daddie | jinkook ⏳

By mapoftheart

689K 41.4K 30.6K

Jungkook hyungienin zoruyla bir matematik hocasıyla anlaşmak için mesajlaşıyor / yazıştığını sanıyor. [📝 not... More

epilogue
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
94
95
96/FİNAL

93

2.2K 176 125
By mapoftheart

pörpıl in the your phone ✌️

Japonya 🇯🇵
Hava alanı,  Uçuş sonrası
Flashback*

Yoongi, uçuşun getirdiği sersemlik yüzünden ayakları zemini tutmuyor gibi yürüyordu. Namjoon'un omzuna yaslanarak geçirdiği uzun yolculuğun arasında uykusunu ister istemez alamamış Taehyung'u kaybetme ve ellerinden kaçırma korkusu yüzünden paranoyaya kapılmış atılarak uyanıp durmuştu.

Namjoon,Yoongi'ye göre daha soğukkanlı ve metanetliydi. Uçağa binmeden önce tüm yol uyuması için Taehyung'a kas gevşetici bir iğne yapmıştı ve açıkçası buna güvenerek tüm yolu uyuyarak geçirmişti.

Uçak inişe geçtiğinde Yoongi, Taehyung'u Jin ve Jungkook için güvenle teslim edecek adamlardan birinin hazırlanıp onu uyandırdığını görmüş biraz olsun ipleri bırakmıştı elinden. Jin'in onlara ayarladığı iki adamın yardımıyla getirmişlerdi zaten Taehyung'u.

Yoongi, çok yorgundu.Çok pişman ve çok yorgun.

Bu sorumluluğu almak, kendi başına bir işe bulaşmak pek onun tarzı değildi ama olmuştu işte. Hayat zaten tam da bu değil miydi? Kendinizi hiç hayal etmediğiniz yerlerde başrol olarak bulurdunuz bir anda. Olaylar iplik söküğüne döner elinize ayağınıza dolanırdı ardından. Onun bu son zamanlarda yaşadıkları da tam olarak öyle bir deneyimdi. Tüm bu suçlu psikolojisine göre bile yine iyi sabretmişti. Namjoon'un onun yanında her daim olabilecek olması şimdi her şeyi daha da netleştirmişti kafasında.

Yoongi artık şöyle düşünüyordu; 'Tüm bunlar bittiğinde onunla, o nasıl isterse öyle yaşmaya hazır olacağım.'

Jungkook'u korumak, kardeşinin katil olmasını istemediği için şeytani derecede hasta birinin  hayatını kurtarmış olmak ona çok fazla öğreti sağlamıştı. Bu kadar zor olmadan da, deneyimlemek zorunda kalmadan da akılcı bir iz sürebilmek varken tüm bunları yaşamış olmak onu tıpkı herkes gibi bu yolculukta değiştirmiş, geliştirmişti.

Bir gözü sürekli Taehyung'un geçiş işlemlerini halleden Jin'in adamları üzerindeyken bir yandan bavulunu taşıyordu. Elleri doluydu ve burada ne kadar kalacakları henüz belli olmadığından Namjoon ile olabildiğince kısa sürede hazırlanmışlardı. Uzun konuşmalar, bolca telaş... Buradaydılar işte. El ele yürüyorlar yanlarında iki görevli ve Taehyung ile beş kişilik bir grup halinde Jungkook'un onlara hazırlattığı yere gitmek için harekete geçiyorlardı. Henüz gün yeni ağarıyordu.

"Çişim var."

Taehyung çığlık atarak kendini tutan adamın iri kollarından kendini kurtarmaya çalıştığında Namjoon durakladı. Yoongi ve o birbirine bakıyor sıkıntıyla çekiyordu. Bir çocuğun sorumluluğunu almak gibiydi. Ancak Taehyung bir çocuktan daha beterdi. Çünkü en başında Taehyung normal bir insandan çok farklı çalışan bir beyne sahipti. Refleksleri ve tepkileri yüzünden kontrol altında tutulması oldukça zordu. Yeryüzünde onu kontrol altına alabilecek tek bir kişi vardı ki şu işe bakın, Taehyung ona delicesine saplantılıydı. Onu kontrol edebilen o güce hayrandı ve ona açtı. Uzun süredir yoksundu bu histen.

"Pekala, sanırım bende gitmeliyim." dedi Namjoon.

Korumalara onu kendisinin peşinden getirmelerini söylediğinde oldukça sakindi. Yoongi dışarıda onları bekleyeceğini söyledi. Namjoon bir koruma ve Taehyung ile lavaboya gittiğinde oldu her şey.

Yoongi öylece durmuş kalabalığı izliyor, elleri göğsünde birleşmiş kardeşini düşünüyordu. Aklına babası ve Vensa ile uzun zamandır görüşmediği gelmiş, doğal olarak dalıp gitmişti. Jungkook'un ya da Jin'in Vensa'yla hiç ilgilenmemesi de kafasını kurcalamıştı bir an. Lakin çok üzerine düşünemeden bir çığlık duydu.

Namjoon'un çığlığı.

"Yoongi! Yoongi beb-eğim koş!"

Çığlığı o kadar yüksekti ki, Yoongi lavaboların olduğu taraftan tüm alana yayılıyordu. Birkaç polis koşarak yanlarına toplandığında Yoongi, Namjoon'un yalnız olduğunu fark edip küfür etti. Ona bir şey olduğunu sanmıştı.

"Orospu çocuğu,Sikeyim!"

Namjoon, siniri bozulduğu için kendini tutamayarak hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Aslında korktuğu için ağlıyordu. Jin'in acıyacak bir adam olmadığının çok iyi bilincindeydi. Yoongi'nin Taehyung'u onlara sapasağlam teslim etmemesi durumunda ne Jungkook, ne de Jin iltimas vermeyecekti. Bunun farkındaydılar. Belki de o yüzden polisler hiç bir şey anlamamış öylece boş tuvaleti koloçan ederken yere çöküp hüngür hüngür ağlayan sevgilisine bakakalmıştı Yoongi.

Yoongi ne düşüneceğini bilmiyordu. Tek bir lanet görevi vardı. Fakat başaramamıştı. Elleri saç diplerini çekiştirip stresle bağırırken polisler açıklama bekliyordu. Yoongi , Namjoon'un ağlamasına sebep olacak kadar sorumsuz davrandığı için  öfkeyle yumruk yaptığı elini aynalardan birine rastgele savurup küfür etti.

"Sikeyim! Kaçtı."

at that time; hotel 🕢

Korku, bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his. Korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizmadır. Korku yin ve yang durumunun bozulması durumunda ortaya çıkan dengesizlik, bilhassa yıkılış anıdır. Korku görünüşte evrensel bir duygudur.

Kim çifti,korkunun ve aşkın sual bulmuş hali gibiydi.

Japonya daha önce hiç şahit olmadığı bir düzene oturmak üzereydi ve Dünya bile dengelerini değiştirmesi gerektiğini düşündürtecek sansosyonel bir habere şahit olacaktı. Aşk'ın gücüne tanıklık edecekti tüm Dünya.

"Bebeğim, Jimin ile konuşmalısın."

Jungkook çıplak tenini uzun yapılı elleriyle gezip duran eşinin varlığıyla mayışmış, Japonya'nın güneşli sabah ışıklarının seyir ettiği devasa yataklarında, eşinin kolu ve göğsü arasında uzanıyordu.

Oğlan gözlerini araladığında öyle huzurlu bir anda bulmuştu ki kendisini, üzerindeki geceden kalma yanık ter kokusunu, geceden kalma alkolün hafif vurduğu baş ağrısını bile umursamamıştı. Jungkook, dün gece olanlar konusunda kendini bugüne henüz hazırlamamıştı. Yine de adamının kollarında uyanmak onun için paha biçilemez derecede güç vericiydi.

"Jin..."

Jungkook üzgün bir tonlamayla itiraz eder gibi sesini kısmış, adama uykulu gözlerini dikerek dudak bükmüştü. Jin oğlanın bu şımarık sabah tavırlarına gülümsemeden edememişti. Uzun süredir birliktelerdi ve Jin çokça görmüş olduğu bu manzaraya hala ilk günkü hislerle bakıyordu.

Arzuyla.

Elinin biri gözlerinin önüne düşmüş bir parça saç tutamını geri itmek için harekete geçtiğinde oğlan adamın parmaklarını ve avuç içlerini öperek koklamıştı. Eşinin metanetli kalan ifadesini kırarak tam bir gülümsemeye çevirmişti bu romantik hareketi.

"Şımarma ufaklık, bugün uzun bir gün olacak."

Jin'in cümlesini duymamış gibi Jungkook tek kolunun üzerinde yükselip adamın göğsünden yukarı hafifçe bedenini çekerek kaldırmış oyunculukla gözlerini kısmıştı.

Jin oğlanın baştan çıkarıcı gülüşüne nasıl bir karşılık vereceğini düşünemeden oğlan bacaklarını iki yana ayırıp adamın çıplak kucağına kolayca yerleşmiş beline sarılı incecik beyaz çarşafın mahremini daha da arzulatacak bir görünüme bürünmesine sebep olmuştu. Çünkü ikisi de çırılçıplaktı esasında.

Dün gece teraslarında yaptıkları konuşmanın hemen ardından baş döndürücü bir gece geçirmişlerdi. Her zaman yaptıkları o tatlı oyunları bu kez oynamamışlar yalnızca birbirlerinin olmuşlardı gelişigüzel bir şekilde. Hatta o kadar gelişigüzel olmuştu ki Jungkook boynundaki tasmanın zinciri Jin'in saatine takılınca bile duramamışlardı ki bu, otel odasında birkaç tablonun kırılmasına minik bir vazo kazasına ve çokça yırtık kıyafet dağınıklığı oluşmasına sebep olmuştu.

Kim çiftinin yatak odası dağınıklığını toplayacak personellerin işi bugün ayrı bir zordu yani.

"Babacığım, beni hızlı bir gün için hazırlasın."

Jin, tek kaşı kalkmış üzerinde oturan eşinin baldırlarını kısmen örtmüş çarşafı kıskanırcasına oğlanın kalçasını avuçlarken; Jungkook, mahremleri arasında olan tek parça kumaşa oyuncu bir tavırla tutunarak eşinin soluklarını hızlandırmıştı. Oğlan adamın hafifçe aralanmış dudaklarına eğilip minik ıslak bir öpücük vermeden önce kendi erkekliğini ona bastırdığında ikisi de bunun sadece bir cilveleşme olmadığını biliyordu.

"Bugün istediğine emin misin? Gimi için konuşma yapacak, basına çıkacaksın. Seni zorlarsam bu umrumda olmaz minik Bay Kim."

Jungkook adamın ellerini parmakları içinden geçirerek dişlerini ortaya çıkarmış, adama hırlayıp kıkırdamasına sebep olmuştu.

"Zorla beni."

Jin, oğlanın kalçasında duraklamış elini sıkılaştırıp oğlanını kolayca yatakta ters düz etmişti tek bir hareketiyle. Jungkook başı yastığa düşer düşmez dudaklarını dişlemiş bedenini hafifçe kıvırarak kalçalarını kaldırmış, adamın dudaklarının kasıklarına yaklaşmasını umarak kımıldanmıştı.

Jin oğlanın ne istediğini biliyordu ama tek yaptığı aralarındaki beyaz çarşafı çekiştirip yataktan dışarı yollamak olmuştu. Jungkook bekliyordu sabırsızca. Söz konusu o olduğunda vücudu hiç normal tepkiler vermiyordu. Jungkook farkında değildi ama buna bağımlıydı. Mesele başka biriyle bunların yarısını bile hissedemeyecek olması değildi. Mesele başka birisi ihtimalinin bile aklına gelmemesiydi. Genç olan çok uçlarda yaşıyordu ona dair duygularını. Jin'in olmadığı bir dünya hatta ütopya yoktu onun için. Onun için her paralel evrende sadece "o" ihtimali vardı. Ona ait olmak ve onun için arsızlaşmak vardı zihninde. Jungkook tıpkı Jin gibiydi. Delicesine bir bağlanma yaşamışlardı. Yalnız bedenleri değil zihinleri bile aynı düğümde aynı frekansta atıyor, öyle düşünüyorlardı. Çoğu şeyi kelimelere dökmeden birbirlerini doyumsattıkları bir düzeydeydi onlarınki.

Milyon yılda birdi.

"Eğer uslu bir bebek olursan bu gece daha fazlasını veririm."

Jin'in uyarıcı tonu kulağa oldukça seksi geliyordu. Jungkook adamın ellerinin gezindiği bacak arasına gözlerini kısarak bakmış daha çok dokunmasını beklediğini açıkça belli ederek sızlanmıştı. Ancak adam kımıldamadı bile.

"Bugün beni kontrol etmen için çok doğru bir gün." dedi oğlan olabildiğince sakin kalmaya çalışıp adamı ensesindeki uzun saçlardan tutmuş vücudunu onun için pazarlamıştı. İkisinin de gözleri parıldamıştı birbirlerine bakıyorken.

"Eğer içine oyuncak koyarsam tüm gece seni rahatsız ederim Jungkook, bunu istediğinden emin misin? Biliyorsun ben durmam hayatım."

"Asla," dedi başını iki yana savurup "...sakın acıma bana."

Jin baş ucunda duran daha önce eşi için aldığı ve aslında dün gece muhabbetini yaptıkları anal boncuğu çıkararak oğlanı ters dönmesi için teşvik ederken oldukça hızlı davranmıştı.

Jungkook bugünün zor ve keyifsiz, hatta belki can sıkıcı tarafları olabileceğini bildiğinden fazlasıyla gergindi. Buna ihtiyacı vardı. Mental bir destek arayışındaydı.

Kalçasını havaya kaldırıp öne uzanmış itaatkar bir tutumla kımıldamadan gözlerini beklenti ile kapamış adamın etrafta çıkardığı sesleri dinleyerek arzuyla mırıldanıyordu.

Jin oğlanın kalçalarını havaya diktiği bu pozisyonuyla, kalça kemiğini beklemeden öpmüş büyük bir refleksle poposuna minik bir aşk ısırığı bırakmıştı. Jungkook sadece tek bir öpücüğüyle tüylerini diken diken yapan adamın dilini deliğinde öyle ansızın hissetmişti ki bir anda dudaklarından adamın adı yuvarlandı düşer gibi.

Adam dilini oğlanın deliğinde sanki dudaklarının tadına bakıyormuş ve karşılıklı bir öpüşme gerçekleştiriyormuş gibi dolaşmasını sağlıyordu ki Jungkook bedeninin sarsılarak gevşemesine engel olamamıştı. Neredeyse orgazm olmak üzereyken Jin'in ıslak ve uzun öpüşü son buldu ansızın. Jin oğlanı bel oyuntusundan sıkıca tutup gevşemiş deliğinin içine minik, ceviz büyüklüğünde bir topun yerleşmesini sağlamıştı. Jungkook içine aldığı bu topun soğukluk hissiyle bile kasıklarına baskı yaptığını fark ederek doğruldu hemencecik.

"Denemeyecek misin?" dedi Jungkook.

Jin gülümseyerek ayaklandığında parmağına taktığı oyuncağın çalışmasını sağlayan yüzüğü hafifçe okşayarak oğlanı şaşırttı. Oğlan kasıklarına verilen ısı ve titreşim hissiyle olduğu yerde yatağın üzerinde dizleri üzerinde yükselip inledi tırnaklarını saç diplerine geçirirken.

"Siktir çok iyi!"

Jin titreşimi kesip oğlanın kalçasına elini koyarak onu boynunun altına çekti. Jungkook dudaklarını dudaklarıyla kapayan eşine iştahla karşılık verip iç çekiyordu. Şimdiden üzerindeki baskının azaldığını hissediyordu. Kısacıktı öpücük ama etkiliydi işte. Aralarındaki bu duygu seli ikisi içinde en büyük öncelik olmasaydı zaten, kolayca karşılayamazdı son birkaç haftada olup bitenleri.

"Asistanların kaçta gelecek?" dedi Jin yere eğilip Jungkook'un sabahlığını alıp giymesini sağlarken.

Jin kendi sabahlığının kuşağını bağlamaya çalışan oğlanı durdurup onun için bağlarken konuşmaları devam etmişti.

"Saat 8'de gelir. Bildiğim kadarıyla öğlene kadar boşum. Aslında bu süreyi Jimin ile alışverişte geçirecektim şimdi ne yapacağım belli değil. Öğlen kuaför randevum var ve bana katılmak istersen sevinirim. Seul'deki evimiz için birkaç toplantı yapacağım. Bir de Yin ile Yang ne durumda onu öğreneceğim. Sen bugün ne yapacaksın?"

Jin kendi sabahlığını giyip aynanın karşısına dönmüş arkadan ona sarılan oğlanın kollarını belinde, gülüşünü ise sırtında hissedip gülümseyerek cevaplamıştı sorusunu.

"Halletmem gereken birkaç minik iş var. Gece için yanında olacağım elbette. Günü ayrı geçirirsek sorun yapmazsın değil mi bebeğim?"

Jungkook kaşlarını havalandırıp masum bir ifadeyle sorgularcasına eşine baktığında Jin hemen oğlanın karşısına dönerek gülümsemişti. Çenesini kavramış oğlanın dudağının altındaki minik bene dudaklarını bastırıp geri çekilmişti. Suratı asılmıştı minik eşinin.

"Neden yanımda olmayacaksın? Tüm gün ne yapacağım ben. Zaten gerginim bir de beni yalnız mı bırakıyorsun?"

"Hey," dedi parmağını burnuna vurup "...yavaşla bakalım ufaklık. Kimse beni kaçırmıyor. Günün sonu o kadar uzak değil. İşimiz bittiğinde arayı kapatırız."

Adamın göz kırpışına bile kalbi tekleyen oğlan başını iki yana sallayıp aralarındaki boşluğu açmış sert adımlarla banyoya giderken söylenmişti.

"Kötü bir kocasın. Kötü birisin. Beni yalnız bırakman için evlenmedim ben seninle. Gerizek- Ah!"

"Aşkım bir şey mi diyordun?" dedi Jin oyuncu bir tavırla kıvranmaya başlayan eşine parmağındaki yüzüğü okşarken. Jungkook banyonun kapısında kıvranarak çığlık atmıştı. Zorlukla yutkunarak kalçasına yayılan ısının hafifçe yok oluşunu karşıladı.

"Seni seviyorum biricik erkeğim." dedi gıcık bir tonlamayla oğlan. Yine de sahte bir cümle olmadığından ikisi de emin şekilde birbirlerini kısaca süzmüştü.

Jungkook banyo işleriyle meşgulken Japon asistanı oda kahvaltılarını hazırlatmakla, Jungkook'un stilistiyle olan randevusuna gideceği aracı ve korumalarını organize etmekle meşguldü. Bu sırada Jin sevgilisi için kahvaltı tabağını kendi elleriyle hazırlamış, Seul de oturttukları düzenden sapmaması için Koreli kadın asistanıyla özel bir konuşma gerçekleştirmişti. Jin'in korumalarından biri otel odalarına geldiği sırada Jin haberleri okumakla meşguldü.

"Efendim," dedi adam eğilerek selam vermiş Jungkook'un asistanlarını da hafifçe selamlamıştı. "Bay Min Yoongi ve sevgilisi şehirde."

"Dediğim yapıldı mı?"

Adam düz bir tonla sorduğu soruya hızla karşılık bulduğunda gözleri hala önünde açık haber sitesinde gezmekteydi. Masaya uzanıp kahvesini aldı ve yavaşça yudumladı.

"Her şey hazır. Planlandığı gibi gidiyor. Birazdan haber gelecektir size de."

"Güzel, diğer konu. Banka hesabım?"

"Hackledik ve bizimle anlaşmak zorunda kaldılar. Güvenlik açıklarını duyurmamızdan çekindikleri için tüm paranızı çekmemizi kolaylaştırdılar. Nakit akışınız yine de iki hafta gecikecek. Japon bankalarına hesabınızı kabul ettirmek oldukça zordu efendim." Jin başını hafifçe kaldırıp öne doğru kahvaltı masasında dikleşerek oturdu. Yüzünde sorgulayıcı bir ifade vardı. Adam elindeki fincanı masaya koyduğu sırada Jungkook altında bir eşofman üzeri ıslak bir şekilde boynunda bir saç havlusuyla içeri gelmişti. Genç, kulak kesilmişti eşinin söylediklerine.

"İki hafta nakit akışı için çok geç. Bebeğim bir şey isteyebilir veya ihtiyacımız olabilir."

Jungkook onu henüz görmemiş adamın sandalyesinin arkasından adımlarını hızlandırmıştı. Jin oğlanın orada olduğunu bile bilmiyordu. Jungkook duyduğu bu cümleyle onere olmuş şımarık bir tavırla kendini adamın sabahlıkla oturduğu sandalyesindeki yerinde, üzerine bırakarak konuşurken çalışanları utançla başlarını eğmişti.

"Onlara kimle evli olduğunu söylemedin mi babacık?"

Jungkook kaşlarını kaldırıp indirmiş sonra da masadan bir parça atıştırmalığa uzanarak yemeye başlamıştı. Jin oğlanın elindeki hamur işini bırakıp asistanına işaret etmiş masadan onu kaldırmasını istediğini belli ederek Jungkook'un suratını asmasına sebep olmuştu. Hemen sonrasında ise oğlanı onun için hazırladığı tabaktaki besinlerle beslemeye başladı.

"İhtiyacım olacağını düşünmemiştim."

"No oldogono soylo?"

Oğlanın ağzı doluyken konuşmaya çalışması sonucu Jin dayananamış istemeden kahkaha atmıştı ki bu Jin gibi bir adam için, çalışanlar önünde hiç düşmek istemeyeceği türden bir durumdu. Yine de bozuntuya vermedi.

"İsviçre'de ki hesabımın boşaltılmak istenmesi ihtimaline karşı bir önlem. İşimi bitirdiğim için nakit akışımı sağlayan bir çok kişiyle iletişimi kesme yöntemi diyebilirim. Japonya İsviçre'den sonra en büyük kasa ancak herkesi içeri almıyorlar bilirsin. Önlem."

"Hım," dedi oğlan dudaklarını büküp hemen ardından asistanına dönerek "...duydun. Halledin bunu akşama kadar."

Oğlanın sesi eşine olduğundan daha farklı duyulmuştu. Yüksek hitabı asistanlarını harekete geçirdi. Jin gözlerini devirip oğlana ters bir bakış atınca oğlan içeceğinden bir yudum alıp adamın üzerinde kıpırdadı şımarık bir tavırla.

"Ödersin sonra yakışıklım."

Jin nazik ve oyuncu bir tavırla teşekkür ederken otel odalarına Jungkook'un yardımcılarından biri gelmiş ve Jin'in adamı dışarı çıkmıştı. Jin oğlanın kahvaltı tabağını bitirmesi için savaştığı bir sırada gelmişti çalışan.

"Arabanız hazır efendim. Yin ve Yang için eğitmenleriyle yapacağınız görüşmeyi erkene aldık. Ayrıca arkadaşınız Jimin arabada sizi bekliyor."

Jungkook yerinde rahatsızca kımıldanıp ayaklanırken Jin ile göz göze geldi. Jin pek bir şey söylemek istemiyordu. Fakat yine de tutamadı kendisini.

"O senin en yakın arkadaşın. Lütfen git ve onun gönlünü al. Tek yaptığı benimle birlikte seni korumaktı. Çok fazla strese girmenden korkuyorduk. Daha önce hayatın bu kadar hareketli değildi bebeğim. Bir şeyleri üzerinden almak istedik kendimizce o kadar."

Jungkook stresle iç çekti. 'Yine şu sikik konu' diye iç çekiyordu. Dün geceden beri ara ara konusu açılıyordu. İleri gittiğini biliyordu ama şimdi nasıl Jimin ile konuşacağını o da bilmiyordu. İki elini yüzüne kapayıp hızla nefes verdi ve gözlerini ovuşturdu.

"Sikeyim ya, çok ileri gittim değil mi?"

Jin başını hafifçe sallayıp dudaklarını büktü. Oğlanın karşısına dikildiğinde Jungkook pişman görünüyordu.

"Sorun yapma. O anlayacaktır. Yeterince özür dilediğinden emin ol ve uslu ol aşkım."

Jungkook başını sallayıp ellerini beline yerleştirmiş, asistanlarına aşağı inmelerini söyleyerek hazırlanmaya gitmişti. Böylece Jin telefonunu alıp büyük gün için hazırlanmakla işe başladı.

Jin kişisi Yoongi kişisine yazıyor...

Taehyung'u havaalanında kaybettiğinizi kimseye söyleme. Sadece bekle.
O iş bende.
Bir saate sizle görüşürüm.

[Mesaj iletildi.]


pörpıl, sizi hala çok seviyor 💖

-uzun zaman oldu lütfen bolca yorum atıp bekleme de kalın çünkü final bölümlerine girmiş bulunmaktayız.

96. Bölüm Son Olacak.

Continue Reading

You'll Also Like

211K 19.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
22.3K 1.5K 28
Bir yanda sakin ve monoton bir hayat yaşayan, güler yüzlü ve tatlı ofis çalışanı Jin. Diğer yanda başı beladan kurtulmayan ve tehlikenin ta kendisi o...
78.7K 9.8K 24
[ vmin ] "Ben düştüğüm için ağlıyorum," dedi yumuşayan bir ifadeyle. "Çıkmak istemediğim bir kuyuya düştüm ve o kuyuda yalnız olduğum için ağlıyorum...
61.7K 5.6K 50
LilKookie: Seni süzen gözleri görebiliyorum hyung. Bana aklımı kaybettiriyorlar. -Bu ficteki olaylar asla direkt olarak idollere zarar verme, tecavüz...