bölümünü bile korkutmuştu. Susmam gerektiğini ve Matt’in sırlarını dökmemem gerektiğinin farkındaydı beynimin o bölümü,  ama ağzımı kapatamadım.

“Neyden bahsediyorsun sen?” Yüzünden aklının karıştığını görebiliyordum ve her ne kadar susmamaya çalışsam da kocaman ağzım susmadı.

“Matt uyuşturucu kullanıyor.”

Bu cümleden sonra odanın gerilmesini, Gale’ın bağırmasını veya ağlamasını bile bekliyordum. Dağılan yatak çarşafları, parçalanan yastık ve içindeki tüylerin uçuşmasını, perdelerin tavandan sökülmesini bekledim. Odanın içinde ses olmasını bekledim, ama karşılaştığım kocaman bir sessizlik, işte bunu beklemiyordum. Gale’ın yüzüne baktığımda ifadesizlik hakimdi. Çenesindeki kas atıyordu ama onun dışında herhangi bir hareket yoktu. Gözleri, onda gördüğüm en koyu tondaydı ama beni şaşırtan o değildi. Gözüne bir bakışta anlamıştım.

“Ama… bunu sende biliyorsun.” Diye fısıldadım. Ondan çok kendime. Az önceki cesaretim balon oldu uçtu sanki. Nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Düşüncelerim darmadağın olmuş, aynı anda birden fazla his hissediyordum. Acı, üzüntü, öfke. Ama en ağır basanı yenilmişlik hissiydi. Kalbimin üstüne çökmüştü sanki.

“Bana bak Caroline,” Diye fısıldadı yüzümü ellerinin arasına alarak. “Bunu kimseye bahsetmeyeceksin. Bu konuşmayı yapmamış gibi davranıp odaya döndüğümüzde Matt’le eskisi gibi konuşacaksın. Ne düşündüğün umurumda değil, ama iyi bir kız ol ve ağzını açma. Böyle şeyleri büyüklerine bırak. Tamam mı?” Dediklerini duyuyordum ama işitemiyordum. Cevap vermediğimde dişlerini sıktı.

“Tamam mı dedim.” Diye gürledi. Yavaşça kafamı salladığımda sıcak elleri soğuk yanaklarımı bıraktı ve derin nefes verdi. Oda kapısına yürüdüğünde önünde durdu.

“Üç dakika içinde odada ol.” Sesi eski neşeli haline dönmüştü. Şu an Samara’dan daha korkutucu geliyordu göze. Kapıyı açtı ve arkasına bakmadan odadan çıktı. Gale beni beş dakika içinde serseme çevirdi diyebilirdim. 

Ve bir kötü yanı ne biliyor musunuz? Canım artık kurabiye istemiyordu. 

Continue Reading

You'll Also Like

25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
6.1M 198K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
200K 9.9K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
153K 8.2K 51
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...