Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.3K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
Element Sayfaları-3

LX

6.8K 252 138
By Lanhei


Bölüm oldukça uzundur, bilginize ^^ İyi okumalar, sevgiler^^


****

Rain nasıl olur da Lily'in evine bakmayı akıl edemezdi?

Yol boyunca kendine kızıp durmuştu.  Ailesi gittiğinden beri orası akıllarından çıkmıştı.

 Henüz saat uçabilmesi için yeterince geç değildi. Bu yüzden içi içine sığmasa da normal yolları kullanmak zorundaydı.

Çocukların onu almasını da bekleyemezdi. Her ihtimale karşı onları da çağırmıştı, orada buluşurlardı.

Lily'in evine giden yolu gördüğünde hemen parayı uzatıp kendini taksiden attı.

Ama dünya tuhaf bir yerdi ve Rain'in başına asla tahmin edemeyeceği bir şey geldi.

Siteye on adım bile kalmamıştı ki üç kız Rain'i görüp birbirine göstermeye başladı.

Sonra ona doğru gelip kameralarını suratına çevirdi.

Rain şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamadan kalakaldı. O sırada yandan bebek arabasıyla geçen bir kadın durup alkış tuttu.

Neler oluyordu?!! Hiç sırası değildi.

Aslında Rain için ASLA sırası değildi.

Kızlardan kurtulmak için girişimde bulundu. Ama kızlar daha da koluna girip kamerayı gözüne sokmaya başladı.

Çek elini!

"Bakın kiminle karşılaştık!"diye kameraya konuştu kız. Rain ekranda beliren isimler ve kendi suratını görüyordu.

Kendi suratını!

Şaşkın ve çatık kaşlı.

"Anlamıyorum. "diye mırıldanacak oldu.

Kızlar durmaksızın bir şeyler söylemeye başladı ve sıra sıra fotoğraf çekildi.

"O saldırıda insanları kurtardığın için sana teşekkür ederiz. Böyle zamanlarda birbirimize sıkı sıkı bağlanmalıyız. Ben de bir anneyim. O bebeği kurtarmakla benim için en büyük kahraman oldun."dedi kadın.

Rain düşündü, düşündü, düşündü. Boş bakışları kaldırımda gezdi.

Ne zaman bir insan bebeği kurtarmıştı?

Yani elbette birkaç kez bir şeyler yapmıştı. Övünecek değildi. Ama bunu onlar nasıl biliyordu?

Sonra kendisine dank etti. O günkü park saldırısı.

Küçük bir surat zihninde belirdi.

"Adın ne? Herkes bunu merak ediyor. Bak, 326 kişi yayınımı izliyor! Hadi, bir şeyler söyle!"

Rain sert olmamaya çalışarak kızların kollarını üzerinden çekti ve ağzında birkaç bahane geveledi.

Şimdi telefonu kıracaktı!

"Gitmeliyim. Gitmeliyim."diye tekrarlayarak siteye koştu.

*****


Birileri gelmeden önce öğrenebildiğim kadar çok şey öğrenmem gerekiyordu. Kendi ayaklarımla gitmeye niyetim yoktu.

 21.yüzyıldaydık. Elbette birinden telefon bulabilirdim. Ama amacım Janik'ten bir şeyler öğrenmekti.

Pişman olmadan önce. 

Buna değen bir şeyler öğrenmeliydim.

"Haraç mı?" dedim, kaşlarım çatılırken.

"Nüfus ve asker gücü azalırken artık baskı uygulanmaya başlandı. Konsey üyeleri her aileden haraç verilmesi gerektiğini söyledi. Bu dünyada da örgütlenmelerini engellemek istiyorlardı. İmkanları düşününce...başka çözüm yolu göremediler sanırım."

Seslice yutkunurken ağır ağır başımı salladım.

Elbette her şeyin arkasında hoş bir hikaye beklemiyordum ama...

"Dediğim gibi bazılarımız gönüllü. Cern gibi, Neil gibi..."

Neil ismini duyunca halıya çevirdiğim bakışlarım istemsizce Janik'e döndü. İçim cız etmişti. Yeni tanıştığımız anlara döndüm.

Ve bir şey daha dank etti.

Her şeyden önce ben yanımdaki insanları tanıyamamıştım.

Neil benim için bir abi figürüydü. Ama ben onun hakkında yeteri kadar şey biliyor muydum?

"Peki şu an sizin dünyanızda durumlar nasıl?"

"Son duyduğuma göre toprak ırkı düştü. Su ve hava ırkı dayanmaya çalışıyor. Ama konseyler dağılmış durumda. "

Konsey. Aklıma büyük babam ve hikayesi geldi.

Yandan bir bakış attım.

Acaba biliyor muydu?

Gözlerinde suçlayıcı bir bakış aradım. Ace gibi. Çünkü O başta beni suçlamış, benden nefret etmişti.

 Düşmanca veya yargılayıcı değildi.

"Büyükbaban bir şeyler anlatmış olmalıydı."dedi,tek kaşı kalkarken.

Beyin okuma gibi bir yeteneği mi vardı?

Yine içten içe zevk alır bir ifadesi vardı. Tepkisiz kalmaya çalıştım. 

Büyükbabama aylardır o kadar sinirli ve kırgındım ki... Beni yanına almak istiyordu ve bunun için ailemi kullanıyordu. Benimle ilgili ne gibi planı vardı hiç bilmiyordum. Tek istediğim burada Rain ve diğerleriyle olmaktı. Büyükbabam ise buna engel olmaya çalışıyordu.

 Beni ve ailemi buradan, evimizden,şehrimizden uzaklaştıracak ne gibi bir sebebi olabilirdi?

"Birimsizler ne yapıyor? Sizler gibi belli bir amaçları yok mu?"

"Var tabii."dedi."Hayatta kalmak."

"Sen de bir dönem birimsiz olmalısın."dedim,önceden anlattıklarından yola çıkarak.

Dudaklarını ıslattı.

"Pek parlak günler değildi."dedi.

Üzüldüm gibi saçma bir cümle kurmamak için kendimi zor tuttum.

Bildiğim kadarıyla Alex ve Derek de birimsizdi. Peki, neden Derek bir birim kurmuyordu ki?

"Birim kurabilmek için ne yapıyorsunuz? Yani konseyler tarafından belirlenen biriminizi bulamazsanız ve ya biriminizi...kaybederseniz..."diye lafı geveledim."Bir birimsiz olursanız."

İçimden absürt şeyler düşünüyordum. Birkaç evrak doldurup muhasebeciye götürdüklerini hayal ettim ve bunun gerginliğimi az da olsa almasını bekledim.

"Borçlarını ödemen gerekir."

Yine kaşlarım çatıldı. Ne gibi borçlar?

Derek ve Alex'in kime ne borcu vardı?

Doğrusu pek de tekin tipler değillerdi. Ama nedense...başları derde girsin istemezdim. 

Sonra birden Alex için daha çok endişelendiğimi fark ettim. Yoksa Kayla yüzünden miydi?

Ya da Derek gözüme daha güçlü gözüktüğünden mi?

Alex'in ödemem gereken bir borcum var derken bana bakışları gözümün önüne geldi.

"Söylediğim gibi hayatta kalmaya çalışırız ve bu çok da kolay değil. Hainler seni kolayca avlıyor ve birimi olanlar da seni hor görüyor. Çünkü tek başına pek işe yaramazsın. Birim düzeni düşündüğün kadar basit değil. Bu yüzden tutunmak için birilerinden yardım isteriz ve bunun karşılığında senden bir şey yapmanı isterler. Bunu mutlaka isterler... Ve ödemezsen de...Ölürsün. Basit bir matematik aslında."

Kendi kendine kıkırdadı. Ama o gülüşün ardında çok şey saklıyor gibiydi.

"Bu yüzden birimler seni kabul etmeden önce başka bir birimler ters düşmeyeceğinden emin olur. Bir bakıma bazen borcun olması da iyi olabiliyor. Çünkü öldürdüğün kişinin başka bir birime borcu varsa gelip senden tahsil etmeye çalışabilirler."

"Yani hayatta kalmak da kalmamak da zor." diye özetledim,anladığım kadarıyla.

"Borçlarımızı öderiz,  Lily."dedi." Ve sözlerimizi tutarız."

Yine içeri sızan ışığın altında parlayan gözbebeklerini görebiliyordum. Kemikli yüz hattı ve kenarları ürkütücü bir şekilde kıvrılan dudaklarını da. 

Uyarı yerine ulaştı,Janik. Kim bilir benden ne isteyecekti?

Bunu düşünmemeye çalışarak başka soruya odaklandım. Burada kalmak istiyorsam bir şeyler yapmalıydım. Ve Rain'in beni olaylara dahil edeceğinden şüpheliydim. Başka birimden biriyle yalnız kalmak işte bu yüzden işime gelmişti.

 Ve tuhaftır ki burada, Janik'in yanında artık tehlikede hissetmiyordum.

Evet, ona karşı gardımı düşürmeyecektim. Ama saldırıya da geçmezdim.

"Birimler peki?"

"Üç çeşit birim var. Genel, finans ve sınır. Jace, geneldi. Rain,sınır. Hmm sanırım Ben,finans. Ama emin değilim. O adam hakkında çok bir şey bilmiyorum."

Düşünüyormuş gibi mırıldandı.

"Konsey'in seni kaydettiği as birim beş kişiden oluşur. Diğerleri ise durumuna ve sayısına göre değerlendirilir. Örneğin birimlerle "eş anlaşma" yapılabilir. Buna eskiden "eştabur " derlerdi. Bu tür anlaşmalar daha çok takım oyunu gibidir. Liderler pratikte eşittir. Ve diğer üyeler birbirine emir veremez."

Kafamı salladım. Pratikte.

Cern ve Rain.

"Mesela, Mark. Mark'ın aslında bir birimi var. Hatta lider. Ama sizin birimin ast kadrosuna tabi diyebiliriz. Bu durumda siz "demi-birim" oluyorsunuz. Mark birimini Rain'e veriyor diyebiliriz. Birimin her üyesi liderin yokluğunda ona emir verebilir."

Bilgileri beynime işlerken kafamı sallamaya devam ettim.

"Birimi olmayanlar ise bu gibi zamanları fırsat bilerek liderlerden yeminlerini kabul etmesini ister. Ah bunu asıl yeminle karıştırma. Bir nevi paralı askerlik gibi. 'Tehlike bitene kadar hizmetimi kabul et.' Yeterince güven kazanırlarsa ve şanslılarsa bir birim onu eksik kadrosuna alabilir. Ya da yeterince güçlüyse yeni bir birim kurabilir. Birimsizlerin bu kadar hevesli olmasının sebebi bu. Adının geçtiği lider de önemli. Amaçlarına ulaşana kadar piyon olarak kullanmana izin verirler."

Yani onca insan aslında bizim birimde sayılmazdı. Ama her an ulaşılabilirdi.

Bizim.

Rain, Neil, Kurt, Ace...

Fark ettiğim boşlukla bakışlarımı Janik'e çevirdim.

Evet, yine benden bir adım öndeydi. Ve ukalaca gülümsüyordu.

"Ve hala seni almıyor."dedi.

Dişlerimi sıkmamaya çalışırken gözlerim istemsizce kısıldı.

Birim dört kişilikti. Beşinci kişiye ne olduğunu bilmesem de...yoktu. Ve buna rağmen Rain'in beni alması söz konusu dahi olmamış mıydı?

Kalbim hayatım boyunca sadece birkaç kez bu duyguyla dolmuştu. Bir kez daha aynı duygu için teklediğinde kendime yabancılaşmaktan korktum.

Hırs.

Bazı duyguları kime karşı hissettiğinize dair dikkatli olmalıydınız.

Ben kime karşı hissediyordum?

Bacaklarım uyuştu ve sırtım ürperdi.

İfadesini hiç bozmadan bakmayı sürdürürken konuyu değiştirme isteğiyle doldum.

Aklıma gerçekten merak ettiğim bir şey gelince hevesle ona döndüm.

"Cern sürekli bizi kurtardığınızdan bahsedip duruyor. Biraz anlatır mısın, bu kadar övündüğü şeyler neler..."

Çenesini kaşıdı.

"Hangisini anlatsam."

O düşünüyormuş gibi yaparken ben de abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim ve görmeme olasılığına karşın homurdandım.

Rahat gözükmek istiyordum.

"Bir keresinde sen kaçırılmıştın."dedi.

Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Hepimizin kötü anıları vardı. Burnumu kaşıyıp ayaklandım.

"Ben bir mum bulayım." dedim, hava gittikçe kararırken.

Ben çekmeceleri karıştırırken O devam etti. Böylece arkamı döndüğümden yüzümü göremezdi. Ayı denen iğrenç herifi düşününce kollarım karıncalanmıştı.

Bir an elim bıçakla kestiği yere gitti.

O kadar uzak bir geçmiş gibi geliyordu ki...

O zamanki ben bu bildiklerimi bilseydi? Özü olsaydı...Ne yapardı?

"Biz de ikizleri gönderdik."

Duyduğum şeyle bir an arkaya basamadım ve dengemi kaybettim. Sarsak bir şekilde dönüp ona baktım.

"Tabii onları bizim gönderdiğimizden haberleri yok." dedi. "Başka birimin aracılığıyla emir aldılar. Görevleri sadece bilgi getirmekti."

"Siz..."dedim, doğru cümleyi bulamadım.

 "Siz kimsiniz?" diye bitirdim amacımdan şaşarak.

Rahat bir şekilde arkasına yaslandı. 

"Jace'in ilgi alanına çoktan girmiştiniz. Birden Abigail'in düşmanı olmanız ve sayıca olmasa da sınır birimi olarak güç bakımından dengi olabileceğiniz fikri ona umut veriyordu."dedi. "İletişime geçmeden önce canlı kaldığınızdan emin olmak istedi. Daha zamanı gelmemişti."

Bu komik bir şeymiş gibi kıkırdadı. Ama nedense gergin bir tını yakalamıştım. Ve sorumun asıl cevabının bu olmadığını beynime not ettim.

"Sizi birçok kez Abigail'den kaçırdık. Ya sizi ya onları başka yerlere yönlendirdik. Sizin bilgilerinizin olduğu robotları yok ettik. Birkaç kez polis ve muhabir hallettik. Neil'i kurtardık. Evinizi koruduk... Daha birçok örnek. Ah bir de fonlarınızdan birini biz bulduk."

El yordamıyla aradığım çekmecelerin birinde nihayet üç küçük mum buldum. Ve biraz ezik hissederek boğazımı temizledim.

"Tabii biriminize gönderdiğimiz adamları saymıyorum bile."

"Sonunda mum buldum."dedim, söyledikleri önemsizmiş gibi.

"Bir keresinde bir eve baskına gitmiştiniz. Yani siz öyle düşünmüştünüz. Ama biz çoktan Abigail'in adamlarını kendi tarafımıza çekmiştik. Tabii başta kendileri de asıl olayı bilmiyordu. Kendimizi açık edemezdik."

"Anlamadım."dedim,bu sefer çakmak ararken."Daha açıklayıcı olur musun?"

"Rick'in barını biliyor musun? Onu bizim adamlarımızla birlikte açtı. Hani şu baskın yaptığınız tipler."

Ellerim aramayı durdurdu. Düşünürken bakışlarım bilinçsizce şimdi sadece siyah gölge olan konsolda gezdi.

Alman kız ve kırmızı saçlı çocuğu düşündüm.

Rain bunları biliyor muydu?

"Yani Rick..."dedim.

İhanete uğramışız gibi hissetmem normal miydi?

"Hayır, O da bizimle alakası olduğunu bilmiyor. O gün gittiğiniz evi yakmalarını ve yerlerine morgdan doe cesetleri bırakmalarını istedik. Böylece Abigail peşlerine düşmeyecekti ve size bizimle bağlantılı ekip sağlamış olacaktık."

İnanamayarak histerik bir gülüşle burnumdan soludum.

Sırada ne vardı? Beni de mi onlar yollamıştı?

"Aslında görevleri bir mesaj iletmekti ama... Başarısız oldular."

Elime değen minik kutunun çıkardığı sesten kibrit olduğunu anladım.

"O mesaj neydi?" dedim arkamı dönerken.

Ben tekrar salonun ortasına ilerlerken oturuşunu düzelti. Koltuğun hışırtısıyla birlikte dizlerimin üzerine indim ve mumu sehpaya yerleştirip kutudan bir kibrit aldım.

"İçimizden biri ateş olsaydı bu kadar uğraşmadık."diyecek oldum.

Ancak o küçük aydınlıkta Janik'in suratını görmeliydiniz.

Çenesi gerilirken bir anda gözlerime dikilen bakışları odağını kaybetti. 

Kan beynine sıçramak değimi mecaz değil miydi?!

Tekrar boğazımı temizleyip bakışlarımı kaçırdım. Patavatsızlığımdan o kadar utanmıştım ki yanaklarım alev alevdi.

Ellerimi nereye koyacağımı bilemede sessizce olduğum yerde kaldım.

Kendini toparlamak için birkaç saniye harcadı sonra geri geldi.

"Sizin birimin ismini direkt veremezdik. Bu yüzden ipucu verdik ve "havadan" geleceğinizi söyledik."

Anlamayarak dudağımı büzdüm. Uçarak mı gitmeleri gerekiyordu?

"Sınır birimlerinden hava özüne sahip tek kişi, Rain."dedi.

Bir an durdu.

"Yani kalan."

"Kalan?"

"Sınır birimlerinin çoğu kendi aralarında ya da Abigail ile savaşırken sindirildi. Yine de durumları Genel birimlerden iyi. Çünkü... Jace sonuncuydu."

Fon sağladık dediklerinde finans birimi dedikleri şeyden olduğunu sanmıştım.

" Bu yüzden Abigail'i kullanarak bir süre birimindekileri korumak ve güçlenmek istemişti. Sonrasında ise Abigal'i yenmek istiyordu. Ama kas gücü olan sınır birimlerini yenmek o kadar kolay değil. Tam istediklerini almak üzereydi ki...Şimdi ise yerine aslında Sınır Birimi olan Cern geçti."

Omuz silkti.

Üzgünüm, Janik. Ama titreyen elini çoktan gördüm.

"Başka soru?"

Merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki ama bir türlü cümleye dökemiyordum. Hangisini sorup sormamam gerektiğini, nelerin 'bizimkilerin' birimi için sakıncalı olabileceğini kestiremiyordum.

Ve bu iki oldu,Janik.

Konuyu değiştirerek ya da başka yere çekip dikkatimi dağıtmıştı. İki sorum cevapsız kalmıştı.

Ben de dolaylı yoldan lafı bir yerlere çekmeliydim. Onların birimi hakkında daha çok detay öğrenmeliydim.

Ama önce ağırlaşan havayı halletmeliydim. Kaçak cevaplara dönmesini istemiyordum.

"Ben nasıl biri? Ona güveniyor musun?"

Omuz silkti.

"Cern güveniyor. Bu yeterli. Dediğim gibi pek tanımıyorum ama bizim dünyamızda su ırkının deniz donanmasında üst rütbeli olduğunu biliyorum."

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Gerçekten yaş problemi gibiydiler. Sonuç hep bulduğunuzdan farklıydı. Ve benim gördüğümle gerçek yaşları arasında uçurum vardı.

"Kaç yaşındasın?" diye en alakasız soruyu sordum birden.

"143."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Eh, en azından gençti.

"Cern'e çok bağlısın."diye gereksiz bir çıkarımda bulundum.

Ağır ağır başını salladı ve bakışları sehpanın bir yerinde sabitlendi.

"Bizim birimdeki herkesi Jace topladı. Ben hariç. Beni bulan Cerndi. Ve tek özelliği olmayan benim."

"Nasıl?"diye sordum anlamayarak."Ama buraya kanatlarınla geldik. Özünü kullanamıyor musun?"

Küçük bir kahkaha savurdu ve aşını eğip iki yana salladı.

Sanki üç yaşında bir çocuktum ve önünde popomun üstüne düşmüştüm.

"Özellik. Yani...senin gibi."

Bir süre öylece bakıştık.

Dikkatlice dinlerseniz sinek seslerini duyabilirdiniz.

Yine kendimi mekandan ve zamandan soyutlanmış gibi hissettim. 

Bir saniye. 

Gözlerimin sorunu neydi?! Ağlayacak mıydım?

"Benim sorunum ne?"diye sordum çocuk gibi.

Ve evet, aramızdaki buzlar tekrar eridi.

Ne ben ne de Janik böyle bir soru bekliyorduk.

Bana şefkatle gülümseyerek tane tane konuştu.

"Bunu bir çeşit pozitif mutasyon olarak düşün. Biyolojimiz bu dünyaya elbette yüzde yüz uyum sağlayamıyor. Çoğumuz özünü tam anlamıyla kullanamıyoruz. Azınlıksa-senin gibi-çeşitli yeteneklere evriliyor."

Koltukta dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğildi.

"Bir sorunun yok,Lily. Farkın var. Ve öyle güçlü bir fark ki onu kullanmaman bana çok tuhaf geliyor. Ve..."

"Ve..."

"Ve o gücün harcandığını düşünüyorum."

Derin bir nefes çekip tuttum.

Aslında o kadar stresliydim ki... Bunu kimseye anlatamamak beni çok yoruyordu. Zira kendime bile itiraf etmek istemiyordum. Çünkü kendimi güçlü göstermeye çalışmakla o kadar meşguldüm ki... Gerçekten olabileceği ihtimalinin beni korkuttuğunu kanullenemiyordum.

"Etrafındakilerin de benden farkı olduğunu sanmıyorum."diye devam etti.

Bu konu her açıldığında Rain'in gözlerinden geçen o tehlikeli parıltıyı düşündüm.

Anlatamamamın sebebi buydu. İkimiz için farklı şeyler ifade ediyordu.

Janik bu kadar dürüst olmak zorunda değildi.

Küçük beynim mumu unuttuğu için nefesimi birden verdim ve sönmesine sebep oldum.

Bir özür mırıldanıp kibrit kutusuna elimi uzatırken mum birden kendiliğinden yandı.


******

(Cern)


Cern acelesiz adımlarla tekneye doğru yürüdü. Kafasını toparlayıp planlarını gözden geçirmeliydi.

Ve biraz da...desteğe ihtiyacı vardı.

Kızı bulamamışlardı.

Ama Janik'e güveni tamdı.

Ya kız iyiydi... Ya da birlikte ölmüşlerdi.

Ben'in-yani Nicholas-orada olmasını umarak yata adımını attı. 

İçi daralıyordu.

Ben'i güvertede içerken buldu.

Genç adam kendisini görünce bir anda afalladı. Yanlış bir zamanda mı gelmişti?

"Cern?"diyerek ayaklandı.

Bardak tok bir sesle masaya çarptığında Cern bakışlarını ilgisini çekiyormuş gibi ona yöneltti.

Oysa tek yaptığı Ben'in sorgulayan bakışlarından bir an da olsa kaçmaktı.

"Bir şey mi oldu?"dedi endişeyle, kızın yanına vardığında.

Cern alt dudağını ısırdı. Konuşmak için güç topladı.

"Gelmem için bir şey olması mı gerekiyor?"dedi, beceriksizce gülerken.

Hatası buna inanacağını düşünmekti.

Ben sadece bakmayı sürdürdü. 

Her zamanki gibi. Gözlerinin içine.

"Kanatlarımı biliyorlar."diye döküldü bir çırpıda.

Ben derin bir nefes alırken bakışlarını kızın yüzünde gezdirdi. Sonra her zaman yaptığı gibi elini nazikçe tutup kendine çekti ve sarılıp kızın başını göğsüne yasladı.

Sesli bir şekilde homurdandı, olduğu yerde ikisini de sallayarak.

"Bu haksızlık."dedi. "Senin gibi mükemmel birinin nasıl böyle bir sırrı olabilir?"

Cern neşelenmedi. Ama bir saniye önceki kadar da kötü hissetmiyordu.

Sırrı demişti. Kusuru, demek yerine.

Neşelenmek de değildi derdi. Sadece onu en iyi tanıyan kişinin yanında bir süre gevşemek istemişti. 

İşte bu yüzden asla hata yapıp Ben'i kaybetmek istemiyordu. Böyle iyilerdi, ne eksik ne fazla.

Bencilce olduğunu düşünmek istemiyordu.

"Habersiz geldiğim için özür dilerim."diye mırıldandı, sesi göğsünde boğulurken.

Ben kızı kol mesafesinde uzaklaştırdı.

"Saçmalama, evine gelirken kim özür diler?"

Sonra yüzünü buruşturdu ve kızı koltuğa yöneltti. 

"Yani yatına."

Bu şeye yat demek de ayrı ironiydi.

İçeriden loş bir ışık ve yavaş bir melodi geliyordu. Onun dışındaki tek ışık kaynağı ise güvertenin lambalarıydı. 

Birbirini döven dalgalar bile simsiyahtı.

Cern gülümsemeyi becerdi. Deniz kokusunu içine çekti.

Olanları düşünmek istemiyordu. Janik'e güveniyordu. Her şey yolundaydı. Aksini hayal bile edemiyordu.

İçinden Jace'den binlerce kez özür diledi.

Ona bıraktığı bu şeyi tehlikeye attığı için. 

Bir şeyden emindi, onlar Rus çeteleriydi ve uzun zamandır Lily'in peşindeydiler. O dövmeyi tanıyordu. 

Tanımamayı tercih ederdi ya...

Ben kolunu kibarca omzuna atıp bardağına uzandığında Cern aklını dağıtmak için ona sataştı.

"Bana ikram etmeyecek misin?"

Ben omuz silkti.

"Sen boş yere içmezsin."dedi. " O kadar eğlenceli değilsin."

Cern göz devirmekle yetindi.

Sonra sessizce oturdular. Müzik ve dalga seslerini dinlediler. Cern bir şey demeden Ben konuşmayacaktı. Ona tanıdığı alan buydu.

Cern başını kaldırıp Ben'in beyaz, pürüzsüz yüzüne baktı. 

Gözleri yine denize dalmıştı.

Kim bilir ne hatırlayıp burada yalnız içmeye başlamıştı yine.

"Neden kimse yok?"diye sordu Cern.

"Yalnız kalmak istedim."dedi ona bakmadan. "Biraz kafa dinliyim dedim."

Demek bu yüzden elini kolunu sallayarak girebilmişti.

Cern minik bir homurtu çıkardı.

"Böldüğüm için kusura bakma."

Ben viskisinin son yudumunu kafaya dikti ve tazelemek için şişeye uzandı.

Cern elinin üstüne dokunarak onu durdurdu ve şişeyi kendi alıp servis yaptı.

"Şimdi birlikte kafa dinliyoruz."dedi Ben,buz parçalarını atarken.

Cern asla kendisine söylemeyecekti ama...Ben'e bayılıyordu ve ona minnettardı.

Ben bardağa yarım bir gülümsemeyle baktı. Sonra parmakları arasında çevirmeye başladı. Birkaç saniye cam masadan gelen sesleri dinlediler.

"Bazen,"diye lafa girdi Cern."Eski birimi özlüyorum."

Neden birden bu kadar duygusal olmuştu anlayamıyordu. Ben de Cern'i yıllar sonra ilk defa açılırken görüyordu.

Bozuntuya vermedi.

"Biliyorum."dedi Ben, usul usul kafasını sallarken.

Sonra derin bir nefes alıp gözlerini kapadı. Başını arkaya yatırıp sesli bir şekilde verdi.

Cern, neye içtiğini çözmeye çalışıyordu. Eski birimleri değildi,onu anlamıştı.

Uzanıp bacağına yattığında Ben'in eli çoktan saçındaki yerini almıştı. Sanki farkında olmadan yapıyordu.

Adamı incelemeye devam etti.

"Evden haber var mı?"dedi.

Ben hangi evden bahsettiğini anlamıştı elbet. Gerçek evleri.

Başını iki yana salladı.

Su ulusuyla da alakalı değildi demek.

Ben başını eğip baktığında kendisini inceleyen bir Cern buldu. Yorgun bir gülümseme yolladı.

Demek buydu.

Açılmıştı çünkü ağzını arıyordu.

Canının sıkkın olduğunu hemen anlamıştı anlaşılan.

Kendini toparladı ve uzanıp bardağı bıraktı.

"Birimin nasıl tepki verdi?"diye sordu konu açarak.

Bu sefer Cern iç geçirdi.

"Bilirsin, şaşırdılar. Çok şaşırdılar. Sonra..."diye duraksayıp dudak büktü. "Biraz acıdılar."

Ben, kızı rahatsız eden kısmın bu olduğunu biliyordu.

"En çok da Kurt."

"Şu hava olan çocuk değil mi?"

Cern başıyla onayladı.

En çok Kurt'tu çünkü nasıl bir şey olduğunu en iyi o anlayabilirdi. Cern onun bakışını yakalamıştı.  Rain'in ise o sırada pek düşünebildiğini sanmıyordu. 

Bir süre sadece öylece birbirlerine baktılar.

"Sen çok güçlüsün, Cern. Bunu asla aklından çıkarma. Kim olduğunu hatırla."

Cern gözlerini kapatıp çocuk gibi başını salladı.

Sıkışan ciğerlerini rahatlatmak için kesik nefesini koyverdi.

"Sen de yoruldun, değil mi?"diye sordu.

Ben sadece öylece bakıp yüzünü incelediğinde Cern sarhoş olup olmadığını düşündü.

Arkasına yaslanıp "Cern,Cern,Cern..."dedi Ben, tekrar sesli bir iç çekerken. "Bizim yorulacak zamanımız yok."

Cern keyifsizce kıkırdadı.

"İçmeye var ama."

"Eğlenmeye yok demedim." dedi Ben, şımarıkça. Tekrar Ben gibi konuşarak.

Cern biraz rahatladı.

Ben'i böyle gördükten sonra neredeyse kendi sorunları umrunda değildi. 

"Onlarla çalışmaya devam edecek misin?"diye sordu, Ben.

Onlarla. 

"Mecburum."

Ben kaşlarını kaldırdı.

"Bir bakıma."diye düzeltti.

Cern, Jace'in başladığı işi bitirmek istiyordu. Ve kazdıkça daha da derine iniyordu. Sanki her şey birbirine bağlıydı ve aslında düşündüklerinden daha büyük bir şeyle savaşıyorlardı.

Aslında Abigail, rakip bile değildi.

Aklına gelen isimle beyin çarkları tekrar dönmeye başladı.

"Senden bir şey isteyeceğim."

"Hay hay."

"Birini araştırman gerek."


******

(Lily)


Mumun alev almasıyla ben yerden koltuğa sıçrarken Janik hemen ayağa fırladı.

Merdivenin başında bir alev parlayınca sonumuzun o alev kadar parlak olmayacağını düşündüm.

Kalabalıklar mıydı?

Janik ne olduğunu anlamadığım bir cismi havayla eline çekti. 

Sonra yüzü gördüm.

"Benim. Sorun yok."dedi tanıdık ses.

Kalbim gümbür gümbür atarken sanki faydası olabilecekmiş gibi elimi kalbime götürdüm ve koltukta kayarak kendimi tekrar yere bıraktım.

Gölge düşen o uzun suratını yumruklamak istiyordum.

"Kafayı mı yedin, Alex?!"diye bağırdım.

Merdivendeki adım sesleri eşliğinde birkaç mum daha yaktı.

"Kapıyı tıklatırsam korkarsınız dedim."

Tekrar dirseklerimden güç aldım. Ve ona düz bakışlarımı attım.

"Tamam, tamam. Derek gelip kontrol etmemi söyledi. Ben de neyle karşılaşacağımı bilmediğim için balkonundan girdim."

O balkona beton döktürecektim.

"Mum olayı gerekli miydi?"diye sordum.

Kendini koltuğa atıp telefonu eline aldığında rahat bir hali vardı.

"Güzel bir giriş yapmam gerekiyordu." dedi yapmacık alınmış bir sesle. Sanki bu barizmiş gibi.

Kurt?

Gözlerimi devirirken dank etti.

Bir dakika? Derek mi?!

"Derek mi?"diye yüzümü buruşturdum.

"Derek."dedi Alex de telefona, benimle aynı anda. Böylece gereksiz cevabımı almış oldum.

"Evet, evet, burada. Bir kişi var. Hayır, başka birimden. Hayır, O değil."

Telefonu kulağından uzaklaştırıp eliyle üstünü kapadı ve yaşlı bir adam gibi gözlerini kısarak Janik'e döndü.

"İsim neydi?"

"Janik."diye cevapladı, Alex yerine bana bakarken.

Şu ana kadar ki en bezgin bakışlarını atıyordu. 

"Hmm Janikmiş. Ben de tanımıyorum."

Yine aynı hareketi yaptı ve alçak bir sesle "Memnun olmuş."dedi.

Böyle bir şey dediğini hiç sanmıyordum.

Ne yapıyordu bu? Monolog mu?

Ayrıca ne zamandan beri Derek'e hesap veriyordu?

Bugün ne çok şey öğrenmiştim. Bir cahillik dalgası daha suratıma çarptı.

Sonunda telefonu kapadığında bizim buruşmuş yüzlerimizle karşılaştı.

"Ne?"

Bana neden öyle gülümsüyordu? Sanki kendini tutamıyordu.

Çok...mutluydu.

"Beni gördüğüne bu kadar sevinmiş olamazsın."

Başını iki yana salladı.

"Tahmin bile edemezsin."

Anlam veremeyerek doğruldum. Bu neydi şimdi?

"Zaman doldu, Lily."

İçimden küfür ederken Janik'e döndüm.

"Kaçak oynadın,Janik."dedim, en düz sesimle.

Özgüvenli gülümsemesi tekrar yerini buldu.

"Diyelim ki öyle..."dedi. "Bunun için ne yapabilirsin ki?"

Cesaretimi mi kırmaya çalışıyordu yoksa beni gaza getirmeye mi?

"Onu ne istediğini söyledikten sonra öğreneceğiz." dedim, yapmacık bir gülümsemeyle.

Janik çenesini hafifçe havaya kaldırırken eğleniyordu. 

Sağ tarafıma bir gölge düştü.

Karanlıkta önünüze atlayan kedi gibi.

İstemsizce tiz bir çığlık atarken Alex'e doğru kaydım.

Ama odada Janik de vardı...

Bir saniye. Dövüşseler kim yenerdi sahi?

"Şhh benim. Derek."

Derdi neydi bunların?!

Pencereden içeriye bakıyordu. Ve ay ışığı yüzünden gölgesi buraya vurmuştu.

Kuruyan dudaklarımı ıslattım. 

Ayağa kalkıp Janik'e döndüm.

Siktir. Daha soracak çok şeyim vardı.

Peki ya... Anlaşmada bana düşen neydi?

"Dışarı gelin, Lily. Size eve kadar eşlik edeceğiz."

Janik ve Alex yolu açarken içimdeki huzursuzluk büyüdü. 

Ve Janik sessizliğe büründüğü için daha da çekilmez bir hal alıyordu.

O bir şey demediği için reddemeyeceğimizi anlamıştım.

Dışarı çıktığımızda Alex direkt Derek'e döndü.

"Böylece borcum kalmamış oluyor."dedi.

Derek bana kaçamak bir bakış atıp başını salladı.

Bakışlarım ikisi arasında giderken jetonlar beynimde oradan oraya çarpıyordu.

Ödemesi gereken borç...Bende mi kullanmıştı? O gün evdeyken bundan mı bahsediyordu?

Birimsizler birbirine borçlanabiliyor muydu?

Alex bunun için mi bu kadar mutluydu?

Onlar konuşmaya devam ederken üstümdeki bakışları hissedip Janik'e döndüm.

Usulca yanaştı ve kulağıma eğildi.

"Rain'e yemin edeceksin. Eğer kabul etmezse bizim birime geleceksin. Sadece bir hakkın var."dedi.

Ve evet, fena toslamıştım. Dişlerimi sıktım.

Yapabileceğim bir şey yoktu. Anlaşma anlaşmaydı.

Derek ve Alex'in bir anda bize dikkat kesildiğini fark ettim.

Başımla onayladım. 

"Süresine ben karar vereceğim."dedim,en azından bir koldan avantajı sağlayabilmek için.

Gözlerimde görebileceği sinirin sebebi koştuğu şart değildi.

Dudağındaki keyifli gülümsemeydi.

O da başıyla onayladı.

Rain'in hayır diyeceğinden o kadar emindi ki...

Ve kaçak oynamasının karşılığını ödetebileceğim aklının ucundan bile geçmiyordu.

Umarım daha sonra bunu sana karşı kullanacağımın farkındasındır,Janik.

Kaba olmasını umursamadığım bakışlarımdan bir tek bunu anlamasını istiyordum.

Ve anladığına emindim.

"Lily."dedi Derek, soru sorar tonda.

Onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu. Açıklama yapmak zorunda değildim.

"Hiçbir şey duymadınız."dedim, Janik ile olan bakışmamızı bozmadan.

Derek birden bileğime yapıştı. Döndüğümde endişeyle bakıyordu.

 Girdiğim rekabet dünyasından beni bu çıkardı.

"Ne yapıyorsun?"diye sordum hayretle.

Janik boğazını temizledi. 

Temiz bir uyarı.

Janik ile gitmeyi tercih ederdim.

Alex, Derek'in koluna elini koydu ve kaşlarını kaldırdı.

Beklenmedik bir hareket.

Bu sefer ona hayretle döndüm.

"Tabii ki ben götüreceğim. Hanginizin kanadı var?"diye sordu, Derek.

Ve der demez başı görünmez bir darbeyle yana düştü.

"Benim."

Başımı öyle hızlı çevirdim ki sanırım boynumdan ses geldi.

Rain hızla bize doğru gelip Derek'in eline sinirli bir bakış attığında dejavu yaşamış gibi oldum.

"Aaah..."diye mırıldandı, Janik. "Benim de kanatlarım var ama sanırım konumuz bu değil."

Sinirlerim yıpranmamış olsaydı buna gülebilirdim. 

Alex gibi.

Rain, Derek'e son bir bakış attığında bu konunun burada bitmediğini anlamıştım. 

Derek baş parmağıyla kanayan altdudağını silerken Rain'e alttan bir bakış attı.

Ve o öfkeyi nasıl içinde tutabildiğini aklım almadı.

Rain ise onu umursamadan Janik'i baştan aşağı süzdü. 

O sırada beni kendine çekti ve elimi sımsıkı tutup yönlendirdi.

A-ah. Henüz aynı hissetmiyorduk.

Öğrendiğim şeyleri sindirememiştim.

Her şeyden bu kadar bihaber bırakılmanın hissiyle başaçıkamadım. Elimi çektim ve üstümü düzeltiyormuş gibi yaptım.

Bana dönen bakışlarınıysa yok saydım.

 Hep birlikte ağaçların arasına girdiğimizde Alex duvarın üstüne atladı ve omzunun üstünden şöyle bir bakıp gözden kayboldu.

Aklım bu görüntüyle fazla oyalandı.

Çeşit çeşit görüntü geçti. Herbirinde Alex omzunun üstünden bana bakıyordu. İfadesi değişti. Kıyafetleri değişti. Ama bir türlü bunları eşleştiremedim.

Derek ise Janik'in yanında dikiliyordu ama inatla bize çevirmediği başıyla gözüme olduğundan genç geldi.

Janik elini uzatıp önce bizim gitmemizi işaret etti.

Tam Rain kollarını belime sarmış bir metre kadar havalanmışken aklıma gelen şeyle aydınlandım.

"Dur,bekle."dediğimde bir şey anlamasa da beni dinledi. Aklı karışmış bakışlarını yüzümde hissediyordum.

"Mesaj neydi?"diye sordum, başını kaldırmış bizi izleyen Janik'e.

Artık aşina olduğum gülümsemesini yolladı.

Cevap vermesi birkaç saniye sürdü.

"En iyini oyna."

Fark ettiğim şeyle Rain'e dönmemek için kendimi son anda durdurdum.

Başımı sallayıp "Teşekkürler."dedim ve Rain mesajı alıp yükseldi.

Janik'in cevabını duyduğunda kanatlarının bir anlığa durduğuna yemin edebilirdim.

Bu cümle bana bir şey ifade etmiyordu. Ama Rain için ettiğine emindim.

Janik ve Derek yavaşça küçülürken beynim sonunda parçaları birleştirdi.

Alex'in ifadesiz yüzü ve benim lise üniformam eşleşti.

Bedeni okulumun koridoruna yerleşti.

Hayretle Rain'e döndüğümde ikimiz hali hazırda çok farklı şeyler için şok geçiriyorduk.

Alex,onlardan önce hayatımdaydı.

Uzun zamandır.

Ta en başından beri. Hayatım normalken. 

Derek ve O.

Ben daha hiçbir şey bilmezken.

Benim etrafımdaydı.



Continue Reading

You'll Also Like

AURORA By a d a l i a

Science Fiction

1.8M 145K 44
(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir...
230K 7.1K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
249K 14K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭
153K 8.8K 16
Yıl 2049'da meydana gelen bir salgında kadın nüfusun büyük çoğunluğu öldü, erkek nüfusun yarısından fazlası sadece ufak genetik değişikliklerle hasta...